sabit ortodontik tedavide kullanılan malzemelerin ortodontik

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Ortodonti Anabilim Dalı
SABİT ORTODONTİK TEDAVİDE KULLANILAN
MALZEMELERİN ORTODONTİK TEDAVİDEKİ ETKİNLİĞİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Tuğçe BÖREKCİ
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Ali Vehbi TUNCER
İZMİR-2012
İÇİNDEKİLER
1.GİRİŞ
2.SABİT ORTODONTİK TEDAVİ ......................................................................... 2
2.1.Sabit Tekniklerin Tarihsel Gelişimi............................................................... 5
2.1.1. Angle Sistemi ........................................................................................... 6
2.1.2. E-Ark Apareyi ......................................................................................... 8
2.1.3. Pin ve Tüp Apareyi ................................................................................. 9
2.1.4. Ribbon Ark Apareyi ............................................................................. 10
2.1.5.Edgewise Apareyi .................................................................................. 11
2.2. Neden Edgewise Teknik ............................................................................... 12
2.3. Straight Wire Tekniği .................................................................................. 12
3. SABİT ORTODONTİK TEDAVİDE KULLANILAN MALZEMELER
VE ORTODONTİK TEDAVİDEKİ ETKİNLİĞİ ................................................ 15
3.1 Ortodontik bantlar ........................................................................................ 15
3.2. Braketler ........................................................................................................ 17
3.2.1 Metal Braketler ...................................................................................... 21
3.2.2 Seramik Braketler.................................................................................. 22
3.2.3 Plastik Braketler(Kompozit Braketler) .............................................. 26
3.3.4 Kendinden Bağlamalı Braketler ........................................................... 27
3.3.Tüpler ............................................................................................................. 28
3.4 Ortodontik Teller........................................................................................... 29
3.4.1 Paslanmaz Çelik Teller .......................................................................... 30
3.4.2 Çok Sarımlı Paslanmaz Çelik Teller .................................................... 34
3.4.3 Krom Kobalt Alaşımlı Teller ............................................................... 34
3.4.4 Nikel Titanyum Teller ........................................................................... 36
3.4.4.1. Konvansiyonel Tip ....................................................................... 38
3.4.4.2 Psödoelastik Tip ............................................................................ 39
3.4.4.3 Termoelastik tip ............................................................................. 39
3.4.5.Beta Titanyum Teller............................................................................. 39
3.5 Elastikler ....................................................................................................... 40
3.6 Ligatürler ....................................................................................................... 41
4. SONUÇ .................................................................................................................. 45
5. KAYNAKLAR ...................................................................................................... 46
6.ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………50
ÖNSÖZ
Tez yazım çalışmalarım sırasında değerli görüş ve düşüncelerini benden esirgemeyen
Sayın Prof. Dr. Ali Vehbi TUNCER’ e teşekkürlerimi bir borç bilirim.
İZMİR 2012
Stj. Diş Hekimi Tuğçe BÖREKCİ
1.GİRİŞ
İnsan yüzü ve maksillofasiyal yapılar, hangi açıdan bakılırsa bakılsın son derece
karmaşık sistemlerdir. Birey, toplum ve bireyin çevresindeki dünya ile arasındaki iletim
mekanizmalarının büyük çoğunluğu bu sistem içerisinde yer alır. Vücudun enerji girişi ve
solunumu bu bölgeden yapılır, ışık, koku, ses ve tat duyular maksillofasiyal yapının
merkezinde yer alır. Sadece dışarıdan alınan sinyaller ve dışarıya yönelik duyular değil,
bireyin dünyaya karşı verdiği sinyallerin en önemlileri de bu bölgeden gönderilir. Konuşma
ve mimikler oluşturarak kişinin kendini çevreye ifade etmesini sağlayan bölge yine burasıdır.
Tüm bu karmaşık fonksiyonlar ile yüzün formu arasında genetik mirasımızla temelleri atılan
ancak bütün yaşamımız boyunca çevremizle olan ilişkimiz ile gelişen hassas bir denge
bulunmaktadır.
Dişler bu karmaşık ve hassas denge içerisinde önemli roller oynar. Beslenme, konuşma,
tat duyular ile doğrudan bağlantısı vardır. Dişlerdeki sorunlar bu sistemleri doğrudan etkiler
ya da tam tersi bu sistemlerdeki sorunlar dişlerimizde yankılar yaratır. Dişlerimiz ve çene
yapımız postürden de etkilenir, başın gövdeyle olan ilişkisi dişlerin ve çenelerin gelişimini de
etkiler. Dişler solunum sistemi ile de bağlantılıdır, solunum sistemindeki çeşitli sorunlar
dişlerimiz üzerinde belirgin etkiler yapar.
Bu kadar değişik ve karmaşık görevler gören bir yapının merkezinde olan dişlerimiz,
son derece özel bir adaptasyon mekanizması ile çevresel etkiler ve ortam değişse de bütün bu
kritik görevlerin problemsiz yapılabilmesine katkıda bulunmaya çalışır. Dişlerimiz ve kökleri,
dışarıdan uygulanan kuvvetlerin kemiğe iletilmesi ve o kuvvetler ile kemik yapısında
değişiklikler oluşturulmasını sağlayan çok özel bir mekanik etki yolu oluşturur. Bu kadar
farklı fonksiyonlar arasında denge kurması gereken, genetik etkilere ve dış etkenlerle
değişmeye bu kadar açık bir sistemin içerisinde dişlerin, her hastada tam ve dengeli bir
biçimde estetik ve fonksiyonel görevlerini yerine getirebilmesi mümkün olamayabilmektedir.
Ortodonti bilimi bu noktada devreye girmektedir. Dişlerin ve alveoler kemiklerin
üzerlerine etkiyen kuvvetlere cevap verme yeteneği kullanılarak, ortodontistin belirli
noktalara hassas biçimde kuvvet uygulaması ya da belirli noktalara etkiyen kuvveti kaldırması
ile denge değiştirilir ve değişen kuvvet dengeleri ile dişler alveoler kemikler içerisinde estetik
ve fonksiyonel olarak uygun yeni yerlerine hareket ettirilir.
Dişlerin hareket ettirilmesi çok zor bir işlem değildir. Tarih boyunca birkaç gramdan
fazla kuvvetin, hatta sadece belirli süreler parmakla dişler üzerine bastırılmasının dahi dişleri
hatta dişlerin altındaki bazal yapıları hareket ettirilebileceği bilinmekteydi. Ancak ortodonti
bilimini zorlayan esas problem dişlerin doğru yerlere, hızlı bir biçimde, en az rahatsızlık
yaratılarak, yani en verimli biçimde hareket ettirilmesi arayışıdır. Dişlerin doğru yerlere
verimli bir biçimde hareket ettirilmesi için ortodonti bilimi tarihi boyunca iki ana konu
üzerinde yoğunlaşmıştır. Dişleri hareket ettireceğimiz doğru yerin neresi olduğunun
bulunması ve dişlerin bu noktalara daha hızlı, kontrollü ve verimli hareketinin sağlanması
yönündeki biyomekanik bilgilerimizin arttırılmasıdır.
Özellikle 20. yüzyılın başlarında, kapanış bozukluklarının evrensel olarak kabul gören
bir sınıfladırmasının yapılması, gelişen radyografi teknikleri ile maksillo fasiyal yapılar ve
dişlerin bu yapılar içerisindeki yerinin incelenmeye başlanmasıyla ve edgewise apareyleri
sayesinde ilk defa dişlerin üç boyutta hareketlerinin sağlanabilmesi ortodonti bilimi için
büyük adım olmuştur.
Ancak ortodonti bilimindeki gelişmeler yanında insanların estetik algıları da 20. yüzyıl
içerisinde büyük değişimler göstermiştir. Modern toplumlarda fiziksel güzellik belki tarih
boyunca hiç olmadığı biçimde önem kazanmıştır. Toplumun artan estetik beklentileri
nedeniyle kişilerin yüz ve gülümseme estetiğine verdikleri önem, dolayısıyla ortodontik
tedavilere talepleri de yoğun bir biçimde artmıştır.
Verim artışı arayışlarının merkezinde ise maksillo fasiyal sisteme kuvvet uygulamasını
sağlayan ortodontist ile biyolojik sistem arasındaki köprüyü oluşturan sabit ortodonti
mekanikleri bulunmaktadır. İlk ortodonti mekaniklerinden günümüze geliştirilen her yeni
aparey, hekim için daha kolay, hızlı ve pratik uygulama, dişler üzerinde daha fazla kontrol,
hasta için daha hızlı tedavi sonuçları, daha konforlu, daha az sayıda ve daha kısa süreli
kontroller yaratma ve de daha ekonomik bir tedavi hedefine yaklaşmak için atılmış birer
adımdır. Angle’ ın tanıttığı ilk sistemden modern kendinden bağlanan braketlere kadar sabit
ortodontik apareylerde gözlediğimiz evrimin çizgisi her zaman bu yönde olmuştur.(1)
2.SABİT ORTODONTİK TEDAVİ
Ortodontik
teşhis
ve
tedavi
metotlarının
seçiminde
hastanın
yaşı,
malokluzyonun tipi ve şiddeti, hasta kooperasyonu, sosyoekonomik durum gibi
çeşitli faktörler rol oynasa da, şüphesiz ki ortodontistin bireysel tercihi bu kararda
son noktayı koymaktadır. (7)
Ortodonti pratiğinde hem karşılaşılan klinik problemler hem de kullanılan
yöntemler açısından var olan çeşitlilikler, ortodontik tedavi yaklaşımları ile ilgili
genellemeler yapılmasını zorlaştırmaktadır. (8)
Hareketli, sabit, fonksiyonel ve ağız dışı olmak üzere temel 4 tip ortodontik
aparey vardır. Hareketli apareylerle çok basit diş hareketlerini sağlayabilirken, sabit
apareyler daha karmaşık hareketleri yaptırabilir. Fonksiyonel apareyler, zor
vakaların tedavisinde, öncelikle de Sınıf II, bölüm 1 malokluzyonlarda kullanılır.
Ağız dışı aygıtlardan ise, ankraj arttırmak, boşluk açmak veya boşluk kapatmak için
faydalanılabilmektedir (9)
Ortodonti uygulamalarında değişen tedavi eğilimleri ile ilgili bilgiler oldukça
azdır. Geçmişin değerlendirilmesi ve gelinen son durumun saptanıp geleceğe ait
öngörülerin yapılabilmesi için tedavi yöntemlerinde ortaya çıkan değişimlerin rapor
edilmesi önemlidir. (10)
Ortodontik tedavi, dişe uzun süreli bir basınç uygulandığında dişin
çevresindeki kemiğin remodellingi ile diş hareketi meydana gelmesi prensibine
2 dayanır. Kemik bazı bölgelerde ortadan kalkarken, diğerlerinde yeni kemik eklenir.
Diş, soketi içinde göç ettikçe ataşmanını taşıyarak kemiğin içinde hareket eder.
Kemik yanıtı periodontal ligamanla iletildiği için, diş hareketi temel olarak bir
periodontal ligaman fenomenidir.
Dişe uygulanan aşırı kuvvetler hızlı bir şekilde gelişen ağrıya, periodontal
ligamandaki (PDL) hücresel elemanların nekrozuna ve alveol kemiğinin arkadan
(indirekt) rezorpsiyonuna neden olur. Hafif kuvvetler ile PDL’deki hücreler zarar
görmez ve diş soketinde ağrısız bir şekilde önden (direkt) rezorpsiyon başlar.
