sykes-pıcot`un 100. yılında orta doğu`nun siyasi geleceğine ilişkin

advertisement
SYKES-PICOT’UN
100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN
SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA
TARTIŞMALARI
Birol AKGÜN*
Buğra SARI**
RAPOR
Haziran, 2016
RAPOR
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Giriş
SDE - STRATEJİK DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ
Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mahallesi 4. Cadde 1330 Sokak No: 12
06460 Çankaya - ANKARA / TÜRKİYE
Tel: +90 312 473 80 45 • Faks: +90 312 473 80 46
www.sde.org.tr • [email protected]
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA ORTA DOĞU’NUN
SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Haziran 2016, Ankara
Yayına Hazırlayanlar:
Mehmed Cahid Karakaya
Hasan Gökmeşe
Tasarım-Baskı:
Mans Medya Yapım Yayın Ajans Ltd. Şti. Oğuzlar Mh.
1364. Sk. 2/4 Balgat/ANKARA • Tel: +90 312 287 77 35 • www.mansmedya.com
Emperyal güçlerin güç ve çıkar savaşları sürecinde kendi aralarında imzaladıkları
ve Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyeti altında bulunan Arap topraklarının
paylaşılmasını öngören Sykes-Picot anlaşmasının üzerinden yüz yıl geçti. Dünya ve
bölge şartları son yıllarda adeta I. Dünya Savaşı öncesini andırmaya başladı. Bölgede
siyasi gerginlikler, iç savaşlar, çatışmalar ve kutuplaşmalar artıyor. Orta Doğu’daki
“ulus devlet” sistemi çöküyor. Bazı devletlerin sınırları anlamsızlaşıyor. Başarısız ya da
kırılgan devletlerin sayısı artarken, şiddet, terör ve kitlesel göçler ile bölgedeki ülkelerin
sosyal dokuları parçalanıyor. Bu kaotik ortam ise yüzyıl önce bölgenin siyasi haritasını
çizen dış güçlerin iştahını kabartıyor. Bu nedenle son on yılda uluslararası medya
organlarında ve düşünce kuruluşlarında sıklıkla Orta Doğu’nun siyasi geleceğine
ilişkin yapılan yeni planlar ve hazırlanan haritalara ilişkin haberler yer almaktadır.
Nitekim Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı John Kerry 23 Şubat 2016
tarihinde verdiği bir mülakatta Suriye için öngörülen ateşkesin işe yaramaması
durumunda Suriye’nin parçalara ayrılmasını içeren bir B planının devreye girebileceğini
söylemiştir.1 Suriye’nin parçalara ayrılması seçeneği ABD’de yeni ortaya çıkan
bir olgu değildir. Zira bu konu ABD’nin önde gelen düşünce merkezlerinden Rand
Corporation’dan çıkan James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini imzalı ve “A
Peace Plan for Syria (Suriye için Bir Barış Planı)” başlıklı raporda detaylı bir biçimde
irdelenmiş ve Amerikan kamuoyuna sunulmuştur. Buna göre Suriye’nin batıda rejim
toprakları, kuzeyde Kürt toprakları, güneyde ve kuzeyde geri kalan bölgede de ılımlı
Sünni Arap toprakları olmak üzere üçe ayrılması öngörülmüştür.
2006 yılında da Irak’ın Sünni-Şii-Kürt olarak üçlü bir federal yapıya bölünmesi
temelinde benzer bir plan şu anki ABD Başkan yardımcısı Joe Biden ve Leslie Gelb
imzalı “Irak’tan Çıkış Stratejisi”nde oluşturulmuştu. Biden ve Gelb’in hazırladığı
planın tüm Orta Doğu’yu kapsayan versiyonu yine 2006 yılında ABD’de prestijli bir
askeri dergi olan Armed Forces’ta Ralph Peters imzasıyla yayımlanmıştır. Buna göre
Türkiye, Irak, Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Afganistan gibi
Orta Doğu devletlerinin haritalarında Orta Doğu’da istikrarın sağlanması adı altında
önemli değişiklikler öngörülmüştür.2 Hatta Peters’in planına göre hazırlanmış bir harita
Roma’daki NATO Savunma Koleji’nde de kullanılmıştır. Durum Türk genelkurmayınca
protesto edilmiştir.3
1
*Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı; Prof. Dr.,Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
**Araştırmacı, Stratejik Düşünce Enstitüsü; Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü; Doktor Adayı, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü.
Patrick Wintour, “John Kerry Says Partition of Syria Could be Part of ‘Plan B’ If Peace Talks Fail”, The
Guardian, 23 Şubat 2016, http://www.theguardian.com/world/2016/feb/23/john-kerry-partitionsyria-peace-talks (Erişim tarihi 01.04.2016).
2
Ralph Peters, “Blood Borders: How a Better Middle East would Look”, Armed Forces Journal, 1 Haziran 2006, http://www.armedforcesjournal.com/bloodborders/ (Erişim tarihi 29.04.2016).
3
“Bölünmüş Türkiye Haritası Skandalı”, Habertürk, 28 Eylül 2006, http://www.haberturk.com/gundem/
haber/1465-bolunmus-turkiye-haritasi-skandali (Erişim tarihi 01.04.2016).
2
3
RAPOR
Orta Doğu haritasının yeniden çizilmesi fikri esasen sadece 2000’li yıllarda tartışılan bir
durum değildir. Bu tartışmanın temelleri İsrailli bir diplomat olan Oded Yinon’un 1982
yılında hazırlamış olduğu A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties (1980’lerde
İsrail için Bir Strateji) adlı rapora kadar uzanmaktadır. Bu rapora göre, Suriye, Irak,
Lübnan ve Ürdün bölünerek Orta Doğu’nun sınırları yeniden tasarlanmalıdır. ‘Yinon
planı’ aslında tarihsel Siyonist hafızada var olan Nil ve Fırat havzasındaki ülkelerin,
İsrail ve Yahudiler için yaşam alanı haline getirilmesi amacına yönelik olarak etnik ve
mezhepsel temelde yeniden inşa edilmesini öngörmektedir.4 Daha sonra bu rapor
temelinde 1996 yılında ABD’deki yeni muhafazakârlar (neocons) tarafından A Clean
Break: A New Strategy for Securing the Realm (Temiz Bir Kırılma: Alanın Güvenliği
İçin Yeni Bir Strateji) başlıklı bir rapor daha yayınlanmıştır. 11 Eylül sonrası dönemdeki
ABD Başkanı George W. Bush’un dış politikasının arka planını bu raporun oluşturduğu
çokça tartışılmıştır. Rapora göre, ABD, İran, Irak, Suriye ve Lübnan’a müdahalelerde
bulunarak Orta Doğu için yeni bir vizyon geliştirmelidir. Nitekim bugün ABD’nin
bölgeyi sözde demokratikleştirme adına giriştiği 2003 Irak işgalinin rasyonalitesi ABD
iç politikasında ve akademik çevrelerde hala tartışılmaya devam etmektedir.
Orta Doğu’nun mevcut sınırlarının 1916 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya arasında
imzalanmış olan Sykes-Picot anlaşması temelinde yapay bir biçimde oluşturulmuş
olması ve dış güçlerin hâlihazırda bölgedeki politikaları akla acaba ‘Orta Doğu
haritası günümüzde tekrar mı dışarıdan müdahaleyle karşı karşıya?’ sorusunu
getirmektedir. Zira Orta Doğu’nun zaten Batılılarca oluşturulmuş sınırlarının yeniden
çizilmesi tartışması 1982 yılında Oded Yinon’un planıyla başlamış ve özellikle 2000’li
yıllarda bu plan benzeri başka planlar daha ortaya çıkmıştır. Bu planlar ABD’nin
Afganistan ve Irak işgalleriyle pratiğe aktarılabilme imkânına kavuşmuştur. Nitekim
günümüzde Irak fili olarak 3’e bölünmüştür. Şu anda da bunun Suriye ayağı ABD
Dışişleri Bakanı Kerry tarafından Suriye’de B planı olarak dillendirilmektedir. Böyle bir
ortamda Orta Doğu’daki bölgesel güçler olan Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Mısır ve
Pakistan küresel güçlerin bölgeye yönelik dizaynlarına karşı neler yapmalıdır?
Bu çalışma yukarıdaki temel sorular temelinde Orta Doğu haritasının yeniden çizilmesi
tartışmalarını ve bu tartışmaların temelindeki planları analiz edecektir. Ardından bu
planlar karşısında bölgesel güçlerin atması gereken adımlar hakkında politika önerileri
geliştirecektir. Bu eksende çalışma, ilk bölümde Orta Doğu’nun mevcut sınırlarının
temelini oluşturan Sykes-Picot anlaşmasını detaylandıracaktır. İkinci bölümde,
II. Dünya Savaşı sonrasında Irak ve Suriye’nin bağımsızlıklarını kazanması ve İsrail
devletinin kuruluşu Orta Doğu’daki dengelerin değişmesi bağlamında ele alınacaktır.
