Müzik-Görsel Sanatlar İlişkisi

advertisement
MÜZİK-GÖRSEL SANATLAR İLİŞKİSİ*
Doç. Dr. Ayşe Çakır İLHAN**
“Mutlaka herkesin, gönlünde yükselen, kendine özgü bir ezgisi vardır. İlkel
boylarda da bu böyledir, çok ileri teknolojilerle donanmış toplumlarda da. Gönlünde
duyduğunu sesinde arayan insan, her zaman kendi müziğini yaratmıştır”.
Evin İlyasoğlu
Müzik; kişiden, toplumdan ve diğer sanatlardan ayrı düşünülemez. Bu çalışmanın
amacı özellikle görsel sanatlarla müzik arasındaki ilişkiyi değerlendirmeye yöneliktir.
Müziğin sadece işitme duyusuna hitap etmediği diğer duyuları da etki altında bıraktığı
bilinen bir gerçektir. Müzik üreten ya da müzik dinleyen kişilerden şu cümlelere hep
duyulmuştur.
“Tüylerim diken diken oldu”.
“Gözlerimin önünden ............... geçti” vb.
Müzik tarihini incelediğimizde görsel sanatlarda var olan pek çok anlayışı,
yaklaşımı, kuramı ve sanat akımını müzikte de görmekteyiz.Örneğin; Rönesans müziği,
barok müzik, klasik müzik, rokoko müziği, romantik müzik, izlenimci müzik, gelecekçi
müzik, dışavurumcu müzik, popüler müzik, minimal müzik bunlardan sadece birkaçıdır.
Bu derlemede,müzik-görsel sanatlar ilişkisi rönesansatan başlayarak ele alınmıştır.
Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans o güne kadar var olan pekçok değerin
sorgulanması ve yeni bir bakış açısı ile ele alınmasını sağlamış, bilimde, sanatta, felsefe
de hatta insanın günlük yaşamında yeni yaklaşımların doğmasına yol açmıştır.
Rönesans, yaşama sevincinin, coşkunun her sanat yapıtına yansıdığı dönemdir. Müzik
______
*Bu derleme Evin İlyasoğlu’nun “Zaman İçinde Müzik"kitabından yararlanarak yapılmıştır.
**Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi
tarihinde 1450-1600 yılları arasına rastlar. Sanatçı Rönesans da kendi varlığını
ortayakoyabilmiş, kendini ve çevresini sanata yansıtabilmiştir. Bu dönemde plastik
sanatların en büyük ustaları Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphaello, Tiziano,
Botticelli, El Greco gibi sanatçılardır.Rönesans resminde ideal güzelliğin,genelin ve
özün yansıtılması sanatın pek çok dalını etkilemiştir.Özellikle bir anın dramatik olanın
yansıtılması resim kadar müziği de etkilemiştir.
Rönesans da kilisenin
güdümünden uzaklaşma, dindışı yaşama ilgi, sanatı
yönlendirmiştir. Giotto’nun donuk, kutsal resimleri yerine canlı figürler çizmeye
başlaması, İsa-Meryem konulu kutsal içerikli resimleri doğal ortamlarda göstermesi
resimde perspektifi keşfetmesi, müziği de etkilemiş, müziğe derinlik getiren, çok sesli
tekniğe esin kaynağı olmuştur (s:15-16).
Tarih boyunca insanların yaratıcı eylemleri birbirlerini etkilemiştir. Müzik
resimden, felsefe bilimden edebiyat mimariden, kısacası her biri bir diğerinden
etkilenmiştir. Barok dönemin müziği kendi çağdaş sanat felsefe ve biliminin benzer
özelliklerini taşır.
Barok müzik sık sık ton değiştirmesi uyuşumsuz ve karmaşık armoni yapısı,
yapay melodileriyle dengesi zor kurulan hareketi sınırlı bir müziktir. Barok müzikteki
duygusal abartı aynı dönemin mimari yapıtlarında da görülür. Bu dönemde çok büyük
alanlarda süslü katedrallerin yapıldığı, aşırı süslemeye önem verildiği görülür. Örneğin:
Roma’daki San Pietro meydanı ve katedrali, Barok döneminin ürünüdür. Ayrıca
heykelci Gianlorenzo Bernini’nin süslü heykelleri zamanın tüm alanlarına ve
kiliselerine yerleştirilir.Müzikteki süslemeler de dönemin şatafatlı mimarisinin
benzeridir (24).
Rubens, Rembrandt,Velasquez, Murillo, Borromini (mimar), Bernini bu dönemin
ünlü sanatçılarıdır. Barok müzikte karşıtlık (kontrast) önemli bir kavramdır: barok
bestecileri geniş düşünce ve duygularını, en canlı müzikle anlatmak istemişlerdir.