Ortodontideki amaç, tüm çabalara rağmen bazı PDL bölgelerinde nekroz ve
arkadan rezorpsiyonun olacağının farkında olunmasıyla birlikte, diş hareketini
mümkün olduğunca önden rezorpsiyonla sağlamaktır. (2)
Ortodontik tedavi yöntemlerinden biri ve en çok kullanılanı sabit
apareylerdir. Dişler üzerine yapılan bantlar veya yapıştırılan braketlerden geçen ve
çeşitli türleri olan tellerden oluşurlar. Kullanılan brakete, tele veya büküme göre
çeşitleri vardır. Uyguladıkları kuvvet kontrollüdür.(3)
Sabit apareyler, hareketli apareylerle karşılaştırıldıkları zaman üstün ve eksik
taraflarının bulunduğu söylenebilir. Üstünlükleri:
1.Dişlere yapıştırıldıkları için hastanın apareyi kullanmama gibi bir olasılığı
yoktur.
2.Düzeneğin sabit olmasından yararlanılarak birkaç yön hareketi aynı anda
uygulanarak tedavi süresinin daha kısa olmasını sağlarlar.
3 3.Hastanın hekime yardımı ve apareyin kullanılmasındaki işbirliği ve aracılığı
en az düzeye inmiştir ve kırılma veya halkaların çıkması dışında, kullanılmaması
diye bir durum düşünülemez.
4.Hareketli
apareylerle
gerçekleştirilemeyen
çeşitli
gerçekleştirilmesi
diş
hareketleri
bu
çok
zor
düzenekler
olan
ile
veya
kolaylıkla
sağlanabilirler.
5.Hareketli apareyler, genellikle sadece eğilme (tipping) ve basit dönme
(rotation) hareketlerini gerçekleştirebildikleri halde sabit apareyler ile her türlü kron
kök hareketini her yönde ve kolaylıkla sağlama olanağı vardır. Sabit apareylerinin
bu üstün yönlerinin yanında, bazı eksik ve zararlı taraflarının da bulunduğu inkar
edilemeyecek bir gerçektir. Örneğin:
1.Hareketli apareylere oranla sabit düzeneklerin temizlenmeleri ve istenilen
düzeyde bir ağız hijyeni sağlaması çok zordur ve bu amaç için hastanın daha
dikkatli olmasını ve eğitilmesini gerektirir.
2.Uygulayacağı aşırı kuvvetler ile hem ankraj dişlere ve hem de bunların
çevre dokularına zararlı etkiler yapabilirler. (Kök erimeleri, periodontal zararlar,
vb.)Bazen bu sonuçlar ankraj görevini yüklenmemiş diğer dişlerde de görülebilirler.
3.Doğabilecek bileşke kuvvetleri sonucu, bazen istenmeyen diş hareketlerine
neden olabilirler.
4.Dişlerin fizyolojik doğal hareketlerini engelleyip frenlerler.
5.Bu
düzeneklerin
uygulanmasında
hekimin
harcayacağı zaman çok daha fazladır.
6.Genellikle görünümleri çok estetik değillerdir. (4)
4
klinikte
hasta
başında
2.1 Sabit Tekniklerin Tarihsel Gelişimi
Ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğine kadar uygulanan ortodonti bilimi, her
hekimin kendine göre bir yöntemle tedaviye yaklaştığı, apareylerini elinde bulunan
çeşitli malzemeleri kullanarak kendisinin yaptığı ve bunları deneyimleri ve
kulaktan dolma bilgiler ışığında uyguladığı oldukça kaotik bir durumdaydı.
Ortodontide modern anlamda sabit apareylerin ortaya çıkışı Edward H Angle’ın
ortodonti bilimini, daha düzenli ve standardize hale getirme isteği ile başlar.
Edward Angle 1887 yılında “Angle System” adını verdiği ilk apareylerinden,
ölümünden iki yıl öncesinde (1928) tanıttığı “Edgewise” apareyine kadar, sürekli
yeni aparey tasarımları yapmış ve sabit ortodonti mekaniklerini geliştirmek için
çalışmıştır. Angle’ n geliştirdiği Edgewise apareyi günümüzde kullanılan modern
braket sistemlerinin temelini oluşturmaktadır.
Tarihte ilk rastlanılan sabit ortodonti mekaniği 1728 yılında Pierre
Fauchard’ın tanıttığı, çeşitli yerlerine delikler açılmış rijit bir metal şerit ve bu şerit
üzerindeki deliklerden geçirilen ligatürlerden oluşan basit genişletme mekaniğidir.
Deliklerden geçirilen ligatürlerin eğri dişlere bağlanması ve belli aralıklarla
sıkıştırılması ile dişlerin hareket ettirilmesi esasına dayanır. Ancak uygulaması
oldukça zordur ve stabilitesi sorunlu bir apareydir. Fauchard’dan sonra sabit
ortodontik aparey düşüncesi, uygun biçimde apareyleri dişlere sabitleyecek bir
yöntem bulunamaması nedeniyle uzun bir süre geri planda kalmıştır. Ancak bir
başka Fransız olan Schange’nin 1841 yılında vidalı ayarlanabilir bandı bulması ile
tekrar popülerlik kazanmaya başlamıştır. 1849 yılında Dwinelle’nin dişleri hareket
ettirmek amacıyla geliştirdiği vida mekanizmasını tanıtması ile artan bu popülerlik
5 birçok farklı bantlı ve vidalı sabit ortodontik sistemin ortaya çıkmasına ön ayak
olmuştur. Kingsley’in ağız dışı kuvvetleri ve ankrajı tanıtması (1861) yine aynı yıl
Coffin’in esnek piyano teli kullanarak diş düzeltme girişimleri ve 1870 yılında
Magill tarafından bulunan siman ile bantların dişlere yapıştırılabilmesinin
sağlanması, sabit ortodontik apareylerin gelişmesindeki diğer önemli adımlardır. (5)
2.1.1 Angle Sistemi
1887 yılına kadar ortodonti alanında gerçekleştirilen gelişmeler birbirinden
bağımsız kalmış ve önemli fikirlerin bir araya getirilmesi mümkün olamamıştır.
Ortodonti mekaniklerindeki gelişimleri yakından takip eden Angle, diş hekimliği
okulundan mezun olduğu 1878 yılından ilk sistemini tanıttığı 1887 yılına kadar
birçok değişik aparey kullanmış ve bu apareyler ile yaşadığı çeşitli hayal kırıklıkları
sonrasında kendi sistemini yaratmadan önce ortodontik apareyde bulunmasının
gerekli olduğunu düşündüğü başlıca beş ilkeyi ortaya koymuştur:
1. Basit olmalı ancak dişleri itebilmeli, çekebilmeli ve rotasyon
yaptırabilmeli,
2. Stabil olmalı, diş yüzeyine sabitlenmeli,
3. Verimli olmalı ve Newton’un fizik ve ankraj prensiplerine göre
çalışabilmeli,
4. Küçük olmalı, çevre dokularda problem yaratmamalı,
5. Kaba görünmemeli, estetik olarak mümkün olduğunca kabul edilebilir
olmalı.
6
Yukarıda sıralanan ilkeler ışığında Angle Dwinelle’in vidasını altın yerine
gümüş-nikel alaşımından yapmış böylece vidayı daha uygun boyutlara ve daha
kolay uygulanabilir hale getirmiştir. Vidalı ve dişlerin çevresine yapıştırılan bantları
geliştirdiği vidalara lehimleyerek kullanmış ve bantlara yapıştırdığı hassas metal
tüplerin içerisinden Coffin’in telini geçirerek ilk defa dişlere rotasyon kuvveti
uygulayabilecek sabit ortodontik ataçmanı geliştirmiştir. Angle 1887 yılında
geliştirdiği mekanik parçalar içeren ve standart bir set halinde piyasaya sunulan
“Angle sistemi”ni tanıtmıştır (şekil 1). Fabrikasyon üretilen sistem sayesinde basit,
verimli, ucuz ve estetik olarak kabul edilebilir ve standart parçalardan oluşan
apareylerin ortodontik tedavide kullanılmaya başlaması ortodonti bilimini kökten
değiştirmiştir.
Şekil 1 Angle Sistemi . Uygulama ve içerğindeki parçalar
7 2.1.2 E-Arck Apareyi
1907 yılına gelindiğinde Angle artık vidalar ile diş hareketi yapmaktan
neredeyse tamamen vazgeçmişti. Bunun yerine molar bantlarına sabitlenen ve
dişlerin vestibülünden geçen kalın ve rijit bir arka dişleri bakır ligatürlerle
bağlayarak, üç boyutta genişletme ilkesine dayanan bir aparey olan “E arch”ı tanıttı
(şekil 2). Rijit vestibül arkın enselik ya da intermaksiller elastik uygulanmasına izin
veren çeşitleri mevcuttu. Üç boyutta dental arkı genişleten ve ön arka yön
ilişkilerini de intermaksiller elastikler ve enselikle çözen Angle bu noktadan sonra
dişlerin sıralanması için çekim yapmaktan tamamen vazgeçti. Ancak Angle dişlere
sadece basit hareketler yaptırabilen apareylerin artık yeterli olmadığını, dişlerin
aksiyel bozukluklarını çözemediğini ve bir şekilde gövdesel diş hareketi
yaptırabileceği bir apareye ihtiyaç olduğunu gördü.
Şekil 1.2 E arch aparey
2.1.3 “Pin ve Tüp” Apareyi
Dişlerin aksiyel eğim problemlerini de düzeltebilmek amacıyla Angle “Pin
Şekil 2. E arch apareyi
8
2.1.3. Pin ve Tüp Apareyi
Dişlerin aksiyel eğim problemlerini de düzeltebilmek amacıyla’’Pin ve Tüp’’
apareyini geliştirdi. Aparey bir ark teline hassas biçimde lehimlenen pinler ve
hareket ettirilecek dişlerin üzerine yerleştirilen, pinlerin gireceği vertikal tüplerden
oluşmaktaydı. Dişlerin adım adım ideal pozisyon ve açılara getirilmesi ilkesine
dayanmaktaydı. Her adımda ideal ark formuna daha yakın yeni bir tel uygulanıyor,
pinler tel üzerine son derece hassas bir biçimde, dişleri sadece küçük bir miktar
hareket ettirebilecek kadar lehimleniyor, hastalar birkaç günde bir kontrole
çağırılıyor ve her kontrolde bu uzun ve hassas işlem tekrarlanıyordu. Uygulaması
son derece zor ve pratiklikten son derece uzak olmasına karşın, bu aparey dişlere
kök hareketi yaptırabilen ilk sabit ortodontik aparey idi.
Şekil 3. Pin ve Tüp Apareyi
9 2.1.4 Ribbon Ark Apareyi
“Pin ve Tüp” apareyinin pratik kullanımının zorluğundan dolayı Angle 1915
yılında “Ribbon arch” apareyini tanıttı ( Şekil 4). Aparey bantlara lehimli dikey
braketlerden oluşmaktaydı. Ark teli braketlere birer bakır pin ile sabitleniyordu. Diş
hareketleri her randevuda değiştirilen ark teli ile sağlanmaktaydı. Uygulaması son
derece kolay ve pratik olan bu metot maalesef dişlere gövdesel hareketler
yaptırmakta ya da kök hareketleri vermekte yetersiz kalmaktaydı. Daha sonra
ortaya çıkacak olan Begg tekniği, Ribbon Ark apareyinin geliştirilmesi ile ortaya
çıkmıştır.
