GLOKOMLU VE NORMAL OLGULARDA OPTİK KOHERENS

advertisement
T.C
BAKIRKÖY
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA
HASTANESİ
GÖZ HASTALIKLARI
BÖLÜMÜ
Tez Yöneticisi
Op. Dr. F.Ulviye YİĞİT
GLOKOMLU VE NORMAL OLGULARDA OPTİK KOHERENS
TOMOGRAFİ (OCT) İLE RETİNA SİNİR LİFİ KALINLIĞI
(RNFL ) VE GANGLİON HÜCRE KOMPLEKSİNİN (GCC)
İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Bülent KORKMAZ
İSTANBUL – 2009
1
TEŞEKKÜR
Uzmanlık eğitimimde bilgi, deneyim ve desteklerini esirgemeyen iyi
bir göz hekimi olarak yetişmem için gayret gösteren, geniş bilgi ve
tecrübesinden
yararlandığım,
tezimin
hazırlanmasında
hiçbir
fedakarlıktan kaçınmayan değerli hocam Op. Dr. F. Ulviye Yiğit’e sonsuz
saygı ve şükranlarımı sunarım.
İlk klinik şefim olan Prof.Dr. Sadık Şencan’a, desteklerini hep
yanımda hissettiğim değerli uzmanlarıma, beraberce uzmanlık eğitimi
yapmaktan mutluluk duyduğum asistan arkadaşlarıma ve pek çok şey
paylaştığım hemşire ve personelimize teşekkürlerimi sunarım.
Tezimin yazımında desteğini hiçbir koşulda eksik etmeyen biricik
aşkım Melike’ye sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Tüm eğitim ve öğretim hayatım boyunca desteklerini yanımda
hissettiğim aileme sonsuz minnet ve sevgilerimi sunarım.
2
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ……………………………………………………………………..2
İÇİNDEKİLER……………………………………………………….……..3
KISALTMALAR……………………………………………………………4
GİRİŞ………………………….……………………………………….........5
GENEL BİLGİLER……………………….………………….....................6
GEREÇ VE YÖNTEM………………………………………………….....,41
BULGULAR…………………………………………………………..........44
TARTIŞMA……………………………………………………………........52
SONUÇLAR…………………………………………………………..........56
ÖZET…………………………………………………………………..........57
KAYNAKLAR……………………………………………………..………. 58
3
KISALTMALAR
GİB : Göz içi basıncı
PAAG : Primer açık açılı glokom
MD : Mean deviation (ortalama sapma)
PSD : Pattern standard deviation (patern standart sapma)
SF : Short time fluctuation (kısa süreli dalgalanma)
CPSD:Corrected pattern standard deviation (düzeltilmiş patern standart sapma)
SKK : Santral kornea kalınlığı
DKT:Pascal dinamik kontur tonometri
GAT:Goldmann Aplanasyon Tonometresi
KOAH : Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
RNFL: Retina Sinir lifi kalınlığı
GCC: Ganglion cell complex
NFL :Ganlion hücre aksonlarından oluşan retina sinir lif katmanı
GCL :Ganglion hücre gövdesinden oluşan ganlion hücre katmanı
IPL :Ganglion hücre dendritlerinden oluşan iç-plexiform tabaka
OCT: Optik koherens tomografi
SSI:Sinyal gücü göstergesi ( signal strength indicator )
UBM:ultrason biyomikroskopisi
HRT:Heidelberg Retina Tomografisi
4
GİRİŞ
Glokom, retina ganglion hücre ölümüne bağlı olarak gelişen ilerleyici optik sinir
hasarı ve tipik görme alanı kayıpları ile karakterize kronik optik nöropatidir. Glokoma
bağlı hasarın saptanmasında ve takibinde kullanılan klinik oftalmoskopik muayene ve
optik disk-retina sinir lif tabakası (RNFL) fotografisinin duyarlı testler olduğu
gösterilmiş olmakla beraber bu testler uygulayıcının yeteneklerinden etkilenmekte ve
uygulayıcılar arası farklılıklar gösterebilmektedir.
Glokomun tanı ve takibinde kullanılabilecek, optik disk RNFL ve ganglion
hücre hasarları konusunda güvenilir ve objektif veriler sağlayacak yöntemler şüphesiz
uzmanlara çok yardımcı olacaktır. Son 20 yılda yapılan araştırmalar sayesinde
glokom hasarının erken dönemlerde saptanmasını sağlayabilecek görüntüleme
teknolojileri geliştirilmiştir. Bunlardan birisi, ~800 nm dalga boyunda ışık kullanılarak
retinanın ve optik sinirin non-kontakt, non-invaziv bir şekilde yüksek çözünürlükte
tomografik kesit görüntülerinin elde edildiği optik koherens tomografidir (OCT). Optik
disk ve retinanın tomografik kesit görüntüleri, kızılötesi ışığın B mod ultrason
prensibine benzer bir şekilde doku katmanlarından geri yansıması özelliğinden
faydalanılarak elde edilir. Bu şekilde OCT, retina tabakalarının ayırt edilerek RNFL
kalınlığının ölçülebilmesini ve optik sinir başı parametrelerinin elde edilmesini
sağlamaktadır. Böylece bu teknik, glokom tanı ve takibinde yaygın bir şekilde
kullanılan bir görüntüleme yöntemi haline gelmiştir.
Biz de kliniğimizde son dönemde glokomlu hastalarda OCT ile RNFL kalınlığı
ölçümünü yoğun bir şekilde kullanmaktayız. Ayrıca glokomda ganglion hücre kalınlığı
ölçümünün yapılmasının hastalar için önemli bir parametre olabileceğini düşünerek
izlemde, OCT cihazımızda bulunan ganglion hücre kompleksi (GCC) ölçümünü de
eklemeyi planladık. Bu amaçla primer açık açılı glokomlu ve göz içi basıncı normal
olguların OCT ile RNFL ve GCC ölçümlerini değerlendirdik.
5
GENEL BİLGİLER
Genellikle glokom hastalığı göz içi basıncının artışı ile seyreden, optik sinir
başında çanaklaşma; retina ganglion hücre dejenerasyonu ve görme alanı kaybı
oluşturan, kronik optik nöropatidir( 1).
Geçmişte sadece göz içi basıncının (GİB) yükselmesiyle ortaya çıkan bir
hastalık olarak kabul edilen glokom günümüzde tek bir hastalık olmaktan öte farklı
klinik görünümde ortaya çıkan, farklı patofizyolojisi ve tedavisi olan bir grup hastalığa
işaret etmektedir. Bu hastalıklar papillada çukurlaşma ve atrofi ile görme alanı
değişikliklerine yol açan bir optik nöropatiye neden olmaları nedeniyle bir arada
gruplandırılmışlardır(2)
Glokom dünya çapında geriye dönüşsüz ve önlenebilir körlüğün en önde gelen
nedenidir(3).
Glokomun görülme insidansı çeşitli yazarlara göre % 0.47 ile % 8 arasında
değişmektedir. Aynı zamanda bu insidans yaşla birlikte artmaktadır(4). Tüm dünyada
21. yüzyıl başlarında 70 milyonu aşkın glokomlu vardır. Bunların yaklaşık %53’ü
primer açık açılı glokom (PAAG), %36’sı primer açı kapanması glokomu (PAKG) ve
geri kalan %11’i sekonder glokomlardır. Özellikle tedaviye dirençli sekonder tipleri
nedeniyle glokom göz hastalıkları içinde % 15 – 20 gibi yüksek bir oranla körlüğe en
sık neden olan hastalıktır (2).
Glokomun tanı ve takibinde göz içi basıncı ölçümünün büyük önemi vardır.
Nitekim göz içi basıncı halen glokomatöz hasar gelişiminde en önemli risk
faktörüdür(5).
Glokom tiplerinin büyük çoğunluğunda ‘optik sinir fonksiyonlarının devam
etmesini engelleyecek derecede’ yükselmiş GİB’ı temeldir ve bugün tedavi
edilebilen tek faktördür (2).
GÖZ İÇİ BASINCI VE GÜNLÜK GÖZ İÇİ BASINÇ DEĞİŞİMİ
GİB’nı etkileyen göze ait, sistemik, kişisel ve çevresel faktörler bulunur;
- Göze ait faktörler; miyopi, inflamasyon, travma ve cerrahi, sıkı göz
kapama.
6
- Sistemik faktörler; hormonlar (diabet, kortikosteroidler), egsersiz,
sistemik ilaçlar, obezite, nöral uyarılar ve sistemik kan basıncı.
- Çevresel ve kişisel faktörler; mevsimler (GİB kışın daha yüksek),
heredite ve ırksal özellikler, yaş (GİB yaşla birlikte artar) ve cinsiyet (40 yaş altında
gruplar arasında fark yok, 40 yaş üstünde kadınlarda daha yüksek)(6).
Gözün şeklini ve optik özelliklerini koruyabilmesi için yeterli ve devamlı bir iç
basınca sahip olması gerekmektedir. Bunu silyer cisimden salgılanıp ön segment içini
dolduran hümör aköz olarak adlandırılan sıvı sağlamaktadır. Hümör aköz devamlı
olarak salgılanıp yenilenmekte ve hem salınım hızı hem de gözden çıkışındaki
ayarlamalar yoluyla göz içi basıncı düzenlenmektedir(7).
GİB her insanda aynı düzeyde değildir. Normal populasyonda göz içi basıncı
dağılımı bir çan eğrisi oluşturmaktadır ve sınırları 10 ile 21mmHg arasında
değişmektedir. Bu sınırların dışındaki göz içi basıncı değerlerinin normal olma
olasılığı düşüktür. Bir insanın iki gözü arasındaki basınç değerleri normalde birbirine
yakındır. İki göz arasında 4mmHg’lik göz içi basıncı farkı yalnızca % 4 oranında
görülmektedir(8).
GİB gün içerisinde farklı zamanlarda, kardiyak ve solunum aktivitelerine göre
değişebilmektedir. Günlük göz içi basıncı değişimi ortalama 3-5mmHg arasındadır.
GİB genellikle sabahları daha yüksek ölçülmektedir. Bu dalgalanmanın mekanizması
tam olarak bilinmemektedir. Plazma kortizol düzeyinin bunda etkili olabileceği
düşünülmektedir. Ancak her insanda değişim aynı olmayabilir. GİB bazı insanlarda
akşama doğru yükselmektedir. Çalışmalar bunun dışında iki farklı grup daha
göstermiştir. Üçüncü grup akşam göz içi basıncı yüksekliği ile giden, dördüncü grup
ta düz olarak adlandırılan ve gün içinde büyük değişim göstermeyen gruptur.
Günlük GİB değişiminin 10mmHg üzerinde olduğu kişilerde glokom oluşma
olasılığı yüksek bulunmuştur(9).
Glokom tedavisinde, hedef GİB belirlenmesi önemlidir. Hedef GİB, uygulanan
tedavi ile glokomun ilerlemesine engel olacak, ganglion hücre kayıp hızının yaşa
bağlı kayıp hızından yüksek olmadığı GİB değeri olarak tanımlanmıştır. Hedef GİB
dinamik bir kavramdır. Hastadan hastaya değiştiği gibi, hastalığın süresi, yaşam
kalitesi ve hastalığın ilerlemesine ait risk faktörleriyle yakından ilişkilidir(10).
Hedef GİB belirlemeye yönelik çalışmalarda öncelikle glokomlu veya glokom
riski taşıyan gözler şüpheli, erken evre hastalık, orta evre hastalık ve ileri evre
hastalık olarak evrelendirilirler.
7
Daha sonra bu evreye göre hedef göz içi basıncı aşağıdaki gibi belirlenir:
a) Şüpheli---Başlangıç göz içi basıncı değerinin en azından % 20
azaltılması ile birlikte 25mmHg’nın altında göz içi basıncı
b)
Erken evre hastalık---Başlangıç göz içi basıncı değerinin en
azından % 20 azaltılması ile birlikte 21mmHg’nın altında göz içi basıncı
c) Orta evre hastalık---Başlangıç göz içi basıncı değerinin en azından
% 30 azaltılması ile birlikte 18mmHg’nın altında göz içi basıncı
d) İleri evre hastalık---Başlangıç göz içi basıncı değerinin en azından
% 30 azaltılması ile birlikte 15mmHg’nın altında göz içi basıncı hedeflenir(11).
HÜMOR AKÖZ
Hümör aköz silyer cisim tarafından yapılmaktadır. Ön kamara sıvısının
üretiminde silyer cisim üzerindeki silyer prosesler ana rolü oynamaktadırlar. Silyer
prosesler üç temel yapıdan oluşmaktadırlar;
a)Dış kısım---Dışta pigmentli, içte pigmentsiz olmak üzere çift katlı epitel
tabakası
b)Orta kısım---Stroma
c)İç kısım---Kapiller vasküler ağ tabakası
Silyer proseslerin pigmentli epitel tabakası stromaya, pigmentsiz epitel
tabakası arka kamaraya komşudur. Pigmentsiz hücreler birbirine sıkı bağlantılarla
bağlanmışlardır. Bu baglantılar kan-aköz bariyerinin bir kısmını oluşturur ve silyer
stromadan arka kamaraya serbest difüzyonu önler.
Silyer proseslerin kanlanması anterior silyer arterler ve uzun posterior silyer
arterlerle olmaktadır. Bu iki vasküler sistem birleşerek büyük arteriyel halkayı
oluştururlar ve silyer prosesler bu halkadan uzanan kapillerler ile beslenirler(12).
Ön kamara sıvısı birbirini izleyen ultrafiltrasyon ve aktif sekresyon olmak üzere
iki aşamadan oluşmaktadır:
Önce kanın plazma kısmı silyer uzantıların ince kapiller duvarı boyunca
stromaya doğru pasif ultrafiltrasyona uğrar. Stromaya geçen ultrafiltrat proteince
zengindir. Daha sonra silyer cismin pigmentsiz epitel katmanındaki hücrelerden Na-K
ATPaz pompası eşliğinde aktif sekresyonla arka kamaraya doğru Na akışı
gerçekleşir. HCO3 ve Cl gibi negatif elektrik yüklü iyonlar da Na’u takip ederek arka
8
kamaraya taşınır. Böylece arka kamarada güçlü bir ozmotik kuvvet oluşur. Oluşan bu
ozmotik etki arka kamaraya doğru sıvı akışına neden olur.
Fizyolojik göz içi basıncı değerlerinde hümör aköz üretiminin aktif sekresyon
basamağı basınca duyarlı değildir. Ultrafiltrasyon ile oluşan komponent ise göz içi
basıncı değişikliklerine duyarlıdır ve artan göz içi basıncı ile azalmaktadır(13).
Çalışmalar ön kamara sıvısı üretimi yaklaşık 2.75 mikrolitre/dakikadır ve ileri
yaşlarda aköz yapımının % 30 kadar azaldığını göstermektedir. Hümör aköz üretimi
gün içinde de değişmektedir. Gece 1.2 mikrolitre/dakika iken sabah 3mikrolitre/dakika
civarındadır(14) .
Ön kamaradan trabeküler ağ yoluyla Schlemm kanalına doğru hümör aköz
geçişi göz içi basıncına bağlıyken, uveaskleral yoldan drenaj göz içi basıncından
bağımsızdır(15).
Aköz Dışa Akımın Anatomisi
1.Trabekülum: Pupilla açıklığından ön kamaraya ulaşan aköz’ün %90’ı
trabekülumdan (konvansiyonel drenaj) geçerek gözü terk eder. Kesiti üçgen şeklinde
olan trabeküler ağın tepesi schwalbe hattındadır ve tabanını skleral mahmuz ve silier
cisim oluşturur. Üç bölümden meydana gelir;
a) Uveal ağ: İris kökünden schwalbe hattına kadar uzanan en iç
kısımdır. Trabeküller arasındaki boşluklar geniş olup aköz geçişine fazla direnç
göstermezler.
b) Korneaskleral ağ: Skleral mahmuzdan schwalbe hattına kadar
uzanan daha geniş orta kısımdır. Trabeküller arasındaki boşluklar üveal ağa nazaran
daha küçüktür.
c) Endotelyal (jukstakanaliküler) ağ: Korneaskleral ağı schlemm
kanalının iç duvarında yer alan endotele bağlayan trabekülumun dışarıdaki dar
kısmıdır. Normalde aközün dışa akımına en fazla direnç olan bölümdür (16,17).
2-Schlemm
kanalı:
Septumlarla
birbirine
bağlanmış
halka
biçiminde
çepeçevre dolanan bir kanaldır. Kanalın iç duvarı düzensiz, mekik şeklinde, dev
9
vakuoller içeren endotel hücreleri; dış duvar ise düzgün dizilimli yassı hücreler ve
toplayıcı kanal ağızlarını içerir.
