Basın Raporu - 22. Ulusal Kanser Kongresi

advertisement
YAYINLANMIŞ
HABERLER
INTERNET
HABERLERİ
«21. Ulusal Kanser Kongresi Antalya’da Yapıldı»
HABERFX.NET / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47
IHA.COM.TR / 25 Nisan 2015 16:47
CANAKKALEHABER.COM / 25 Nisan 2015 17:00
AKDENIZDEYENIYUZYIL.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47
MERHABAHABER.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:53
NAZILLIHAVADIS.COM / 25.04.2015 17:25
HABERTADI.COM / 25 Nisan 2015 - 16:55
HABER50.COM / 25 Nisan 2015
KUZEYHABER.COM / 25.04.2015
KADINHABERLERI.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47
DOGUREHBERI.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47
TARSUSHABER.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47
HABERLISAN.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47
HABERERCIS.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47
54HABER.COM / 25 Nisan 2015 Cumartsi 16:47
ANTALYANINNABZI.COM / 25/04/2015
MERSINHABER.COM / 25 Nisan 2015 Cumartesi 16:47 - 17:00
SAMSUNHABER.COM / 25.04.2015 16:58
Başkanı Prof.Dr.Esra Sağlam, baz istasyonlarının kansere etkisi
ile ilgili olarak çeşitli denetimler yapıldığını, baz istasyonunun
doğru yere kurulması ve frekansının ona uygun olması halinde
sorun olmadığını belirtti.Prof.Dr.Sağlam, baz istasyonunun
kanser yaptığına dair data olmadığını bildirdi.
21.Ulusal Kanser Kongresi Antalya’nın Serik ilçesine bağlı
Kadriye Turizm Merkezi’nde gerçekleştirildi.Türk Tıbbi Onkoloji
Derneği, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu ve Türk Radyasyon
Onkolojisi Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenen kongrede,
paneller, sempozyumlar, tümör konseyleri, tartışmalar,
Türkiye’deki kanser alanındaki önemli bilimsel çalışmalarla ilgili oturumlar gerçekleştirildi.
Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına ise Kongre Başkanı Prof.Dr.Pınar Saip, Türk Tıbbi
Onkoloji Deneği Başkanı Prof.Gökhan Demir, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof.Dr.Serdar
Özkök, Kongre Eş Başkanı Prof.Dr.Sedat Koca, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2.Başkanı
Prof.Dr.Mehmet Kantar, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof.Dr.Esra Sağlam katıldı.
KİRLENEN NEHİR, HAVA VE YOK OLAN ORMANLARA DİKKAT ÇEKİLDİ
Kongre Başkanı Prof.Dr.Pınar Saib, ulusal alandaki kanser kongrelerin önemine dikkat çekerek, kongre
süresince kanserle ilgili tüm sorunlar tartıştıklarını belirtti.Prof.Dr.Saib, "Kanser çağımızın
hastalığıdır.Kanserde ölümler dünyada birinci sıraya yükselmiştir.Yılda 8 milyon kişi kanserden ölmekte.Bu
rakam bir çözüm bulunamazsa, 2023 yılında 13 milyonu bulacaktır.Herkesin elbirliği içinde çalışması
gerekir" dedi.
Kansere yakalanmada sigara, bunun dışında çevresel etkenlerinde önemli olduğunu kaydeden
Prof.Dr.Saip, kongrede kirlenen nehirler, kirlenen hava, yok edilen ormanlara dikkat çektiklerini ifade
ederek, "Salonların adını çevre sorunları adı ile andık.Mesela salonlara Ergene, Akkuyu, Longoz, Kuzey
Ormanları ismi verdik" dedi.Kongreye 1600 kişinin katıldığını ve 900’un üzerinde bildiri alındığını da
kaydeden Prof.Dr.400’ün üzerinde sunum gerçekleştirildiğini söyledi.
"YURT DIŞINDAKİ FONDAN DESTEK ALIYORUZ"
Kongre Eş Başkanı Sedat Koca da, Türkiye’nin erişilebilen kanser tedavisinde iyi bir noktada olduğunu
aktararak, "Kanser alanında araştırma yapan meslektaşlarımıza gerekli finansal destek
sağlanmalıdır.Ülkemizde bu anlamda hiçbir fon yok.Yurt dışındaki bir takım fondan destek
alıyoruz.Türkiye’deki sanayinin bilimsel araştırmalara bir fon aktarması gerekiyor.Bu ülke hepimizin.en
azından biz, kendi üyelerimizin eğitimlerini yükseltmeliyiz.Yasal zorunluluk olmamasına rağmen
üyelerimiz yeniden sınava giriyorlar.Bu sınavdan geçen insanların daha iyi eğitimlerinin olduğu ve
diğerlerinden farkı olduğu ortaya çıkıyor.Tıp eğitiminde bir genişleme var.Binlerce kadro bir şekilde
dağıtılıyor” şeklinde konuştu.
ÇOCUK ONKOLOJİSİ VAKASI YÜKSEK
Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2.Başkanı Prof.Dr.Mehmet Kantar ise onkoloji camiasında bir
disiplini temsil ettiklerinin altını çizdi. Meslek sorunlarını dile getirdiklerini ifade eden Prof.Dr.Kantar,
"Türkiye’de çocuk onkoloji kesiminde bir sıkıntı var.Ama artık nicelik sorunu başladı.En önemli
sorunumuz çocuk onkolojiyi özendirememiş olmamızdır.Neden çok sayıda yetişmiyor.Genç bir
nüfusumuz var.Bana göre çocuk onkoloji vakası çok yüksek.Dernek olarak bunu tek başımız
başaramayız.Çocuk onkolojisinin bağımsız gelişmiş en az 25 yıllık bir disiplini var.Öğrenci isteyerek geliyor
ama iş yükü çok fazla.Ardından istifalar geliyor.Pediatrik hematoloji ile çocuk onkoloji farklı disiplindir.Biz
3 yıllık çocuk onkoloji eğitimi vermek istiyoruz.Birleştirme çocuk onkoloji uzmanı sayısı artmadı.Biz çocuk
onkolojisi alanında 3 yıllık eğitim vermek istiyoruz.Ülkemizde nitelikli çalışmalar önemli dergilerde yer
buluyor.Ama gelecekte çocuk onkolojisinin geleceğini çok parlak bulmuyorum" açıklamasını yaptı.
"CZDA DIŞA BAĞIMLIYIZ"
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof.Dr.Serdar Özkök de, Türkiye’de insan alt yapısı olarak çok
iyi olduklarını ama cihaz olarak dışa bağımlı olunduğunu kaydetti.Devletin cihaz takviyesi yaptığını ancak
sonrasını düşünmediğini da belirten Prof.Dr.Özkök, kanser hastalarının yüzde 20’sinin primer
hastalıklarından ziyade beslenme bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedildiğine dikkat
çekti.Prof.Dr.Serdar Özkök, "Malnütrisyon, beslenmenin içerik veya miktar açısından yetersiz olması
sonucunda, vücudun gereksinimlerine karşın, sağlanan enerji ve besin öğelerinin yetersiz kalmasından
kaynaklanan klinik durumdur.Kanserli olguların yaklaşık yüzde 60’ında malnütrisyon yada malnütrisyon
riski teşhis anında mevcuttur.Kanser hastalarının yüzde 20’si primer hastalıklarından ziyade beslenme
bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedilmektedir. Radyoterapi ve kemoterapi tedavileri
sırasında hastaların beslenmesi çok önemlidir" dedi.
"BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ PAZARI HER YIL YÜZDE 12-15 ORANINDA BÜYÜYOR"
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof.Dr.Gökhan Demir ise, biyoteknolojik ürünlerin versiyonu olan
biyobenzer ürünler ile ilgili bilgi verdi.
Prof.Dr.Demir şöyle konuştu:
"Biyoteknolojik ilaçlar (biyofarmasötikler), kimyasal bileşimler yerine biyolojik yöntemlerle,
organizmalardan ve canlı sistemlerden üretilen ürünler’.Biyobenzer ürünler, referans biyoteknolojik
ürünlerin versiyonlarıdır.Referans ürünlerin patent süresi dolduktan sonra üretilirler.2006 yılında,
biyoteknolojik ilaçlar, 58,5 milyar Euro’luk satış değeriyle dünya ilaç pazarının yaklaşık yüzde 12’sini
oluşturmaktadır.Bu alanda çalışan firma sayısı yaklaşık 4 bin 500, istihdam ise yaklaşık 200 bindir.Şu
anda, sadece ABD ilaç pazarında 200 civarında biyoteknolojik ürün bulunmaktadır, 300 civarında ürün
de klinik test aşamasındadır.2010 yılında, dünyada ilk kez ruhsat alan ilaçların yüzde 50’si biyoteknoloji
ürünüdür.2010 yılından itibaren biyoteknolojik ilaç pazarının her yıl yüzde 12-15 oranında büyüyor."
"TÜRKİYE’DEKİ TÜM ÜRÜNLER İTHALDİR
Ülkemizde biyoteknolojik ilaç pazarının durumunu hakkında Prof.Dr.Gökhan Demir şu açıklamalarda
bulundu:
"2007 yılında,Türkiye’de biyoteknolojik ürünlerin, 421 milyon Euro ile, reçeteli ilaç pazarının yüzde
6,8’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir.Ülkemizde 50’ye yakın biyofarmasötik ilaç
bulunmaktadır.Türkiye pazarındaki ürünlerin tümü ithaldir.Ülkemizde, henüz biyoteknolojik ilaç
üretilmemekte ve biyoteknolojik ilaç üretmeye yönelik onaylı bir tesis bulunmamaktadır.Avrupa’da ilk
beş biyobenzer ilaç, 2006 ve 2007 yıllarında ruhsat almıştır.Biyobenzer ilaçlar, son 20 yılda eşdeğer
ilaçların yapmış olduğu gibi, sürdürülebilir sağlık koruma sistemleri için fırsat sağlamaktadır.Biyobenzer
rekabeti ile sadece 5 patent dışı biyoteknolojik üründe yüzde 20’lik düşük fiyatla gerçekleştiğinde bile
AB’de yılda 1,6 milyar Euro’luk bir tasarruf sağlanabileceği ifade edilmektedir.Yakın gelecekte,
biyobenzer ilaçların, Avrupa pazarındaki payının artması ve bu ürünlerin hastalara ulaştırılma sürecinin
hızlanması beklenmektedir."
