2017 KUTLU DOĞUM HAFTASI HALİL ÇIKRIKÇI YUSUF ZİYA CAMİİ İMAM-HATBİ 1 - MUHAMMEDÜ-L EMİN (Güvenilir Muhammed) 2 - AKABE BİATLARI 3 – ENSAR MUHACİR KARDEŞLİĞİ 4 – MEDİNE SÖZLEŞMESİ 5 – SAHABE EĞİTİMİ 6 – HUDEYBİYE ANLAŞMASI 7 – VEDA HUTBESİ GÜVENİLİR İNSAN OLARAK HZ. PEYGAMBER (S.A.S) ُ َ َ ْ َ ُ ُ ُ َاٌِ أ ِّمين ِّ ساال ِّ َ ت َر ِّبي َوأََا َك ْم َ أبَ ِّلغك ْم ِّر Rabbimin risalelerini (gönderdiklerini) size tebliğ ediyorum (ulaştırıyorum). Ve ben, emin (inanılır, güvenilir) bir nasihat ediciyim. ِّ سو ِّل ه يرا َ سََة َِّ َمن َك َ لقَ ْد َك ُ ان ََ ُك ْم فِّي َر ً ِّاَّلل َكث َ اَّلل أ ُ ْس َوة َح َ اَّلل َو ْاَيَ ْو َم ْاْل ِّخ َر َوذَ َك َر ه َ ان يَ ْر ُجو ه Andolsun ki, sizin için ve Allah’a ve ahiret gününe (Allah’a ulaşma gününe) ulaşmayı dileyen ve Allah’ı çok zikredenler için, Allah’ın Resûl’ünde güzel bir örnek vardır. Son İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV), kendi kişisel kimliği ve hayatında güven insanı olduğu gibi Medîne İslam toplumunu da güven temelinde kurmuştur. Arkadaşları (Ashab) da güvenilir insan ve toplum olma konusunda O’nu model almışlardır. İMAN, EMiNLiK, EMANET Mü’min/Müslüman toplumun ayırt edici özellikleri: 1- Emin Olma, 2- Güven, Emanet, 3- Dürüstlük, İtimat, 4- Kenetlenip Birlik Olma Ve 5- Emniyete Dayalı Toplumsal İlişkilerle Kurulmasıdır. İSLAM, EMİNLİK, EMANET VE BARIŞ -- Emin, güven, güvenilir olma ve emanet, nasıl iman ile aynı anlam dünyasına sahip ise, -- İslam kavramı ile de aynı anlam dünyasına sahiptir. -- İslam, bireysel ve toplumsal hayatta kişinin sulh, barış, selamet içinde ve zihniyetiyle kendisine ve topluma zarar vermeyen, tersine faydalı olan kişi olmasını ifade eder, -- Dolayısıyla İslam toplumunun, güven toplumu olup İslam ve Müslim kavramlarının mana muhtevasına uygun olarak selamet, birbirine zarar vermeme ve barışa dayalı sağlam sulh toplumu olmasını ifade eder. MÜSLÜMAN VE MÜ’MİN TOPLUM, -- Emin, güvenilir, emanete riayet eden, -- Barışçı bireylerden oluşan emin toplumdur. -- Emin şehir, insanların güvenle, emniyet içinde oturduğu, ْ ْ َ َ ال د ل ب ين م ال َو ٰهذَا ۪ ِ َ ِ Bu güvenli şehre (Mekke’ye) andolsun ki, -- İnandığı, yaşadığı, gelip geçtiği, kazandığı, -- Aile kurduğu, -- Sakinlerinin birbirine güvendiği, -- Ticaretini emniyet içinde yaptığı, -- Hak ve mahremiyetlerin korunduğu, Emanetin ehline verildiği, -- Emanete hıyanet edilmeyen hak, hukuk, birlik ve güven şehridir ً اس َوا َ ْمن ًۜا َ َواِ ْذ َجعَ ْلنَا ْالبَي ِ َّْت َمث َابَةً ِللن Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. HZ. MUHAMMED (SAV)'E Peygamber Efendimiz (sav) hayatı NEDEN GÜVENİLİR boyunca yalan söylememiş, MUHAMMED DENİLMİŞTİR Şaka dahi olsa yalan söz ve davranıştan kaçınmıştır. Güzel ahlakı, dürüstlüğü, Adaletli olması ve hakkı gözetmesi, Hoşgörülü ve güler yüzlü olması ve güvenirliği ile Mekkelilerin güvenini