Bulaşıcı Hastalıklar

advertisement
Bulaşıcı Hastalıklar
Bulaşıcı hastalığa yakalanan çocuk genellikle yakalandığı hastalığa bağışıklık kazanır. Kızamıkçık
dışındaki bulaşıcı hastalığa yakalanan çocukları tedavi olana kadar diğer insanlarla bir arada
olmamasını sağlamak gerekir. Bulaşıcı hastalığa yakalanan çocuğa aspirin verilmemeli ve kusma
durumunda ilaç içirilmemelidir.
Kızamıkçık
Genelde hafif geçirilen bir hastalıktır. Kuluçka evresi genelde 16-18 gündür ve ilkbaharda görülür.
Çocuğunuzun ıstırahat etmesi gereklidir fakat yatakta olması gerekmeyebilir. Çocuğunuzun ateşini
sürekli kontrol edin. Eğer ateşi yüksekse düşürmeye çalışın ve bol bol sıvı almasını sağlayın.
Kızamıkçık aşısı hastalığı önler. 15-18 aylık bebeklere, tüm puberte öncesi çocuklara, bağışıklığı
olmayan ve 3 ay içinde gebe kalmayı düşünmeyen tüm gebelik sonrası kadınlara aşılama
yapılmalıdır. Hamilelere aşı uygulanmamalıdır.
Belirtileri
Hafif soğuk algınlığı gibi başlayan ve boğaz ağrısı ayrıca kulak arkasındaki bezelerde şişmeyle devam
eden bir hastalıktır. Takip eden günlerde ateş yükselmesi ve renkli lekeli döküntüler görülür. Beşinci
günden itibaren çocuğun genel durumunda bir iyileşme başlar.
Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat
hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur.
Kızamık
Kızamık çok bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamık virüsü hastaların kan, idrar ve tükürüklerinde bulunur.
Döküntünün başlangıcından 1-2 gün öncesinden 5 gün sonrasına kadar bulaşıcılığı vardır. Ateşe
döküntüye ve öksürüğe neden olur. Genellikle çocuklar ateşten dolayı keyifsizdir ve yatakta
dinlenmeleri doğru olur. Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması
açısından gereklidir. Fakat hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur.
Belirtileri
Genellikle ilk birkaç gün gözlerde kızarma, öksürük, burun akıntısı ve ateş gözlenir. Daha sonraki gün
ateş hafifleyebilir ve ağızda beyaz lekeler oluşur, arkasından ateşte aşırı yükselme ve kırmızı
döküntülerin vücüda yayıldığı görülür. Döküntü baştan başlayarak 24 saatte inen tarzda vücudun
büyük kısmına yayılır. Geçmeside aynı şekilde olur. Soyulma ve kahverengi renk değişimi görülür.
Hastalığın 7. ve 8. günlerinde çocuğun yavaş yavaş hastalık belirtilerinden kurtulduğu gözlenir ve
bugünlerden sonra çocuk bulaştırıcı değildir; fakat çocuğun düzelmeye başladıktan sonra tekrar
kötüleşmesi halinde doktorunuza danışmalısınız.
Suçiçeği
Su Çiçeği Nedir?
Varisella adıyla da bilinen Su Çiçeği hastalığı, çocuklukta hemen hepimizin tanıştığı, son derece
bulaşıcı ve yaygın olarak görülen viral bir enfeksiyondur. Varicella zoster adlı virüsün neden olduğu
su çiçeği, temastan 14-16 gün sonra, ateş, başağrısı, karın ağrısı, halsizlik gibi genel belirtilerle
ortaya çıkar ve hemen ardından ciltte içi sıvı dolu döküntülerle kendini gösterir. Döküntüler, yüz ve
gövdede başlar, kol ve bacaklara yayılır. Virüs, vücut dışında 1-2 saat canlı kalabilir. İnsandan insana
havadan, soluma, öksürme, hapşırma yoluyla, ayrıca döküntülere doğrudan temas ile kolaylıkla
bulaşır.Çocukların toplu bulundukları ortamlarda, yuva, kreş, okullarda bulaşma çok hızlı ve
yaygındır. Su çiçeği geçiren bir çocuğun ev halkına bulaştırma oranı %90'dır. Döküntülerin ortaya
çıkışından 2 gün öncesi ve 4-5 gün sonrasına kadar hastalık bulaşıcı durumdadır.Su çiçeği
döküntülerinin şiddeti, ateş ile doğru orantılıdır. 10-20 döküntü görülebildiği gibi, tüm vücudu sarmış
300-500 döküntü de sık görülebilmektedir. Son derece kaşıntılı olan bu döküntüler, hasta çocuğa
büyük rahatsızlık, huzursuzluk vermekte ve kaşıması halinde yaşam boyu kalacak ve özellikle yüzde
estetiği bozacak izlere neden olabilmektedir. Bazen döküntüler ağız ve burun içinde de ortaya
çıkabilir ki gözde çıkanlar önemli sorunlar doğurabilir.
Ne Sıklıkla Görülür?
Vakaların yaklaşık %82'si 6 yaşın altında, %10'u 1 yaşın altındadır. %16 ile 3 yaşında en üst değere
ulaşmaktadır. Türkiye gibi korunmayan bir toplumda yıllık su çiçeği görülme sıklığı doğum sayısına
yakındır. Her yıl karşılaşılan vakaların ortalama %95'i 15 yaş altı (1,145,000), %5'i 15 yaş üzeri
(60,000)' dir. Su çiçeğinin salgın halinde daha sık görüldüğü dönem, yıl içinde Ocak-Mart ayları
arasıdır.
Tek korunma yolu: AŞILANMA
Su çiçeği geçiren bir kişi, yaşam boyu bağışıklık kazanır ve aynı hastalığa bir daha maruz kalmaz.
Ancak hastalığın bu denli kolay bulaşabilmesi ve toplumda yaygın görülmesi, komplikasyonlu
vakaların hatta ölümlerin sayısının yüksek çıkmasına neden olmaktadır. Riske girmeden su çiçeğinden
korunmanın tek yolu, aşı olmaktır. Bir yaşından büyük ve daha önce su çiçeği geçirmemiş tüm
çocuklar bir doz aşı ile su çiçeğinden ve olası komplikasyonlarından korunabilirler. Yine daha önce su
çiçeği geçirmemiş erişkin yaştaki bireyler, çocuklardan daha yüksek riskte bulunmaları nedeniyle
zaman geçirmeden aşılanarak korunabilirler.
Aşı ne zaman, kaç doz yapılmalı?
1 yaşını dolduran sağlıklı çocuklara su çiçeği aşısı uygulanabilir. 1 yaşına kadar olan bebeklerde, anne
karnındayken kan yoluyla ve doğumdan sonra anne sütü yoluyla aldıkları koruyucu antikorlar
bulunur. Etkili aşı yanıtı için bu antikorların azaldığının kabul edildiği 1 yaş beklenmelidir. Su çiçeği
aşısı, sadece 1 doz olarak uygulanır. Hastalığı hiç geçirmemiş çocuklar, gençler ve hatta erişkinler de
aynı aşı ile korunabilirler.
Aşının koruyuculuk süresi nedir?
Aşı, bulunduğu 1974 yılından bugüne çok sayıda kişide uygulanmış ve yapılan klinik çalışmalarda
aşının koruyucu etkisinin 25 yılı aşkın bu süre dahilinde devam ettiği saptanmıştır. İleriye dönük
çalışmalar, aşı koruyuculuğunun yaşam boyu sürebileceğine işaret etmektedir.
Kabakulak
Kabakulak bulaşıcı bir hastalıktır ve tükürük bezlerinin şişmesine neden olur. Taşıyıcılık şişmenin bir
gün öncesinden 3 gün sonrasına dek sürer. Bu hastalık genellikle 2 hafta sürer ve geçirildikten sonra
yaşam boyu bağışıklık bırakır. Hasta kişi ile temasdan 12-25 gün sonra belirtiler ortaya çıkabilir. Bu
gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat
hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur; yalnız hastalığın yan etkileri tedavi edilebilir.
Belirtileri
Ateş, baş ağrısı, kas ağrısı ve kulak önündeki tükürük bezlerinin 3 ile 7 gün sonra şişmesi görülür.
Çiğneme ve yutkunma sırasında ağrılar hissedilir. Ayrıca yüzde de şişme görülür. Bu şişme 1.
haftanın sonuna doğru azalır. Çocuk 2. haftanın sonuna doğru taşıyıcı olmaz.
Hepatit A
Hepatit A virüsü (HAV) fekal ve oral yollardan bulaşır. Kontamine sular sık rastlanan bir enfeksiyon
kaynağıdır. HAV göl sularında 4 haftaya kadar enfeksiyöz olma özelliğini korur. Kuluçka süresi 14-15
gündür. Parenteral bulaşma istisnadır. Yaşam standardının yükselmesi ve hijyen koşullarının iyileşmesine
bağlı olarak toplumun kontaminasyonu geçtiğimiz on yıllar içinde önemli ölçüde azalmıştır. Hepatit A'ya
karşı antikorlar 18 yaşın altındakilerin % 5'inden azında, ve 70 yaşın üzerindekilerin % 75'inden
fazlasında bulunur.
TANI
Antijen: Hepatit A virüsü, prodrom döneminde dışkıda gösterilebilir. Kanda genellikle gösterilemez çünkü
aşikar hastalık döneminde virüs replikasyonu sona ermiştir. Bu nedenle söz konusu antijen için dışkıda
veya kanda yapılan elektron optik veya immunolojik testler bilimsel çalışmalar dışında endike değildir.
Antikorlar: IgM sınıfı spesifik antikorlar infeksiyon sonrasında 14 gün daha saptanabilir. IgM sınıfı
antikorlar birkaç gün sonra ortaya çıkar. Bir kural olarak, IgG ve IgM sınıfı antikorlar aynı zamanda
gösterilir. Bunlar mevcutsa ve hepatitin klinik kanıtları varsa, varlığı hepatit A'yı gösteren IgM sınıfı
antikorlar için bir test yapılır.
KLİNİK GİDİŞ
Olguların % 99'dan fazlasında hepatit A 3 ay içinde spontan olarak iyileşir. Olguların % 0.1'inden azında
fulminan hepatit görülür. Sarılık, olguların % 90 kadarında vardır. Yüzde 95'inden fazlasında transaminaz
eğrileri bir zirve yapar ve hızla normale döner. Fulminan hepatitten sonra gürültüsüz bir karaciğer sirozu
gelişebilir.
TEDAVİ
Spesifik tedavi yoktur. Fulminan hepatitte yoğun tıbbi tedavi endikedir. Komplike olmayan olgularda
medikal zeminde kesin yatak istirahati gerekli değildir.
PROFİLAKSİ
Endemik bölgelere seyahat edenler için aktif aşılama ile profilaksi yapılabilir. Başlangıçta 1ml
enjeksiyonu takiben 2-4 hafta ve 6-12 ayda enjeksiyonlar uygulanır. Aşılamanın başarı oranı %95'in
üstündedir. Gamma globulin preparatları ile pasif inokülasyon (0.1 ml/kg vücut ağırlığı veya 5.0 ml im)
bugün nadiren endikedir. Enfeksiyon ortaya çıkmış olduğundan ev koşullarında bu uygulama genellikle
başarılı olmaz. Bulaşmayı önlemek için hijyen koşullarını düzeltici önlemlere derhal uyulması önerilir.
Hijyen önerilerine sıkı bir şekilde uyulması ve aktif aşılama en iyi profilaksidir.