Şekil 4 Ribbon Arch Apareyi
10
2.1.5. Edgewise Apareyi
Daha önce geliştirdiği apareylerdeki deneyimlerinden faydalanarak, Angle,
ölümünden sadece iki yıl önce Edgewise apareyini tanıttı (Şekil 5). Aparey iki
duvarlı ve dikey yerleşimli ribbon arch braketinden farklı olarak üç duvarlı ve yatay
yerleşmiş braketlerden oluşmaktaydı. Ark teli braketlere önce bakır daha sonraki
dönemlerde ise ince çelik ligatürler ile tutturulmaktaydı. Bu yeni dizayn ile Ribbon
Arch apareyinin uygulama kolaylığıyla, efektif bir kök hareketi yaptırılabilme
özelliği birleştirilmişti.
Şekil 5 İlk Edgewise Sistemi
Edgewise apareyini ilk geliştirdiğinde Angle 73 yaşında idi, ve o dönemde
genç bir öğrencisi olan Charles Tweed ile, ölümüne kadar Edgewise apareyi
üzerinde çalışmaya devam etti. Edgewise apareyi günümüze kadar kullanılan tüm
ortodontik braket sistemlerinin temel prensiplerini şekillendirecekti. (1)
11 2.2. Neden Edgewise Teknik
Çekim vakalarında çekim boşlukları hareketli aygıtlar ile kapatılmak
istendiğinde, daha çok devrilme hareketleri (tipping) oluşmaktadır. Devrilme
hareketi sonucu, dişlerin eksen eğimleri bozulmaktadır. Eksen eğimleri bozulmuş
dişler üzerine gelen çiğneme basıncı, dişin uzun ekseni boyunca gelmemekte, buna
bağlı olarak da çiğneme basıncı, devrilme hareketi yapmış dişlerin mesial veya
distal alveol kemiği duvarına daha fazla miktarda yayılarak, bu bölgelerde marginal
alveol kemiği rezorpsiyonuna neden olmaktadırlar. Bunun sonucu ortodontik tedavi
yaptık derken, aslında bir patolojik durum yaratarak, dişlerin ömrünü kısaltmış
oluruz. İşte edgewise tekniği ile, paralel diş hareketleri yaptırılarak, patolojik
durumların meydana gelmesi engellenir. Edgewise tekniğiyle yalnız mesio-distal
yönde değil, uzayın üç yönünde kontrollü diş hareketleri yaptırılabilmektedir.
Edgewise tekniğin en üstün tarafı, vestibülo-lingual yöndeki kök hareketleridir.
(torque hareketi).(5)
2.3. Straight Wire Tekniği
Bu teknik, her diş tipi için, dişlerin büyüklüğü, gingival ve hijyenik faktörler,
klinik uygulamadaki kolaylık, hastaların rahatlığı ve braketler tarafından meydana
getirilen okluzal aralanmanın azaltılmasını sağlamak için pek çok faktör göz önüne
alınarak geliştirilmiştir.
12
Braketlerin slotlarının açılandırılmış olması, istenen mesio distal diş
eğimlerinin elde edilmesini sağlar. Diğer sabit aparey tekniklerinde bu amaç ile
braketler açılandırıldığında, braket diş yüzeyine 2 noktadan temas etmekte, bunun
sonucu olarak da dişlerde istenmeyen devrilme hareketleri meydana gelmektedir.
Bu teknikte ise angulasyon slota verilmiş olduğundan, braket diş üzerine tam bir
yüzey teması ile uygulanabilmektedir.
Uygun bir torque hareketinin sağlanabilmesi için, klinik kronun orta noktası
ile slotun orta noktasının aynı noktada olması son derece önemlidir. Bu nedenle
istenen torque değerinin sağlanabilmesi için düz tel tekniğindeki braketlerin
kaideleri her bir diş tipi için gerekli olan torque derecesine göre eğimlendirilmiştir.
Yani köşeli tel tekniğinde torque slotta olmasına karşın, düz tel tekniğinde braketin
kaidesindedir.
Köşeli tel tekniğinde braket kaideleri sadece horizontal yönde konturlu
olmasına karşın, düz tel tekniğindeki braket kaideleri hem horizontal hem de
vertikal yönde konumlandırılmıştır, bu da braketin diş yüzeyine en uygun biçimde
adapte olmasını sağlar.
Braket kaideleri ile slot kaideleri arasındaki mesafe, her bir diş tipi için farklı
olup, bu da dişlerin labio-lingual yönde farklı kalınlıkta olmaları ve ideal bir diş
dizisindeki konumlarının farklı olmalarından dolayı gereken 1.düzen bükümleri
ortadan kaldırmıştır.
13 Bu teknikte braketler ile angulasyon, inklinasyon ve in-out gereksinimlerinin
en baştan sağlanmış olması, diş hareketlerini daha kontrollü bir hale getirerek, hasta
başında geçen zaman ve tedavi süresini kısaltarak, tedavi sonuçlarının kalıcılığını
da artırmaktadır.
Braketlerdeki bu özellikler nedeniyle bugüne kadar kullanılan ve dişlere ait
çeşitli referans noktaları göz önüne alınarak yapılan braket uygulamalarına göre çok
daha az hatalı uygulama yapmak olasıdır.
Yine bu teknik de, diş çekimi yapılan vakalarda kullanılmak üzere,
distalizasyon sırasında meydana gelen devrilme ve rotasyonlar göz önüne alınarak,
baştan bu hareketlere engel olacak braketler düzenlenmiştir.
Braketlerin dişler üzerine direkt olarak uygulanmasına yardım edecek şekilde,
her bir braket diş tipine ait kendi işaretini taşımaktadır. (6)
14
3. SABİT ORTODONTİK TEDAVİDE KULLANILAN MALZEMELER VE
ORTODONTİK TEDAVİDEKİ ETKİNLİĞİ
Ortodontik tedavide, dişe bir kuvvet uygulanarak diş hareketi elde
edilmektedir. Ortodontinin kuvvet ile çok yakın ilişkisi olduğuna göre, ünlü fizikçi
Newton’un etki (actio)=tepki (reactio) prensibi, ortodontide hiç akıldan
çıkarılmaması gereken temel prensiplerinden biridir. Ortodontide etki, diş üzerine
uygulanan mekanik kuvvettir. Diş üzerine etki eden kuvvet sonucu dişte görülen
hareket ise tepkidir. Edgewise teknikte, ortodontik tellerin elastik deformasyonu
sonucu elde edilen kuvveti dişlere iletmek için, bir takım kuvvet aktarıcı
düzeneklere gerek vardır. Ortodontik kuvveti dişlere aktarmak için dişler üzerine
metal şeritlerden bandlar (halkalar) yapılması ve kuvvet kaynağı ortodontik telleri,
lastikleri tesbit edebilmek için de bandlar üzerine bukkal ve lingual tarafta, bir
takım kilit düzeneklerinin (attachments) lehimlenmesi gereklidir. (5)
3.1 Ortodontik bantlar
Bantlar, sabit ortodontik tekniklerde braketlerin tutturulduğu ve böylece
kuvvetin dişe aktarılmasını sağlayan pasif kısımlardır. Bantların mekanik
tutuculuğu; dişlerin dış bükey yüzlerini iyice sarması ile sağlanır. Dişin dış bükey
yüzünü saran bant, bütün mekanik kuvvetlere karşı en fazla direnci gösterir.(3)
Dişlerin üzerine bant yapmak için, piyasada metal şeritler satılmaktadır. Bu
metal şeritler paslanmaz çelikten yapılmış olup, çeşitli kalınlık ve genişliktedirler.
Paslanmaz çelik bant şeritleri yumuşak olup, band yaparken kolayca dişin şeklini
almaktadırlar. Simantasyonda tutuculuğu fazla olsun diye, band şeritlerinin dişin
15 minesine gelen kısmı mat olup, yemek artıklarının yapışıp kalmasını engellemek
için de, bandın dış yüzeyi yüksek cilalıdır. Çeşitli dişlerin bandlanması için,
kullanılacak metal şeritlerin kalınlık ve genişliği ile ilgili; Molar dişlere yapılacak
bandlar için; 0.13 mm (0.005 inch) kalınlığındaki ve 4 mm (0,160 inch) enindeki
metal şeritlerin, geri kalan dişler için, 0.1 mm (0.004 inch) kalınlığındaki ve 3.8
mm (0.150 inch) genişliğindeki metal şeritler kullanılabilir. İstenirse alt kesici
dişler için daha ince metal şeritler, örneğin 0.08 mm (0.003 inch) kalınlığında ve
3.2 mm (0.125 inch) genişliğindeki metal şeritler kullanılabilir. Dişlere yapılan bant
için prensip şöyledir: Bant dişin kronunun yüksekliğinin, orta üçte birinde
oturmalıdır.
Metal şeritlerden bant yapmak, üzerine braket ve diğer elemanları
lehimlemek oldukça fazla zaman aldığından her dişin anatomik şekline göre çeşitli
büyüklükte hazır bantlar hazırlanmıştır. Hazır bantlar üzerlerinde hiçbir lingual ve
bukkal ‘’attachment’’olmaksızın, çıplak satın alınıp, bukkal ve lingual kilit
düzenekleri tarafımızdan lehimlenebilir. Çıplak bant üzerine bukkal ve lingual
‘’attachment’’ların lehimlenmesi de zaman kaybına neden olduğundan, hazır
bantlar üzerine istenilen her türlü bukkal ve lingual ‘’attachment’’lar, istenilen
mezyo-distal yöndeki açılandırmalarla lehimlenmiş olarak satın alınabilmektedir.
Hazır bantlar sağ sol ayrımına dikkat edilerek bant oturtucularla dişler üzerine
adapte edilirler. (5)
Bantları yapıştırılan ataşmanlara tercih edildiği bazı durumlar vardır:
16
1. Molarlarda headgear vasıtasıyla oluşturulan extraoral kuvvetler buna örnek
verilebilir. Ortodontik bantlar, facebow aracılığıyla uygulanan extraoral kuvvetlere
karşı yapıştırılan ataşmanlardan daha fazla dayanıklı olurlar.
2. Klinik kronu kısa dişlerde bantlar subgingival olarak yerleştirilebilirler ve
genel kural olarak; bandın gingival kenarı ya çok az subgingivalde bulunmalı, ya da
gingival kenarı en az 2 mm açıkta bırakılmalıdır ki, açıkta mine temizlenebilsin,
ikinci premolarlarda bant mı yoksa direkt yapıştırma mı uygulanacağına klinik
kron uzunluğuna göre karar verilir.
3. Başarılı yapıştırmaya uygun olmayan diş yüzeyleri: Amalgam veya
kıymetli metallerle restore edilen diş yüzeylerine direkt olarak braket yapıştırmak
imkansızdır ve bu dişler bantlanmayı gerektirir. Porselen restorasyonlara yapıştırma
işlemi zordur bununla birlikte porselen yüzeyindeki glazürü bozarak ve bonding
agent’in adhezyonunu düzeltmek için bir bağlayıcı ajan kullanılarak yapılabilir.
(11)
3.2. Braketler
Ortodontik braketler, kuvvetin ark telinden dişlere aktarılmasında önemli rol
oynarlar.
Güvenilir ve tekrarlanabilir yapıştırma tekniklerinin geliştirilmesi ile dişlere
yapıştırılan bantların yerini mineye yapıştırılan braketler almıştır. Bantlama ile
kıyaslandığında ataçmanların direkt olarak dişe yapıştırılmasının çok sayıda
avantajı vardır. Bantlarda olduğu gibi ara yüzeylere temas yoktur, bu nedenle
separasyon gerektirmez ve hastaya acı vermez. Ayrıca daha az plak birikimi, daha
az dişeti iltihabı ve ara yüzlerde daha az dişeti ataçmanı kaybına yol açar.