ve sevgisini kazanmıştır. Bu nedenle insanların pek çok hata yapabildiği gençlik döneminde Mekkeliler tarafından Güvenilir Muhammed anlamına gelen Muhammed’ul Emin lakabı verilmiştir. HZ. MUHAMMED (SAV)'E NEDEN GÜVENİLİR MUHAMMED DENİLMİŞTİR "Size şu tepenin arkasında bir düşman ordusunun bulunduğunu haber versem bana inanır mısınız?" diye sorduğunda. Orada bulunan insanlar hep bir ağızdan, "Evet sana inanırız. Çünkü şimdiye dek senin yalan söylediğini hiç duymadık." dediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed şöyle seslendi: "Öyleyse biliniz ki Allah beni peygamber olarak seçip size gönderdi. İnsanları hak din olan İslâm’a davet etmemi emretti. Allah birdir. Ondan başka tanrı yoktur. Ben de size ve bütün insanlara onun peygamberi olarak gönderildim." İSLÂM TARİHİNE "AKABE BİATLARI" DİYE GEÇEN BİRİNCİ VE İKİNCİ AKABE BİATLARI GERÇEKLEŞMİŞTİR BİRİNCİ AKABE BÎATI Bi'setin 12. senesi (Miladî: 621). BU GÖRÜŞME SONUNDA a) Allah'a hiçbir şeyi eş ve ortak koşmamak, b) Hırsızlık yapmamak, c) Zina etmemek, d) Çocuklarını öldürmemek, e) Kimseye iftirâ etmemek, f) Hiçbir hayırlı işe karşı çıkmamak. RESÛL-İ KİBRİYÂ, YİNE AKABE'DE BULUŞMAYI UYGUN GÖRDÜ Bi'setin 13. senesi (Milâdî: 622). Bu senenin hac mevsiminde, Kur'an muallimi Mus'ab bin Umeyr Hazretleri, hem Medine'deki İslâmî gelişmeyi bizzat Peygamber Efendimize bildirmek, hem de haccetmek üzere, Evs ve Hazreç kabilelerine mensup ikisi kadın yetmi beş Müslümanla Mekke'ye geldi. Bunları temsilen bir grup Mescid-i Haram'da amcası Hz. Abbas'la oturan Resûl-i Ekrem Efendimizin yanına vardılar ve şu teklifte bulundular: "Ya Resûlallah! Biz oldukça kalabalığız. Seni yanımıza almak, size yardımcı olmak, uğrunuzda canımızı fedâ etmek, şahsınızı koruduğumuz şeylerden zâtınızı da esirgeyip korumak üzere söz birliği etmiş bulunuyoruz. Bu hususta sizinle daha geniş konuşmak için nerede buluşalım?" İKİNCİ AKABE BÎATI Bİ'SETİN 13. SENESİ (MİLÂDÎ: 622). Sonra Peygamber Efendimize, "Yâ Resûlallah! Sana ne yolda bîat edelim, söz verelim?" diye sordular. Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve benim de Allah'ın Resûlü olduğuma şehâdet getirerek, Namazı kılacağınıza, zekâtı vereceğinize; Neşeli neşesiz zamanlarınızda sözlerime itâat edeceğinize; emirlerime tamamıyla boyun eğeceğinize; Darlıkta da varlıkta da muhtaçlara yardımda bulunacağınıza; Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın Allah yolunda, Allah için hak ve gerçeği söyleyeceğinize; İyiliği emredip, kötülükten alıkoyacağınıza bîat etmeli, bana kesin söz vermelisiniz!