HEPATIT A
(HAV)
HEPATIT B (HBV)
HEPATIT C
(HCV)
HEPATIT
D (HDV)
HEPATIT E
(HEV)
Nedir?
HAV virustur.Ve
karacigerde
enfeksiyona,yangil
anmaya yol acar.
Ama kronik
hastaliga yol
acmaz.
HBV karacigerde
hastalanmaya yol acan
bir virustur.Karacigerde
hucrelerde hasara sebep
olur-siroz ve kansere yol
acabilir.
HCV karacigerde
hastalanmaya yol
acan bir
virustur.Karacigerde
hucre hasarina ve
siroz ve kansere yol
acabilir.
HDV
karacigerde
hastalanmaya
yol acan bir
virustur.Sade
ce HBV li
,hepatit B li
kisilerde
gorulur.
HEV karacigerde
enfeksiyona
sebep olan bir
virustur.ABD de
cok
enderdir.Kronikl
esmez.
Inkubasyon/ort
aya cikma
suresi nedir?
Virus vucudunuza
girdikten sonra
hastaligin ortaya
cikmasi 2-7 hafta
arasindadir.Ortala
ma 4 haftadir.
6-23 haftadir.Ortalama
17 haftadir.
2-25
haftadir.Ortalama 79 haftadir.
2-8 haftadir.
2-9
haftadir.Ortalam
a 40 gundur.
Nasil bulasir?
Diski/agiz
iliskisi,yoluyla,kisis
el yakin
temasla,ve
hastalik bulasmis
yiyecek ve
sizintili/hastalikli
su ile bulasir.
Hastalikli kan,penisten
cikan her turlu
sivi/meni,vajinadan
cikan her turlu
salgi/sivi,akinti,bulasikli
enjektor ve
ignelerle,herturlu dovme
ve vucut/kulak delme
aletleri,anneden
dogumda bebege,insan
isirmasi ve
cinsel/seksuel temasla
bulasir.
Hastalikli
kan,bulasikli
kas/damar icine
yapilan
igne/enjektorlerle,jil
etle,tras aletleri
ile,dovme ve vucut
delme tum aletleri
ile ,hasta anneden
yeni dogan
bebege.Seksle
kolay bulasmiyor.
Hasta
kanla.hastalik
bulasikli/kanli
kullanilmis
enjektor ve
ignelerle,HDV
li= Hepatit D
li insanla
seksuel,cinsel
yakinlikla
bulasiyor.
Diski=kaka ve
agiz yolu ile
bulasiyor.Oteki
ulkelerde ise
diski
kanalizasyon
sizintili sularla
bulasiyor.
Belirtileri,sempt
omlari nedir?
Hic
olmayabilir.Bazi
kisilerde ise saman
renkli kaka,veya
koyu renkli
idrar,yorgunluk,at
es,mide
bulantisi,kusma
karin agrisi ve
sarilik gorulebilir.
Hic olmayabilir.Bazi
kisilerde grip gibi
belirtiler gorulur, koyu
renkli idrar-cay
gibi,saman gibia cik
renkli
kaka,sarilik,yorgunluk
ve ates.
HBV deki,Hepatit B
deki gibi.
Hepatit b deki
gibi.
Hepatit B deki
gibi.
Kroniklesmis,ar
tik gecmeyecek
seklinin tedavisi
nasildir?
Kroniklesmiyor.
Interferon ve
Lamivudine degisik
basarilar sergiliyorlar.
Interferon ve
kombinasyon
tedavileri-degisik
basari seviyeleri
gorulmektedir
Degisen
basari
oranlari ile
Interferon.
Kroniklesmez.
Asisi var
mi,nasil?
2 yas ustundeki
herkese 2
doz/defada yapilan
asi vardir.Asi 2 yas
altindakiler icin
lisansli degildir
Herhangi yastaki
herkese yapilabilen 3
dozluk asisi vardir.
Asisi yoktur.
HBV asisi
HDV yi de
onler.
Asisi yoktur.
Kimler risk
grubunda?
Hasta kisiyle
temasi olan ev
sakinleri/ayni evde
yasayanlar ve
onunla
cinsel/seksuel
iliskide olanlar,
Hepatit A salgini
olan yerlerde
yasayanlar,
Hasta annelerin
dogurduklari
cocuklar,hasta kisiyle
seks yapanlar,birden
fazla partnerle seks
yapanlar,kas/damar
icine uyusturucu igne
yapanlar,acil
durumlarda,felaketlerde,
kazalarda gorevli
ABD de 1992 den
once kan verilmis
olanlar,saglik
alaninda calisanlar,
kas/damar icine
uyusturucu yapanlar
,hemodiyaliz
hastalari,hasta
annelerin
dogurdugu
Kas/damar
icine igne
yapan
uyusturucu
kullananlar,ay
ni anda anal
ve oral seksi
birlikte
yapanlar,HDV
li bir kisiyle
Gelisen ulkelere
seyahat edenler,
ozellikle de
hamile kadinlar
Nasil Onlenir?
Gelismekte olan
ulkelere seyahat
edenler,anal ve
oral seksi bir arada
ayni anda yapan
kisiler ve
kas/damar icine
uyusturucu igne
yapanlar,kondom
kullanmayanlar
olanlar, gidenler,
paramedikler vs,saglik
alaninda
calisanlar,analve oral
seksi bir arada ayni
anda yapanlar,kondom
kullanmayanlar,ve
hemodiyaliz
hastalari/diyalize
girenler
bebekler,birden
fazla kisiyle seks
iliskisi olanlar
seks
yapanlar,kond
om
kullanmayanl
ar
Virusu aldiktan
sonraki ilk 2 hafta
icinde Immuno
Globun
yapilmalidir.
Asilanma
yapilmalidir.
Tuvalete girdikten
sonra elleri sabun
ve su ile uzun
uzun her seferinde
herkes
yikamalidir.Diski/k
aka bulasmis
olabilecek
yerler,cocuk bezi
degistirilen yerler
mutlaka 1 olcu saf
camasir suyu+9
olcu soguk su
karisimi ile
temizlenmelidir.E
mniyetli kondomlu
seks yapiniz.TEK
ESLI
OLUNUZ.Alternatif
seksi
=MASTURBASYON
U ogreniniz.
Virusu aldiktan 2 hafta
icinde Imuno globun
yapilmalidir. Hepatit B 3
doz asilari da
yapildiginda, 18 sene
korumaktadir. Hastalikli
kani/hastaliksiz kani
mutlaka 1 olcu camasir
suyu+9 olcu soguk su
karisimi ile temizlemeyi
ogreniniz ve mutlaka
lastik veya lateks
eldiven takiniz.Tras
aletlerini, bicaklarini,
ustura,berber
makaslarini, dis
fircalalarini, ,vucuda
direkt surulen deodorant
ve rujlari vs vs asla
paylasmayiniz!Emniyetli
ve KONDOMLU SEKS
yapiniz. TEK ESLI
OLUNUZ.Alternatif
seks=masturbasyonu
ogreniniz.
Sizmis,dokulmus,ak
mis kani camsir sulu
karisim ile
dezenfekte ediniz,
temizleyiniz (1 olcu
camasir suyu+9
olcu su+mutlaka
eldivenle)Jiletler,tra
s
bicaklari,usturalar,
makaslar ,dis
fircalari, igne/
enjektorleri vs vs
vs asla kimseyle
paylasmayiniz.
Emniyetli,
KONDOMLU SEKS
YAPINIZ. EN IYISI
ALTERNATIF SEKS
=MASTURBASYONU
OGRENINIZ.TEK
ESLI OLUNUZ.
HBV yani
Hepatit B
bulasmasini
onlemek icin
Hepatit B
asisi
yapilmalidir.
Emniyetli,kon
domlu seks
yapilmalidir.
Tek esli
olunuz.
Alternatif
seksi
ogreniniz.
Bulasikli,hastalik
yayan
muhtemel sulari
icmeyin
kullanmayin hic
bir
sekilde,yikanma
vs amacli da
kullanmayinasla
ÇOCUK FELCİ
Çocuk Felci Nedir?
Çocuk Felcinden Korunma Yolu Nedir?
Çocuk Felci Nedir?
Çocuk felci hastalığının nedeni, polio virüsü denilen bir mikroptur. Çevre koşularının kötü olduğu yerlerde suların,
besinlerin mikroplu dışkı ile kirlenmesi ve kalabalık ortamlarda havaya yayılan mikropların solunmasıyla bulaşır.
Hastalığa yakalanan çocuklarda hafif ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, bulantı -kusma gibi her hastalıkta görülebilecek ortak
bulgular mevcuttur. Bazı çocuklarda hastalık bu bulgularla sınırlı kalırken , bazılarında ise kalıcı felçler meydana
gelmektedir. Felçler çok tipik olarak yumuşaktır. Yani kaslar sert ve kasılmış durumda değildir. Felçler genel olarak,
çocuğun kendini ayağa kaldırmasında ve yürümesinde güçlük şeklinde ilk bulgularını verir. Çoğu hastada felç olan
bacak ya da kolda duyu kaybı yoktur. İğne batırıldığında bunu hissederler. Bir yaşından büyük yaş grubundaki hassas
çocuklar ve yetişkinler mikrobu kaptıklarında felç gelişmesi açısından daha büyük risk altındadırlar. Felç gelişen
hastalarda ölüm oranı %2 ile % 20 arasında değişmekte ancak beyindeki solunum merkezinin etkilenmesiyle bu oran
% 40'a kadar çıkabilmektedir.
Çocuk Felcinden Korunma Yolu Nedir?
Çocuk felci hastalığının çiçek hastalığında olduğu gibi ülkemizde ve tüm dünyada kökünün kazınması için yoğun
çalışmalar yapılmaktadır. Tedavisi bulunmayan , kalıcı sakatlıklar ve ölümlere neden olan bu hastalığın kökünün
kazınması , ancak aşılanma ile mümkündür. Hem bu açıdan hem de virüsün çevremizde yaygın olarak bulunması
nedeniyle çocuk felci aşılamasının önemi oldukça artmaktadır.
Çocuk felci aşıları
Günümüzde çocuk felci hastalığına karşı kullanılan iki farklı aşı vardır.
İnaktive çocuk felci aşısı (enjeksiyon şeklinde uygulanır ) ve oral çocuk felci aşısı (ağızdan damla şeklinde verilir. )
inaktive çocuk felci aşısı ölü aşıdır. Son derece güvenli ve etkin olması en önemli özelliğidir. Yaşamın ikinci ayından
başlayarak 1- 2 ay arayla toplam 3 doz enjeksiyon şeklinde uygulanır. Bebek 18 aylık olduğunda bir hatırlatma dozu
daha yapılmalıdır.
Oral çocuk felci aşısı ağızdan damla şeklinde verilerek uygulanmaktadır. Oldukça etkin bir aşı olmakla birlikte aşının
verilmesi sırasında çocuğun kusması ya da tükürmesi gibi durumlardan olumsuz etkilenebilmektedir. Aşı uygulanması
esnasında ishali olan bebeklere bir ay sonra bir doz aşının daha uygulanması tavsiye edilmektedir. Çocuk felcine karşı
toplumsal korunmanın sağlanmasında önemi vardır.
İnaktive ve oral çocuk felci aşılarının birlikte kullanımı
Yapılan çalışmalar,bu hastalığa karşı en iyi korunmanın inaktive ve oral çocuk felci aşılarının ardışık kullanılması ile
sağlanabileceğini göstermektedir. Ardışık kullanım önce inaktive ,ardından oral olmak üzere çocuğa farklı zamanlarda
her iki aşının da verilmesi prensibine dayanır. Birçok ülkede tercih edilen bu uygulama ;aşılamaya 2,4,6 ya da 2,3,4.