17 Braketlerin yapıştırılması ve çıkarılması bantlardan daha kolaydır, daha estetiktir ve
temizlik daha kolay sağlanabilir. Bu şekilde tedavi sırasında ara yüzeylere ulaşma
olanağı sağlandığı için diş boyutu problemleri mineden aşındırma yapılarak
giderilebilir. Bantlama ile mümkün olmayan kısmen sürmüş veya travma ile
kırılmış dişlere tedavinin erken dönemlerinde kuvvet uygulanması mümkün
olabilir. Gevsemiş bantlar altında çürük oluşma riski ortadan kaldırılır, ara yüz
çürükleri tespit edilip tedavi edilebilir ve kompozit
restorasyonlar için ara
yüzeylere ulaşılabilir. Braketlerin direkt olarak diş yüzeylerine yapıştırılması ile
tedavi sonunda bant boşluklarını kapatma ihtiyacı ortadan kalkar. Ortodontik
ataçmanların mine yüzeyine yapıştırılması yerleştirme yöntemine göre direkt veya
indirekt teknik olarak sınıflanabilir. Hangi teknik kullanılırsa kullanılsın ortodontik
yapıştırmanın temel mekanizması aynıdır; yüzeyin temizlenmesi, hazırlanması (asit
ve primer uygulanması) ve braketin yüzeye yapıştırılması. Asit uygulamadan önce
dişlerin temizlenmesi normalde tüm dişleri kaplayan plak ve organik artıkları
uzaklaştırmak ve maksimum bağlanma direnci sağlamak için gereklidir. Bu işlem
pelikılı uzaklaştırır, minede doğal olarak bulunan düzensizlikleri belirginleştirir ve
asit için mine yüzeyinin ıslanabilirliğini artırır. Minenin temizliğinin polisaj lastiği
veya fırça yardımı ve pomza aracılığı ile yavaş dönen turlu el aletiyle yapılması
önerilmektedir. Mine yüzeyinin hazırlanması için kullanılan yöntem, mine
prizmaları arasındaki daha yumuşak mineyi bir miktar kaldırarak prizmalar
arasındaki porları açmaktır, böylece yapıştırıcı rezin mine yüzeyine daha rahat
tutunabilir. Başarılı ortodontik yapıştırma için mine yüzeyi hazırlanırken uygun
şekilde izolasyon ve nem kontrolü gereklidir. Nem kontrolü sonrası, asit
uygulanmasına geçilir. Asitlenecek diş veya dişler hava spreyi ile kurutulur ve
genellikle %35-50’lik tamponlanmamış fosforik asit mine yüzeyine sürülür. Rutin
18
asitleme 3–10 μm kalınlığında yüzeysel mineyi uzaklaştırır. Laboratuar çalışmaları
minedeki değişikliklerin büyük ölçüde geri dönüşümlü olduğunu ve sağlıklı mineye
uygulanan asidin zarar verici etkisi olmadığını göstermiştir. Uygulanan asit jel veya
likit şeklinde olabilir; ancak şırınga içerisinde kullanılan jel formu daha çok tercih
edilmektedir. Yüzey pürüzlendirmesi açısından jel veya solüsyon arasında fark
yoktur. Çalışmalar 15–30 saniyelik asitleme süresinin çoğu durumda yeterli
olduğunu ortaya koymuştur. Asitleme sonrasında düşük basınçlı su spreyi ile
yüksek güçteki tükürük emici eşliğinde asit diş yüzeylerinden uzaklaştırılır. Mine
yüzeyi temizlendikten sonra nem ve yağ kaçağı olmayan hava spreyi ile asitlenmiş
yüzey tamamen kurutulmalıdır. Kurutulmuş mine yüzeyi mat-opak beyaz
görünmelidir. Tüm dişler tamamen kurutulduktan ve mat beyaz görüntü elde
edildikten sonra söz konusu yüzeye ince bir kat primer sürülmeli ve yüzeylerin
hepsi kaplandıktan hemen sonra braketlerin yapıştırılmasına geçilmelidir.
Ortodontik yapıştırma sırasında sealant veya primer kullanım amaçları şu şekilde
sıralanabilir: Mineyi asit uygulanması sonucu oluşabilecek demineralizasyondan
korumak, bağlanma direncini artırmak, asitlenmiş minenin tutuculuğunu artırmak,
kenar sızıntısını azaltmak. Ortodontik yapıştırmada yeni bir kavram da asit ve
primer ajanın tek bir asidik primer solüsyonda birleştiren altıncı kuşak bonding
ajanlardır. Self etching primerlerin (SEP) avantajları arasında iki aşamayı bire
indirerek uygulama zamanını azaltması, hekime ve hastaya zaman kazandırması,
minedeki hasarı azaltması, çapraz kontaminasyonu engellemesi ve materyal israfını
azaltması sayılabilir.
Günümüzde hekimlerin çoğu braket yapıştırmak için basit ve güvenilir olması
nedeniyle direkt yapıştırma tekniğini tercih etmektedir. Direkt yapıştırma
19 ortodontik ataçmanların asit uygulanan dişlere kimyasal veya ışıkla sertleşen
kompozitle direkt olarak yapıştırılmasını ifade eder. Yukarıda anlatıldığı şekilde;
direkt bonding tekniğinde başlangıç aşamaları olan temizleme, kurutma ve minenin
çeşitli ajanlarla muamele edilmesinden sonra hekim yapıştırma işlemine geçebilir.
Hekim braket tutucu el aleti ile braketi tutarak tabanına yapıştırıcıyı uygular.
Tutunmayı kolaylaştırmak için ataçmanın kaidesinden bir miktar daha fazla
yapıştırıcı uygulanır. Hemen sonrasında braket doğru olduğu düşünülen pozisyonda
diş yüzeyine yerleştirilir. Braketin mesio-distal ve insizo-gingival olarak doğru
konumlandırılması ve dişin uzun eksenine göre uygun şekilde açılandırılması için
yerleştirici el aleti kullanılır.
Ortodontik ataçmanların yapıştırılmasında kullanılan rezinler aktivasyon
tiplerine göre (ışıkla, kimyasal, her iki yolla) veya hazırlanma şekillerine göre
(pasta sistemleri, pasta-likit ya da toz-likit sistemleri) farklı gruplarda sınıflanabilir.
Tipi ne olursa olsun ortodontik yapıştırma ajanları genel olarak kompozit restoratif
materyallere benzer içeriğe sahiptir. Bu içerik esas olarak BIS-GMA ile birlikte
fonksiyonel komonomerlerin birleşimidir. BIS-GMA rezinler ilk defa 1960lı
yıllarda başarılı dental yapıştırıcılar olarak tanıtılmış ve daha sonra klinik ortodonti
pratiğine uygulanmışlardır. Yapıştırıcılar dolduruculu veya doldurucusuz olabilir.
Rezin matris içerisine inorganik doldurucu partiküllerinin eklenmesi materyalin
özelliklerini oldukça artırır. (40)
Braketler üretildikleri materyalin cinsine göre şu şekilde sınıflandırılırlar. (12)
20
3.2.1 Metal Braketler
Ortodontik braketlerin üretimi çok sayıda ham madde (metal alaşımları,
seramik, plastik) çeşitli tasarımlar ve farklı metotları içeren karmaşık bir süreçtir.
Tedavi sırasında en çok kullanılan apareyler metal braketlerdir. Piyasada kanat
tasarımları, oluk açıları ve boyutları birbirinden farklı çok sayıda braket
mevcuttur.(13)
Yaklaşık 75 yıl önce Angle edgewise braketlerin altın prototipini
kullanmıştır.1933 yılında Dr. Archie Brusse ilk paslanmaz çelik sabit aparey
sistemini tanıtmıştır. Bundan sonra paslanmaz çelik altının yerini almıştır. Çünkü
altına göre daha sert ve dayanıklıdır. Daha küçük boyutlarda üretilebilir ve
küçültülmüş boyutlara bağlı olarak daha estetiktir. Sürtünme özelliği bugünün
standartlarını oluşturacak ölçüde tatmin edicidir. (14)
Günümüzde kullanılan braketlerin büyük çoğunluğu 18- 8 olarak adlandırılan
%18 krom %8 nikel bulunan ostenit paslanmaz çelikten imal edilmektedir. Metal
braketler dayanıklı, hijyenik ve ucuzdur. Bu özelliklerinden dolayı yaygın bir
şekilde kullanılır, ancak estetik değillerdir. (15)
Paslanmaz çelik braketlere alternatif olarak kullanılabilecek diğer braket türü
titanyum braketlerdir. Paslanmaz çelik braketler kadar sağlam ve dayanıklıdırlar
ancak çelik alaşımlar kadar bükülmeye karşı dirençli olmamaları nedeniyle saf
titanyum braketlerin daha geniş üretilmeleri gerekmektedir. (16) Titanyum
biyouyumluluğu
kanıtlanmış ve korozyona karşı son derece dirençli bir
materyaldir. Titanyum braketlerin üretildiği alaşımın içinde nikel bulunmamaktadır.
21 Ağız içi ortamda paslanmaz çelik braketlerde tükrüğün etkisi altında alaşımdan
nikel çözünmesi söz konusudur. Bu nedenle özellikle nikel hassasiyeti izlenen
bireylerde titanyum braketler güvenle kullanılabilir.(17)
1950’li
yıllara
gelinmeden
önce
ortodontik
tedavilerde
kullanılan
ataşmanların üretiminde altın, platin, iridyum ve gümüş içeren kıymetli metal
alaşımları kullanılıyordu. Ancak bu alaşımların karmaşık üretim işlemleri için
elverişsiz olmaları ve yüksek üretim maliyetleri nedeniyle günümüz ortodonti
pratiğinde kullanımları büyük oranda terk edilmiştir.(16)
3.2.2 Seramik braketler
Günümüzde çağdaş ortodonti çok sayıda erişkin hastaya, özellikle bayan
hastalara da hizmet vermektedir ve bu nedenle ortodontik apareylerin iyi bir
kozmetik görünüme sahip olması önem kazanmıştır. (18) 1980’li yılların
ortalarında seramik braketler tanıtıldığında hastalar ve hekimler tarafından hemen
kabul görmüş ve polikarbonat braketlere alternatif olmuştur.(19) Çünkü paslanmaz
çelik braketlerden daha estetik, kompozit braketlerden de daha dayanıklı ve
lekelenmeye dirençlidir. Seramik daha stabildir ve kimyasal değişimlerden
etkilenmez. Ancak seramik braketlerin birtakım yetersizlikleri olduğu bilinmeli ve
göz ardı edilmemelidir. Seramik braketlerin metal braketlerle kıyaslandığında
klinik kullanım esnasında tork ve devrilme hareketleri sırasında kırılma, karşı dişte
aşınma ve kayma mekanikleri sırasında artmış sürtünme direnci gibi bir takım
dezavantajları vardır.
22
Seramik braketlerin tümü aluminyum oksitten oluşmaktadır. Fabrikasyon
sırasındaki farklılıklardan dolayı iki çeşit seramik braket mevcuttur. Bunlar
polikristalin alumina ve monokristalin aluminadır. (20)
Yapılarındaki alümniyum oksit direkt olarak herhangi bir yapıştırıcıya
bağlanamadığı için seramik braketin tutunmasında iki farklı mekanizma
geliştirilmiştir:
1. Mekanik tutuculuk: Metal braketlerin tabanındaki meshlere benzer şekilde
braket tabanına eklenen girinti – çıkıntılarla sağlanır. Bu çıkıntılar yapıştırıcı
rezinle mekanik kilitlenme sağlar.
