YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ Mustafa ÜNVERDİ* Öz Organ ve doku nakline karşı çıkanlar bir insandan başkasına nakledilen organların ahirette kimin adına şahitlik edeceği sorusunu gündeme getirmiş ve iddialarına Kur’an’daki organların şahitliğine dair ayetleri mesnet kabul etmişlerdir. Ancak bu konudaki ayetler incelendiğinde bunların sadece kâfirler bağlamında olduğu ve fakat müminleri de kapsadığına dair kesin bilginin olmadığı anlaşılmaktadır. İslam kelamcıları yeniden dirilmenin cismânî oluşunu kabul etmekle birlikte, organların şehadetinde ihtilaf etmiş, birçok müfessir bunun sadece dünyada iken işlediği günahlarını ve inkârcı tutumunu örtbas etmek isteyen kâfirler hakkında vuku bulacağını kabul etmiştir. Meselenin diğer yanı, insanın ahirette ruh ve beden bütünlüğü içerisinde, bu dünyada sahip olduğu benliği ile diriltilecek olmasıdır. İnsanın ahiretteki bedeninin ya bu dünyada sahip olduğu aslî maddesinden hareketle yeniden inşası ya da ahirete uygun yeni bir formatta olması mümkündür. Ancak biz, dünyada sürekli değişen hücreleriyle ve dünya hayatına göre yaratılmış yapısıyla sahip olduğumuz bedenlerin ahirette yeniden inşası değil, benliğimizi koruyan bir biçimde ve ahiret şartlarına uygun yeni bir bedenle diriltileceğimiz ihtimalinin daha yüksek olduğunu kabul ediyoruz. Buna ek olarak özellikle iç organların nakli kişilik nakli değildir. Dış organlar ise sadece – kısmi- psikolojik etki yaratabilir. Bu hakikat, organ naklinde inanç açısından bir sorun olmadığı görüşünü kuvvetlendirmektedir Anahtar Kelimeler: Organ Nakli, Şahitlik, Ahiret, Diriliş, İnsan. The Organ Transplantation in Respect to the Type of Resurrection Abstract Those who are against organ and tissue transplants are brought into question that transplanted organs, on whose behalf will testify in hereafter. They base on some verses about organs testimony in hereafter. However, when these verses are examined it is understood that they are only to the infidels but not for muslims. Islam theologians even accept to corporeal resurrection they don’t all be- * Yrd. Doç. Dr., Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Kelam Anabilim Dalı, [email protected] Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi Cilt 15, Sayı 1, 2015 ss. 43 -70 db 15/1 MUSTAFA ÜNVERDİ lieve in the testimony of organs in the hereafter for everyone. They agree upon bear testimony of organs for only infidels that they want to conceal their sins and profanity. The other side of the issue, it is possible that human’s body may be the same as in this world or different. It is truth that the human’s body is only compatible with the conditions of this world but not other world. Therefore we think the resurrection is more likely that human will resurrected with a new body in the hereafter. So there is no prevent to organ transplant. Also the transplantion of internal organs is not transfer personality. But external organ transplantion can create a psychological impact. This fact strengthens the view of organ transplantation’s is not a problem in terms of belief. Keywords: Organ Transplantation, Resurrection, Testify, Hereafter, Human. Giriş Sorunun Tespiti Hastalıkların tedavisi konusunda insanları meşgul eden konulardan birisi organ nakli meselesidir. Sağlık Bakanlığının verilerine göre 2002’den 2014 yılına kadar geçen sürede ülkemizde gerçekleştirilen organ nakli vakalarında altı kat artış olmuştur.1 Bununla birlikte, böbrek yetersizliği başta olmak üzere organ nakli bekleyen 44| db binlerce hastanın varlığı, bunların yakınları ve organ bağışçıları dikkate alındığında önemli sayıda insanı ilgilendiren bir konudur organ nakli. Günümüzde organ nakli, alternatifsiz bir tedavi yöntemi olması nedeniyle tıbbın önemli bir uğraşısı olduğu gibi, organı alan ve verenin insan olması ve insan uzvu üzerinde tasarruf yapılmasını gerektirmesi sebebiyle din, hukuk ve ahlakı ilgilendirmektedir. Sadece İslam’da değil, diğer din ve inançlarda da insanın saygın bir varlık oluşu, tedavisinin gerekliliğini ve organları üzerindeki tasarruflarda etiğe uygunluğunu zorunlu kılmıştır. Organ nakliyle ilgili önemli bir mesele de beyin ölümünün gerçek (biyolojik) ölüm sayılıp sayılamayacağı ile ilgilidir. Zira bedende tek veya hayatî olan ya da bedenin işlevselliğini sürdürmesi kendisine bağlı olan organların nakli ancak kişinin ölümünden sonra mümkün olabilmektedir. Naklin imkan ve başarısı organların, ölümün hemen ardından geciktirilmeden alınmasına bağlıdır. Bu da erken ölüm tanı ölçütlerine ihtiyaç doğurmaktadır. Beyin ölümü halinde kişinin organlarının başka birisine nakledilmesi tartışma konularından birisi olmuştur. 1 http://www.aa.com.tr/tr/manset/467636--organ-nakli-sayisi-12-yilda-6kat-artti (19.02.2015) DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ Organ naklinin İslam dini açısından değerlendirilmesi iki açıdan mümkündür. Birincisi, organ naklinin itikâdî ve uhrevî bakımdan değerlendirilmesidir. Bu ise, cismânî haşr inancı bağlamında organların sorumluluğu ve kıyamet günü şahitliği meselesiyle ve genel olarak dini sorumluluk esaslarıyla bağdaşıp bağdaşmayacağı gibi konularda temerküz eder. Konunun bu veçhesi çalışmamızın temel gayesini teşkil etmektedir. Organ naklinin dini açıdan ele alınan ikinci yönü ise, meselenin İslam hukukunun ilkelerine göre cevazı hususudur. Konuya ilişkin yapılan çalışmalar, bunun bazı şartlarla caiz olduğunu ortaya koymuştur ki, bunlar bu araştırmanın konusu dışında olup sadece özet mahiyetinde ele alınacaktır.2 Çalışmamızın büyük ölçüde kelamda “sem’iyyât” bahsini ilgilendiren bir konu olmasının getirdiği zorluk ve hacim açısından ilgili rivayetlerin tamamını kapsamasının imkansız oluşunu belirtmek istiyoruz. Bu yüzden yeniden dirilme ve organların şahitliği konusunu işlerken Kur’an odaklı ve kelam ekollerinin bakış açısını ortaya koyan bir metot takip edeceğiz. I. Organ Naklinde İçtihadî Meşruiyet Organ nakli meselesi önceki yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış bir konudur. Konuyla ilgili bilgileri İslam’ın ana kaynaklarında bulmak mümkün değildir. Keza bu durum diğer semavî dinler açısından da böyledir.3 Bununla birlikte bir tedavi yöntemi olması yönüyle insan bedenini ve sağlığını koruma yönündeki dini emir ve telakkilerin bu hususta da geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim bunun tarihsel izlerine fıkıh literatüründe de rastlamak mümkündür. İmam Şafiî (ö. 204/819) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) sökülmüş dişin yerine, eti yenen boğazlanmış bir hayvanın dişinin, bu da bulunmazsa başka bir insana ait dişin yerleştirilmesinin caiz olduğunu söylemiştir. İmam-ı Nevevî de (ö. 2 3 Organ naklinin İslam hukukuna göre incelendiği bazı çalışmalar için bkz. Reşit Haylamaz, Organ ve Doku Nakli İslam Hukukuna Göre, Işık Yayınları, İzmir 1993; Muhammed Önder, İslam Fıkhında Organ Naklinin Hükmü, Gonca Yayınevi, İstanbul ts.; Ali Arif el-Karadâğî, Kazâyâ Fıkhiyye fi Nakli’lA’zâi’l-Beşeriyye, Kuala Kumpur, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye Beyrut 2012; Mehmet Şener, “İslam Hukukuna Göre Organ Nakli Üzerine Bir Deneme” Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1992, sayı 7, ss. 137146; Hikmet Akdemir, “Organ Naklinin Kur’an Açısından Değerlendirilmesi”, Harran Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, 2005, Yıl: 10, Sayı:14, ss. 7-13;Hayat Vakfı, “Tıp, Etik, Din, Sosyoloji ve Hukuk Bağlamında Organ Nakli Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Sempozyum, Malatya 9 Mayıs 2014. Bkz. İnci Hot-Esin Karlıkaya, “Semavi dinlerin Bakış Açısıyla Organ Nakli”, Sendrom Dergisi, Kasım-Aralık 2008, ss. 59-65. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 db | 45 MUSTAFA ÜNVERDİ 676/1277) kırılmış bir kemiğin kaynaştırılmasında herhangi bir madde bulunamazsa insan kemiğinin kullanılmasının mümkün olduğunu kaydetmiştir.4 Bu gibi kayıtlara rağmen tam anlamıyla organ naklinin meşruiyetinin doğrudan klasik kaynaklardan değil, İslam hukukunun temel prensipleri açısından tartışıldığı ortadadır. Nitekim ülkemizde ve diğer İslam devletlerinin dini mercilerinde organ naklinin dini durumu ile ilgili fetvalar ve kararlar geliştirilmiş olup bunlar İslam düşüncesinin temel değerleri açısından ortaya konulmuş içtihatlar niteliğindedir. Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu 03.03.1980 tarih ve 396/13 sayılı kararında yayınladığı fetvada birtakım şartlara uyulması kaydıyla organ ve doku naklinin caiz olduğunu belirtmiştir. Tıbbi olarak böyle bir uygulamadan henüz söz edilmeyen bir devir olması itibariyle erken dönem İslam düşüncesinde konuya ilişkin sarih bir hükmün bulunmadığının altını çizen Kurul, İslam hukukunun şer’î delillerinden kıyas metodunu işletmiştir. Buna göre organ naklinin meşruiyeti zarurete 46| db binaendir. İnsanın can ve beden dokunulmazlığı onun organlarının başkalarınca kullanılamamasını gerektirirken, bu hükmü bozan şey, başka bir insanın zor durumda olmasıdır. Din İşleri Yüksek Kurulunun, 19.01.1968 tarih ve 3 sayılı kararının yanı sıra Müşavere ve Dini Eserleri İnceleme Kurulu’nun 16.04.1952 tarih ve 211 sayılı kararı ile 25.10.1960 tarih ve 492 sayılı kararlarının organ nakline izin verdiğini görmekteyiz. Bütün bunlarda ortak nokta, insanın saygınlığı dolayısıyla ancak zaruret halinde organlarından ikinci bir şahsın faydalanmasının onayıdır. Bunun yanında, organ naklinde vericinin maddi menfaat gözetmemesi, organ ve doku naklinin hastalığın tedavisi yönünde yararlı olacağı kesinleşmiş olması konunun meşruiyetinin diğer dayanaklarıdır.5 Suudi Arabistan’da bulunan Büyük Âlimler Kurulu, 06.11.1982 tarih ve 99 sayılı kararı ile ölüden diriye ve diriden diriye organ nakli ve bağışlamasının şer’î açıdan câiz olduğuna fetva vermiştir. İslam İşbirliği Teşkilatı’na bağlı İslam Fıkıh Akademisi de (Mecmau’l-Fıkhi’l-İslamî) 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı kararı ile bazı 4 5 Ahmet Yaman, “İslam Hukuku Açısından Organ Nakli ve Beyin Ölümü”, Organ Nakli Sempozyumu, Malatya 2014, ss. 26-36, s. 29. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı, “Organ Nakli”, http://www2.diyanet.gov.tr/dinisleriyuksekkurulu/Sayfalar/OrganNakli.as px (09.02.2015). DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ şartlar dâhilinde organ naklini caiz kabul etmiştir.6 Şartlar arasında önemli bir husus naklin her hangi bir ticari kaygı ile yapılmamasıdır. Akademi 1990 yılı altıncı dönem toplantısında konuyu tekrar ele almış ve galiz avret, erbezi ve yumurtalık naklini, ceninin ölümüne neden olacak dönemlerde ilik ve doku naklini, gelişmekte olan bir ceninden organ ve doku naklini yasaklamış, hayvan cenininden başarı şansı yüksekse organ ve doku naklini meşru kabul etmiştir.7 Öte yandan organ nakli konusunda önemli bir nokta beyin ölümü ve yaşam destek ünitesinin devreden çıkarılması hususudur. Organ naklinde en önemli aşamalardan biri olan ve kimine göre kesin ölüm olmadığı için bu durumdaki hastadan organ naklinin etik olmadığı aşamayı ifade eden beyin ölümünün İslam Hukukundaki meşruiyeti, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunca 14.12.2006 tarihli bir mütalaada kabul edilmiştir.8 Ayrıca 2007 yılında “Güncel Dini Meseleler Toplantısı”nda da konu uzman tabipler ve İlahiyatçılar tarafından ele alınmış ve beyin ölümünün hakiki ölüm olduğu, bu durumdaki hastalardan organ nakline izin db | 47 verilebileceği sonucuna varılmıştır.9 Aynı kanaat İslam Fıkıh Akademisi’nin 1986 yılındaki 3. Dönem toplantısında aldığı 17 numaralı kararda da zikredilmiştir. Bu konuda farklı görüşte olan ve beyin ölümünü gerçek ölüm kabul etmeyip, bu durumda olanların yaşam destek ünitesinden çıkarılmaları ve bunlardan organ nakli yapılmasını meşru görmeyenler vardır.10 6 7 http://www.fiqhacademy.org.sa/qrarat/4-1.htm (03.03.2015); İslam Konferansı Teşkilatı İslam Fıkıh Akademisi, “Kararlar ve Tavsiyeler”, Çev. Bilal Aybakan-Hasan Hacak, İstanbul 1995, s. 59-62. http://www.fiqhacademy.org.sa/qrarat/6-8.htm (03.03.2015) 8 http://www2.diyanet.gov.tr/dinisleriyuksekkurulu/Sayfalar/KisininYasamDestek.aspx (05.03.2015) 9 DİB Din İşleri Yüksek Kurulu, “Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı 1618 Kasım 2007” ed. Mehmet Bulut, Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı II, Ankara 2008, s. 148-9. Bkz. Masaud Sabri “İslam Fıkhında Beyin Ölümü” (çev. T. Sandıkçı), Hayatın Başlangıcı ve Sonu (ed. Hakan Ertin-Merve Özdemir), İstanbul 2013, s. 185; İlhan İlkılıç, “Beyin Ölümü İnsanın Ölümü müdür?”, Hayatın Başlangıcı ve Sonu (ed. Hakan Ertin-Merve Özdemir), s. 139-141. İnsanın tam olarak ne zaman ölmüş kabul edileceği, klinik ölüm, beyin ölümü, biyolojik ölüm gibi kavramlar, konunun resmi ve hukukî boyutu, dünyada beyin ölümü halindeki uygulamalara dair bkz. Lütfü Hanoğlu, “Nörolojik açıdan Hayatın Sonu; Ölüm”, Hayatın Başlangıcı ve Sonu (ed. Hakan Ertin-Merve Özdemir), s. 105-126; Özlem Koçak Süren, “Organ ve Doku Naklinin Yasal ve Etik Açı- 10 DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ İslam’da organ naklinin hukuki boyutu alanımızın dışında olduğu için bu konudaki fetva ve görüşleri nakletmekle yetindik. Burada dikkat çekmemiz gereken hususun konunun ictihadî olduğudur. İslam hukuku uzmanları “Zarar imkân nispetinde giderilir.”, “Zorunluluklar yasakları mubah hale dönüştürür.”, “İki kötü arasında kalındığında zararı en olan tercih edilir.”, “Kuvvetli zarar hafif zarar ile giderilir.” gibi genel hukuk ilkeleriyle organ ve doku naklini meşru kabul etmişlerdir.11 Organ nakli, verici konumdaki insanın onuru korunarak, alıcı durumdaki insanın ihtiyacı ve son derece değerli olan Allah vergisi organların toprağa karışıp fonksiyonunu yitirmesi yerine bir başkasına can vermesi amacıyla gerçekleştirilebilir. İnsanın yeryüzünde eşref-i mahlukât oluşu, onun hayatiyetinin sürdürülmesini hem kişinin kendisine hem de başkalarına yüklenmiş bir görev olarak kabul edebiliriz. İnsan öldürmenin haramlığını beyan eden ayetleri bu bağlamda değerlendirebileceğimiz gibi,12 hastalıkların tedavisini emreden nebevi tavsiyeleri de bu düzlemde kabul edebiliriz.13 Bu naslar insan hayatının korunmasının zorunlu olduğunu ve başka bir alternatif kalmayınca haramların bile tedavi48| db de devreye girebileceğini göstermektedir.14 Basit bir konuda bile 11 12 13 14 dan İncelenmesi”, TBB Dergisi, Sayı 73, Ankara 2007, ss. 174-195. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2007-73-374 adresinden (12.03.2015) Mehmet Şener, “İslam Hukukuna Göre Organ Nakli Üzerine Bir Deneme”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi VII, İzmir 1992, ss. 137146, s. 140-141. “Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın…” 17/33; “Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası içinde temelli kalacağı cehennemdir…” 4/93; “Kim bir cana kıyarsa ya da yeryüzünde bozgunculuk çıkarırsa bütün insanları öldürmüş gibidir…” 5/32. “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz. Zira Allah, yaşlılık hariç, takdir ettiği her hastalığın şifasını vermiştir.” (Ebu Davud, Tıb 1; Tirmizi, Tıb 2; İbn Mâce, Tıb 1)(Bu eserlerin tam kaynakları verilerek kaynakçaya eklenmeli); “Allah hem derdi hem de devayı göndermiş, her hastalığa bir çare yaratrmıştır. Tedavi olunu ama tedavide haramı kullanmayın” (Ebu Davud, Tıb 1). Ölüm söz konusu olunca haram kılınan şeylerden asgarî miktarda tüketilmesini mümkün kılan 2/173, 5/3, 6/119 ve 145 gibi ayetlerin, tedavisi çıkmaza giren hastalıklar için de geçerli olabileceği kabul edilmiştir. Tüketilmesi haram olan maddelerle tedavinin caiz olmadığını savunanlar olmakla birlikte, “tedavinin zorunluluğu” ilkesinden hareketle bunun caiz hatta asgari şartlarda olmak kaydıyla- vacip olduğu öne sürülmüştür. (İbn Hazm, el-Muhalla (I-XI), tah. Abdurrahman el-Cezirî, İdaretü’t-Tabâatiti’l-Münira, Mısır ts., c. XI, s. 372.) İslam alimlerinin çoğunluğu, kesin olarak yararlı olacağının –ya da en azından bu yönde güçlü bir ihtimal taşıması- bilinmesi ve helal yolların tükenmiş olması şartını öne sürmüşlerdir. Hz. Peygamberin erkeklere ipek kullanımını yasaklamasına rağmen cilt hastalığı olan kimselere izin vermiş olması (Buhârî, Libâs 29, Cihad 91) Hanefiler ve Şafiiler başta olmak üzere buna yol veren ilim adamlarına dayanak olmuştur. Ali Bar- DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ yardımlaşmayı esas almış bir dinin hayatî bir meselede bunu reddetmiş olamayacağını düşünüyoruz. Yine de özellikle beyin ölümü gibi ihtilaflı bir konuda kişisel endişelere ve kararlara saygı duyulması ve bu aşamada konunun insanî/duygusal boyutunun dışlanmaması gerektiği kanaatindeyiz. II. Yeniden Dirilişin Keyfiyeti ve Organların Şahitliği Yeniden dirilmenin keyfiyeti ile organ naklinin meşruiyeti arasında bağ kurulmuştur. Buna göre insan, vücudundan da sorumludur ve ahirette bu konuda hesaba tâbi tutulacaktır. Asıl sahibinden alınıp ikinci kişiye nakledilen organ mahşerde kimin bedeninde yer alacaktır? Söz konusu organ hangi sahibi için şahitlikte bulunacaktır? Gibi sorular bazılarınca organ nakline engel teşkil eden konular olarak kabul edilmiştir.15 Bu iddia sahiplerinin dayanağı, Kur’an’da yeniden dirilmenin ruh-beden birlikteliğiyle (cismânî) oluşunu bildiren ve insan organlarının ait oldukları kişiler aleyhinde şahitlik edeceğini haber veren ayetlerdir. Şimdi öncelikle İslam dini açısından yeniden dirilmenin keyfiyetini tartışacak ardından organların db | 49 şahitliği mevzusunu değerlendirmeye tabi tutacağız. II. A. Yeniden Dirilişin Keyfiyeti II. A. 1. Kavramların Diliyle Yeniden Diriliş İslam inancında ölümden sonra ahiret yurdu için yeniden dirilişin en genel adı ba’s’tır. Ba’s, “Birini kaldırıp harekete geçirmek, uykudan uyandırmak, diriltmek, göndermek” gibi anlamlara gelir. Ba’s, canlılık özelliklerinin tekrar aktive edilmesidir. Bu ister uykudan uyandırma ister ölümden yeniden diriltme şeklinde olsun böyledir.16 Kelime Allah’a izafe edildiğinde iki manaya delalet eder. Birinci anlamı, ölmüş her tür canlının tüm özellikleri ve çeşitleriyle (erkek-kadın, çocuk-yaşlı vs.) kıyametten sonra diriltilmesidir. Böyle bir diriltme Allah’a mahsustur ve bundan dolayı O’nun bir adı bâis’tir. İkinci tür ba’s ise, Kur’an’da Hz. İsa’ya atfedilen ölüleri diriltme manasıdır ki,17 bu, yaşadığımız şu dünyada geçerli bir durumdur.18 15 16 17 18 dakoğlu, “Haramlar ve Helaller”, İlmihal (I-II), DİB Yay., Ankara 2006, c. II, s. 165. Yaman, “İslam Hukuku Açısından.”, Organ Nakli Sempozyumu, s. 27-28. İbn Manzur, Lisanu’l-Arab (I-VI), tah. Abdullah Ali el-Kebir vd., Dâru’lMeârif, Kahire ts., c. I, s. 307. 