Burada Orta Doğu’daki dengelerin değişimi Sykes-Picot düzenine yönelik darbeler
olarak değerlendirilecektir. Ardından yeni dengeler temelinde Orta Doğu’nun
yeniden dizayn edilmesi konusuna girilecektir. Burada Orta Doğu haritasının yeniden
çizimine yönelik belli başlı planlar ve bunların paralelinde sahada fiilen değişen
sınırlar irdelenecektir. Son bölümde ise bölgesel güçler için Orta Doğu’ya dışarıdan
müdahalelere karşı politika önerileri sıralanacaktır.
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
1) Sykes-Picot Anlaşması ve 1920 San Remo
Konferansı Temelli Orta Doğu
Sykes-Picot Anlaşması I. Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı topraklarının İtilaf
Devletleri tarafından bölüşülmesine yönelik yapılmış gizli anlaşmalardan birisidir.
Dönemin Osmanlı toprakları Orta Doğu bölgesinin önemli bir kısmını kapsadığı için
bu gizli anlaşmalar Orta Doğu haritasının çizimine yöneliktir. Sykes-Picot Anlaşması ve
diğer anlaşmalar kronolojik sıralarıyla şunlardır:5
• İstanbul Anlaşması (The Constantinople Agreement): 18 Mart 1915 tarihinde
Rusya, İngiltere ve Fransa arasında imzalanmıştır. Anlaşma Osmanlı ve İran topraklarının paylaşımını öngörmekteydi. Buna göre; Rusya İstanbul, Marmara Denizi ve Boğazları, Enos-Midia hattına kadar olan güney Trakya, Gökçeada ve
Bozcaada’yı topraklarına katacaktır. Karşılığında ise İstanbul’da İtilaf devletlerinin kullanımı için serbest bir limana ve Boğazlardan ticaret amaçlı geçişlere izin
verecektir. Rusya ayrıca, Osmanlının Asya’da kalan topraklarının geleceğinin
tayini meselesinin İngiliz ve Fransızların tasarrufunda olduğunu tanıyacaktır. Buna
ek olarak, Osmanlı topraklarındaki Müslüman kutsal mekânlar Türklerin idaresinden alınıp bağımsız bir Müslüman idaresine verilecektir.
Anlaşmanın İran topraklarını ilgilendiren kısmındaysa Rusya, 1907 İngiliz-Rus anlaşmasında tarafsız bölge olarak belirlenen alanın İngiltere’nin etki alanına verilmesini kabul edecektir. Bununla birlikte İsfahan ve Yezd şehirlerini içine alan bölge ve Afgan
topraklarına bitişik doğu bölgeleri Rus etki alanına verilecektir.
• Londra Anlaşması (The Treaty of London): 26 Nisan 1915’te İngiltere, Fransa, Rusya
ve İtalya arasında imzalanmıştır. Anlaşma temel olarak İtalya’nın savaşa İtilaf devletlerinin yanında devam etmesinin karşılığında bu devlete Doğu Akdeniz ve Orta
Doğu’da verilecek toprakları belirlemektedir. Buna göre; zaten 1912’den itibaren
İtalyan işgali altında bulunan On İki adalar tamamen İtalya egemenliğine verilecek ve 1912 Lozan Anlaşması’yla Osmanlı Sultanı’nın Libya üzerinde sahip olduğu
imtiyazlar İtalya’ya devredilecektir.
• Sykes-Picot Anlaşması (The Sykes-Picot Agreement): Rusya ve İtalya’nın taleplerini
İstanbul ve Londra Anlaşmalarıyla karşılayan İngiltere ve Fransa, Orta Doğu’nun
geri kalan kısmını kendi aralarında paylaşmak için 1915 yılında bir araya gelmiştir.
Anlaşmanın adı görüşmeyi yapan yetkililerin isimlerinden kaynaklanmaktadır. Görüşmeyi İngiltere adına Sir Mark Sykes ve Fransa adına Georges Picot yürütmüştür.
Anlaşmanın Rusya tarafından da onaylanmasını sağlamak amacıyla Sykes ve Picot 1916 baharında St. Petersburg’a gönderilmiştir. Ekstra toprak taleplerinin kabul
edilmesi karşılığında Rusya anlaşmayı onaylamıştır. Anlaşma İngiltere, Fransa ve
Rusya arasında resmi olarak 16 Mayıs 1916 tarihinde sonuçlandırılmıştır.
Anlaşmalar hakkında ayrıntılı bilgi için bknz. Frederick Seymour Cocks, The Secret Treaties and Understandings, Londra: Union of Democratic Control, 1918, ss. 11-49; H. M. V. Temperley, A History of
the Peace Conference of Paris, VI. Cilt, Londra: Oxford University Press, 1924, ss. 1-22; George Lenczowski, The Middle East in World Affairs, Ithaca ve London: Cornell University Press, 1980, ss. 75-79.
5
Birol Akgün, “B Planı ABD’nin Bilinçaltı”, Star Açık Görüş, 6 Mart 2016, http://haber.star.com.tr/
acikgorus/b-plani-abdnin-bilincalti/haber-1093648 (Erişim tarihi 08.03.2016).
4
4
5
RAPOR
Anlaşmaya göre; Rusya, Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Muş ve ayrıca Siirt ve Diyarbakır’ın
kuzeyini oluşturan hattı alacaktır. Bu alan yaklaşık 100.000 km2’lik bir alana tekabül etmekte ve çok zengin bakır, gümüş ve tuz maden rezervleri bulunmaktadır.
Fransa’ya, güneyde Suriye’nin sahil kesimi, Adana, Antep ve Mardin hattı; kuzeyde
Kayseri, Sivas ve Rusya’ya verilmesi öngörülen hattın güneyi verilecektir.
İngiltere ise Bağdat’ı da içine alacak şekilde Güney Mezopotamya bölgesi ve
Filistin’deki Hayfa ve Akka limanlarını alacaktır.
Bunlara ek olarak, İngiliz ve Fransız topraklarının arasındaki bölgede bir Arap devletleri
federasyonu ya da bağımsız bir Arap devleti öngörülmekteydi. Ancak bu bölge İngiliz ve Fransız etki alanları olarak ikiye ayrılacaktı. Fransız bölgesi Suriye hinterlandını ve
buna ek olarak Mezopotamya’daki Musul’u kapsayacaktı. İngiliz bölgesi de Filistin ve
İran sınırları hattında uzanacaktı. Aynı zamanda İskenderiye’de bir serbest liman olacak ve Filistin uluslararası bir statü kazanacaktı.
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
• St. Jean de Maurienne Anlaşması (The St. Jean de Maurienne Agreement): SykesPicot Anlaşması’nın varlığından haberdar olan İtalya Anadolu’da alacağı toprakların açık bir şekilde belirlenmesini istemiştir. Bu amaçla İngiltere, Fransa ve İtalya
başbakanları 17 Nisan 1917 yılında St. Jean de Maurienne’de bir araya gelmiştir.
Anlaşmayla varılan mutabakat sonucunda İtalya’nın Anadolu’da alacağı bölgeler belirlenmiştir. Buna göre, İtalya’ya İzmir, Menteşe sancağı, Antalya, Aydın ve
Konya’nın büyük bir bölümünü ilhak etme hakkı verilmiştir. Bunlara ek olarak İtalya
İzmir’in kuzeyinde bir etki alanı oluşturabilecektir.
St. John de Maurienne Anlaşması’nın yürürlüğe girebilmesi için Rusya’nın onayını alması gerekmekteydi. Ancak Rusya’da Çarlık yönetimi devrilmiş olduğu için bu
anlaşma Rusya tarafından onaylanamamıştır. Bu yüzden anlaşma hiçbir zaman
yürürlüğe girememiştir.
Harita 2: Gizli Antlaşmalar Sonrasında Orta Doğu
Harita 1: 1916 Sykes-Picot Anlaşmasının Öngördüğü Sınırlar6
Yukarıdaki harita bahsi geçen gizli anlaşmalar temelinde Orta Doğu sınırlarının aldığı
şekli göstermektedir. Sarı renkli bölgeler Ruslara, mavi renkli bölgeler Fransızlara,
pembe renkli bölgeler İngilizlere ve yeşil renkli bölgeler İtalyanlara ait bölgeleri göstermektedir. Ayrıca A bölgesi Fransız etki alanı, B bölgesi İngiliz etki alanı ve C bölgesi
İtalyan etki alanıdır.7
Savaş sırasında üzerinde anlaşılan sınırlarda yine savaş sırasında bir değişiklik olmuştur. Clemenceau Lloyd George Anlaşması’yla Musul Fransız etki alanından alınıp İngiliz etki alanına verilmiştir.