"KİLO VERİN, EGZERSİZ YAPIN”
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof.Dr.Esra Sağlam, kanser ve egzersiz ilişkileri
hakkında bilgiler verdi.Obezitenin Türkiye’de ciddi bir sorun olduğunu işaret eden Prof.Dr.Sağlam,
"Obezite ciddi bir kanser riskini arttırıcı faktörler arasında yer alıyor.Kadınlarda meme kanserinde, kolon
ve bağırsak kanserlerinde, pankreas, rahim kanserinde obezite ile ilgili bağlantılar var.Kilolu insanlarda
bu kanserlerin biraz daha fazla olduğu görülüyor.Özellikle kolon ve rektum kanserleri beslenme ile
beraber egzersiz yapmayan bireylerde kanserin daha fazla görüldüğü bildirilmiştir.Yine kadınlarda en sık
görülen tümör tiplerinden olan meme kanseri sıklığı egzersiz ile azalmaktadır.Meme kanseri ile ilgili
yapılan araştırmada; düzenli egzersiz yapan kadınlarda kanser riski anlamlı olarak azalmakta, haftada 1-3
saat arasında egzersiz yapan kadınların meme kanseri riski yüzde 30, 4 saatten fazla egzersiz yapanlarda
yüzde 55 oranında düşüklük olduğu görülmüştür.Meme kanserinde obezite, kanser gelişimi üzerinde
etkili bir risk faktörü olarak bulunmuş, bu vücuttaki yağ dokusunun artışına bağlanmıştır.Egzersizin
kanser ile ilişkisinde asıl mekanizmanın immün sistem üzerinden olduğuna dair kanıtlar vardır" diye
konuştu.
"TÜRKİYE’DE 90 ÇOCUK ONKOLOJİ DOKTORU VAR"
Basın toplantısında gazetecilerin soruları da yanıtlanırken, Prof.Dr.Mehmet Kantar çocuk onkoloji
doktoru sayısı ve sıkıntıları ile ilgili soruya şöyle yanıt verdi:
"Türkiye’de 90 çocuk onkoloji doktoru var.Çocuk onkolojisini çekip çeviren 40- 50 kişilik kadro var
yani.Ama sayımız giderek azalıyor.Hastalarımızı tedavi ederken diğer taraftan genç hekimlerimizi
yetiştirmemiz gerekiyor.Üniversite hastanelerinde daha kolay kadro açılıyor.Yan dal uzmanlık öğrencisi
sayısı çok az.Tüm dünyada kanser artarken bu hoca sayısı ile biz nasıl mücadele edeceğiz.Üniversite
hastanelerinde yan dal uzmanlık alanındaki sayı acilen arttırılmalıdır.Geleceğimizi ancak böyle
planlayabiliriz.«
RADYASYONUN SAĞLIĞA ETKİLERİ
Baz istasyonu, yüksek gerilim hatları veya teknolojk ürünlerdeki radyasyonun sağlığa etkileri ile ilgili
soruya yanıt veren Prof.Dr.Sağlam ise, "Elekromanyetik radyasyon farklı bir radyasyondur.Elektronik
ürünler hayatımızın her alanına girdi.Radyasyon, baz istasyonlarında, televizyonlarda ,cep telefonlarında,
kablosuz internetlerde var.Teknolojiyi seviyoruz, geliştiriyoruz ama iki iyi bir arada olmuyor.Burada
bilinçli kullanım önemlidir.Ama burada önemli olan baz istasyonunun doğru yere kurulması ve doğru bir
güçle çalışması önemlidir.Baz istasyonları noktasında çeşitli denetimler yapılıyor.Bunların denetimleri
var.Baz istasyonu doğru yere kurulmuşsa, frekansı da ona uygunsa artık bununla ilgili kanser olduğunun
datası elimizde yok.Olabileceği yönünde var.Akıllı telefonla beraber maruz kaldığımız radyasyon
yükseliyor.Bu radyasyonlardan korunmak ve bilinçlenmek önemlidir.Telefonu kulağımıza
yaklaştırmaktansa kulaklık ile konuşabiliriz.12 yaş altı çocukların cep telefonu ile konuşmasında
radyasyonun negatif etkileri noktasında bilgiler var.Bunlarda çocukları korumalıyız.Televizyonları akşam
yatarken kablosunu çekmeliyiz.Kablosuz ağları da kapatmalıyız" dedi.
"
KANITLANMIŞ BİLGİ YOK"
Aynı soruya Prof.Dr.Koca da şu yanıtı verdi:
"Led ampullerde bile elektro manyetik radyasyon vardır.Televizyonda var.Ama kanıtlanmış hiçbir bilgi
yok.Yüksek gerilim hattının altında kalan kişinin lösemi olduğuna dair benin gördüğüm bir çalışma
var.Onun da hatalı olduğu ortaya çıkmıştır.Bunu korku haline getirmemek lazım."
"NÜKLEER SANTRALDE DENETİM ÖNEMLİ"
Nükleer santrallerdeki tehlike ile ilgili soruya yanıt veren Prof.Dr.Demir, nükleer santrallere direk karşı
çıkmanın doğru olmadığını belirterek, "Almanya’da nükleer santral bulunmazken, İsviçre’de 40 nükleer
santral var.Nükleer enerjinin seçilip, seçilmemesi bir devlet politikasıdır.Tamamen karalamak karşı
durmak doğru değil.Gerekli alt yapı ve denetim sağlanarak nükleer santral kurulabilir" diye konuştu.
"NÜKLEER ENERJİ VAZGEÇİLEBİLECEK BİR ENERJİ DEĞİL"
Prof.Dr.Pınar Saip ise nükleer enerjinin vazgeçilebilecek bir enerji olmadığını belirterek, "İş kazalarının
çok fazla yaşandığı, maden kazaların olduğu ülkemizde denetimlerin çok iyi yapılması gerekir.Kurulacağı
yer iyi seçilirse kullanılabiliri bir enerjidir.Mühim olan kazanın olmayacağı yerde standartların
oluşturulmasıdır.Ve çok iyi denetlenmesi gerekir.Akkuyu, şu an dünya standartlarında getirilmemiş
durumda.Direk nükleer enerjiye karşı olmak doğru değil" ifadelerine yer verdi.
Prof. Dr. Saip: ‘Kanserde ölümler dünyada birinci sırada'
IHA.COM.TR / 25 Nisan 2015 17:08
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Esra Sağlam, baz istasyonlarının kansere etkisi
ile ilgili olarak çeşitli denetimler yapıldığını, baz istasyonunun doğru yere kurulması ve frekansının
ona uygun olması halinde sorun olmadığını belirtti. Prof.Dr. Sağlam, baz istasyonunun kanser
yaptığına dair data olmadığını bildirdi.
21. Ulusal Kanser Kongresi Antalya’nın Serik ilçesine
bağlı Kadriye Turizm Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, Türk Pediatrik Onkoloji
Grubu ve Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği’nin ev
sahipliğinde düzenlenen kongrede, paneller,
sempozyumlar, tümör konseyleri, tartışmalar,
Türkiye’deki kanser alanındaki önemli bilimsel
çalışmalarla ilgili oturumlar gerçekleştirildi.
Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına
ise Kongre Başkanı Prof.Dr. Pınar Saip, Türk Tıbbi
Onkoloji Deneği Başkanı Prof. Gökhan Demir, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar
Özkök, Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Sedat Koca, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2. Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Kantar, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Sağlam katıldı.
KİRLENEN NEHİR, HAVA VE YOK OLAN ORMANLARA DİKKAT ÇEKİLDİ
Kongre Başkanı Prof. Dr. Pınar Saib, ulusal alandaki kanser kongrelerin önemine dikkat çekerek, kongre
süresince kanserle ilgili tüm sorunlar tartıştıklarını belirtti. Prof. Dr. Saib, "Kanser çağımızın hastalığıdır.
Kanserde ölümler dünyada birinci sıraya yükselmiştir. Yılda 8 milyon kişi kanserden ölmekte. Bu rakam
bir çözüm bulunamazsa, 2023 yılında 13 milyonu bulacaktır. Herkesin elbirliği içinde çalışması gerekir"
dedi.
Kansere yakalanmada sigara, bunun dışında çevresel etkenlerinde önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr.
Saip, kongrede kirlenen nehirler, kirlenen hava, yok edilen ormanlara dikkat çektiklerini ifade ederek,
"Salonların adını çevre sorunları adı ile andık. Mesela salonlara Ergene, Akkuyu, Longoz, Kuzey
Ormanları ismi verdik" dedi. Kongreye 1600 kişinin katıldığını ve 900’un üzerinde bildiri alındığını da
kaydeden Prof. Dr. 400’ün üzerinde sunum gerçekleştirildiğini söyledi.
"YURT DIŞINDAKİ FONDAN DESTEK ALIYORUZ«
Kongre Eş Başkanı Sedat Koca da, Türkiye’nin erişilebilen kanser tedavisinde iyi bir noktada olduğunu
aktararak, "Kanser alanında araştırma yapan meslektaşlarımıza gerekli finansal destek sağlanmalıdır.
Ülkemizde bu anlamda hiçbir fon yok. Yurt dışındaki bir takım fondan destek alıyoruz. Türkiye’deki
sanayinin bilimsel araştırmalara bir fon aktarması gerekiyor. Bu ülke hepimizin. en azından biz, kendi
üyelerimizin eğitimlerini yükseltmeliyiz. Yasal zorunluluk olmamasına rağmen üyelerimiz yeniden sınava
giriyorlar. Bu sınavdan geçen insanların daha iyi eğitimlerinin olduğu ve diğerlerinden farkı olduğu ortaya
çıkıyor. Tıp eğitiminde bir genişleme var. Binlerce kadro bir şekilde dağıtılıyor” şeklinde konuştu.
ÇOCUK ONKOLOJİSİ VAKASI YÜKSEK
Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar ise onkoloji camiasında bir
disiplini temsil ettiklerinin altını çizdi.
Meslek sorunlarını dile getirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Kantar, "Türkiye’de çocuk onkoloji kesiminde bir
sıkıntı var. Ama artık nicelik sorunu başladı. En önemli sorunumuz çocuk onkolojiyi özendirememiş
olmamızdır. Neden çok sayıda yetişmiyor. Genç bir nüfusumuz var. Bana göre çocuk onkoloji vakası çok
yüksek. Dernek olarak bunu tek başımız başaramayız. Çocuk onkolojisinin bağımsız gelişmiş en az 25
yıllık bir disiplini var. Öğrenci isteyerek geliyor ama iş yükü çok fazla. Ardından istifalar geliyor. Pediatrik
hematoloji ile çocuk onkoloji farklı disiplindir. Biz 3 yıllık çocuk onkoloji eğitimi vermek istiyoruz.
Birleştirme çocuk onkoloji uzmanı sayısı artmadı. Biz çocuk onkolojisi alanında 3 yıllık eğitim vermek
istiyoruz. Ülkemizde nitelikli çalışmalar önemli dergilerde yer buluyor. Ama gelecekte çocuk
onkolojisinin geleceğini çok parlak bulmuyorum" açıklamasını yaptı.