Aköz Dışa Akımın Fizyolojisi
Arka kamaradan pupilla yoluyla ön kamaraya geçen aköz iki farklı yolla drene
edilir;
1.Trabeküler
(konvansiyonel
yol):
Aköz
dışa
akımının
%90’ından
sorumludur. Aköz, trabekülum yoluyla schlemm kanalına geçer ve bu noktadan
itibaren
episkleral
venler
üzerinden
drene
olur.
Bazı
ilaçlar
(miyotikler,
sempatomimetikler vs), laser trabeküloplasti ve trabekülektomi dışa akımı artırabilir.
2.Uveaskleral (konvansiyonel yol): Aköz akımının geri kalan %10’luk
bölümünden sorumludur. Aköz, silier cisim üzerinden suprakoroidal aralığa geçer ve
silier cisim, koroid ve skleradaki venöz dolaşım yoluyla drene olur. Myotikler
üveaskleral dışa akımı azaltırken, atropin, sempatomimetikler ve prostaglandinler
artırır (16).
GLOKOMUN SINIFLANDIRILMASI
A. PRİMER KONJENİTAL TİPLER
1. PRİMER KONJENİTAL GLOKOM
2. KONJENİTAL ANOMALİLERLE BİRLİKTE GÖRÜLEN GLOKOM
a. Aniridi
b. Sturge-Weber sendromu
c. Nörofibromatozis
d. Marfan sendromu
e. Pierre Robin sendromu
f. Homosistinüri
g. Gonyodisgenezi (Axonfeld-Rieger sendromu, Peters
anomalisi)
h. Lowe Sendromu
i. Mikrosferofaki
j. Mikrokornea
k. Rubella
10
l. Kromozomal Anomaliler
m. Kalın Başparmak sendromu
n. Persistan Primer Hiperplastik Vitreus
B. PRİMER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR
1. PRİMER JUVENİL GLOKOM
2. PRİMER AÇIK AÇILI GLOKOM (Yüksek basınçlı glokom)
3. PRİMER AÇIK AÇILI GLOKOM( Normal basınçlı glokom)
4. NORMAL BASINÇLI GLOKOM ŞÜPHESİ
5. OKULER HİPERTANSİYON
C. SEKONDER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR
1. OFTALMOLOJİK SEBEPLERE BAĞLI
a. Pseudoeksfolyatif Glokom
b. Pigmenter Glokom
c. Lense bağlı
i. Fakolitik Glokom
ii. Lens Partiküllerine Bağlı Glokom
iii. Fakoanaflaktik Glokom
d. Göz İçi Kanamaya Bağlı Glokom
e. Üveitik Glokom
f. Göz İçi Tümörlere Bağlı Glokom
g. Retina Dekolmanı İle Birlikte Görülen Glokom
h. Oküler Travmaya Bağlı Açık Açılı Glokom
2. İATROJENİK SEKONDER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR
a. Kortikosteroid Kullanımına Bağlı Glokom
b. Oküler Cerrahi ve Lasere Bağlı Glokom
3. GÖZ DIŞI SEBEPLERE BAĞLI SEKONDER AÇIK AÇILI
GLOKOMLAR
-Artmış Episkleral Venöz Basınca Bağlı Glokom
11
D. PRİMER KAPALI AÇILI GLOKOMLAR
1. PRİMER KAPALI AÇILI GLOKOM
a. Akut Açı Kapanması Glokomu
b. İntermittan Açı Kapanması Glokomu
c. Kronik Açı Kapanması Glokomu
d. Akut açı kapanması atağından sonraki dönem
2. AÇI KAPANMASI RİSKİ
E.SEKONDER KAPALI AÇILI GLOKOMLAR
1. PUPİL BLOĞU İLE BİRLİKTE SEKONDER KAPALI AÇILI GLOKOM
2. PUPİL BLOĞU OLMAKSIZIN ÖNE DOĞRU ÇEKME MEKANİZMASI İLE
OLUŞAN SEKONDER KAPALI AÇILI GLOKOM
3. PUPİL BLOĞU OLMAKSIZIN ARKADAN İTME MEKANİZMASI İLE
OLUŞAN SEKONDER KAPALI AÇILI GLOKOM
a.Silier Blok Glokomu (Malign Glokom)
b. İris ve Silier Cisim Kistleri ve Göz İçi Tümörleri
c. Vitre Kavitesine Silikon Yağı ve Gaz İmplantasyonu
d. Uveal Efüzyon
e. Prematüre Retinopatisi
f.Konjenital anomalilerle beraber olabilen sekonder glokom(18).
PRİMER AÇIK AÇILI GLOKOM
Primer açık açılı glokom(PAAG) açık ön kamara açısı ve 21mmHg üzerinde
göz içi basıncı ile birlikte, optik sinir liflerinde edinsel kayıp ve görme alanında
anormalliklerle belirli, erişkinlerde görülen kronik, bilateral, sıklıkla asimetrik bir optik
nöropatidir(19).
Primer açık açılı glokom, 40 yaş üzerinde yaklaşık her 100 kişiden birini
etkileyecek şekilde en sık görülen glokom türüdür(20).
12
Risk Faktörleri
1) Göz içi Basıncı: Yüksek göz içi basıncı, PAAG’da en önemli risk
faktörüdür. Ancak hastalıklı ve sağlıklı ayırımı yalnız göz içi basıncına dayanılarak
yapılamaz. Örneğin normal basınçlı glokomda, göz içi basıncı 21mmHg’nın altında
olmasına
rağmen
glokomatöz
hasar
mevcuttur.
Benzer
şekilde
oküler
hipertansiyonda göz içi basıncı 21mmHg’nın üzerinde olmasına rağmen glokomatöz
hasar yoktur. Göz içi basıncı yüksekliği tedavi edilebilir tek risk faktörüdür. Göz içi
basıncı arttıkça optik sinir hasarı artmaktadır.
2) Optik Sinir: Optik disk çukurluğundaki genişleme her zaman glokom
anlamına gelmez. Nöroretinal kenarda edinsel ve ilerleyici incelme PAAG’ın esas
bulgusudur. Optik diskteki çukur/disk oranı ne kadar büyükse görme alanı kaybı da o
kadar fazla olur(19).
3) Yaş: PAAG insidansı ve prevalansı yaşla birlikte artmaktadır.
4) Irk: PAAG siyah ırkta beyazlara oranla 4 kat daha fazla görülmektedir(21).
5) Cinsiyet: Aynı yaştaki kadın ve erkekler arasında glokom görülme sıklığı
arasında fark yoktur(19).
6) Genetik: Ailesel faktörler PAAG’a yatkınlıkta rol oynamaktadır ve
multifaktöryel geçiş göstermektedir. Ailevi glokom olguları % 13-47 arasındadır.
Bugüne kadar PAAG’a neden olan 6 farklı gen saptanmıştır.
7) Miyopi: Yüksek miyoplarda PAAG görülme sıklığı fazladır.
8) Sosyoekonomik Faktörler: Sosyoekonomik durumu düşük bireylerde
PAAG görülme olasılığı yüksektir.
9) Sistemik Hastalıklar: Diabetes Mellitusu olan hastalarda PAAG görülme
sıklığı 3 kat artmıştır. Kronik Hipertansiyon, optik sinir başındaki otoregülasyonu
bozar. Diastolik kan basıncı düştüğü zaman optik sinir perfüzyonu bozulur ve sinir
başı hasarı oluşur. Diastolik kan basıncı 30-40mmHg’nın altında olan hastalarda
13
glokom oluşma olasılığı 6 kat daha fazladır. Hiperkolesterolemi-hiperlipidemi
damarsal etkileri nedeni ile göreceli risk faktörleridir. Migren ve tiroid oftalmopati de
göz içi basıncı artışına neden olan diğer sistemik nedenlerdir(21).
Primer Açık Açılı Glokomun Patofizyolojisi
Günümüzde PAAG’nin patogenezi tam olarak açıklığa kavuşamamıştır. Göz içi
basıncı yükselmesi hümör aközün yapımı ve dışa akımı arasındaki dengenin
bozulmasına bağlı olarak oluşur. Olguların az bir kısmında aköz hipersekresyonu göz
içi basıncının yükselmesine neden olmakla birlikte PAAG’un asıl nedeninin aköz dışa
akımının azalmasına bağlı olduğu kabul edilmektedir. PAAG’daki dışa akım direnci
en fazla trabeküler ağ ile Schlemm kanalı endoteli arasındaki bölgede yani
jukstakanaliküler tabakadan olmaktadır(22).
Glokomun multifaktöryel bir hastalık olduğu düşünülmekte ve görme
sinirlerindeki bozukluğu açıklamak için üç temel etmen üzerinde durulmaktadır:
•Göz içi basıncının yükselmesi
•Damarsal etmenler
•Serbest radikaller(23)
Patogenezin anlaşılması için öncelikle göz içi basıncının yükselişinin
nedenlerini araştırmak gerekir.
PAAG’de Trabeküler Ağ: Silier cismin pigmentli olmayan hücreleri
damar dolaşımından elde edilen iyon ve besin maddelerini aktif olarak arka kamaraya
taşırken su osmotik basınca uygun olarak geçiş gösterir ve saydam ön kamara sıvısı
salınımı sağlanır. Bu sıvı merkeze doğru hareket ederek ekvator ve lensin ön yüzünü
izleyerek pupilla alanından ön kamaraya geçer. Burada da merkezkaç hareketle
trabeküler ağı geçerek Schlemm kanalına girer. Kanalda yer alan 70 kadar toplayıcı
kanal
yoluyla
limbal
sklerayı
geçerek
episkleral
venöz
dolaşıma
boşalır
(trabekülokanaliküler yol). Ayrıca silier kastan suprasilier ve suprakoroidal aralığa
geçerek basınçtan bağımsız olarak uvea damarlarına boşalır (uveoskleral yol).
Bunun yanında sıvının az bir kısmı iris damarlarından dışarı atılır(24) .
PAAG’de, gonyoskopi ile incelendiğinde normal görünümde olan açı
elemanlarında fonksiyonel bozukluk vardır. Trabeküler ağ yapısal ve fonksiyonel
olarak üç bölümden oluşmaktadır. Uveal ve korneoskleral tabakaların geniş delikli
14
olması ön kamara sıvısı dışa akımına esas direncin jukstakanaliküler kribriform
tabakada ya da Schlemm kanalı endotelinde olabileceğini düşündürmektedir.
Schlemm kanalı endotelinin vücuttaki diğer tek katlı endotellerden farkı değişken
basınçla karşılaşmasıdır. Endotel hücrelerindeki dev vakuoller gerektiğinde hızlı sıvı
transferi sağlayabilen subendotelyal alana açılabilen mikrokanallar oluşturabilirler.
Normal olgularda göz içi basıncı arttığında dev vakuollerin sayı ve büyüklüklerinde
artış olduğu çalışmalarda gösterilmiştir. Korneoskleral ve uveal tabaka hücreleri de
geniş fagositoz kapasiteleri ile metabolik artıklar ve yabancı maddeleri temizleyerek
dışa akıma katkıda bulunurlar(25).
PAAG’de kribriform tabakada Schlemm kanalı endotelinin hemen altında
ekstrasellüler madde depolanması gözlenir. Bunlar elastin benzeri liflerin kılıflarından
kaynaklanan plaklardır. Yaşlılık ve özellikle PAAG’de trabeküler lamel bazal
membranının kalınlaştığı, trabeküler endotel hücrelerinin kaybolduğu ve kollajen
demetlerin oluştuğu belirlenmiştir. Trabeküler lameller kalınlaştıkça aralarındaki
boşluk daralır ve dışa akıma direnç artar. PAAG’de dev vakuollerin sayı ve
büyüklüklerinin
ve
ekstrasellüler
fagositozun
azaldığı
saptanmıştır.
Normal
kimselerde göz içi basıncı yaşla birlikte artarken bu durum ön kamara sıvısının
yapımında azalma ile kontrol altına alınır(25,26).
Trabeküler ağdaki bu değişiklikler üç mekanizma ile açıklanır:
1.Anormal kortikosteroid metabolizması: Topikal steroid uygulaması
sonrası göz içi basıncında yükselmenin genetik kökenli olduğu düşünülmektedir(27).
Göz içi basıncında kortikosteroid tedavisine başlandıktan 2-3 hafta sonra yükselme
görülebilir ve genellikle steroidler kesildikten sonra göz içi basıncı normale döner.
Kortikosteroidler göz içi basıncını, ön kamara sıvısı dışa akımını bozarak yükseltirler.
Ön
kamara
sıvısı
dışa
akımının
bozulmasında
glikozaminoglikanların
katabolizmalanmn azalmasına bağlı olarak trabeküler ağda birikmelerinin, PGE2 ve
PGF2α
gibi
dışa
akımı
arttıran
prostaglandin
analoglarının
sentezinin
baskılanmasının ve yabancı cisimlerin trabeküler hücrelerce fagositozlarının
inhibisyonunun etkili olabileceği bildirilmiştir(28,29). Genel populasyonda %5 olan
steroid aşırı duyarlılığı PAAG olgularında %90’dır. Trabeküler ağ fonksiyonunun
trabeküler ağdaki anormal metabolizma sonucu bozulduğu düşünülmektedir(30).
15
2.Anormal
immun
cevap:
Glokomlu
olgularda
trabeküler
ağda
gamaglobulinlerin ve plazma hücrelerinin arttığı, ayrıca hastalarda antinükleer
antikorların seviyesinin de daha yüksek olduğu ve ön kamara sıvısında Ig G ve Ig
A’nın yüksek oranda olduğu gözlenmiştir(31,32).
3.Oksidatif değişiklikler: Günümüzde oksidatif değişiklikler hipotezi ağırlık
kazanmaktadır. Oküler iskemi sonucunda oksidan maddelerin salındığı, bunların
trabeküler ağ hücrelerinde patolojik değişikliklere yol açtığı ve dışa akım zorluğuna
neden olduğu ileri sürülmektedir. Geliştirilen antioksidan ilaçlar ile bu bozuklukların
önlenmesi amaçlanmaktadır(33).
Bu üç etkenin dışında anormal adrenerjik kontrol gibi sorumlu tutulan çeşitli
durumlar
da
bilinmekle
birlikte
PAAG’deki
değişikliklerin
etyolojisi
henüz
belirlenmemiştir.
Primer Açık Açılı Glokomda Ön Kamara Açısı Değişiklikleri
1) Jukstakanaliküler bölgede, pigment, eritrosit, glikozaminoglikan,
amorf materyal, ekstrasellüler lizozom gibi yabancı bir materyalin birikmesi hümör
aközün dışa akımında direnç oluşturur.
2) Trabeküler endotelyal hücre kaybı, fagositoz aktivitesinde azalma ve
makromoleküllerin yetersiz sentezine neden olmaktadır. Bu da hümör aközün dışa
akımını azaltmaktadır.
3) Schlemm kanalı iç duvarındaki endotelyal yapıdaki delik sayısındaki
azalma ve vakuollerin kaybı dışa akımın azalmasına neden olur.
4) Göz içi basıncının yükselmesi ile devreye giren hümör aköz yapımını
azaltıcı ve dışa akımı arttırıcı nörolojik feedeback mekanizmalarında bozulma göz içi
basıncının arttırır(22).
Primer Açık Açılı Glokomda Optik Disk Değişiklikleri
PAAG’ da görülen glokomatöz optik nöropati retinal ganglion hücresi ölümü
sonucu ortaya çıkar. Glokomatöz optik sinir hasarının oluştuğu yer lamina kribrosadır.
Optik diskteki çukurlaşma glokomatöz optik atrofinin tipik belirtisidir. Çukurlaşma
lamina kribrosanın arkaya doğru çanaklaşması, lamina demetlerinin uzaması ve optik
16
halkadan geçen aksonların kaybı ile karakterizedir. Optik disk santralindeki
çukurluğun optik diske oranına çukur/disk oranı denir. Çukur/disk oranını 0.3’den
fazla ve iki göz arasındaki farkın 0.1’den fazla olması glokom şüphesini doğurur(22).
Glokomatöz hasarda nöroretinal kenar öncelikle alt temporal ve sonra üst
temporal bölgeden incelir ve optik diskte oval şekilli bir çanaklaşma görülür. Aynı
zamanda disk kenarında mum alevi şeklinde hemorajiler ve diskten çıkan kan
damarlarında dirseklenme ve nazale doğru itilme görülebilir. Çukur/disk oranı arttıkça
çanak yuvarlaklaşır ve soluklaşır. Lamina kribrosanın delikli yapısı görülür hale
gelir(20).
Glokomdaki optik sinir harabiyeti, diğer tipteki optik nöropatilerden farklı olup;
retina ganglion hücre aksonları dışında glial doku harabiyeti ile de karakterizedir. Göz
içi basıncı artışı glokomatöz hasarın başlıca sebebidir. Ancak tek başına glokomatöz
optik nöropatiyi açıklamaya yetmez. Optik disk hasarını açıklamaya çalışan çeşitli
teoriler bulunmaktadır:
1. Mekanik Teori: Yüksek göz içi basıncı skleral duvarda gerilim
oluşturur. Lamina kribrosanın her bölgesi bu gerilime eşit direnç göstermez. Lamina
kribrosadaki delikler üst ve alt kutuplarda daha geniştir. Buradan geniş çaplı sinir
lifleri geçer. Bu bölgede kollagen doku liflerinin az olması lamina kribrosanın
distorsiyonuna ve arkaya doğru çukurlaşmasına neden olur. Bu distorsiyon
aksoplazmik akımı bozar ve optik atrofiye yol açar.