• Clemenceau-Lloyd George Anlaşması (The Clemenceau-Lloyd George Agreement): Mezopotamya bölgesinde yürütülen başarılı harekâtların ardından
İngiltere daha önce Sykes-Picot Anlaşması’yla Fransa’ya verilmiş olan Musul’u ele
geçirmiştir. Bununla birlikte İtilaf devletleri adına Orta Doğu bölgesindeki savaş
Harita Encylopedia Britannica’dan alınmıştır. Bknz. “Sykes-Picot Agreement”, Encylopedia Britannica, http://global.britannica.com/event/Sykes-Picot-Agreement (Erişim Tarihi 24.04.2016).
6
6
Harita http://www.globalsecurity.org/military/world/war/ww1/sykes-picot.htm (Erişim tarihi 24.04.2016)’den
alınmıştır.
7
7
RAPOR
yükünün çok büyük kısmını İngiltere sırtlamıştır. İngiltere’nin bu durumunu tazmin
etmek amacıyla İngiltere Başbakanı Lloyd George ve Fransa Başbakanı Clemenceau Aralık 1918’de bir araya gelmiştir. Görüşmede Fransız başbakan ülkesinin Musul üzerindeki öngörülen haklarını İngiltere’ye devretmiştir. Karşılığında ise
İngiltere Fransa’ya Mezopotamya petrolünden pay verecektir.
I. Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli anlaşmalar İtilaf Devletleri’nin savaşı
kazanacağı ihtimali üzerine kurgulanmıştır. Bu ihtimal gerçekleşmiştir. Ancak Rusya’da
Bolşevik devrimi olması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına rağmen
Türklerin kendilerine dayatılan sınırları kabul etmeyip bir kurtuluş savaşına girişmesi, bu
gizli anlaşmalarda öngörülen sınırlarda önemli revizyonlara yol açmıştır. Bu revizyonlar 24 Nisan 1920 tarihinde toplanan San Remo Konferansı’nda görüşülmüştür.
San Remo Konferansı’nda alınan kararlar yerel güçleri tatmin etmekten ziyade yerel
güçlerin isteklerine rağmen alınmıştır. Alınan kararlar doğrultusunda belirlenen sınırlar
bölge insanının gereksinimlerini karşılamaktan bir hayli uzaktır ve dönemin Batılı güçlerinin çıkarlarını yansıtmaktadır. Burada Batı’nın petrol ve diğer doğal kaynak taleplerinin karşılanması ihtiyacı ve Yahudilere bir yurt bulma meselesi önemli öncelikli
konular olmuştur. Bu bağlamda sınırlar bölge insanının tarihsel, kültürel ve sosyolojik gerçekleri hiçe sayılarak yapay bir biçimde çizilmiştir. Örneğin tarih boyunca
Suriye’nin bir parçası olan Ürdün, Suriye’den koparılmış ve İngiliz etki alanına verilmiştir. Aynı şekilde yine tarih boyunca Irak’ın bir parçası olan Kuveyt, Irak’tan koparılarak
İngiltere koruması altında ayrı bir bölge haline getirilmiştir. Sonuç olarak, San Remo
Konferansı’yla birlikte Suriye Fransız mandası altına girmiş, Irak ve Filistin İngiltere’nin
mandasına haline gelmiştir.8 Oluşturulan manda idareleri daha sonra Milletler Cemiyeti tarafından da onaylanarak uluslararası hukuki bir nitelik kazanmıştır.
Harita 3: San Remo Konferans’ında Alınan Kararlar Doğrultusuna Orta Doğu Haritası9
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
San Remo Konferansı’nda alınan kararlar doğrultusunda Batılı güçler tarafından çizilen Orta Doğu sınırları Arap halkı ve elitleri tarafından öfke ve şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Zira kabul edilen sınırlar Arapların beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. I. Dünya
Savaşı sırasında İngilizler Mekke Emiri Şerif Hüseyin ibn Ali’ye Osmanlı’ya karşı isyana
girişmesi karşılığında toprak vaadinde bulunmuştur.10 Arapların beklentileri bu vaatler
ekseninde şekillenmiştir.
Sykes-Picot Anlaşması görüşmeleri yapılmaktayken İngiltere bir yandan da Mekke Emiri
Şerif Hüseyin’le Osmanlıyla savaşması karşılığında kendisine ve oğullarına verilecek
topraklar ekseninde görüşmelerde bulunmaktaydı. Görüşmeler İngiltere adına
Kahire’de bulunan yüksek komiser Sir Henry McMahon tarafından yürütülmekteydi.
Görüşmeler yüz yüze değil mektuplaşma yoluyla yapılmıştır.11 Mektuplardan çıkan
anlama göre İngiltere Şerif Hüseyin’e kuzey sınırları 37. paralel olan, doğu sınırları
Hürmüz boğazına kadar uzanan, İran sınırına bitişik, güney sınırları Arap körfez ülkelerini
içeren ve batı sınırları Şam, Humus, Hama ve Halep hattının batısından güneye kadar
olan bir alanı vaat etmiştir.
San Remo Konferansı’yla kendilerine verilen vaatlerin boş olduğunu öğrenen Araplar
Suriye ve Irak’ta silahlı mücadeleye giriştiler. Silahlı mücadele önce Suriye’de ortaya
çıkmıştır. Başkaldırıyı kendisini 1918 yılında Suriye Kralı ilan eden Faysal (Şerif Hüseyin’in
oğlu) yönetmiş, ancak 24 Temmuz 1920’de Fransız kuvvetleri tarafından yenilgiye
uğratılmıştır. Daha sonra benzer bir biçimde Irak’taki başkaldırı da İngiliz kuvvetleri
tarafından bastırılmıştır. Bunların sonucunda Suriye Fransız mandası altına alınmıştır.
Irak İngiliz mandası ve Ürdün ise İngiliz hamiliği altına alınmıştır. İngilizler Irak’ın başına
Suriye’de Fransızlar tarafından yenilgiye uğrayan Faysal’ı ve Ürdün’ün başına da
Faysal’ın kardeşi Abdullah’ı getirmişlerdir.12
İngilizler Filistin’de Sykes-Picot Anlaşması hükümlerinden farklı bir yola başvurmuştur.
Sykes-Picot’a göre uluslararası bir idarenin yönetimine bırakılması gereken Filistin,
San Remo Konferansı’nda İngilizlerin idaresine verilmiştir. San Remo’da ortaya
çıkan bu durum Milletler Cemiyeti’nin 23 Eylül 1922 tarihli kararıyla onaylanmıştır. Bu
kararla Filistin İngiltere manda rejimi haline gelmiştir. Filistin’in uluslararası bir yönetim
altına verilmesi öngörülmekteyken İngiliz idaresine verilmesinin altındaki nedenler
günümüzdeki Orta Doğu coğrafyasının dinamiklerini anlamlandırabilmek açısından
yararlıdır.
Nedenlerden belki de en önemlisi olarak, 1919 yılında I. Dünya Savaşı’nın galip
devletleri mağlup devletlerle imzalanacak olan barış anlaşmalarını görüşmek üzere
toplanmıştır. Bu toplantı Paris Barış Konferansı olarak bilinmektedir. Konferansa
bu anlaşmaların seyrini kendi lehlerine değiştirebilmek amacıyla çeşitli etnik ve
Şerif Hüseyin’in İngiliz vaatleri sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’na karşı girişmiş olduğu isyan
Arapça konuşulan bölgelerde örgütlü bir destek bulamamıştır. Hatta bu isyandan dolayı pek çok
Arap ileri geleni Şerif Hüseyin’i bir İslam İmparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’na birliğe en çok
ihtiyacı olduğu dönemde ihanet eden bir hain olarak nitelendirmiştir. Bknz. Cleveland, Modern Orta
Doğu Tarihi, s. 180. Bu yönüyle Arapların Osmanlı idaresine topyekûn isyana giriştikleri iddiası yanlıştır.
11
Bknz. McMahon - Şerif Hüseyin Mektuplaşmaları; Lenczowski, The Middle East..., ss. 79-82; William
L. Cleveland, Modern Orta Doğu Tarihi, çev. Mehmet Harmancı, İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008, ss.
175-181.
12
Lenczowski, The Middle East..., ss. 94-98.
10
Lenczowski, The Middle East..., s. 93; Cleveland, Modern Orta Doğu Tarihi, s. 186.
Humbold State University Tarih Bölümü web sitesinden alınmıştır. http://users.humboldt.edu/ogayle/
hist111/Intro2014_WWI_Iraq.html (Erişim Tarihi 25.04.2016).