"CİHAZDA DIŞA BAĞIMLIYIZ«
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök de, Türkiye’de insan alt yapısı olarak
çok iyi olduklarını ama cihaz olarak dışa bağımlı olunduğunu kaydetti. Devletin cihaz takviyesi yaptığını
ancak sonrasını düşünmediğini da belirten Prof. Dr. Özkök, kanser hastalarının yüzde 20’sinin primer
hastalıklarından ziyade beslenme bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedildiğine dikkat çekti.
Prof. Dr. Serdar Özkök, "Malnütrisyon, beslenmenin içerik veya miktar açısından yetersiz olması
sonucunda, vücudun gereksinimlerine karşın, sağlanan enerji ve besin öğelerinin yetersiz kalmasından
kaynaklanan klinik durumdur. Kanserli olguların yaklaşık yüzde 60’ında malnütrisyon yada malnütrisyon
riski teşhis anında mevcuttur. Kanser hastalarının yüzde 20’si primer hastalıklarından ziyade beslenme
bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedilmektedir. Radyoterapi ve kemoterapi tedavileri
sırasında hastaların beslenmesi çok önemlidir" dedi.
"BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ PAZARI HER YIL YÜZDE 12-15 ORANINDA BÜYÜYOR«
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir ise, biyoteknolojik ürünlerin versiyonu olan
biyobenzer ürünler ile ilgili bilgi verdi.
Prof. Dr. Demir şöyle konuştu:
"Biyoteknolojik ilaçlar (biyofarmasötikler), kimyasal bileşimler yerine biyolojik yöntemlerle,
organizmalardan ve canlı sistemlerden üretilen ürünler’. Biyobenzer ürünler, referans biyoteknolojik
ürünlerin versiyonlarıdır.Referans ürünlerin patent süresi dolduktan sonra üretilirler. 2006 yılında,
biyoteknolojik ilaçlar, 58,5 milyar Euro’luk satış değeriyle dünya ilaç pazarının yaklaşık yüzde 12’sini
oluşturmaktadır. Bu alanda çalışan firma sayısı yaklaşık 4 bin 500, istihdam ise yaklaşık 200 bindir. Şu
anda, sadece ABD ilaç pazarında 200 civarında biyoteknolojik ürün bulunmaktadır, 300 civarında ürün
de klinik test aşamasındadır. 2010 yılında, dünyada ilk kez ruhsat alan ilaçların yüzde 50’si biyoteknoloji
ürünüdür. 2010 yılından itibaren biyoteknolojik ilaç pazarının her yıl yüzde 12-15 oranında büyüyor.«
"TÜRKİYE’DEKİ TÜM ÜRÜNLER İTHALDİR
Ülkemizde biyoteknolojik ilaç pazarının durumunu hakkında Prof. Dr. Gökhan Demir şu açıklamalarda
bulundu:
"2007 yılında,Türkiye’de biyoteknolojik ürünlerin, 421 milyon Euro ile, reçeteli ilaç pazarının yüzde
6,8’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde 50’ye yakın biyofarmasötik ilaç bulunmaktadır.
Türkiye pazarındaki ürünlerin tümü ithaldir. Ülkemizde, henüz biyoteknolojik ilaç üretilmemekte ve
biyoteknolojik ilaç üretmeye yönelik onaylı bir tesis bulunmamaktadır. Avrupa’da ilk beş biyobenzer ilaç,
2006 ve 2007 yıllarında ruhsat almıştır. Biyobenzer ilaçlar, son 20 yılda eşdeğer ilaçların yapmış olduğu
gibi, sürdürülebilir sağlık koruma sistemleri için fırsat sağlamaktadır. Biyobenzer rekabeti ile sadece 5
patent dışı biyoteknolojik üründe yüzde 20’lik düşük fiyatla gerçekleştiğinde bile AB’de yılda 1,6 milyar
Euro’luk bir tasarruf sağlanabileceği ifade edilmektedir. Yakın gelecekte, biyobenzer ilaçların, Avrupa
pazarındaki payının artması ve bu ürünlerin hastalara ulaştırılma sürecinin hızlanması beklenmektedir.«
"KİLO VERİN, EGZERSİZ YAPIN”
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Sağlam, kanser ve egzersiz ilişkileri
hakkında bilgiler verdi. Obezitenin Türkiye’de ciddi bir sorun olduğunu işaret eden Prof.Dr. Sağlam,
"Obezite ciddi bir kanser riskini arttırıcı faktörler arasında yer alıyor. Kadınlarda meme kanserinde, kolon
ve bağırsak kanserlerinde, pankreas, rahim kanserinde obezite ile ilgili bağlantılar var. Kilolu insanlarda
bu kanserlerin biraz daha fazla olduğu görülüyor. Özellikle kolon ve rektum kanserleri beslenme ile
beraber egzersiz yapmayan bireylerde kanserin daha fazla görüldüğü bildirilmiştir. Yine kadınlarda en sık
görülen tümör tiplerinden olan meme kanseri sıklığı egzersiz ile azalmaktadır. Meme kanseri ile ilgili
yapılan araştırmada; düzenli egzersiz yapan kadınlarda kanser riski anlamlı olarak azalmakta, haftada 1-3
saat arasında egzersiz yapan kadınların meme kanseri riski yüzde 30, 4 saatten fazla egzersiz yapanlarda
yüzde 55 oranında düşüklük olduğu görülmüştür. Meme kanserinde obezite, kanser gelişimi üzerinde
etkili bir risk faktörü olarak bulunmuş, bu vücuttaki yağ dokusunun artışına bağlanmıştır. Egzersizin
kanser ile ilişkisinde asıl mekanizmanın immün sistem üzerinden olduğuna dair kanıtlar vardır" diye
konuştu.
"TÜRKİYE'DE 90 ÇOCUK ONKOLOJİ DOKTORU VAR«
Basın toplantısında gazetecilerin soruları da yanıtlanırken, Prof. Dr. Mehmet Kantar çocuk onkoloji
doktoru sayısı ve sıkıntıları ile ilgili soruya şöyle yanıt verdi:
"Türkiye’de 90 çocuk onkoloji doktoru var. Çocuk onkolojisini çekip çeviren 40- 50 kişilik kadro var yani.
Ama sayımız giderek azalıyor. Hastalarımızı tedavi ederken diğer taraftan genç hekimlerimizi
yetiştirmemiz gerekiyor. Üniversite hastanelerinde daha kolay kadro açılıyor. Yan dal uzmanlık öğrencisi
sayısı çok az. Tüm dünyada kanser artarken bu hoca sayısı ile biz nasıl mücadele edeceğiz. Üniversite
hastanelerinde yan dal uzmanlık alanındaki sayı acilen arttırılmalıdır. Geleceğimizi ancak böyle
planlayabiliriz.«
RADYASYONUN SAĞLIĞA ETKİLERİ
Baz istasyonu, yüksek gerilim hatları veya teknolojk ürünlerdeki radyasyonun sağlığa etkileri ile ilgili
soruya yanıt veren Prof. Dr. Sağlam ise, "Elekromanyetik radyasyon farklı bir radyasyondur. Elektronik
ürünler hayatımızın her alanına girdi. Radyasyon, baz istasyonlarında, televizyonlarda ,cep
telefonlarında, kablosuz internetlerde var. Teknolojiyi seviyoruz, geliştiriyoruz ama iki iyi bir arada
olmuyor. Burada bilinçli kullanım önemlidir. Ama burada önemli olan baz istasyonunun doğru yere
kurulması ve doğru bir güçle çalışması önemlidir. Baz istasyonları noktasında çeşitli denetimler yapılıyor.
Bunların denetimleri var. Baz istasyonu doğru yere kurulmuşsa, frekansı da ona uygunsa artık bununla
ilgili kanser olduğunun datası elimizde yok. Olabileceği yönünde var. Akıllı telefonla beraber maruz
kaldığımız radyasyon yükseliyor. Bu radyasyonlardan korunmak ve bilinçlenmek önemlidir. Telefonu
kulağımıza yaklaştırmaktansa kulaklık ile konuşabiliriz. 12 yaş altı çocukların cep telefonu ile
konuşmasında radyasyonun negatif etkileri noktasında bilgiler var. Bunlarda çocukları korumalıyız.
Televizyonları akşam yatarken kablosunu çekmeliyiz. Kablosuz ağları da kapatmalıyız" dedi.
"KANITLANMIŞ BİLGİ YOK«
Aynı soruya Prof. Dr. Koca da şu yanıtı verdi:
"Led ampullerde bile elektro manyetik radyasyon vardır. Televizyonda var. Ama kanıtlanmış hiçbir bilgi
yok. Yüksek gerilim hattının altında kalan kişinin lösemi olduğuna dair benin gördüğüm bir çalışma var.
Onun da hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. Bunu korku haline getirmemek lazım.«
"NÜKLEER SANTRALDE DENETİM ÖNEMLİ«
Nükleer santrallerdeki tehlike ile ilgili soruya yanıt veren Prof. Dr. Demir, nükleer santrallere direk karşı
çıkmanın doğru olmadığını belirterek, "Almanya’da nükleer santral bulunmazken, İsviçre’de 40 nükleer
santral var. Nükleer enerjinin seçilip, seçilmemesi bir devlet politikasıdır. Tamamen karalamak karşı
durmak doğru değil.Gerekli alt yapı ve denetim sağlanarak nükleer santral kurulabilir" diye konuştu.
"NÜKLEER ENERJİ VAZGEÇİLEBİLECEK BİR ENERJİ DEĞİL«
Prof. Dr. Pınar Saip ise nükleer enerjinin vazgeçilebilecek bir enerji olmadığını belirterek, "İş kazalarının
çok fazla yaşandığı, maden kazaların olduğu ülkemizde denetimlerin çok iyi yapılması gerekir. Kurulacağı
yer iyi seçilirse kullanılabiliri bir enerjidir. Mühim olan kazanın olmayacağı yerde standartların
oluşturulmasıdır. Ve çok iyi denetlenmesi gerekir. Akkuyu, şu an dünya standartlarında getirilmemiş
durumda. Direk nükleer enerjiye karşı olmak doğru değil" ifadelerine yer verdi.
"Çocuk onkoloji doktoru sayısı çok az"
BIZIMANTALYA.COM/ 25.04.2015 17:51:10
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Esra
Sağlam, baz istasyonlarının kansere etkisi ile ilgili olarak
çeşitli denetimler yapıldığını, baz istasyonunun doğru yere
kurulması ve frekansının ona uygun olması halinde sorun
olmadığını belirtti. Prof.Dr. Sağlam, baz istasyonunun kanser
yaptığına dair data olmadığını bildirdi.