3/49. Hz. İsa’nın mucizelerinden bahseden ayetin ilgili bölümü, “… ve uhyi’l-mevtâ bi iznillâh…” ( Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim) manasındadır. İsfehânî, el-Müfredât, Dârü’l-Marife, Beyrut 2010, s. 62. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ Ba’s İslam’da “Kyamet gününde Allah’ın ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri yeniden diriltmesi/canlandırması” anlamında temel inanç esaslarından biri olarak kabul edilmiştir.19 Nitekim ahirete iman “ba’sü ba’de’l-mevt” şeklinde formüle edilmiştir.20 Felsefe ve kelam literatüründe yeniden dirilme ile ilgili en yaygın kelimelerden biri de meâddir. Meâd, bir şeyin (zaman ya da mekan) her hangi bir noktadan ayrıldıktan sonra tekrar oraya geri dönmesi anlamına gelir. Terim anlamı ise yokluktan varlığa, ölümden hayata ya da toprağa karışmış bedene ait parçaların tekrar aynı bedene dönmesidir.21 Kelime, bedenden çıkan ruhun/canın tekrar bedene dönmesi, insanın canlılık özelliğini yitirdikten sonra yeniden hayata kavuşması ya da dünya hayatı için yeryüzüne gönderilen insanın yaratıcısına kavuşması gibi anlamları ihtiva eder ve bu tabir kelam ve felsefede kıyamet için kullanılır.22 Yeniden dirilmeyi ifade eden bir diğer kavram haşr’dir. Haşr, insanları -savaş gibi herkesi ilgilendiren nedenlerle- bulundukları yerden çıkarmak ve onları bir araya getirerek bir meydanda toplamak anlamına gelir. Arapların “Kadınlar haşr olunmaz” sözü, onla50| db rın savaş için çağrılamayacağı manasınadır.23 Kelimenin kavram anlamı ise kıyamet gününde yeniden diriltilen (ba’s) varlıkların bir meydana sevk edilmek üzere kabirlerinden alınarak/kaldırılarak toplanmasıdır.24 Toplanılan yerin adı mahşer, mevkıf ya da arasâttır.25 Haşr, ba’stan sonra kıyamet hallerinden ikinci merhaleyi ifade eder. Haşr, neşrin karşılığıdır. “Hsap görüldükten sonra insanların cennet ya da cehenneme dağıtılması/sevk edilmesi” demek olan neşr, haşirden sonraki aşamayı ifade eder. Bununla birlikte haşrin, ba’s anlamında kullanılışı da yaygındır. Nitekim İslam düşüncesinde 19 20 21 22 23 24 25 Yusuf Şevki Yavuz, “ba’s” mad. DİA, İstanbul 1992, c. V, s. 98. İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, c. III, s. 317. Taftazânî, Şerhu’l-Mekâsıd (I-V), tahk. Abdurrahman Umeyra, Âlemü’lKütüb, Beyrut 1998, 2. Baskı, c. V, s. 80. Bekir Topaloğlu- İlyas Çelebi, Kelam Terimleri Sözlüğü, İSAM Yay., İstanbul 2010, s. 207. Meâd kavramı kelam ilminin tarifi içerisinde yer alır. “Mebde ve meâd” şeklinde sıkça karşılaştığımız tabir, başlangıç ve dönüşü ifade eder. Yani ilki yaratılış, ikincisi ise dünya hayatının sonu ve ebedi yurda dönüş manasındadır. Bkz. Mehmet Vural, İslam Felsefesi Sözlüğü, Elis Yayınları, Ankara 2011, s. 387. İsfehânî, el-Müfredât, s. 127. “And olsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.” 3/158. 2/203; 46/6; 58/9. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ yeniden dirilişin keyfiyeti ba’sin ve meâdin cismâniliği adı altında yapıldığı gibi “haşrin cismâniliği” bağlamında da yapılmıştır.26 Kıyamet koptuktan sonra tüm mükellefler gibi hayvanların da haşrolunacağı kabul edilmiştir. Ancak onlar dünyadaki yaptıklarının karşılığını bulmak için değil, şahitlik için Allah’ın huzuruna getirileceklerdir. Bununla birlikte bu görüş Ehl-i sünnette herkes tarafından kabul görmemiştir.27 Kıyamet kopması ile son bulacak dünya hayatının ardından ahiret için yeniden dirilmeyi ifade eden diğer bir kavram ise neş’edir.28 Dünya hayatı için ilk yaratma neş’etü’l-ûlâ; ahiret için yeniden yaratma neş’etü’l-uhrâdır. Kelamcılar ölüm sonrası yeniden dirilme olayını iâde-i halk ya da halk-ı cedîd şeklinde de isimlendirmişlerdir.29 Ölüm ötesi için yeniden dirilmeyi ifaden eden kavramların her birisi konunun farklı yönüne dair bir anlam ve önem taşır. Bir Müslüman -diğer semavi dinlerde olmadığı kadar- bu kavramlar aracılığıyla ahiret inancını tesis eder. Ve böylece tamamen sem’iyyâta dair olan bir alanda karanlık noktalar aydınlanmış olur. db | 51 II. A. 2. Yeniden Dirilişin Cismânî Oluşu İslam’da yeniden dirilmenin keyfiyeti üzerinde ihtilaf vardır. İslam filozofları ma’dumun aynıyla iadesini muhal kabul ederek ba’sin rûhânî olacağını savunurken, Ka’bî (ö. 319/931), Mâtürîdî (ö. 333/944), Halimî (ö. 403/1012), Kadı Ebu Zeyd ed-Debûsî (ö. 430/1039) ve Gazalî (ö. 505/1111) gibi Ehl-i Sünnet alimleri cismânî dirilişi kabul etmişlerdir. İbn Hazm (ö. 456/1064), Müslümanların tamamının insanların bedenleriyle tekrar diriltileceği hususunda ittifak ettiğini ve yeniden dirilmenin ruhların bedenlere iadesi şeklinde olacağını zikretmiştir.30 Nitekim İslam düşüncesinde Müslüman filozoflar – ve Mâtürîdî’ye göre Bâtınîler-31 dışında cismanî haşir kabul edilmiştir. Hatta Abdulkahir el-Bağdadî’ye (ö. 429/1037) göre bir Yahudi grup olan Samiriler de Müslümanlar gibi ölümden sonra tekrar dirilişte ruhların cesetlere iade edileceği26 27 28 29 30 31 Süleyman Toprak, “haşir” mad. DİA, İstanbul 1997, c. XVI, s. 416. Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akâidi, Çev. Şerafeddin Gölcük, Kayıhan Yay., İstanbul 1988, 2. Baskı, s. 226. 29/20; 53/47; 56/62. Cüveynî, Akidetü’n-Nizâmiyye, (Akaide Dair İki Risale), M.Ü. İlahiyat Vakfı Yay., no:41, İstanbul ts., s. 78. İbn Hazm, el-Usûl ve’l-Furû, tah. Muhammed Atıf Irakî-?,- İbrahim İbrahim Hilal, Daru’n-Nahdatü’l-Arabiyye, Kahire 1987, s. 144. Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân (I-XVIII), tahk. Muhammed Masum VanlıoğluBekir Topaloğlu, Mizan Yayınevi, İstanbul 2011, c. XVI, s. 285. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ ni kabul etmektedirler. Ancak Hıristiyanların çoğunluğu ve Hülûliyye32, ceza ve ödüllendirmenin sadece ruhlar üzerinde olacağına inanmışlardır.33 Ehl-i Sünnet Allah’ın kudretine sınırlama getirilemeyeceğini ve dolayısıyla ma’dumun iadesinin mümkün olduğunu savunmuştur.34 Mutezile cevherin iadesini mümkün görürken, arazın iadesinde ihtilaf etmiştir. Kanaatimizce bu, onların insanın özünün aynıyla iadesini kabul ettiklerini ama bedenin arazları hükmünde olan değişken yönlerinin geri iade edilmeyeceği düşüncesinde olduklarını göstermektedir.35 İnsan bedeninin yeniden iadesinde cevher-araz ayrımı itibariyle Ehl-i Sünnet âlimleri de ihtilaf etmiş, cevherin iadesinin yanında arazlarınkini muhtemel olarak kabul etmişlerdir.36 Konuya hadis literatürü açısından bakıldığında ise buna dair pek çok rivayetin olduğunu görürüz. Dünya hayatının son bulması ve ölümden sonra diriliş ile ilgili hadisler ise hadis kaynaklarında fiten ve melahim bölümlerinde yer alır. Hadislerde belirtildiğine göre kıyametten sonra kabirden ilk kalkacak olan Hz. Muhammed’dir (sav).37 Ardından organları tam teşekkül etmeden ölmüş 52| db ceninler dahil tüm canlılar diriltilecektir. Ba’s sırasında insanlar doğal halleriyle diriltilecek, sünnetsiz, çıplak, otuz yaşlarında olacakları belirtilmektedir.38 Esasen bu tür rivayetler arasında itikada medar olması açısından sadece tevatür derecesine ulaşan haberlerin dikkate alınması gerektiği ortadadır. Filhakika söz konusu nakiller kelam ilmi açısından mütevatir olmadığından bir bilgi kaynağı olarak görülmemiş ve genel geçer kabul edilmemiştir. Bununla birlikte ilgili rivayetlerde ortaya konulan bilgilerin bütünü dikkate alındığında ahiret hallerinin cismânî olduğu sonucu çıkar. Öyle görünü- 32 33 34 35 36 37 38 Hulûl, bir şeyin diğer birinde zuhur etmesi, bir parçasının ona intikal etmesidir. Allah’ın Hz. Adem’e ve diğer insanlara (Hz. İsa, Hz. Ali vs.) hulûl ettiğine inanan fırkaların tamamına “Hülûliyye” denilmiştir. Bu inancın temsilcileri arasında aşırı Şii fırkalardan Sebeiyye, Nusayriyye ve Dürziyye gibileri zikredilebilir. Bkz. Şehristanî, el-Milel ve’n-Nihal, Çev. Mustafa Öz, Ensar Yayınları, İstanbul 2005, s. 177, 189; Cevad Meşkûr, Mezhepler Tarihi Sözlüğü, Ankara Okulu, Ankara 2011, s. 217. Abdulkahir el-Bağdadî, Usûlü’d-Din, Dârü’l-Fünûn, İstanbul 1928, s. 235. Âmidî, el-Ebkârü’l-Efkâr fi Usûli’d-Din (I-V), tahk. Ahmed Muhammed elMehdî, Dârü’l-Kütübi’l-Vesaiki’l-Kavmiyye, Kahire 2004Taftazanî, Şerhu’lMakasıd, c. V, s. 90;, c. IV, 2. Baskı, s. 261. Taftazanî, Şerhu’l-Mekâsıd, c. V, s. 82. Pezdevî, Ehl-i Sünnet., s. 226-7. Buhârî, Tefsir 39; İbn Mâce, Cenâiz 58. Buhârî, Rikâk, 45; Müslim, Cennet 55-59. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ yor ki klasik kelam ekollerinin bu yöndeki kabulünde söz konusu rivayetler etkili olmuştur. İslam Meşşaî filozoflarının cismanî diriliş konusundaki olumsuz tavırları “ma’dumun aynıyla iadesi”ni imkânsız görmelerinden ileri gelmektedir. Onlara göre çürüyüp yok olan (ve ma’dum kategorisindeki) bedenin ahirette bu dünyadaki ile özdeş olarak meydana getirilmesi mümkün değildir. İnsanda esas olan ruhtur. Onda değişiklik söz konusu değildir. Gerçi Allah yeni bir beden yaratıp onu ruhla birleştirmeye muktedirdir; fakat aynı ruhun farklı bedenlerle birleşmesi batıl bir inanç olan tenasühü gerektirir. Ayet ve hadislerde geçen cismanî tasvirler ise insana ahiret hayatıyla ilgili gerçekleri daha kolay anlatmak, onu iyiliğe teşvik etmek ve kötülükten vazgeçirmek için başvurulan sembolik anlatımlardır.39 Öte yandan insanın ruhu, nefsi ya da cevheri/özü, uyku âleminde kendisinden ayrılmakta ve uçsuz bucaksız yerlere gitmektedir. Bazen haz bazen de elem şeklinde hissedilen bu tecrübe, herkesin deneyimlediği bir hadisedir. İşte nasıl ki rüya âleminde insanın benliği, duyguları ve duyuları kusursuz bir biçimde işlevsel ise ahiret hayatı da insanın rûhânîyeti ya da nefsi üzerinden gerçekleşecektir. İnsan ruhuna bir db | 53 yük gibi olan beden dünyada bırakılacak ve ahirete sadece ruh/nefis gidecektir. Orada rûhânî bir zevk âlemine girer. Nefis bedenden mücerred bir akıl olarak kemal seviyesine ulaşırsa ahiret mutluluğunu elde etmiş demektir. Nefsi bedenle birlikte düşünmek onu sınırlandırmak ve hapsetmektir. Bedenle birlikte nefis arzuluarzusuz, öfkeli-sakin gibi hayatın içerindeki dengelere müsaittir. Bu saf nefisten alt derecedir. En yüksek tatlar saf aklın nefsin elde ettiği zevklerdir.40 Resulüllah (sav) “Allah şöyle demiştir: Salih kullarıma ne gözün gördüğü, ne kulağın duyduğu ne de kulağın işittiği bir (cennet) yurdu hazırladım.”41 O halde ahiret nimetleri beş duyuya hitap eden şeyler değildir. Ahiret cismânî olsaydı oranın nimetlerinin hisleri aşan bir mahiyette olduğu belirtilmezdi. Bu yüzden ibadetlerde ve amellerde dış görünüş ve bedene ait şeyler bu dünyada kalır, ibadetlerin manasını oluşturan niyet, ihlas, saygı, takva ve marifet duygusu ahirete taşınır.42 39 40 41 42 Harputî, Tenkihu’l-Kelam, Çev. İbrahim Özdemir-Fikret Karaman, TDV Yay., Elazığ 2000, s. 277; Yavuz, “ba’s” mad. age, s. 100. İbn Sinâ, el-Mebde’ ve’l-Meâd, haz. Abdullah Nûrânî, Tahran 1998, s. 109112. Buhârî, Bed’ü’l-Halk 8; Müslim, Cennet 2. Mâtürîdî, Te’vilât, c. III, s. 280-1. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ Cismanî dirilişe yapılan itirazlara karşın kelamcılar hem aklî hem de naklî deliller getirmişler, Gazali bu meseleden dolayı İslam filozoflarını tekfir etmiştir.43 Bu konuda öne sürülen naklî delillerden birisi Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur. Bu, O'nun için daha kolaydır…”44 Ayet, yoktan yaratanın dağılmış olan parçaları bir araya getirmesinin ya da benzerini tekrar yaratmasının daha kolay olduğunun beyanı olarak anlaşılabilir.45 Dolayısıyla meâdın delili mebdedir. Yani ilk kez ve yoktan var eden, dağılmış ve -belki de- parçaları yok olmuş olanı tekrar yaratabilir.46 Yeniden yaratmanın ilk yaratılış gibi olacağını varsaydığımız takdirde bu, aklen mümkündür. Zira varlığı mümkün olanın benzeri de mümkündür. Çünkü iki benzer şeyin hükmü, onların vacip ya da mümkün oluşunda da eşittir.47 Kur’an, ölüp toprağa karıştıktan sonra dirileceklerini akıllarına sığdıramayan inkârcılara, “Biz toprağın onlardan yiyip tükettiklerini de, geride bıraktıklarını da çok iyi biliriz, katımızda her şeyi muhafaza eden bir kitap vardır.”48 şeklinde cevap vermiş; çürümüş kemikleri göstererek, “Bunları kim diriltebilir?” diyenlere. “Onları ilk defa 54| db yaratan diriltecektir.”49 buyurmak suretiyle kemiklerin diriltilmesini ba’sin kapsamında göstermiştir. Bu konudaki ayetler o kadar çoktur ki bunların mecaza te’vili imkânsızdır.50 Öte yandan beden, her ne kadar bu dünyada noksanlıklarla muallel ise de Allah’ın beyanıyla en güzel şekilde yaratılmış bir varlıktır.51 İnsanın cismâniyeti de en az rûhânîyeti kadar saygındır. Bedenin noksanlarını öne sürerek onun ahirette olmayacağını iddia etmek Kur’an’ın beyanına aykırıdır. Şu da var ki ahiretteki bedenin (kimi) kusurlarından arınmış şekilde ba’si mümkündür. Ayrıca bu 43 44 45 46 47 48 49 50 51 Gazali, Tehâfutu’l-Felâsife, Tah. Maurice Bauyger, el-Matbaatu’l-Katolikiyye, Beyrut 1962, s. 254 ve el-İktisâd fi’l-İtikâd, Haz. İbrahim Agah ÇubukçuHüseyin Atay, Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi Yay. XXXIV, Ankara 1962, s. 249. 30/27. Taftazanî, Şerhu’l-Makasıd, c. V, s. 83. 36/79. Cüveynî, Kitabu’l-İrşâd, Çev. Adnan Bülent Baloğlu vd., TDV Yay., Ankara 2012, 2. Baskı, s. 304. 50/4. 36/78-9. Taftazanî, age, c. V, s. 92. İlgili ayetler: 4/56; 17/51; 22/5; 36/51, 78-9; 41/21; 51/42; 75/3; 79/50; 100/9. Kur’an’da son derece canlı bir şekilde kıyamet ve sonrasını ele alan ayetlerin yorumu için bkz. Seyyid Kutup, Kur’an’da Kıyamet Sahneleri, Çev. A. Faruk Haznedaroğlu, Ravza Yay., İstanbul 1997. 95/4. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ dünyada arzu ve istekler sadece ruhla değil aynı zamanda bedenle de sağlanmaktadır. Nitekim duyu organlarının tamamı bedene aittir. O halde yeniden dirilişte beden ruhtan daha az önemli değildir. Her an şahit olduğumuz gece-gündüz, karanlık-aydınlık gibi gerçeklikler varlık âleminde yok olup geri gelmekte, böylece yok olan şeyin aynîyle geri geldiğine şahit olmaktayız. O halde toprağa karışan bedenlerin de tekrar yaratılması ve aynıyla diriltilmesi mümkündür. Son olarak insan, ruh ve bedeniyle iyi-kötü duyguları yaşamakta, acı ve tatlı tecrübeler, hisler ruh-beden bütünlüğünde tecrübe edilmektedir. İnsanın ahiret âleminde bunlardan birisi olmaksızın diriltilmesi bu dünyadaki kişiliğini tam olarak karşılamaz. Bu sebeple yeniden dirilişin cismânî olacağına inanıyoruz.52 Ahiret hayatı İslam filozoflarının iddia ettiği gibi rûhânî olacaksa kıyamet, ba’s, haşr, mizan, hesap, cennet ve cehennem gibi tüm ahiret aşamaları mecaz kabul edilecektir. Eğer durum böyleyse Allah ve Resulünün konuya ilişkin onca beyanları eğitim amacı taşıyan ama aslı olmayan misallerden, tasavvur ve hayallerden ibaret olacaktır. Bu ihtimal Allah ve Resulü hakkında mümkün olmadığı gibi usul açısından da rivayetlerin zahiri herhangi bir geçerli neden db | 55 olmadan mecaza tevil edilemez.53 Kur’an’ın insan tasavvurunda beden ve ruh bir bütün olduğu gerçeği karşımıza çıkar. Ne bu dünyada ne de ahirette insandan bahseden ayetler açıkça bir ruh-beden düalizmini sunar. Nasıl ki insan “ben” dediğinde sadece bir yönünü kastetmiş olmuyorsa, ahiretteki varoluşun da tam olarak dünyadakine benzer mahiyette olması için bu ayırımın söz konusu olmaması gerekir.54 Ba’sin cismânîliği kabul edilince bunun hangi bedenle olacağı sorusu gelişir. Birinci ihtimal, bu dünyada sahip olduğumuz bedenin ahirette tekrar diriltilmesi “iâde-i halk”, ikinci ihtimal ise ahiret şartlarına uygun yeni bir bedenin tahsis edilmesi “halk-ı cedid” olabilir. Kelamcıların çoğu, dağılmış bedenlerin asli parçalarıyla (cevher) yeniden yaratılacağını kabul etmişler, yok olanın aynen iade 52 53 54 Mâtürîdî, Te’vilât., c. III, s. 283-5, c. XVI, s. 284. Ayrıca diğer delil ve tartışmalar için bkz. Galip Türcan, “Kur’an’da Ahiret İnancı”, Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, Isparta 2002, s. 181-199. Adil Bebek, “Mâtüridî’nin Kelâm Sisteminde Âhiret İnancı”, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 19 (2000), ss. 5-41, s. 21. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (I-X), Eser Yay., İstanbul 1979, c. I, s. 200; Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an, (Çev. Alparslan Açıkgenç), Ankara Okulu Yay., Ankara 1996, s. 189-90. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ edilmesi ihtimalini de reddetmemişlerdir.55 “Yenilen, yiyenin bir parçası olacak şekilde bir insan diğerini yese, yenilen parçalar ya her iki bedende birlikte haşredilir –ki bu imkânsızdır- ya da birinde haşr ve iade edilir. Bu takdirde diğeri eksik haşr edilmiş olur.” Şeklinde yer alan klasik kelam literatüründeki itirazın benzerini, organları nakledilmiş kişi için de yapmak mümkündür. Yani organı başkasına nakledilen kimse ahirette eksik mi diriltilecektir? Kelamda bunun cevabı, haşr ve iadenin insanın bu dünyada sürekli değişen yapısı üzerinden değil, aslî cüzlerin birleştirilmesi ya da insana yeni bir bedenin verilmesi şeklinde tahakkuk edeceğidir.56 Kelamcılar bu iki ihtimalden ilkini daha fazla tercih etmiş ve insanın eczâ-i asliye denilen aslî maddeleri üzerinden yeniden diriltileceği, dolayısıyla haşrin aynı bedenle gerçekleşeceği görüşünü ağırlıklı olarak savunmuşlardır.57 Yeniden diriltmenin keyfiyetine ilişkin bir rivayette acbü’z-zeneb denilen ve hiçbir zaman çürüyüp yok olmayan bir parçadan bahsedilmekte ve bunun ba’sin aslî maddesi olduğu bildirilmektedir.58 Kuyruk sokumu anlamına gelen bu parçanın kesinkes kıyamete kadar varlığını sürdürmesi konusu tartışmalıdır. Her ne 56| db kadar ilgili rivayetlere dayanarak yeniden dirilişin omurga kemiğinin en alttaki parçacığından gerçekleşeceğini kabul edenler var ise de, Allah’tan başka her şeyin fâni olduğu bilgisini veren Kasas, 28/88’i esas alan âlimler bu parçacığın varlığını kabul etmekle birlikte bunun insan bedeninde en son çürüyen madde olduğunu benimsemişlerdir.59 Buna ek olarak, mikro parçacıklar olan genlerin insanın adeta tüm özelliklerini ihtiva etmesi, yeniden dirilişin topraktaki genler üzerinden gerçekleşebileceğini desteklemektedir.60 Mutezile’nin “ma’dumun aynıyla iadesi imkânsızdır” şeklindeki itirazına gelince bunun cevabı Allah’ın kudreti üzerine bina edilebilir. Aslında yeniden dirilmenin cismanî oluşunda -kıyamet ve ahiret hallerinin tamamında olduğu gibi- Allah’ın kudretini postulat olarak kabul etmek gerekir. Öte dünyada insanların bu dünyadaki bedenlerinin aynıyla diriltileceğini savunanlar bir anlamda iki dünya arasında bir mahiyet 55 56 57 58 59 60 Cüveynî, Kitâbü’l-İrşâd, s. 305; Sâbûnî, el-Bidâye, haz. Bekir Topaloğlu, DİB Yay., Ankara 1991, 4. Baskı, s. 92. Taftazanî, Şerhu’l-Akaid, Çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul 1991, s. 254. Reşit Rıza, Tefsirü’l-Menâr (I-XII), Dârü’l-Menâr, Mısır 1947, 2. Baskı, c. VIII, s. 473. Buhârî, Tefsir, 39/3. Yusuf Şevki Yavuz, “acbü’zeneb” mad., DİA, İstanbul 1988, c. I, s. 319-20. Yavuz, “ba’s” mad., DİA, s. 100. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ farkı gözetmemektedirler. Çünkü bu iddiaya göre, insan kuyruk sokumundaki aslî parçayla yeniden yeşerecek, can bulacak ve bedenlenecektir.61 Ölüm, bedeni oluşturan azaların işlevini yitirmesi ve aralarındaki uyumu kaybetmesiyle olduğuna göre, dağılan bir makinenin parçalarını bir araya getirme gibi, ba’s ve haşr de, dağılan insan uzuvlarını bir araya getirmek ve aynı bedenle ruhu birleştirmek suretiyle insanın diriltilmesi şeklinde gerçekleşir.62 Aynı bedenle dirilişin felsefi kökeni, insanın iki dünya arasında kimliğinin muhafaza edilmesidir.63 Bunun için en azından insanın bu dünyadaki bedeninin aslî parçası korunmuş olmalı ki, öte dünyada haşr bunun üzerinden olsun. Aksi halde, mütemadiyen dolup boşalan bir havuzdaki su ne kadar aynı su ise, bu da o kadar aynı beden olacaktır. Buna karşın, insan kişiliğinin devamını sadece fiziksel kriterlerde aramak doğru olmasa gerektir. Aksi takdirde bu dünyada engelli olan kimse ahirette de öyle olması gerekir ki bu cennet inancına aykırıdır. Örneğin gözleri görmeyen birisinin cennete girmeyi hak ettiği takdirde gözlerinin göreceğine inanıyoruz. Zira Kur’an’da cennet anlatımları bu görüşü desteklemektedir.64 Öyleyse böyle bir kimse, bu dünyada sahip olmadığı fiziksel bir db | 57 özelliğe sahip olacaktır. Dünya ve ahiretin iki apayrı varlık alanı olduğu müsellemdir. İslam inancında dünya hayatı imtihan, ahiret ise ödül-ceza yeridir. Bu dünyada imtihan edilen de ahirette imtihanının karşılığını alan da aynı insandır. Her ikisinin de öznesi olan insan öyle bir yapıya sahip olmalıdır ki her iki âlemde de varlığını sürdürebilsin. Hâlbuki ahiret âlemi ebedidir. Bu dünyadaki beden ise sürekli değişime tâbidir ve zamanla yaşlanmaktadır. Bu hakikat, insanın bu dünyadaki bedenin ahirette yetersiz kalacağı fikrini uyandırmakta ve bu yüzden öte dünyada insana farklı bir beden verilmesini mümkün kılmaktadır. Esasen insan sadece bedeniyle değil, aynı zamanda ruhuyla da insandır. “Allah yolunda can verenleri sakın ölü zannetme. Bilakis onlar ölü değil diridirler ve Rablerinin katında rızıklandırılarak ya61 62 63 64 Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf (I-IV), tahk. Mahmut Ömer Dimyatî, Beyrut 1998, c. IV, s. 326. Mustafa Ünverdi, “İslam’da Ahiret İnancı ve Reenkarnasyon”, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana 2003, s. 32. Bebek, “Maturidi’de.”, s. 21. “Cennette onlara altın tepsiler ve kadehlerle ikramda bulunulacak. Orada canlarının çektiği her nimet, gözlerine hoş gelen her güzellik mevcut olacak. [Ey Müminler!] İşte siz orada temelli kalacaksınız.” 7/49. Ayrıca bkz. 10/26; 59/20. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ şamaktadırlar”65 ayeti, ruh denilen hakikatin olduğunu, beden canlılığını yitirse de insanın ruhuyla hayata devam ettiğini göstermektedir. Ayrıca insanın duygusal yapısı, onun bedeniyle değil, ruhuyla ilgili bir durumdur. Çünkü acı hissi bilincini kaybetmiş bir insanda söz konusu değilken, bir bebek ya da ihtiyar bu duyguyu hissedebilmektedir. O halde gerek kabir gerekse ahiret hayatı ruhların bedenlere iadesiyle gerçekleşecektir. Bu ister dünyadaki bedenin yeniden ihyasıyla isterse ahirette yeni bir bedenin inşasıyla olsun böyledir. İnsanın uzuvları çocukluktan yaşlılığa kadar kilo, renk, büyüklük vs. açılardan sürekli bir değişim içerisindedir. Bütün bunlarla birlikte insanın benliği aynıdır. O halde yeniden dirilmede aslolan insanın dünyadaki bedeni değil, benliği ve kişiliğidir.66 Akıl ve naklin sunduğu bilgiler, soru işaretleri ve yorumlar bir araya geldiğinde yeniden dirilmenin cismânîliği hak, şekli ise ya iade-i halk ya da halk-ı cedid şeklinde olmasının mümkün olduğu sonucu çıkar. Ancak her iki durumda da asıl olan benlik bilincidir. Sonuçta insanın dünyada kullandığı bedenin cem edilerek aynı bedenle dirilişin sağlanması ihtimali olduğu gibi, insana ahiret şartla58| db rına uygun yeni bir beden verilmesi ve ruha bedenin iade edilmesi ihtimali de geçerlidir. Bu ihtimallerin her ikisi de kelamî açıdan bir problem içermemektedir.67 Bununla birlikte yeniden dirilişin ahirette farklı bir bedenle olması, organların şahitliği ve aidiyeti sorusunu ortadan kaldırır. Ancak insanın bu dünyadaki bedenine ait parçaların yeniden birleştirilmesi şeklinde bir ba’s ve haşr olacaksa, organların şahitliği ve aidiyetini problem olarak öne süren ve organ ve doku nakline karşı çıkanların endişelerine farklı bir başlık altında cevap aramak gerekir. II. B. Organların Şahitliği Çalışmamızın odak noktasını teşkil eden ahirette organların şahitliği meselesi Kur’an’da Nur 24/24, Yâsîn 36/65 ve Fussilet 41/19-22. ayetlerde toplam üç kez zikredilmektedir. Organ nakline karşı çıkanlar, bu ayetleri delil getirmekte ve “Bir başkasına transfer edilmiş organın kimin adına şahitlik edeceği bilinemez.” demekte ve organların başkasına naklini bir anlamda hesaptan kaçmak şeklinde yorumlamaktadırlar.68 65 66 67 68 3/169. Harputi, Tenkihu’l-Kelam, s. 275. Türcan, “Kur’an’da Ahiret.”, s. 183. İsmail Yavuz, “Organ Nakli ve Vasiyeti Caiz midir”, Hakikat Dergisi, sayı 94, İstanbul 2001, http://www.hakikat.com/anabuay.html (29.01.2015) DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ Biz Kur’an’da organların şahitlik edeceğine dair ayetlerin klasik ve modern dönemde nasıl anlaşıldığına bakarak bir sonuca ulaşmaya çalışacağız. Kur’an’da ahirette organların şahitliğine dair ayetler ve yorumları şöyledir: 1) “Kıyamet günü onların dilleri, elleri ve ayakları vaktiyle işledikleri tüm günahlar hakkında aleyhlerine şahitlik edecektir.”69 Bu ayetin siyak ve sibakı konusunun Hz. Aişe’ye (ö. 58/678) atılan iftira olduğunu göstermektedir. Sûrenin 11-26. ayetleri tamamen bu konu etrafında gelişmekte, Hz. Aişe ve onun gibi temiz ve iffetli kadınlar hakkında çirkin sözler üretenler şiddetle tenkit edilmektedir. Dillerin, ellerin ve ayakların şahitlik edeceğini belirten ayet özellikle Hz. Aişe’ye iftira atan münafıkların söylediklerinin yalan olduğuna organlarının şahitlik edeceğini ve hiçbir şeyin gizli kalmayacağını haber vermektedir70. Zemahşerî’ye (ö. 538/1144) göre ayette organların şahit tutulacağına dair ifadeler Allah’ın öfkesini göstermektedir.71 Dolayısıyla ayet müfteri kâfirleri konu edinmektedir. Mâtürîdî, bu ayetin yorumunda şöyle demiştir: “Dil, el ve ayak kâfirin aleyhine şahitlik edecektir. Kâfirler dünyada iken Müslümanlara yeminle konuşur, yalan söylerlerdi, şimdi de Allah’ın db | 59 huzurunda yalan dolu yeminler etmeye çalışacak ama bu çaba nafile olacaktır.”72 Bizzat kendi organları hesap meydanında saklamaya çalıştıklarını izhar edecektir.73 Müminin iman sahibi olmasından dolayı organlarının aleyhine şahitliği söz konusu değildir (zaten o doğruyu söyleyecek ve amel defterindekileri itiraf/kabul edecektir).74 Ayet metninde geçen teşhedu ‘aleyhim ifadesi “birisinin aleyhinde şahitlik etmek” anlamına gelir. Bu da mahşerde hakikati gizlemek isteyenlere cebren doğruyu söyletmek demektir.75 Nitekim ayette ‘aleyhim ifadesinden sonra düşmüş bir zünûb (günahlar) kelimesi vardır. Böylece ayette geçen ibarenin manası “organlar kâfirlerin aleyhine onların günahlarına şahitlik edecekler” şeklinde 69 70 71 72 73 74 75 24/24. Vâhidî, el-Vasît (I-IV), tahk. Adil Ahmed Abdulmevcûd vd., Dârü’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut 1994, c. III, c. 314. Zemahşerî, el-Keşşâf (I-VI), tahk. Adil Ahmed Abdulmevcud ve Ali Muhammed Muavvız, Mektebetü Ebikan, Riyad 1998, c. IV, s. 280-1. 58/18. Mâtürîdî, Te’vilât, c. X, s. 125-6. Ayrıca bkz. İbn Âşûr, Muhammed Tahir, etTahrîr ve’t-Tenvîr (I-XXX), Daru’s-Sahnun, Tunus 1997, c. XVIII, s. 191. Müminin hesabı kolay olacaktır: “Amel defteri sağdan verilen kimse kolay bir hesaba çekilecek ve sevinç içinde cennetlikler arasındaki yerini alacak.” 84/8-9. Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl (I-V), haz. Muhammed Abdurrahman Maraşlı, Dârü’t-Türâsi’l-Arabi, Beyrut trs., c. IV, s. 103. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ olur.76 Bu ayetten hesabın adil ve dakik olacağı sonucu çıkacağı gibi,77 tehvil/korkutma manası da çıkar. Çünkü ayetin sonunda kâfirlere büyük bir azabın verileceği peşinen beyan edilmiştir.78 Bu ayetin ardından gelen “O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı tastamam verecek ve böylece onlar Allah’ın ne kadar adil olduğunu görecekler.”79 ifadesi, organların şahitliğinin bir bakıma ahirette hesabın çok adil olacağının teminatı olduğu anlamına gelir.80 2) “O gün onların ağızlarını mühürleyeceğiz. İşte o zaman elleri ve ayakları dile gelecek, yaptıklarına tanıklık edecek.”81 Yâsîn Suresindeki bu ayet siyak ve sibak açısından müşrikler özelindedir. Kur’an’ın başka bir ayetinde, müşriklere ait şöyle bir tablo sunulur: “Biz kıyamet ve hesap günü tüm zalimleri/kâfirleri bir araya toplayacağız ve o zaman müşriklere “Hadi söyleyin bakalım, vaktiyle Allah’ın ilahlığına ortak olduklarını iddia ettiğiniz sözde tanrılarınız/putlarınız şimdi nerede?!” Onlar tam bir çaresizlik içinde, “Rabbimiz Allah’a yemin ederiz ki biz müşrik değildik.” demekten başka bir mazeret/yalan uyduramayacaklar.”82 İşte bu noktada elleri, ayakları ve Allah’ın izin verdiği diğer organları onların dünyada 60| db iken inandıkları küfre, şirke dair şahitlik edecektir. Ayette kastedilen zümre müşrikler, ameller ise günahlardır. Ebu Musa el-Eş’arî (ö. 42/662-3) Hz. Peygamberden (sav) şöyle bir bilgi rivayet etmiştir: “Kıyamet günü mümin hesap vermeye çağrılır. Allah mümine (dünyada iken yaptığı) amellerini gösterir. Mümin her birisini itiraf ederek, ‘evet rabbim, yaptım, yaptım, yaptım’ der. Allah, bunun üzerine müminin günahlarını affeder ve ‘yeryüzünde hiçbir canlı bu günahları görmesin’ diyerek müminin günahlarını gizler/siler. Sonra, herkes onları görsün diye müminin iyiliklerini gösterir. Sonra kâfirle münafık getirilir hesap için. Ameli gösterilir. Kâfir ve münafık der ki, ‘rabbim, melek benim yapmadığımı yazmış.’ O anda melek, ‘hayır, şu gün şu yerde şunu şunu yaptın’ der. Kâfir ve münafığın buna itiraz etmesi üzerine ağzı kapatılır.” Ebu Musa el-Eş’arî ‘öyle sanıyorum ki o an ilk konuşturulacak olan kişinin sağ baldırıdır’ diyerek Yâsîn Sûresi76 77 78 79 80 81 82 Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr (I-V), Dârü’l-Fikr, Beyrut trs., c. IV, s. 17 Mukatil b. Süleyman, Tefsir (I-III), tah. Ahmed Ferid, Dârü’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut 2003, c. II, s. 415. İbn Âşûr, et-Tahrîr., XVIII, s. 191. 24/25. Taberî, Tefsirü’t-Taberî (I-XXXV), tahk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Darü’l-Hicr, y.y., trs c. XVII, s. 231. 36/65. 6/22-3. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ nin 65. ayetini okudu.83 Bu husustaki rivayetlerden organları konuşturulacak kimselerin kâfirler olduğu anlaşılmaktadır. Bundan farklı olarak sadece Taberî’nin (310/923) naklettiği “kulun, ahirette ağzı kapatılınca konuşacak ilk uzvu sağ ayağıdır”84 şeklinde bir rivayet tespit ettik. Bunun dışında bu ayette hitabın kâfirlere yönelik olduğunda müfessirlerin ittifakı vardır.85 3) “Kıyamet günü gelip çattığında, Allah’ın düşmanları bir araya getirilip cehenneme sevk edilecekler. Cehenneme yaklaştıklarında onların kulakları, gözleri ve derileri vaktiyle işlemiş oldukları günahlar hakkında şahitlik edecektir. Onlar derilerine/uzuvlarına, “Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?!” diye soracaklar, derileri de şöyle cevap verecek: “Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu. Sizi ilkin O yaratmıştı. İşte şimdi de O’nun huzuruna getirilip hesaba çekiliyorsunuz. Vaktiyle siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğine inanmıyor ve dolayısıyla günah işlemekten hiç sakınmıyordunuz. Üstelik ‘Allah işlediğimiz günahların birçoğunu bilmez.’ diye düşünüyordunuz. Rabbiniz hakkındaki yanlış düşünceniz sizi bu kötü duruma sürükledi ve sonunda hüsrana uğramış oldunuz.”86 Fussilet Sûresinin bu ayetlerini ardı ardına zikretmemizin db | 61 nedeni bağlamı ortaya koymaktır. Sûrenin 14-29 arasındaki ayetleri Âd ve Semud kavminden bahsetmektedir. Ayetteki deriler bazılarınca “edep yerleri” şeklinde te’vil edilmiştir.87 Müşriklerin taptıkları putlar konuşturulacağı gibi,88 onların dünya hayatında iken inkâr ve günahlarına şahit olarak organları da konuşturulacaktır. Bu, kâfirlerin Allah’ın bir şey bilmediğini zannetmelerine yönelik bir tehdittir.89 Organların şahitliği, sahibinin dünyada iken yaptıklarını inkâr ettiği durumda olacaktır. Nitekim Hz. Peygamberden (sav) bu anlama gelen bir haber nakledilmiş ve kişinin yaptığına kendisinden başka hiçbir şahidin olmadığı durumlarda Allah’ın, amellerini inkâr eden kimsenin organlarını şahit olarak konuşturacağı bildirilmiştir.90 Allah kâfirlerin yaptıklarının cezasını göreceğini ve hiçbir şeyin 83 84 85 86 87 88 89 90 Taberî, Tefsir, c. XIX, s. 473; İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’ani’l-Azim (I-VIII), tahk. Sami b. Muhammed es-Selame, Dâru’t-Tayyibe, Riyad 1999, 2. Baskı c. VI, s. 587. Taberî, age, c. XIX, s. 474. Vâhidî, el-Vasît, c. III, s. 518. 41/19-23. Taberî, Tefsir, c. XX, s. 406. 25/17-8; 10/28-9; 99/4. Mâtürîdî, Te’vilât, c. XIII, s. 122. Taberî, age, c. XX, s. 407. Aynı yerde zikredilen rivayetin bir bölümü şöyledir: “Kul yaptıklarını inkar eder ve bizatihi kendisi dışında yaptıklarına mut- DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ gizli kalmayacağını Kur’an’da farklı şekillerde beyan etmiştir: “Ne yazık ki siz kâfirler [bunca nimete iman ve itaat üzere şükretmek yerine nankörlük ediyorsunuz]; üstelik hesap gününü de yalan sayıyorsunuz. Hâlbuki yanı başınızda sizi her an takip eden melekler var. Onlar yaptığınız her şeyi bilen ve kayda geçiren çok değerli meleklerdir.”91 Bu yüzden organların şahitliği, inatçı kâfirlerin tatmin olmaları ya da bu dünyada iken kendilerini nasıl bir adil hesabın beklediğini bilmeleri hususunda uyarılmaları anlamı taşır. Kur’an’da organların şahitliğine dair ayetlerin sadece kâfirlere yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Organların nasıl şahitlik edeceğine gelince, bu noktada farklı yorumları görmek mümkündür. Organların şahitlik için konuşmaları Allah’ın dilde yarattığı ses ve konuşma yeteneği gibidir. Nasıl ki bir et parçası olan dil, Allah vergisi bir güçle konuşma aleti haline dönüşebiliyorsa göz, kulak, ayak, el vs. de ahirette Allah istediği takdirde konuşma yeteneğine sahip olabilecektir. Keza su ve gıda maddeleri bizatihi organlara gitmeyip midede öğütülür. Sonra kan yoluyla vücudun azaları canlılığını sürdürür. Böylece vücuda alınan bir besin maddesi göz, kulak, el, dil vs. 62| db organları besleyerek görme, duyma, tutma, konuşma vs. şeklinde tecelli eder. İşte bunun gibi ahirette de âzâlar konuşur hale getirilebilir.92 Mutezile’den Kâdî Abdülcebbâr’a (ö. 415/1025) göre ahirette organların konuşması ya Allah’ın ilgili organlarda sözü yaratmasıyla olur ya da organların birer (insan gibi) canlı hale getirilmesiyle olur. Ebu Hâşim el-Cübbâî (ö. 321/933) organların konuşarak şahitliğini mecazî kabul edip bunun hakikatini muhal görmesine karşın Abdülcebbâr, organların bu iki ihtimalden birisiyle şahitlik edeceğini savunmuştur. Zira ilgili ayetlerin zahiri bu manaya gelmektedir. Ve yöntem olarak Kur’an ayetlerinin zahirini her hangi bir neden olmaksızın başka şekilde yorumlamak caiz değildir.93 Başka bir yoruma göre ağızların mühürlenmesi kişinin kendi adına konuşmasına son verilmesi ve kendi güruhundan olan bir başkası için şahitlikte bulunması anlamına gelir. Dolayısıyla “teşhedü aleyhim elsinetühüm” ifadesi dillerin başkaları aleyhine şahitlik eder, anlamına gelir. Nitekim kâfir dünyada iken yapıp ettiklerini 91 92 93 tali olan kimse olmadığını söyleyince Allah, ‘ben ve melekler şahit olarak yetmez mi” der ve kulun ağzını mühürleyerek ‘(madem öyle) organların konuşsun bakalım’ diyerek kişinin azalarını konuşturur. Kişi o anda organlarını kendisinden uzaklaştırmaya çalışır…” 82/9-12. Mâtürîdî, Te’vîlât, c. XII, s. 101-2. Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu Usûli’l-Hamse (I-II), Çev. İlyas Çelebi, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay., İstanbul 2013, c. II, s. 672. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ inkâr ettiği ve akraba ve aşiretinin şahitliğini kabul etmediğinde, Allah’ın o anda kâfir ve onun gibilerinin ağızlarını susturup dillerini birbirlerine şahit olarak konuşturacağı rivayeti vardır.94 Organ nakline karşı olanların dayandığı delillerden birisi “Ölünün kemiğini kırmak, tıpkı hayattayken kırmak gibidir.” şeklindeki hadis-i şeriftir.95 Bu hadis açıkça insana saygıyı emretmektedir. Ölen insanın diğer pek çok inançta olduğu gibi İslam’da da defnediliyor olması bu hassasiyetin tarihi kökenini ortaya koyar. Hayatta olanın da ölmüş kimsenin de bedeni saygıya layıktır. Bundan dolayı müsle yani düşman cenazelerine zarar vermek yasaktır.96 Dolayısıyla bu hadis ile uygun tıbbi şartlarda organları bir başkasına nakledilen kişinin durumu arasında herhangi bir bağ kurulması gerçekçi değildir. Şu var ki beyin ölümü gerçekleşmiş kimseden organ nakli yapıldıktan sonra büyük bir titizlikle ve adeta yaşıyormuşçasına bedeninin güzel ve uygun bir şekilde kapatılması gerekir. Yukarıdaki hadis-i şeriften bu manayı/ödevi çıkarmak mümkündür. “Lafzın hususîliği hükmün umumîliğine mani değildir.” kaidesiyle organların şahitliğinin herkes için geçerli olduğu iddiası aklî ve naklî açıdan geçerli görünmemektedir. Naklî delil; amel defterleri- db | 63 nin verilmesi, amellerin tartılması, iyilik ve kötülüklerin zerre kadar bile olsa hesabının sorulacağına dair ayetlerin herkese hitaben ve mutlak ifadelerle gelmesine rağmen97 -yukarıda beyan edildiği gibiorganların şahitliğiyle ilgili ayetlerin sadece kâfirler bağlamında gelişmiş olmasıdır. Aklî delil; müminin hesap meydanında Allah’a itiraz etmesi söz konusu olmaması ve Allah’ın şahide ihtiyaç duymamasıdır. Amel defterlerinin açılması kanıt olarak yeter. Bu açıdan müminin organlarının şahitliğine ihtiyaç yoktur.98 Ayrıca ahirete dair haller arasında amel defterleri, mizan, hesap, cennetcehennem, şefaat gibi unsurlar Ehl-i sünnetin temel inançları arasında yer alırken, organların şahitliği bunlar arasında yer almamıştır.99 Ehl-i sünnetin bu tutumu ilgili ayetlerin tamamının kâfirler hakkında olmasındadır, diye düşünüyoruz. 