Coşkuyu, kahramanlık duygularını, derin düşünceyi, gizemi, arzuları tutkuyu anlatmak
için karşıtlıklardan yararlanmışlardır.(26) Barok döneminin temel bestecilerinden biri
olan Antonio Vivaldi (1678-1741) 500 aşkın konçerto bestelemiştir. Vivaldi bazı
konçertolarında müzikle resim çizmiştir. En ünlüsü olan Op.8 grubundan Dört
Mevsim’de mevsimlerin her biri kendi özellikleriyle resimlenir. Vivaldi her mevsime
birer açıklayıcı sone koymuştur. Gök gürültüsü, hasat zamanı, buzdaki kayganlık,
baharda öten kuşlar bu yapıtın çalgılarla dile gelen sahnelerdir.
Barok dönemden klasik döneme geçerken bazı ara akımlar gözlenir. Bunlardan en
önemlisi Rokoko dönemidir. Rokoko sitilindeki bir yapıtın hafif, zarif, oldukça yapay,
eğlenceli, zeki, kolay anlaşılır, hemen parlayan cilalı ve süslü nitelikleri vardır. Ciddi ve
uzun yapılardan çok, küçük biçimler için bestelenir.
Johann Sebastian Bach; müziklerinde Rokoko biçimini kullanır ve klasik çağı
hazırlar. Mozart’ın ilk gençlik senfonileri de Rokoko stilindedir. Rokoko aynı zamanda
mimarlık dalında da kendini gösterir. Geniş kavisler, zarif bir etki yaratmak amacıyla
yapılmış süslemeler, ev içindeki ince süslemeli süsler ve aynı incelikteki ev eşyaları da
bu stilin etkisindedir. Resimde de etkin olan Rokoko, önceki dönemin büyük tablolarını
küçük minyatür işçiliğine aktarmıştır. Gösterişli, nazik sözcüğü, bu dönemin yenilikçi,
şık ve sofistike niteliğini çağrıştırır.
18. yüzyılın en önemli olgusu Aydınlanmadır. Aydınlanma çağında tüm örgütler,
bilim, sanat, din ve tüm kurumlar bireye hizmet etmelidir. İnsan yaşamı sanatlarla
donanmalıdır. Sıradan insana seslenen kültür etkinlikleri düzenlenmelidir. Böylece
eskiden salt soylulara ait olan sanat ve kültür dünyasında artık orta sınıfta yer almaya
başlar. Yalnız dinleyici olarak değil, aynı zamanda da yorumcu olarak da orta sınıfın
beğenisi ve yeteneği gözetilmelidir.
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Anayasanın ilanı, çağın sonundaki Fransız
devrimi bu çağın önemli toplumsal olaylarıdır. Bilimsel buluşlar, endüstri devrimi ve
doğalığa övgü, orta sınıfın doğması, sanatı da yeni bir çağa yöneltecektir. 18. yy
insanının birey olarak değerlendirdiği, insancıl düşüncelerin öne çıktığı bir dönemdir.
Uluslararası kardeşlik önem kazanmıştır. Genel halk kitleleri önemlidir. İnsanın
gündelik yaşamı sanata yansıtılmış, sanat soyluların saraylarından çıkmış, geniş halk
kitlelerine ulaşmıştır.
18. yüzyıl Aydınlanma döneminin müziği uluslararası bir dile sahip derin
duyguları zarifçe dışa vuran, teknik karmaşayı yenmiş ve doğal bir konuma ulaşmıştır.
1770-1830 yılları arasındaki bu yalın müzik klasik dönemin müziğidir.
Klasik Eski Yunan ve Roma sanatındaki klasikleşmiş geleneği yeniden yaratmaya
çalışmak, klasik değerleri örnek alıp, aynı kusursuzlukta, yüzyıllar boyu değerini
koruyan güncelliğini yitirmeyen yapıtlar ortaya koymak anlamına gelmektedir. 18.
yüzyılın ortalarında sanatçılar tıpkı Rönesans ta olduğu gibi yine eski Yunan
klasiklerine eğilmişler, onların değerlerini kendilerine ölçüt almışlardır.
Aydınlanma Döneminin Sanatçıları, Christoph Willibald Von Gluck , Franz
Joseph Haydn , Wolfgang Amedeus Mozart ,Ludwig Van Beethoven'dur.
Müzikte romantik akım 19. yüzyılın ve 20. yüzyılın ilk yıllarının akımıdır.
Schubert, Chopin, Schuman, Liszt, Berlioz, Verdi ve Wagner bu dönemin ustalarıdır.
Romantizm 18. yüzyılın klasik akımına bir başkaldırı olarak nitelendirilebilir.
Düşlemler, imgeler içinde uçan, ulaşmaya çalışan, çağının peşinde koşan, kendine
acıyan, anlaşılamamaktan yakınan, ruhsal iniş-çıkışlarını sanatına yansıtan sanatçıdır.