21. Ulusal Kanser Kongresi Antalya’nın Serik ilçesine bağlı
Kadriye Turizm Merkezi'nde gerçekleştirildi. Türk Tıbbi
Onkoloji Derneği, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu ve Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği’nin ev
sahipliğinde düzenlenen kongrede, paneller, sempozyumlar, tümör konseyleri, tartışmalar, Türkiye’deki
kanser alanındaki önemli bilimsel çalışmalarla ilgili oturumlar gerçekleştirildi.
Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına ise Kongre Başkanı Prof.Dr. Pınar Saip, Türk Tıbbi
Onkoloji Deneği Başkanı Prof. Gökhan Demir, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar
Özkök, Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Sedat Koca, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2. Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Kantar, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Sağlam katıldı.
KİRLENEN NEHİR, HAVA VE YOK OLAN ORMANLARA DİKKAT ÇEKİLDİ
Kongre Başkanı Prof. Dr. Pınar Saib, ulusal alandaki kanser kongrelerin önemine dikkat çekerek, kongre
süresince kanserle ilgili tüm sorunlar tartıştıklarını belirtti. Prof. Dr. Saib, "Kanser çağımızın hastalığıdır.
Kanserde ölümler dünyada birinci sıraya yükselmiştir. Yılda 8 milyon kişi kanserden ölmekte. Bu rakam
bir çözüm bulunamazsa, 2023 yılında 13 milyonu bulacaktır. Herkesin elbirliği içinde çalışması gerekir"
dedi.
Kansere yakalanmada sigara, bunun dışında çevresel etkenlerinde önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr.
Saip, kongrede kirlenen nehirler, kirlenen hava, yok edilen ormanlara dikkat çektiklerini ifade ederek,
"Salonların adını çevre sorunları adı ile andık. Mesela salonlara Ergene, Akkuyu, Longoz, Kuzey
Ormanları ismi verdik" dedi. Kongreye 1600 kişinin katıldığını ve 900’un üzerinde bildiri alındığını da
kaydeden Prof. Dr. 400’ün üzerinde sunum gerçekleştirildiğini söyledi.
"YURT DIŞINDAKİ FONDAN DESTEK ALIYORUZ«
Kongre Eş Başkanı Sedat Koca da, Türkiye’nin erişilebilen kanser tedavisinde iyi bir noktada olduğunu
aktararak, "Kanser alanında araştırma yapan meslektaşlarımıza gerekli finansal destek sağlanmalıdır.
Ülkemizde bu anlamda hiçbir fon yok. Yurt dışındaki bir takım fondan destek alıyoruz. Türkiye’deki
sanayinin bilimsel araştırmalara bir fon aktarması gerekiyor. Bu ülke hepimizin. en azından biz, kendi
üyelerimizin eğitimlerini yükseltmeliyiz. Yasal zorunluluk olmamasına rağmen üyelerimiz yeniden sınava
giriyorlar. Bu sınavdan geçen insanların daha iyi eğitimlerinin olduğu ve diğerlerinden farkı olduğu ortaya
çıkıyor. Tıp eğitiminde bir genişleme var. Binlerce kadro bir şekilde dağıtılıyor” şeklinde konuştu.
ÇOCUK ONKOLOJİSİ VAKASI YÜKSEK
Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar ise onkoloji camiasında bir
disiplini temsil ettiklerinin altını çizdi.
Meslek sorunlarını dile getirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Kantar, "Türkiye’de çocuk onkoloji kesiminde bir
sıkıntı var. Ama artık nicelik sorunu başladı. En önemli sorunumuz çocuk onkolojiyi özendirememiş
olmamızdır. Neden çok sayıda yetişmiyor. Genç bir nüfusumuz var. Bana göre çocuk onkoloji vakası çok
yüksek. Dernek olarak bunu tek başımız başaramayız. Çocuk onkolojisinin bağımsız gelişmiş en az 25
yıllık bir disiplini var. Öğrenci isteyerek geliyor ama iş yükü çok fazla. Ardından istifalar geliyor. Pediatrik
hematoloji ile çocuk onkoloji farklı disiplindir. Biz 3 yıllık çocuk onkoloji eğitimi vermek istiyoruz.
Birleştirme çocuk onkoloji uzmanı sayısı artmadı. Biz çocuk onkolojisi alanında 3 yıllık eğitim vermek
istiyoruz. Ülkemizde nitelikli çalışmalar önemli dergilerde yer buluyor. Ama gelecekte çocuk
onkolojisinin geleceğini çok parlak bulmuyorum" açıklamasını yaptı.
"CİHAZDA DIŞA BAĞIMLIYIZ«
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök de, Türkiye’de insan alt yapısı olarak
çok iyi olduklarını ama cihaz olarak dışa bağımlı olunduğunu kaydetti. Devletin cihaz takviyesi yaptığını
ancak sonrasını düşünmediğini da belirten Prof. Dr. Özkök, kanser hastalarının yüzde 20’sinin primer
hastalıklarından ziyade beslenme bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedildiğine dikkat çekti.
Prof. Dr. Serdar Özkök, "Malnütrisyon, beslenmenin içerik veya miktar açısından yetersiz olması
sonucunda, vücudun gereksinimlerine karşın, sağlanan enerji ve besin öğelerinin yetersiz kalmasından
kaynaklanan klinik durumdur. Kanserli olguların yaklaşık yüzde 60’ında malnütrisyon yada malnütrisyon
riski teşhis anında mevcuttur. Kanser hastalarının yüzde 20’si primer hastalıklarından ziyade beslenme
bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedilmektedir. Radyoterapi ve kemoterapi tedavileri
sırasında hastaların beslenmesi çok önemlidir" dedi.
"BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ PAZARI HER YIL YÜZDE 12-15 ORANINDA BÜYÜYOR«
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir ise, biyoteknolojik ürünlerin versiyonu olan
biyobenzer ürünler ile ilgili bilgi verdi.
Prof. Dr. Demir şöyle konuştu:
"Biyoteknolojik ilaçlar (biyofarmasötikler), kimyasal bileşimler yerine biyolojik yöntemlerle,
organizmalardan ve canlı sistemlerden üretilen ürünler’. Biyobenzer ürünler, referans biyoteknolojik
ürünlerin versiyonlarıdır.Referans ürünlerin patent süresi dolduktan sonra üretilirler. 2006 yılında,
biyoteknolojik ilaçlar, 58,5 milyar Euro’luk satış değeriyle dünya ilaç pazarının yaklaşık yüzde 12’sini
oluşturmaktadır. Bu alanda çalışan firma sayısı yaklaşık 4 bin 500, istihdam ise yaklaşık 200 bindir. Şu
anda, sadece ABD ilaç pazarında 200 civarında biyoteknolojik ürün bulunmaktadır, 300 civarında ürün
de klinik test aşamasındadır. 2010 yılında, dünyada ilk kez ruhsat alan ilaçların yüzde 50’si biyoteknoloji
ürünüdür. 2010 yılından itibaren biyoteknolojik ilaç pazarının her yıl yüzde 12-15 oranında büyüyor.«
"TÜRKİYE’DEKİ TÜM ÜRÜNLER İTHALDİR
Ülkemizde biyoteknolojik ilaç pazarının durumunu hakkında Prof. Dr. Gökhan Demir şu açıklamalarda
bulundu:
"2007 yılında,Türkiye’de biyoteknolojik ürünlerin, 421 milyon Euro ile, reçeteli ilaç pazarının yüzde
6,8’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde 50’ye yakın biyofarmasötik ilaç bulunmaktadır.
Türkiye pazarındaki ürünlerin tümü ithaldir. Ülkemizde, henüz biyoteknolojik ilaç üretilmemekte ve
biyoteknolojik ilaç üretmeye yönelik onaylı bir tesis bulunmamaktadır. Avrupa’da ilk beş biyobenzer ilaç,
2006 ve 2007 yıllarında ruhsat almıştır. Biyobenzer ilaçlar, son 20 yılda eşdeğer ilaçların yapmış olduğu
gibi, sürdürülebilir sağlık koruma sistemleri için fırsat sağlamaktadır. Biyobenzer rekabeti ile sadece 5
patent dışı biyoteknolojik üründe yüzde 20’lik düşük fiyatla gerçekleştiğinde bile AB’de yılda 1,6 milyar
Euro’luk bir tasarruf sağlanabileceği ifade edilmektedir. Yakın gelecekte, biyobenzer ilaçların, Avrupa
pazarındaki payının artması ve bu ürünlerin hastalara ulaştırılma sürecinin hızlanması beklenmektedir.«
"KİLO VERİN, EGZERSİZ YAPIN”
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Sağlam, kanser ve egzersiz ilişkileri
hakkında bilgiler verdi. Obezitenin Türkiye’de ciddi bir sorun olduğunu işaret eden Prof.Dr. Sağlam,
"Obezite ciddi bir kanser riskini arttırıcı faktörler arasında yer alıyor. Kadınlarda meme kanserinde, kolon
ve bağırsak kanserlerinde, pankreas, rahim kanserinde obezite ile ilgili bağlantılar var. Kilolu insanlarda
bu kanserlerin biraz daha fazla olduğu görülüyor. Özellikle kolon ve rektum kanserleri beslenme ile
beraber egzersiz yapmayan bireylerde kanserin daha fazla görüldüğü bildirilmiştir. Yine kadınlarda en sık
görülen tümör tiplerinden olan meme kanseri sıklığı egzersiz ile azalmaktadır. Meme kanseri ile ilgili
yapılan araştırmada; düzenli egzersiz yapan kadınlarda kanser riski anlamlı olarak azalmakta, haftada 1-3
saat arasında egzersiz yapan kadınların meme kanseri riski yüzde 30, 4 saatten fazla egzersiz yapanlarda
yüzde 55 oranında düşüklük olduğu görülmüştür. Meme kanserinde obezite, kanser gelişimi üzerinde
etkili bir risk faktörü olarak bulunmuş, bu vücuttaki yağ dokusunun artışına bağlanmıştır. Egzersizin
kanser ile ilişkisinde asıl mekanizmanın immün sistem üzerinden olduğuna dair kanıtlar vardır" diye
konuştu.
"TÜRKİYE'DE 90 ÇOCUK ONKOLOJİ DOKTORU VAR«
Basın toplantısında gazetecilerin soruları da yanıtlanırken, Prof. Dr. Mehmet Kantar çocuk onkoloji
doktoru sayısı ve sıkıntıları ile ilgili soruya şöyle yanıt verdi:
"Türkiye’de 90 çocuk onkoloji doktoru var. Çocuk onkolojisini çekip çeviren 40- 50 kişilik kadro var yani.