Aylarda beşli aşı ile başlanan çocuklara 18. Aydaki hatırlatıcı dozun ağızdan oral aşı şeklinde verilmesi ile
gerçekleştirilmektedir. İnaktive ve oral çocuk felci aşılarını ardışık kullanmanın sağladığı en büyük avantaj ,inaktive aşı
ile önce bireysel korunmanın sağlanması,daha sonra oral aşı ile toplumsal korunmanın sağlanmasıdır. Böylece çocuk
felci hastalığına karşı hem bireyde hem de toplumda çok güçlü ve kalıcı bir bağışıklama sağlanması mümkün olur.
Çocuk felci aşılarının her iki çeşidi de ,difteri,tetanos,boğmaca ve diğer çocukluk aşıları ile birlikte ve aynı gün
uygulanabilir. Aşı uygulanmasından sonra annelerin bebeklerini emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Aşıdan
hemen sonra dahi bebeğe mama,süt ve diğer besinler verilebilir,herhangi bir süre kısıtlaması yoktur.
HEPATİT B
Hepatit B Nedir?
Karaciğer Önemli Bir Organ mıdır?
Hepatit B Nasıl Bulaşır?
Hepatit B Virüsü Taşıyıcılığı Ne Demektir?
Hepatit B Risk Grupları Kimlerdir?
Hepatit B'den Korunma
Hepatit B Nedir?
Aynı adı taşıyan virüsün karaciğere yerleşip orada çoğalarak karaciğeri tahrip etmesi ile ortaya çıkan bulaşıcı bir
hastalıktır. Hepatit B ayrıca aşı ile korunulabilir hepatitler içerisinde tek kronikleşen (müzminleşen) hepatit tipidir.
Hepatit B Türkiye'de ve Dünya'da önemli bir sağlık sorunudur. Bugün Dünya'da yaklaşık iki milyar kişinin Hepatit B'ye
yakalandığını biliyoruz. Bunun yanında 350 milyon kişi bu virüsü kronik olarak taşımaktadır. Ülkemizde de durum farklı
değildir. Türkiye'de bugün her 3 kişiden yaklaşık 1'i Hepatit B virüsü ile karşılaşmıştır. Yine her 10 kişiden 1'i Hepatit B
virüsünü taşımakta ve bulaştırmaktadır. Hastaların %75-80'inde hiçbir belirti görülmez. Kuluçka süresi olan 2-6 ayın
sonunda gözlenebilen hastalık belirtileri; aşırı halsizlik ve yorgunluk hissi, iştah kaybı, bulantı, kusma, deride ve göz
aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma, karın ağrısı ve karaciğer bölgesinde hassasiyet.
Karaciğer Önemli Bir Organmıdır?
EVET; cünkü karaciğer:
Besinleri, enerjiye, hormonlara, kaslara v.s. dönüştürür. Besinlerin sindirilip, emilmesini sağlayan safrayı sentezler.
Beyin, kalp gibi organları besler. Zehirli maddeleri yok eder, alkolü nötralize eder. Anne karnındaki doğacak bebeğin
kan hücrelerini üretir. Yağ, şeker, enerji, mineral depomuzdur. Kısaca, vücudumuzda çok önemli görevler üstlenmiş
olan yorulmayan kimyasal güç kaynağımızdır. Toksinler, kimyasal maddeler, bazı ilaçlar, alkol, ve Hepatit B Virüsü
başta olmak üzere birtakım mikroorganizmalar, karaciğere olumsuz etki yaparlar.
Hepatit B Nasıl Bulaşır?
Hepatit B AIDS'te olduğu gibi kan yoluyla ve çok sıklıkla da yakın temas ile bulaşır. Ancak Hepatit B virüsü AIDS'ten 50
ila 100 kat daha bulaşıcıdır. Hepatit B virüsünün bulaşmasında ev içi bulaş da önemlidir. Derideki bir çatlak ya da açık
yara ile temas eden bir damla kan ya da tükrük bile hastalığın bulaşması için yeterli olabilmektedir. Bunun dışında en
ciddi bulaş yollarından bir tanesi de taşıyıcı anneden bebeğine olan bulaşmadır. Çünkü anneden bebeğe bulaşlarda
bebeklerde kronikleşme şansı %90 gibi çok yüksek bir değerdir. Hepatit B'nin bir diğer bulaşma yolu cinsel ilişki ile
bulaşdır. Kan ve kan ürünlerinin kullanımı, kirli enjektörler, cerrahi müdahale, kuaför ve berberlerdeki iyi sterilize
edilmemiş manikür-pedikür setleri, traş bıçakları, makaslar ve diş fırçaları Hepatit B virüsünün bulaşmasına aracılık
edebilmektedir. Steril olmayan aletlerle yapılan sünnet ve kulak delme gibi işlemler de Hepatit B'nin bulaşması için
önemli bir risk oluşturmaktadır.
"Hepatit B Virüsü Taşıyıcılığı" Ne Demektir?
Bu virüs ile temas eden her 10 bebekten 9'u ve her 10 erişkinden 1'i belirli bir süre sonunda (»6 ay) mikrobu
vücudundan atmayı başaramaz. Bu durumda kişi virüsü yaşam boyu vücudunda "taşıyacak" ve etrafa yayacaktır.
Ancak taşıyıcılarda hastalık durumu farklılık gösterir. Bazı kişilerin karaciğerlerinde önemli değişiklikler meydana
gelmezken, bazılarının karaciğer hücrelerinde ağır hasarın ortaya çıktığı tablolar oluşabilir. Bu gruptaki bireylerde, yıllar
sonra siroz ve karaciğer kanseri görülebilir.
Hepatit B'de risk birçok bulaşıcı hastalıktan çok farklıdır, çünkü kronik hepatitlilerin %25'i primer karaciğer kanseri ve
siroz nedeniyle ölmektedir, çünkü Hepatit B tüm dünyadaki primer karaciğer kanserlerinin %60-80'inden sorumludur.
Ve primer karaciğer kanserleri kanser ölümleri içinde ilk üç sırada yer almaktadır. Hepatit B virüsü sigaradan sonra
bilinen en yaygın kanserojendir (kanser nedenidir).
Hepatit B Risk Grupları Kimlerdir?
• Hepatit B'li anneden doğan bebekler,
• Ev içinde Hepatit B hastası yada taşıyıcısı olanlar,
• Birden fazla kişi ile cinsel ilişkisi olanlar,
• Kan ve kan ürünleri kullananlar,
• Hemodiyaliz uygulanan kişiler,
• Damar içi ilaç bağımlıları,
• Sağlık personeli,
• Toplu halde bulunulan yerlerde ( okullar, kreşler, kışlalar, yurtlar, huzurevleri, v.b. ) yaşayanlar.
• Hepatit B'nin ülkemiz gibi yüksek oranlarda görüldüğü ülkelerde yaşayanlar.
Hepatit B'den Korunma
Kesin tedavisi olmayan bu hastalığa karşı en etkili korunma yolu aşılanmadır. Aşı birer ay ara ile 2 doz ve ilk dozdan 6
ay sonra üçüncü doz olarak uygulanır. Risk oluşan durumlarda ise daha hızlı bağışıklamanın sağlanması amacıyla birer
ay ara ile üç doz ve ilk dozdan bir yıl sonra dördüncü doz olarak uygulanır. Hepatit B'den korunmanın en etkili yolu
olan GenHevac B Pasteur ® dünyada hepatit b aşılarını ilk keşfeden Pasteur Enstitüsü tarafından geliştirilmiştir.
GenHevac B Pasteur ® erken ve etkin koruma özelliğine sahip S antijeninin yanında PreS antijeni de içeren tek 3.
Kuşak Hepatit B aşısıdır. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca doz uygulanmış, etkinliği ve güvenirliği birçok klinik
araştırma ile kanıtlanmıştır.
SONUÇ OLARAK HEPATİT B'NİN ÖNEMLİ SONUÇLAR DOĞURAN, YAYGIN VE BULAŞICI BİR HASTALIK OLDUĞUNU;
KORUNMAK İÇİN ETKİLİ BİR AŞININ BULUNDUĞUNU; HASTALIĞA YAKALANANLARIN İSE TEDAVİSİNİN HER ZAMAN
BAŞARILI SONUÇ VERMEDİĞİNİ UNUTMAMAK GEREKİR.
SU ÇİÇEĞİ
Su
Su
Su
Su
Çiçeği Nedir?
Çiçeğinin Ekonomik Boyutu
Çiçeğinden Korunma
Çiçeği Hakkında Sık Sorulan Sorular
Su Çiçeği Nedir?
Varisella adıyla da bilinen Su çiçeği hastalığı, çocukluk döneminde hemen hemen herkesin yaşadığı, son derece bulaşıcı ve yaygın olarak görülen
viral bir enfeksiyondur.
• Varicella zoster adlı virüsün neden olduğu su çiçeği, temastan 14-16 gün sonra, ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, halsizlik gibi genel belirtilerle ortaya
çıkar ve hemen ardından ciltte içi sıvı dolu döküntülerle kendini gösterir.
• Döküntüler, yüz ve gövdede başlar, kol ve bacaklara yayılır.
• Su çiçeği döküntülerinin şiddeti, ateş ile doğru orantılıdır. 10-20 döküntü görülebildiği gibi, tüm vücudu sarmış 300-500 döküntü de sık
görülebilmektedir.
• Virüs, vücut dışında 1-2 saat canlı kalabilir.
• İnsandan insana havadan, soluma, öksürme, hapşırma yoluyla, ayrıca döküntülere doğrudan temas ile kolaylıkla bulaşır.
• Çocukların toplu bulundukları ortamlarda, yuva, kreş, okullarda bulaşma çok hızlı ve yaygındır.
• Su çiçeği geçiren bir çocuğun ev halkına bulaştırma oranı %90'ın üzerindedir.
• Döküntülerin ortaya çıkışından 2 gün öncesi ve 4-5 gün sonrasına kadar hastalık bulaşıcı durumdadır.
• Son derece kaşıntılı olan bu döküntüler, hasta çocuğa büyük rahatsızlık, huzursuzluk vermekte ve kaşıması halinde yaşam boyu kalacak ve özellikle
yüzde estetiği bozacak izlere neden olabilmektedir. Bazen döküntüler ağız ve burun içinde de ortaya çıkabilir ki gözde çıkanlar önemli sorunlar
doğurabilir.
Türkiye’de Su çiçeği vakalarının %95’i 15 yaş altı grupta görülüyor
• Türkiye gibi korunmayan bir toplumda yıllık su çiçeği görülme sıklığı doğum sayısına yakındır. 20 yaşına kadar
bireylerin %93’ünün su çiçeği hastalığını geçirdikleri bilinmektedir.
• Her yıl karşılaşılan vakaların ortalama %95'i 15 yaş altı (1,050,000), %5'i 15 yaş üzeri (60,000)'dir.
• Su çiçeğinin salgın halinde daha sık görüldüğü dönem, suçiçeği virüsünün ısıya hassas olması nedeniyle Ocak - Mart
ayları arasıdır.
Su çiçeği'nin "zona" ile ilişkisi
Su çiçeği geçiren herkeste zona geçirme riski var
• Su çiçeği geçirirken alınan virüs, hastalık iyileştikten sonra sinir uçlarına yerleşerek sessiz kalır.
• Erişkin yaşlarda, daha çok 50 yaşın üzerinde yeniden aktive olarak ağrılı, tek taraflı döküntü şeklinde görülen zonaya
(Herpes zoster) neden olur.