2. Kimyasal tutuculuk: Bu tip braket tabanları düz bir yüzeye sahiptir ve
bağlanma kimyasal bir ajan aracılığıyla olur. Yapıştırıcı rezin ile braket tabanı
arasında birleştirici olarak silan kullanılmaktadır.
Laboratuar çalışmaları mekanik tutuculuğa sahip seramik braketlerin
bağlanma direncinin aynı boyuttaki metal braketlere oranla daha düşük olduğunu
göstermiştir. Seramik braketler metal braket tabanlarına göre daha az girinti içerir,
bu nedenle silan ile birlikte kullanılmazsa kopma problemlerinin daha fazla olması
beklenebilir. Kimyasal bağlanma sisteminde alüminyum oksit kaideye cam eklenir
ve silan ile muamele edilir. Silan cam ile bağlanır ve herhangi bir akrilik yapıştırıcı
ile birleşebilecek serbest uçlar oluşturur. (21) Mekanik ve kimyasal bağlanma
arasındaki fark bağlanma yüzeyi üzerine dağıtılan stres yoğunluğundaki farktan
kaynaklanır. Mekanik tutuculuğa sahip seramik braketler köşeleri 90° olan oluklar
ve braketin kaymasını engelleyen keskin köşeli çıkıntılar içerir. Bu şekilde stres
keskin köşeler etrafında yoğunlaşır ve yapıştırıcı tabakada kırılmalara yol açar.
Braket çıkarılırken uygulanan sıyırma kuvveti ile yapıştırıcının bir bölümü diş
23 yüzeyinde bir bölümü ise braket tabanındaki oluklarda kalır. Diğer yandan,
kimyasal yolla tutunan seramik braketlerin parlak tabanı stresin herhangi bir
bölgede yoğunlaşmadan tüm yapıştırıcı yüzeyine dağıtılmasına izin verir. Sonuçta
yapıştırıcının tamamen kopması ve braketin ayrılması için daha fazla kuvvet
gerekmektedir. (22)
Optik Özellikleri: Seramiklerin optik özellikleri paslanmaz çelik braketlere
göre en önemli avantajlarıdır. Seramik parçaları ne kadar büyük olursa braketin ışık
geçirgenliği o kadar fazla hale gelir. Ancak, parçacık boyutu 30 lam’a ulaştığında
seramik
materyali
daha
zayıf
hale
gelmektedir.
Polikristalin
seramikler
parçacıkların sınırları ve saf olmayışı ışığın yansıtılmasına ve böylece bir miktar
matlığa neden olur. Ancak monokristalin braketler üretim aşamasında parçacık
sınırları düzeltildiği ve katkı maddelerinin azaltıldığı için esas olarak şeffaftır. (21)
Şeffaf veya mat seramik braketlerin optik özellikleri hekimin kişisel tercihine bağlı
olarak estetik açıdan önemlidir. Ayrıca seramik braketlerin ağız ortamında çay,
kahve veya şarap gibi renk pigmentlerinden etkilenebileceği de hesaba katılmalıdır.
Seramik braketlerin ortodontik tedavideki olumsuz etkileri şunlardır:
1. Paslanmaz çelik braketlerle karşılaştırıldığında seramik braket oluğunun
oldukça pürüzlü olan yüzeyi kaydırma mekaniklerine karşı sürtünme direncini
belirgin olarak artırmaktadır. Tarayıcı elektron mikroskobu çalışmalarında da
seramik braketlerin daha pürüzlü olan ve daha fazla sürtünme oluşturan yüzeyleri
açıkça görülmektedir. (23) Alüminyum oksit çelikten daha sert bir materyal olduğu
için kaydırma sırasında braket oluğunda minimum düzeyde aşınma olur. Bunun
yerine daha yumuşak olan metal ark telinde çentikler oluşur ki bu da sürtünmeyi
24
daha da artırmaktadır. Bu durum en uygun kuvvet seviyesinin belirlenmesini ve
ankrajın kontrol edilebilmesini zorlaştırır. Seramik braketler metal braketlerle
kıyaslandığında kanin dişinin geriye hareket hızının %25–30 oranında daha yavaş
olduğu belirlenmiştir. Sürtünmeyi azaltmak için oluğu çelikten yapılmış seramik
braketler üretilmiştir ve bu braketlerin klinik uygulamalar için daha güvenilir
olduğu düşünülmektedir. (24)
2. Seramik materyali çelikten çok daha sert yapıdadır. (21) Bu nedenle temas
ettiği karşıt dişlerde daha yumuşak olan minenin aşınmasına neden olabilir. Bu tip
aşınma oldukça hızlı oluşur ve metal braketlerin neden olduğu aşınmadan daha
ciddi boyuttadır. Mine hasarının miktarının seramik braketin tipi ve şekli ile ilişkili
olduğu tespit edilmiştir. En yüksek aşınma monokristalin braketlerde görülmüştür.
(25)
3. Seramik braketlerin kırılmaya karsı dayanıklılığı metalden daha düşük
olduğu için çelik braketler kadar uzun ömürlü olamazlar. Örneğin, paslanmaz çelik
tamamen deforme olmadan önce yaklaşık %20 oranında uzama gösterebilir ancak
seramikte bu oran %1’i geçmez. (26) Ortodontik kuvvetler uygulandığında seramik
braketler kırılma olasılığı metal braketlere göre daha yüksektir. Braketlerin sıkıca
bağlanması, tam boyutlu çelik ark telleri ile tork uygulanması, farklı amaçlarla ark
teli aktivasyonları, çiğneme ve okluzyon kuvvetleri veya braketlerin çıkarılması
sırasında uygulanan kuvvetler seramik braketlerde çatlama ya da kırılmalara yol
açabilir. Hekimlerin en sık karşılaştığı problem braket kanatlarının kırılmasıdır.
Ortodontik tedavi sırasında seramik braketin kırılması hem hastanın randevu
süresini uzatır hem de braket parçalarının yutulması veya aspirasyonundan doğacak
riskler söz konusudur. Tedavi sırasında yüzeyde oluşan pürüzler nedeniyle veya
direkt travma yoluyla braket önceden zayıflatılmadıkça ikinci düzen tel bükümleri
25 brakette kırılmaya yol açmaz. Genelde üçüncü düzen tel aktivasyonları brakette
hasara neden olur, ancak çoğu klinik durumda tork aktivasyonuna karşı seramik
braketlerin kırılma direnci yeterli görülmektedir. Seramik braketlerin bu kırılgan
yapısı
nedeniyle
tedavi
sırasında
dikkatli
davranılması
ve
braketlerin
bağlanmasında elastik ligatürler veya kaplanmış ligatür telleri kullanılması
önerilmektedir. (27)
4. Seramik braketlerin yüzeyleri metale göre daha pürüzlü olduğu için daha
fazla bakteriyel plak tutar ve çevre mine dokusunda daha fazla boyanmaya yol açar.
Ayrıca daha hacimli oldukları için ağız temizliği işlemlerini zorlaştırırlar. (28)
3.2.3 Plastik Braketler (Kompozit Braketler)
Erişkin hastaların estetik talebini karşılamak amacıyla geliştirilen plastik
braketler ilk defa 1969 yılında Newman tarafından tanıtılmıştır. Tipik olarak
polikarbonat ve plastik şekillendirici tozdan oluşan plastik braketlerin fiber-cam,
cam parçacıkları ve metalle desteklenmiş tipleri de mevcuttu. Bu braketlerin
istenmeyen özelliklerinden dolayı kullanımları oldukça sınırlıdır. Fiziksel
özellikleri zayıf olduğu için kırılma, boyanma ve braket şeklinde bozulma gibi
sorunlarla karşılaşılır. Plastik braketlerin su emilimi ve kendisi ile uyumlu
yapıştırma malzemesi gerektirmesi de karşılaşılan diğer sorunlardır. Yapıştırıcının
plastik braketin tabanına yapışması esas olarak mekanik tutuculuğa dayanır. Plastik
braketin kaidesine metil metakrilat monomeri gibi bir primer uygulanarak şişmesi
ve yapıştırıcının tutunması sağlanır. Primer uygulanmasının yapıştırıcıların
bağlanma direncini artırdığı rapor edilmiştir. Plastik braketlerin bağlanma dirençleri
düşük olarak değerlendirilmiştir. (29) Bu sorunları çözebilmek için metal oluklu ve
26
mekanik kaideli yeni kuşak plastik braketler geliştirilmiştir. Farklı plastik
braketlerin tork-deformasyon özellikleri değerlendirildiğinde tamamen plastik
braketlerin
metal
braketlere
göre
daha
yüksek
deformasyon
gösterdiği
vurgulanmıştır. Plastik braketlerde kullanım sırasında çizilmeler meydana gelir ve
buna bağlı olarak optik şeffaflığını kaybeder. Bu tip materyallerde görülen su
emilimi bakteri üremesi ile renk değişikliği ve kötü kokulara yol açar. 1997 yılında
asetal polimer polioksimetilen (POM) den yapılmış yeni plastik braketler piyasaya
sürülmüştür. Üretici firma bu braketlerin kaydırma mekaniklerinde metal braketler
kadar başarılı, aşınmalara direnecek kadar sert yapıya sahip, renk değişimine karşı
dayanıklı ve çıkarılmaları sırasında da dişten kolayca ayrılabilir özellikte olduğunu
savunmaktadır. Bu avantajlara rağmen POM materyali ısısal, kimyasal ya da
mekanik etkilerle depolimerize olur ve mukoza için zarar verici olan formaldehit
salar.
Plastik braketler özellikle erişkinlerde kısa süreli ortodontik tedavilerde ve en
az düzeyde kuvvet uygulanması durumunda rahatlıkla kullanılabilir. Metal olukla
güçlendirilmiş plastik braketler de estetik olarak uygun bir alternatif olabilir ancak
kanatların yeterli dirence sahip olabilmesi için braket kütlesinin artırılması
gerekmektedir. (30)
3.3.4 Kendinden Bağlamalı Braketler
Kendinden bağlamalı braketlerde tel ile braketi birleştiren hareketli bir
kapaktır. Tel oluğa yerleştirildikten sonra kapak kapatıldığında tel brakete
bağlanmış olur. Bu sistemin avantajı hasta başında geçen sürenin daha az olması ve
bu türdeki braketlerde ark teli ile braket oluğu arasında daha düşük sürtünme
27 kuvvetinin ortaya çıkmasıdır. Kendinden bağlamalı braketlerde kapak mekanizması
aktif yada pasif olabilmektedir. Aktif kapaklı braketlerde kapak kapatıldığında oluk
içine yerleştirilmiş olan ark teli üzerine basınç uygulanır ve ark telinin braket
oluğunun gerisine itilmesi suretiyle rotasyon ve tork kontrolü yapılması hedeflenir.
Pasif kapaklı braketlerde ise kapak kapatıldığında braket oluğu ark teli üzerine
herhangi bir basınç uygulamaksızın teli braket oluğu içinde tutmaktır.(31)
Ark telinin braket oluğu içerisine tam ve kesin bir şekilde şekilde yerleşmesi,
özellikle seviyeleme aşamasında son derece önemlidir. İleri derecede çapraşıklığın
olduğu, yan yana dişlerin rotasyonlu olduğu durumlarda ince ve elastik modülü
düşük bir ark telini dahi, elastik ligatürlerle bağladığımızda, elastik ligatürün
esnekliği dolayısıyla ark teli braket oluğu içine tam olarak oturamayabilmektedir.
Çelik ligatürlerde bu durum elastik ligatürlerdeki kadar ciddi olmasa da çelik
ligatürlerin de zaman içerisinde esnemesi ve gevşemesi söz konusu olabilir.