Ama sayımız giderek azalıyor. Hastalarımızı tedavi ederken diğer taraftan genç hekimlerimizi
yetiştirmemiz gerekiyor. Üniversite hastanelerinde daha kolay kadro açılıyor. Yan dal uzmanlık öğrencisi
sayısı çok az. Tüm dünyada kanser artarken bu hoca sayısı ile biz nasıl mücadele edeceğiz. Üniversite
hastanelerinde yan dal uzmanlık alanındaki sayı acilen arttırılmalıdır. Geleceğimizi ancak böyle
planlayabiliriz.«
RADYASYONUN SAĞLIĞA ETKİLERİ
Baz istasyonu, yüksek gerilim hatları veya teknolojk ürünlerdeki radyasyonun sağlığa etkileri ile ilgili
soruya yanıt veren Prof. Dr. Sağlam ise, "Elekromanyetik radyasyon farklı bir radyasyondur. Elektronik
ürünler hayatımızın her alanına girdi. Radyasyon, baz istasyonlarında, televizyonlarda ,cep
telefonlarında, kablosuz internetlerde var. Teknolojiyi seviyoruz, geliştiriyoruz ama iki iyi bir arada
olmuyor. Burada bilinçli kullanım önemlidir. Ama burada önemli olan baz istasyonunun doğru yere
kurulması ve doğru bir güçle çalışması önemlidir. Baz istasyonları noktasında çeşitli denetimler yapılıyor.
Bunların denetimleri var. Baz istasyonu doğru yere kurulmuşsa, frekansı da ona uygunsa artık bununla
ilgili kanser olduğunun datası elimizde yok. Olabileceği yönünde var. Akıllı telefonla beraber maruz
kaldığımız radyasyon yükseliyor. Bu radyasyonlardan korunmak ve bilinçlenmek önemlidir. Telefonu
kulağımıza yaklaştırmaktansa kulaklık ile konuşabiliriz. 12 yaş altı çocukların cep telefonu ile
konuşmasında radyasyonun negatif etkileri noktasında bilgiler var. Bunlarda çocukları korumalıyız.
Televizyonları akşam yatarken kablosunu çekmeliyiz. Kablosuz ağları da kapatmalıyız" dedi.
"KANITLANMIŞ BİLGİ YOK«
Aynı soruya Prof. Dr. Koca da şu yanıtı verdi:
"Led ampullerde bile elektro manyetik radyasyon vardır. Televizyonda var. Ama kanıtlanmış hiçbir bilgi
yok. Yüksek gerilim hattının altında kalan kişinin lösemi olduğuna dair benin gördüğüm bir çalışma var.
Onun da hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. Bunu korku haline getirmemek lazım.«
"NÜKLEER SANTRALDE DENETİM ÖNEMLİ«
Nükleer santrallerdeki tehlike ile ilgili soruya yanıt veren Prof. Dr. Demir, nükleer santrallere direk karşı
çıkmanın doğru olmadığını belirterek, "Almanya’da nükleer santral bulunmazken, İsviçre’de 40 nükleer
santral var. Nükleer enerjinin seçilip, seçilmemesi bir devlet politikasıdır. Tamamen karalamak karşı
durmak doğru değil.Gerekli alt yapı ve denetim sağlanarak nükleer santral kurulabilir" diye konuştu.
"NÜKLEER ENERJİ VAZGEÇİLEBİLECEK BİR ENERJİ DEĞİL«
Prof. Dr. Pınar Saip ise nükleer enerjinin vazgeçilebilecek bir enerji olmadığını belirterek, "İş kazalarının
çok fazla yaşandığı, maden kazaların olduğu ülkemizde denetimlerin çok iyi yapılması gerekir. Kurulacağı
yer iyi seçilirse kullanılabiliri bir enerjidir. Mühim olan kazanın olmayacağı yerde standartların
oluşturulmasıdır. Ve çok iyi denetlenmesi gerekir. Akkuyu, şu an dünya standartlarında getirilmemiş
durumda. Direk nükleer enerjiye karşı olmak doğru değil" ifadelerine yer verdi.
«Egzersiz kanser riskini azaltıyor»
TRTTURK.COM/ 27 Nisan 2015 Pazartesi 16:55
Düzenli egzersiz yapan kadınlarda meme kanseri riskinin yüzde 30,
4 saatten fazla spor yapanlarda ise yüzde 55 oranında
düştüğünün gözlendiği belirtildi. 21. Ulusal Kanser Kongresi’nde
kanser ve egzersiz ilişkilerini anlatan Türk Radyasyon Onkolojisi
Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Sağlam, egzersiz yapan
kadınlarda meme kanseri riskinin düştüğünün gözlendiğini söyledi.
Prof. Dr. Sağlam, obezitenin kanser riskini artırıcı bir faktör
olduğunu hatırlatarak, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“Obezite ve kanser arasında bağlantı var”
“Kadınlarda meme kanserinde, kolon ve bağırsak kanserlerinde, pankreas, rahim kanserinde obezite ile
ilgili bağlantılar var. Kilolu insanlarda bu kanserlerin biraz daha fazla olduğu görülüyor. Özellikle kolon ve
rektum kanserleri beslenme ile beraber egzersiz yapmayan bireylerde kanserin daha fazla görüldüğü
bildirilmiştir. Yine kadınlarda en sık görülen tümör tiplerinden olan meme kanseri sıklığı egzersiz ile
azalmaktadır.
Meme kanserine karşı egzersiz
“Meme kanseri ile ilgili yapılan araştırmada; düzenli egzersiz yapan kadınlarda kanser riski anlamlı olarak
azalmakta, haftada 1-3 saat arasında egzersiz yapan kadınların meme kanseri riski yüzde 30, 4 saatten
fazla egzersiz yapanlarda yüzde 55 oranında düşüklük olduğu görülmüştür. Meme kanserinde obezite,
kanser gelişimi üzerinde etkili bir risk faktörü olarak bulunmuş, bu vücuttaki yağ dokusunun artışına
bağlanmıştır. Egzersizin kanser ile ilişkisinde asıl mekanizmanın immün sistem üzerinden olduğuna dair
kanıtlar vardır."
«Vücudun askerleri kanser hücresine karşı»
BESERHABER.COM/ 28 Nisan 2015 Salı 08:25
MEMURLAR.NET / 28 Nisan 2015 09:39
HAZIRLAYAN: ZİYNETİ KOCABIYIK
Kanserin genetik şifrelerinin çözülmeye başlanması ile
beraber, kanser tedavisinde genetik yaklaşımlar öne
çıktı. Yeni tedavilerle kemoterapi döneminin artık
yavaş yavaş kapanmaya başladığını söyleyen Tıbbi
Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir,
"Artık yeni kemoterapi ilaçları keşfedilmiyor. Elimizdeki
imkânlarla kanserin genetik haritasını çıkardık. O
genetik profil içinde kanseri ortaya çıkaran bozukluğun
ne meydana geldiğini bulabiliyor ve o bozukluğa karşı ilaçlar geliştirebiliyoruz. Yeni ilaçlarla hastaların
yaşam müddeti çok uzadı. Bir Takım kanser türlerinde ise diyabet gibi kronik hastalık haline geldi" dedi.
Kanser teşhisi ve rehabilitasyonundaki en nihai gelişmelerin aktarıldığı 21. Milli Kanser Kongresi'nde
görüştüğümüz Prof. Dr. Demir, kanser rehabilitasyonundaki en umut veren gelişmenin immüno-onkoloji
olarak isimlendirilen bağışıklık sistemi konusunda meydana geldiğini söyledi: Hedefli tedaviler adı
verilen hücrenin genetik yapısını amaçlayan tedaviler şu anda hangi kanser türlerinde kullanılıyor?
Meme kanseri, kalın bağırsak, akciğer kanseri, lenf bezi kanseri ve lösemilerin tedavisinde kullanılıyor.
Bunlar yalnizca kanser değil bütün kronik hastalıklarda, kronik enflamatuvar barsak hastalıkları,
romatoid artrit, Multipl Skleroz'da da kullanılan kullanılıyor. Kimyevi kemoterapi ilaçları yerine
geliştirilen yeni ilaçlar, hem hastaya tam şifa ya da daha uzun hayatta kalma şansı veriyor hem de tedavi
müddetince yan etkiler ortadan kalkıyor. Hedefli tedaviler ismini verdiğimiz ve bir müddetten beri
kullanılmakta meydana gelen ilaçların yeni jenerasyonları sayesinde kanser hastaları hiç kemoterapi
almadan kronik bir hasta gibi hayatlarını sürdürebiliyorlar.
KANSER AŞISINI BULMAYA GEREK KALMADI
Kanser aşısı sık sık gündeme geliyor. Bu konuda gelişme var mı? Kanser rehabilitasyonundaki ikinci
büyük gelişme de immuno-onkoloji yani bağışıklık sisteminin uyarılarak kanserin tedavi edilmesi
alhatıranda. Bu bugüne kadar bu meydanda inşa edilen ilmi çalışmalar olumsuz sonuç veriyordu ve bu işi
kullanan şarlatanların elindeydi. Kanser aşıları bulduğunu iddia edenler gibi. Şimdi gerçek manada
bağışıklık sisteminin uyarılması ile kanser tedavisinde önemli adımlar atılabileceği gösterildi. Geliştirilen
yeni moleküller, bağışıklık hücresinin saldırısından saklanmayı muvaffak olan kanser hücrelerinin bu
yeteneğini baskılamaya yönelik olarak çalışıyorlar. Bu ilaçları verdiğiniz hastalarda bağışıklık sistemi
kanser hücresini buluyor ve yok ediyor. Bu ilaçlardan bir kısmı Amerika Birleşik Devletleri'nde nihai 2
ayda onay aldı. Akciğer kanserindeki etkinliği konusunda çalışmalar var. Buna göre bu ilaçlar, bütün
kemoterapi seçeneklerini tüketmiş, ileri evre dışı küçük hücreli akciğer kanserinde yüzde 40 yanıt
oluşturabiliyor ki, bu çok önemli bir şey.
NÜKSLER KANDAN TEŞHİS EDİLECEK
Teşhis yöntemlerinde gelişme var mı? Bir başka gelişme ise kanserin teşhisinde. Hali hazırda kanseri
teşhis etmek ya da nüksedip etmediğini ortaya çıkarmak için görüntüleme yollarını kullanıyoruz. Yakın
bir gelecekte daha kanserli doku görünecek hale gelmeden çok önce tümörün salgıladığı maddeleri,
tümörün DNA'sını kandan, idrardan, serumdan teşhisi edebileceğiz.
HAYAT SÜRESİ UZADI
Kanser hücresinin amaçlandığı ya da bağışıklık sisteminin güçlendirildiği tedavileri alan hastalarda yaşam
müddeti en az 3 kat uzadı. Teşhiste de önemli gelişmeler var. Yakın bir gelecekte, riziko grubundaki
kişilerde ya da tedavi alan hastalarda, tümörün tekrarlayıp tekrarlamadığını öğrenmek için kan ya da
idrar analizi yeterli olacak.