8
9
8
9
RAPOR
dini grupların delegasyonları da katılmıştır. Bu delegasyonlardan birisi de Siyonist
delegasyonudur. Siyonist delegasyonda Amerikan Yahudilerinden Dr. Weizmann,
Profesör Frankfurter ve Jacob de Haas ve Avrupa Yahudilerinden Sokolow, Ussichkin
ve Spire gibi temsilciler bulanmaktaydı. Siyonistlerin konferansa katılmakta üç temel
amacı mevcuttu. Bunlardan birincisi 2 Kasım 1917 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanı
Arthur James Balfour’un Yahudi cemaatinin önde gelenlerinden Walter Rothschild’e
göndermiş olduğu mektup olan ve literatürde “Balfour Deklarasyonu” olarak bilinen
belgedeki hususların uluslararası alandaki kabulünü sağlamaktı. Mektupta şu hususlar
yer almaktadır:13
“Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve
kabul edilen Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu
iletmekten memnuniyet duyarım.
Majestelerinin Hükümeti, Filistin’de Museviler için bir milli yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin’deki mevcut Musevi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ve başka
ülkelerde yaşayan Musevilerin sahip oldukları hak ve politik statülerine zarar verecek
hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır.
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Suriye manda yönetimi bunun en belirgin örneğidir. Bu minvalde Fransa Suriye’yi
bağımsızlığa hazırlayacak idari kurumları oluşturmak ve yerli Suriyelilere kendi
kendilerini yönetme tecrübesi kazandırmak yerine manda rejiminin uzun süre
var olmasına hizmet edecek politikalar izlemiştir.15 Bunu sağlayabilmek amacıyla
Fransızlar ilk iş olarak Suriye’deki dini, etnik ve bölgesel farklılıkları teşvik etmiştir. 1920
yılında yüzyıllardır Suriye’nin parçası olan Lübnan Suriye’den ayrılarak ayrı bir devlet
haline getirilmiştir. Trablus, Sayda, Sidon ve Beyrut yeni kurulan Lübnan devletine dâhil
edilmiştir. Marunî Hıristiyanlara bir devlet yaratma çabasının bir parçası olan Lübnan
devletindeki Fransız politikaları 1975-1990 yılları arasında yaşanan Lübnan iç savaşının
tohumlarını atmıştır. Zira Marunî Hıristiyan nüfus Beyrut’ta toplanmıştır. Bu bağlamda
Trablus, Sayda, Sidon’daki Müslüman çoğunluk Marunî yönetimine bırakılmıştır.
Bölgesel ayrışma bununla da kalmamış ve ayrıca Suriye dört devlete ayrılmıştır:
Batı’da sahil kesiminde Alevi Devleti, kuzeyde Halep Devleti, ortada Şam Devleti ve
güneyde Cebeli Dürzî.
Harita 4: Fransız Mandası Altında Suriye Siyasi Haritası16
Bu deklarasyonu Siyonist Federasyonu’nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.”
İngiltere tarafından Balfour Deklarasyonu temelinde Filistin dünya Yahudileri için bir
yurt olarak gösterilmekte ve Yahudilerin buraya yönelik haklarının korunacağı belirtilmektedir.
Siyonist delegasyonun ikinci amacı I. Dünya Savaşı sonrasında ilan edilen Wilson ilkeleri
içerisinde yer alan halkların kendi kaderini tayin hakkı (self-determination) ilkesinin Filistin
için uygulanmasını engellemekti. Zira bu hak Filistin için uygulanırsa bölgenin neredeyse
tamamı Arap olduğu için Filistin’in Araplara verilmesi gerekecekti.
Üçüncü amaç ise Filistin’in uluslararası bir yönetime bırakılması yerine İngiltere idaresine girmesini sağlamaktır. Zira o dönemde uluslararası alanda Siyonist emellere en
yakın duran ülke hali hazırda Balfour Deklarasyonu’nu yayınlamış olan İngiltere idi.
1919 Paris Barış Konferansı’na katılan Siyonist delegasyonunun amaçlarına tam olarak uygun bir biçimde Filistin 1920 San Remo Konferansı’nda İngiltere idaresine verilmiştir. İngilizler Araplara hiçbir zaman Filistin’i vaat etmediklerini söyleseler de, Araplar
haklı olarak kendilerine ihanet edildiği hissine kapılmışlardır. Zira Cleveland (2008)’in
aktardığına göre McMahon-Şerif Hüseyin arasındaki mektuplaşmadaki vaatlere
göre Arapların Irak ve Filistin’de kendilerine bağımsız bir devlet vaat edildiğine inanmak için geçerli sebepleri vardı.14
Öte yandan, mandaların kuruluş amaçları bu ülkeleri siyasi ve kurumsal anlamda
bağımsızlığa hazırlamak iken manda idareleri mandater devletler tarafından çok
farklı hedeflere ulaşmak için araç olarak kullanılmıştır.
Mektubun orijinalinin dijital vesikası İsrail Dışişleri Bakanlığı web sitesinde mevcuttur. “The Balfour
Declaration”, İsrail Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.il/mfa/foreignpolicy/peace/guide/pages/the%20balfour%20declaration.aspx (Erişim tarihi 26.04.2016).
14
Cleveland, Modern Orta Doğu Tarihi, s. 179.
13
10
Cleveland, Modern Orta Doğu Tarihi, ss. 244-249.
Harita New York Times ‘tan Robert Mackey’in bloğundan alınmıştır. http://thelede.blogs.nytimes.
com/2011/06/14/syrias-ruling-alawite-sect/?_r=0 (Erişim Tarihi 27.04.2016).
15
16
11
RAPOR
Fransa Suriye’yi dört farklı devlete ayırarak ülkedeki siyasi birlikteliğe darbe vurmuştur.
Bu durum Suriye’nin bağımsızlıktan sonraki siyasal istikrarsızlığın temel nedenidir.
Fransızlar ayrıca Suriyelilerin kendi kendilerini yönetme tecrübesi kazanmalarına da
engel olmuştur. Ülkedeki üst düzey bürokrasi Fransızlardan oluşmakta ve bu mevkilerde
Suriyelilere yer verilmemekteydi. Daha düşük mevkilerde olan Suriyelilerinse karar
verme yetkileri sınırlanmıştır. Cleveland (2008)’in aktardığına göre Suriyeli yetkililerin
yanında veto hakkı bulunan Fransız danışmanlar mevcuttu.17 Bu şartlara bakılarak
manda rejimlerinin bölge halkının yararına olmaktan çok Batılıların çıkarlarına hizmet
ettiği sonucunu çıkarmak mümkündür.
Sonuç olarak Orta Doğu’nun günümüzdeki sınırları Batılı devletler arasında imzalanan
gizli anlaşmalar ve yine Batılıların düzenledikleri ve kendi aralarında karar verdikleri
konferanslar doğrultusunda çizilmiştir. Bu sınırlar çizilirken Orta Doğu bölgesindeki
aktörlerin çıkarlarından ziyade bölge dışı aktörlerin istek ve arzuları dikkate alınmıştır.
Bu yüzden Orta Doğu’da günümüzdeki sınırları yansıtan bu düzene Sykes-Picot
düzeni denilmektedir ve sosyolojik ve tarihsel gerçekliğe aykırı olduğu için de her
zaman siyasi açıdan meşruiyeti sorgulanmaktadır.
2) II. Dünya Savaşı Sonrasında Orta Doğu’da Yeni Dengeler
Bölge dışı aktörlerin çıkarları doğrultusunda oluşan Orta Doğu sınırları I. Dünya Savaşı
sonunda ortaya çıkan dengeler gözetilerek Batılı devletler tarafından çizilmiştir. II.
Dünya Savaşı’nın öncesi ve sonrasında manda idarelerinin ortadan kalkarak bölge
devletlerinin bağımsızlıklarını kazanması ve İsrail devletinin kurulması Orta Doğu’da
yeni dengelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Her ne kadar tam bağımsızlıktan II. Dünya Savaşı’nın ardından bahsetmek mümkünse
de, 1922’de Mısır ve 1932’de Irak bağımsız olmuştur. Onları 1946’da Suriye ve Ürdün
izlemiştir. Bu ülkeler (Ürdün hariç) bağımsızlıklarını mandater rejimlere karşı giriştikleri
mücadeleler sonucu kazanmışlardır.
II. Dünya Savaşı’nın ardından Arap devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının
yanında Orta Doğu’da İsrail devleti de kurulmuştur. İsrail devletinin kuruluşuyla birlikte
Araplar ve Yahudiler arasındaki sorunlar Orta Doğu’nun temel meselesi haline gelmiştir.
