halime çıtak ve tuğba

advertisement
HALİME ÇITAK
VE
TUBA UĞUR
EKONOMETRİ BÖLÜMÜ
KONU:
Para Politikaları ve Finansal
Piyasalar
• 1. FİNANSAL PİYASALAR; Bir ekonomide fon
talep edenler ile fon arz edenler arasındaki iletişimi
sağlayan, fon akımlarını düzenleyen kurumlar ve
finansal araçlar ile bunları düzenleyen hukuki ve
idari kurullardan oluşan yapı finansal piyasa olarak
tanımlanır. Finansal piyasanın bir alt kümesi olan
para piyasası, vadeleri bir yıl ya da daha kısa vadeli
fon akımlarının karşılandığı piyasadır.
• Para piyasasında işlemlerin yapıldığı özel bir yer yoktur.
• Sermaye piyasasına ise genellikle uzun vadeli sabit
yatırımların finansmanı ile çalışma sermayesinin
süreklilik gösteren kısmının finansmanı için başvurulur.
İşletmelerin geçici ve mevsimlik nakit ihtiyacı ise para
piyasasında karşılanır
• Para piyasasının araçları, çek, senet, poliçe, bono gibi
ticari belgeler ile emtia karşılığı verilen kredilerdir.
Sermaye piyasasının araçları ise, uzun vade içeren hisse
senedi, tahvil, katılma ve intifa senetleri, kar ortaklığı
belgesi gibi menkul kıymet belgeleridir.
Sermaye piyasasında vade uzun olduğundan, risk ve faiz
oranı yüksektir. Para piyasasında vade kısa, risk ve faiz
oranı düşüktür.
• Para ve sermaye piyasaları, yukarıda belirtilen nitelikler
itibarı ile birbirinden ayrılsa da bu iki piyasayı kesin
çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Ülkemizde finans kesimi içinde en büyük paya sahip
olan ticari bankalar para piyasasının temel unsuru
olmakla birlikte, sermaye piyasasında da yoğun bir
şekilde faaliyette bulunmaktadırlar. Sermaye piyasasına
ilişkin yapılan yasal düzenlemelerle de bankaların
sermaye piyasasında daha çok etkinlikte bulunmaları
sağlanmıştır.
2. PARA POLİTİKALARI
2.1. PARA POLİTİKASININ
AMAÇLARI
• Tüm dünyada, özellikle 1973 Petrol Krizi sonrasında
etkin ve planlı para politikaları uygulanmaya
başlanmıştır. Günümüzde ülke ekonomilerinin
belirleyici bir unsuru olan para politikalarının
uygulayıcısı ülke merkez bankasıdır. Merkez bankaları,
para arzı kavramı üzerinde etkinleşerek para
politikasını yürütür. Yine para arzı aracını kullanarak
faiz oranlarını değiştirebilir. Bu da ülkedeki yatırımı ve
tasarruf düzeyini belirlemektedir.
Para politikalarının temel amaçları;
• Tam istihdam
• İktisadi büyüme
• Faiz oranı istikrarı
• Mali piyasaların istikrarı
• Döviz piyasalarının istikrarı
şeklinde başlıklandırılabilir.
• Para politikası amaçlarının niteliği kimi zaman bu
amaçlar arasında çetışmaya neden olabilmektedir. Fiyat
istikrarını sağlamaya yönelik bir politika, tam istihdam
amacında uzaklaşılması sonucumu yaratmakta, bir
anlamda işsizliğin kaynağı olmaktadır. Yine, döviz
kurlarının sabit tutulması halinde, eğer faiz oranları
yükseliyorsa, mali serbestleşmenin olduğu bir ülkede
kur makası den bir açıklık çıkabilmektedir. Ülkemizde
de kimi dönemlerde görülen bu durumda ülkeye
yurtdışından kısa vadeli sermaye akımı olmakta, bu ise
ciddi mali bunalımlara neden olmaktadır
2.2. PARA POLİTİKASI
ARAÇLARI
• Para politikasının yürütücüsü olan Merkez
Bankası, bu politikanın araçlarına da sahiptir.
Para politikası uygulanırken kullanılan araçlar
kimi zaman değişse de aşağıda tanımlandığı
şekilde sıralanırlar
İ) Açık Piyasa İşlemleri Politikası
• Açık piyasa işlemleri parasal tabanı, dolayısı ile para arzının
belirlenmesinde temel unsurdur. Açık piyasa işlemleri
ülkemizde devlet tahvili, döviz üzerinden yapılmaktadır.