• Bu nedenle su çiçeği geçiren herkeste zona geçirme riski bulunmaktadır.
• Diğer yandan, bağışıklık sistemlerinin zayıf olması nedeniyle, daha önce su çiçeği geçirmiş lösemili çocuklarda zona
görülme olasılığı yüksektir. Bu oran %15 olarak gösterilmektedir.
• Zonanın komplikasyonu olan postherpetik nevralji 60 yaş üzerinde zona geçirenlerin %60’ında görülebilir.
• Zona görülme riskinin su çiçeği geçirilirken ortaya çıkan döküntülerin miktarı ile orantılı arttığı bilinmektedir.
Dolayısıyle su çiçeği aşısı ile korunanlarda zona riskinin azalacağı düşünülmektedir.
Su çiçeği masum bir hastalık değil
• Su çiçeği, normal olarak 5-7 gün içersinde kendiliğinden iyileşir.
• Döküntülerin genellikle yol açtığı izler, ciltte yaşam boyu kalır.
• Halk arasında iyi huylu bir hastalık olarak bilinmesine karşın su çiçeği, bazı vakalarda virüse bağlı ağır pnömoni
(zatürre), ensefalit (beyin dokusu iltihabı), menenjit (beyin zarı iltihabı) ve ataksi gibi ciddi komplikasyonlar
doğurabilir. • Merkezi sinir sistemi komplikasyonları özellikle 5 yaş altı çocuklarda ve 20 yaş üzerinde daha sıktır.
• Adolesan ve erişkinlerde su çiçeği çok daha ağır seyreder, komplikasyonlar daha sık karşımıza çıkar. Örneğin, bu
grupta su çiçeğine bağlı zatürre, %14-20 oranında görülür.
• Lösemi gibi bağışıklık sistemini baskılayan hastalığı bulunan çocukların su çiçeğine yakalanmaları halinde ölüm oranı
%7-28 arasındadır.
• Gebelikte, gebeliğin 8-19. haftalarında su çiçeği geçiren annelerin bebeklerinde ciddi anomaliler görülebilir.
Doğumdan 5 gün önce ve 2 gün sonraki aralıkta gelişen su çiçeğinde ise bebek ölüm oranı çok yüksektir.
• Amerika Birleşik Devletleri’nde 1990-1994 yılları arasında suçiçeğine bağlı bildirilen çocuk ölümlerinin sayısı, aşıyla
korunulabilen diğer çocukluk çağı hastalıklarına (difteri, boğmaca, Hib menenjiti, kızamık, kızamıkçık, hepatit A, hepatit
B) bağlı ölümlerin toplam sayısının çok üzerinde kaydedilmiştir (240:185). Bu dönemde bir yıl içinde karşılaşılan su
çiçeği vaka sayısı ortalama 4 milyon, hastaneye yatırılanların sayısı 11,000, ve ölümle sonuçlanan vaka sayısı 100
olarak bildirilmiştir.
Su Çiçeğinin Ekonomik Boyutu
Hastalığın komplikasyonlarına ek olarak son yıllarda dikkat çekilen en önemli konu, su çiçeği hastalığının topluma
getirdiği ekonomik yüktür.
• Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalarda, hekim viziti, kullanılan ilaç ve laboratuvar testleri maliyetini içeren direkt
medikal ve hastalığa yakalanan çocuğun bakımını sağlayan anne-babanın işgücü kaybını içeren nonmedikal harcamalar
incelenerek hastalığın ekonomik yükü hesaplanmıştır.
• Ekonomik yükün %10’unu direkt medikal harcamalar oluşturmaktadır.
• Özellikle komplikasyonsuz hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların kısıtlı olması hekimlerde hastalığın ekonomik
yükünün düşük olarak algılanmasına yol açsa da, ekonomik yükün %90’ını oluşturan nonmedikal tutar topluma çok
büyük ekonomik yük getirmektedir.
Ülke Kanada
Yaş grubu 1-4
Hasta başına maliyet 370.2 $
Yıllık vaka sayısı 345.000
Topluma Yıllık ekonomik yükü 109.2 milyon $
Kanada Sağlık Bakanlığı’na maliyeti 11.2 milyon $
Komplikasyonlu vakalarda ise hasta başına maliyet 7.060 $
• Bu hesaplanan bedellere ne yazık ki, hastalığa yakalanan çocukların sürekli kaşınmalarının, kaşıntıları nedeniyle
uykusuz kalmalarının ve gözyaşlarının bedeli eklenememiştir.
• Kaynak; Barbara L et all, Kanada’da Su çiçeği Maliyetleri Temmuz 1999
• Su çiçeği hastalığı vakalarının çeşitli ülkelerde topluma maliyeti
Ülke Hasta Başına Maliyet
Avustralya 393-578 $
ABD (Arkansas) 252 $
ABD (Kaliforniya) 293 $
İtalya 146 $
Fransa 352 $
Su Çiçeğinden Korunma
Su çiçeğinden korunmanın tek yolu: “aşılanma” • Su çiçeği geçiren bir kişi, yaşam boyu bağışıklık kazanır ve aynı
hastalığa bir daha maruz kalmaz. Ancak hastalığın bu denli kolay bulaşabilmesi ve toplumda yaygın görülmesi,
komplikasyonlu vakaların hatta ölümlerin sayısının yüksek çıkmasına neden olmaktadır.
• Riske girmeden su çiçeğinden korunmanın tek yolu, aşı olmaktır. Bir yaşından büyük ve daha önce su çiçeği
geçirmemiş tüm çocuklar bir doz aşı ile su çiçeğinden ve olası komplikasyonlarından korunabilirler.
• Yine daha önce su çiçeği geçirmemiş erişkin yaştaki bireyler, çocuklardan daha yüksek riskte bulunmaları nedeniyle
zaman geçirmeden aşılanarak korunabilirler.
• ABD Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Merkezi CDC’nin 28.05.1999’da referans niteliğinde yayınladığı bir rapora (RR-06)
göre;
• Salgınlar için uygun birer ortam olan kreş, okul vb. kurumlara kayıt olacak çocuklarda, aşılanmış ya da hastalığı
geçirmiş olma şartınının aranmasını önermiştir. Bugüne dek 20 eyalette kreş ve okullara kabul kriterleri bu doğrultuda
revize edilmiştir.
• Ayrıca, su çiçeği geçiren bir çocuğun döküntülerin görüldüğü andan itibaren 3 veya 5 gün içinde kardeşlerinin ya da
kreş vb. yerlerde temas halinde bulunduğu arkadaşlarının aşılanması ile bu kişilerin su çiçeğinden korunabilecekleri
belirtilmektedir.
• Diğer yandan su çiçeği aşısının ileride görülebilecek zona olasılığını anlamlı oranda azalttığına dikkat çekilmektedir.
Öyle ki, aşı ile korunmuş olan bireyin, su çiçeğine doğal bağışıklık kazanmış bireye göre zona açısından daha
güvencede olduğu kabul edilmektedir.
• Yine, su çiçeğini komplikasyonlu geçirme riski yüksek olan, ancak yeterli bağışıklık sistemi kriterlerine uygun AIDS'li,
lösemili çocuklara su çiçeği aşısının mutlak surette uygulanması önerilmektedir.
• Ayrıca kronik hastalığı bulunanlar ve organ transplantasyonu geçirecek hastalar yine aşının endike olduğu grupta
değerlendirilmektedirler. Bu bireylere aşı uygulaması, birçok sağlık kuruluşunda tedavi protokolüne alınmıştır.
Dünyada suçiçeği aşısı
Su çiçeği aşısı ilk kez 1974 yılında uygulandı
• Su çiçeği aşısı ilk kez, 1974 yılında Japonya Osaka Üniversitesi-BIKEN Enstitüsü’nde Prof.Dr.Michiaki Takahashi
tarafından OKA adlı bir çocuktaki döküntülerden izole edilerek geliştirilmiş ve uygulanmıştır.
• 1987'de Japonya'da sağlıklı çocuklarda kullanıma giren ve bugüne dek 3 milyon dozun üzerinde uygulanan su çiçeği
aşısı, ABD'de Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’nden onay alarak 1995'de rutin kullanıma girmiş, 1998'de ise Primer
Bağışıklama Programına alınmıştır.
ABD'de yeni doğan çocukların tümü, 1.yaşlarını doldurduklarında su çiçeği aşısı olmaktadırlar. Nitekim aşı, bu ülkede
1995'den bu yana 30 milyon doz dolayında kullanılmıştır.
Dünyada suçiçeği aşısının tarihsel gelişimi
1955 Su çiçeğine yol açan patojen, A.B.D.'de Wellert ve arkadaşları tarafından hastaların döküntülerindeki vezikül
sıvısından izole edildi.
1958 Su çiçeğinin etken patojeni, “Varicella zoster virus” adıyla resmen tanımlandı
1971 Japonya-Osaka Üniversitesi BIKEN Enstitüsü'nde Prof.Dr. Takahashi, Oka suşundan ilk su çiçeği aşısını geliştirdi
1974 Su çiçeği aşısı, ilk olarak Japonya'da bir hastane salgınının önlenmesi amacıyla kullanıldı
1981 ABD'de immünojenite çalışmalarına başlandı
1985 Dünya Sağlık Örgütü, su çiçeği aşısı için tek uygun suşu "OKA SUŞU" olarak kabul etti
1985 Japonya'da 7-10 yıllık dönemi içeren koruyucu immünojenite çalışmaları yapıldı
1986 Su çiçeği aşısı, Japonya'da su çiçeği için yüksek risk grubundaki çocuklar ve sağlıklı bireylerde kullanım için
ruhsatlandı ve kullanıma girdi
1987 ABD'de etkinlik çalışmaları yapıldı
1988 Aşı Güney Kore'de ruhsatlandı
1989 Japonya'da 17-20 yıllık dönemi içeren koruyucu immünojenite çalışmaları yapıldı
1995 ABD'de Gıda ve İlaç Dairesi FDA, su çiçeği aşısını sağlıklı bireylerde uygulanmak üzere onayladı, aşı kullanıma
girdi
1996 Türkiye'de ilk su çiçeği aşısı satışa sunuldu
1998 ABD'de su çiçeği aşısı rutin bağışıklama programına alındı
2000 Orijinal BIKEN Aşısı OKAVAX, Aventis Pasteur tarafından Türkiye'de doktorların hizmetine sunuldu
Su Çiçeği Hakkında Sık Karşılaşılan Sorular
• Su çiçeği aşısı ne zaman uygulanmalıdır?
Çocukluk çağı aşılamasında su çiçeği aşısı, 1 yaşını dolduran çocuklara uygulanır. 1 yaşında aşısını
olmayanlar, daha sonra da aşılanabilirler; ancak aşılama ne kadar erken yapılırsa korunma o kadar erken
başlar.
• Kimler su çiçeği aşısı olmalıdır?
Hastalığı hiç geçirmemiş 1 yaşından büyük çocuklar, gençler ve hatta erişkinler aynı aşı ile korunabilirler.
Özellikle kreş ve okul döneminde çocuklar toplu ortamlarda bulunmaya başladıklarından dolayı öncesinde
aşılanmış olmaları salgınların önlenmesi açısından son derece önemlidir.
• Su çiçeği aşısı kaç doz uygulanır?
Aşı çocuklarda sadece 1 doz ile yeterli koruma sağlar. 13 yaşın üzerindeki bireylerde 1 ay ara ile toplam 2
doz aşı uygulandığ takdirde etkinliğin arttığı gösterilmektedir.