Klasik dönemin sağlam, öz ve net anlatımına karşın, sözü bir türlü bitiremeyen, yapısal
çerçevede düşüncesini sınırlamaktan kaçınan denge ve oran uğruna yapıtın özünü
yitireceğinden korkan iç dünyasının karmaşasını sanatına yansıtan sanatçı tipi.
Resim sanatında Romantizm, insanın kara basanlarını, öznel dünyasındaki derin
duygularını anlatmaktadır. İçinde yaşadığı zamandan kaçan sanatçı içinde yaşadığı
mekandan da kaçtığını resimleriyle göstermektedir. Görüntüler arasında sisli,alaca
karanlık gökyüzü, yıkık bir gotik katedral, mitolojik öyküler, küçük köyler ve destansı
savaş sahneleri romantik tablolarda yer alır. Romaktik sanatın en belirgin özelliği hiçbir
şeyin net olmamasıdır..
Francisco Goya, John Henry Fuseli, William Blake müziği etkileyen başlıca
ressamlardır. Paris yakınlarındaki Barbizon kasabasında toplanan bir grup ressamda
doğa resimleriyle tüm sanatçıların ilgisini çeker. Jean François Millet, Théodore
Rousseau gibi Beethoven’ın Postoral Senfonisi, Wagner’in sigfried’i Mendelssohn’un
İskoç Senfonisi, Çaykovski’nin Manfred Uvertürü Brahms ve Schumann’ın doğayı
betimleyen senfonileri doğa ressamlarının müzikteki uzantılarıdır. William Turner derin
atmosferli resimleriyle Romantizmi etkiler.
19. yüzyılın başlarından 1890’a dek uzanan zaman dilimi müzikte Romantizm
olarak tanımlanmaktadır.
Romantizm sanatçısı, düşlemler, imgeler içinde uçan,
ulaşamayacağının peşinde koşan, kendine acıyan, anlaşılamamaktan yakınan, ruhsal iniş
çıkışlarını yapıtlarına yansıtan kişidir. Romantik müzik uzun anlatma melodileri, geniş
atlamaları, zengin çalgılarıyla renkli bir armoni dokusu önerir. Ritim çeşitliliği, müzik
biçiminde özgürlük, ses gürlüğünde büyük farklılıkların ortaya çıkışı tonalite*
kavramının giderek sınırları zorlasa da çağ boyunca üstünlüğü dönemin başlıca
özellikleridir.
Romantizmden 20. yüzyıla geçişte Post Romantik özelliklerle ulusçu özellikler
taşıyan besteciler, iki geniş akım oluştururlar. Bazıları her iki özelliği de içerir. Hatta
19. yüzyıl sonunda birçok besteci birkaç akımın iç içe geçtiği yılların temsilcileridir.
19. yüzyıl müziğinin önemli bir güç kaynağı, ulusal akımlardır. Ancak Erken
Romantik dönemdeki ulusçuluk ile 1860 sonrası ortaya çıkan ulusçuluk akımları
arasında bir ayrım yapılması gerekir. 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan ulusal akımlar,
kendine özgü yerleşik bir geleneği olmayan, başta Alman müziği gibi başka ülkelerin
müziğine bağlı ülkelerde doğar. Ulusçuluk bir bakıma yabancı etkilere karşı bestecilerin
kendi ülkelerini silahlandırma savaşıdır. Bilinçli hatta saldırgan bir akımdır. (s:166)
Resimde 19. yüzyılın sonlarında nesneleri kavramdan sıyırıp anlık görüntü
izlenimi veren izlenimcilik müzikte de 20. yüzyıl başlarında etkinleşir. O günlerde
sanatın başkenti olan Paris, resim, müzik ve heykel dallarında zengin örnekler
üretmektedir. Monet, Degas, Whistler ve Renoir gibi izlenimci ressamların su
damlacıklarının ya da bir sis perdesinin ardından sundukları görüntüler bestecilerde de
aynı izlenimin uyanmasına yol açar. Örneğin: Debussy Ravel, Fauré vb. bazı
yapıtlarında müziği ince bir tül perdesinin ardından duyuran bir teknik oluştururlar. Bir
öyküyü, nesneyi doğrudan betimlemek yerine onun bellekte bıraktığı buğulu izlenimi
duyururlar. Teknik olarak akorların belirsizlik duygusu yaratan yeni bileşimleri, egzotik
diziler ve yoğun kromatik doku, müzikte izlenimci araçlar olmuştur. İzlenimci müzik
bir öyküyü anlatmak ya da bir duyguyu dile getirmek amacında değildir. Yapıta verilen
başlığa göre bir ortam yaratmak, bir duyguyu uyandırmak peşindedir. Özgürce
duygulanım, duyduğunu bağımsızca müziğe aktarma ve imgelerin sınırsız boşluğunda
dolaşabilmeyi özler. Tıpkı izlenimci ressamların dar atölyeleri bırakıp, tuvallerini
kırların ortalarına taşıyarak sınırsızlık aramaları, güneş ışıklarının, doğanın o ışıklara
_______
*tonalite ( tonality):Bir müzik parçasının belli merkezi bir tona göre armonik olarak düzenlenmesi.
göre aldığı renklerin, gölgelerin, parlak-mat karşıtlığının oluşturduğu ortam, sanatçıyı
büyüler.