« MUHACİRLERLE ENSÂR ARASINDA KARDEŞLİK KURULMASI --Nitekim, Medine'ye hicretten beş ay sonra Resûl-i Ekrem, Ensar ile Muhaciri bir araya topladı. -- Kırk beşi Muhacirlerden kırk beşi de Ensardan olmak üzere doksan Müslümanı kardeş yaptı. --Kurulan bu kardeşlik müessesesine göre, -- Medineli âilelerden herbirinin reisi, Mekkeli Müslümanlardan bir âileyi yanına alacaktı. Mallarını onlarla paylaşacaklar, beraber çalışıp beraber kazanacaklardı. --Ensardan herbiri, Muhacirlerden birini evinde barındırıyor, beraber çalışıyor, beraber yiyorlardı. -- Bu, neseb kardeşliğini fersah fersah geride bırakacak bir kardeşlikti, -- İmân ve din kardeşliği idi ون َ ون ِِف ُصدُ ِور ِ إه َحا َج ًة ِم ذما ُأوتُوا َويُ إؤ ِث ُر َ ُون َم إن َها َج َر الَ إ ِْي إم َو َْل ََيِد َ َو ذ ِاَّل َين تَ َب ذو ُؤوا ادلذ َار َو إاْلمي َ َان ِمن قَ إب ِله إِم ُ ُِي ُّب ِ ِ ُ ِ إ َ َ ٌ َ ِ ِ ِ ِ ُ َ عََل َأن ُفسه إِم َول إو َك َن ِبِ ِ إم خ ََص َاصة َو َمن يُ َوق ذ ون َ ُش ن َ إفسه فَأُ إولئ َك ُه ال ُم إفل ُح “ ""Daha önce Medine'yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince: Onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ihtiraslarından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.«Haşr ,9 Yine, kurulan bu kardeşlik sayesinde, İçtimaı yardımlaşma da temin edilmiş oldu. ” Muhacir Müslümanlar, sıkıntıdan kurtuldu. Medineli herbir Müslüman kardeş olduğu Mekkeli Müslümana malının yarısını veriyordu. Muhacir kardeşlerine karşı misafirliğin, cömertliğin, kadirşinaslığın, insanlığın en yüce derecesini göstermekten zevk alıyorlardı. Medineli Müslümanlar, bunlarla da kalmadılar. Resûlullahın huzuruna çıkarak fedakârlıklarını gösteren şu teklifte bulundular: Resûlallah! Hurmalıklarımızı da Muhacir kardeşlerimizle aramızda bölüştür!" "Yâ "TAŞA UZANSAM, ALTINDA YA ALTIN YA DA GÜMÜŞE RASTLADIĞIMI GÖRÜRÜM!" Tarih, bir çok göçlere şahit olmuştur. Ama, böylesine manalı, böylesine ulvî bir hicreti, dışardan gelenle yerlileri arasında böylesine birbirlerine can gönülden sarılma, birbirleriyle muhabbetle kaynaşma, birbirleriyle samimiyetle kucaklaşmayı o ana kadar görmüş değildi. Bir daha da göremeyecektir. Bu samimi kaynaşmadan muazzam bir kuvvet doğuyordu. Resûl-i Ekrem tarafından birbirlerine kardeş tayin edilen Sa'd bin Rebi, Abdurrahman bin Avf'a, --"Ben, mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim. Malımın yarısını sana ayırdım." demişti. Büyük Sahabî Abdurrahman bin Avf'ın verdiği cevap yapılan teklif kadar ibretliydi: --"Allah sana malını, hayırlı kılsın. Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alışveriş yaptığımız çarşının yolunu göstermendir." Öylesine bir kuvvet ki, kısa zamanda bütün Arabistan her şeyiyle onlara boyun eğmek mecburiyetinde kalacaktı. MEDİNE SÖZLEŞMESİ 47 MADDE “ İslam’ın İlk Anayasası olarak değerlendirilen bu vesika Medine’deki Müslümanlarla diğer gayr-i müslim cemaatlerin münasebetlerini, temel hak ve vazifelerini tesbit etmektedir. Resulullah, Medine’ye hicret eder etmez Medine’de mevcut, muhtelif dinî ve siyasî grupların temsilcilerini toplayarak bu metni hazırlamış, hepsinin Müslümanlarla ve kendi aralarında cereyan edecek münasebetlerini tanzim etmiştir. Hicretin siyasî ehemmiyetinin en bariz delillerinden biri olan bu vesikanın, Hicret Bölümü’nün giriş kısmında neşrini uygun buluyoruz. 