• Hastalığı geçirmekte olan bir çocuğa aşı uygulanabilir mi?
Belirtiler görülmeye başladıktan sonra yapılacak aşının faydası olmayacaktır. Ancak, çocuğun aynı evi,
kreşi ya da okulu paylaştığı diğer çocuklara su çiçeği bulaştırmış olma olasılığı çok yüksektir. Belirtilerin
görülmesinden itibaren ilk 5 gün içinde hastalığı geçirmemiş diğer çocukların aşılanması, onlar için
koruyucu etki gösterecektir.
• Su çiçeği, buluğ çağı ve erişkin yaşta geçirildiğinde daha riskli midir?
Su çiçeği bir çocukluk hastalığı olarak bilinmesine karşın, bu hastalığı geçirmemiş gençler ve erişkinler,
virüse maruz kaldıkları takdirde hastalanabilirler. Su çiçeğinin son derece bulaşıcı olması nedeniyle,
çocukların bulunduğu toplu bir ortamdan, ya da aynı evde su çiçeği geçiren bir çocuktan kolaylıkla
bulaşma mümkündür. Genç ve erişkin yaşlarda geçirilen su çiçeği, çocukluk çağına göre çok daha ağır
seyirli ve risklidir. Dolayısıyle su çiçeği geçirmemiş genç ve erişkinlerin de aşı ile korunması önemle
tavsiye edilmektedir.
• Su çiçeği aşısının koruyuculuk oranı ve süresi nedir?
Aşının sağlıklı çocuklarda %96 oranında koruyucu olduğu gösterilmiştir. 1974 yılında ilk aşılanan ve
korunma sağlanan bireylerde 25 yıl sonra yapılan taramalar, etkinliğin %100 oranında devam ettiğini
göstermiştir. Prospektif -ileriye dönük- çalışmalar, aşı koruyuculuğunun yaşam boyu sürebileceğine işaret
etmektedir.
• Sağlıklı bir kişi su çiçeği enfeksiyonundan ölebilir mi?
Su çiçeğine bağlı birçok ölüm vakası, öncesinde sağlıklı olan çocuk ya da erişkinlerde gerçekleşmiştir.
ABD’de hastane kayıtları incelendiğinde, ölen kişilerde su çiçeğinin çok riskli seyretmesine neden
olabilecek kanser vb. hastalık bulunmadığı gözlenmiştir. 1999’dan itibaren su çiçeğine bağlı ölümlerin
kayıtlarını tutan CDC (Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Dairesi), sağlıklı ve aşılanmamış çocuklarda ölümlerin
devam ettiğini bildirmiştir.
• Su çiçeğini çocukların doğal yoldan geçirmeleri neden istenmemektedir?
Su çiçeği çoğunlukla selim bir hastalık olarak algılanmasına karşın kimlerin hafif, kimlerin ağır ve
komplikasyonlu geçireceklerini önceden bilmek imkansızdır. Etkili ve güvenilir bir aşı ile korunma
imkanı varken böylesi bir risk alınamaz.
• Aşının rutin uygulanması ile toplumdaki varisella vakalarının sayısında azalma beklenebilir mi?
1995’den bu yana aşıyı rutin uygulayan ABD’de CDC (Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Dairesi)’nin yakından
izlediği 3 eyalette su çiçeği vaka sayısının hızla düştüğü gözlenmiştir. Yine hastane kayıtlardan görüldüğü
şekliyle, su çiçeği komplikasyonu nedeniyle hastaneye yatırılanların sayısında anlamlı oranda azalma
tespit edilmiştir.
• Çocuklar aşılanmayı su çiçeği geçirmeye tercih ediyorlar mı?
ABD’de yapılmış yakın tarihli bir çalışmada 10 çocuktan 7’si, seçme şansları olsa aşılanmayı tercih
edeceklerini belirtmişlerdir. Yine her 10 çocuktan 7’si su çiçeğini sık görülen diğer çocukluk hastalıkları
arasında en kötüsü olarak tanımlamıştır. Çalışma, her 4 ebeveynden 3’ünün su çiçeğinin ölüm
komplikasyonu olasılığından haberdar olmadığını ortaya koymuştur.
• Su çiçeği aşısı kimlere uygulanamaz ?
Yeterli bağışıklık sistemi kriterlerine uymayan immün-yetmezlikli bireylere, ayrıca canlı virüs aşılarının
kontrendike olması nedeniyle hamilelere su çiçeği aşısı uygulanması sakıncalıdır. İmmünglobülin veya
steroid tedavisi görmekte olanlarda ve ateşli akut hastalık geçirenlerde aşılama ertelenmelidir.
• Aşının koruyuculuk süresi nedir?
Aşı, bulunduğu 1974 yılından bugüne çok sayıda kişide uygulanmış ve yapılan klinik çalışmalarda aşının
koruyucu etkisinin 25 yılı aşkın bu süre dahilinde devam ettiği saptanmıştır. İleriye dönük çalışmalar, aşı
koruyuculuğunun yaşam boyu sürebileceğine işaret etmektedir.
KABAKULAK
Kabakulak Nedir?
Kabakulak Hastalığından Korunma Yolu Nedir?
Kabakulak Nedir?
Çocukluk çağının en sık rastlanan ancak, çocukluk döneminde hastalığı geçirmemiş yetişkinlerde de görülebilen
“Kabakulak”, damlacık enfeksiyonu ile insandan insana geçen bulaşıcı bir hastalıktır. Sık ve yaygın görülen bu hastalık
özellikle bahar aylarında salgın yapmaktadır.
Kabakulak, ateş, başağrısı, kulak ağrısı şeklinde belirtiler ile kendisini gösterir. Bu belirtiler virüse maruziyet gününden
sonra, 12 ile 25 gün arasında ve genellikle 18. günde ortaya çıkmaktadır. Tükürük bezlerinin iltihaplanması nedeniyle
kulak memesi hizasında yanaklarda tek veya çift taraflı şişlik oluşur ve ağrı yapar. Nadiren, hastalığın herhangi bir
belirti vermeden kendiliğinden geçirilmesi de mümkün olabilmektedir.
Hastalığı yapan Kabakulak mikrobu, vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta ve ayrıca pankreasın
iltihaplanmasına, beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasına (Menenjit), erkek ve kadınlarda yumurtalıkların
iltihaplanmasına neden olabilmekte ve sağırlık, kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir. Aşının bulunmasından
önce viral menenjite en fazla sebep olan etkenlerden birisi olduğu tesbit edilmiştir. Ayrıca beyne etki eden bir
enfeksiyon olması nedeniyle sonradan oluşan sağırlığın da başlıca nedenlerindendir. Gebeliğin ilk üç ayı içerisinde bu
hastalığa yakalanan kişilerde düşüğe yol açabilmektedir. Kalıcı sakatlıklar ve nadiren de olsa ölümle sonuçlanabilen bu
hastalığın tedavisi yoktur. Ayrıca önemli ölçüde okula-işe devamsızlığa ve ekonomik kayıba neden olmaktadır.
Kabakulak Hastalığından Korunma Yolu Nedir?
Toplum sağlığını tehdit eden geçirilmesi değil, korunulması zorunlu olan bu hastalığa karşı en etkin ve tek korunma
yöntemi AŞILANMADIR. Aşılama ile hastalık ve komplikasyonların oluşma sıklığı büyük oranda azaltılır, sağlık
harcamalarındaki kayıplar engellenir ve bir tek doz aşı ile etkin, güvenli ve uzun süreli korunma sağlanır.
Kabakulak aşısı, hastalığı yapan mikrobun zayıflatılarak hastalık yapma kabiliyetinden arındırılması yolu ile elde
edilmektedir. Aşının yapılması için anneden geçen immunglobilinlerin (koruyucu cisimciklerin) tamamen tükendiği
birinci yaş sonrası beklenmektedir. Bu aşı tek başına uygulanabildiği gibi özellikle çocuklarda 12. aydan itibaren
Kızamık ve Kızamıkçık aşıları ile birlikte bulunan üçlü karma aşı (MMR) şeklinde de uygulanabilmektedir. Bu aşıların
birlikte yapılması, aşıların etkinliklerinde bir azalmaya yol açmamaktadır, bununla birlikte maliyet azalmaktadır. Karma
aşı, yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır. Doğumdan sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı yapılmış bir çocuğa
Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır.
Kabakulak aşısı veya üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya
da bir yakınına bu hastalığı bulaştırması söz konusu değildir.
Günümüzde Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının, 5 - 6 yaş aralığında veya ergenlik dönemi olan 11-12 yaş
aralığında yeniden uygulanması önerilmektedir. Daha önce herhangi bir belirti vermeden Kabakulak geçirmiş bir kişiye
aşı yapılmasının herhangi bir sakıncası yoktur, dolayısıyla Kabakulak geçirip geçirmediğinden emin olmayan bir kişinin
aşı öncesi kan testi yaptırması gereksizdir.
Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının yaygın olarak aşılama programlarına alındığı toplumlarda bu hastalıklara bağlı
görülen vaka ve komplikasyonların sayısında önemli boyutlarda azalma olduğu yapılan klinik çalışmalarla gösterilmiştir.
Aşı deri altına veya kas içine uygulanır. Belirgin bir yan etkisi yoktur. Nadiren aşıdan 5-12 gün sonra hafif ateş, aşı
yerinde ağrı, kızarıklık ve daha sonra tükürük bezlerinde hafif bir şişme olabilmektedir. Bu belirtiler tedaviye gerek
olmaksızın kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere bir-iki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebilir.
Unutmayınız ki, “aşılama” hastalıkların eziyet ve külfetinden korunmada en etkin yöntemdir.
KIZAMIK
Bulaşma Yolları
Hastalığın Görülme Özellikleri
Hastalığın Belirtileri
Hastalığın Neden Olduğu Kötü Sonuçlar
Koruyucu Önlemler
Kızamık, yüzyıllardan beri en sık rastlanılan çocukluk çağı döküntülü hastalığıdır. Sağlık koşulları iyi olan toplumlarda
kızamığın neden olduğu kötü sonuçlar ve buna bağlı ölüm oranı azalmış durumdadır. Son yıllarda, kızamık aşısının
yaygın olarak uygulanabildiği toplumlarda hastalık sıklığı da çok azalmıştır.
Bulaşma yolları
Hasta kişinin öksürme ve aksırması ile havaya yayılan bakteri, solunum yolu ile alınır ve ağız, boğaz ve buruna
yerleşerek enfeksiyona yol açar.
Hastalığın görülme özellikleri
Kızamıklı hastalar mikrobu burun mukozasında taşırlar. Kızamık ilk belirtinin görülmesinden sonra 7 gün süre ile
bulaşıcıdır. Mikrop dış ortamda uzun süre yaşamadığından kızamıklı hasta ile temas eden kişilerin hastalığı üçüncü bir
kişiye bulaştırması çok nadirdir. Kızamık çocukluk çağı hastalığıdır. Anneden plasenta yoluyla geçen antikorlar
nedeniyle yeni doğmuş bebeklerde ilk 3-4 ay içinde son derece enderdir. Eğer anne hiç kızamık geçirmemişse kızamık
yenidoğan bebekte de görülebilir. Hastalık daha fazla kışın ve ilkbahar aylarında görülür. Aşının yaygın olarak
uygulanmadığı toplumlarda kızamık 2-3 yıl aralarla salgın yapar.
Hastalığın belirtileri
Kızamığın kuluçka dönemi 10-12 gündür, bunu izleyerek 4 gün kadar süren belirti dönemi başlar.