Ressam, ışığın özünü kavramaya çalışırken, ışığı parçacıklara böler. Müzikte
izlenimci tekniği işleyen besteciler de sesi oluşturan öğeleri temele indirgeyip, akorları
parçalayarak, bölerek yeni bir çözümlemeye giderler. Debussy’nın bölünmüş dörtlüsü
ve çalgıların tınısında ses düzeyini alçaltması, en küçük ses titreşimlerine dek varması
resimdeki fragmantasyon tekniğine benzer.
İzlenimci akımda ressamın tam renk, saf renk arayışı, bestecinin saf ses, tam ses
arayışına koşuttur. Edebiyatta ise Flaubert’ın “tam sözcüğü” arayışı sanat dalları
arasında bu dönemdeki etkileşimi sergiler. Verlaine, “Şiir Sanatı” başlıklı şiirinde resim
ve müziği anlatır.
ŞİİR SANATI
Müzik her şeyden önce müzik olmalı
Onun için tekli dizeden şaşma
Daha belirsizdir, erir havada
Ne ağırbaşlıdır, ne tumturaklı,
Kelime seçerken de meydan senin,
Bile bile bir nebze aldanmalı.
Dumanlısı güzeldir türkülerin,
Öyle hem seçik olsun, hem kapalı,
Güzel gözler tül ardından görünsün,
Gün ışığı titremeli şiirinde
Ak yıldızlar maviliğe bürünsün
Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde.
Ara rengin peşindeyiz çünkü biz
Rengin değil ara rengin sadece.
Ancak böyle sarmaş dolaş ederiz
Kavalı boruyla rüyayı düşle.
Yükte belasından kurtulmaya bak
Acı zekâ, sulu gülüş neyine?
İşte karıştı mı bu cins sarımsak
Maviliğin yaş dolar gözlerine
Nedir bu kafiyeden çektiğimiz
Hangi sağır çocuk ya da deli zenci
Sarmış başımıza bu meymenetsiz,
Bu kof sesler çıkaran kalp iniciyi?
Hep musiki, biraz daha musiki,
Havalanan bir şey olmalı mısra
Deli gönülden kalkıp gitmeli
Başka göklere başka sevdalara
Paul Verlaine
Çev: Sabahattin Eyüpoğlu
İzlenimci resimde renk ve ışığın ardında saklanan konu, simgesel şiirde ritim ve
sesin gölgesine gizlenirken, müzikte de sesin kulakta bıraktığı hoş izlenimlerin ardına
süzülür. Debussy pek çok yapıtında doğa izlenimlerini müziğine aktarmıştır. Doğayı,
özellikle denizi bir çocuk kadar saf ve yalın bulunduğunu söyler. Debussy’e göre bir
bestecinin kimliği, orkestrasında kullandığı renk ve gölge oyunlarında yansır. Her
parçanın özüne göre çalgı seçimi yapılmalıdır. Flütle seslendirilmek üzere yazılmış bir
parça piyanoda çalındığında özünden çok şey yitirecektir. Debussy ve Ravel’nin piyano
müziğinde de izlenimci sanat önemli yer tutar. Akorların bir tül perdesi ardına
bürünmesi, susturucu pedal ile seslerin büyük bir ortamda buharlaşması, şiirsel bir
yumak oluşturur. Debussy’nin Estampes,Images ve Preludes başlıklı albümlerinde ve
Ravel’in Su Oyunları, Aynalar ve Gecenin Çocuğu başlıklı yapıtlarında izlenimci
piyano müziğinin en tipik örneklerini buluruz. Ayrıca Ravel’in İspanyol Rapsodisi ve
Daphnıs ile Chloe başlıklı senfonik yapıtı da izlenimci orkestra müziğinin
örneklerindendir.
Debussy, 20. yüzyıl müziğinin en önemli bestecilerinden biridir. Debussy’in
izlenimciliği ise donuk bir romantizm olarak yorumlanabilir. Aslında önceki çağın
romantizmine karşı Debussy, arkadaşı olan pek çok şair ve ressamdan etkilenmiştir.
Örneğin Debussy’in “Bir Kır Perisinin Öğleden Sonrasına Prelüd” adlı orkestra
yapıtı Mallarme’nin 1875’te yazdığı dizelere dayalıdır. Şiir 1976’da resam Manet’nin
resimleriyle yayımlanmıştı. Stephane Mallarme’nin şiiri bir orman perisinin erotik
düşlerini anlatır. Debussy ise bu şiirin uyandırdığı izlenimle hem bir perisinin yaz
sıcağındaki uykulu ortamını yansıtmıştır hem de şiirin yapısını müziğe aktarmıştır. Giriş
ve sonuçtaki düşünceli uykulu hava, orta bölümdeki tutkulu doku, şiirin anlatım
temposuna tıpatıp uyar.