• Açık piyasa işlemleri kullanılarak, devlet tahvili, hazine bonosu
veya döviz satın alınması halinde parasal taban genişlemiş, yani
ekonomide para arzı artırılmış demektir. Merkez Bankası’nın
bono, tahvil veya döviz satması halinde de parasal taban
daraltılmış, para arzı azaltılmış olur.
) Açık Piyasa İşlemleri Politikası
• Reeskont politikası kimi zaman iskonto politikası olarak da
algılanır. İskonto, bir bankanın ya da herhangi bir finans
kurumunun vadesinden önce, senet bedellinin belli bir miktar
faiz ve komisyon karşılığında senet alacaklısına ödenmesidir.
Senet kırdırma olarak da adlandırılan bu işlemde senedin ikinci
defa iskonto edilmesi işlemine reeskont denir. İskonto ile
bankalar, kişi ve kurumlara kısa vadeli kredi sağlarken,
reeskont ile Merkez Bankası, bankalara kısa vadeli kredi
sağlamış olur. Merkez Bankası’nın reeskont oranlarını
yükseltmesi, kısa vadeli kredi faiz oranlarının yükselmesi
anlamına gelir. Bu hareket, piyasadaki kredi talebini kısacaktır
iii) Karşılıklar Politikası
• Bilindiği gibi, bankalar topladıkları mevduatın bir
kısmını karşılık olarak ayırıp, geriye kalan kısmını kredi
olarak fon talep edenlere kullandırırlar. Karşılık
oranları, birçok ülkede Merkez Bankalarınca belirlenir.
Bankaların topladıkları mevduata uygulanan karşılık
oranları yükseltildiği bankanın fon toplama maliyeti
artar. Çünkü bankaların faiz ödeyerek sağladığı
mevduatı, kredi olarak kullandırma hacminin düşmesi,
katlandığı bu bedelden umduğu getiriyi sağlayamaması
demektir.
• Ülkemizde Merkez Bankası sık sık karşılık oranlarıyla
oynayarak para arzını kontrol etmeye çalışır. Şubat
1994’te aynı günde karşılık oranı ile bankaların
kasalarında bulundurmaları gereken zorunlu nakit
miktarı olarak tanımlayabileceğimiz disponobilite
oranını iki defa değiştirmiştir. Hiç şüphesiz bu tür
uygulamalar, 5 Nisan 1994 kararları öncesi var olan
istikrarsızlığı daha da artırmıştır.
3. TÜRKİYE’DE PARA
POLİTİKALARI
• Ülkemizde uygulanan para politikalarından söz ederken,
liberalleşme sürecinde bir dönüm noktası olan 24 Ocak
Kararları ile başlayan ve günümüze kadar süregelen para
politikaları üzerinde durulacaktır.
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı 1979 yılında yayınlandığında,
diğer planlarda olduğu gibi uygulanacak iktisat politikasını
ayrıntılı olarak belirtmişti. Ancak amaçlanan politika sadece
bir yıl uygulanabildi. Çünkü 24 Ocak 1980 tarihinde
alınan ekonomik istikrar kararları ile planın dışında bir
ekonomi ve para politikası yürürlüğe kondu
• Planda para-kredi politikası ile para arzı ve talep
dengesinin korunacağı, para arzı artışını fiyat düzeyi
ile bağlantılı olacağı ve kalkınmanın gerektirdiği
yatırımları yapmayı sağlayacak ve fiyat artışlarını
etkileyecek bir faiz politikası öngörülmekteydi.
İstikrar kararları ile plandaki para-kredi politikasına
ilişkin öngörüler değiştirilmiş ve yeni bir ekonomik
yapı oluşturulmaya çalışılmıştır.
• Para politikasında alınan tedbirleri kısaca özetlemek
gerekirse;
• Para arzı miktarını fiyatlar genel düzeyi ile orantılı
tutmak ve sürekli kontrol sağlamak amacıyla para kredi
kurulu kurulmuştur.
• Bankaların verdikleri kredilere yüzde sınırı
getirilmiştir.
• 1 Temmuz 1980’den itibaren faiz oranları serbest
bırakılarak güdümlü faiz politikasına son verilmiştir.
• Kamu iktisadi teşekkülleri ürünleri üzerine
uygulanan sübvansiyon kaldırılmış ve fiyatlar sürekli
bir ayarlamaya tabi tutularak, kurumların kendileri
tarafından belirlenmesine başlanmıştır.
• Sermaye piyasası kanununun çıkarılması
hedeflenmiş ve yasa Temmuz 1981’de çıkarılmıştır.