Bu döneme özgü bulgular ateş, göz iltihabı, öksürük ve lekelerdir. Ateş döküntüden 3-4 gün öncesinden itibaren
vardır. Döküntüden sonraki 2-5. günlerde hızla düşer. Burun akıntısı, göz kapaklarında su toplaması ve iltihap görülür.
Fotofobi (ışıktan korkma) vardır. Kuru ve inatçı öksürük, solunum yolları iltihabının belirtisidir. Hastalık için özel olan
ve yanakların iç kısmında görülen beyazımsı lekeler döküntüden iki gün önce belirir ve kızamık için spesifiktir. Bu
lekeler, etrafı pembe-kırmızı bir çizgi ile çevrili, yaklaşık 1 mm çapında mavimtrak-beyaz noktalardır. Başlangıçta
yanak içi mukozasında belirirler ve hızla yayılırlar. Birinci günün sonunda bütün ağız mukozası ve yanak içi beyaz nokta
şeklindeki bu lekelerle dolabilir. Döküntüler ortaya çıkınca bu yaralar azalmaya başlar ve döküntünün 3.gününde
tamamen kaybolur.
Döküntü dönemi : Kızamıkta döküntü ciltte ufak kabartılar şeklindedir. Döküntü saç çizgisinden, alından ve enseden
başlar; yüze, boyuna, üst bölümlere ve gövdeye yayılır. Yüz ve boyundakiler birleşmeye eğilim gösterirler. Bu nedenle
deri ödemlidir (su toplamıştır), yüz şiş bir görünüm alır. Avuç içi ve ayak tabanında da döküntü görülebilir. 3.günden
itibaren döküntüler esmerimsi leke bırakarak ve deride un sürülmüşcesine bir pullanma yaparak solarlar.
Hastalığın neden olduğu kötü sonuçlar
Kızamığın neden olduğu kötü sonuçlar mikrobun yarattığı iltihabi durumun yayılmasıyla oluşur. Süt çocuklarında orta
kulak iltihabı kızamık hastalığının sık rastlanılan sonucudur. Orta kulaktan irinli akıntı gelmesi ve ateşin düşmemesi
karakteristiktir. Süt çocuklarında bronşiyolit veya zatürre, özellikle zayıf ve bakımsız çocuklarda sık rastlanılan
durumlardır. Pnömoni (zatürre), gelişmekte olan ülkelerde kızamık hastalığının ölüme yol açan en önemli ve tehlikeli
sonucudur.
Koruyucu önlemler
Kızamıkla temas eden bir çocuk temastan sonra 1-2 gün içinde kızamık aşısı yapılarak kızamıktan korunabilir.
En etkili koruyucu önlem aşı ile aktif bağışıklama yapılarak sağlanır. Her sağlıklı çocuğa kızamık aşısı uygulanmalıdır.
Aşı uygulama yaşı ülkelere göre değişir. Kızamığın yaygın olarak görüldüğü toplumlarda aşının 9. ayda, kızamık aşısının
yaygın uygulanması sonucu kızamık vakalarının çok azalmış ve ileri yaşlara kaymış olduğu toplumlarda ise 15 ayda
veya daha geç yapılması önerilmektedir.
KIZAMIKÇIK
Kızamıkçık Nedir?
Kızamıkçıktan Korunma Yolu Nedir?
Kızamık Nedir?
Kızamıkçık; kabakulak ve kızamık gibi çocukluk çağlarında sık rastlanan ancak ergenlik ve erişkin döneminde de
görülebilen, damlacık yolu ile insandan insana bulaşan bir virüs hastalığıdır. Kızamık ve kabakulak gibi özelllikle bahar
aylarında yaygın olarak görülür. Toplum sağlığını tehdit eden bu hastalığın da tedavisi yoktur ve seyri sırasında ciddi,
kalıcı komplikasyonlara ve hatta ölüme neden olabilmektedir.
Hastalık yuva, kreş ve okul gibi kalabalık ortamlarda çok kısa sürede bulaşabilmekte ve çocuklarda genellikle hafif
geçirilmekteyken, ergenlik çağında ve erişkinlerde daha ağır seyretmektedir. Birçok genç erişkinde kızamıkçık
enfeksiyonu sırasında büyük eklemlerde ağrı ve kızarıklıkla seyreden eklem iltihapları görülür. Eklem sorunları kısa süre
sonra geçer ancak nadiren müzminleştiği de görülmektedir.
Kızamıkçık, kızamık gibi önce yüzde, kulak arkasından başlayan ve başladığı yerden solan ve sonra kollara, bedene ve
bacaklara yayılan hafif pembe düküntülerle kendisini belli eder. Daha sonra hekim muayenesi ile ense ve kulak arkası
lenf bezlerinin ve hatta dalak büyüklüğünün varlığı ile klinik olarak ön tanıya varılır. Kesin tanı ancak virüs ayrımı ve
hastalığa özgü kan testleri ile konabilir. Ancak, çoğu kez bunlara gerek kalmaz.
Kızamıkçığın en önemli ve ciddi tablosu gebe bayanların kızamıkçığa yakalanması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu
hastalığı geçirmemiş kadınların, gebeliğin ilk üç ayında hastalığa yakalanmaları durumunda, hastalık etkenleri (virüsler)
plasenta yoluyla anne rahminde büyüyen, gelişen ve organ taslaklarının oluşma sürecindeki yavruyu (embriyo)
etkileyerek doğumsal anormalliklere neden olmaktadır. Bu olaya “doğumsal kızamıkçık sendromu” adı verilmektedir.
Doğumsal kızamıkçık sendromunda yer alan istenmeyen olaylar şöyle özetlenebilir : Büyüme ve gelişmede gerilik,
prematürelik, ölü doğum ve düşükler, zeka gerilikleri, körlük, katarakt, kalp anormallikleri, sağırlık, hepatit, kanamalar.
Tüm bu ciddi komplikasyonlar nedeniyle tüm kadınların hamile kalmadan önce bir kan testi ile kızamıkçık geçirip
geçirmediğinin test edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık geçirilmediyse, kızamıkçık aşısı ile aşılanmaları ve üç ay süre
ile hamile kalmamaları tavsiye edilmektedir. Aşılanan kişilerin % 98’i bu hastalığa karşı yaşam boyu korunmaktadırlar.
Kızamıkçıklı bir hasta ile temas eden hamile bir kadının zaman geçirmeden 3 hafta ara ile alınacak kan örneklerinde
savunma cisimciklerinin (antikorların) belirlenmesini ve sonucun doktoru tarafından değerlendirilmesini istemelidir.
Kızamıkçıktan Korunma Yolu Nedir?
Günümüzde gerek Kızamıkçık gerekse de Kabakulak bu hastalıklara karşı aşılamanın rutin olarak yapıldığı ülkelerde
son derece az rastlanır hastalıklar olmuşlardır. Kızamıkçık aşısı, tek başına uygulanabildiği gibi Kızamık ve Kabakulak
aşısı ile birlikte üçlü karma aşı (MMR) şeklinde de 12. aydan itibaren uygulanabilmektedir. 12. aydan önce yapılan
aşılamalarda, 6 ay sonra ikinci bir doz aşı gereklidir. Doğumdan sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı yapılmış bir çocuğa
Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır.
Deri altına veya kas içine uygulanan bu aşının belirgin bir yan etkisi yoktur. Aşı yerinde ağrı, kızarıklık ve daha sonra
görülen hafif deri döküntüleri olabilir. Bu yan etkiler çok nadir olup tedavi gerektirmeksizin kendiliğinden iyileşir.
Kızamıkçık aşısı veya üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya
da bir yakınına bu hastalığı bulaştırması söz konusu değildir.
Amerikan tıp otoritleri (ACIP - Bağışıklama Uygulamalarında Danışman Kuruluş ve Amerikan Pediatri Akademisi - AAP)
4-6 yaşlarında ve 11-12 yaşlarında ikinci bir doz MMR aşısının yapılmasını önermektedir. 12 yaşında uygulanacak MMR
aşısı ile kız çocukları doğurganlık çağının sonuna kadar kızamıkçık enfeksiyonundan korunmuş olacaklardır.
En değerli varlığımız olan çocuklarımızı, ölümcül ve sakat bırakan hastalıklardan korumak ve onlara sağlıklı bir gelecek
sunabilmek için en emin yolun, zamanında ve eksiksiz olarak aşı uygulanması olduğunu unutmayınız.
KUDUZ
Kuduz Hastalığı
Etken
Bulaşma Yolları
Bulgular
Korunma
KUDUZ HASTALIĞI ( RABIES)
Kuduz, dünyanın bir çok bölgesinde insanlar için tehlike olmaya devam etmektedir. Her yıl yaklaşık 80 ülkeden kuduz
nedeniyle 40 000 den fazla ölüm bildirilmekte ve 4 milyon kişi şüpheli ısırık nedeniyle tedavi görmektedir. Ülkemizde
de her yıl ortalama 90 000 kişi kuduz şüpheli ısırık nedeniyle tedaviye ve izleme alınmaktadır. Kuduz hastalığından
ölümlerin çoğu Afrika'nın bazı kesimleri, Asya ve Güney Amerika da meydana gelmekte, Avrupa bölgesinde ise sadece
Türkiye'de ölümler görülmektedir.
Hayvan Kuduzu
Kuduz esas olarak hayvanların bir hastalığıdır. Kuduza yakalanan hayvanlardan insanlara bulaşır. Ülkemiz gibi evcil
hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği bölgelerde, bildirilen insan kuduzu vakalarının % 90'nından köpekler
sorumludur.Evcil hayvan kuduzunun iyi kontrol edildiği Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve bir çok Batı Avrupa
ülkesinde ise köpekler insan kuduzu vakalarının % 5 ya da daha azından sorumludur.
Köpekler dışındaki diğer evcil hayvanlar ise tüm dünyada bildirilen kuduz vakalarının %5-%10 nundan sorumludur. Bu
evcil hayvanların başını kedi ve inekler çekerken atlar, koyunlar, domuzlar ve diğer çiftlik hayvanları da kuduz nedeni
olabilirler. Ayrıca tilki, kokarca, rakun, yarasa, çakal, kurt, maymun gibi tüm vahşi memeliler kuduz reservuarı olabilir
ve hastalığı bulaştırabilirler.
İnsan Kuduzu
İnsanlarda Kuduz vakaları Avustralya, Yeni Zelanda, Okyanusya'nın bir çok adası ve Karayipler gibi hastalığın eradike
edildiği bölgeler dışında dünyanın her yerinde görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne bildirilen vakaların çoğunluğu
evcil hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği ülkelerden bildirilmekteyken; İngiltere, Japonya, Finlandiya,
İsveç, Norveç, Portekiz, Karayibler ve Pasifik Okyanusundaki birçok ada coğrafik izolasyonları, uygulanan hayvan
kontrol programları ve karantina düzenlemeleri sonucunda ülkelerinde hiç kuduz vakası görülmediğini bildirmektedirler.
Kuduz hastalığının Dünya Sağlık Örgütüne bildiriminin isteğe bağlı olması nedeniyle bildirilen vakaların dünyadaki
gerçek durumu yansıtmadığı ve vakaların daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
İlginç bir nokta da; Amerika Birleşik Devletlerinde temas sonrası tedavi gören kişilerin yaklaşık %40'ı "ısırığa maruz
kalmadan" yani tırmalanma, hayvan salyalarının konjuktiva ve müköz membranlara temas etmesi, laboratuvar
personelinin enfekte materyal ile çalışmak zorunda kalması gibi nedenler ile tedavi gördüğünün bildirilmesidir. Bu da
sürekli risk altında olan kişilerin temas öncesi aşılama şemasına göre aşılanmasının önemini ortaya koymaktadır.