20. yüzyılda Avrupa ve Amerika’da etkili olmuş bir müzik türü de Caz müziğidir.
Caz, yalnız müzikte değil sanatın diğer dallarında da bir çağ olarak sesini duyurmuştur.
Caz; 19. yüzyılda Batı müziğinin armoni dili ve biçimleri ile Afrika’nın ritim ve ezgi
daparcığının Amerika’da birleşmesinden doğan bir sentezdir. Caz müziğinin başlıca
özellikleri, doğaçlama, ritim ve kendine özgü tonlama şeklidir.
20. yüzyılın en önemli yeniliklerinden biride Arnold Schönberg’in 12 ses
yöntemidir. Yaşamı boyunca ciddi bir müzik eğitimi almayan Schönberg 1900’lü
yıllardan sonra resim yapmaya başlamıştır. Aynı yıllarda Kandinsky’le dostluk kuran
Schönberg 1908-1910 yılları arasında 609 kadar yağlı boya ve karakalem resim yaptığı
söylenir. Schörberg de Kandinsky gibi geleneksel anlayışı bir tarafa bırakarak içinden
geldiği gibi sanatını oluşturur.Böylece sanatı geleneksel kalıplardan kurtarmak ister.
Arnold Schönberg, özel yaşamında geçirdiği bir bunalımdan sonra ilk atonal
yapıtını besteler. 1908’in yazında eşi, aile dostları ve bestecinin resim öğretmeni olan
ressam Richard Gerstl ile Schönberg’i aldatıp evi terk eder. Gerstl de tüm tabloları ile
birlikte kendisini yakar. Schönberg bu arada yazdığı “İkinci Yaylı Çalgılar Kuvartet’nin
ikinci bölümde atonal müziği kullanır. Ayrıca bir yenilik olarak bu Kuvartet’inde insan
sesi kullanılır. Sanatçının bu bestesi dışavurumcu bir anlatımı içerir. Müzik, resim, şiir
ve tiyatronun iç içe gelişmesine en güzel örneklerden biri bu dönemde Schönberg’in "
Şanslı El" (Die gluckliche Hand; 1913) adlı yaşam öyküsünü simgeleyen tek perdelik
müzikli oyundur (212).
Müzikte dışavurumculuk (ekspresyonizm) bir biçem özgünlüğü, güçlü anlatım ve
kocaman bir çığlıktır. Geleneksel armoni kuralları bestecinin derin duygularını
anlatmasına engel olmaktadır. Müzik iç dünyadaki, bilinçaltındaki düşlemleri, yalın,
süssüz bir biçimde içten geldiğince haykırmalıdır.Başlangıcı, yol alışı, varış noktası
belli, içindeki sürekli yineleyen kalıplar, besteciyi kısıtlamaktadır. Zaman zaman
müzikteki dışavurumcuları tanımlamak için “anarşist” deyimi bile kullanılmıştır.
_______
*atonal:Tonsuz.Belli tona bağlı olmayan.
Gerçekten de bir başkaldırı sözkonusudur. Özü daha net ve sınırsız anlatabilmek,
kalıplardan ve sınırlardan kurtulabilmek için bir başkaldır dışavurumculuk.
Dışavurumculuk terimi 1900 başlarında bir resim akımından müziğe aktarılmıştır.