«Vücudun askerleri kanser hücresine karşı»
TURKIYEHAZETESI.COM.TR/ 28.04.2015 07:42
'Bağışıklık sisteminin uyarılmasına yönelik ilaçlarla
bugüne kadar kanser tedavisinde çaresiz kalınan
hastalarda önemli başarılar elde edildi‘
HAZIRLAYAN: ZİYNETİ KOCABIYIK
Kanserin genetik şifrelerinin çözülmeye başlanması ile
birlikte, kanser tedavisinde genetik yaklaşımlar öne
çıktı. Yeni tedavilerle kemoterapi döneminin artık
yavaş yavaş kapanmaya başladığını söyleyen Tıbbi
Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir, “Artık
yeni kemoterapi ilaçları keşfedilmiyor. Elimizdeki imkânlarla kanserin genetik haritasını çıkardık. O
genetik profil içinde kanseri ortaya çıkaran bozukluğun ne olduğunu bulabiliyor ve o bozukluğa karşı
ilaçlar geliştirebiliyoruz. Yeni ilaçlarla hastaların yaşam süresi çok uzadı. Bazı kanser türlerinde ise
diyabet gibi kronik hastalık haline geldi” dedi. Kanser teşhisi ve tedavisindeki en son gelişmelerin
aktarıldığı 21. Ulusal Kanser Kongresi'nde görüştüğümüz Prof. Dr. Demir, kanser tedavisindeki en umut
veren gelişmenin immüno-onkoloji olarak isimlendirilen bağışıklık sistemi ile ilgili olduğunu söyledi:
Hedefli tedaviler adı verilen hücrenin genetik yapısını hedefleyen tedaviler şu anda hangi kanser
türlerinde kullanılıyor?
Meme kanseri, kalın bağırsak, akciğer kanseri, lenf bezi kanseri ve lösemilerin tedavisinde kullanılıyor.
Bunlar sadece kanser değil bütün kronik hastalıklarda, kronik enflamatuvar barsak hastalıkları, romatoid
artrit, Multipl Skleroz'da da kullanılan kullanılıyor. Kimyasal kemoterapi ilaçları yerine geliştirilen yeni
ilaçlar, hem hastaya tam şifa ya da daha uzun hayatta kalma şansı veriyor hem de tedavi süresince yan
etkiler ortadan kalkıyor. Hedefli tedaviler adını verdiğimiz ve bir süreden beri kullanılmakta olan ilaçların
yeni jenerasyonları sayesinde kanser hastaları hiç kemoterapi almadan kronik bir hasta gibi hayatlarını
sürdürebiliyorlar.
KANSER AŞISINI BULMAYA GEREK KALMADI
Kanser aşısı sık sık gündeme geliyor. Bu konuda gelişme var mı?
Kanser tedavisindeki ikinci büyük gelişme de immuno-onkoloji yani bağışıklık sisteminin uyarılarak
kanserin tedavi edilmesi alanında. Bu bugüne kadar bu alanda yapılan bilimsel çalışmalar negatif sonuç
veriyordu ve bu işi kullanan şarlatanların elindeydi. Kanser aşıları bulduğunu iddia edenler gibi. Şimdi
gerçek anlamda bağışıklık sisteminin uyarılması ile kanser tedavisinde önemli adımlar atılabileceği
gösterildi. Geliştirilen yeni moleküller, bağışıklık hücresinin saldırısından saklanmayı başaran kanser
hücrelerinin bu yeteneğini baskılamaya yönelik olarak çalışıyorlar. Bu ilaçları verdiğiniz hastalarda
bağışıklık sistemi kanser hücresini buluyor ve yok ediyor. Bu ilaçlardan bir kısmı Amerika
Birleşik Devletleri'nde son 2 ayda onay aldı. Akciğer kanserindeki etkinliği ile ilgili çalışmalar var. Buna
göre bu ilaçlar, bütün kemoterapi seçeneklerini tüketmiş, ileri evre dışı küçük hücreli akciğer kanserinde
yüzde 40 cevap oluşturabiliyor ki, bu çok önemli bir şey.
NÜKSLER KANDAN TEŞHİS EDİLECEK
Teşhis yöntemlerinde gelişme var mı?
Bir başka gelişme ise kanserin teşhisinde. Hali hazırda kanseri teşhis etmek ya da nüksedip etmediğini
ortaya çıkarmak için görüntüleme yöntemlerini kullanıyoruz. Yakın bir gelecekte henüz kanserli doku
görünecek hale gelmeden çok önce tümörün salgıladığı maddeleri, tümörün DNA'sını kandan, idrardan,
serumdan teşhisi edebileceğiz.
HAYAT SÜRESİ UZADI
Kanser hücresinin hedeflendiği ya da bağışıklık sisteminin güçlendirildiği tedavileri alan hastalarda
yaşam süresi en az 3 kat uzadı. Teşhiste de önemli gelişmeler var. Yakın bir
gelecekte, risk grubundaki kişilerde ya da tedavi alan hastalarda, tümörün
tekrarlayıp tekrarlamadığını öğrenmek için kan ya da idrar tahlili yeterli olacak.
O HASTALAR DA TEDAVİ EDİLEBİLECEK
Kötü huylu göğüs
kanseri tedavisinde yeni umut ışığı
Meme kanseri hastalarının beşte birini oluşturan ve bugüne kadarki tedavilerle
olumlu sonuç elde edilemeyen hasta grubunun tedavisinde yeni bir umut ışığı
olduğu bildirildi. Roche'un konuşmacısı olarak 21. Ulusal Onkoloji Kongresi'nde
yeni tedavileri anlatan İspanya Arnau de Vilanova Üniversitesi Medikal Onkoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr.
Antonio Llombart, akciğer kanserinin tedavisinde kullanılan bağışıklık sistemi üzerinden etki eden ilacın,
kötü seyirli meme kanserinin tedavisinde de kullanılabileceğini söyledi. Meme kanserinin aslında dört
farklı hastalık grubu olduğunu belirten Dr. Llombart, “Hedefli tedavilerle bu grupların üçünde başarıya
ulaşıldı. HER2 Pozitif adını verdiğimiz grupta yaşam süresi 3 kat arttı. Hormona duyarlı bir başka grupta
ise, hormon alıcısına etki gösteren ilaçlarla diğer tedavilerin birlikte kullanılması sayesinde tedavide
önemli başarılar elde edildi. Önümüzdeki yıllarda bu başarıların daha da artması bekleniyor. Ne yaparsak
yapalım bir türlü başarılı olamadığımız 'üçlü negatif meme kanserli' hastalar için de artık bir umut var.
Akciğer kanserinin tedavisinde kullanılan yeni immünoterapi ilacının bu meme kanseri üzerinde de etkili
olduğunun ortaya çıkması ile tedaviler bu yönde ilerlemeye başladı. Artık meme kanserinin hemen
hemen tamamında tüm gruplar için tedavi seçenekleri elimizde olacak” dedi. Yeni tedavi seçeneklerinin
yaşam süresini artırmaya devam ettiğini ve yeni tedavi standardı olmaya başladığını bildiren Dr.
Llombart, “Son 2 yılda ortaya çıkan iki tedavi seçeneği var biri pertuzumab, diğeri TDM 1. Bu ilaçlar
birinci basamak ilerlemiş meme kanseri, ikinci basamak ilerlemiş meme kanserindeyaşam süresini
uzatıyorlar” diye konuştu.
İŞTAHSIZLIK ÖNEMLİ PROBLEM
Kanser hastası nasıl beslenmeli?
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök, kanser
hastalarının %20'sinin hastalıklarından ziyade beslenme bozukluğunun yol
açtığı problemler sebebiyle kaybedildiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Özkök, “Kanser
hastalarının % 60'ında beslenme yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Radyoterapi ve
kemoterapi tedavileri sırasında hastaların beslenmesi çok önemlidir.
Radyoterapi uygulanan vakalarda tedavinin uygulandığı bölgeye göre değişiklik
olmakla birlikte diş bakımının düzenli yapılması, günde 8-10 bardak su içilmesi,
protein ağırlıklı (et, balık, süt, peynir, yumurta) beslenme yapılması önerilir.
Tedavi sırasında aşırı sıcak, asitli, acı ve baharatlı yiyeceklerden uzak durulmalı,
alkol ve sigara ise asla tüketilmemelidir. Tedavi sırasında hastanın kilo kaybının
olmaması tedavi başarısını arttıracaktır” dedi.
«21. Ulusal Kanser Kongresi Antalya'da Yapıldı»
ANTALYAHABERCS.COM/ 2015-04-25 17:02:35
YIRMIHABER.COM / 25.04.2015
AJANSMANISA.COM / 2015-04-25 16:47:12
"Kanserde Ölümler Dünyada Birinci Sıraya Yükselmiştir. Yılda 8 Milyon Kişi Kanserden Ölmekte, Bu
Rakam Bir Çözüm Bulunamazsa 2023 Yılında 13 Milyonu Bulacaktır«
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Esra Sağlam, baz istasyonlarının kansere etkisi ile
ilgili olarak çeşitli denetimler yapıldığını, baz istasyonunun doğru yere kurulması ve frekansının ona
uygun olması halinde sorun olmadığını belirtti. Prof.Dr. Sağlam, baz istasyonunun kanser yaptığına dair
data olmadığını bildirdi.
21. Ulusal Kanser Kongresi Antalya’nın Serik ilçesine bağlı Kadriye Turizm Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu ve Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği’nin ev
sahipliğinde düzenlenen kongrede, paneller, sempozyumlar, tümör konseyleri, tartışmalar, Türkiye’deki
kanser alanındaki önemli bilimsel çalışmalarla ilgili oturumlar gerçekleştirildi.
Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına ise Kongre Başkanı Prof.Dr. Pınar Saip, Türk Tıbbi
Onkoloji Deneği Başkanı Prof. Gökhan Demir, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar
Özkök, Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Sedat Koca, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2. Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Kantar, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Sağlam katıldı.
KİRLENEN NEHİR, HAVA VE YOK OLAN ORMANLARA DİKKAT ÇEKİLDİ
Kongre Başkanı Prof. Dr. Pınar Saib, ulusal alandaki kanser kongrelerin önemine dikkat çekerek, kongre
süresince kanserle ilgili tüm sorunlar tartıştıklarını belirtti. Prof. Dr. Saib, "Kanser çağımızın hastalığıdır.
Kanserde ölümler dünyada birinci sıraya yükselmiştir. Yılda 8 milyon kişi kanserden ölmekte. Bu rakam
bir çözüm bulunamazsa, 2023 yılında 13 milyonu bulacaktır. Herkesin elbirliği içinde çalışması gerekir"
dedi.