94 95 96 97 98 99 Taberî, Tefsîr, c. XVII, s. 230. Ebû Dâvûd, Cenâiz 60; İbn Mâce, Cenâiz, 63. Şamil Dağcı, “işkence” mad., DİA, İstanbul 2001, c. XXIII, s. 430. Bkz. 17/13; 18/49; 21/47; 84/7-9; 99/7-8; 101/1-6. Mâtürîdî, Te’vilât, c. X, s. 125-6. İsferâyinî, Ebu Muzaffer, et-Tabsîr fi’d-Dîn, tahk. Kemal Yusuf el-Hût, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut trs., s. 174-5. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ Öte yandan Allah’ın mutlak bilgisi hesabın adil olması için aslında yeterlidir. Ayrıca yazıcı melekler ve amel defterlerinin varlığı da bunu destekleyen unsurlardır.100 Fazlurrahman ahirette kişinin kendi organlarının dahi şahitlik ettiğini beyan eden ayetlerin insanda takva duygusunu sağlamaya matuf olduğunu zikreder. O ilgili ayetleri mecaza hamletmez. Ama bu ayetler gizli saklı işlere son verilmesi, şeffaf bir hayat sürülmesi, özel hayatla toplum hayatının paralel olması gerektiği, kısacası ahlaka takvanın hakim olması gerektiği sonucunu çıkarır. Zira Allah katında “gizlice” yapılan günah yoktur. O isterse buna organları şahit tutabilir. Öyleyse takva sahibi olmalı ve Hz. Nebi’nin (sav) Medine’de Müslümanlarla yaşadığı gibi bir hayat sürmelidir.101 İslam inancına göre insanlar, öldükten sonra kıyametin gerçekleşmesiyle yeniden diriltilerek Allah’ın huzuruna çıkacaklardır. Kur’an’da ahiret hayatını anlatan ayetlerde söz konusu safhalar sual-kitap-mizan-hesap şeklindedir. Peygamberler de dâhil bütün mükellefler iyi ve kötülüklerinden, sorumluluklarını yerine getirip getirmediklerinden hesap vereceklerdir.102 64| db Dünyada imtihana tâbi tutulan, kötülüklerden sakınması ve iyilikleri yapması emredilen varlık uzuvlar değil, insandır. İnsan ise sadece bedenden değil aynı zamanda nefis ve ruhtan meydana gelir. El, ayak, baş gibi dış organlar veya diğer iç organlar, bizatihi ilahî emri anlama kapasitesine sahip olmadıkları gibi, bunların varlığı insan denilen mefhumun kemalini oluşturmaktan başka bir anlama da gelmez. Şuursuz beden tat almaz, zevk ve lezzet hissetmez, bilgi edinmez, iyi ya da kötü düşünmez. Tüm bunlar, insanın bir bütün olarak varlığıyla gerçekleştirdiği işlerdir. İnsan akıl/ruh ve diğer bedensel sağlığı yerinde olunca sorumluluk yüklenen bir varlıktır. Bu dünyada imtihan edilen insan olduğuna göre, öte dünyada hesaba çekilecek olan organlar ya da mücerret ruh değil; insandır. İnsanın bu dünyadaki söz konusu mahiyetinin bir benzerini ahirette düşünmemizi engelleyen aklen ve naklen herhangi bir neden kanıtlanamaz. Filozoflar, insan aslının kaybolduktan sonra olduğu gibi yeniden diriltilmesini muhal görmüşlerse de, kelamcıların kabul ettiği şekliyle Allah’ın kudreti hem dağılanları bir araya “İnsanın sağında ve solunda [sözlerini ve fiillerini kaydeden] iki melek vardır.” 50/17. Krş. 21/94. 101 Fazlurrahman, Ana Konularıyla., s. 188. 102 Emrullah Yüksek, “hesap” mad. TDV İsam Yay., İstanbul 1998, c. XVII, s. 240. 100 DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ getirmeye, hem de nefis ve ruha yeni bir beden giydirmeye yeterlidir. Bunu kabul etmek sonuçta bir iman meselesidir. İnsanın ahiret hayatına uygun ve farklı bir bedenle yaratılmış olması onun kişilik kaybına ve değişimine düşmesi anlamına gelmez. Zira insan bu dünyada da doğumdan ölüme kadar sürekli bir bedensel değişim içerisindedir. Dolayısıyla ebedi âlemde tekrar diriltilecek olan varlık, bu dünyadaki insanın aynısı olacaktır. Ancak bu aynîlik mutlak anlamda aynı organlar manasına gelmez. İnsan, hesap yerinde dünyadayken yaptıklarını hatırlayacak bir şuurda ve duygudadır. Hesap, bizatihi kendisine yöneltilecektir. Bu açıdan denilebilir ki organ nakli dolayısıyla insan bedenlerindeki alış-veriş, öte dünyada hesabı zorlaştırmaz. Her şeyden önce Allah’ın kudreti buna engeldir. Kaldı ki ahirete iman Allah’ın kudretine itimat etmektir. Ayrıca hesabın muhatabı insan olduğuna göre, onun kullandığı organlar ancak -emanet edilmiş- birer sebeptir. Sonuç İslam inancına göre ba’sin ve haşrin cismanî oluşuna karşın bu dünyada dini sorumluluğun organlara münhasır kılınmadığı ve db | 65 ahiretteki hesabın tahakkukunun ya da selametinin beden-organ ilişkisine indirgenemeyeceği müsellemdir. Bu açıdan organ bağışının önünde inançla ilgili bir engel görünmemektedir. Organ nakline inanç açısından bir engel olmaması gerektiğine dair gerekçelerimizi şöyle maddeleştirebiliriz: 1) İslam’da ahiret hayatı tamamen bir inanç alanı olup, bu konuda Allah’ın kudreti bir postulat olarak kabul edilir. Dolayısıyla ahiret âleminde olup biteceklerin keyfiyeti tamamen rasyonel bir şekilde açıklanabilir değildir. Ahiret ve ahiret safhaları vahyin bize sunduğu bilgiler ışığında açıklanabilir/anlamlandırılabilir. Bu yüzden ahirete dair yorumlarda ihtimaliyet dilini kullanmak daha isabetli görünmektedir. 2) Kur’an’da üç yerde zikredilen organların şahitliği sadece kâfirler bağlamındadır. Amel defterleri, hesabın görülmesi, mizan gibi hesabın aşamalarından kabul edilen unsurlar hakkındaki ifadeler herkes için zikredilmesine rağmen, organların mümin-kafir bütün insanlar için olacağına dair açık bir delil yoktur. Bilakis Kur’an, hesabı kolay biçimde geçecek olan müminlerin hesabında organların şahitliği aşamasından bahsetmez. Filhakika Allah’ın ilmi ve adaleti kâfirlerin de organlarına ihtiyaç duyuyor değildir. Ama ayetler bunu zikrettiğine göre, bu haber hem onlara yönelik bir uyarı ve DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ korkutma hem de ahirette vuku bulacak bir hakikati ifade ediyor olabilir. 3) Kıyamet gününde organların şahitliği ya gerçek anlamda ya da mecazîdir. Gerçek anlamda olursa, onlar -kelamcıların deyimiyle- lisân-ı hâl denilen şekilde sahibinin yapıp ettiklerini bildirebilir. Bu durumda kim tarafından kullanıldıysa onun için şahitlik edebilir. İlgili ayetlerin mecazî yorumu, hesabın son derece dakik olacağı, kimsenin bir bahane üretemeyeceği ve yalan beyanda bulanamayacağı bağlamındadır. Her şeyin bilgisine sahip olan Allah, insanın davranışlarına dikkat etmesi ve hiçbir şeyi gizlice yapıyormuş gibi bir yanılgıya kapılmaması uyarısında bulunmuş olabilir. 4) Kur’an ayetleri ba’sin cismânî olacağı ihtimalinin yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak insanın ahirette sahip olacağı beden bu dünyadakinin aynısı olabileceği gibi, ahiret şartlarına uygun yeni bir formatta da olabilir. Aklî ve naklî açıdan ikinci ihtimalin daha yüksek olduğunu düşünüyoruz. Bu görüş eğer doğruysa dünya âlemindeki organlarımızın görevleri burada bitecektir. Onların başka bedenlerde varlığını sürdürmeleri sadece bu dünyayı ilgilendiren 66| db bir durumdur. Eğer ilk görüş geçerliyse, ahirette yeniden diriltilecek olan beden bu dünyadakinin misli olmalıdır. Zira bu dünyada her şey zamana taalluk eder. İnsan bedeni de zamanın içerisindedir ve her an değişime tabidir. Bir ömür boyu her saniye değişmekte olan beden hangi andaki haliyle diriltilecektir? İki zıttın aynı anda gerçekleşmesinin imkansızlığı gibi bu da muhal olduğuna göre, ahirette insan bedeni bu dünyadakinin misli niteliğinde olabilir. Bu âlemde kullanılan ve ahirette şahitlik edecek olan azalar ise kudret-i ilâhî ile tekrar diriltilerek, kimin vücudunda iş gördüyse onun için tanıklık edebilir. 5) Ahirette diriltilecek insan bedeninin bu dünyadakinin bizzat kendisi olacağına inanan ve bundan dolayı âzâların naklinin karışıklığa neden olacağı savunarak organ ve doku nakline karşı çıkanlar şu kıyasa cevap vermelidir: Toprağa karışmış, yanıp kül olmuş ya da hayvanlar tarafından parçalanıp yenilmiş bedenlerin ve onlara parçaların asıl sahibine tekrar iadesi mümkün ise, bir başkasına nakledilen organın da tekrar asıl sahibine iadesi mümkündür. 6) Organ nakli dini sorumluluk açısından sorun teşkil etmez. Çünkü akıl, duygu, düşünce, inanç ve niyet gibi ruhî özellikler organların biyolojik yapısından etkilenyor olsa da bunlara bağlı şeyler değildirler. Bu yüzden organ nakli, kişilik transferi anlamına gelmez. Biz kimseyi böbreğinden, midesinden tanımayız. Bilakis insanı “kişi/birey” kılan iki temel özelliği vardır: Kişilik yapısı ve fiziksel DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ özellikleri. Bu ise onun eli, yüzü, gözü vs. gibi dış organları iledir. Bu yüzden iç organların nakli asla kişilik nakli değildir. Yüz gibi dış organların nakli ancak ruhsal bir etki yaratabilir. Bununla ilgili kaygılar psikolojik tedavi ile giderilebilir. 7) Organ nakline karşı çıkanlar, karaktere etkisi sebebiyle sütannesi seçiminde hassas olunmasına ilişkin tavsiyelere kıyasla kan nakliyle kişiliğin başkasına etki edeceğini, bu yüzden bunun caiz olmadığını savunmaktadırlar. Şunu ifade etmek gerekir ki, kan nakli asla bir süt emzirme gibi değildir. Süt vermede anne-bebek arasında etkileşim ve organik yönü de olan bir iletişim vardır. Bu yüzden süt em(zir)menin insan kişiliğine etkisi inkar edilemez. Ancak aynı şeyi kan naklinde söylemek mümkün değildir. Başkasına kan veren kimse kişiliğini aktarmaz. Mesela ameliyat masasına yatan ve kendisine bu esnada sürekli kan desteği yapılan kimse uyandığında yeni bir kişilikle ayağa kalkıyor değildir. Bu yüzden burada fâsid kıyas yapıldığını düşünüyoruz. 