2. İskemik Teori: Göz içi basıncının düşürülmesine rağmen glokomatöz
optik nöropatinin devam etmesi göz içi basıncı yüksekliği dışında başka faktörlerin de
optik nöropatiden sorumlu olabileeğini göstermektedir. Bu durumdan sorumlu başlıca
faktörler; optik sinir başının perfüzyon bozukluğu, anormal vasküler rezistans,
sistemik hipotansiyondur.
Optik sinir başını besleyen damarlardaki perfüzyon basıncı düşüklüğü doku
beslenmesini etkiler. Perfüzyon basıncı gözdeki arterler ve venler arasındaki basınç
farkıdır. Oküler kan akımı perfüzyon basıncı ile doğru vasküler rezistans ile ters
orantılıdır. Sistemik hipotansiyon oküler kan akımını azaltan önemli bir faktördür.
Glokomlu olgularda özellikle nokturnal diastolik kan basıncı önemli ölçüde
düşmektedir. Bu da oküler kan akımını bozarak glokomatöz optik nöropatiye neden
olmaktadır(22).
17
Klinik Belirti ve Bulgular
PAAG, sinsi ve yavaş ilerleyen bir hastalıktır. Çoğu zaman asemptomatiktir.
Duyarlı kişilerde baş ağrısı ile kendini gösterebilir. Hafif kornea ödemine bağlı ışıktan
rahatsız olma, ışık etrafında renkli halkaların görülmesi ve geçici bulanık görüşe
neden olabilir. Bazı olgular da görme alanı kaybı ile başvururlar(34).
PAAG’da göz içi basıncı 21mmHg’nın üzerindedir. Bazı olgularda 40mmHg,
hatta 60mmHg’nın seviyelerine kadar çıkabilir. Optik disk çukurluğunda artış hastalık
için karakteristiktir. Çukur/disk oranının 0.5 üzerinde olması glokom için özellikli kabul
edilir. Nöroretinal kenarda incelme, optik disk damarlarında nazale doğru kayma, bu
damarların disk üzerinde seyrederken kıvrılmaları ve dirseklenmeleri, optik disk
kenarında mum alevi tarzı kanamalar ve görme alanında glokomatöz defektler diğer
bulgulardır(35).
Ayırıcı Tanı
Göz içi basıncı yüksekliği, optik diskte çukurlaşma ve atrofi ile görme alanı
defektleri gibi bulguların hepsinin birlikte veya ayrı ayrı olduğu klinik durumlardan
ayırt edilmesi gerekir(35). Ayırıcı tanıda önemli klinik tablolar:
-Normal Tansiyonlu Glokom
-Oküler Hipertansiyon
-Eksfolyatif Glokom
-Pigmenter Glokom
-Açı Gerilemesi Glokomu
-Enflamatuvar Glokom
-Steroid Glokomu
-Anterior İskemik Optik Nöropati
-Optik Pit
-Optik Sinir Kolobomu
18
Primer Açık Açılı Glokomda Tedavi
Güncel glokom tedavisinin ana hedefi, en az yan etki ile görme işlevinin
korunmasıdır. Yükselmiş göz içi basıncı glokomda hasar için en önemli risk
faktörüdür(36). Bu nedenle her hastanın tedavi planında hedef göz içi basıncı
belirlenmelidir. Hedef göz içi basıncı, uygulanan tedavi ile glokomun ilerlemesine
engel olacak göz içi basıncı düzeyidir(37).
Primer açık açılı glokomda tedavi;
-Tıbbi Tedavi
-Cerrahi Tedavi
* Laser Trabeküloplasti
* İnsizyonel Cerrahi diye sınıflanabilir.
Tıbbi Tedavi
Genel anlamda PAAG’nin tedavisi tıbbidir. Tedavi amacı ile topikal ve sistemik
ilaçlar
kullanılmaktadır.
Bu
ilaçlar
tek
başına,
sabit
veya
sabit
olmayan
kombinasyonlar halinde kullanılabilir. Tedavinin başarısını hastanın tedaviye uyumu,
ilaç etkileşimleri, yan etkiler ve birlikte olan sistemik hastalıklar belirler. Bunların
içerisinde yetersiz tedavi uyumu glokomun cerrahi olmayan tedavisini sınırlayan en
önemli etkendir(37)
Laser Trabeküloplasti
Argon laser trabeküloplasti ve selektif laser trabeküloplasti ilaçlarla tatmin edici
göz içi basıncı düşüşünün sağlanamadığı ya da yaşlılarda olduğu gibi medikal
tedaviye uyumun olmadığı hastalarda tercih edilebilir. Burada amaç hümör aközün
trabeküler ağdan dışarı akımının arttırılmasıdır. Selektif laser trabeküloplastide 532
nm Q-Switch YAG laser kullanılmaktadır. Selektif laser trabeküloplasti, trabeküler ağa
daha az hasar verdiği ve tekrarlanabildiği için argon lasere göre daha fazla tercih
edilmektedir(38).
19
İnsizyonel Cerrahi
PAAG’un cerrahi tedavisinde en sık yapılan ameliyat trabekülektomidir. Son
yıllarda mitomisin-C ve 5-fluorourasil gibi antimetabolitlerin kullanıma girmesi ile
yöntemin başarısı yükselmiştir.
Trabekülektominin postoperatif hipotoni, katarakt, bleb enfeksiyonu gibi
komblikasyonlarından kaçınmak için derin sklerektomi ve viskokanalostomi gibi
nonpenetran cerrahi teknikler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerde hümör aközün gözü terk
etmesi için klasik dışa akım yolları kullanılmaktadır. Ön kamaraya girilmemesi
trabekülektomi sonucu oluşan komplikasyonları önlerken göz içi basıncı düşüşü
trabekülektomi kadar sağlanamamaktadır(39).
Primer Açık Açılı Glokomun Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
-Parasempatomimetikler
-Sempatomimetikler
-Beta Blokörler
-Karbonik Anhidraz İnhibitörleri
-Hiperozmotik ajanlar
-Prostoglandin Analogları
GLOKOMDA TANI YÖNTEMLERİ
Göz İçi Basıncı Ölçümü
Göz içi basıncını ölçmenin 3 yolu vardır:
1) Manometri(invaziv)---Direkt yöntem
2) Aplanasyon(düzleştirme)---İndirekt yöntem
3) İndentasyon(çökertme)---İndirekt yöntem
İndirekt yöntemler tonometri adını alır. Tonometrinin prensibi, göze uygulanan
bir kuvvete karşı gözün verdiği direnci değerlendirmektir.
20
İndentasyon (çökertme) yöntemi ile ölçüm yapan tonometrelerin en çok
kullanılanı Schiötz Tonometresidir. Bu tonometre, kornea üzerine oturan içinde
hareketli pistonun bulunduğu bir sistemden oluşur. Pistonun ağırlığı ile santral
korneada oluşan çöküntü, pistonun geri itilmesi ile göstergede bir değer okunmasına
neden olur. Bu değere karşılık gelen mmHg çevrim tablosundan bulunur. Yüksek göz
sertliği ve yüksek hipermetropi nedeni ile yanlış yüksek ölçüm; düşük göz sertliği,
yüksek miyopi, retina dekolman cerrahisi, intravitreal gaz uygulanması nedeni ile
yanlış düşük ölçüm alınabilir. Daha dik ve daha kalın korneada göz içi basıncı
olduğundan daha yüksek ölçülür.
Aplanasyon (düzleştirme) yönteminde göz içi basıncı İmbert-Fick kuralına göre
ölçülür. Bu kurala göre esnek bir kürenin içindeki basınç, dışarıdan uygulanan ve
kürenin
belli
bir
alanını
düzleştirmeye
yarayan
kuvvetle
orantılıdır.
Basınç=kuvvet/alan şeklinde ifade edilebilir. Aplanasyon yöntemi ile ölçüm yapan
tonometrelerin en yaygın kullanılanı Goldmann Aplanasyon Tonometresidir(GAT).
Göz içi basıncı ölçümünde uluslararası klinik standarttır. Burada 3.06mm’lik korneal
alanı düzleştirmek için gereken kuvvetin gram cinsinden bulunup 10 ile çarpılması
ilkesine dayanır. Yer değiştiren hacim çok az olduğu için göz sertliğinin etkisi çok
azdır(40).
Aplanasyon tonometresi ile ölçümde hata nedenleri
a) Floreseinin gereğinden az ya da çok olması
b) Kapakları açarken göze baskı yapılması
c) Kornea nedbesi olması
d) Kornea kalınlığının 550 mikrondan daha kalın ya da ince olması
e) Prizmanın korneaya temasının uzaması
f) Yüksek astigmatizmanın olması
g) Tekrarlayan ölçümler ve aynı bölgenin uzun süre düzleştirilmesi
h) Nefes tutma, sıkı kravat, valsalva manevrası hatalı ölçüme neden
olabilir.
Aplanasyon prensibi ile çalışan diğer tonometreler; Perkins el tonometresi,
MacKay-Marg tonometresi, Draeger tonometresi, Maklakov tonometresi, pnömotik
tonometre, nonkontakt tonometredir(20).
Son yıllarda korneal etkiyi elimine etmek için yeni geliştirilmiş iki tonometri
vardır: Pascal dinamik
kontur
tonometri
(DKT) ve “Reichert Ocular
Reponse
21
Analyser”. Reichert ORA korneaya temas etmeyen bir pnömatik tonometridir ve GAT
ile karşılaştırıldığında, GİB ölçüm değerleri DKT’ye göre daha birbirine yakın olup,
arada güçlü bir korelasyon varlığı ileri sürülmektedir DKT ’nin SKK’dan etkilenmediği,
korneal rijidite ve kurvatürden minimal etkilediği bildirilmiştir. DKT ile yapılan GİB
ölçümleri GAT’dan daha yüksek ölçülmektedir, fakat SKK’dan etkilenmemektedir.
Refraktif cerrahiye giden hastalarda yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda DKT ile GİB
değerinin daha güvenilir olduğu bildirilmiştir(41).
B) ÖN KAMARA YAPILARI VE AÇI MUAYENESİ
İridokorneal açının aynalı kontakt lenslerle muayenesine gonyoskopi adı
verilir. Açı detaylarının iyi seçilebilmesi için biyomikroskopik indirekt gonyoskopi en
uygun yöntemdir. En sık kullanılan kontakt lensler Goldmann’ın üç aynalı kontakt
lensi ve Zeiss’ın dört aynalı kontakt lensidir. Goldmann lensinin küçük aynası 360
derece çevrilerek tüm açı incelenebilir. Zeiss gonyolensinin dört aynası ile aynı anda
tüm açıyı incelemek mümkündür(20).
Gonioskopi ile irisin yapışma seviyesi, periferik iris profili, ön kamara açı
genişliği,
trabeküler
pigmentasyonun
düzeyi
ve
iridotrabeküler
ilişkiler
incelenebilmektedir.
a. Direkt Goniolensler
* Koeppe Lensi
* Swan – Jacop Lensi
* Barkan Lensi
b. İndirekt Goniolensler
* Goldmann Lensi
* Zeiss Lensi
* Thorpe Lensi
Gonioskopide açı genişliği açı elemanlarının görülme durumuna göre
değerlendirilir. Açı elemanları yukarıdan aşagıya doğru; Schwalbe hattı, trabekulum,
Schlemm kanalı, sklera mahmuzu, silyer cisim ve iris proseslerinden oluşmaktadır.
22
Günümüzde en yaygın kullanılan açı derecelendirme sistemi Shaffer tarafından
kullanıma sokulmuştur(20).
Grade 0 (0) iridokorneal temas seviyesinde kapanmış olan açıdır.
Korneal kamanın tepe noktasının seçilemeyişiyle teşhis edilir
Yarık (slit) şeklinde açı, gözle görülür bir iridokorneal temas bulunmasa
da açı elemanlarının bir tanesi dahi izlenemez. Bu açı kapanma yönünden en büyük
riski taşımaktadır.
Grade 1 (10°) sadece schwalbe hattının ve belki de trabekülumun en
üst kısmının izlenebildiği oldukça dar bir açıdır. Kapanma riski yüksektir.
Grade 2 (20°) sadece trabekülumun izlenebildiği orta dereceli dar bir
açıdır. Bu açının kapanması mümkünse de pek muhtemel değildir.
Grade 3 (20°–35°) en azından skleral mahmuzun seçilebildiği açık bir
açıdır. Bunun da kapanmasının imkanı yoktur.
Grade 4 (35°–45°) karakteristik olarak myopi ve afakide rastlanan silier
cismin rahatlıkla görülebildiği en geniş açıdır. Kapanması mümkün değildir.
C) GÖRME ALANI TESTİ
Görme alanı, sabit bir noktaya bakarken görülebilen tüm alan olarak
tanımlanabilir. Sınırları üstte 60, nazalde 65, altta 75 ve temporalde 100 derecedir.
Günümüzde Humphrey ve Octopus otomatik perimetreleri en çok kullanılan görme
alanlarıdır.
Terminoloji
Görme alanının fovea santraline uyan kısmına fiksasyon; fiksasyonun içinde
kaldığı 30° lik görme alanı parçasına santral alan denir.
Eşik, statik olarak gösterilen uyarının % 50 oranında algılandığı ışık şiddetidir.
Aynı ışık eşiğine sahip lokalizasyonları birleştiren eğriye izopter denir. Merkeze yakın
küçük izopterler yüksek retina duyarlılığı olan bölgeleri, periferdeki büyük izopterler
ise düşük retina duyarlılığı olan bölgeleri temsil eder.
Duyarlılıktaki azalmaya depresyon, lokal defekt veya görme alanındaki
depresyona skotom denir. Maksimum uyarana rağmen devam eden görme alanı
23
defektine absolü defekt denirken; rölatif defekt uyaranın şiddeti arttırıldığında
kaybolan defekttir.
Görme alanı ölçümlerindeki değişikliklere fluktüasyon denir. Short-term
fluktüasyon ölçüm esnasında görme alanı cevap değişikliği iken; long- term
fluktüasyon aynı gözde farklı zamanlarda yapılan görme alanları arasındaki
farklılıklardır(42).
Görme alanı üç boyutlu bir yapıya sahiptir. Görme alanının bu üç boyutlu
yapısına görme tepesi denir. Burada yer alan X ve Y eksenleri fiksasyondan uzaklığı,
Z ekseni retina duyarlılığını gösterir. Görme keskinliği bu tepenin en üstünde en
fazladır ve perifere gidildikçe azalır. Görme alanı ölçümleri bu tepenin yükseklik ve
şeklini belirlemek için yapılır.
Görme alanının ölçümünde perimetreler kullanılmaktadır. Perimetreler statik
ve kinetik olmak üzere ikiye ayrılır. Kinetik perimetrede hedef parlaklığı sabittir.
Uyaran görülünceye kadar periferden santrale doğru yaklaştırılır. Statik perimetrede
ise hedef lokalizasyonu sabittir. Hedef görülünceye kadar parlaklığı arttırılır. Hareketli
hedefler görme sistemi tarafından farklı algılandığı için kinetik perimetrelerin
keskinliği daha azdır. Otomatik perimetrelerin çoğu eşik ölçümü için statik perimetreyi
kullanmaktadır(43).
Görme Alanında Yanıtı Etkileyen Faktörler
a)Zemin aydınlığı: Retina adaptasyonu açısından zemin aydınlığı önemlidir.
Karanlığa adapte retina aydınlığa adapte retinadan daha duyarlıdır.
b)Hedef büyüklüğü: Büyük hedefler küçüklerden daha kolay görülmektedir.
Retina duyarlılığı büyük hedefler için daha fazladır.
c)Hedef şiddeti: Hedef parlaklığı arttırıldıkça hedef daha kolay görülür.
d)Hedef hızı: Hareketli noktalar duranlardan daha kolay fark edilir.
e)Hedefin gösterilme süresi: Hedef uzun süre gösterildiğinde retinal
duyarlılık artar; kısa süre gösterildiğinde ise azalır. Bu olaya temporal sumasyon
denir. Olguların çoğunda temporal sumasyon 0.2 sn’de tamamlanır. Hedefin daha
uzun süre gösterilmesinde retinal duyarlılıkta artış olmaz.
f)Retinal odaklanma: Düzeltilmemiş kırma kusurları retinal duyarlılığı
baskılayabilir. Kırma kusurları düzeltilerek yapılan ölçümlerde retina üzerine tam
odaklanma olacağından hedefler daha kolay görülecektir(44).