Kansere yakalanmada sigara, bunun dışında çevresel etkenlerinde önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr.
Saip, kongrede kirlenen nehirler, kirlenen hava, yok edilen ormanlara dikkat çektiklerini ifade ederek,
"Salonların adını çevre sorunları adı ile andık. Mesela salonlara Ergene, Akkuyu, Longoz, Kuzey
Ormanları ismi verdik" dedi. Kongreye 1600 kişinin katıldığını ve 900’un üzerinde bildiri alındığını da
kaydeden Prof. Dr. 400’ün üzerinde sunum gerçekleştirildiğini söyledi.
"YURT DIŞINDAKİ FONDAN DESTEK ALIYORUZ«
Kongre Eş Başkanı Sedat Koca da, Türkiye’nin erişilebilen kanser tedavisinde iyi bir noktada olduğunu
aktararak, "Kanser alanında araştırma yapan meslektaşlarımıza gerekli finansal destek sağlanmalıdır.
Ülkemizde bu anlamda hiçbir fon yok. Yurt dışındaki bir takım fondan destek alıyoruz. Türkiye’deki
sanayinin bilimsel araştırmalara bir fon aktarması gerekiyor. Bu ülke hepimizin. en azından biz, kendi
üyelerimizin eğitimlerini yükseltmeliyiz. Yasal zorunluluk olmamasına rağmen üyelerimiz yeniden sınava
giriyorlar. Bu sınavdan geçen insanların daha iyi eğitimlerinin olduğu ve diğerlerinden farkı olduğu ortaya
çıkıyor. Tıp eğitiminde bir genişleme var. Binlerce kadro bir şekilde dağıtılıyor” şeklinde konuştu.
ÇOCUK ONKOLOJİSİ VAKASI YÜKSEK
Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kantar ise onkoloji camiasında bir
disiplini temsil ettiklerinin altını çizdi.
Meslek sorunlarını dile getirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Kantar, "Türkiye’de çocuk onkoloji kesiminde bir
sıkıntı var. Ama artık nicelik sorunu başladı. En önemli sorunumuz çocuk onkolojiyi özendirememiş
olmamızdır. Neden çok sayıda yetişmiyor. Genç bir nüfusumuz var. Bana göre çocuk onkoloji vakası çok
yüksek. Dernek olarak bunu tek başımız başaramayız. Çocuk onkolojisinin bağımsız gelişmiş en az 25
yıllık bir disiplini var. Öğrenci isteyerek geliyor ama iş yükü çok fazla. Ardından istifalar geliyor. Pediatrik
hematoloji ile çocuk onkoloji farklı disiplindir. Biz 3 yıllık çocuk onkoloji eğitimi vermek istiyoruz.
Birleştirme çocuk onkoloji uzmanı sayısı artmadı. Biz çocuk onkolojisi alanında 3 yıllık eğitim vermek
istiyoruz. Ülkemizde nitelikli çalışmalar önemli dergilerde yer buluyor. Ama gelecekte çocuk
onkolojisinin geleceğini çok parlak bulmuyorum" açıklamasını yaptı.
"CİHAZDA DIŞA BAĞIMLIYIZ«
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök de, Türkiye’de insan alt yapısı olarak
çok iyi olduklarını ama cihaz olarak dışa bağımlı olunduğunu kaydetti. Devletin cihaz takviyesi yaptığını
ancak sonrasını düşünmediğini da belirten Prof. Dr. Özkök, kanser hastalarının yüzde 20’sinin primer
hastalıklarından ziyade beslenme bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedildiğine dikkat çekti.
Prof. Dr. Serdar Özkök, "Malnütrisyon, beslenmenin içerik veya miktar açısından yetersiz olması
sonucunda, vücudun gereksinimlerine karşın, sağlanan enerji ve besin öğelerinin yetersiz kalmasından
kaynaklanan klinik durumdur. Kanserli olguların yaklaşık yüzde 60’ında malnütrisyon yada malnütrisyon
riski teşhis anında mevcuttur. Kanser hastalarının yüzde 20’si primer hastalıklarından ziyade beslenme
bozukluğunun yol açtığı sorunlar nedeniyle kaybedilmektedir. Radyoterapi ve kemoterapi tedavileri
sırasında hastaların beslenmesi çok önemlidir" dedi.
"BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ PAZARI HER YIL YÜZDE 12-15 ORANINDA BÜYÜYOR«
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir ise, biyoteknolojik ürünlerin versiyonu olan
biyobenzer ürünler ile ilgili bilgi verdi.
Prof. Dr. Demir şöyle konuştu:
"Biyoteknolojik ilaçlar (biyofarmasötikler), kimyasal bileşimler yerine biyolojik yöntemlerle,
organizmalardan ve canlı sistemlerden üretilen ürünler’. Biyobenzer ürünler, referans biyoteknolojik
ürünlerin versiyonlarıdır.Referans ürünlerin patent süresi dolduktan sonra üretilirler. 2006 yılında,
biyoteknolojik ilaçlar, 58,5 milyar Euro’luk satış değeriyle dünya ilaç pazarının yaklaşık yüzde 12’sini
oluşturmaktadır. Bu alanda çalışan firma sayısı yaklaşık 4 bin 500, istihdam ise yaklaşık 200 bindir. Şu
anda, sadece ABD ilaç pazarında 200 civarında biyoteknolojik ürün bulunmaktadır, 300 civarında ürün
de klinik test aşamasındadır. 2010 yılında, dünyada ilk kez ruhsat alan ilaçların yüzde 50’si biyoteknoloji
ürünüdür. 2010 yılından itibaren biyoteknolojik ilaç pazarının her yıl yüzde 12-15 oranında büyüyor.«
TÜRKİYE’DEKİ TÜM ÜRÜNLER İTHALDİR
Ülkemizde biyoteknolojik ilaç pazarının durumunu hakkında Prof. Dr. Gökhan Demir şu açıklamalarda
bulundu:
"2007 yılında,Türkiye’de biyoteknolojik ürünlerin, 421 milyon Euro ile, reçeteli ilaç pazarının yüzde
6,8’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde 50’ye yakın biyofarmasötik ilaç bulunmaktadır.
Türkiye pazarındaki ürünlerin tümü ithaldir. Ülkemizde, henüz biyoteknolojik ilaç üretilmemekte ve
biyoteknolojik ilaç üretmeye yönelik onaylı bir tesis bulunmamaktadır. Avrupa’da ilk beş biyobenzer ilaç,
2006 ve 2007 yıllarında ruhsat almıştır. Biyobenzer ilaçlar, son 20 yılda eşdeğer ilaçların yapmış olduğu
gibi, sürdürülebilir sağlık koruma sistemleri için fırsat sağlamaktadır. Biyobenzer rekabeti ile sadece 5
patent dışı biyoteknolojik üründe yüzde 20’lik düşük fiyatla gerçekleştiğinde bile AB’de yılda 1,6 milyar
Euro’luk bir tasarruf sağlanabileceği ifade edilmektedir. Yakın gelecekte, biyobenzer ilaçların, Avrupa
pazarındaki payının artması ve bu ürünlerin hastalara ulaştırılma sürecinin hızlanması beklenmektedir.«
"KİLO VERİN, EGZERSİZ YAPIN”
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Sağlam, kanser ve egzersiz ilişkileri
hakkında bilgiler verdi. Obezitenin Türkiye’de ciddi bir sorun olduğunu işaret eden Prof.Dr. Sağlam,
"Obezite ciddi bir kanser riskini arttırıcı faktörler arasında yer alıyor. Kadınlarda meme kanserinde, kolon
ve bağırsak kanserlerinde, pankreas, rahim kanserinde obezite ile ilgili bağlantılar var. Kilolu insanlarda
bu kanserlerin biraz daha fazla olduğu görülüyor. Özellikle kolon ve rektum kanserleri beslenme ile
beraber egzersiz yapmayan bireylerde kanserin daha fazla görüldüğü bildirilmiştir. Yine kadınlarda en sık
görülen tümör tiplerinden olan meme kanseri sıklığı egzersiz ile azalmaktadır. Meme kanseri ile ilgili
yapılan araştırmada; düzenli egzersiz yapan kadınlarda kanser riski anlamlı olarak azalmakta, haftada 1-3
saat arasında egzersiz yapan kadınların meme kanseri riski yüzde 30, 4 saatten fazla egzersiz yapanlarda
yüzde 55 oranında düşüklük olduğu görülmüştür. Meme kanserinde obezite, kanser gelişimi üzerinde
etkili bir risk faktörü olarak bulunmuş, bu vücuttaki yağ dokusunun artışına bağlanmıştır. Egzersizin
kanser ile ilişkisinde asıl mekanizmanın immün sistem üzerinden olduğuna dair kanıtlar vardır" diye
konuştu.
"TÜRKİYE'DE 90 ÇOCUK ONKOLOJİ DOKTORU VAR«
Basın toplantısında gazetecilerin soruları da yanıtlanırken, Prof. Dr. Mehmet Kantar çocuk onkoloji
doktoru sayısı ve sıkıntıları ile ilgili soruya şöyle yanıt verdi:
"Türkiye’de 90 çocuk onkoloji doktoru var. Çocuk onkolojisini çekip çeviren 40- 50 kişilik kadro var yani.
Ama sayımız giderek azalıyor. Hastalarımızı tedavi ederken diğer taraftan genç hekimlerimizi
yetiştirmemiz gerekiyor. Üniversite hastanelerinde daha kolay kadro açılıyor. Yan dal uzmanlık öğrencisi
sayısı çok az. Tüm dünyada kanser artarken bu hoca sayısı ile biz nasıl mücadele edeceğiz. Üniversite
hastanelerinde yan dal uzmanlık alanındaki sayı acilen arttırılmalıdır. Geleceğimizi ancak böyle
planlayabiliriz.«
RADYASYONUN SAĞLIĞA ETKİLERİ
Baz istasyonu, yüksek gerilim hatları veya teknolojk ürünlerdeki radyasyonun sağlığa etkileri ile ilgili
soruya yanıt veren Prof. Dr. Sağlam ise, "Elekromanyetik radyasyon farklı bir radyasyondur. Elektronik
ürünler hayatımızın her alanına girdi. Radyasyon, baz istasyonlarında, televizyonlarda ,cep
telefonlarında, kablosuz internetlerde var. Teknolojiyi seviyoruz, geliştiriyoruz ama iki iyi bir arada
olmuyor. Burada bilinçli kullanım önemlidir. Ama burada önemli olan baz istasyonunun doğru yere
kurulması ve doğru bir güçle çalışması önemlidir. Baz istasyonları noktasında çeşitli denetimler yapılıyor.