ETKEN
Kuduz hastalığının etkeni Rhabdoviridae familyasından, Lyssavirus sınıfından Rabies virustur. Rabies virus + 4C'ta
haftalarca, -70C'ta kuru olarak dondurulur ve 0-4C'ta saklanırsa yıllarca stabil kalır. Güneş ışığı, ultraviole, X-ray ve
deterjanlar ile kolayca inaktive olabilir. Bu noktalar virusun, uygun ortam bulduğu zaman vücut dışında da canlı
kalabileceğini ve herhangi bir ısırık hikayesi olmadan insanları ya da hayvanları enfekte edebileceğini göstermektedir.
BULAŞMA YOLLARI
Kuduz virusunun en önemli bulaşma yollarından birisi enfekte hayvan tarafından ısırılmadır. Bunun dışında hayvanların
salyasının açık yara, konjuktiva gibi müköz membranlara teması, virusun bulaşıp uygun ortam bulması nedeniyle halen
canlı kalabildiği cisimlerin deriden invazyonu ya da müköz membranlara teması sonucu da virus insanlara bulaşabilir.
BULGULAR
Hastalığın Kuluçka Süresi yani virusun vücuda girmesinden ilk hastalık belirtilerinin görülmesine kadar geçen zaman,
bu güne kadar yayınlanan literatüre göre 4 gün gibi kısa bir süre ile birkaç yıl gibi çok uzun bir süre arasında
değişmektedir. Ancak vakaların %95'inde bu süre bir yıldan daha azdır ve ortalama olarak 20-90 gündür. Kuluçka
süresi, ısırık yerinin beyine yakınlığı, ısırığın şiddeti, ısırık yerinin sinir uçlarından zenginliği ve vücuda giren virus
miktarı ile ilgilidir. Beyine yakın, özellikle kafadan ve ağır ısırılmalarda Kuluçka Süresi kısalırken kol ve bacaklardan ve
hafif ısırıklarda uzamaktadır.
Hayvanların virusu bulaştırıcılık süresi de değişkenlik göstermektedir. Kedi ve köpekler klinik semptomların
başlamasından 3 ile 10 gün öncesine kadar virusu bulaştırabilirler. Çok nadir olarak bu süre daha da uzayabilir.
Hayvanlarda başlangıç belirtileri olarak davranış değişiklikleri ve özellikle saldırganlık görülürken daha ileri safhalarda
felçler, diğer beyin iltihabı bulguları ve ölüm görülür.
İnsanlarda ise başlangıç semptomları genellikle çok tipik değildir ve iştahsızlık, kırgınlık, yorgunluk, ateş görülür.
Hastaların yaklaşık % 50 sinde ısırık bölgesinde ağrı ve duyu kaybı görülür ki kuduza özgü ilk belirti budur. Daha sonra
huzursuzluk, aşırı korku hali, saldırganlık, uykusuzluk, psikiyatrik bozukluklar ve depresyon ve bunlara eşlik eden
öksürük, boğaz ağrısı, titreme, karın ağrısı, bulantı-kusma, ishal görülebilir. Nörolojik semptomlar ise, hiperaktivite,
oryantasyon bozukluğu, hayal görmeler, sara krizleri, tuhaf davranışlar, ense sertliği, hızlı ve sık nefes alıp verme,
salya artımı ve felçler olarak ortaya çıkar. Hiperaktivite atakları karakteristik olarak 1-5 dakika süreyle ve aralıklı olarak
meydana gelmekte ve kendisini saldırganlık, kendi kendine ve etrafındakilere vurma, koşma, ısırma şeklinde
göstermektedir. Hiperaktif ataklar kendiliğinden ya da görsel ve işitsel bir uyarı sonucu ortaya çıkabilmektedir. Işık gibi
görsel uyarıların hiperaktif atakları başlatabilmesi kişilerde fotofobi (ışıktan korkma) gelişmesine neden olmaktadır.
Hastaların yaklaşık olarak yarısı ataklar döneminde su içmek istemekte ve su içme teşebbüsü sırasında boğaz
kaslarının kasılması nedeniyle kişide tıkanma, boğulma hissi ortaya çıkmaktadır ve bu nedenle hastalarda hidrofobi
(sudan korkma) gelişmektedir. Ataklar arasındaki dönemde hasta genellikle kendindedir ve bilinci yerindedir. Nörolojik
belirtilerin gelişmesinden 4 -10 gün sonra koma hali gelişir ve koma halinin süresi saatler ya da aylar sürebilir ve
sonunda hasta yaşamını kaybeder.
KORUNMA
Kuduz, belirtileri başladıktan sonra % 100 ölüme neden olan bir hastalıktır. Bu nedenle kuduz, korunmanın çok çok
önemli olduğu bir infeksiyon hastalığıdır. Kuduz hastalığının hayvanlardan bulaşan bir hastalık olması nedeniyle
korunmanın temel mantığı, kuduzun öncelikle evcil olanlar olmak üzere hayvanlarda kontrolu, dolayısıyla virusun
insanlara geçme olasılığını azaltmadır. Ancak bunun oldukça zor olması nedeniyle, kuduzun hayvanlarda kontrolu için
yapılan faaliyetlerin yanısıra insanların korunması da kesinlikle ihmal edilmemelidir. İnsanların korunmada tek silahı
günümüz modern teknolojisi ile üretilen kuduz aşıları ve acil durumlar için purifiye kuduz serum ve immunglobulinidir.
Dünyada Kuduza karşı mücadeleyi ilk olarak bundan tam bir asır önce başlatan ve başarılı olarak insanlığa en büyük
hizmetlerden birisini veren kişi, Louis PASTEUR'dür. 1885 yılında kuduz bir köpek tarafından ısırılan bir çocuğun
hayatını, tavşan omur iliğinden elde ettiği canlı virus aşısı ile aşılayarak kurtarmış ve kuduz hastalığına karşı
mücadeleyi kazanan ilk kişi olarak tarihe geçmiştir.
Kuduz Aşıları
Bugün kuduz aşıları çok yüksek teknoloji ile hücre kültürlerinden üretilen aşılardır ve son derece etkin ve güvenlidir.
Eskiden hayvan beyninden üretilen aşılar ile oluşan yan etkilerden insanlarda kuduz aşısına karşı bir korku gelişmiştir.
Günümüzde üretilen hücre kültürü aşılarında kesinlikle kuduza ait yan etki meydana gelmemektedir ve güvenle
kullanılmaktadır. Hücre kültürlerinden üretilen aşılar içinde en çok kullanılanlar insan diploid hücrelerinden (HDCV) ve
sürekli hücre kültürlerinden üretilen (PVRV = Purified Verocell Rabies Vaccine) aşılardır.
Her iki tip aşı mükemmel bir etkinliğe ve güvenilirliğe sahiptir. Aşılama şemasına uygun olarak yapılan (Aşılama şeması
korunma bölümünde anlatılacaktır) aşılama ile % 100 oranında başarı sağlanmaktadır. Koruyucu antikor düzeyine ilk
aşılamadan 7-14 gün sonra ulaşılmaktadır. Bu aşılar ile şimdiye kadar aşılama ve acil müdahale şemasına uygun olarak
sürdürülen tedavilerde hayatını kaybeden kuduz olgusuna rastlanmamıştır. Her iki tip aşının uygulanmasında çok nadir
olarak aşı yerinde ağrı, kızarıklık, şişlik, ateş gibi bilinen aşı yan etkileri görülebilir. Yan etki olarak ensefalit ouşturma
ya da nörolojik komplikasyonlar görülme riski kesinlikle yoktur. Aşının stabilitesi +2C ile +8C arasında muhafaza
edildiğinde en az 3 yıldır.
Korunma" temas (maruziyet) sonrası korunma - tedavi" ve "temas (maruziyet) öncesi " olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır.
Temas (maruziyet) sonrası ve tedavi amaçlı korunma Maruziyet sonrası korunmanın üç basamağı vardır; Isırılan
yerdeki yara bakımı Kuduz İmmunglobulini (HRIG) ya da Equine kaynaklı Purifiye Kuduz Serumu (ERIG) ile pasif
bağışıklama Aşı ile aktif bağışıklama Tedaviden maksimum şekilde yararlanmak için bu üç basamağın da uygulanması
gerekmektedir.
Isırılan yerdeki yara bakımı Şüpheli bir hayvan tarafından ısırılan kişinin yarası sabunlu ya da deterjanlı su ile bolca
yıkanmalıdır. Çok basit gibi görülen bu uygulamanın özellikle yüzeyel yaralarda riski %90 oranında azalttığı
saptanmıştır. Yaraya bir antiseptik (%40-70 lik alkol, iyodin v.b) uygulanmalı ve mümkünse sütur atmaktan
kaçınmalıdır. Kuduz dışındaki infeksiyonları engellemek için antibiyotik uygulanmalıdır. Ayrıca yaralının tetanoz aşısı
durumu da kontrol edilmeli gerekli ise tetanoz aşısı da yapılmalıdır. Kuduz serumu gerektiren vakalarda sabunla
yıkadıktan sonra yara içine ve etrafına hesaplanan dozda immunglobulin ya da serumun enjekte edilebilen en fazla
miktarı (hatta mümkünse tümü) enjekte edilmelidir. Geri kalanı kalçadan ya da uyluktan kas içine enjekte edilmelidir.
Isırık vakalarında yaraya kesinlikle dikiş atılmamalıdır. Eğer ısırık çok büyükse ve yaraya dikiş atmak zorunlu ise yara
dudakları etrafına mutlaka kuduz serumu ve immunglobulini uygulanarak dikiş atılmalıdır.
Yara bakımından sonra yapılması gereken ilk şey maruziyet tipinin kategorilendirilmesi ve bu kategorilendirmeye göre
aşılamaya başlanıp başlanmayacağına ve aşı ile birlikte pasif bağışıklamanın da uygulanıp uygulanmayacağına karar
verilmesidir.
Dünya Sağlık Örgütüne göre maruziyet tipinin kategorilendirilmesi aşağıdaki şemaya göre yapılmalıdır .
Kategori Maruziyet Tipi
Önerilen Tedavi
1
-Hayvana dokunma veya besleme
- Sağlam derinin yalanması
Aşılamaya gerek yoktur
(Güvenli hikaye alınabiliniyorsa)
2
- Çıplak derinin hafifçe ısırılması
- Kanama olmadan küçük tırmalama veya zedeleme
- Kategori 1 tipi temas olmuş ancak hikaye güvenilir
değilse
! Derhal aşılamaya başlanmalıdır
(HDCV, Verorab)
3
- Deriyi zedeleyen tek veya multiple ısırma veya
tırmalamalar
- Mukozaların hayvanın salyası ile temas etmesi
- Lezyonun kafa, boyun, parmak uçları gibi sinir
uçlarının yoğun olduğu bölgelerde olması
! Derhal purifiye kuduz serumu ya
da immunglobulini ve Aşı birlikte
uygulanır
Kuduz İmmunglobulini ya da Purifiye Kuduz Serumu ile pasif bağışıklama İnsan kuduz immunglobulini ya da Purifiye
kuduz serumu, ısırılma gününde aşının ilk dozu ile birlikte aşının koruyucu etkisinin başlaması için geçecek 1-2 haftalık
süre boyunca korunma sağlamak amacıyla özellikle Kategori 3 tipi maruziyetlerde önerilmektedir. Ancak D.S.Ö, kuduz
hiç risk alınmaması gereken bir hastalık olduğu için, tam ve etkin bir korunma sağlanması açısından Kategori 2'de de
(deneyimler sadece aşı uygulanmasının yeterli olduğunu göstermesine rağmen) purifiye kuduz serumu ya da
immunglobulini uygulanmasını önermektedir. Hatırlatılması gereken önemli bir nokta, ülkemizde pasif bağışıklamaya
gerekli önemin verilmediğidir. Hekimlerimiz bazı allerjik yan etkilerinden çekindiği için kuduz serumunu gerektiği kadar
uygulamamaktadır.