24
g)Fiksasyon: Görme alanının sağlıklı olabilmesi için hastanın sürekli
fiksasyonu önemlidir(45).
h)Pupilla genişliği: Pupillanın küçük olması retinal duyarlılıkta azalmaya
neden olur. Test sırasında pupilla çapının 2.5 mm’den büyük olması gerekir(44).
i)Lens kenarı artefaktı: Kırılma kusurlarını düzeltmek için kullanılan lenslerin
kenarlarına ait defektler görme alanında görülebilir. Sıklıkla temporal kadranda ortaya
çıkarlar. Hasta yüksek hipermetropsa ve görme alanın da halka tarzında bir defekt
görülüyorsa akla gelmelidir(46).
j)Kapak artefaktı: Görme alanını üst yarısında görülen absolü defektlerdir.
Yaşlı ve pitozisi olan hastalarda dikkat edilmelidir.
k)Oküler patoloji: Kornea lekesi, lens ve vitreus bulanıklıkları görme alanında
yaygın duyarlılık azalmasına neden olur(47).
l)Öğrenme etkisi: Hastaların ilk görme alanı testinden sonra görme alanında
belirgin bir düzelme olmaktadır. Bu testi öğrenmenin etkisidir(45).
m)Yorgunluk: Test süresi uzadığında hastanın dikkati dağılmakta, bu da
retina duyarlılığında azalmaya neden olmaktadır(44).
n)Yaş: Retina duyarlılığı yaşla birlikte azalmaktadır. Yirmi yaşından sonra her
dekad için santral görme alanındaki duyarlılık azalması yaklaşı 0.5dB, periferik
duyarlılık azalması ise 0.75-1.0dB arasındadır(48).
Glokomda Görme Alanı Kayıpları
Glokomda görme alanı kayıplarını bölgesel ve genel olmak üzere iki kısımda
inceleyebiliriz:
I. Bölgesel Kayıplar
- Rölatif Skotom: Arkuat alanda küçük skotomlardır.
-İzole Parasantral Skotom: Kör nokta ile birleşmeyen parasantral bölgedeki
erken glokomatöz skotomlardır. Glokom ilerledikçe bu defektler genişlemekte,
derinleşmekte ve arkuat skotoma dönüşmektedir.
-Arkuat Skotom: Tam bir sinir lifi demet defektini gösterir. Kör noktadan
başlar, fiksasyonun etrafında ark şeklinde dolanır ve horizontal raphede sonlanır.
25
-Nazal Basamak: Horizontal meridyende sona eren periferik kayıptır.
Glokomun erken döneminde rastlanır.
-Temporal Basamak: Nazal sinir lifi trasesine uyar. Sıklıkla geç dönemde
görülür.
-Santral ve Temporal Ada: Glokom ilerlediğinde alt ve üst aksonların çoğu
tahrip olur. Geniş görme alanı kayıpları görülür. Makülopapüller demet ve bazı nazal
lifler kalır. Bunlar santral ve periferik görme adalarını oluştururlar. Son evre
glokomunda kalan merkezi adacığın ayrıntılarını görmek için 10-2 eşik testi
kullanılır(49).
II. Genel Kayıplar
Perimetride tüm test noktalarında eşit miktarda duyarlılık azalması saptanır.
Glokomun en erken belirtisi olabilir. Optik sinir başındaki küçük dağılmış demetlerin
hasarı duyarlılıkta genel bir azalma oluşturur. Genelde lokal defektlerle beraber
bulunur (49).
Glokomda görme alanını test etmek için genellikle Humphrey perimetresinin
30-2
santral
tam
eşik
testi
veya
Octopus
perimetresinin
G1
programı
kullanılmaktadır(42).
Humphrey Otomatik Perimetresi
Bilgisayarlı statik bir perimetredir. Zemin aydınlığı 15dB’dir. Uyaran şiddeti 051dB arasında değişebilir. Uyaranlar hastaya 0.2sn gösterilir.
Fiksasyon kontrolü amacıyla Heijl-Krakau kör nokta moniterize tekniği
kullanılır. Burada kör noktaya belli aralıklarla uyaran gönderilir. Bu uyaranlara pozitif
yanıt kötü fiksasyonu gösterir. Kör nokta 5°-7° arasında olduğu için bu teknikle küçük
fiksasyon kayıpları saptanabilir.
Humphrey perimetresinde tarama ve eşik testleri olmak üzere iki çeşit test
Uygulanmaktadır(50):
- Tarama testleri: Kısa sürede hasta hakkında genel fikir verirler. Kabaca
görme alanında kayıp olup olmadığını belirlerler. Üç zon yöntemi en sık kullanılan
yöntemdir. Burada bilgisayar dört noktadan ölçüm alır ve her hasta için ayrı teorik bir
26
görme tepesi çizer. Her bir nokta teorik eşik değerin 6dB üstü bir uyaranla taranır.
Saptanan her kayıp çok parlak bir uyaranla yeniden taranır ve rölatif-absolü ayırımı
yapılır.
- Eşik Testleri: Kayıp derecesini belirlemek için her noktanın duyarlılığı ölçülür
ve normalden ne kadar saptığı belirlenir. Santral, periferik ve özel testler olmak üzere
üç grup eşik testi vardır. Santral 24-2 ve 30-2 orta hattın her iki yanına uyaran
yollayan testlerdir. Ayrıntılı periferik inceleme için periferik 30-2 ve 60-2;
açıklanamayan düşük görme keskinliği olan hastalarda santral 10-2 testleri kullanılır.
Hemianopsi ve kadranopsi tanısında nörolojik testler kullanılır. Burada vertikal
meridyenin her iki yanındaki noktalar taranır.
Eşik testleri glokomatöz kaybın gerçek büyklüğünü ve derinliğini vermektedir.
Uzun sürmesi dezavantajıdır(51).
Humphrey Otomatik Perimetrisinin Analizi
a)Güvenilirlik İndeksleri
Görme alanının sol üst köşesinde yer almaktadır.
- Fiksasyon Kayıpları: Belli aralıklarla kör noktaya parlak uyaran gönderilir.
Normalde farkedilmemesi gereken bu uyaranın kaç kere görüldüğünü gösterir.
Fiksasyon kaybı oranı %20’i aşarsa test güvenilir değildir. Fiksasyon kaybının fazla
olması görme alanını olması gerekenden daha iyi gösterir
- Yanlış Pozitif Cevap: Hastaya uyaran verilmediği halde olumlu yanıt
verilmesidir. Yanlış pozitif hata oranı % 33’den çok ise test güvenilir değildir. Yanlış
pozitif cevapların çok olması görme alanını olması gerekenden daha iyi gösterir
- Yanlış Negatif Cevap: Hastanın daha önceden gördüğü eşik değerden daha
parlak uyaran gösterildiği halde hastanın bunu görememesidir. Hata oranı % 33’den
yüksek ise test güvenilir değildir. Yanlış negatif cevapların çok olması görme alanını
olması gerekenden daha kötü gösterir. Aynı zamanda hastanın dikkatsiz olduğunu
belirler(42,52).
27
b)Global İndeksler
Muayenede elde edilen gerçek verilerin matematiksel toplamıdır. Görme
alanını sağ alt kısmında yer almaktadır.
- Mean Deviasyon(MD): Hasta cevabı ve o yaş ile uyumlu ortalama değer
arasındaki farkın ortalamasıdır. Ortalama kaybı yani görme alanındaki genel
depresyonu gösterir. -2dB’e kadar normaldir. MD değerindeki negatifliğin artması
genel depresyonun artmasıyla paralellik gösterir.
- Pattern Standart Deviasyon(PSD): Her noktadaki eşik değerler ile beklenen
eşik değer arasındaki farklılıkların standart sapmasıdır. Lokal görme alanı hasarını
gösterir. Yüksek PSD görme tepesinin yüzeyinin düzensizliğini belirtir.
-Short-term Fluktuasyon (SF): Görme alanında bazı noktaların ikinci kez
kontrol edilmesi ile saptanan farklılığın istatistiksel sonucudur. Kısaca cevap
değişkenliğinin
bir
ölçüsüdür.
Genelde
normal
genç erişkinlerde
1.5-2.5dB
arasındadır. SF’nin 3.5dB üzerinde olması görme alanının anormal ve güvenilmez
olduğunu gösterir. Genellikle iyi koopere olamayanlarda, görme alanında duyarlılığı
azalanlarda ve glokom şüphesi olanlarda artar(42,52).
-Corrected Pattern Standart Deviasyon (Düzeltilmiş PSD, CPSD): PSD’nin
standart sapmadan etkisi uzaklaştırılırsa düzeltilmiş PSD elde edilir. 2dB’e kadar
normaldir. Gerçek lokal defektleri tanımlamak için daha duyarlıdır(50).
MD ve CPSD normal ise görme alanı genellikle normaldir. MD yüksek, CPSD
normal ise genel kayıp; MD normal, CPSD yüksek ise lokal kayıptan sözedilir. Her iki
indekste yüksek ise lokal ve genel kayıp birlikte bulunur(42).
c) Sayısal ve Grafiksel Haritalar
Görme alanının sol üst kısmındaki sayısal şemada her noktaya ait eşik değer
ölçümleri desibel cinsinden gösterilmektedir. Onun sağında aynı değerler gri şema
olarak belirtilir. Gri şema görme alanını izopterlere benzer ifadesidir. Hasarın
topografisini hızlıca değerlendirmemizi sağlar. Bu haritaların altında solda toplam
sapma, sağda patern sapma haritaları bulunur(42).
28
Toplam sapma haritaları, incelenen noktaların, olgunun yaşına uygun normal
popülasyon verileri ile farkını desibel cinsinden, nümerik ve grafiksel olarak gösterir.
Görme tepesinin genel sapmasını belirtir.
Patern sapma haritaları, toplam sapma haritalarına benzer ancak katarakt,
küçük pupilla gibi görme alanında genel depresyon yapan etkenlerin neden olduğu
değişiklikleri düzeltir(53).
D)SANTRAL KORNEA KALINLIĞI (SKK)
Glokomun tanı ve tedavisinde göz içi basıncının doğru ölçülmesi en önemli
aşamayı oluşturmaktadır ve GİB ölçümüne etkisi bilinen en önemli faktör santral
kornea kalınlığıdır(54,55).
Korneanın santral kalınlığı normalde 520μm dolayında olup periferal bölümü
asimetrik olarak kalınlaşır ve limbusa doğru 650μm’e ulaşır(56).
Santral kornea kalınlığı ölçümleri korneanın metabolik durum, hidrasyon gibi
yapısal kompozisyonunu gösteren bir işarettir ve pakimetre denen aletlerle ölçülür.
Santral kornea kalınlığı diürnal bir varyasyona sahiptir. İnce kornealarda basınca
bağlı daha fazla bir deformasyon olur, bu da göz içi basıncının düşük saptanma
nedenini kısmen açıklar. Kalın korneaları çöktürmek ve düzleştirmek için daha fazla
basınca ihtiyaç vardır. Böylece göz içi basıncı daha yüksek ölçülecektir.
Sanral kornea kalınlığında ortalama her 50μm’lik sapma için normal
gözlerde 1.1mmHg; glokom ve glokom şüphesi olan gözlerde 2.5mmHg’lık göz içi
basıncı farklılığı oluşmaktadır(55).
E)FUNDUS FLORESEİN ANJİOGRAFİ (FFA)
Retinal ve silier dolaşım fizyoloji ve patolojisini incelemek için iyi bir yöntemdir.
Özellikle
son
yıllarda
glokomun
patogenezinde
vasküler
faktörlerin
önem
kazanmasıyla glokomda kullanımı artmıştır. Peripapiller koroidal ve retinal kapiller
yatağın incelenmesi sonucu PAAG’li hastalarda peripapiller bölgede dolum defektleri
gözlenmiştir(57).
29
F) RENK GÖRME TESTİ
Renk görme anormallikleri glokomda altın olan standart perimetrik kayıplardan
önce meydana gelebileceği için retina sinir lifi kaybı olmadan görsel fonksiyonların
test edilmesi için kullanılabilir.
Merkezi makuler fonksiyon için;
1. Anomoloskop
2. Pseudoizokromatik tablolar (Ishiara ve AO – HRR testleri)
3. Renkli düğme ton testleri (Farnsworth – Munsell (FM) 100 ton testi)
Periferik görme alanı renk duyarlılığı ise renkli perimetri ile değerlendirilebilir.
G) KONTRAST DUYARLILIK TESTİ
Kontrast duyarlılığı testi ile merkezi görme alanının fonksiyonel bütünlüğü
araştırılır. Kontrast duyarlılık ile görme alanı sahası arasındaki ilişki glokomun erken
tanısı ve muhtemelen tedavisi için özel önem taşır.
H) KARANLIK ADAPTASYONU
Karanlığa adaptasyon eğrisinde normal değerler ilerleyen yaşla birlikte giderek
azalır ve glokomlu hastalarda bozulmuş olabilir.
İ)GLOKOMDA ELEKTROFİZYOLOJİK YÖNTEMLER
VEP; VEP dalgasının ortalama oluş süresi ve büyüklüğü glokom hastalarında
normal şahıslara göre farklılık gösterir ancak üst ve alt sınırlar oldukça geniştir.
Otoregülasyonu bozuk olan glokomlu gözlerde perfüzyon basıncının azaltılmasının
sonucu olarak VEP amplitüdü azalır, latansı uzar, normalde 100-120 milisaniye olan
pozitif VEP dalgası oluş zamanı 120 milisaniye üzerine çıkar. Bu teste ‘basınç
tolerans testi’ denir.
ERG; ERG’nin kaydedildiği tabakalar fotoreseptörlerden ganglion hücrelerine
kadar olan retina dış tabakalarıdır. Oysaki glokomlu gözlerde hasar ganglion hücresi
ve retina sinir lifleri arasında yerleşmiştir. Bu yüzden klasik ERG’nin glokomlu
olgularda pratik değeri yoktur. ERG retinanın total yanıtını oluşturduğu için fokal
30
retina yanıtları glokomlu hastalarda daha önemlidir. Bu tür kayıtlar için patern ERG,
fokal ERG, multifokal ERG gibi yeni ERG teknikleri geliştirilmiştir.
J)ULTRASON BİYOMİKROSKOPİSİ
Mekanik dalga ve titreşimler, akustik spektrum olarak adlandırılan geniş bir
frekans aralığında ortaya çıkmaktadır (58). Tıbbi uygulama ise spektrumun 1-10 MHz
arasındaki küçük bir dilimini içermektedir. Bu dilim içerisinde bile seçilecek frekans,
kullanım amacı ile yakından ilişkilidir. Örneğin 3.5-5 MHz arasındaki frekanslar,
önemli derecede doku penetrasyonunun gerekli olduğu vücut görüntüleme amacı ile
yapılan muayenelerde kullanılır. Bu frekanslar, dokuların 15-20 cm kadar derinliğine
penetre olur ve geri dönen sinyaller yeterince güçlü olduğu için bir görüntü olusturur.
Frekans arttığında ultrasonun genliği daha zayıflar ve doku penetrasyonu azalır.
Daha yüksek frekanslar (7-10 MHz) örneğin göz için 4-5 cm doku penetrasyonunun
yeterli olduğu daha küçük boyuttaki yapıların görüntülenmesinde kullanılır(59).
Ultrason görüntülemelerinin çoğunluğunda 1-10 MHz kullanılmakla beraber
10-40 MHz dilimindeki yüksek frekanslar klinikte son yıllarda uygulama alanına
girmektedir.
Çok yüksek frekanslı ultrasonik görüntüleme için transduserlerin gelistirilmesi
1979 yılında polivinilidin diflorid polimerlerin kullanımı ile baslamıstır(60). Bu probların
gelistirilmesiyle 1987 yılında 40-100 MHz’lik frekanslarda, dokuların ultrason
görüntülemesi basarılmıstır (61). Bu sistem, canlı dokularda mikroskopik (15 mikron)
çözünürlük gücüne sahiptir ve diğer hiçbir girisimsel olmayan yöntemle elde
edilemeyen değerlendirmelere olanak vermektedir. Bu tekniğin basarısı, Toronto’da
Sherar, Starkoski, Taylor ve Foster tarafından ilk olarak hedef yapıların hareketlerini
gösterebilen (real-time) B-resimli görüntüleme sisteminin geliştirilmesini sağlamıştır
(62). Bu sistem, oküler görüntüleme için Dr.Pavlin tarafından gelistirilmiş ve bu
sisteme, konvansiyonel B-resimli görüntüleme yönteminden ayırt etmek amacıyla
ultrason biyomikroskopisi (UBM) adı verilmistir. Bu terim sıklıkla VHF (very high
frequency) ultrasonun yerine de kullanılmaktadır. Yüksek frekanslı ultrasonun düsük
penetrasyon gücü nedeniyle göz, UBM için ideal bir klinik uygulama alanı
oluşturmaktadır.