Zira Yahudiler Orta Doğu’ya “Balfour Deklarasyonu”yla başlayan süreç içerisinde
göç yoluyla bölge dışından gelmiş ve İngiliz manda rejimince Arapların topraklarına
yerleştirilmiştir. Bu göç politikası bir manada “Balfour Deklarasyonu”ndaki ikiyüzlülüğü
göstermesi açısından önemlidir. İngilizler bir yandan “Balfour Deklarasyonu”yla
bölgedeki Yahudi olmayan halkların haklarını korumaya söz vermişken (1920’de
Filistin’de 668,258 Arap vardı ve bunlar nüfusun %85’ini oluşturmaktaydı) diğer yandan
bölgeye yönelik Yahudi göçüne imkân sağlayarak bir Yahudi devleti kurulmasına ön
ayak olmaktaydı.
17
12
Cleveland, Modern Orta Doğu Tarihi, s. 248.
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Tablo 1: 1931 - 1946 Arası Filistin’deki Nüfus Dağılımı18
Yıllar
Arap
%
Yahudi
%
Diğer
%
Toplam
1931
864,806
82
174,139
19
18,269
2
1,057,601
1936
983,244
71
382,857
28
22,751
2
1,388,852
1941
1,123,168
68
389,830
30
26,758
2
1,639,756
1946
1,310,866
67
599,922
31
31,562
2
1,942,350
Filistin’e olan Yahudi göçü yerli halk üzerinde olumsuz bir etki yaratmış ve özellikle
Filistinli Araplar bu göçün Filistin’deki ekonomik yapının Yahudilerin eline geçmesine
neden olacağı ve bir Yahudi devletiyle sonuçlanacağından endişe duymuştur.19
Bu endişe 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail devleti kurulduktan sonra yerini tüm Arap
coğrafyasında tam bir siyasi öfkeye bırakmıştır. Bunun sonucunda dört Arap-İsrail
Savaşı yaşanmıştır. Bunlar; 1948 Arap-İsrail Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün
Savaşı ve 1973 Yom Kippur Savaşı’dır.
Arap devletlerinin bağımsızlıklarını kazanması ve İsrail’in kurulmasıyla birlikte Orta
Doğu’da ortaya çıkan yeni dengeler Sykes-Picot düzenini sorunlu bir hale getirmiştir.
Sykes-Picot düzeni İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’daki çıkarlarını teminat altına
almak üzerine kurulmuşken, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde bölgede ortaya çıkan
yeni dengeler İsrail’in güvenliği meselesini öncelikli hale getirmiştir.
3) İsrail’in Güvenliği Temelinde Orta Doğu’nun Yeniden
Dizayn Edilmesi
İsrail’in güvenliği meselesinin önem kazanması I. Dünya Savaşı’ndan sonra Orta
Doğu’da başat aktör İngiltere iken özellikle 1956 Süveyş Krizi’nin ardından ABD’nin bu
konuma gelmesiyle pekişmiştir. Zira İsrail’in kuruluşundan beri birçok ABD başkanı ve
Amerikan Kongre üyesi İsrail’in güvenliğine yönelik taahhütlerde bulunmuş ve ABDİsrail ilişkilerinin önemini vurgulamıştır. Örneğin, 10 Eylül 1974 tarihinde ABD başkanı
Gerald Ford dönemin İsrail başbakanı İzak Rabin’in ABD’yi ziyaretinde şöyle demiştir:20
“Amerika Birleşik Devletleri İsrail devleti ile olan işbirliğinden gurur duymaktadır.
Biz İsrail ile birlikte durmaya devam edeceğiz. İsrail’in varoluşu ve güvenliği bizim
taahhüdümüz altındadır. Amerika Birleşik Devletleri çeyrek yüzyıldır İsrail devleti ile
mükemmel bir ilişki içerisindedir.”
Justin McCarthy, The Population of Palestine: Population, History and Statistis of the Late Ottoman
Period and the Mandate, New York: Columbia University Press, 1990, s. 36.
19
Bu durum Filistin 1929 yılından Ağlama Duvarı Olayları olarak bilinen hadiseyi araştırmak üzere İngiltere tarafından görevlendirilmiş komisyon raporunda ifade edilmektedir. Komisyon başkanı Sir Walter
Shaw olduğu için komisyon raporu “Shaw Raporu” olarak bilinmektedir. Bknz. Robin Bidwell, Dictionary of Modern Arab History, Oxon: Routledge, 2010, ss. 382-383; Tim Wallace - Murphy, The Genesis
of a Tragedy: A Brief History of the Palestinian People, Tennessee: Grave Distractions Publications,
2016, s. 41; Cleveland, Modern Orta Doğu Tarihi, s. 284.
20
David W. Schmidt, Partners Together in this Great Enterprise: The Role of Christian Zionism in the
Foreign Policies of Britain and American in the 20thCentury, Kudüs: Xulon Press, 2011, s 348; “US
Presidents on the US - Israel Alliance”, ABD İsrail Elçiliği, http://www.israelemb.org/washington/Obama_in_Israel/Pages/US-Presidents-on-Israel.aspx (Erişim tarihi 27.04.2016).
18
13
RAPOR
Başkan Ford gibi Başkan Jimmy Carter da İsrail’in güvenliğinin ABD’nin temel
politikalarından olduğunun altını çizerek 21 Mart 1978 tarihinde Beyaz Saray’da şöyle
demiştir21:
“İsrail’in bir ulus olarak muhafazası, İsrail’in güvenliği ve büyük acılar çekmiş İsrail
halkının kalıcı ve kati bir barış içinde yaşama hakkı taahhüdümüz altındadır. Birleşik
Devletler halkı ve İsrail halkını birbirine bağlayan kan bağları, akrabalık bağları, tarihi
bağlar ve ortak dini inançlarla birlikte İsrail devletinin kuruluşuna dair yüzyıllardır var
olan hayal gerçekleşmiştir. Ancak İsrail halkı ve tüm dünyada İsrail’i seven insanlar
için İsrail ulusunun barış içinde yaşaması hayali henüz gerçekleşememiştir. Barış,
güvenliğin garanti edilmesiyle gelebilir ve İsrail ile olan güvenilir dostluğumuz bu
garantinin sağlanmasındaki temel dayanaktır.”
Bu açıklamalar paralelinde İsrail ABD’den en çok dış yardım alan ülkedir. Ayrıca ABD
İsrail’e gelişmiş silah sistemleri sağlamaktadır. Burada önemli olan nokta ABD’nin
silah satışı yaparken yasa gereği İsrail’in Orta Doğu’daki diğer ülkelere göre askeri
üstünlüğünü (qualitative military edge) gözetmesidir.22
İsrail’in güvenliğinin garantiye alınması hususunda İsrail devletine verilen desteklerin
yanında Orta Doğu’daki siyasi resmin düzenlenmesi de önemli bir yer tutmuştur. Bu
minvalde Orta Doğu haritasının İsrail’in güvenliği açısından revize edilmesine yönelik
çeşitli plan ve projeler ortaya çıkmıştır. Bu planların öncülü İsrailli bir diplomat olan
Oded Yinon’un hazırlamış olduğu “1980’lerde İsrail için bir Strateji (A Strategy for
Israel in Nineteen Eighties)” başlıklı plandır.
3.1. Oded Yinon Planı
“1980’lerde İsrail için bir Strateji”23 başlıklı plan Oded Yinon tarafından hazırlanmış
olduğu için “Oded Yinon planı” olarak bilinmektedir.24 Planın ilk kısımlarında Soğuk
Savaş döneminde Batı’nın Sovyet nükleer ve konvansiyonel gücünden korunması
düşüncesine olan bağlılık deklare edilmektedir. Planın İngilizce çevirisini yapan Israel
Shaak’a göre planda deklare edilen bu bağlılık ABD’deki yeni muhafazakâr (neoconservative) ideolojiyle olan güçlü bağı ifade etmektedir.
Oded Yinon planının ana fikri İsrail’in geleceğinin ve güvenliğinin garanti altına
alınabilmesi için etrafındaki Arap devletlerinin kendi içlerinde etnik ve dini anlamda
küçük devletlere bölünmesidir. Buna göre plan Orta Doğu’daki bütün Arap
devletlerinin parçalanmasına dair projeleri içermektedir. Yinon için planın kaleme
alınmış olduğu 1980’li yıllarda İsrail’in etrafındaki devletlerin parçalanması için uygun
bir ortam mevcuttur. Yinon (1998)’un sözleriyle:
Schmidt, Partners Together, ss. 348-349; “US Presidents on the US - Israel Alliance”, ABD İsrail Elçiliği,
http://www.israelemb.org/washington/Obama_in_Israel/Pages/US-Presidents-on-Israel.aspx (Erişim
tarihi 26.04.2016).
22
Jim Zanotti, “Israel: Background and U.S. Relations, Congressional Research Service, 1 Haziran
2015, ss. 29-31.