Alman ressamların Münih’te oluşturdukları ve öncülüğünü Kandinsky ve Mavi Atlı
Grubunun yaptığı bu akım , psikolojik dürtülerin egemenliğine önem vermekte ve
simgesel biçimleri yok etme eğilimi göstermektedir. Akım, müzikte Arnold Schönberg,
Alban Berg ve Anton Webern’in yapıtlarında yankı bulur. Müzik tıpkı romantizmdeki
gibi, öznel duyguların aracıdır. Ancak bu yeni çağda bastırılmış duyguları ortaya
çıkaran bir araç olmalıdır. Aynı yıllarda Sigmund Freud ,"Düşlerin Yorumu" başlıklı
kitabını yayımlar. Freud’a göre kişi güncel yaşamında bastırdığı duygularını, isteklerini
düşlerinde özgürce yerine getirebilmektedir.Bu savdan kaynaklanan resim, müzik,
tiyatro ve edebiyat karakter olarak anlatımcı bir kişiliğe bürünür ve her sanat dalı da bu
özü aktarmak için kendine göre teknik yöntemler geliştirir. Resimde Kandinsky ve
Kokoschka’nın koşutu, müzikte İkinci Viyana Okulu bestecileridir. Benzer olan ortak
nokta, kalıpları kaldırmak, geleneksel tümce yapısını ve biçim sınırlarını yıkmaktır. Bu
durum İkinci Viyana Okulu üyeleri, yeni klasikçilere ve yeni nesnecilere
başkaldırmaktır. (Müzik tarihinde Haydn, Mozart ve Beethoven, Birinci Viyana Okulu;
Schönberg, Berg ve Webern İkinci Viyana Okulu adı ile anılır). Kandinsky ve
Schönberg arasındaki işbirliğinin ürünü olan bu akım, betimleyici olmadan derin
gerçeği sunmak kaygısındadır. Burada da sözkonusu, önceki çağın betimleyici,
programlı müziğine başkaldırıdır. Müziğin dışavurumdaki anlatımcı felsefeyi en iyi
yansıttığı yöntem atonalıtedir. Böylece o güne dek doruğa tırmanmış ton duygusu,
melodik akış reddedilmektedir. (214)
Romantizmin kişisel düş dünyasına bir başka tepki de ilkel sanatın yeniden
gündeme gelmesidir. Bu esinle canlı ve güçlü bir ritim dokusu günün müziğine yepyeni
bir boyut sunar. İlkel kavimlerin sanatı yalnız müziği değil, plastik sanatlar alanında da
kendini gösterir. Tören maskeleri Ernst Ludwig Kirchner ve Franz Marc gibi Alman
ressamları etkilerken, Paris’te de Picasso ve Braque gibi ressamların ilgisini çeker. Bu
akım, İgor Stravinsky’nin Rus Balerin grubuyla 1912’de ortaya çıkarttığı Bahar Ayini
balesi ile özleşir. Bahar Ayini, o güne dek bale izleyicilerinin alışık olmadığı bir ortam
sunar. Sahnede tütüler içinde, düşsel balerinlerin yerine, çuvallara sarılmış köşeli bir
devingenlik sergileyen dansçılar vardır. İlkel boyların güçlü ritmi, vurma çalgıların yeni
bir anlayışla kullanılması, bir yanda ısrarlı ritim tekdüzeliği; öte yandan ilkellerin
dizgine vurulmayan coşkusu ve çoğunlukla tonal olmayan armoninin yarattığı disonant
(uyuşumsuz) sesler iç içe sergilenir. Nijinski’nin koreografisi üstüne hazırlanan iki
perdelik bale, her perdede tedirgin adımlarla başlanıp coşkun bir doruğa tırmanır. Bahar
Ayini’nin getirdiği yenilik, yalnız yürekli ritim kurgusunda değildir. Büyük orkestranın
etkin sonoritesi (seslilik/ses gürlüğü), akar (uygun/düzen) birleşimlerinin bağdaşması
ve yapıtın bütünündeki mantık, çağın baş yapıtlarından biri olması için yeterlidir. Ayrı
bir ilkelcilik örneği de Béla Bartok’un Allegro barbaro (neşeli/kıvrak/çabuk tempoda)
başlıklı piyano yapıtıdır (222)
1920 yıllarda Paul Hindemith ,Kurt Weill ve Ernst Krenek gibi bestecilerin ortaya
attıkları müzik türüne Yararlı Müzik denir. Bu müzik, Bertolt Brecht’ın sanatı daha
geniş çevrelere yayma ve eğitim amacıyla kullanma görüşünden kaynaklanmıştır. Sanat
sanat içindir felsefesinin dışında çıkıp, halk için sanat, kullanılabilir, yararlanılabilir,
sanat kavramları geliştirilir. Müziğin karmaşık boyutlara ulaştığı dinleyici ile bestecinin
arasına uçurumlar girdiği, ileri sürülerek, artık herkesin amatör müzisyenlerin de
yorumlayabileceği yazılışı, tekniği yalın, dinleyip anlaması kolay bestelerin gereği
savunulur. Hindemith’in Martins Lied’i ve Brecht-Weill ortak çalışması olan "Üç
Kuruşluk Opera" bu anlayışa en güzel örneklerdir (226).
1909 yılında İtalyan sanatçı Filippo Tomasso Marinetti bir Paris gazetesinde
yayınladığı bildirge ile Gelecekçi (Fütürizm) Sanat Akımının başlamasına yol açar.
Amaç çağdaş, makinelerin getirdiği hızlı devinimden kaynaklanan yeni yaşamın enerjik
ve dinamik niteliklerini canlı bir şekilde sanata yansıtmaktır. Bu akım Avrupa’nın her
yanında olduğu gibi Rusya ve Amerika’da da her sanat dalında etkinliğini göstermiştir.