• 1980 öncesinde Türkiye’de faiz oranları kamu
otoriteleri tarafından belirleniyordu. 1980’den
sonraki dokuz yıl içerisinde faiz oranları iki kez
serbest bırakılmış, bunun sonucunda yatırımcı ve
tasarruf sahipleri uzun vadede uygun kararlar
alamamışlar, ekonomi olumsuz yönde
etkilenmiştir. 24 Ocak kararlarına göre
tasarrufların artırılması ve mali kurumlar aracılığı
ile yönlendirilmesi önem taşımaktadır. Bunun
için de gerçekçi bir faiz politikası uygulanması
gereklidir. 24 Ocak kararlarına baktığımızda bu
önlemlerin kısıtlayıcı değil, serbestleşme yönünde
olduğunu görürüz.
• Alınan tedbirler sayesinde kambiyo sisteminin ve
dış ticaret rejiminin biraz serbestleştirildiğini, faiz
oranlarının belirlenmesinde esnek ve gerçekçi bir
uygulamaya geçilmekte olduğu görülür.
Ekonomik programın uzun dönemli amacı ve
felsefesi; devletin ekonomiye doğrudan
müdahalelerin azaltılması yolunda etkinlik,
verimlilik ve rekabetin artırılması ile serbest
piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılmasıdır
• Faiz politikasının ekonomiye iki önemli faydası
vardır. Bunlardan ilki, halkın tasarruflarının finans
kurumları aracılığı ile sanayi, tarım ve hizmet
sektörlerine aktarılması, ikincisi ise yatırımların
etkin bir şekilde dağılımının sağlanmasıdır. Türk
insanı uzun yıllar tasarruflarını altın, gayrimenkul
ya da dövize yatırıyordu. Böylece yapılan
tasarrufların ekonomiye bir katkısı olmuyordu.
Oysa faiz mekanizması ile tasarruf sahipleri
tasarruflarını diğer sektörlere rahatça kaydırabilme
imkanı buldular. Tüketimden tasarrufa doğru bir
geçiş gerçekleşti. Bunun sonucunda tüketim
talebindeki azalma enflasyonist baskıları
azaltacaktır
• Sınırlı olan kaynakların en uygun yatırımlara dağıtılması
yine faiz mekanizması ile gerçekleşebilir. Yatırım
oranları büyüdükçe artan büyüme hızı, toplam arzı
artıracağından enflasyon yine azaltılabilir.
24 Ocak istikrar kararlarında, enflasyonu kontrol altında
tutabilmek ve ödemeler dengesini iyileştirmek kısa
dönem amaçları, dış ticaret rejiminin liberalizasyonu,
mali sistemin faiz oranı tespitinin serbest bırakılması
yoluyla liberalleştirilmesi ve bu yolla tasarrufların
teşviki, esnek kur politikasına geçmek, dışa dönük
sanayileşmeye yönelmek, dış kaynaklı yatırımların teşviki
gibi yapısal ögelerin ağırlıklı olduğu uzun dönemli
amaçları oluşturuyordu. 24 Ocak kararlarından sonra
serbest faiz uygulamasına geçildi.
• Enflasyonun piyasa ve faiz mekanizmalarını
bozması ve 1988 tılında enflasyonist beklentilerin
hızla artması sonucunda tasarruflar dövize
yöneldi. Bunun sonucunda Türk Lirası’ndan
büyük bir kaçış başladı. Tasarrufları dövizde
tutma eğilim, kur üzerinde baskı yaratmış, resmi
ve karaborsa döviz fiyatları arasındaki fark
açılmıştır. 4 Şubat 1988 tarihinde dövize olan
talebi ve kurlardaki baskıyı azaltmak, Türk
Lirası’na kredi talebini artırmak amacıyla 1 yıl
vadeli mevduat oranı %65’e yükseltildi.
• 12 Ekim 1988 tarihinde ise aynı nedenlerle faiz
oranlarının belirlenmesi serbest bırakıldı, bunun
sonucunda 1 yıl vadeli faiz oranı %85’e kadar
yükseldi. Faiz oranları yeterince yükselince dövize
olan talep yerini liraya bıraktı, böylece aşırı döviz
talebi eritilmiş oldu.
•
7 Ağustos 1989 tarihinde çıkarılan 32 sayılı karar
ile döviz sahibinin kim olduğuna değil,
kullanımına önem verilmesi benimsendi. Bu
kararda ticaret ya da ticaret dışı doğan her türlü
döviz, mülkiyeti kime ait olursa olsun, Maliye
Bakanlığı’nın emrindedir denmektedir.