Kendinden bağlamalı braket modelinde, yapısal olarak ark telinin braket oluğuna
yarım yerleşmesi mümkün değildir. Tel ya braket oluğu içerisindedir ya da değildir.
Kendinden bağlamalı braketlerin savunucuları, braketlerin bu özellikleri dolayısıyla
ince ve elastiklik modülü düşük teller ile birlikte kullanıldıklarında, özellikle ileri
derece çapraşıklık olgularında seviyeleme aşamasında konvansiyonel braketlere
nazaran önemli ölçüde avantajlı olduklarını iddia etmektedirler.(32)
3.3.Tüpler
Edgewise teknikte, kesiti köşeli yuvarlak (headgearler için) tüpler
kullanılmaktadır. Köşeli tüplere edgewise tüp adı verilmiş olup, bunlar dikdörtgen
prizması yapısındadır. Braketlerde olduğu gibi, köşeli tüplerin kesiti de iki
büyüklüktedir:
28
1. 0.022 inch tüp kesiti: 0.022 inch x 0.028 inch (0.55 mm x 0.71 mm)
2. 0.018 inch tüp kesiti: 0.018 inch x 0.025 inch (0.45 mm x 0.63 mm)
Köşeli tüpler metal levhadan kıvrılarak veya döküm metalden yapılmış tüpler
olarak satılmaktadır. Döküm tüpler tam dikdörtgenler prizması şeklinde ideal tüpler
olup daha pahalıdır. Köşeli tüplerin yanına, elastik takmak için çengel (hook) ilave
edilmiş şekilleri de vardır. Ayrıca köşeli tüplerin distal kısımları, tüplerin bant
üzerine lehimlenen kaidesinden uzun tutularak, tüplerin bu uzantılarına elastik
takma imkanı olanları vardır.
Çift edgewise tüpler, örneğin birinci molar dişlerin çekiminden sonra, ikinci
molarların mezyal yönde devrilme hareketi (tipping) sonucu bozulmuş olan eksen
eğimlerini düzeltmek amacıyla kullanılırlar.
Headgear yüz arkını uygulamak için kullanılan yuvarlak tüpler, tek başına
değil de köşeli tüpler ile kombine olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle bu tüplere
‘’combination buccal tubes’’ denmektedir. (5)
3.4 Ortodontik Teller
Ortodontik tel alaşımlarındaki son gelişmeler, değişik özellikler gösteren
farklı tellerin varolmasına neden olmuştur. 1930’lara kadar piyasada bulunan tek
ortodontik tel altından yapılmıştır. Daha yüksek gücü, yüksek elastiklik modülü,
korozyona direnci ve düşük maliyetleriyle östenit paslanmaz çelik teller 1929’da
29 tanıtılmış ve kısa sürede altından daha çok tercih edilir hale gelmiştir. Daha sonra
farklı alaşımlar geliştirilmiştir.
İdeal olarak, ark telleri dişleri hafif ve devamlı kuvvetlerle hareket ettirmek
için tasarlanmıştır. Böyle kuvvetler hastanın rahatsızlığını, doku hiyalinizasyonu ve
endirekt rezorpsiyon potansiyelini azaltabilir. Kuvvet uygulandığında, ark teki uzun
süre elastiklik göstermelidir. Bu hedefe ulaşmak için dört farklı ark teli alaşımı
mevcuttur. Bunlar paslanmaz çelik, krom- kobalt alaşımları, nikel- titanyum ve
beta-titanyumdur.
Hiçbir tel her aşama için ideal tel değildir. İdeal ark telini ararken birçok
özellik göz önüne alınmalıdır. Bunların arasında estetik, doku uyumu, sürtünme,
şekil alabilme, lehimlenebilme, esneklik ve yaylanma vardır. Ortodontide
kullanılan ark teli alaşımlarının sürtünme dirençleri açısından değerlendirilmesinde
genel bir mütabakat vardır. Kaymaya karşı en az sürtünme direncini paslanmaz
çelik teller gösterir. Beta-titanyum en çok sürtünme direncini gösterir ve nikeltitanyum bu ikisinin arasında yer alır.
3.4.1 Paslanmaz Çelik Teller
%11’den fazla krom içererek paslanmazlık özelliği kazanan paslanmaz
çelikler; ferritik, martenzitik, östenitik, duplex ve çökelme yoluyla sertleşen
paslanmaz çelikler olmak üzere beş ana sınıfa ayrılır.
30
Diş hekimliği, tıp gibi sektörlerde kullanılan aygıtların yüksek korozyon
direncine sahip olmaları gerekmektedir. Optimal korozyon direnci için krom
oranının östenitik paslanmaz çelik için %16 ila %26 arasında bulunması
gerekmektedir. Aksi takdirde yeterli krom oksit tabakası oluşmayacak ve bir
koruyuculuk sağlanmayacaktır. %28’i aşan krom değerleri de krom-karbür
oluşumunu gerçekleştirerek istenmeyen kırılgan bir yapı oluşmasını sağlar. Ayrıca
karbon oranının kontrolü de çok önemlidir. Aksi takdirde yeniden krom-karbür
oluşumu gözlenecek ve korozyona karşı hassasiyet olan kırılgan yapı tekrardan
ortaya çıkacaktır. Paslanmaz çeliğin yaygın kullanımının başlıca nedeni içerisinde
bulunan östenit yapıcı elementlerin etkileridir. Bu elementler ve işlevleri şu şekilde
açıklanabilir:
Karbon: Krom ile birlikte taneler arası korozyonda başrol oynayan
karbürlerin oluşumuna neden olur.
Nikel: Yüksek sıcaklıktaki direnci, korozyona karşı dayanımı ve sünekliği
arttırır. Aynı zamanda nikel oranı östenitik paslanmaz çelikler için %8 ile %24
arasında olabilir.
Azot: Bu konuda çoğu zaman nikel kadar etkilidir.
Bakır: Paslanmaz çeliklere, bazı ortamlardaki korozyon dayanımlarını
arttırmak amacıyla katılır. Gerilmeli korozyon çatlamasına karşı hassasiyeti azaltır
ve yaşlanma yoluyla sertleşmeyi teşvik eder.
31 Şekil 6’da demir-krom diyagramı görülmektedir. Bu diyagrama bakıldığında
oda sıcaklığında %20’ye kadar krom içeren demir-krom alaşımı ferritik özellik
göstermektedir. Nikel içeren demir-krom alaşımlarında ise oda sıcaklığında
östenitik yapı oluşması söz konusu olacaktır. Çizelgede göze çarpan ve %20 krom
içeriğinden sonra başlayan Sigma + Ferrit fazıdır. Sigma fazı, atomik %50 demir
%50 krom içerikli, sert ve gevrek yapıdır. Bu yapı, korozyon dayanımı da düşük
olduğu için sakıncalıdır.
Genel kullanımda ve ortodontik tellerin malzemesi olarak, %18- 8 Cr – Ni
içeren östenitik paslanmaz çeliğin sıkça kullanılmasının ana nedeninin yüksek
korozyon ve kararma direncine sahip olmasıdır. Şekil 7’de ise ortodontik tellerin
yapımında sıkça kullanılan 18- 8 paslanmaz çelikler için hazırlanmış demir-kromnikel-karbon faz diyagramı görülmektedir. Östenit karar elementi nikel östenit
bölgenin genişliğini artırarak ferrit içeriğini de azaltmakta, yok etmektedir. Eğer
karbon miktarı da %0.03’ün altında olursa krom-karbür oluşmayacak ve çelik oda
sıcaklığında tamamen östenitik yapıya sahip olacaktır.
Şekil 6 Demir-krom faz diyagramı (33)
32
Şekil 7 Sabit %18 Cr - %8 Ni içerikli demir-krom-nikel-karbon faz
diyagramının bir bölümü.
Çizelge 1’de de 18- 8 paslanmaz çelik tellerin iki çap değeri için mekanik
özellikleri ile ilgili veriler görülmektedir. Çizelge 1 incelendiğinde 0.36mm çaplı
telin, 0.56mm çaplı tele göre daha yüksek değerler gösterdiği anlaşılmaktadır.
Bunun sebebi olarak, daha yüksek oranda soğuk çekme işlemine tabi tutulması
sunulabilir. Ayrıca, çekme dayanımı haricinde tüm değerlerin gerilme giderme ısıl
işlemi sonucunda geliştiği gözlemlenmektedir.(34)
33 0.36mm Çap
0.56mm Çap
Özellik
Akma
+
dayanımı,
Isıl işlemsiz
Isıl işlemli*
Isıl işlemsiz
Isıl işlemli*
1680
1950
1490
1640
2240
2180
2040
2160
525
572
536
553
37
54
13
21
%0.1
ofset, MPa
Çekme dayanımı, MPa
2
Sertlik (Knoop), kg/mm
Soğuk-bükme(eğme)
derece bükme sayısı
90
o
*482 C’de 3 dakika.
+
Gerilim esnasında ölçülen. Çizelge 1: 18- 8 Paslanmaz çelik tellerin mekanik özellikleri (33)
3.4.2 Çok Sarımlı Paslanmaz Çelik Teller
Bu teller, birden çok sayıdaki ince çaplı telin birbiri üzerine sarılmasıyla
oluşurlar ve tel uzunluklarının artması nedeniyle elastikiyetin de artmasına neden
olurlar (35)
3.4.3 Krom Kobalt Alaşımlı Teller
Elgiloy adıyla da bilinen krom-kobalt-nikel alaşımı; tel ve bant formunda
bulunup, çeşitli alet ve aparatların yapımında kullanılmaktadır. Kimyasal
bileşiminde %40 kobalt, %20 krom, %15 nikel, %7 molibden, %2 mangan, %0.4
berilyum, %0.15 karbon ve %15.4 demir bulunmaktadır. Malzemenin en ilgi çekici
özelliği berilyumun etkisi ile ergime sıcaklığının düşmesi ve üretiminin
kolaylaşmasıdır.
34
Kobalt-krom-nikel alaşımlı ortodontik teller yumuşak, sünek, yarı esnek ve
esnek hallerde bulunurlar. Teller sünek halde çekilip rahatlıkla şekil verildikten
sonra ısıl işlem ile sertleştirilirler. Yaygın kullanılan ısıl işlem, paslanmaz çeliklere
o
uygulanan gerilme giderme işlemine benzemektedir ve 482 C’de 7 dakika süre ile
gerçekleştirilmektedir.