Geçmişin duygusallığından arınıp, teknoloji çağına övgü yapıtından sanatçı bu bildirge
ile kalıplaşmış biçimlerin dışında, hız, devinim, erk ve mekanik araçlardan doğan yeni
bir estetik değerin peşine düşer. Demir ağlar, kanallar, fabrikalar, yüksek gerilimdeki
elektrik, köprüler, limanlar, tren düdükleri, vapur sesleri, klaksonlar, uçağın hızı, başlıca
konuları oluşturur. Çağdaş görünümleri simgeleyen geometrik çizgilerin yanı sıra bu
hızlı oluşa yön veren nikel, alüminyum, cam, çelik, göz kamaştırıcı ışıklar ve
kasırgamsı deyişler, sanat yapıtlarının gözde araçlarıdır. 1912’de ressam Umberto
Boccioni yayınladığı teknik bir bildirge ile geçmişin öldüğünü, geleceğin mumyalardan
kurtulması gerektiğini vurgular; gençliğin, güçlünün ve yüreklinin egemenliği üstünde
durur. 1913’de Debussy bile Gelecekçi sanatçılara destek olur. Debussy “Görevimiz
zamanımızı yansıtan bir senfonik biçim yaratmak değil mi? Örneğin uçağın tutkusu
müzikte de yansımalıdır” der.
Gelecekçi akımın felsefesindeki sanatçılar fildişi kulede oturup kalabalıktan uzak
köşelerde kendi iç dünyasını anlatan kişiler değildir. Rusya’daki gelecekçi şiirin öncüsü
Mayakovsk’ye göre şiir lirizm ve estetik gibi burjuva sınıfının önyargılı değerlerinden
sıyrılmalıdır. Fabrika ve maden işçilerinin, sıradan halkın, çalışan mekanik insanın şiiri
yazılmalıdır. Fransız ve İtalyan sanatçıları da benzer görüşleri taşırlar. Artık sanatçı
sokağa çıkmalı, kalabalığın arasına karışmalı, yaşamın içindeki sesleri sanatına
yüklemelidir. Appolinaire’nin şiirinde sokağın gürültüsü duyulur. Hızla geçen bir
tranvay, sütçünün sesi, top atışları, stadyumdaki futbolseverlerin coşkusu, fabrika
düdükleri, sirenler, şiirin de, müziğin de, resimin de konuları arasına girer. Hızlı
taşıtlara karşı bir tutku başlamıştı. Şair Cendrars hep ya bir trende ya da bir gemide
karşımıza çıkar. Giacomo Balla, resminde Otomobil ve Gürültü başlığı ile bir
otomobilin hızını canlandırır.
İsviçreli besteci Arthur Honegger Pacifik 231 (1923) adlı senfonik bölümde 120
mil hızla giden bir treni konu alır. Honegger duran bir motorun yorgun yorgun soluk
alıp vermesini, kalkışını, hız kazanırken geçirdiği aşamaları ve yola koyulunca üç yüz
tonluk bir gürültünün gecenin karanlığında yitip gitmesini sergiler. Aynı zamanda
ressam olan Luigi Russolo gelecekçi müziğin de öncü bestecilerinden biri olarak tanınır.
Her çeşit sesin müziksel bir gereç olabileceğini ileri süren sanatçı makine ve fabrika
seslerinden seslerin sanatı adını verdiği bir felsefe türetmiştir. Mekanik sesleri
duyurmak içinde orkestrayı yeni çalgılar gerektiğini savunmuş, böylece oluşturduğu
mekanik bir ses aygıtı ile patlama, kırılma, vızıltı gibi seslerin orkestra içinde yer
almasını sağlamıştır. Gelecekçi akıma aynı zamanda bruitısme denemesinde
Russolo’nun felsefesinden kaynaklanır. Böylece müzik tarihinde ilk kez gürültü ile
uyumlu sesler arasındaki duvar yıkılmış olur. O tarihte bruitisme, gürültü sesi üreten
araçların orkestra içinde yer alması anlamını taşımaktadır. 1914’de Russolo’nun
Londra’da seslendirilen iki yapıtı”Büyük Bir Kentin Uyanışı” ve “Otomobillerle
Uçakların Buluşması” başlığını taşır. Böylece geleneksel orkestra çalgıları arasına
yerleştirilen patlayıcı ses üreticileri, gök gürültüsü yaratan aygıtlar, düdük, siren sesleri
bu dönemin özelliği olur. Piyanolo gibi hiçbir yaratıcılığa gereksinimi olmayan mekanik
bir araç ortaya çıkmıştır. Bu araç sanki Romantik dönemin kaprisli, nazlı piyanistine
meydana okumaktadır. Bu dönemde ortaya çıkan telarmonium, therenin ve ondes
martenot da mekanik sesler üreten ve elektronik müziğe doğru yol alan ilk aygıtlardır.
Birinci Dünya Savaşının ardından yeni keşiflerle yeni boyutlar kazanan
gelenekçilik akımı sanatçıya geçmişten kopmayı, zamanı delercesine hızla geleceği
yönelmeyi öğütlemektedir. Rusya’da Aleksandr Mossolof, Fabrika adlı bale yapıtında
yarattığı metalik etkilerle Rus müziğinde gerçekçi-gelecekçi bir akıma yol açar.