1. Yahudiler kendi dininde serbest olacaklar. 2. Müslümanlarla Yahudiler, barış içinde yaşayacaklar. 3. şehir dışından bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak. 4. İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacak. 5. Müslümanlarla Yahudiler arasında bir anlaşmazlık çıkarsa Hz. Muhammed hakem kabul edilecek. ” SAHABENİN YETİŞME TARZI VE KUR’AN NESLİ PRATİĞİ İlk vahiy süreciyle beraber Medine dönemi de dâhil Peygamberimize eğitimle ilgili olarak şu önemli incelikler kazandırılmıştır: 1- Sözün doğru ifade edilmesi: Söz bilginin nakil aracıdır. Eğitimin temel unsurudur. Düşünce ve inancın tanığıdır. Peygamberimiz, sözü her zaman açık, kısa ve tam söylemiştir. 2- Eğitimde dinleyenin içinde bulunduğu şartları ve muhatabın bireysel özelliklerini dikkate almıştır. İbn-i Mesud: “Resulullah dikkatimiz dağılıp da konuyu anlamada sıkıntı çekmeyelim diye durumumuza bakar, durumumuza göre en uygun gün ve saati beklerdi.” demiştir. 3- Kadınlara özgü ders için gün tahsis etmiştir. 4- Eğitimde doğallık: Hutbe esnasında hutbeyi yarıda kesip önemli bir konuda yoğunlaşıp tekrar hutbesine devam etmiştir. 5- Eğitimde halkla ilişkiler boyutu: Kur’an ile onun şahsında insanlara“Yeryüzünde kibirlenerek dolaşma.”; “Kibirlenerek insanlardan yüz çevirme.”; “Yeryüzünde şımararak yürüme.”; “Sana uyan mü’minlere şefkat ve tevazu kanadını indir.” vb. vurgular içeren ayetlerle davranış bilinci aşılanmıştır. Hz. Peygamber’in hastaları ziyaret etmesi, cenaze törenlerine katılmaya önem vermesi ve davet edenin davetine icabet etmesi de bu anlamda nakledilebilecek örneklikler arasındadır. O, çocuklara selam verir, onlarla namaz kılardı ve yaşlılarla şakalaşırdı. SUFFA’NIN İŞLEVİ: 1-Mekân: Yatılı eğitim ortamları kimlik şekillenmesinde önemli bir zemindir. 2-Özveri: İslam devleti tarafından öğretmenlere Resulullah zamanında verilen maaşlarla ilgili bir delil ve bir bilgiye kaynaklarda rastlanmamaktadır. 3-Sayısal Homojenlik: Yaklaşık 400 sahabe… 4-İncelik: İslam’ı öğrenmek üzere gelen yabancılar orada kalabilmekteydi. 5-Cömertlik: Kur’an eğitiminde cömertliğin fonksiyonunun manidar bir göstergesi olarak şu nakledilebilir: Sa’d İbni Ubade her gün 80 talebenin yiyecek ve içeceğini temin etmekteydi. 6-Organizasyon: Muhammed Hamidullah’a göre, Resulullah, izdiham ve kümelenmeyi dağıtmak üzere başkentteki mahallelerde ilkokul yahut hazırlık okulları diyebileceğimiz okullar açmıştır. 7-Halkın içinden olma: Resulullah öğrenmenin yegâne yolunun yazılı şeyleri okumaktan ibaret olmadığı örnekliğini ortaya koymuş ve bu cümleden olarak gerek kendisi gerekse de naipleri daima halkın arasına karışıp her şeyi yakından takip etmişler, faydalı gördükleri her fırsatta halkla iletişim kurma cihetine girmişlerdir. PEYGAMBER EĞİTİMİNDE YETİŞEN GENÇ SAHABİLERDEN BAZILARI: 1 - CAFER B. EBİ TALİP (ö. 8) Hz. Cafer, Peygamberimiz'in amcası Ebû Talib'in oğlu, Hz. Ali'nin ağabeyidir. 