Kobalt-krom-nikel alaşımlı tellerin özellikleri paslanmaz çelik teller ile
benzerlik gösterir. Bunun yanı sıra uygulanan ısıl işlemler ile tel özelliklerinde
istenilen değişiklikler yapmak mümkündür. Esnek temper Elgiloy telin mekanik
o
özellikleri çizelge 2’de verilmiştir. Ayrıca, 0.36mm. ve 0.46mm çaplı tellerin 90
büküm tekrarlanabilirliği de çizelge 3’de gösterilmiştir. Kobalt-krom-nikel tellerin
lehimlenerek birleştirilmesi zor olmasına karşın gümüş lehim ve flüorür akışkan
kullanılarak lehimlenebilir veya nokta kaynağı ile birleştirilebilirler. (34)
Esnek Temper Elgiloy
Esnek Temper Elgiloy
Özellik
Akma dayanımı, %0.1 ofset,+ MPa
1930
Çekme dayanımı, MPa
2540
Sertlik (Vickers), kg/mm2
700
Çizelge 2. Kobalt-krom-nikel alaşımlı (Elgiloy) tellerin mekanik özellikleri
35 0.46 mm çap
0.36 mm çap
Tel tipi
Isıl işlemsiz
Isıl işlemli
Isıl işlemsiz
Yumuşak
15
12
-
Sünek
13
9
-
Yarı esnek temper
12
9
-
Esnek temper
5
<1
11
o
Çizelge 3: 0.36mm ve 0.46mm çaplı tellerin 90 büküm tekrarlanabilirliği (36)
3.4.4 Nikel Titanyum Teller
Ortodontik tellerin yapımında kullanılan tel alaşımlarından bir diğeri Nitinol
ismi ile de bilinen NiTi alaşımı malzemelerdir. Soğuk şekillendirilmiş Nitinol tel
ürünlerin ortodontide kullanımı 1972 yılına dayanırken, şekil hafızası da bulunan
bu malzemenin şekil hafızasının keşfi 1962’de W.J.Buehler ve arkadaşları
tarafından A.B.D. Deniz Savaş Araçları Laboratuarı’nda yapılan çalışmalara
dayanmaktadır. (Nitinol: Ni-Ti Naval Ordnance Laboratory)
NiTi alaşımları, yüksek esneklik, sınırlı şekil verilebilme ve ısıl hafıza
özelliklerine sahip malzemelerdir. Titanyum-nikel faz diyagramı incelendiğinde,
eşit oranda titanyum ve nikel atomlarından meydana gelen atomca % 50 nikel
bölgesinde intermetalik NiTi oluşumu görülür. Saf titanyum ergime sıcaklığı
1670°C, saf nikel ergime sıcaklığı 1455°C olmasına karşın eş atomlu NiTi
alaşımının ergime sıcaklığı ise 1310°C’dir. (Şekil 8)
36
Şekil 8: NiTİ faz diyagramı.
Şekil hafızalı alaşımlar, deformasyona uğratıldığında, tatbik edilen sıcaklık ve
gerilmelere bağlı olarak daha önceki şekil veya boyutuna geri dönebilme özelliği
gösteren metalik malzemelerdir. Şekil hafızalı alaşımların temel karakteristiği,
alaşıma giren elementlerin oranlarıyla belirlenebilen bir dönüşüm sıcaklığının
üzerinde ve altında farklı iki şekil ve kristal yapısına sahip olabilmeleridir. Bu
belirlenebilen sıcaklığın üzerindeki sıcaklıklarda östenitik yapı (anafaz), altındaki
sıcaklıklarda ise martenzitik yapı oluşur. Alaşım martenzitik yapıda iken
deformasyona uğratıldıktan sonra dönüşüm sıcaklığı üzerine ısıtıldığında ana faza
dönüşürken ilk şekline geri döner. Sadece ısıtma halinde şekil değiştiren tek yönlü
şekil hafızasına sahip alaşımlar değil, ısıtma ve soğutma halinde iki yönlü şekil
hafızası gösteren alaşımlar da mevcuttur. Bu özellik tamamen şekil hafızası
37 kazandırma sırasında yapılan işlemlere bağlıdır. Tek ve çift yönlü şekil hafızası
özelliği Şekil 9’da şematik olarak gösterilmiştir.(34)
Şekil 9: Tek ve çift yönlü şekil hafıza etkisi şematik gösterimi
Günümüz ortodonti pratiğinde üç çeşit nikel titanyum alaşımlı tel
kullanımaktadır. Bunlar; konvansiyonel, psödoelastik ve termoplastik tip niti
tellerdir.
3.4.4.1. Konvansiyonel Tip
Nikel titanyum teller, içinde bulundukları ısı şartlarına ve üzerlerine
uygulanan mekanik gerilmelere bağlı olarak martensit ve ostenit olmak üzere iki
ayrı kristal yapıda bulunurlar. Yüksek sıcaklık değerlerinde görülen kristal yapıya
ostenit, düşük sıcaklık değerlerinde gözlenen kristal yapıya ise martensit denir.
Ostenit kristal yapı, yüksek dirence sahip bir kafes yapısıdır. Martensit yapı ise
ostenit kafes yapının soğutma ya da mekanik stresler ile esnek şekillenmeler
gösterdiği biçimidir. Ostenit yapıdan soğutmak suretiyle martensit kristal yapıya
geçiş için kullanılan sıcaklık derecesine geçiş sıcaklığı adı verilir. Konvansiyonel
38
nikel titanyum tel martensit fazda stabilize edilmiş olan pasif bir teldir ve herhangi
bir faz geçişi göstermez (38).
3.4.4.2 Psödoelastik Tip
Psödoelastik tip nikel titanyum teller ostenit yapıda bulunan aktif tellerdir. Bu
teller mekanik gerilmelere bağlı olarak aktif ostenit fazdan martensit faza, sonra
tekrar ostenit faza geçiş gösterirler. Aktivasyon sırasında stres belli bir düzeye
eriştiğinde ostenit yapıdan martensit yapıya dönüşüm gerçekleşir. Deaktivasyon
sırasında stres belli bir seviyeye indiğinde martensit yapıdan ostenit yapıya geri
dönüş gerçekleşir. Psödoelastik teller konvansiyonel nikel tiyanyum tellere göre
daha uzun süreli hafif ve devamlı kuvvet uygulayabilme özelliğine sahiptirler (38).
3.4.4.3 Termoelastik tip
Termoelastik nikel titanyum teller martensit fazda aktif olan ve ağız ısısında
faz geçişi gösteren tellerdir. Daha düşük ısılarda distorsiyona uğratılabilen bu teller
ağız ısısında aktif ostenit faza geçerek eski şekillerine dönerler (38).
3.4.5. Beta Titanyum Teller
Titanyum, akma dayanımı 1390MPa değerine kadar çıkabilen ve yoğunluğu
3
4.505 g/cm olan hafif ve yüzeyindeki TiO tabakası sayesinde de korozyona karşı
2
o
dayanımı yüksek bir malzemedir. Titanyum, 883 C’nin altındaki sıcaklıklarda sıkı
o
paket hegzagonal kristal yapısına yani alfa (α) fazına, 883 C’nin üzerindeki
sıcaklıklarda ise kübik yüzey merkezli kristal yapısına yani beta (β) fazına sahiptir.
Bu yapılar sırasıyla alfa-titanyum ve beta-titanyum isimlerini alır. Alaşıma yüksek
39 miktarda vanadyum veya molibden eklemek ile oda sıcaklığında da beta-titanyum
formunu sağlamak mümkündür. Ortodontik kullanımlar açısından keşfi 1979 yılına
dayanan titanyum-molibden alaşımlarından biri olan beta-titanyum alaşımının diş
hekimliğinde geçerli kimyasal bileşimi Çizelge 5’deki gibidir.
Titanyum
Molibden
Zirkonyum
Kalay
%78
%11.5
%6
%4.5
Çizelge 5 Titanyum-molibden alaşımı faz diyagramının bir bölümü. (36)
3.5. Elastikler
Elastikler doğal kauçuk veya sentetik polimer olmak üzere iki farklı
materyalden üretilirler. Ortodontik tedavide kullanılan çene içi ve çeneler arası
elastikler çoğunlukla doğal kökenli elastiklerdir.
Elastikler; diestema kapatmada, rotasyonları düzeltmede kullanılırlar. Ayrıca
tek diş ve bir grup diş hareketi içinde kullanılabilirler. Bazı durumlarda
intermaksiller elastik apareylerle kullanılabilirler.
Sabit apareylerle hareketli apareylerin kullanımı bazı durumlarda kolay ve
etkili olabilir. Bazen de ağız dışı kuvvetlerle hareketli apareylerin kullanımı gerekli
olabilir. Bu durumlarda elastiklere ihtiyaç duyulur (39)
40
Elastik İpleri ve Tüpler: Rotasyonlarda ve çekme uygulamalarında kullanım
için titiz bir şekilde üretilmiş medikal elastomerlerdir. Tüpler düğümlendiğinde
kaymayı en aza indirmek için sıkıştırırlar. .
Ark Teli Koruyucu Tüpler: İstenildiği yerde irritasyonu azaltmak ve
boşluğu korumak için tel üzerinde kayarlar. Ekstraksiyon bölgesinin korunması
için uygundur
Rotasyon Kamaları: Ark teline istenilen yerde rotasyon kuvvetlerini
yönetecek şekilde yerleştirilir.
6. Ligatürler
Ortodonti pratiğinde ligasyon amacıyla sıklıkla paslanmaz çelik ligatürler
veya elastomerik modüller kullanılmaktadır. Son zamanlarda teflon kaplı
paslanmaz çelik ligatürlerin ortodonti pratiğinde özellikle seramik braketlerle
birlikte kullanılmaları estetik avantaj sağlamaktadır. Bunlarla birlikte kendinden
bağlamalı braketlerin gelişimi de ortodonti uygulamalarına bazı fonksiyonel
avantajlar getirmiştir. Ligasyon ideal olarak şu özelikleri göstermelidir;
Emniyetli ve sağlam olmalıdır.
Ark telinin braket oluğu içine tamamen oturmasını sağlamalıdır.
Braket ve ark teli arasında düşük sürtünme direnci ortaya çıkmasına neden
olmalıdır.
Uygulanması kolay ve çabuk olmalıdır.
41 İstenildiğinde yüksek sürtünme direnci oluşturabilmelidir.
Oral hijyenin sağlanabilmesine izin vermelidir.
Hasta için kullanılması rahat olmalıdır.
Ligatürler, üretildikleri materyalin cinsine göre, 3 grupta sınıflandırılabilir:
(1) paslanmaz çelik ligatürler, (2) teflon kaplı ligatürler, (3) elastomerik ligatürler.
Literatürde farklı ligasyon materyalleri ve ligasyon metotlarının farklı
sürtünme değerleri ortaya çıkardığını bildiren çalışmalar bulunmaktadır.
Edwards ve ark.
tarafından 1995 yılında yapılmış olan bir çalışmada
konvansiyonel şekilde ve 8 şeklinde bağlanmış elastomerik modüller, paslanmaz
çelik ligatürler ve teflon kaplamalı ligatürler ile karşılaştırılmışlardır. Araştırma
sonucunda elastomerik modüllerin 8 şeklinde bağlanmasının diğer ligasyon
tekniklerine göre daha fazla sürtünme direncine neden olduğunu bildirmişlerdir.
Konvansiyonel yöntemle bağlanan elastomerik modüllerle paslanmaz çelik
ligatürler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmezken, en düşük
sürtünme değerlerine teflon kaplı ligatürlerde rastlanmıştır.
De Franco ve ark. 1995 yılında, özellikle düşük sürtünmeli estetik ligatür
materyali olarak ortodonti pratiğine sunulan teflon kaplı paslanmaz çelik ligatürleri
incelemek ve seramik braketlerle oluşturdukları sürtünme kuvvetini tespit etmek
amacıyla gerçekleştirdikleri çalışmalarında elastomerlerle karşılaştırıldığında teflon
ligatürlerin daha az sürtünme kuvveti oluşturduklarını ortaya koymuşlardır.
42
Taylor ve ark. 1996 yılında yaptıkları çalışmada hazırladıkları bukkal
segment modelinde braket dizaynının ve ligasyon tekniğinin farklı tel
kombinasyonlarıyla
oluşturdukları
sürtünme
kuvvetlerini
incelemişlerdir.
Çalışmalarında elastomerik ligatürlerin braketlerde yüksek sürtünme kuvvetine yol
açtığını ve bu kuvvetin zamanla azaldığını tespit etmişlerdir. Ayrıca elastomerik
modüllerin önceden esnetilmiş olmasının ve paslanmaz çelik ligatürlerin gevşek
bağlanmasının sürtünme kuvvetlerinde düşüşe neden olduğunu bildirmişleridir.
