İçerik 2: Müslümanların Alman iş piyasasındaki durumu ve ayrımcılık Almanya‘da yaşayan Müslümanların durumu somut olarak nasıldir? Müslümanların Alman iş piyasasında birden fazla ayrımcılığa maruz kaldıkları kanıtlanmış bir olgudur. Bu, İslam dininin etnikleştirilmesi ve Müslümanların sadece dini kimliklerine indirgenmeleri ile paralel doğrultuda yürür. Bununla birlikte Müslümanların, iş piyasasında da karşılarına çıkan bir dizi gerekçesiz önyargı ve olumsuz duygular bulunmaktadır. Iş piyasasında ayrımcılık, idarecilerin şahsi kanaatleri sebebiyle Müslümanları işe almamak gibi doğrudan ayrımcılık yapmasıyla başlar. Ayrıca personel idarecilerinin Müslümanların daha düşük bir eğitim seviyesine ve mesleki ehliyete sahip oldukları varsayımında bulunmaları, istatistiki olarak saptanmış bir ayrımcılıktır. Müslüman adaylar, iş başvurularında daha başlangıçta saf dışı bırakılırlar.1 Bunun sonucunda kalifiye Müslüman adaylar eğitimlerine uygun iş yerlerine alınmaktan mahrum bırakılırlar. Burada Almanya‘da çokça anılan vasıflı eleman eksikliğine atıfta bulunmak isteriz. Bunun dışında iş piyasasında Müslümanlara yönelik sistematik olarak uygulanan dışlanmanın, söz konusu kişiler için özel bir takım sonuçları da vardır. Personel idaresinden sorumlu kişilerin Müslümanların istihdamı durumunda ya diğer çalışanlar ya da müşteri ilişkilerinde sorunlar ortaya çıkacağı endişesi de diğer bir sorundur. Ancak zan üzerine kurulu bu endişeler, herhangi bir gerçeğe dayandırılmaktan çok, toplumda Müslümanlar hakkındaki olumsuz fikirlerden kaynaklanır. Müslümanlara yönelik oluşan böylesi olumsuz düşünceler, karşılıklı olarak güçlendirilmekte ve toplumsal barışı ve sosyal uyumu tehdit eder hale gelmektedir. Müslümanlara yönelik en vahim mağdur bırakma şekli ise, onların belli branşlarda çalışmasını belirgin biçimde engelleyen yasal ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık özünde iki noktayı barındırır: Birincisi İşveren Yasasının 9. Maddesi’nde yer alan ‚kiliseler özel hükmü‘dür. Bu hüküm kiliselere ve onlara bağlı kuruluşlara, başvuru sahiplerini dini inançlarına göre tercih etme veya reddetme konusunda geniş imkanlar tanımaktadır. Halbuki bir çok Müslüman kadın eğitmen, sosyalpedagog v.s. sosyal mesleklerde eğitim almayı hedeflemektedir. Sosyal hizmet sektöründeki işverenlerin büyük kısmı ise kiliselere aittir. Söz konusu işyerleri için daha çok adayların dini inancının esas alınması, Müslüman kadınların iş piyasasında önemli ölçüde ayrımcılığa maruz kalmalarına yol açmaktadır. 1 Bkz. Peucker, Mario: Diskriminierung aufgrund der islamischen Religionszugehörigkeit im Kontext Arbeitsleben-Erkenntnisse, Fragen und Handlungsempfehlungen, Bamberg 2010, S. 55 1 Bu konuda bir düzeltmeye gidilmesi ve kiliselerin de istihdam politikalarında değişen sosyal yapıya göre bir açılım yapmaları gereklidir. Kiliselere özgü bu özel durumun yanı sıra örneğin Hessen ve Berlin‘deki baş örtüsü yasağı da Müslüman kadınların bir çok kamu yönetimi kurumuna alınmasını engellemektedir. Okullarda uygulanan dini sembol yasağı, human rights watch‘a göre baş örtülü Müslüman kadınlar üzerinde ayrımcı etkilere yol açmaktadır.2 Almanya Fransa‘ya karşılık laik bir ülke değildir, tam tersine zamanla kilise ve devletin geliştirdiği iyi bir birliktelik söz konusudur. Herkesin kabul etmesi gereken bir nokta ise, artık İslam‘ın da Almanya‘ya ait olduğudur. Bu şu anlama gelir; devlet ve dini cemaatler önemli hiç bir aktörü dışlamadan veya zarara sokmadan birbirleriyle iyi geçinmeyi sağlamalıdırlar. İş piyasasında ayrımcılıkla ilgili veriler: Goldberg ve Mourhino‘ya ait göçmenlerle yapılan ankete dayandırılan bir araştırmaya göre: Türk isimli veya isimleri Türkçe sanılan adayların beşte birine yakın bölümü (%19) başvurularda doğrudan dışlanmıştır. Hizmet sektöründe ise ayrımcılık oranı % 27‘yi bulmaktadır. Ticari sektörde ise bu oran % 43,2‘ye ulaşmaktadır.3 2 3 Bkz. Peucker 2010, S. 57 ve devamı. Bkz. Peucker 2010, S. 30 2