31
Glokom olgularının birçoğunda neden, ön segmentteki yapısal değişikliklerdir.
UBM’nin ön segment yapılarını yüksek çözünürlükle görüntüleyebilme özelliği,
glokom arastırmaları ve klinik çalışmalarında kullanımına olanak vermiştir.
UBM optik mikroskopi özelliğine sahip olmakla birlikte, canlı gözlerde,
hastalığın herhangi bir döneminde ön segment yapılarının ilişkilerinin incelenmesine
olanak sağlar(59).
K) RETİNA SİNİR LİFİ TABAKASI ANALİZİ
I.TARAYICI LASER POLARİMETRİ
Tarayıcı laser polarimetrisi retina sinir lifi tabakasının değerlendirilmesinde
kullanılan bir yöntemdir. Polarize ışın sinir lifi tabakasından geçtiğinde aksonların
birefranjan özelliğinden dolayı faz kaymasına uğrar. Bu faz kayması veya diğer bir
deyimle gecikme (retardasyon) sinir lifi tabakasının kalınlığı ile doğrusal bir bağıntı
gösterir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, ön segment birefranjısının sabit olarak
değil de kişiye özel olarak dengelenmesiyle GDx’in normal ile glokomu ayırma
kabiliyetinin arttığı bildirilmiştir. Bu ölçüm tekniğini kullanan NFA cihazı ile küçük
pupilladan (>2mm), 0.7saniyelik bir sürede görüntü alınır. NFA cihazında 780nm
polarize laser ışını kullanmaktadır; bu nedenle hastayı rahatsız etmez ve pupillanın
genişletilmesini gerektirmez. Tekrarlanabilirliği pixel basına 5-8 mikron düzeyindedir.
Normal veri tabanının cihaza ilave edilerek gelistirilen analiz yazılımına GDx ismi
verilmistir(58).
GDx Glokom Sisteminin duyarlılığı %87, özgünlüğü ise %73 olarak
bulunmustur (63). Simetri dısındaki tüm parametrelerin görme alanı global endeksleri
ile zayıf-orta derece bağıntı gösterdiği saptanmıştır. Peripapiller koryoretinal atrofinin
retardasyon değerlerini arttırdığı ve bunun bu bölgelerdeki çıplak sklera ile izah
edilebileceği bildirilmiştir(64).
Sinir lifi katının değerlendirilmesinde kullanılan tarayıcı laser polarimetri ve
optik koherens tomografinin tekrarlanabilirliğinin ve çözünürlüğünün yüksek olduğu,
sinir lifi kalınlığının histolojik ölçümleri ile iyi korelasyon gösterdiği çeşitli çalışmalarda
gösterilmistir(65,66). Her ikisinin ortak avantajları, ölçümler için referans planına
gereksinim duymamaları ve gözün optik çözünürlüğünden ve büyütmesinden
etkilenmemeleridir. Ancak tarayıcı laser polarimetrinin retardasyon ölçümleri gözün
32
kornea, lens, peripapiller atrofi ve koryoretinal skar gibi polarizan yapılarından
etkilenebilir. Klinik çalısmalarda duyarlılık ve özgünlükleri değişkendir(58).
II. RETİNA TOMOGRAFİSİ
Retina Tomografisi, arka segmentin üç boyutlu görüntülerinin elde edilmesinde
ve analizinde kullanılan yeni bir teknolojidir ve özellikle optik sinir basının üç boyutlu
görüntüsünün elde edilmesinde kullanılmaktadır. Elde edilen bilgilerin bilgisayar
ortamında analizi ile optik sinir başı ve çukurluğun alanı, dikey ve yatay çukurluk/disk
oranı, rim yüzey alanı, çukurluk/disk yüzey oranı, rim hacmi, ortalama ve en fazla
çukurluk
derinliği
ve
çukurluğun
üç
boyutlu
görünümü
hakkında
fikir
edinilebilmektedir(67,68).
Retina tomografisi bir konfokal tarayıcı laser oftalmoskoptur. Konfokal
oftalmoskopide, 670nm dalga boyunda diyot laser tarayıcı yardımı ile retinadan çok
sayıda optik kesit alınmakta ve uygun software kullanılarak üç boyutlu bir görüntü
oluşturulmaktadır. Retina yüzeyinin topografisi bugün için tarayıcı laser oftalmoskopi
prensibini kullanan Heidelberg Retina Tomografisi ve Tarayıcı Lazer Tomografi gibi
cihazlarla yapılabilmektedir(58).
En önemli parametreler, yatay ve dikey çukurluk/disk oranı ile çukurluk/disk
yüzey alanı oranıdır. Kullanılmakta olan veri tabanı normalin üst sınırı ile patolojinin
alt sınırı arasında örtüşmektedir. Dolayısıyla yapılan bir ölçüm sınırda ise yorum
güçleşmektedir. Bununla beraber belirli zaman aralıklarında tekrarlanan ölçümler
özellikle çukurluğun büyüklüğünün artıp artmaması açısından çok değerlidir. Retina
tomografisi basit bir yöntemdir, az zaman alır ve pupillanın genisletilmesini
gerektirmez(67).
Bu alanda son dönemde gelistirilen Heidelberg Retina Tomografisi (HRT II)
tüm dikkatleri üzerine çekmistir. HRT II’nin en önemli özellikleri derinlik ve görüntü
çözünürlüğünün artmıs olmasıdır. Bu yöntemde aynı zamanda disk kenarının
isaretlenmesi için bazı kolaylıklar getirilmiştir. Bir diğer özellik ise yazılım olarak
Moorfields regresyon analizinin gelistirilmesi olmustur.
Moorfields regresyon
analizinde; optik disk 6 esit sektöre ayrılmakta ve gerek sektörel ve gerekse global
olarak disk ve rim ile ilgili veriler normal veri tabanı ile kıyaslanmakta ve hem bar
grafik
hem
de
sembollerle
‘normal’,
‘sınırda’
ve
‘glokomlu’
olarak
33
değerlendirilmektedir.
HRT
II’nin
en
önemli
özelliklerinden
biri
de
takipte
kullanılabilmesidir.
III. OPTİK KOHERENS TOMOGRAFİ (OCT)
OCT, biyolojik doku katmanlarını, mikron düzeyinde yüksek çözünürlükte
tomografik kesitler alarak görüntüleyen, yeni bir tıbbi görüntüleme-tanı yöntemidir.
Dokulara gönderilen ve farklı doku katmanlarından geri yansıyan ~800 nm dalga
boyundaki infrared ışığın yansıma gecikme zamanını ve şiddetini ölçerek, dokuların
ve patolojilerinin B-scan ultasonografiye benzer bir şekilde ama ondan çok daha
yüksek çözünürlükte (1-15 mikron (μm)) kesit görüntülerinin alınmasına olanak
tanır(69).
OCT tekniği ilk olarak, Massachusettes Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) fizik
profesörü Dr. Fujimoto ve ekibi tarafından tanımlanmıştır (70). Oftalmolojide ilk
kullanımı ise Boston Tufts Üniversitesi New England Göz Merkezinde (NEEC),
cihazın bir biomikroskop üzerine monte edilmesi ile yapılan prototip OCT’nin Dr.
Puliafito ve Dr. Schuman tarafından ön segment, retina hastalıkları ve glokomda
uygulanmasıyla gerçekleştirilmiştir (71). Bu çalışmalarda kullanılan teknik ilk olarak
Carl Zeiss firmasının Humphrey bölümü tarafından (artık Zeiss Humphrey Systems,
Inc olarak biliniyor) ticari OCT olarak üretilmiştir. Son yıllarda Ultra yüksek
çözünürlüklü olarak bilinen fourier domain OCT cihazları da kullanıma girmiştir. Bu
cihazlar makula hastalıkları ve glokom tanı ve takibinde, stratus OCT cihazları ile
birlikte yaygın olarak kullanım alanı bulmaktadır.
OCT’NİN ÇALIŞMA PRENSİBİ
Optik
koherens
tomografi
teknolojik
olarak
bir
parsiyel
koherens
interferometredir (low coherence interferometry). Koherent ışık terimi lazer ışığı gibi
tek dalga boyundaki ışığı tanımlamaktadır. Parsiyel koherent ışık ise kısa bir aralıkta
farklı dalga boyundaki ışın demetini içermektedir. OCT’de kullanılan parsiyel koherent
ışık, superluminesent diod laser (SLD) cihazından sağlanan ~800 nm dalga
boyundaki kızılötesi lazer ışığıdır (çeşitli firmalar tarafından üretilen OCT cihazlarında
kullanılan kızılötesi ışığın dalga boyu 800 ile 840 nm arasında değişmektedir). SLD
34
cihazından gönderilen ~800 nm dalga boyundaki ışık göze yönlendirilmekte, bu
sırada ışık, ışın ayırıcı (beamsplitter) olarak adlandırılan yarısaydam bir aynadan
geçmektedir. Bu aynada ışın demeti ikiye ayrılarak yarısı dedektöre mesafesi bilinen
ve bu mesafe değiştirilebilen bir referans aynasına, diğer yarısı ise göze
gönderilmektedir. Göze giden ölçüm ışığı, gözde ilerlerken geçtiği doku katmanlarının
yapısına bağlı olarak farklı şiddette ve gecikme zamanıyla dalgalara ayrılarak geriye
döner. Referans aynasına giden ışık ise bilinen bir mesafeden bilinen bir gecikme
zamanıyla tek bir dalga olarak dedektöre ulaşır. Dokulardan gelen ve doku
katmanlarının sayısı kadar yansıma içeren ışık sinyali; referans aynasından gelen,
yansıma mesafesi ve gecikme zamanı bilinen tek referans ışık sinyali ile
interferometrede birleştirilir(69).Referans aynasının mesafesi değiştirilerek dokudan
yansıyan ışığın yapısı değerlendirilir, bir yazılım programı aracılığıyla yansıma
gecikmeleri mesafe birimlerine dönüştürülür. Dokuların reflektivitesi ise yansıyan
ışığın şiddetini belirler. Böylece ultrasonun A dalgasına benzeyen bir görüntü elde
edilir. Dairesel veya düz çizgi seklinde dokuya gönderilen 128-512 arasında değişen
sayıda ölçüm ışığı ile elde edilen A scan çizgiler yan yana getirilerek B scan ultrason
görüntüsüne benzer bir kesit görüntüsü elde edilir. OCT’de göz dokularında aksiyel
çözünürlük ilk ticari formlar olan OCT-1 ve 2’de 12-15 μm iken, OCT-3 ‘te 8-10 μm
olmuştur (72).
Son dönemlerde piyasa çıkan fourier-domain OCT cihazlarında ise
(ileri
derecede yüksek (ultrahigh) çözünürlüklü OCT (UHR-OCT)) ise çözünürlük 5 μm
düzeyine düşürülmüştür. Time-domain ( zaman zeminli ) OCT’ yi Fourier-domain (
spektral zeminli ) OCT’ den ayıran iki parametre hız ve çözünürlüktür. Time-domain
OCT sistemleri, retinanın farklı tabakalarının yansımalarını ölçmek için referans
aynanın mekanik hareketine bağlı olarak çalışır. Bu nedenle saniyede sadece 400 Atarama yapabilir. Buna karşın Forier – Domain OCT, sabit bir referans aynası ve
retinanın tüm tabakalarından eş zamanlı görüntü bilgisi almak için yüksek kapasiteli
bir spektrometre kullanır. Bu da saniyede 26 000 A- taramaya eşdeğer bir görüntü
elde edilmesini sağlar.
Forier-Domain OCT’nin Time-Domain OCT’ ye ikinci üstünlüğü oluşturduğu
görüntülerin çözünürlüğüdür. İki sistemde süperluminesan diod ışık kaynağı kullanır.
Ancak Forier-Domain OCT’ nin daha geniş spektral bandı, Time-Domain OCT
cihazları ile elde edilenden iki kat daha detaylı kesitsel görüntü sağlar. Ultra yüksek
35
çözünürlü OCT, her bir retinal tabakanın, fotoreseptörlerin detayına kadar
görüntülenmesine olanak sağlar.
Forier-Domain OCT’nin yüksek tarama hızı, Time-Domain OCT sistemlerinde
görüntü bozulmalarına neden olan hareket artefaktların çoğunu ortadan kaldırır. Zira
göz hareketlerinden daha hızlı bir tarama hızı, bu kalitenin ortaya çıkmasında
önemlidir. Tarama hızının artması görüntünün, göz hareketlerinden en az etkilenmesi
yani artefaktların oluşmaması açısından en önemli avantajlarından biridir
Yüksek hızlı çekim yapabilmek 3D görüntülemenin de önünü açmıştır.
Hastaların gözlerinin büyütülmeden çekim yapılması da avantaj sağlamaktadır. Bu
sistem ile çalışan cihazlarda bir ilk olarak ırksal normal hasta veritabanı da
bulunmaktadır. Bu sayede farklı ırksal değişimlerdeki hata payı azaltılmıştır.
Ultrasonografide görüntünün ekosundan bahsedilirken, OCT’de reflektivite söz
konusudur. Işığı geriye güçlü bir biçimde yansıtan dokular OCT’de güçlü ışık sinyali
verirler ve hiperreflektif olarak değerlendirilirler (retina pigment epiteli gibi). Işığı
geriye yansıtma özelliği düşük olan vitreus gibi dokular ise hiporeflektif olarak
değerlendirilirler. Retina sinir lif tabakası da hiperreflektiviteye sahip olduğu için
OCT’de sınırları ve kalınlığı güvenilir bir şekilde saptanabilmektedir. OCT’de
görüntüler B mod ultrasonda olduğu gibi gri tonlarında elde edilebildiği gibi, maviden
kırmızıya gökkuşağı tonlarında yalancı bir renklendirme yapılarak da verilebilir.
Yalancı renklendirme ile doku katmanları birbirinden daha iyi ayırt edilebilmektedir.
Burada hiperreflektif dokular (RNFL, retina pigment epiteli, fotoreseptör tabakası gibi)
kırmızı ile hiporeflektif (vitreus, retina dış nükleer tabakası gibi) veya ışığı absorbe
eden dokular (kan damarlari, hemoraji gibi) ise mavi-siyah renk tonları ile
yansıtılmakta, reflektivitesi bu iki uç nokta arasında yer alan doku katmanları ise
kırmızı ile mavi arasındaki diğer gökkuşağı renkleriyle ifade edilmektedirler.
OCT’de görüntü kalitesini ifade etmede ilk çıkan cihazlarda sinyal/ gürültü
(signal to noise), fourier domain sistemlerde ise sinyal gücü göstergesi (signal
strength indicator-SSI) terimiyle gösterilmektedir. OCT ile elde edilen görüntülerin ve
ölçümlerin güvenilir olduğunu kabul edebilmek için bu oranın 30 veya üzerinde
olması gerekmektedir (Maksimum 100 üzerinden değerlendirilmektedir).
36
GLOKOMUN TANI VE TAKİBİNDE OCT’NİN KULLANIMI
Glokomda OCT’nin dört test yönteminden faydalanılmaktadır:
a. Peripapiller retina sinir lif tabakası kalınlık ölçümü.
b.Ganglion hücre kalınlığı
c. Optik sinir başı analizi.
d. Maküla analizi.
a. Peripapiller retina sinir lif tabakası kalınlık ölçümü
Bu değerlendirmede OCT ile optik sinir çevresinde silindirik bir tarama
yapılmakta, bu kesit iki boyutlu düzlemde yansıtılmaktadır. Yapılan tekrar edilebilirlik
(reproducibility) çalışmalarında en güvenilir sonuç 3.45 mm çaplı dairesel kesitle elde
edildiği için, ayrıca böylece büyük ve peripapiller atrofisi olan diskler de daha iyi
değerlendirildiğinden, standart olarak 3.45 mm çaplı dairesel kesit kullanılmaktadır
(73,74). Retina sinir lif tabakası (RNFL) kalınlığı, kullanıcı ya da referans düzlemi
ihtiyacı olmaksızın otomatik bilgisayar algoritması ile belirlenmektedir. Taramanın
yapılması OCT 1-2’de 1 saniye, OCT 3’de ise 0,5 saniye sürmektedir.
OCT ile ölçülen RNFL kalınlığı normal ile glokomlu gözler arasında, özellikle
inferior kadranda olmak üzere istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermektedir(74).
OCT 1-2 ile ortalama peripapiller RNFL kalınlığı 95 μm olanların %50’sinde görme
alanı kaybı saptanmıştır(75). Yaşla beraber OCT ile yapılan RNFL kalınlık
ölçümlerinde her 10 yıllık yaşlanma ile RNFL kalınlığında yaklaşık 1 μm’lik bir azalma
olduğu bildirilmiştir. RNFL kalınlığı ile görme alanı testleri arasında da yüksek
derecede korelasyon saptanmıştır. Normal, oküler hipertansiyonlu ve primer açık açılı
glokomlu gözler OCT ile yapılan RNFL kalınlığı ile görme alanı global indeksleri
arasındaki ilişkinin değerlendirildiği çalışmada normal ve oküler hipertansiyonlu
gözler ile glokomlu gözler arasında ortalama RNFL kalınlıklarında anlamlı farklar
olduğu ve OCT ile saptanan RNFL kalınlık ölçümlerinin görme alanı indeksleri ile
kuvvetli korelasyon gösterdiği bildirilmistir(76).