Oysa, ülkemizde bulunan purifiye kuduz serumu oldukça güvenli bir üründür ve allerjik yan etkileri sanıldğından çok
daha azdır. HRIG (Imogam Rabies) 20 IU/kg Purifiye Kuduz Serumu (Serum antirabique) 40 IU/kg dozunda
uygulanmalıdır. Hesaplanan miktardan uygulanabilecek maksimum miktar yara içine ve etrafına, kalanı kalçadan ya da
uyluktan intramuskuler olarak uygulanmalıdır. Acil olarak Kuduz Serumu bulunamadığı durumlarda hemen aşılamaya
başlanmalı ve ilk aşı uygulandıktan sonra ki ilk 7 gün içinde bulunursa uygulanmalıdır. 7. günden sonra aşı vücutta
aktif antikor cevabı başlatacağı için pasif bağışıklama amacıyla kuduz serumu uygulanmasının anlamı yoktur hatta
zararlıdır. Isırılan yara yeri parmak, burun gibi küçük alanlar ise yara etrafına ve içine uygulanacak miktar azaltılabilir.
Daha önceden maruziyet öncesi ya da sonrası profilaksi için HDCV ya da VERO aşılarının şemalarına uygun şekilde tam
olarak uygulanan kişilere aşılamalardan sonra meydana gelebilecek maruziyetler de Kuduz serumu uygulanmasına
gerek yoktur.
Aşı ile aktif bağışıklama
İnsanlarda kuduza karşı bağışıklamanın iki amacı vardır.
• Kuduz bulaşma riskine açık olan kişileri bulaşma olmadan korumak
• Kuduz virusunun bulaştığı kişilerde, kuduz hastalığının daima ölümle sonuçlanan gelişimine engel olmak
1. Bulaşma öncesi ( Maruziyet öncesi ) aşılama
HDCV ve Verorab gibi zararsız, hücre kökenli aşıların geliştirilmesinden sonra koruyucu aşılama çok önem kazanmıştır
ve D.S.Ö tarafından rutin olarak risk altında olan kişilere uygulanması önerilmektedir. Bulaşma öncesi aşılamanın
önerildiği risk altındaki kişiler şunlardır;
Veteriner hekimler İnfeksiyon hastalıkları ile ilgili laboratuvar personeli Kuduz vakalarına bakmakla görevli özel
bölümlerde ve kornea nakli yapılan bölümlerde çalışan hastane personeli Kuduza hassas evcil hayvanlar ile devamlı
teması olanlar Doğal bilimler ile uğraşanlar, orman işçileri, mezbaha ve hayvan derileri ile uğraşan personel, genellikle
arazide çalışan personel, çok sık ava gidenler Endemik alanlara (özellikle Asya, Afrika ve Amerika'daki tropikal ve
subtropikal ülkeler) sık seyahat eden kişiler Bulaşma öncesi aşılama uygulamasının üç önemli avantajı vardır. Kuduz bir
hayvan ile temas ya da ısırılma halinde büyük değer taşıyan temel bir bağışıklık sağlar ve sağlanan bu aktif bağışıklık
nedeniyle ısırık ne kadar büyük olursa olsun ve ne kadar beyine yakın olursa olsun kuduz serumu uygulamasını
gereksiz kılar. Dünyanın bazı bölgelerinde aşının teminindeki gecikme süresince doğan riski azaltır. Virusla temas
halinde uygulanması gereken aşı dozunu azaltarak, 5-6 doz yerine 1-2 doz uygulanmasını sağlar. Maruziyet öncesi
şemanın tamamlanmasından sonra 1 yıl içerisinde kuduz şüpheli maruziyet oluşursa tek doz aşı yeterli olmakta, 5 yıla
kadar uzayan bir sürede maruziyet oluşursa 0 ve 3. günlerde 2 doz aşı yeterli olmaktadır. 5 yıldan daha sonra oluşan
maruziyetler içinse yeniden 5 dozluk şemayı uygulamak gerekmektedir.
Bulaşma öncesi aşılama uygulaması için Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiye ettiği aşılama şemasına göre 0, 7, 28.
günlerde toplam üç doz aşı uygulanması yeterlidir.Kullanılacak aşıların mutlaka hücre kültürü aşıları olması (HDCV ve
Verorab) gerekmektedir. Hayvan beyni kökenli aşılar bu uygulamada kullanılamaz Burada hatırlanması gereken önemli
bir nokta, bulaşma öncesi koruyucu aşı uygulamasının, kuduz virusu ile temas halinde gerekli tedavi amaçlı aşı
uygulamasına olan gereksinimi ortadan kaldırmadığıdır. Ancak bu uygulama, virusla temas halinde kuduz serumu
uygulanması gereksinimini ortadan kaldırmakta ve uygulanacak aşı sayısını azaltmaktadır. Maruziyet öncesi şemaya
göre aşılanmış bir kişiye virusla temas olasılığı halinde 0. ve 3. günlerde uygulanacak 2 doz rapel aşı yeterli olacaktır.
Yapılacak bu iki doz rapel serum antikor titresini ilk bir hafta içinde 5 kat arttırmaktadır.
2.Bulaşma (Maruziyet)sonrası aşılama
Maruziyet sonrası uygulamada yara bakımı ve kuduz serumu uygulamasından sonra aşılamaya geçilmelidir. Aşılamada
mutlaka bağışıklama gücü yüksek, uygulaması kolay ve en önemlisi nörolojik yan etkileri olmayan hücre kültürü aşıları
kullanılmalıdır. Ülkemizde hücre kültürü aşısı olarak HDCV ve VERO (Verorab) hücre kültürü aşıları mevcuttur. Her iki
aşının da bağışıklama gücü ve yan etki açısından hiçbir farkı yoktur. Üretimlerinde aynı aşı suşu kullanıldığı için
birbirlerinin yerine kullanılabilirler ya da zorunlu hallerde aşılamaya birisi ile başlayıp diğeri ile devam edilebilir.
Aşılama Şeması D.S.Ö nün önerdiği bulaşma sonrası aşılama şemasına göre 0., 3., 7., 14., ve 28. günlerde 5 doz
olmak üzere intramuskuler yoldan ve mutlaka deltoid adaleden bebeklerde ise uyluğun anterolateral kısmından
yapılmalıdır. Aşı kesinlikle kalçadan uygulanmamalıdır. Bazı uzmanlar 90. günde de bir rapel doz önerebilmektedir.
D.S.Ö aşılamaya başladıktan sonraki 10 gün içinde ısıran hayvanın gözlem altında tutulmasını, eğer hayvan sağ ise ya
da öldürülerek laboratuvar tetkikleri ile kuduz olmadığı tesbit edilirse aşılamanın kesilebileceğini bildirmektedir. Ancak
önemle belirttiği bir nokta da önerilerinin genel öneriler olduğu ve ülkelerin şartlarına göre değişiklikler yapılması
gerektiğidir. Ülkemiz gibi kuduz hastalığının enzootik olduğu ve hala insan kuduzunun görüldüğü ülkelerde aşılamanın
kesilmemesi ve 5 dozluk şemanın mutlaka tamamlanması önerilmektedir. Çünkü, bu gibi ülkelerde kişinin bir kez daha
virusla temas etme olasılığı çok yüksektir ve ikinci temasta gerek kuduz serumu gereksinimi olmaması gerekse 2 doz
aşının yeterli olması nedeniyle kişinin tedavi süresi kısalacak, maliyeti azalacak ve kişi psikolojik olarak kuduza
yakalanma korkusundan uzak kalacaktır
AIDS hızla yayılıyor ve öldürüyor
BM, AIDS
vakalarının,
Asya kıtasının
büyük
bölümünde
cehalet
yüzünden
giderek
arttığını
açıkladı.
·
Grip Nedir?
Grip, burun, bronşlar ve akciğerden oluşan solunum sisteminde meydana gelen, Influenza A, Influenza B ve Influenza
C virüslerinin neden olduğu yüksek derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. 1-2 hafta içinde hastalar genellikle
iyileşirler ancak etkileri haftalarca devam edebilir. Bazı hastalardaysa hayatı tehdit edici komplikasyonlar (pnomoni
gibi)gelişebilir.
Sonbahar ve Kış aylarında görülür. Pik yaptığı aylar Ekim - Mart aylarıdır. Grip son derece ciddi bir hastalık olup, kış
mevsiminin en şiddetli hastalıklarından biridir. İşgücü kaybı açısından bakıldığında en yüksek maliyete yol açan
hastalıkların başında yer almaktadır
Soğukalgınlığı Nedir?
Soğuk algınlığı sonucu oluşan enfeksiyonlarda etken %90 virüslerdir. Soğuk algınlığına neden olan 200 kadar değişik
virüs tanımlanmıştır.
En sık görülen virüsler,




Rninovirüsler %15-40
Coronavirüsler %10-20
Parainfluenza virüsü %5-10
Respiratuar sinsial virüsler %6
Soğukalgınlığı kişiden kişiye bulaşır. Başlangıçda bu bulaşmanın "damlacık enfeksiyonu" ile yani aksırma, öksürme ile
etrafa saçılan damlacıkların içindeki virüslerin havada kalması ile olduğu sanılmaktaydı. Ancak şimdi mevcut kanıtlar
bulaşmanın virusu almış hastanın elinden hassas insanlara geçmesi ve hassas bireylerin de nazal (ağız-burun)
mukozalarına sürmeleri ile olduğu yönündedir. Bu nedenle soğuk algınlığının bulaşmasını engellemenin yolu ellerin sık
yıkanmasıdır.
Yapılan araştırmalar havanın soğukluğunun soğuk algınlığı hastalığının başlaması ve seyretmesi ile ilintili olmadığını
göstermiştir. Üstelik bu araştırmalara göre psikolojik stres, üst solunum yollarını etkilleyen alerjiler ve adet
dönemlerinin hastalığa yakalanma riskini artırdıkları saptanmıştır.
Soğuk algınlığına bir çok virüs sebep olabileceği için de vücut hiçbir zaman bu virüslerin tümüne direnç geliştiremez. Bu
sebeple her sene tekrar tekrar soğuk algınlığı geçirilebilir.
Soğuk algınlığında,


Soğuk algınlığı tanısını koyup var olan belirtileri belirlenmelidir.
Belirtilere göre tedavi yapılmalıdır.
Belirtiler nelerdir ?








Ateş
Baş ağrısı
Eklem ve kas ağrısı
Yorgunluk hissi,
Akan ya da dolu burun
Hapşırma
Boğaz ağrısı
Göğüs doluluğu
Ne Yapmalı ?
Aşağıdaki durumlardan herhangi birinin görülmesi halinde ve belirtilerin geçmemesi durumunda mutlaka doktora
başvurmak gerekmektedir.






39 C'yi geçen ateş
Sürekli yada çok kıvamlı balgam üreten öksürük
Nefes alırken ağrı
Devamlı kulak ağrısı
Şişmiş lenf bezleri
Yutkunurken zorlanma
Download