23
Plan ilk olarak İbranice dilinde Şubat 1982’de İbranicesi KIVUNIM (İstikametler) adlı dergide yayınlanmıştır. Planı İngilizce’ye Haziran 1982’de Israel Shahak çevirmiştir.
24
Planın İngilizce çevirisine Global Research adlı düşünce merkezinin web sitesinden ulaşılmıştır. Bknz.
“The Zionist Plan for the Middle East”, Global Research, http://www.globalresearch.ca/greaterisrael-the-zionist-plan-for-the-middle-east/5324815 (Erişim tarihi 28.04.2016).
21
14
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
“Her gün büyüyen askeri gücü nedeniyle İsrail için ana tehdit kaynağı olan
Müslüman Arap dünyası, bizim [İsrail’in] 80’li yıllarda karışılacağımız temel stratejik
problem olmayacaktır. Lübnan’da, Arap olmayan İran’da ve şimdi de Suriye’de
gördüğümüz gibi etnik azınlıkları, fraksiyonları ve iç karışıklıklarıyla bu dünya kendi
problemleriyle başa çıkamayacak derecede zayıftır ve bu nedenle uzun vadede
İsrail için gerçek bir tehdit teşkil etmemektedir, sadece kısa vadede askeri güçleri
önem teşkil etmektedir. Uzun vadede, bu dünyanın etrafımızı çeviren bölgelerde
devrimsel değişimler yaşanmadığı takdirde hâlihazırda sahip olduğu şekliyle var
olması imkânsızdır. Müslüman Arap dünyası 1920’lerde Fransa ve İngiltere tarafından
yerli halklarının arzu ve istekleri göz ardı edilerek iskambil kâğıtlarından evler gibi
inşa edilmiştir. Bu dünya keyfi bir biçimde 19 devlete ayrılmıştır. Bu 19 devletin her
biri birbirine düşman olan azınlıkların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur ki
günümüzde bütün Arap devletleri içerde etnik sorunlarla boğuşmakta ve bazıları iç
savaş yaşamaktadır.”
Yinon, Arap dünyasının içinde bulunduğu durumu başka bir duruma dönüştürmek
için büyük bir fırsat olarak görmektedir. Bu minvalde Yinon’un Arap dünyasını
dönüştürmek istediği yeni durum Orta Doğu’nun siyasi haritasının yeniden çizilmesidir.
Buna göre Arap dünyasının yeni görünümü şöyle olmalıdır:
Mısır
Mısır coğrafi olarak farklı bölgelere ayrılmalıdır. Hali hazırda (1982 yılında) Mısır’da
zaten Müslüman-Hıristiyan ayrışması mevcuttur. Buradan hareketle Mısır’da kuzey
bölgesinde bir Hıristiyan Kıpti devleti ile birlikte merkezi bir hükümetten yoksun bir kaç
bölgesel zayıf devlet yaratılmalıdır.
Eğer Mısır parçalanırsa bunun Mağrip üzerinde önemli etkileri olacaktır. Zira Mısır’ın
parçalanmış olduğu bir ortamda Libya, Sudan ve daha uzaktaki Mağrip devletleri
mevcut yapılarıyla varlıklarını sürdüremezler.
Suriye
Lübnan hali hazırda iç savaş nedeniyle fiili olarak beş bölgeye bölünmüştür. Bu
İsrail’in doğusunda kalan Arap dünyası için bir başlangıçtır. Suriye ve Irak’ın etnik ve
dini temelli parçalara ayrılması İsrail’in doğu cephesindeki temel hedefi olmalıdır.
Bu manada Suriye tıpkı Lübnan gibi birkaç parçaya ayrılmalıdır. Bu şu şekilde
gerçekleşebilir: Suriye’nin Akdeniz kıyı şeridinde bir Şii-Alevi eyalet, Halep bölgesi ve
çevresinde bir Sünni eyalet, Şam ve çevresinde Şii-Alevi eyaletine düşman bir komşu
olacak şekilde ayrı bir Sünni eyalet ve Fransa’nın 1920 yılında oluşturmuş olduğu
bölgede Dürziler. Bunlara ek olarak, Golan, Havran ve Kuzey Ürdün’de birbirinden
ayrı birkaç eyalet daha kurulabilir.
Irak
Irak hali hazırda petrol zenginidir ancak siyaseten parçalanma tehlikesi ile karşı
karşıyadır. Bu bağlamda İsrail’in hedefleri doğrultusunda şekillendirilebilir. Yinon’a
göre Irak’ın bölünmesi, Suriye’nin bölünmesinden daha önemlidir, zira Irak Suriye’den
daha güçlüdür. Ancak Irak-İran savaşı Irak’ı parçalanma riskiyle karşı karşıya
bırakabilir. Zaten Irak’ta parçalanmanın altyapısı etnik ve dini açıdan mevcuttur.
İsrail bu yönde politikalar izlemelidir. Bu parçalanma Irak’taki üç büyük şehir etrafında
şekillenecektir. Bu şehirler Basra, Bağdat ve Musul’dur. Bu minvalde Irak’ın Şii güneyi,
kuzeydeki Sünni ve Kürt bölgelerinden ayrılacaktır.
15
RAPOR
Ürdün
Ürdün konusunda İsrail mevcut rejimin tasfiyesi ve yönetimin Filistinlilere devri yönünde
çalışmalıdır. Zira Ürdün’deki rejimin değişimi ülkenin batısındaki yoğun Arap nüfusu
olan bölgelerdeki güvenlik problemlerinin hallolmasını sağlayacaktır. Böylece Filistinli
Araplar Ürdün’e gönderilerek Şeria nehrinin batısı tamamen Yahudilere bırakılabilir.
Bölgede barış ve güvenlik, Arapların Ürdün ve Akdeniz arasındaki bölgenin
Yahudiler tarafından yönetilmesiyle sağlanabileceğini anlamadan garanti altında
olmayacaktır.
Yukarıda belirtildiği minvalde bir Orta Doğu tasvir eden Oded Yinon Planı’na göre
İsrail’in güvenliği ve geleceği bölgede Arap devletlerinde rejim değişiklikleri ve bu
devletlerin etnik ve dini temelli bölünmeleriyle garanti altına alınabilecektir. Plan ana
fikrini Orta Doğu’daki sınırların zaten 1920’li yıllarda İngiltere ve Fransa tarafından keyfi
bir biçimde çizilmesi olgusu üzerine inşa etmekte ve buradan yola çıkarak bu sınırların
İsrail’in çıkarları doğrultusunda tekrar çizilebileceğini vurgulamaktadır. Oded Yinon
Planı’nın ardından Batılıların Orta Doğu’nun sınırlarının revizyonuna yönelik projeleri
günümüze kadar devam etmektedir.
3.2. ABD’de Yeni Muhafazakârlık ve Orta Doğu Siyasi Haritası
Yeni muhafazakârlık 2000’li yıllara doğru yükselişe geçmiştir. Özellikle George
W. Bush’un ABD başkanı olmasıyla Amerikan dış politikasının mimarı konumuna
gelen yeni muhafazakârlar öteden beri İsrail’in güvenliği konusunda çalışmalar
yapmışlardır. Bu çalışmalardan en ünlüsü 1996 yılında İsrail başbakanı Benjamin
Netanyahu için hazırladıkları rapordur. Raporun başlığı “A Clean Break: A New
Strategy for Securing the Realm”dır.25 Raporu hazırlayan ekibin başında etkili bir
yeni muhafazakâr düşünür olan Richard Perle vardır. Perle daha sonra Bush’un
danışmanı olmuştur. Ekibin diğer üyeleri Meyrav Wurmser, David Wurmser, Douglas
Feith, James Colbert, Charles Fairbanks, Jeffrey T. Bergner, Jonathan Torop ve
Robert Loewenberg’tir.
Raporun içerisindeki ana fikir İsrail dış politikasının daha saldırgan olması gerekliliği
üzerine inşa edilmiştir. Bu yönüyle Oded Yinon Planı’yla uyumlu olan rapor, İsrail’in Arap
ülkelerinin kendi içlerindeki etnik ve dini ayrılıkların ve bu ülkelerin kendi aralarındaki
sorunların üzerine gidilerek bölünmesi veya bu ülkelerdeki rejimlerin değiştirilmesi
yönünde politikalar izlemesini önermekteydi. Rapora göre, İsrail etrafındaki Arap
ülkelerinin arasında özellikle Suriye ve Irak’a odaklanmalıdır. Burada ilk adım
Irak’taki Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi olacaktır. Zira rapora göre Irak’taki
rejim değişikliği Orta Doğu’daki güç dengesini değiştirerek Suriye, İran (Arap değil),
Lübnan ve diğer Arap ülkelerindeki rejimleri de tehlikeye sokacaktır. Ayrıca Saddam
rejiminin ortadan kaldırılmasıyla Suriye’deki Baas rejimi de baskı altına alınabilecektir.