Glokomda fokal görme alanı defektleri veya red free fotoğraflarla saptanan
fokal RNFL defektleri ile OCT peripapiller RNFL ölçümlerinde saptanan fokal
defektler arasında büyük oranda korelasyon olduğu bildirilmiştir(77).
37
OCT 1-2’de ortalama RNFL kalınlığı normalde 100- 130 μm arasında yer
almakta, 100 μm altındaki değerler glokom lehine, 130 μm üzerindeki değerler ise
optik sinir başı ödemi lehine değerlendirilmektedir. OCT 3’de RNFL kalınlığı yaşa
göre oluşturulmuş bir normogram içinde gösterilerek hekime değerlendirme
açısından kolaylık sağlanmıştır. Fourier domain OCT cihazlarında ise yaşa ve ırksal
değişime göre normatif hasta veritabanı ile karşılaştıma yapılarak değerler
verilmektedir. RNFL anatomik yapıyla uyumlu olarak kadranlarda çift hörgüç dağılımı
göstermektedir: Superior ve inferiorda kalın nazal ve temporalde ise incedir.
Glokomda görme alanı kaybı ya da optik sinir çukurlaşması tespit edilerek
glokom tanısı konduğunda %10-50 arasında RNFL kaybının çoktan geliştiğini
bildirilmiştir (78). Bu sebeple OCT peripapiller RNFL kalınlık analizi, sadece glokomlu
hasta takibinde değil, erken tanısında da bir erken tanı aracı olarak kullanılabilir.
b.Ganglion hücre kalınlığı (Ganglion Cell Complex GCC)
Glokom, ganglion hücre ölümü sonucu ortaya çıkan, optik sinir hasarı ve tipik
görme alanı kaybı ile seyreden ilerleyici bir optik nöropatidir. Ganglion hücre komplex
kalınlığı son dönemde OCT ile ölçülebilmektedir.
Retina ganglion hücreleri 3 tabakadan oluşur :
1) Ganlion hücre aksonlarından oluşan retina sinir lif katmanı (NFL)
2) Ganglion hücre gövdesinden oluşan ganlion hücre katmanı (GCL)
3) Ganglion hücre dendritlerinden oluşan iç-plexiform tabaka (IPL)
Her üç katman ganglion hücre kompleksi (GCC) olarak adlandırılır. Glokomda
ganglion hücre ölümünden dolayı bu tabaka incelir. Yeni çıkan OCT cihazları ile
doğrudan bu 3 katmanın kalınlığının kaybının analizini yapılabilmektedir (Şekil 1).
Günümüz OCT teknolojisi sayesinde GCC kalınlığını normal rerinal tabakadan
ayırabilmek mümkün olmuştur.
38
Şekil 1: Ganglion hücre kompleksi
c.Optik sinir başı analizi
Optik sinir merkezinden gecen 30 derece aralıklı 6 radyal OCT kesiti
kullanılarak
optik
sinir
başı
ve
optik
sinir
çukurunun
topografik
haritası
çıkarılabilmektedir Program yazılımı sayesinde retina pigment epiteli, koryokapillaris
ve fotoreseptörlerin bittiği yer optik sinir başının başlangıcı olarak kabul edilmekte ve
buna göre disk sınırları otomatik olarak belirlenmektedir. Bu durum özellikle tilted disk
gibi kenarın saptanmasında güçlük oluşturan disk anomalilerinde OCT’ye avantaj
sağlamaktadır. Pigment epitelinin bulunduğu düzlemin 150 μm üzerinden geçen
transvers hattın altında kalan bölge disk çukurluğu (cupping) olarak kabul edilmekte
ve bu şekilde cup-disc oranı, rim alanı, rim hacmi, cup alanı, cup hacmi
hesaplanabilmektedir. Glokom tanı ve takibinde çok önemli olan bu parametreler
böylece objektif bir şekilde elde edilebilmektedir. OCT ile elde edilen optik sinir başı
görüntü ve parametreleri ile diğer bir görüntüleme yöntemi olan confocal scanning
laser ophthalmoscopy (SLO, HRT) ile elde edilen değerler arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark olmadığı bazı çalışmalarda gösterilmiştir(79,80). Bu iki yöntem
karşılaştırıldığında optik disk kenarının kullanıcıdan bağımsız belirlenebilmesi,
referans düzlemine ihtiyaç duyulmaması OCT’nin avantajları olarak göze çarparken,
tekrarlanabilirliğinin HRT’ye göre düşük olması, halen onaylanmış bir normatif veri
tabanının olmaması da optik disk parametrelerinin değerlendirilmesi açısından
OCT’nin dezavantajları olarak kabul edilebilir(69).
39
d.Makula analizi
Foveadan geçen 30 derece aralıklı 6 radyal OCT kesiti kullanılarak santral ve
parasantral makülada; alt, üst, temporal ve nazalde olmak üzere 8 maküla kadranının
retina kalınlıklarını gösteren topografik bir harita çıkarılabilmektedir Glokomda santral
foveal bölgede ve maküla kadranlarında retina kalınlığında azalma olduğunu
gösteren yayınlar mevcuttur(81). Görme alanı defektleri ve peripapiller RNFL
incelmeleriyle uyumlu olarak maküla kadranlarında da retinal incelme olduğu
gösterilmiştir.
40
GEREÇ VE YÖNTEM
Kasım 2008 Şubat 2009 tarihleri arasında Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Polikliniğinde muayene edilen 51 normal, 86
glokomlu göz çalışmaya alınmış, tüm olgularda rutin oftalmolojik muayeneyi takiben
OCT cihazı ile RNFL ve GCC ölçümleri yapılmıştır.
Normal olgular (n=51), göz içi basıncı 22 mmHg ve altında ve, disk görünümü
normal olan olgular arasından seçilmiştir. Glokomlu gözler (n=86) ise kliniğimizde
medikal tedavi ile takip edilen primer açık açılı glokom hastaları arasından rastgele
seçilmiştir. Göz içi basınçların ölçümünde Goldman aplanasyon tonometresi
kullanılmıştır. Çalışmaya alınan tüm glokom olguları en az üç kez kontrole gelmiş ve
görme alanı mevcut olgular arasındandan seçilmiştir. Çok büyük ve çok küçük optik
diskli hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir.
Tüm OCT çekimleri göz hekimleri tarafından, pupil büyütülmesine gerek
duyulmaksızın gerçekleştirilmiştir.
Bütün gözler için hem ortalama sinir kalınlıkları hem de üst ve alt kadrana ait
sinir lifi kalınlıkları mikron olarak saptanmıştır. GCC ölçümleri de yine ortalama sinir
kalınlıkları ve alt ve üst kadranlara ait ölçümler mikron olarak alınmıştır.
Ölçümde ultra yüksek çözünürlüklü bir OCT cihazı olan RTVue-100 FourierDomain Optical Coherence Tomography cihazı kullanılmıştır. Bu cihaz sayesinde
retina sinir lifi kalınlığı (RNFL) ölçümünün yanında ganlion hücre (ganglion cell
complex) kalınlığını ölçümleri de elde edilebilmiştir (Şekil 2,3).
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah,USA) programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart
sapma)
yanı
sıra
normal
dağılım
gösteren
niceliksel
verilerin
karşılaştırılmasında student t; grup içi karşılaştırmalarında Paired Samples t test
kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare test kullanıldı. Sonuçlar
%95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
41
Şekil 2 : Glokomlu bir hastanın retina sinir lifi kalınlık (RNFL) OCT ölçümü
42
Şekil 3 :Glokomlu bir hastanın ganglion hücre kompleks(GCC) OCT ölçümü
43
BULGULAR
Çalışma Kasım 2008 ve Şubat 2009 tarihleri arasında Dr. Sadi Konuk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları servisinde 86’sı glokom ve 51 normal olmak
üzere 137 olgu ve 274 göz üzerinde yapılmıştır. Glokom grubunda 172 (%62,8) ,
kontrol grubunda ise 102 (%37,2) göz bulunmaktaydı. Olguların 89 (%65) kadın; 48’i
(%35) erkekti (Tablo 1-Şekil 4).
Tablo 1:Tanımlayıcı özelliklerin gruplara göre değerlendirmesi
Glokom
Kontrol
(n=86)
(n=51)
p
Ort±SD
+
Ort±SD
n (%)
n (%)
Kadın
51 (%59,3)
38 (%74,5)
Erkek
35 (%40,7)
13 (%25,5)
Cinsiyet
+
p
0,071
: Ki kare test
Cinsiyet
Erkek
35,0%
Kadın
65,0%
Şekil 4: Olguların cinsiyetlere göre dağılımı
44
Olguların yaşları 25 ile 82 arasında değişmekte olup ortalama 56.88±11.35
yıldı. Glokom grubunun yaş ortalaması 57,03±12,24, kontrol grubunun ise
56,25±8,60 saptandı. İki grup arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı değildi.
(p>0,05). Grupların cinsiyetlere göre dağılımları arasındaki fark istatiksel olarak
anlamlı değildi (p>0,05)( Tablo 2).
Tablo 2:Demografik özelliklerin dağılımı
Ort±SD
Min-Max
56,88±11,35
25-82
n
%
Kadın
89
65
Erkek
48
35
Yaş
Cinsiyet
Ortalama RNFL ölçümleri glokom grubunda 97.03±13.85 μm, kontrol
grubunda 113.48±9.00 μm saptanmıştır. Glokom olgularının ortalama RNFL
ölçümleri kontrol grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur
(p: 0,001).
Ortalama Ganglion Cell Complex ölçümleri glokom grubunda 92.16±9.89,
kontrol grubunda 105.54±7.83 μm saptanmıştır. Glokom olgularının GCC ölçümleri
kontrol grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
Glokom grubunda; ortalama RNFL ölçümleri ortalama GCC ölçümlerine göre
anlamlı düzeyde yüksek olarak bulunmuştur (p:0,001).
Kontrol grubunda da; ortalama RNFL ölçümleri ortalama GCC ölçümlerine
göre anlamlı düzeyde yüksek olarak bulunmuştur (p:0,001) (Tablo 3- Şekil 5).
45
Tablo
3:
Ortalama
OCT
RNFL
ve
GCC
average
ölçümlerinin
değerlendirmesi
+
Glokom
Kontrol
(n=172)
(n=102)
Ort±SD
Ort±SD
RNFL
97,03±13,85 μm
113,48±9,00 μm
0,001**
GCC
92,16±9,89 μm
105,54±7,83 μm
0,001**
Ortalama
++
p
+
0,001**
p
0,001**
: student t test
++
: Paired Samples t test
**p<0,01
Ortalama (AVG)
ort+SD
140
120
100
80
60
40
20
0
RNFL
Ganglion Cell Complex
Glokom
Kontrol
Şekil 5: Ortalama RNFL ve GCC ölçümleri dağılımı
46
Superior RNFL ölçümleri glokom grubunda 95.83±13.71 μm, kontrol grubunda
111.49±11.14 μm saptanmıştır. Glokom olgularının superior RNFL ölçümleri kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
Superior GCC ölçümleri glokom grubunda 92.10±10.03 μm, kontrol grubunda
105.26±8.02 μm saptanmıştır. Glokom olgularının superior GCC ölçümleri kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
Glokom grubunda; superior RNFL ölçümleri superior GCC ölçümlerine göre
istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p:0,001).
Kontrol grubunda da; superior RNFL ölçümleri superior GCC ölçümlerine göre
istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p:0,001) (Tablo 4 -Şekil 6).
Tablo 4: Superior average ölçümlerinin değerlendirmesi
Glokom
Kontrol
(n=172)
(n=102)
Ort±SD
Ort±SD
RNFL
95,83±13,71 μm
111,49±11,14μm
0,001**
GCC
92,10±10,03 μm
105,26±8,02 μm
0,001**
Superior
average
++
p
+
0,001**
+
p
0,001**
: student t test
++
: Paired Samples t test
**p<0,01
47
ort+SD
Superior Ölçümler
140
120
100
80
60
40
20
0
Superior RNFL
Superior Ganglion Cell Complex
Glokom
Kontrol
Şekil 6: Superior RNFL ve GCC ölçümleri dağılımı
İnferior RNFL ölçümleri glokom grubunda 98,44±15,63 μm, kontrol grubunda
115,50±9,25 μm saptanmıştır. Glokom olgularının inferior RNFL ölçümleri kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
İnferior GCC ölçümleri glokom grubunda 92.30±10.52 μm, kontrol grubunda
105.87±8.75 μm saptanmıştır. Glokom olgularının inferior GCC ölçümleri kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
Glokom grubunda; inferior RNFL ölçümleri inferior GCC ölçümlerine göre
istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p:0,001).
Kontrol grubunda da; inferior RNFL ölçümleri inferior GCC ölçümlerine göre
istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p:0,001)(Tablo 5 -Şekil 7).
48
Tablo 5: İnferior average ölçümlerinin değerlendirmesi
Glokom
Kontrol
(n=172)
(n=102)
Ort±SD
Ort±SD
RNFL
98,44±15,63 μm
115,50±9,25 μm
0,001**
GCC
92,30±10,52 μm
105,87±8,75 μm
0,001**
İnferior
++
p
+
0,001**
+
p
0,001**
: student t test
++
: Paired Samples t test
**p<0,01
İnferior Average
ort+SD
140
120
100
80
60
40
20
0
RNFL
Ganglion Cell Complex
Glokom
Kontrol
Şekil 7: İnferior RNFL ve GCC average ölçümleri dağılımı
49
Sinyal gücü göstergesi (SSI) sonuçları glokom grubunda 63,16±14.59, kontrol
grubunda 69,93±11,77 saptanmıştır. Glokom olgularının SSI sonuçları kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
GCC ölçümünün SSI sonuçları glokom grubunda 68,55±10,98, kontrol
grubunda 73,67±11,28 saptanmıştır. Glokom olgularının SSI sonuçları kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
Glokom grubunda; RNFL ölçümünün SSI sonuçları GCC ölçümünün SSI
sonuçlarına göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p: 0,001).
Kontrol grubunda da; RNFL ölçümünün SSI sonuçları GCC ölçümünün SSI
sonuçlarına göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p:
0,001)(Tablo 6 -Şekil 8).
Tablo 6: Sinyal gücü göstergesi (SSI) ölçümlerinin değerlendirmesi
Glokom
Kontrol
(n=172)
(n=102)
Ort±SD
Ort±SD
RNFL
63,16±14,19
69,93±11,77
0,001**
GCC
68,55±10,98
73,67±11,28
0,001**
SSI
++
p
+
0,001**
+
p
0,001**
: student t test
++
: Paired Samples t test
**p<0,01
50
SSI Ölçümleri
ort+SD
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
SSI RNFL
SSI Ganglion Cell Complex
Glokom
Kontrol
Şekil 8: Sinyal gücü göstergesi (signal strength indicator ) (SSI) ölçümleri
dağılımı
51
TARTIŞMA
Glokom görsel bozulma ile birlikte optik nöropati ve retina ganglion
hücrelerinin kaybı ile karakterize multifaktöryel bir hastalıktır. Makula bölgesinde 4-6
hücre tabakasından oluşan ganglion hücreleri tüm retina ganglion hücrelerinin
%50’sinden fazlasını içermektedir. GCC ve RNFL makula kalınlığının %35’ini
oluşturmaktadır. Glokomda ganlion hücre kaybı öncelikle arka foveayı çevreleyen
zonda olmaktadır. Bu bölge yüksek hücre yoğunluğu sebebiyle erken hücre kaybını
saptamak için ideal bölge olarak görülmektedir.
Retina ganglion hücreleri; ganlion hücre aksonlarından oluşan retina sinir lif
katmanı (NFL), ganglion hücre gövdesinden oluşan ganlion hücre katmanı (GCL) ve
ganglion hücre dendritlerinden oluşan iç-plexiform tabaka (IPL) olmak üzere 3
tabakadan oluşur. Bu üç katman ganglion hücre kompleksi (GCC) olarak adlandırılır.
Glokomda ganglion hücre ölümünden dolayı bu tabaka incelir. RTVue ile doğrudan
bu 3 katmanın kalınlığının analizini yapabilmek mümkün olmaktadır.
Glokomda yeni bir teknolojinin klinik açıdan değer kazanabilmesi için
glokomatöz optik sinir hasarını gösteren parametreler ile anlamlı korelasyon
göstermesi gerekmektedir. Hoh ve arkadaşları OCT ve tarayıcı laser polarimetre
kullanarak yaptıkları bir çalışmada sinir lifi kalınlığı ile global indeksler arasında
anlamlı korelasyon bulunduğu bildirilmiştir(82).