8) İslam’ın, inancı, dili, cinsi, milliyeti ne olursa olsun her insana salt insan nazarıyla bakar ve herkese eşit yaşama hakkı tanır. Organ ve doku nakli de yaşama dair kritik bir tedaviyi ifade ettiğine db | 67 göre, organ alan ve veren kişide bu unsurlar dikkate alınmamalıdır. Organ alan ve veren kimsenin inancı, takvası ve değer anlayışı kendisinedir. Bu yüzden Müslüman ya da gayrimüslim olsun, tedavi amaçlı bir işlemde herkes eşittir. Tedavisi için bir insana organ vermek, onun işleyeceği –muhtemel- günaha ortak olmayı gerektirmez. Zira davranışların ahlaka konu olması akıl, irade ve niyete bağlıdır. Uzuvlar ancak birer alettir. Onlar sorumluluğun temeli değil, yan unsurudur. Nakledilen organın yeni sahibinde sevap ya da günaha konu olması uzvun kendisinden değil, sahibindendir. Dolayısıyla bir başkasına nakledilen organla onun günahlarına ya da sevaplarına ortak olunmaz. Örneğin bir insanın fiilinin değerini belirleyen böbreğinin durumu değil, niyetinin rengidir. Müslüman ya da dindar olmayana organ vermenin, onun günah işlemesine yardımcı olma veya ömrünü uzatma olarak değerlendirilmesi, İslam’ın insana verdiği değer, irade ve sorumluluk gibi ilkelerle bağdaşmaz. 9) Organ naklinin herhangi bir maddi menfaat karşılığında gerçekleşmesi ve bir anlamda bunun ticarete dönüşmesi “İnsan, bedeninin mâliki değil, emanetçisidir.” İlkesi gereği ahlaka aykırıdır. Zira ticaret ve kâr ancak mülk üzerinden yapılır. İnsan sahibi olmadığı bir şeyden nasıl kazanç elde etme hakkına sahip değilse, organlarını satma hakkına da sahip değildir. Bu yüzden organ nakli DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 MUSTAFA ÜNVERDİ sadece tıbbî bir operasyon ve tedavi yöntemi olarak uygulanmalıdır. Bu iş, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak, başkasına yardımcı olmak ve hayırlı bir ömre vesile olmak niyetiyle gerçekleşirse normal bir tıbbî operasyon uhrevî kazanca dönüşebilir. Tüm bu gerekçeler ışığında organ ve doku naklinin inanç açısından meşru olduğu kanaatini taşıyoruz. Ancak konunun İslam Hukuku açısından cevazı nasıl içtihadî ise inanç yönünden savunduğumuz görüş de kişiseldir. Zira mesele son döneme ait bir konudur ve biz Allah ve Resulünün konu hakkındaki görüşünü kesinkes bilemiyoruz. Biz sadece naklî ve aklî deliller ışığında bir görüş belirlemeye çalışıyoruz. Sonuçta organ nakli konusunda nihaî karar insanın kendisine aittir. Bununla birlikte İslam ülkelerinin yüksek dini mercilerinin konu hakkındaki olumlu karar ve mütalaaları göz ardı edilmemelidir. İnanç açısından da bir sorun görünmediği için, bir tedavi yöntemi olarak gerekli şartlar oluştuğunda organ ve doku naklinin, meşruiyetten öte vücûbiyet/gereklilik dâhilinde kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Doğrusunu Allah bilir. 68| db Kaynakça el-Âmidî, Seyfüddin, el-Ebkârü’l-Efkâr fi Usûli’d-Din (I-V), tahk. Ahmed Muhammed elMehdî, Dârü’l-Kütübi’l-Vesaiki’l-Kavmiyye, Kahire 2004. el-Bağdadî, Abdulkahir, Usûlü’d-Din, Dârü’l-Fünûn, İstanbul 1928. Bardakoğlu, Ali, “Haramlar ve Helaller”, İlmihal (I-II), DİB Yay., Ankara 2006. Bebek, Adil, “Mâtüridî’nin Kelâm Sisteminde Âhiret İnancı”, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 19 (2000), ss. 5-41. el-Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl (I-V), haz. Muhammed Abdurrahman Maraşlı, Dârü’t-Türâsi’l-Arabi, Beyrut trs. el-Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahîhu’l-Buhârî, Dârü İbni Kesîr, DımeşkBeyrut 2002. el-Cürcânî, Seyyid Şerif, Şerhu’l-Mevâkıf (I-IV), tahk. Mahmut Ömer Dimyatî, Beyrut 1998. Dağcı, Şamil, “işkence” mad., DİA, İstanbul 2001. el-Cüveynî, Ebu’l-Meâli, Akidetü’n-Nizâmiyye, (Akaide Dair İki Risale), M.Ü. İlahiyat Vakfı yayınları no:41, İstanbul ts. ________,Kitabu’l-İrşâd, Çev. Adnan Bülent Baloğlu vd., TDV Yay., Ankara 2012, 2. Baskı. Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as, Sünenü Ebî Dâvûd, Haz. Muhammed b. Salih er-Rachî, Beytü’l-Efkâri’l-Devliyye, Riyad ts. Ertin Hakan, Özdemir Merve, Hayatın Başlangıcı ve Sonu, İstanbul 2013. Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an, (Çev. Alparslan Açıkgenç), Ankara Okulu Yay., Ankara 1996. el-Gazalî, Ebu Hamid, el-İktisâd fi’l-İtikâd, Haz. İbrahim Agah Çubukçu-Hüseyin Atay, Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi Yay. XXXIV, Ankara 1962. ________,Tehâfutu’l-Felâsife, tahk. Maurice Bauyger, el-Matbaatu’l-Katolikiyye, Beyrut 1962. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 YENİDEN DİRİLİŞİN KEYFİYETİ AÇISINDAN ORGAN NAKLİ Harputî, Abdullatif, Tenkîhu’l-Kelam fî Akâidi’l-İslâm, Çev. İbrahim Özdemir-Fikret Karaman, TDV Yay., Elazığ 2000. Hot İnci, Karlıkaya Esin, “Semavi dinlerin Bakış Açısıyla Organ Nakli”, Sendrom Dergisi, Kasım-Aralık 2008, ss. 59-65. İbn Âşûr, Muhammed Tahir, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr (I-XXX), Daru’s-Sahnun, Tunus 1997 İbn Hazm, el-Muhalla (I-XI), tah. Abdurrahman el-Cezirî, İdaretü’t-Tabâatiti’l-Münira, Mısır ts. ________,el-Usûl ve’l-Furû, tah. Muhammed Atıf Irakî-?,- İbrahim İbrahim Hilal, Daru’nNahdatü’l-Arabiyye, Kahire 1987. İbn Kesir, Ebu’l-Fida, Tefsirü’l-Kur’ani’l-Azim (I-VIII), tahk. Sami b. Muhammed esSelame, Dâru’t-Tayyibe, Riyad 1999, 2. Baskı. İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, Sünenü İbni Mâce, Haz. Muhammed b. Salih er-Rachî, Beytü’l-Efkâri’l-Devliyye, Riyad ts. İbn Manzur, Lisanu’l-Arab (I-VI), tah. Abdullah Ali el-Kebir, Muhammed Ahmed Hasbullah ve Haşim Muhammed eş-Şâzelî, Dâru’l-Meârif, Kahire ts. İbn Sinâ, el-Mebde’ ve’l-Meâd, haz. Abdullah Nûrânî, Tahran 1998. el-İsfehânî, Râgıb, el-Müfredât, Dârü’l-Marife, Beyrut 2010. el-İsferâyinî, Ebu Muzaffer, et-Tabsîr fi’d-Dîn, tahk. Kemal Yusuf el-Hût, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut trs. Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu Usûli’l-Hamse (I-II), Çev. İlyas Çelebi, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay., İstanbul 2013. Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân (I-XVIII), tahk. Muhammed Masum Vanlıoğlu- Bekir Topaloğlu, Mizan Yayınevi, İstanbul 2011. Meşkûr, Cevad, Mezhepler Tarihi Sözlüğü, Ankara Okulu, Ankara 2011. Mukatil b. Süleyman, Tefsir (I-III), tah. Ahmed Ferid, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003. Orçun Çil, Şefik Görkey, “Beyin Ölümü Kriterlerinin Tarihsel Gelişimi ve Kadavradan Organ Nakline Etkisi”, Marmara Medical Journal 2014; 27: 69-74. el-Pezdevî, Ebu Yusr, Ehl-i Sünnet Akâidi, Çev. Şerafeddin Gölcük, Kayıhan Yay., İstanbul 1988, 2. Baskı. Pulat Akın Sabancı, Aykut Karasu, Selhan Karadereler, Orhan Barlas “Beyin Ölümü Tanısı”, Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi, 1 (2), İstanbul 2008, ss. 81-85. Rıza, Reşit, Tefsirü’l-Menâr (I-XII), Dârü’l-Menâr, Mısır 1947, 2. Baskı. es-Sâbûnî, Nureddin, el-Bidâye, haz. Bekir Topaloğlu, DİB Yay., Ankara 1991, 4. Baskı. eş-Şehristanî, Muhammed Abdulkerim, el-Milel ve’n-Nihal, Çev. Mustafa Öz, Ensar Yayınları, İstanbul 2005. Şener, Mehmet, “İslam Hukukuna Göre Organ Nakli Üzerine Bir Deneme”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi VII, İzmir 1992, ss. 137-146. Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr (I-V), Dârü’l-Fikr, Beyrut trs. Taberî, İbn Cerîr, Tefsirü’t-Taberî (I-XXXV), tahk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Darü’l-Hicr, y.y., trs. Taftazanî, Saduddin, Şerhu’l-Akaid, Çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul 1991. ________,Şerhu’l-Mekâsıd (I-V), tahk. Abdurrahman Umeyra, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut 1998, 2. Baskı. Et-Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, Câmiu’t-Tirmizî, Haz. Muhammed b. Salih erRachî, Beytü’l-Efkâri’l-Devliyye, Riyad ts. Topaloğlu Bekir, Çelebi İlyas, Kelam Terimleri Sözlüğü, İSAM Yay., İstanbul 2010. Toprak, Süleyman, “haşir” mad. DİA, İstanbul 1997. Türcan, Galip, “Kur’an’da Ahiret İnancı”, Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, Isparta 2002. Ünverdi, Mustafa, “İslam’da Ahiret İnancı ve Reenkarnasyon”, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana 2003. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1 db | 69 MUSTAFA ÜNVERDİ el-Vâhidî, el-Vasît (I-IV), tahk. Adil Ahmed Abdulmevcûd vd., Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1994. Yaman, Ahmet, “İslam Hukuku Açısından Organ Nakli ve Beyin Ölümü”, Organ Nakli Sempozyumu, Malatya 2014, ss. 26-36. Yavuz, İsmail, “Organ Nakli ve Vasiyeti Caiz midir” Hakikat Dergisi, sayı 94, İstanbul 2001, http://www.hakikat.com/anabuay.html (29.01.2015). Yavuz, Yusuf Şevki, “acbü’zeneb” mad., DİA, İstanbul 1988. ________, “ba’s” mad. DİA, İstanbul 1992. Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili (I-X), Eser Yay., İstanbul 1979. Yüksek, Emrullah, “hesap” mad. TDV İSAM Yay., İstanbul 1998. Zemahşerî, Ebu Kâsım, El-Keşşâf (I-VI), tahk. Adil Ahmed Abdulmevcud ve Ali Muhammed Muavvız, Mektebetü Ebikan, Riyad 1998. 70| db DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 15 SAYI 1