Sonradan Mekaniklerin Müziği başlıklı bir konser süitine dönüştürülen bu bale yapıtı,
fabrika işçilerinin kentleşen yaşamını anlatmaktadır. Aynı yıllar Paris’te Sergey
Prokofiyef'in "Çelik Çağı" başlıklı balesi ilgiyle izlenmektedir. Amerikalı besteci
George Antheil ,"Mekanik Balesi"’nde sekiz piyano, iki elektrikli zil ve uçak
pervaneleri kullanarak, çağdaş uygarlığın ortasında soyutlanan insanı anlatır.
Orkestraya mekanik çalgıların yanı sıra çok sayıda vurmalı çalgının katılması
Romantik çağın ünlü çalgısı piyanonun bile artık vurmalı çalgı özelliğinde tınlaması
geleneklere başkaldırıdır. İgor Stranvinski "Düğünler"adlı sahne kantatasında beş
piyano, çeşitli davullar, ksilofon ve zillerle mekanik bir etki elde eder.
Gelecekçi müzikçilerin denemeleri giderek 20. yüzyılın kimliğini oluşturan
müziğe ışık tutmuştur. Seslerle yapılan deneyler çalgı tınılarının mekaniğe
yönlendirilmesi, her çeşit sesin müziksel bütün içinde yer alabileceği düşüncesi ve
gürültünün estetiği çağın ikinci yarısındaki soyut ve somut müzik yapıtlarının öncüsü
olmuştur. Deneysel müzik öncülerinden Edgard Varése “öyle bir bomba arıyorum ki
geleneksel müzik dünyasında kocaman bir gedik açsın, sonra da yaşamımızda yer alan
her türlü ses hatta gürültü bile bu delikten içeriye sızabilsin” şeklindeki duyurusu ile
tutucu müzikseverlerin şimşeklerini üzerine çeker. Varése’nin yapıtlarında o güne dek
alışılagelmiş armoni ve melodi gibi öğelerin yerine tını, vurgu ve ritim öğeleri önem
kazanır. Bestecinin özellikle gelecekçi felsefeden etkilendiği yapıtlar lonisation ve
Hyperprism’dir. Varese için sesin özgün yapısı önemlidir. Ses olduğu gibi aktarılmalı,
izleyeceği yol değiştirilmemelidir. Hyperprism geleneksel küçük bir orkestraya özel
olarak eklenmiş vurma çalgılar grubuyla çalınır. Ionıstaion ise 35 vurma çalgıyı
kapsayan bir topluluk için yazılmıştır. (231-233)
Müzik, diğer sanat dalları gibi her zaman içinde yaşadığı çevrenin ürünü
olmuştur. Toplumun gereksinimlerine göre besteci kimi zaman Haydn gibi bir hizmetli
olmuş, kimi zaman Beethoven gibi tarihsel olaylar etkisinde duyguları dile getirmiştir..
19. yüzyılın romantik bestecisi ne denli kendi kabuğuna çekilmeyi, siyasal kavgalardan
uzak durmayı yeğ tutmuşsa, 20. yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı geçiren besteci o
denli politik kavgaların, toplumsal sorunların içine ister istemez girmiştir. Önceki çağın
karmaşık tekniği ve yoğun duygularla yüklü müziği yerine daha kolay anlaşılabilir,
geniş kitlenin eğitimsiz dinleyicinin dünyasını daha kolay kavrayabilir müzikler
bestelenmiştir. Yararlı müzik akımı ya da Fransız Altılılarının sunduğu kıvrak, neşeli
ezgiler bu amaç doğrultusundadır. Siyasal olayların müziğe girmesiyle önce tiyatro ile
müzik birleşir; görsellik ile işitsellik yeni ortamlar yaratır. Böylece konunun, özün
güncel oluşu, çağı yansıtması kadar müzik biçiminin de güncel malzemeden
yararlandığı görülür.
Ernst Krenek ilk kez toplumsal olayları taşlama niteliğindeki operası”Jonny de
Oynadı” (Jonny Spielt auf) yapıt dünyanın pek çok ülkesinde gösterime girer. Revü
havasında, caz müziğinden esintili hızla değişen sahneleriyle, radyo hoparlörleri, tren
sirenleri gibi kanunun geçtiği çevreyi somut olarak yansıtan sesleriyle ilgi toplar.
Bir yandan deneysel atılımlar sürerken aynı kuşağın diğer bestecileri,
Amerika’daki popüler müziğe doğru koymaya başlar. Gershwin, Copland, Carter,
Bernstein ve Monotli Amerikan Popüler müziğini sanat müziği ile birleştiren, Amerikalı
bir müziği yaratmak isterler (253)
Kaynak :
İlyasoğlu, Evin (1994). Zaman İçinde Müzik, YKM Yayınları, İstanbul.
Download