2 - ÜSAME B. ZEYD (ö. 54) Üsame, Peygamberimiz'in evlatlığı ve azadlısı olan Zeyd b. Harise'nin oğludur. "Hıbbu Rasûlullah" yani Allah Rasûlu'nun mahbubu, ahbabı, sevdiği bir gençtir. 3 - MUS'AB B. UMEYR (ö. 3) Mekke'nin en zengin ve asil ailesine mensup olan Mus'ab ailesini de, servetini de, Mekke'yi de terkedip Habeşistan'a hicret etti. 4 - ERKAM B. EBİ'L-ERKAM (ö. 55) Henüz 17-18 yaşındaki bir gencin, Kâbe'nin hemen yanıbaşındaki evini İslam davetine açabilmesi, onun ne denli cesur ve fedakar bir genç olduğunu da göstermektedir. 5 - MUAZ B. CEBEL (ö. 18) M. 605 yılında Medine'de doğan Muaz, II. Akabe biatında Müslüman oldu ve Hz. Peygamber'in yakın ilgisine mazhar oldu. Mekke'nin fethinden sonra Rasûlullah onu Mekke'de kendi yerine vekil tayin etti. 6 - ESMA BİNT EBİ BEKR (ö. 73) Hicret esnasında Hz. Peygamber ve Ebû Bekir'in üç gün saklandıkları Sevr Mağarasına geceleri yemek taşıyan Esma, 7 - HZ. ÂİŞE (ö. 58) Hz. Peygamber'den aldığı feyz sayesinde İslam esaslarının en seçkin öğreticisi oldu. Hz. Peygamber'in hadis ve sünnetinin daha sonraki nesillere ulaştırılmasında emsalsiz hizmetler ifa etti. Gençliğinin ilk sekiz yılını Hz. Peygamber'e eş olarak geçiren Hz. Âişe, dinî ilimleri bizzat Rasûl-i Ekrem'den öğrenmişti. “ HUDEYBİYE ANTLAŞMASI Hicretin 6. senesi, Zilkâde ayı. (Milâdî 628) RIDVAN BÎATI, KUREYŞLİLERİ FAZLASIYLA KORKUTMUŞTU. ” Alelacele sulh teklifinde bulunmak gayesiyle bir heyet gönderdiler. Heyette şu isimler vardı: Süheyl bin Amr (başkan), Huveytip bin Abdü'l-Uzzâ ve Mikrez bin Hafs. "Gidin, Muhammed'le sulh anlaşmasında bulunun. Fakat buradan dönüp gitmek şartıyla. Eğer bu şartı kabul etmezse anlaşmaya yanaşmayın."1 Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Süheyl'in gelişini, isminin "kolaylık" mânâsını ifade etmesinden dolayı hayra yorarak, sahabîlerine, "Artık, işiniz bir derece kolaylaştı! Kureyşliler, sulh yapmak istedikleri zaman hep bu adamı gönderirler.« buyurdu. MUSALAHA MADDELERİ 1. Müslümanlarla müşrikler, huzur ve emniyet içinde yaşamalarını devam ettirmek için birbirleriyle 10 yıl harp etmeyeceklerdir. 2. Peygamberimiz (s.a.v.) ve sahabîler bu yıl Mekke'ye girmeyip, geri dönecekler, ancak gelecek yıl yanlarına yalnız yolcu silahı olan kılıç bulundurmak şartıyla gelip Kâbe'yi tavaf edecekler ve ancak Mekke'de üç gün kalacaklardır. Müşrikler ise, o sırada şehri boşaltacaklardır. 3. Medine'deki Müslümanlardan Mekke'ye iltica edenler Müslümanlara iâde edilmeyecek, fakat Mekke'den Medine'ye velev Müslüman dahi olsalar iltica edenler, istendiği takdirde geri verileceklerdir. 