• Türkiye, 24 Ocak 1980 kararlarından sonra içe dönük
ekonomiden dışa dönük ekonomiye geçmek için
gerçekçi kur politikası uygulamaya başlamıştır. 1981’den
1988’e kadar Türkiye’de döviz kuru T.C. Merkez
Bankası tarafından hergün belirlenerek ilan
edilmiştir. 1988’den bugüne kadar bankalar arası para
piyasası biçiminde örgütlenen döviz piyasasında
belirlenip yine Merkez Bankası tarafından hergün ilan
edilmektedir. Kurun bu şekilde belirlenmesi, döviz
kurlarının yıllık enflasyon hızının yarısı kadar yukarı
doğru ayarlanmasına ve sonuçta Türk Lirasının aşırı
değerlenmesine yol açmıştır
• değerlenmiş kur politikası ülkemizde, bir ölçüde,
enflasyonla mücadelenin aracı haline gelmiştir.
•
Ocak 1994’te bir süredir görülen ekonomik belirsizlik
sonucu piyasalarda panik başladı ve halk tasarruflarını
dövize yöneltmeyi tercih etti. Bunun sonucunda üç gün
gibi kısa bir sürede, hiçbir müdahale görmeyen
Amerikan Doları, 20.000 TL’ye kadar yükseldi. Merkez
Bankası dövize olan hızlı kaçışı engellemek amacıyla
gecelik faizleri %1000’li rakamlara çıkardı. Ekonomiden
Türk Lirası’nın da çekilmesiyle hem sermaye hem de
para piyasasında para arzı durdu
• bunun sonucunda üretim sektöründe faaliyetler durma
noktasına geldi ve ekonomi tıkandı. Bu gelişmelerin
ardından dönemin hükümetince 5 Nisan 1994 tarihinde
bir dizi ekonomik önlemler paketi açıklandı.
•
5 Nisan kararları ile para politikasında alınan kararlar
aşağıdaki gibi özetlenebilir:
• Merkez Bankası ile Hazine ve diğer kamu kuruluşları
arasında varolan kredi ilişkisi yeniden düzenlenerek,
1995 yılından başlanarak Merkez Bankası’nın Hazine’ye
açacağı kısa vadeli avans ile kamu kuruluşlarının
kullandıracağı kredilerde kısıtlamaya gidilmiştir.
• • Mevduat munzam karşılıkları ve disponobilite
sisteminin değiştirilerek bankaların tüm pasifleri
üzerinden disponobilite uygulaması başlatılmış,
daha önce döviz lehine çalışan munzam karşılık
uygulaması ise TL lehine çevrilmiştir.
• Repo işlemlerine ilişkin düzenlemeler de
yapılarak, karşılıksız repo işleminin önüne
geçilmiştir.
• Ani mevduat çekilişleri ile karşılaşan
bankalara, likidite sıkışıklığının giderilmesine
katkıda bulunulması amacıyla geçici avans
kredileri açılmıştır.
• • Türk Lirası mevduatlarında esnek vade türleri
tanımlanırken, bankalardaki tasarruf
mevduatının tamamı güvence altına alınarak,
bankalarda tasarruf mevduatı tutma teşvik
edilmeye çalışılmıştır.
• Döviz kurlarının belirlenmesi yönteminde
yeni bir uygulamaya gidilmiş ve Merkez Bankası
günlük kur belirlenmesinde doğrudan rol
almaktan çıkmıştır.
• 5 Nisan kararlarından günümüze kadar gerek
ülke koşulları, gerekse dünya ekonomik
konjonktürü etkisinde kalan paket, amacından ve
uygulanabilirlik sınırlarından uzaklaşmış; 1998
yılında önce Uzakdoğu’da sonra da
Rusya’da şiddetle hissedilen ekonomik kriz
Türkiye ekonomisini de vurmuştur
• 2001'in ilk yarısında, önceden ilan edilmiş
bantsız döviz kuru yolu para politikasının ana
özelliği olmaya devam edecektir. Daha önce ilan
edildiği üzere, 2000 yılının son çeyreğinde aylık
%1 olan devalüasyon oranı, 2001 yılının ilk
çeyreğinde ayda %0.9 oranına ve 2001 yılının
ikinci çeyreğinde de ayda %0.85 oranına
düşürülecektir
•
• Para politikasının idaresinde, 2001 yılının ikinci
yarısından itibaren kademeli olarak
kullanılabilecek artan esneklik, Merkez
Bankası'nca ana hedef olan enflasyonla
mücadele sürecinin devamını sağlamak amacıyla
kullanılacaktır. Dolayısıyla, döviz kuru merkezli
bir parasal çerçeveden yavaş yavaş, başka birçok
ülkede başarıyla uygulamaya alınmış olan resmi
enflasyon hedefleme merkezli bir çerçeveye
geçeceğiz.“
Download