Bunların denetimleri var. Baz istasyonu doğru yere kurulmuşsa, frekansı da ona uygunsa artık bununla
ilgili kanser olduğunun datası elimizde yok. Olabileceği yönünde var. Akıllı telefonla beraber maruz
kaldığımız radyasyon yükseliyor. Bu radyasyonlardan korunmak ve bilinçlenmek önemlidir. Telefonu
kulağımıza yaklaştırmaktansa kulaklık ile konuşabiliriz. 12 yaş altı çocukların cep telefonu ile
konuşmasında radyasyonun negatif etkileri noktasında bilgiler var. Bunlarda çocukları korumalıyız.
Televizyonları akşam yatarken kablosunu çekmeliyiz. Kablosuz ağları da kapatmalıyız" dedi.
"KANITLANMIŞ BİLGİ YOK«
Aynı soruya Prof. Dr. Koca da şu yanıtı verdi:
"Led ampullerde bile elektro manyetik radyasyon vardır. Televizyonda var. Ama kanıtlanmış hiçbir bilgi
yok. Yüksek gerilim hattının altında kalan kişinin lösemi olduğuna dair benin gördüğüm bir çalışma var.
Onun da hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. Bunu korku haline getirmemek lazım.«
"NÜKLEER SANTRALDE DENETİM ÖNEMLİ«
Nükleer santrallerdeki tehlike ile ilgili soruya yanıt veren Prof. Dr. Demir, nükleer santrallere direk karşı
çıkmanın doğru olmadığını belirterek, "Almanya’da nükleer santral bulunmazken, İsviçre’de 40 nükleer
santral var. Nükleer enerjinin seçilip, seçilmemesi bir devlet politikasıdır. Tamamen karalamak karşı
durmak doğru değil.Gerekli alt yapı ve denetim sağlanarak nükleer santral kurulabilir" diye konuştu.
"NÜKLEER ENERJİ VAZGEÇİLEBİLECEK BİR ENERJİ DEĞİL«
Prof. Dr. Pınar Saip ise nükleer enerjinin vazgeçilebilecek bir enerji olmadığını belirterek, "İş kazalarının
çok fazla yaşandığı, maden kazaların olduğu ülkemizde denetimlerin çok iyi yapılması gerekir. Kurulacağı
yer iyi seçilirse kullanılabiliri bir enerjidir. Mühim olan kazanın olmayacağı yerde standartların
oluşturulmasıdır. Ve çok iyi denetlenmesi gerekir. Akkuyu, şu an dünya standartlarında getirilmemiş
durumda. Direk nükleer enerjiye karşı olmak doğru değil" ifadelerine yer verdi.
YAZILI BASIN
HABERLERİ
MEDİKONGRE – Meditakvim
01.04.2015
ANADOLU MANŞET- Baz İstasyonu Kanser Yapmıyor Mu?
28.04.2015
GÜNEYDOĞU DENGE - Kanserde Ölümler Birinci Sırada
28.04.2015
MANİSA OLAY – Sağlık
28.04.2015
KÜTAHYA VİZYON
29.04.2015
TÜRKİYE - Vücudun Askerleri Kanser Hücresine Karşı
28.04.2015
STAR- Kanser İlacı Simsarlarına Kötü Haber
29.04.2015
MEDİKONGRE – İçindekiler
01.05.2015
MEDİKONGRE – 21. Ulusal Kanser Kongresi Antalya'da Düzenlendi...
01.05.2015
SAĞLIK– İçindekiler
01.05.2015
SAĞLIK– Mide Kanseri Tedavisinde Türk İmzası
01.05.2015
SAĞLIK– 21. Ulusal Kanser Kongresi Antalya'da Yapıldı
01.05.2015
HABER VAKTİM –
Kanser Ölümleri
Dünyada Birinci Sırada
01.05.2015
ANNE BEBEK - 21.Ulusal Kanser Kongresinde Çocuk Kanserleri
01.06.2015
TV HABERLERİ
«MEME KANSERİNİ ÖNLEMEDE EGZERSİZ ÇOK ÖNEMLİ. DOKTORLAR EGZERSİZ YAPAN
KADINLARDA MEME KANSERİNE YAKALANMA ORANININ YÜZDE 55 ORANINDA
AZALDIĞINI AÇIKLADI.»
FOX TV ANA HABER BÜLTENİ
26.04.2015 19:58
«KANSER HASTASINA SPOR ÖNERİSİ..... ONKOLOJİ DERNEĞİ BŞK. YRD. PROF. DR. ESRA
SAĞLAM»
NTV HABERLER
27.04.2015 01:15
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«ANTALYADA 21. ULUSAL KANSER KONGRESİ YAPILDI UZMANLAR RADYASYONDAN
KORUNMAK İÇİN CEP TELEFONLARIYLA KONUŞURKEN KULAKLIK KULLANILABİLİR TÜRK
RADYASYON ONKOLOJİSİ DERNEĞİ BAŞKAN YARD. PROF. DR. ESRA SAĞLAM .»
TRT HABERLER
27.04.2015 09:17
«MEME KANSERİNİ ÖNLEMEDE EGZERSİZ ÇOK ÖNEMLİ. DOKTORLAR EGZERSİZ YAPAN
KADINLARDA MEME KANSERİNE YAKALANMA ORANININ YÜZDE 55 ORANINDA
AZALDIĞINI AÇIKLADI. »
FOX ÇALAR SAAT
27.04.2015 09:34
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«KANSER HASTASINA SPOR ÖNERİSİ..... ONKOLOJİ DERNEĞİ BŞK. YRD. PROF. DR. ESRA
SAĞLAM .»
NTV HABER
27.04.2015 10:12
«ONKOLOJİ DERNEĞİ KİRLİLİK VE SANTRALLERİN TEHLİKELERİNİ SIRALADI. -ÇAPA
ONK.ENS.B. PROF.DR. PINAR SAİB-RADYASYON ONK. PROF.DR. ESRA SAĞLAM- TIB
ONK.DER.B. PROF.DR. GÖKHAN DEMİR»
CNN TURK ANA HABER
27.04.20155 18:36
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«TÜRKİYE'DE MİDE KANSERİ VAKALARINDA DİKKAT ÇEKEN BİR ARTIŞ VAR. UZMANLARA
GÖRE AŞIRI TUZ TÜKETİMİ MİDE KANSERİNE ZEMİN HAZIRLIYOR. 21. ULUSAL KANSER
KONGRESİ, PROF.TEZER KUTLUK - DÜNYA KANSER ÖRGÜTÜ BŞK.»
NTV HABER
27.04.2015 10:12
«21. ULUSAL KANSER KONGRESİ'NE 1600 HEKİM KATILDI. - RAD. ONK. DERN. PROF. DR.
SERDAR ÖZKÖK, TIB. ONK. DERN. PROF. DR. GÖKHAN , RAD. ON. DERN. PROF. DR. ESRA
SAĞLAM»
CNN TURK GECE HABERLERİ
28.04.2015 02:14
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«UZMANLARA GÖRE AŞIRI TUZ TÜKETİMİ MİYDE KANSERİNE ZEMİN HAZIRLIYOR. ULUSAL
KANSER KONGRESİ PROF. TEZER KUTLUK DÜNYA KANSER ÖRGÜTÜ BŞK. »
STAR TV BUGÜN
29.04.2015 08:29
«KANSERLE MÜCADELENİN ÖNEMLİ İSİMLERİ 21. ULUSAL KANSER KONGRESİ İÇİN ANTALYA'DA BİR ARAYA
GELDİ. PROF. DR. SERDAR ÖZKÖK RAD. ONK. DER., PROF. DR. GÖKHAN DEMİR TIB ONK. DER. PROF. DR.
ESRA SAĞLAM RAD. ONK. DER. «
CNN TURK HABER
28.04.2015 12:26
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«AKILLI TELEFONLAR UZUN VADEDE BEYİN TÜMÖRÜNE NEDEN OLUYOR. ULUSAL KANSER
KONGRESİ, TÜRK RADYASYON ONKOLOJİSİ DERNEĞİ BŞK. YRD. PROF. DR. ESRA SAĞLAM, »
A HABER
30.04.2015 20:39
«ANTALYA'DA ULUSAL KANSER KONGRESİ DÜZENLENDİ. PROF. BÜLENT KARABULUT ONKOLOG»
NTV ÖĞLE BÜLTENİ
05.05.2015 13:45
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«ANTALYA'DA DÜZENLENEN ULUSAL KANSER KONGRESİNDE TÜRKİYE'NİN KANSER
HARİTASI ÇIKARILDI. UZMANLARA GÖRE DOĞU İLLERİNDE DAHA ÇOK MİDE KANSERİ
BATIDA KOLON KANSERİ DAHA ÇOK GÖRÜLÜYOR. «
NTV GÜNÜN İÇİNDEN
05.05.2015 16:01
«ANTALYA'DA DÜZENLENEN ULUSAL KANSER KONGRESİNDE TÜRKİYE'NİN KANSER
HARİTASI ÇIKARILDI. UZMANLARA GÖRE DOĞU İLLERİNDE DAHA ÇOK MİDE KANSERİ
BATIDA KOLON KANSERİ DAHA ÇOK GÖRÜLÜYOR. - PROF. BÜLENT KARABULUT ONKOLOG.»
NTV HABER
05.05.2015 21:14
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«ANTALYA'DA DÜZENLENEN ULUSAL KANSER KONGRESİNDE TÜRKİYE'NİN KANSER
HARİTASI ÇIKARILDI. ONKOLOG PROF. BÜLENT KARABULUT «
NTV HABER
06.05.2015 05:30
«ANTALYA'DA DÜZENLENEN ULUSAL KANSER KONGRESİNDE TÜRKİYE'NİN KANSER
HARİTASI ÇIKARILDI. ONKOLOG PROF. BÜLENT KARABULUT»
NTV GÜNE BAŞLARKEN
06.05.2015 06:31
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
«ANTALYA'DA DÜZENLENEN ULUSAL KANSER KONGRESİNDE TÜRKİYE'NİN KANSER
HARİKATASI ÇIKARILDI. PROF. BÜLENT KARABULUT ONKOLOG»
STAR BUGÜN
06.05.2015 08:28
* Haber videolarını izlemek için görsellerin üzerine tıklayınız.
KONGRE SEKRETERYASI
Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü
e-mail: [email protected]
ORGANİZASYON SEKRETERYASI
DMR Kongre Organizasyon Hizmetleri
Barbaros Bulvarı Akdoğan Sok.
No:23/2 34353 Beşiktaş / İSTANBUL
T : 0.532 111 9 DMR
F : 0.212 258 50 29
[email protected]
www.dmrturizm.com.tr
Download