4. Arap kabilelerinden isteyen Peygamberimiz (s.a.v.) ile isteyen de Kureyş ile birleşmekte serbest olacaklardır.7 ASHAB-I KİRAM'IN HİDDET VE İTİRAZI Ebû Cendel Hadisesi Süheyl Bin Amr’ oğlu Peygamber Efendimiz, babası tarafından alınan Ebû Cendel'e şöyle buyurdu: "Biraz daha sabret! Biraz daha maruz kaldıklarına göğüs ger! Bunların ecrini mükâfatını Allah'tan dile! Muhakkak Allah, senin ve yanında bulunan kimsesiz Müslümanlar için bir ferahlık, bir çıkar yol yaratır. Onlara vermiş olduğumuz söze vefasızlık edemeyiz."12 buyurdu. HZ. ÖMER'İN PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'E SORUSU "Sen Allah'ın hak peygamberi değil misin?" diye sordu. Resûl-i Ekrem, "Evet, ben Allah'ın peygamberiyim." buyurdu. "Biz Müslümanlar hak, düşmanlarımız olan müşrikler ise bâtıl üzere bulunmuyorlar mı?" "Evet, öyledir." "Bu halde dinimizi küçük düşürmeye niçin meydan veriyoruz?" "Ey Hattab'ın oğlu, ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm. Allah'ın emirlerine aykırı harekette bulunamam. Bu muâhede maddelerini kabul etmekle de Allah'a isyan etmiş değilim. O, beni hiçbir zaman zarara uğratmayacaktır." "Sen bize Allah'ın Nusret buyuracağını, gidip Kâbe'yi hep beraber tavaf edeceğimizi vaat etmiş değil miydin?" "Evet, vaat etmiştim. Ancak, bu yıl gidip tavaf edeceğimizi söylemiş miydim?" "Hayır!.." "O halde tekrar ediyorum: Sen muhakkak Mekke'ye gidecek ve Kâbe'yi tavaf edeceksin." MÜSLÜMANLARIN SADAKÂT İMTİHANI HZ. ÖMER'İN İTİRAF VE NEDÂMETİ Ben, hiçbir zaman o günkü gibi bir musibete uğramadım. Peygambere hiçbir zaman başvurmadığım bir biçimde başvurmuştum. Eğer o gün, kendi görüşümde bir topluluk bulsaydım, bu musalaha ve muâhede yüzünden hemen bunların içinden ayrılır, onların yanına varırdım." " "Nihayet, Allah Teâla, işin sonunu hayır ve rahmet kıldı. Resûlullah ise, işin böyle olacağını çok iyi biliyormuş." "O gün, Resûlullaha (a.s.m.) karşı sarfetmiş olduğum sözlerimden duyduğum korkudan dolayı, neticenin hayır olmasını ümit ederek oruçlar tutmaktan, sadakalar vermekten, namazlar kılmaktan ve köleler azâd etmekten geri durmadım." ِّإَها فَت َ ْحََا ََ َك فَتْ ًحا ُّم ِّبيًَا "Biz sana apaçık bir fetih yolu açtık." "Hudeybiye Büyük Bir Fetih'tir" Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine'ye doğru ashabıyla gelirken bir sahabînin, "Beytullahı tavaftan alıkonulmuşuz, kurbanlıklarımızın Haremde kurban edilmelerine de mani olunmuştur. Müslüman olarak da bize gelip sığınanları Resûlullah onlara geri çevirmiştir. Bu nasıl ve ne biçim fetihdir?" dediği kendisine haber verildi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Bu, ne kötü bir sözdür." buyurduktan sonra, Hudeybiye'nin büyük bir fetih olduğunu şöylece izah etti: "Evet! Hudeybiye Sulhü en büyük fetihdir. Müşrikler, sizin kendi beldelerine gidip gelmenize ve işinizi görmenize râzı olmuş, gidip gelirken de emniyet içinde