Voudouris ve ark. 1997 yılında yaptıkları çalışmada elastomerlerin (0.030
inch Dentalastics, Dentaurum) bağlama şekillerinin sürtünme üzerindeki etkilerini
karşılaştırmak
amacıyla
elastomerik
modülleri
O-şeklinde
ve
8-şeklinde
bağlamışlardır. Alınan sonuçlara göre, 8-şeklinde bağlamanın daha fazla sürtünme
oluşturduğu ortaya çıkmıştır.
Bazakidou ve ark. 1997 yılında yaptıkları çalışmada paslanmaz çelik ve
elastomerik ligatürlerle bağlanan estetik ve metal braketlerin oluşturdukları
sürtünme
kuvvetlerini
incelemişlerdir.
Araştırma
sonucunda
elastomerik
ligatürlerin mi yoksa paslanmaz çelik ligatürlerin mi daha fazla sürtünme direncine
neden olduğuna dair bir sonuca varılamayacağını ancak elastomerik ligatürlerle
karşılaştırıldığında paslanmaz çelik ligatürlerin oluşturduğu sürtünme kuvvetinde
2.7 ile 3 kat daha fazla değişkenlik görüldüğünü saptamışlardır.
Hain ve ark. tarafından 2003 yılında yapılmış olan bir çalışmada paslanmaz
çelik ligatür, konvansiyonel elastomerik modül, süper slick elastomerik modül (TP
Orthodontics, La Porte, Ind) ve SPEED (Strite Industries, Cambridge, Ontario,
Canada) kendinden bağlamalı braketler ortaya çıkardıkları sürtünme değerleri
açısından karşılaştırılmışlardır. Araştırma sonucunda, kendinden bağlamalı
braketlerin konvansiyonel modüllerle test edilen diğer braketlere göre daha düşük
43 sürtünme direncine neden olduğu, slick modüllerin konvansiyonel modüllerden
daha düşük sürtünme kuvvetleri ortaya çıkarırken slick modüllerle elde edilen
değerlerin kendinden bağlamalı braketlerden de daha düşük düzeylerde olduğu
tespit edilmiştir. En düşük sürtünme değerleri gevşek olarak bağlanmış paslanmaz
çelik ligatürlerle elde edilmiştir.
Chimenti ve ark. 2005 yılında yaptıkları çalışmada farklı boyutlardaki
elastomerik modülleri karşılaştırmışlardır. Küçük modüllerin iç çapı 1 mm, dış
çapı 2.6 mm, kalınlığı ise 0.85 mm ‘dir. Orta modüllerin iç çapı 1.3 mm, dış çapı
3.1 mm kalınlığı 0.9 mm’dir. Büyük modüllerin ise iç çapı 1.6 mm, dış çapı 3.6
mm, kalınlığı 1 mm ‘dir. Araştırma sonucunda küçük ve orta modüllerin benzer
sürtünme özellikleri gösterdikleri ve her ikisinin de büyük modüllerden daha düşük
sürtünme kuvvetleri ortaya çıkardıkları tespit edilmiştir. Bu sonucun küçük ve orta
boyuttaki modüllerin büyük modüllerden daha ince olmalarından kaynaklandığı
bildirilmiştir (38)
.
44
4. SONUÇ
Gelişmekte
olan
çeşitli
ortodontik
tedavi
tekniklerinin,
kullanılan
malzemelerin etkinliği ve verimliliği ile ilgili büyük bir ilgi ve merak söz
konusudur. Tedavilerdeki verimliliğin arttırılması ise öncelikle uygulanan
sistemlerin bilinmesiyle mümkündür.
Günümüzde bireylerin ortodontistlerden beklentileri sadece estetik ve
fonksiyonel çene diş yapısına kavuşmanın ötesine geçmiş, hastalar daha hızlı ve
konforlu biçimde sonuca ulaşmayı talep etmeye başlamışlardır.
Tedavi verimliliği, yüksek teknolojili alaşımlardan üretilen ark telleri, hassas
metotlarla üretilen braketler, gelişen adezivler, ortodontik kuvvetlerin etkileri ve
yan etkileri ile ilgili çalışmalar, artan temel bilimler bilgilerimiz ve gelişen
ergonomi bilimi ile her geçen gün artmaktadır. Bu araştırmanın amacı sabit
ortodontik tedavide kullanılan malzemelerin tedavideki etkinliğini, kullanım
amaçlarını değerlendirmekti.
45 5. KAYNAKLAR
1)
Waden JL., Dale JG., Klontz HA., The Tweed-Merrifield edgewise
appliance: philosophy, diagnosis and treatment, Mosby 1994, 627-684.
2) Proffit WR., Fields HW., Contemporaryorthodontics. 3rd ed. St.Louis
Mosby, 2000, 296-347
3) Mutlu E., Sabit Ortodontik Tedavi Komplikasyonları, Ege Üniversitesi
Bitirme Tezi, İzmir 2008
4) Perkün F., Çene Ortopedisi, İstanbul 1983, 4, 247-248
5) Ülgen M., Ortodontik Tedavi Prensipleri, Diyarbakır 1986, 310- 321
6) Erbay E., Erbay Ş., Düz Tel Tekniği, İ. Ü.Dişhekimliği Fakültesi Dergisi.
1991 Nisan 25- 2 Nisan
7) Çırak F., Orhan M., Üşümez S., Güray E., Türk Ortodontistlerin Tanı ve
Tedavi Yaklaşımları, Türk Ortodonti Dergisi 2002, 15(1), 8-14,
8) Vig PS., Weintraub JA., Brown C., Kowalski CJ., The duration of
orthodontic treatment with and without extractions a pilot study of five selected
practices, Am J Orthod Dentofac Orthop 1990, 97, 45-51.
9) Roberts-Harry D., Sandy J., Orthodontics. Part 5: Appliance choices,
British Dent J 2004, 196, 9-18
10) O’Connor BMP. Contemporary trends in orthodontic practice: a national
survey, Am J Orthod 1993, 103, 163-70.
11) Powers J.M., Kim H.B., Turner D.S., Ortodontic adhesives and bond
strenght testing, Sem Orhtod 1997, 3, 147- 156
46
12) Kapur R., Sinha PK., Nanda RS., Frictional resistance in orthodontic
brackets with repeated use. Am J Orthod Dentofacial Orrthop. 1999 OCT, 116(4),
400-4
13) Kusy RP., O’Grady PW., Evaluation of titanium brackets for orthodontic
treatment: part II. The active configuration. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2000,
118, 675–684.
14) Kapilla S., Angolkar PV., Duncanson MG Jr., Nanda RS., Evaluation of
friction between edgewise stainless steel brackets and orthodontic wires of four
alloys. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1990 Aug 98 (2) 117- 26
15) Tidy DC., Frictional forces in fixed appliances. Am J Orthod Dentofacial
Orthop 1989 Sep 96(3), 249-54
16) Graber RM., Swain BF., Orthodontics: current principles and techniques.
St Louis: CV Mosby, 1985.
17) Hamula DW, Hamula W, Sernetz F. Pure titanium orthodontic brackets. J
Clin Orthod. 3, 140-144, 1996.
18) Karamouzos A., Athanasiou AE., Papadopoulos MA., Clinical
characteristics and properties of ceramic brackets; A comprehensive review. Am J
Orthod Dentofacial Orthop 1997 July, 112(1), 34- 40
19) Bazakidou E., Nanda RS., Duncanson MG Jr., Sinha p. Evaluation of
frictional resistance in elastic brackets. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1997 Aug
112(2), 138-44
20)
Turfaner
U.,
Estetik
Kapaklı
Braketlerde
Farklı
Braket
Tel
Kombinasyonları ile Ortaya Çıkan Sürtünme Kuvvetlerinin İncelenmesi, Bitirme
Tezi, İstanbul 2008.
47 21) Schwartz MI., Ceramic brackets. J Clin Orthod 1988, 22, 82-88
22) Viazis AD., Cavanaugh G., Bevis RR., Bond strength of ceramic brackets
under shear stress: An in vitro report. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1990, 98,
214-221.
23) Pratten DH., Popli K., Germane N., Frictional resistance of ceramic and
stainless steel orthodontic brackets. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1990, 98, 398
24) Cacciafesta V., Sfondrini MF., Scribante A., Evaluation of friction of
conventional and metal-insert brackets in various bracket-archwire combinations.
Am J Orthod Dentofacial Orthop 2003, 124, 403-9
25) Viazis AD., DeLong R., Bevis RR., Enamel surface abrasion from
ceramic orthodontic brackets: A special case report. Am J Orthod Dentofacial
Orthop 1989, 96, 514-518.
26) Scott GE., Fracture toughness and surface cracks: The key to its
understanding ceramic brackets. Angle Orthod 1988, 58, 5-8.
27) Holt MH., Nanda RS., Duncanson MG., Fracture resistance of ceramic
brackets during arch wire torsion. Am J Orthod Dentofac Orthop 1991, 99, 287-93.
28) Bishara SE., Trnlove TS., Comparisons of different debonding techniques
for ceramic brackets: an in vitro study, part I and II. Am J Orthod Dentofac Orthop
1990, 98, 145-53, 263-73.
29) de Pulido LG., Powers JM., Bond strength of orthodontic direct-bonding
cement-plastic brackets systems in vitro. Am J Orthod 1983, 83, 124-130.
30) Liu JK., Chang LT., Chuang SF., Shieh DB., Shear bond strengths of
plastic brackets with amechanical base. Angle Orthod 2002, 72, 141–145
48
31) Liew CF., Brockhurst P., Freer TJ., Frictional resistance to sliding
archwires with repeated displacement. Aust Orthod J. 18, 71-75, 2002.
32) Woodside DG., Berger JL., Hanson GH., Self ligation orthodontics with
the speed appliance. Graber TM, Vanarsdall RL, Wig KWL. Orthodontics Current
Principles and Techniques. 4. basım, St Louis: Elsevier Mosby; 2005, 717-752.
33) A. W. Grosvenor, Basic Metallurgy, American Society for Metals, 1962.
34) Küçükyıldırım B., O.Ortodontik Tellerin Farklı Ortamlardaki Korozyon
Davranışlarının İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006
35) Tosun Y., Sabit Ortodontik Apareylerin Biyomekanik Prensipleri.Ege
Üniversitesi Bitirme Tezi, İzmir 1999.
36) Craig R.G., Ward M.L., Restorative Dental Materials, Tenth Edition,
Mosby, 1996
37) Dilibal S., Nikel-Titanyum Şekil Bellekli Alaşım Üretimi Ve Şekil Bellek
Eğitimi, Doktora Tezi, İstanbul 2005.
38) Yüzbaş B. 5 farklı Ortodontik Braket Tipinin Paslanmaz Çelik ve Beta
Titanyum Ark Teliyle Ortaya Çıkardıkları Sürtünme Kuvvetlerinin İncelenmesi.
Doktora Tezi. İstanbul 2007.
39) Kuyumcu A., Hareketli apareyler de vida kullanımı. Bitirme Tezi. İzmir
2007
40) Newman GV, Facq JM. The effect of adhesive systems on tooth surfaces.
Am J Orthod 1971; 59:67-75
49 6. ÖZGEÇMİŞ
31 Ağustos 1989’da Kastamonu’da doğdum. İlkokulu İsfendiyarbey
İlköğretim Okulunda, ortaokulu Ali Fuat Darende İlköğretim Okulunda
tamamladım. 2007 yılında Göl Anadolu Öğretmen Lisesinden mezun oldum. 2007
yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım.
50
Download