Tarayıcı laser polarimetri kullanarak yapılan iki ayrı çalışmada oküler
hipertansiyonlu gözlerde sinir lifi tabakası kalınlığında yaklaşık %7 azalma tespit
etmişlerdir (83,84).
Chen ve arkadasları tarafından yapılan bir çalısmada, glokomlu olgularda
papillomaküler demetin inceldiği saptanmış ve standart referans planı kullanımının
glokom hasarının gerçek değerinden daha düşük olarak algılanabileceği öne
sürülmüştür (85).
Park ve Caprioli yaptıkları bir arastırmada HRT’ye referans düzlemi tayini için
OCT’nin ilave edilmesiyle bu yöntemin baslangıç glokom olgularında tanı koyma
özelliğini arttırabileceği iddia edilmistir(86).
Zangwill ve arkadasları, HRT, GDx ve OCT’nin normal ve glokomlu olguları
ayırdetme özelliklerini saptamak amacıyla yaptıkları çalısmada, OCT ve HRT II’ nin
ölçümlerinin GDx’e göre daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir(87). Buna karsın
52
Klemm ve arkadasları, sinir lifi kalınlığı ölçümünde NFA’nın, OCT ve HRT’ye göre
sonuçlarının daha güvenilir olduğunu göstermişlerdir(88).
Schuman ve ekibinin longitüdinal OCT çalışmasında OCT 3’le yapılan
ölçümlerde ortalama RSLT kalınlığı normal grupta (n=107) 95.9±10.09 μm, erken
glokom grubunda (n=64) 80.3 ±18.4 μm, ileri glokomlu grubunda (n=18) ise
50.7±13.6 μm olarak hesaplanmıştır(89).
Üstündağ 144’ü normal, 151’i oküler hipertansiyonlu ve 174’ü primer açık açılı
glokomlu olmak üzere toplam 469 gözde OCT ile yapılan RNFL kalınlığı ile görme
alanı global indeksleri arasındaki ilişkiyi değerlendirdiği çalışmasında; normal ve
oküler hipertansiyonlu gözler ile glokomlu gözler arasında ortalama RNFL
kalınlıklarında anlamlı farklar olduğunu ve OCT ile saptanan RSLT kalınlık
ölçümlerinin görme alanı indeksleri ile kuvvetli korelasyon gösterdiğini bildirmistir(76).
Mistlberger ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada gerek tüm
çalışmaya alınan grup, gerekse glokom grubu için OCT ile saptanan ortalama sinir lifi
kalınlığının görme alanı indeksleri (MD, CPSD) ile yüksek düzeyde korelasyon
gösterdiği belirlenmiştir(90).
Towsend ve ark. glokom hastalarında OCT ile optik sinir başı ve retina sinir lifi
analizi ölçümü ile ilgili yaptıkları çalışmada anlamlı sonuçlar elde etmişlerdir(91). Son
dönemde optik sinir başı analizi yapabilen yüksek hızlı OCT cihazları üretilmeye
başlanmıştır. Leung ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada ise OCT ile optik
sinir başı ve RNFL ölçümün erken dönemde glokom teşhisi koymada yararlı olduğu
saptanmıştır(92).
Çalışmada irdelenmesi gereken bir husus, sinir lifi kalınlığı ölçümü üzerine disk
yüzey alanının etkisini ihmal edildiğidir. OCT ile RNFL inceleme yapılırken
çalışmamızda da diğer tüm çalışmalarda olduğu gibi standart çapta bir çember
boyunca tarama yapılmıştır. Standart çap kullanmanın sakıncası, optik disk yüzey
alanı geniş olgularda ölçünün disk kenarına daha yakın yapılması, buna karşın disk
yüzey alanı küçük olgularda bu ölçümün daha uzakta yapılmasıdır. Retina sinir lifi
tabakası kalınlığının disk kenarına ne kadar yakın ölçülürse o kadar daha kalın
olacağı bilinmektedir. Buna ilave olarak optik diski büyük gözlerde sinir lifi sayısının
daha fazla olabileceği bildirilmiştir. Bu nedenlerde bu çalışmaya tarayıcı laser
oftalmoskopi ilave edilerek gruplar arası disk yüzey alanları ortalamaları arasında
anlamlı fark bulunup bulunmadığının da gösterilmesi gerekmektedir. Bütün bu
nedenlerden dolayı çalışmamıza çok küçük ve çok büyük diskler dahil edilmemiştir.
53
Greenfield ve ark. tarafından yapılan çalışmada glokom hastalarında OCT
RNFL ile makular kalınlık azalması arasında korelasyon bulunmuştur(93). Medeiros
ve ark. yaptıkları çalışmada; glokom hastalarında RNFL ve makula kalınlığı
karşılaştırmasında OCT deki RNFL incelmesi ile makular kalınlık azalması arasında
korelasyon bulunmuştur(94). Yapılan çeşitli çalışmalarda fonksiyonel ve yapısal
hasar arasında anlamlı ilişki bulunduğu gösterilmiştir. Wollstein ve ark. tarafından
stratus OCT kullanılarak yapılan çalışmada benzer sonuçlar elde edilmiştir(95).
Stratus OCT saniyede 400 tarama yapmakta ve 10 mikron derinlikte çözünürlük
sunmaktadır. Ancak bizim kullandığımız OCT 2600 tarama ve 5 mikron derinlikte
çözünürlüktedir. Ayrıca adı geçen çalışmalarda makular kalınlık ile RNFL
korelasyonu yapılmıştır. David Huang ve arkadaşlarının yaptğı bir çalışmada GCC
ölçümü glokom hastalarında makular kalınlıktan daha anlamlı sonuçlar vermiştir(96).
Takagi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada görme alanı defekti ile GCC
significant haritasındaki defekt arasında korelasyon saptamışlardır(97). Yine başka
bir çalışmada Mori ve arkadaşları görme alanı ile OCT ve GCC karşılaştırmasında
benzer sonuçlar elde etmişlerdir(98). Harwerth ve arkadaşları tarafından yapılan bir
çalışmada görme alanı kaybı ile ganglion hücre kaybı arasında anlamlı bir korelasyon
saptanmıştır(99). Çalışmamızda hastaların pek çoğunun görme alanında güvenilirlik
kriterleri
yeterli
olmadığından
OCT,
GCC
ve
görme
alanı
karşılaştırması
yapılamamıştır. Ancak istatistiksel değerlendirmeye alınmamış olsa da güvenilir
görme alanları ile GCC haritalarının karşılaştırılması durumunda defektlerin birbiri ile
son derece uyumlu olduğu gözlenmiştir.
Çalışmamızda total makula kalınlığı yerine ganglion hücre kompleksinin
kalınlığının ölçmenin glokomlu hastalarda daha anlamlı olacağı varsayımından yola
çıktık. Ölçümlerimizin istatiksel analizi sonucu, OCT’de RNFL ve GCC ölçümlerinin
glokomlu hastalarda normal bireylerden anlamlı olarak düşük olduğu görülmüştür.
Üzerinde durulması gereken bir başka sonuç ise glokom ve kontrol grubunda
RNFL ölçümlerinin ganglion hücre kompleks (GCC) ölçümlerine göre anlamlı
düzeyde yüksek olarak saptanmasıdır. Literatürde bu konuda daha önce yapılmış bir
çalışmaya rastlanmamıştır.
Superior
ve
inferior
bölgedeki
RNFL
ve
GCC
ölçümleri
ayrı
ayrı
değerlendirildiğinde her iki ölçümde glokom grubunda anlamlı düzeyde düşük olarak
saptanmıştır. Literatürde iki yarıyı farklı değerlendiği çalışmaya rastlanmamıştır.
54
Çalışmamızda Sinyal gücü göstergesi de (SSI) istatiksel incelenmiştir. Üretici
firma tarafından yapılan ölçümlerin doğruluğu açısından SSI ≥ 30 (100 maksimum)
olması tavsiye edilmektedir. Hiçbir hastamızda bu değer 30’un altInda değildir.
Glokom grubunda anlamlı olarak düşük saptanmıştır. Yine GCC ölçümleri SSI
sonuçları hem glokom grubunda hemde kontrol grubunda daha yüksek bulunmuştur.
Bu da yapılan ölçüm sonuçlarının GCC’de RNFL’ye göre daha doğru sonuçlar
verebileceğini işaret edebilir. Ancak bu konuda da literatürde destekleyici yayına
rastlanmamıştır.
OCT çekimi sırasında da GCC ölçümü ile RNFL ölçümü sırasında işlemi
yapan doktor ve hasta açısından zorluklarla karşılaşılmıştır. Özellikle RNFL ölçümü
sırasında optik diskin taramasının yapılabilmesi için hastanın lateralde bulanan ışığa
bakması
gerekmektedir.
Hastaların
birçoğu
bu
ışığa
fiksasyonda
zorluklar
yaşamaktadır. Bu da optik diskte iyi bir ölçüm yapmayı zorlaştırmaktadır. GCC
ölçümü hekim ve hasta açısından daha rahattır. Çünkü ölçüm yapılan kısım
makuladır ve en ileri glokom vakarında dahi makula korunmuştur. Hastadan düz
bakmasını istemek yeterli olmaktadır. Bu yüzden GCC ölçümlerinin sonuçları ölçüm
sırasındaki hatalardan daha az etkilenmektedir.
Retina sinir lifi tabakası, ganglion hücre kompleksi ve optik sinirin yapısal
hasarının tam olarak değerlendirilmesi glokomatöz optik nöropatinin erken tanı ve
takibinde son derece önemlidir.
Glokomlu gözlerde sinir lifi tabakası kalınlığının normal gözlere göre daha ince
bulunması doğaldır. Bunun nedeni çalışmaya alınan glokom grubunda optik disk/sinir
lifi tabakasının hasarıdır ve glokomlu ve normal gözlerde sinir lifi tabakası
kalınlığındaki farklılıklar birçok çalışmalarda vurgulanmıştır(100,101).
Çalışmamız da göstermektedir ki glokom hastalarının takip ve tedavisinde
RNFL nin yanında GCC değerleri de önem taşımaktadır. Hatta sinir lifi tabakası
kalınlığı disk yüzey alanı ile değişkenlik gösterebildiğinden ve ölçümündeki
zorluklardan dolayı GCC sonuçları daha değerli sonuçlar verebilecek gibi
görünmektedir. Ancak bu konuda çalışmalar henüz yeterli değildir. RNFL veGCC ile
birlikte görme alanı parelelliğinin izlendiği çalışmalar gereklidir.
55
SONUÇLAR
1.Optik koherens tomografi (OCT) ile ölçülen ortalama Ganglion hücre
kompleks (GCC) ve retina sinir lifi kalınlıkları (RNFL) glokom olgularında kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
2.İnferior RNFL ve GCC ölçümleri glokom olgularında kontrol grubuna göre
istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
3.Superior RNFL ve GCC ölçümleri glokom olgularında kontrol grubuna göre
istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
4. Sinyal gücü göstergesi (signal strength indicator ) (SSI) glokom olgularında
kontrol grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
5. SSI sonuçları RNFL ölçümlerinde GCC ye göre istatiksel olarak anlamlı
düzeyde düşük bulunmuştur.
6.GCC ölçümü glokom hastalarının izleminde daha fazla önem kazanacak gibi
görünmektedir.
56
ÖZET
Primer açık açılı glokomlu olgularda Optik Koherens Tomografi (OCT) ile
ölçülen retina sinir lifi tabakası ve ganglion hücre kompleksinin kalınlıkları saptanarak
normal olgular ile karşılaştırıldı.
Çalışmaya 86’sı glokom 51’i normal olmak üzere 137 olgunun 274 gözü
alınmıştır. OCT ile retina sinir lifi kalınlığı (RNFL) ve ganglion hücre kompleksi (GCC)
ölçümleri yapılmıştır. Her göz için RNFL ve GCC ortalama değeri, inferior ve superior
yarıların ölçümü ile ölçüm sırasında alet tarafından verilen SSI sonuçları
değerlendirmeye alınmıştır. Bu sonuçlar, glokom hastalarının kendi aralarında
korelasyonu ve kontrol grubu ile karşılaştırılması açısından değerlendirilmiştir. Ayrıca
ölçüm sırasında Sinyal gücü göstergeside (SSI) glokom hastaları ve kontrol grubu
hastaları arasında karşılaştırılmıştır. Çalışmada elde edilen parametreler eşliğinde
istatistiksel analizleri yapılmıştır( NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software).
Her iki olgu grubu arasında yaş ve cinsiyet oranları açısından anlamlı fark
bulunmamıştır. RNFL ve GCC ortalama, superior ve inferior ölçümleri glokom
olgularında
kontrol
grubuna
göre istatiksel olarak anlamlı
düzeyde
düşük
bulunmuştur. SSI sonuçları değerlendirildiğinde ise yine glokom olgularında kontrol
grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. RNFL SSI
sonuçları, GCC SSI sonuçları ile karşılaştırıldığında ise RNFL sonuçları GCC
sonuçlarına göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
Çalışmamızda normal ve glokomlu gözler arasında ortalama sinir lifi
kalınlıklarında ve ganglion hücre kompleksi kalınlıklarında anlamlı farklar olduğu
saptanmıştır. OCT ile glokomlu ve normal gözlü hastaların ayrımında RNFL kadar
GCC ölçümününde önemli olduğu dikkat çekici olmuştur.
57
KAYNAKLAR
1.Donald L, Budenz MD; Subspecialty Day 1998-Glaucoma. Update on early
diagnosis and Progression of glaucoma. 1998, 34-37.
2.Turaçlı ME. Açık açılı glokomların epidemiyolojisi ve risk faktörleri. Türkiye
Klinikleri Oftalmoloji Dergisi. 2004;13:1:1 – 6.
3.Quigley HA.Number of people with glaucoma wordwide.Br J Ophthalmol
1996; 80: 389-93.
4. Bengtsson B. Incidence of manifest glaucoma. Br J Ophthalmol 1989; 73:
483- 487.
5. Basic and Clinical Science Course (BCSC) Section 10: Glaucoma. San
Francisco, Ca: American Academy of Ophthalmology; 2005:119-146.
6. Turaçlı ME, Önol M, Yalvaç IS:editörler. Glokom, SFN, Ankara 2003.
7. Guyton AC, Hall JE. Eye. In: Texbook of medical physiology. Saunders WB,
Philadelphia, 1996; pp: 632-33.
8. Orhan M..Turaçlı ME, Önol M, Yalvaç SI(edit). Hümör Aköz Dinamiği
Glokom. SFN yayıncılık Ankara, 2003; 4-10.
9. Zeimer RC.. Ritch R, Shields MB, Krupin T. Circadien variations in
intraocular pressure The Glaucomas. Vol 1 Mosby, st. Louis; 1996, 429-445.
10. Brubaker RF. Delayed functional loss in glaucoma. LII Edward Jackson
Memorial Lecture. Am J Ophthalmol. 1996 May; 121 (5): 473-83.
11. Damji KF, Behki R, Wang L. Target IOP Workshop participants. Canadian
perspectives in glaucoma managment: settingtarget intraocular pressure range. Can
J Ophthalmol. 2003 Apr; 38 (3): 189-97.
12. Shield MB.Aqueous humor dynamics, anatomy and physiology. Texbook
of Glaucoma. Williams and Wilkins, Battimore; 1992, 407-42.
13. Millar C, Kaufman PL. Aqueous humor. Secretion and dynamics. In
Tasman W, Jaeger (eds). Duane’s Foundations af Clinical Ophthalmology.
Philadelphia; Lippincott- Raven, 1995.
14. Brubaker RF. Flow of aqueous humor in humans. The Friedenvald lecture.
Invest Ophthalmol Vis sci. 1991, 32: 3145-3166.
58
15. Millar JC, Gobelt BT, Kaufman PL: Aqueous Humor Dynamics. Duane’s
Ophthalmology on CD-ROM. Tasman W, Jaeger EA (eds), Lippincott Williams and
Wilkins Publishers, Inc. Philadelphia, 2002.
16. Kanski JK. Çev: Orağlı KM. Klinik Oftalmoloji, Nobel tıp kitabevleri, İstanbul
2001;183 – 190.
17. Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG(eds). American Academy of
Ophthalmology 2000, LEO, San Francisco.
18. Terminology and Guidelines for Glaucoma, European Glaucoma Society,
3. edition 2008: Chapter 2.
19. Zimmerman R, Sakıyalak D, Krupin T, Rosenberg LF. Primary open-angle
glaucoma. Ophthalmology: Yanoff M, Duker JS. Mosby 2007; Chapter 220.
20. Kanski JK: Çev: Orağlı KM. Klinik Oftalmoloji Dördüncü Baskı 6.bölüm .
Glokomlar. Nobel Tıp Kitabevleri 2001;183-262.