bulunmanızı istemişlerdir." "Onlar şimdiye kadar hoşlanmadıkları İslâmiyeti de böylece sizlerden görecek, öğreneceklerdir. Allah, sizi, onlara galip getirecek, gittiğiniz yerden sağ salim ve kazançlı olarak geri döndürecektir! Bu ise, fetihlerin en büyüğüdür."32 HUDEYBİYE ANLAŞMASIYLA: -- Her şeyden evvel, İslâmın amansız düşmanı olan Kureyş müşrikleri İslâm devletini resmen tanımış oluyorlardı. -- Bu sulh, fetih kapılarının açılması için bir anahtar teşkil etmiştir. -- Müslümanlar için mânevî tebliğlerini harp ve darptan uzak, emniyet ve huzur içinde yerine getirebilecek bir zemin ve imkân doğmuştur -- Hudeybiye Sulhundan Mekke'nin fethine kadar geçen iki sene zarfında Müslüman olanların sayısı, Resûl-i Ekrem Efendimizin peygamber olarak gönderilişinden sulh gününe kadar geçen yaklaşık yirmi seneye yakın zaman içinde Müslüman olanlardan çok daha fazla olmuştur -- Umre maksadıyla yola çıkan sahabîlerin sayısı bin dört yüz iken, iki sene sonra Mekke'nin fethine gidildiğinde bu sayı on bini buluyordu. Bu da, Hudeybiye Sulhunun ne kadar yerinde yapılmış bir anlaşma olduğunu açıkça göstermektedir. VEDA HUTBESİ MADDELERİ 1- Her iste daima Allah'a hamd-ü sena etmek gerekir. 2- Nefis, insani her zaman şerre yöneltmek ister. Bu sebeple nefislerin şer-inden de Allah'a sığınmak lâzımdır. 3- Can, mal ve ırz kutsaldır. Yasama hakki tabii bir haktir. Irz, şeref, haysiyet, hürriyet ve mülkiyet saldırıdan korunmuş haklardır. 4- Cahiliye gelenekleri kaldırılmıştır. İnsanlar alışa geldikleri kötü şeyleri körü körüne yapmaktan vazgeçmelidirler. 5- Faiz haramdır. 6-Kan davası gütmek haramdır. 7- Emânetler yerlerine verilmelidir. Emânete hiyanet edilmemelidir. 8- Küçük büyük önemli-önemsiz her iste şeytana uymaktan sakınılmalıdır. 9- Kadınların ve erkeklerin karşılıklı hak, vazife ve sorumlulukları vardır. Kadınlara nezâketle davranılacaktır. 1I- Hem kadın hem de erkekler zinadan şiddetle kaçınacaklardır. 11- Köle ve hizmetçilere iyi davranılacaktır. 12- Bütün Müslümanlar kardeştir. Her türlü sınıf farkları ve ayrıcalıklar kaldırılmıştır. Üstünlük fazilet iledir. 13- Zulümden sakınmak gerekir, halkın malı haksız yere yenemez, birine ait bir şey sahibinin izni olmadıkça başkası için helâl olmaz. 14- Müslümanlar birbirleriyle savaşmaktan sakınacaklardır. 15- Allah'ın Kitabı'na ve Peygamber'in sünnetine uyanlar asla sapıklığa düşmezler. 16- İslam sadeliğinden ayrılmamak, aşırılıklara sapmamak gerekir. 17-Hak Teâlâ'ya ibadet olunacak; beş vakit namaz kılınacak, oruç ayında oruç tutulacak, Hz. Peygamber'in tavsiyelerine uyulacaktır. Bunları hakkıyla yerine getirenlerin mükâfatı cennettir. 2017 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI ANA TEMA: HZ PEYGAMBER VE GÜVEN TOPLUMU GÜVEN TOPLUMUNUN İNŞASI KONULU KONFERANSIN SUNUMU HAZIRLAYAN: HALİL ÇIKRIKÇI BAĞCILAR YUSUF ZİYA CAMİİ İMAMHATİBİ