Böylece Suriye Lübnan üzerinden İsrail’i tehdit edemeyecektir. Bu bakımdan Irak’ta
bir savaş ortaya çıkarılmalıdır.
Raporun tam metni için bknz. “A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm”, Information
Clearing House, http://www.informationclearinghouse.info/article1438.htm (Erişim tarihi 28.04.2016);
Raporun yorumu için ayrıca bknz. “Context of ‘July 8, 1996: Neoconservative Think Tank Advocates Agressive Israeli Foreing Policy”, History Commons, http://www.historycommons.org/context.
jsp?item=complete_timeline_of_the_2003_invasion_of_iraq_74 (Erişim tarihi 28.04.2016).
25
16
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Rapor Irak’ta rejim değiştirilirken bir noktaya dikkat edilmesini önermektedir. Buna
göre Saddam rejimi gittiğinde yerine 1920’li yıllarda İngiltere’nin yapmış olduğu gibi
Haşimi bir rejim kurulmalıdır. Hatırlanacağı üzere İngiltere Irak’ın başına Haişimi olan
Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Faysal’ı getirmişti. Raporda Irak’a yeniden Haşimi bir rejim
getirilmesi Şii İran’ın dengelenmesi açısından elzem olarak görülmektedir çünkü
Irak’ta Şii bir çoğunluk vardır ve eğer Irak Şii nüfusun eline geçerse İran ile işbirliği
içinde olabilir. Yeni muhafazakârların hazırladığı bu rapor Netanyahu tarafından reddedilmiştir.
Ancak bu durum raporun rafa kaldırıldığı anlamına gelmemektedir. Nitekim raporu
hazırlayan yeni muhafazakâr ekibin başındaki Richard Perle daha sonra Irak’ı işgal
eden Başkan Bush’un Savunma Politikaları Masası’nın başkanı olmuştur. Ayrıca ekibin
önemli isimlerinden David Wurmser Başkan Bush’un yardımcısı Dick Cheney’nin
Orta Doğu politikaları danışmanı ve Douglas Feith ABD Savunma Bakan Yardımcısı
olmuştur. Craig Unger’e göre bu üçlü 2003’teki Irak işgalinin mimarlarıdır.26 Yani
raporda bahsedilen hususlar raporu hazırlayan yeni muhafazakâr düşünürlerin
ABD’de karar alıcı mevkilere gelmesiyle pratiğe aktarılabilme imkânı bulabilmiştir.
3.3. Irak’ın Fiili Olarak Parçalanması
20 Mart 2003 tarihinde ABD ve İngiltere önderliğinde oluşturulmuş bir uluslararası
koalisyon Irak’a askeri bir harekât başlatmıştır. Harekâtın sonucunda Saddam
Hüseyin rejimi devrilmiş ve Irak fiili olarak bölünmüştür. Irak’ın işgaline neden olarak
ABD bir takım nedenler öne sürmüştür. Bunlar; 1- Saddam rejiminin kitle imha
silahlarına sahip olması ve nükleer silah edinme çabası, 2- Saddam rejiminin El Kaide
terör örgütüyle olan ilişkisi ve 3- Irak’a demokrasi getirmektir.27 Ancak işgalin ardından
Irak’ın nükleer silah yapımını ve El Kaide’yle ilişkisini doğrulayacak herhangi bir kanıta
ulaşılamamıştır.28
Emekli ABD diplomatı Joseph C. Wilson (2003)29 ABD’nin Irak işgalinin Irak’ı kitle imha
silahlarından arındırmak amacıyla değil Orta Doğu’da siyasi yapıyı değiştirmek
için gerçekleştirildiğini söylemektedir. Buna göre Başkan Bush ve arkasındaki yeni
muhafazakârların amacı Orta Doğu ülkelerinde ABD ile dost rejimler oluşturarak Orta
Doğu’nun haritasını yeniden çizmekti.30
Wilson’dan başka Raymond Hinnebusch (2007) ise Irak işgalinin gerçek nedeni olarak
Başkan Bush ve ekibinin Amerika’nın küresel hegemonyasını sağlamlaştırma amacını
Craig Unger, The Fall of the House of Bush, New York: Scribner, 2007, ss. 145-148.
Raymond Hinnebusch, “The American Invasion of Iraq: Causes and Consequences”, Cilt 12, Bahar 2007, s. 11
28
Bknz. Carnegie Endowment for International Peace Raporu, Joseph Cirincione, Jessica T. Mathews, George Perkovich ve Alexis Orton, “WMD in Iraq: Evidence and Implications”, Washington D.C. 2004; Scott
Ritter, Iraq Confidental: The Untold Story of America’s Intelligence Conspiracy, Londra: I.B. Tauris, 2005.
29
Joseph C. Wilson 1988 - 1991 yılları arasında ABD Irak Büyükelçisi April Glaspie’nin ‘Misyon Şef
Vekilliği’ni yapmıştır. Wilson, Irak’ın Kuveyt’i işgalinin ardından Saddam Hüseyin’le Kuveyt’ten çekilmesiyle ilgili görüşen son ABD diplomatıdır. Daha sonra 2002 yılında Irak rejimi ve Nijer arasındaki
uranyum ticareti iddialarını soruşturmak için Nijer’e gitmiştir. Burada Irak’ın uranyum ticaretine dair
uygun kanıtlar bulamamıştır.
30
“Transcript: Bill Moyers Talks with Joseph C. Wilson”, PBS, http://www.pbs.org/now/transcript/
transcript_wilson.html (Erişim tarihi 29.04.2016); Ayrıca bknz. Joseph Wilson, The Politics of Truth: A
Diplomat’s Memoir: Inside the Lies that Led to War and Betrayed My Wife’s CIA Identity, New York:
Carroll & Graf, 2004.
26
27
17
RAPOR
işaret etmektedir. Bu minvalde Hinnebusch’a göre Amerikan hegemonyası petrol
ile ilişkiliydi ve buradan hareketle dünya petrol arzı açısından önemli bir bölge olan
Basra Körfezi’nin güvenli hale getirilmesi önem taşımaktaydı.31 Hinnebusch burada Irak
işgali kararıyla ABD’deki yeni muhafazakâr ideoloji arasında bir ilişki kurmaktadır. Buna
göre ABD’nin işgal öncesinde Irak ve İran gibi önemli petrol üretici ülkelerle ilişkileri
sorunluydu. Bu yüzden ABD’nin petrol arzı konusunda Suudi Arabistan’a bir bağımlılığı
söz konusuydu. Bu durum yeni muhafazakârlar tarafından Arap-İsrail çatışmasında
İsrail’in elini zayıflatan bir nokta olarak yorumlanmaktaydı. Zira ABD Orta Doğu’da petrol
arzı güvenliği açısından İsrail’in genişleme politikalarına karşı çıkabilirdi. Bu bakımdan
Irak’taki siyasi yapının değiştirilerek Irak’ta Amerikan yanlısı bir rejim kurulması ABD’nin
Arap petrollerine ulaşımını garantiye alacak ve İsrail’in bekası ve güvenliği üzerine
verilmiş Amerikan taahhüdü üzerindeki sınırlamalar ortadan kalkacaktır.32
Buradan hareketle, Irak işgalinin Orta Doğu’daki siyasi haritanın revize edilmesi amacını
taşıdığını ve bunun tıpkı 1920’li yıllarda olduğu gibi bölge halkının gereksinimlerinden
ziyade bölge dışı aktörlerin çıkarlarına hizmet ettiğini söylemek mümkündür.
ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından Irak’ın istikrarsızlığa sürüklenmesiyle birlikte Irak
hakkında çeşitli planlar ortaya atılmıştır. Bu planlardan en bilineni 1 Mayıs 2006
tarihinde New York Times’da yayınlanan ve şu anki ABD Başkan yardımcısı Joe
Biden ve Leslie Gelb imzalı “Irak’tan Çıkış Stratejisi”dir.33 Plan Başkan Bush’un Irak’ta
zafer kazanmaya yönelik bir stratejinin olmamasından yola çıkarak ABD’nin Irak’ta
oluşturması gereken düzene dair bir strateji ortaya koymaktadır. Buna göre Biden ve
Gelb, Irak’ın Sünni-Şii-Kürt olarak üçlü bir federal yapıda bölünmesini önermektedir.
Böylece Biden ve Gelb’e göre ABD, Irak’ta bulundurduğu büyük askeri varlığın
yükünden kurtulabilecek ve aynı zamanda Irak’ta istikrar sağlanabilecektir.