21. Frase S, Wormald R. Epidemyology of glaucoma. Ophthalmology: Yanoff
M, Duker JS. Mosby 2007; Chapter 210.
22. Yalvaç SI. Primer açık açılı glokomun patofizyolojisi. Glokom: Nisan Kurs
Kitabı. Ankara 2007; 41-45.
23. Robin AL, Barnebey HS, Harris A, Osborne N. Glaucoma management:
Beyond intraocular pressure. Ophthalmology Times 22 (Suppl 2). S1-S23, 1997.
24. Palmberg P, Wiggs JL. Mechanisms of glaucoma. in: Ophmalmology.
Yanoff M, Duker JS (eds). Mosby, London: pp 12.3.1-8, 1999.
25. Lütjen-DE, Rohen JW. Anatomy of aqueous humour formation and
drainage. Kaufrnan PL, Mittag TW. Glaucoma, in: Podos SM, Yanoff M (ed).
Textbook of Ophthalmology, Mosby, London: pp 1.1-16, 1994.
26. Rosenberg LF, Krupin T. Pimary open-angle gkucoma. in: Ophthalmology.
Yanoff M, Duker JS (eds). Mosby, London: pp 12.11.1-6,1999.
27. Sürel Z.: Steroid glokomu, Haznedaroğlu G, Andaç K, Erbakan G XXI.
Ulus Türk Oft Kong (1987), Cilt 1. İzmir; Karınca Matbaacılık, s 1-15, 1988.
28. Çetin T, Eltutar K, Beşkardeş S: Sekonder glokom etyolojisi, olgularımızın
dağılımı. T Oft Gaz 22: 565-569, 1992.
29. Gür B, Aksu G, Apaydın KC, Karpuzoğlu T, Yeğin O, Yakupoğlu G:Steroid
katarakt ve glokomu (HLA antijenlerinin rolü). T Oft Gaz 21: 347-352, 1992.
59
30. Hoskins Jr.HD, Kass M: Primary öpen angle glaucoma, Becker-Shaffers
Diagnosis and Therapy of the Glaucomas-(Sixth Ed), Klein EA. the c.v.Mosby
Company, St.Louis, Toronto, Baltimore, s: 277-301, 1989.
31. Waltman SR, Yarian D. Antinuclear antibodies in open angle glaucoma.
Invest Ophthalmol Vis Sci 13: 695-697,1974.
32.Turaçlı E. Primer glokom. T. Klin Oftalmol, Glokom özel sayısı. Günalp İ,
Özkan matbaacılık, Ankara: pp 14-21, 1992.
33. Schumer RA, Podos SM. The nerve of glaucoma. Arch Ophthalmol 112:
37-44, 1994.
34. Hoskins Jr. HD, Kass M: Primary open-angle glaucoma, Becker-Shaffers
Diagnosis and Therapy of the Glaucomas, Klein EA. Mosby, st. Louis, 277-301,
1989.
35. Ertürk H. Primer açık açılı glokom. Turaçlı ME, Önol M, Yalvaç SI (edit):
Glokom. SFN yayıcılık Ankara 2003; 69-76.
36. Odberg T, Jacobsen JE, Hulkgren SJ, Halseide R. The impact of
glaucoma on the quality of life of patients in Norway. 1. Results from a selfadministrated questionnaire. Acta Ophthalmol Scand. 2001; 79: 116-20.
37. Terminology and Guidelines for Glaucoma, European Glaucoma Society,
2. edition 2003: Chapter 3-2.
38. Latina MA, Sibayan SA, Shin DH. Q-switched 532nm Nd: YAG laser
trabeculoplasty (selective laser trabeculoplasty). Ophthalmology 1998; 105: 2082-90.
39. Chiselita D. Non-penetrating deep sclerectomy versus trabeculactomy in
primary open angle glaucoma. Eye,2001; 15: 197-201.
40. Allingham RR (ed): Shield’s Texbook of Glaucoma. Fifth edition, 2005.
LWW, Philadelphia, 2005.
41.Wysong P. Dynamic contour tonometry measurements reliable for all
corneal thicknesses. Eurotimes 2005;10:10-11.
42. Tamçelik N. Görme Fonksiyonu. Turaçlı ME, Önol M, Yalvaç SI (edit):
Glokom. SFN yayıcılık, Ankara 2003; 41-55.
43. Werner E. Basic principles of perimetry, in Werner E(ed): Manual of Visual
Fields. Churchill Livistone, New York, 7-16,1991.
44. Werner E. The normal visual fields, in Werner E(ed): Manual of Visual
Fields. Churchill Livingstone, NeW York, 91-110, 1991.
60
45. Tate GW, Lynn JR: Principles of quatitative perimetry: Testing and
Interpreting the Visual Field. Grune and Stratton, Orlando, FL, 1977.
46. Zalta AH. Lens rim artifact in automated treshold perimetry. Ophthalmol
96: 1302, 1989.
47. Kaiser HJ, Flammer J. Visual Field Atlas, University Eye Clinic, Basel, 3154, 1992.
48. Haas A, Flammer J, Schneider U. Influence of age on visual fields of
normal subjects. Am J Ophthalmol 101: 99,1986.
49. Haley MJ. The Field Analyzer Primer. Allergan Humphrey, San Leandro,
CA, 67-83,1989.
50. Werner E. The Humphrey visual field analyzer, in Werner E (ed): Manual
of Visual Fields. Churchill Livingstone, New York, 67-89, 1991.
51. Haley MJ. The Field Analyzer Primer. Allergan Humphrey, San Leandro,
CA, 13-37, 1989.
52. Katz J, Sammer A. Reliability indices of automated perimetric tests. Arch
Ophthalmol 106: 1252, 1988.
53. İzgi B. Bilgisayarlı normal görme alanı ve etkileyen faktörler. T Oft Gaz 22:
609, 1992.
54. Ehlers N, Bramsen T, Sperlinh S. Applanation tonometry and central
corneal thickness. Acta Ophthalmol 1975; 53: 34-43.
55. Whitacre M, Stein R, Hassanein K. The effect of corneal thickness on
applanation tonometry. Am J Ophthalmol 1993; 115: 592-596.
56. Edelhauser HF, Ubels JL. The cornea and sclera. In: Kaufman PL, Alm A
(eds): Adler’s Physiology of the eye, 10th ed, st. Louis, Mosby, 2003, Section 2,
Chapter 4.
57. Ulrich Ch, Ulrich A. Detection of distubed autoreguîation of the
peripapillary choroid and relative filling defects in the region of watershed zones in
glaucoma. in Drance SM (ed) Update to glaucoma, ocular blood flow and drug
treatment. Kugler Publications. Amsterdam. pp.43-54, 1995.
58. Üstündağ C. Primer Açık Açılı Glokomda Görüntüleme Yöntemleri. T Klin
Oftalmoloji 2004, 13: 38-45
59. Pavlin CJ, Foster FS. Ultrasound biomicroscopy of the eye. New
York, Berlin, Heidelberg: Springer Verlag 1995: 1-97.
61
60. Brown LF. Ferroelectric polymers: Current and future applications.
IEEE, Ultrasonics Symposium Proceedings 1992; 539-45, IEEE, New York.
61. Sherar MD, Noss MB, Foster FS. Ultrasound backscatter microscopy
images the internal structure of living tumor multicellular tumour sphroids. Nature
1987; 330:493-5.
62. Sherar MD, Starkoski BG, Taylor WB, Foster FS. A 100 Mhz Bscan
ultrasound backscatter microscope. Ultrasound Imaging 1989; 11: 9-105.
63. Bozkurt B, Irkeç M, Karaağaoğlu E, Orhan M. Scanning laser polarimetric
analysis of retinal nerve fiber layer thickness in Turkish patients with glaucoma and
ocular hypertension. Eur J Ophthalmol 2002; 12: 406-12.
64. Bozkurt B, Irkec M, Gedik S, Orhan M, Erdener U, Tatlıpınar
S,Karaagaoglu E. Effect of peripapllary chorioretinal atrophy on GDx parameters in
patients with degenerative myopia. Clin Experiment Ophthalmol 2002; 30: 411-4.
65. Airaksinen PJ, Vihanninjoki K, Tuulonen A. Polarimetric measurements of
the retinal nerve fiber layer in glaucoma. Ophthalmology 1994; 101 (suppl): 107.
66. Nakla M, Nduaguba C, Rozier M. Comparison of imaging techniques to
detect glaucomatous optic nerve damage. Invest Ophthalmol Vis Sci 1999; 40
(suppl): 397.
67. Zangwill LM, Lima MDS, Weinreb RN. Confocal scanning laser
ophthalmoscopy to detect glaucomatous optic neuropathy. In Schuman JS: Imaging
in glaucoma. Slack Inc Thorofare, New York, 1997, s:45-59.
68. Burk RO, Vihanninjoki KB. Developmant of the standard reference plane
for the Heidelberg Retina Tomography. Graefe’s Arch Cln Exp Ophthalmol
2000;238:375-84.
69. Aydın A, Bilge AH Optik Koherens Tomografinin Glokomda Yeri . GlokomKatarakt Oftalmoloji Dergisi 2007, Cilt 2, Sayı 2. 077-082.
70. Huang D, Swanson EA, Lin CP, et al. Optical coherence tomography.
Science. 1991;254:1178-1181.
71. Izatt JA, Hee MR, Swanson EA, et al. Micrometer-scale resolution imaging
of the anterior eye in vivo with optical coherence tomography. Arch Ophthalmol.
1994;112:1584-1589.
72. Fujimoto JG, Hee MR, Huang D, et al. Principles of optical coherence
tomography. In Schuman JS, Puliafito CA, Fujimoto JG: Optical coherence
tomography of ocular diseases. Second edition. Thorofare,NJ: Slack Inc. 2004,3-20.
62
73. Schuman JS, Pedut-Kloizman T, Hertzmark E, et al.: Reproducibility of
nerve fiber layer thickness measurements using optical coherence tomography.
Ophthalmology. 1996;103:1889-1898.
74. Bayraktar Ş, Türker G. Erken glokom ve glokom şüphesi olgularında optik
koherens
tomografi
ile
elde
edilen
retina
sinir
lifi
kalınlığı
ölçümlerinin
tekrarlanabilirliği. T Oft Gaz. 2000;30:404- 408.
75. Williams ZY, Schuman JS, Gamell L. Optical coherence tomography
measurement of nerve fiber layer thickness and the likelihood of a visual field defect.
Am J Ophthalmol. 2002;134:538-546.
76. Üstündağ C. Glokomlu gözlerde optik koherens tomografi ile saptanan
retina sinir lifi kalinliklarinin görme alani indeksleri ile korelasyonu. T Oft Gaz.
2001;31:600-604.
77. Pieroth L, Schuman JS, Hertzmark E. Evaluation of focal defects of the
nerve
fiber
layer
using
optical
coherence
tomography.
Ophthalmology.
1999;106:570-579.
78. Quigley HA, Addicks EM. Quantitative studies of retinal nerve fiber layer
defects. Arch Ophthalmol. 1982;100:807-812.
79. Schuman JS, Wollstein G, Farra T, Aydın A. Comparison of optic nerve
head measurements obtained by optical coherence tomography and confocal
scanning laser ophthalmoscopy. Am J Ophthalmol. 2003;135:504-512.
80. Zangwill LM, Bowd C, Berry CC. Discriminating between normal and
glaucomatous eyes using Heidelberg Retina Tomograph, GDx Nerve Fiber Analyzer,
and optical coherence tomograph. Arch Ophthalmol. 2001;119:985-993.
81. Wollstein G, Schuman JS, Price LL, Aydın A, Optical coherence
tomography (OCT) macular and peripapillary retinal nerve fiber layer measurements
and automated visual fields. Am J Ophthalmol. 2004;138:218-225.
82. Hoh ST, Greenfield DS, Mistlberger A, Liebmann JM, Ishikava H, Ritch R.
Optical coherense tomography and scanning laser polarimetry in normal , oculer
hypertensive and glaucomatous eyes . Am J Ophthalmol 2000 ; 129. 129-135.
83..Anton A , Zangwill L , Emdadi A , Weinreb RN : Nerve fiber layer
measurements with scanning laser polarimetry in oculer hypertension . Am J
Ophthalmol 1997 ; 115 : 331- 334.
63
84. Tjon-Fo-Sang MJ , de Vries J , Lemij HG. Measurement by nerve fiber
analyzer of retinal nerve fiber layer thickness in normal subjects and patients with
oculer hypertension . Am J Ophthalmol . 1996.122 : 220 -227.
85. Chen E, GeddaU, Landa I. Thinning of the papillomacular bundle in the
glaucomatous eye and its influence on the reference plane of the Heidelberg Retinal
Tomography. J Glaucoma 2001. 10: 386-9.
86. Park KH, Caprioli J. Development of a novel reference plane for the
Heidelberg retina tomograph with optical coherence tomography measurements. J
Glaucoma 2002;11: 385-91.
87. Zangwill LM, Bowd C, Berry CC, Williams J, Blumenthal EZ, SanchezGaleana CA, Vasile C, Weinreb RN. Discriminating between normal and
glaucomatous eyes using the Heidelberg Retina Tomograph, GDx Nerve Fiber
Analyzer, and Optical Coherence Tomograph. Arch Ophthalmol 2001;119:1069-70.
88. Klemm M, Rumberger E, Walter A, Richrd G. Reproducibility of measuring
retinal nerve fiber density. Comparison of optical coherence tomography with the
nerve fiber analyzer and the Heidelberg retinal tomography device. Ophthalmologe
2002;99:345-51.
89. Schuman JS, Hee MR, Puliafito CA, et al. Quantification of nerve fiber
layer thickness in normal and glaucomatous eyes using optical coherence
tomography. Arch Ophthalmol. 1995;113:586- 596.
90. Mistlberger A , Liebmann JM , Greenfield DS , Pons ME ,Hoh S , Ishikava
H, Ritch R. Heilderberg retina tomography and optical coherence tomoraphy in
normal , ocular hypertensive and glacomaous eyes . Ophtalmology 1999 ; 106 202732.
91.Townsend KA, Wollstein G, Schuman JS. Imaging of the retinal nerve fibre
layer for glaucoma. The British Journal Of Ophthalmology [Br J Ophthalmol] 2009
Feb; Vol. 93 (2), pp. 139-43.
92. Leung CK, Chan WM, Hui YL, Yung WH, Woo J, Tsang MK, Tse KK.
Analysis of retinal nerve fiber layer and optic nerve head in glaucoma with different
reference plane offsets, using optical coherence tomography. Investigative
Ophthalmology & Visual Science [Invest Ophthalmol Vis Sci] 2005 Mar; Vol. 46 (3),
pp. 891-9.
64
93.Greenfield DS, Bagga H, Knighton RW. Comparison of macular and
peripapillary measurements for the detection of glaucoma: An Optical Coherence
Tomography Study Ophthalmology 2003, 121(1): 41-46.
94.Medeiros F, Zangwill L, Bowd C, Vessani R, Susanna Jr R, Weinreb R.
Evaluation of retinal nerve fiber layer, optic nerve head, and macular thickness
measurements for glaucoma detection using optical coherence tomography
American Journal of Ophthalmology, 139(1): 44-55.
95. Wollstein G, Ishikawa H, Wang J, Beaton S, Schuman J. Comparison of
three optical coherence tomography scanning areas for detection of glaucomatous
damage American Journal of Ophthalmology, Volume 139(1) : 39-43.
96. Huang D. Pattern analysis of retinal maps for the diagnois of optic nerve
diseases by optical coherence tomography University of Southern California Los
Angeles, CA US AAO lecture, 2007.
97. Takagi ST, Nose A, Kita Y. Inner Retinal Layer Measurements in Macular
Region With Fourier Domain Optical Coherence Tomography in Glaucomatous Eyes
With Hemifield Defects Tomita Toho University Ohashi Medical Center, Tokyo,
Japan, IOVS Suppl. 4648: 2008.
98. Mori S, Hangai M, Nakanishi H, Kotera Y, Inoue R, S. Morishita, Aikawa
Y, Hirose F, Ojima T, Yoshimura N. Macular Inner and Total Retinal Volume
Measurement by Spectral Domain Optical Coherence Tomography for Glaucoma
Diagnosis Kyoto University, Kyoto, Japan IOVS Suppl. 4651: 2008.
99.Harwerth RS. Quigley HA. Visual Field Defects and Retinal Ganglion Cell
Losses in Patients With Glaucoma . Ophthalmology. 2006 124(6):853-859.
100. Airaksinen PJ,Drance SM , Doulas GR ,Mawson DK , Nieminen H :
Diffuse and localized nerve fiber loss in glaucoma .Am J Ophthalmol 1984 ; 98: 566571.
101. Weinreb RN, Shakiba S , Zangwill L : Scanning laser polarimetry to
measure the retinal nerve fiber layer of normal and glaucomatous eyes. Am J
Ophthalmol 1995 ; 119 : 627-639.
65
Download