Burada cevaplanması gereken önemli bir soru ortaya çıkmaktadır: Biden ve Gelb
gerçekten Irak’ta Iraklıların barış içinde yaşayacağı bir istikrarın sağlanması için
mi böyle bir federatif yapıyı önermiştir, yoksa ABD’nin Irak’ta artan maliyetlerini
durdurmak ve ABD’nin Irak’ı işgal sebeplerinden birisi olan petrol arzı güvenliğini
garanti altına almak için mi? Bu soru yanıtlanırken Biden ve Gelb tarafından önerilen
plan ile İsrail’in bekası ve güvenliği için Irak’ın aynı şekilde Sünni- Şii-Kürt temelinde üçe
bölünmesini öngören “Oded Yinon Planı” arasındaki benzerliğe dikkat edilmelidir.
Ayrıca hali hazırda Irak fiili olarak üçe bölünmüş durumdadır ancak Biden ve Gelb
tarafından beklenildiğinin aksine ülkede büyük ölçüde istikrarsızlık mevcuttur.
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Avrupalılar tarafından onların çıkarlarını yansıtan bir biçimde çizilmiş olduğunu tespit
ederek ve bu sınırların adaletsiz bir durum teşkil ettiğini belirterek başlamıştır. Peters
ayrıca, Avrupalılar tarafından keyfi çizilen bu sınırların bölgedeki istikrarsızlığın kaynağı
olduğunu belirtmiştir.
Buradan yola çıkarak Peters, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla Orta
Doğu’daki sınırların adaletli bir biçimde yeniden çizilmesi gerekliliğin altını çizmiştir.
Bu minvalde, yeni Orta Doğu haritasının nasıl olması gerektiğine yönelik detaylı
açıklamalar yapmıştır. Peters’ın Orta Doğu haritasında göze batan detay olarak;
Peters hali hazırdaki sınırların Avrupalılar tarafından keyfi bir biçimde çizilmiş olduğunu
belirtmesine rağmen kendisi de başka bir keyfi harita önermektedir. Buna göre;
• Türkiye, Irak, İran ve Suriye toprakları içerisinde bir özgür Kürt devleti kurulmalıdır.
• Bugünkü Irak toprakları üçe bölünerek Sunni-Şii-Kürt gruplar arasında paylaştırılmalıdır.
• Yemen’in toprakları kuzeye doğru genişletilmelidir.
• Ürdün’ün torakları Suudi Arabistan’a doğru genişletilmelidir.
• Azerbaycan toprakları güneye doğru genişletilmelidir.
• İran, Pakistan ve Afganistan topraklarında bir özgür Belücistan devleti kurulmalıdır.
• İsrail 1967 sınırlarına geri dönmelidir.
• Mekke ve Medine’de bir Kutsal İslam devleti kurulmalıdır.
• Suudi Arabistan’ın kuzeydoğusu Şiilere verilmelidir.
• Suudi hâkimiyeti çöl bölgesine çekilmelidir.
Bu değişikliklerin ardından Orta Doğu şu şekli almaktadır:
Harita 5: Ralph Peters’in Düşünceleri Temelinde Orta Doğu Sınırları
3.4. “Kanlı Sınırlar: Daha İyi bir Orta Doğu”
1 Haziran 2006 tarihinde ABD askeri camiasının önemli bir yayını olan Armed Forces
Journal (Silahlı Kuvvetler Dergisi)’da Ralph Peters tarafından “Blood Borders: How a
Better Middle East would Look (Kanlı Sınırlar: Daha İyi bir Orta Doğu)” başlıklı bir makale
yayınlanmıştır.34 Peters makalesine Afrika ve Orta Doğu’nun günümüzdeki sınırlarının
Hinnebusch, “The American Invasion of Iraq ...”, ss. 10-11.
Hinnebusch, “The American Invasion of Iraq ...”, s. 15.
33
Joseph R. Biden ve Leslie H. Gelb, “Unity Through Autonomy in Iraq”, The New York Times, 1 Mayıs
2016, http://www.nytimes.com/2006/05/01/opinion/01biden.html?pagewanted=all&_r=0 (Erişim tarihi 29.04.2016).
34
Ralph Peters, “Blood Borders: How a Better Middle East Would Look”, Armed Forces Journal, 1
31
32
18
Haziran 2006, http://www.armedforcesjournal.com/bloodborders/ (Erişim tarihi 29.04.2016).
19
RAPOR
3.5. Suriye’de “B Planı”
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Harita 6: RAND Corporation Raporuna göre Suriye Haritası38
Aralık 2010’da Tunus’ta bir gencin kendisini yakmasıyla başlayan Arap Halk Hareketleri
Mart 2011’de Suriye’ye sıçramış ve Suriye’de 5 yıldır süregelen bir iç savaş ortaya
çıkmıştır. İç savaşta en az 250 bin insan hayatını kaybetmiş ve 12 milyonun üzerinde
insan yerinden olmuştur.35 Ayrıca Suriye’de sahada birbiriyle savaşan birçok grup ve
aktör ortaya çıkmıştır.
Böyle bir ortamda, Aralık 2015’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2254 sayılı kararı
uyarınca insani bir gereklilik olarak ve barış görüşmelerine kapı aralamak amacıyla
Suriye’de 27 Şubat 2016 tarihinden itibaren geçerli olacak bir ateşkes ilan edilmiştir.
Ateşkesin ilan edileceği ortamda ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye için öngörülen
ateşkesin işe yaramaması durumunda Suriye’nin parçalara ayrılmasını içeren bir B
planının devreye girebileceğini söylemiştir.36
Kerry’nin sözünü ettiği B planı esasında yeni ortaya çıkan bir öneri değildir. Suriye ile ilgili
bölünme planları Kerry’nin sözünü ettiğinden önce ABD’deki etkili düşünce merkezleri
tarafından dillendirilmekteydi. Tıpkı Irak’ın işgali devam ederken 2006 yılında Biden ve
Gelb’in Irak için önermiş oldukları gibi 2015 yılında James Dobbins, Philip Gordon ve
Jeffrey Martini Rand Corporation tarafından yayınlanan raporlarında Suriye için bir
bölünme planı hazırlamıştır.37 Bu plana göre Suriye’de barışın sağlanması amacıyla
ülkenin dört parçaya ayrılması gerekmektedir. Bu parçalanmaya göre Şam’ın
güneyinden başlayarak Humus, Banyas, Lazkiye ve Türkiye sınırına kadar olan bölgede
oluşan hatta bir Nusayri alanı; Halep’in batısından Türkiye sınırına kadar olan bölge
ve buna ek olarak Haseke-Kamışlı hattında bir Kürt alanı; Dera’nın etrafı ve buna ek
olarak Hama-Idlib-Halep hattında rejim muhaliflerine ait bir alan öngörülmektedir. Bu
üç alandan ayrı olarak DAEŞ’in hâkim olduğu ve öngörülen diğer üç alan tarafından
kuşatma altına alınması planlanan bir başka alan daha oluşturulmuştur. DAEŞ’in
hâkim olduğu alanın idaresi uluslararası bir yönetime bırakılacaktır. Buna göre Suriye
haritası şöyle olacaktır:
Rand Corporation tarafından yayınlanan raporda bahsi geçen bu bölünme planı
ABD Dışişleri Bakanı Kerry tarafında uluslararası kamuoyunun görüşüne sunulmuştur.
Görünen o ki ateşkes ve barış görüşmeleri bir sonucu ulaşamazsa ABD bu planı ciddi
bir biçimde düşünmeye başlayacaktır. Sonuç olarak Orta Doğu’nun sınırları bir kez
daha Batı’da formüle edilmiş olan planlar doğrultusunda çizilmiş olacaktır. Bu sınırların
garanti altına alınması noktasındaysa bölge dışı güçler her an bölgeye müdahale
edebilecektir.
Sonuç Yerine
“Alarmed by Continuing Syria Crisis, Security Council Affirms Its Support for Special Envoy’s Approach in Moving Political Solution Forward”, United Nations Coverage and Press Releases, 17 Ağustos
2015, http://www.un.org/press/en/2015/sc12008.doc.htm (Erişim tarihi 01.05.2016).
36
Patrick Wintour, “John Kerry Says Partition of Syria Could be Part of ‘Plan B’ If Peace Talks Fail”,
The Guardian, 23 Şubat 2016, http://www.theguardian.com/world/2016/feb/23/john-kerry-partitionsyria-peace-talks (Erişim tarihi 01.04.2016).
37
Rand Corporation Raporu, James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini, “A Peace Plan For
Syria”, 2015, https://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/perspectives/PE100/PE182/RAND_
PE182.pdf (Erişim tarihi 10.04.2016).
35
20
Özellikle Suriye iç savaşının derinleşmesiyle birlikte Suriye’nin bölünmesine yönelik fikirler
açıkça söylenmeye başlanmış ve Orta Doğu haritasının yeniden çizilmesi tartışmaları
alevlenmiştir. Aslında Batı dünyasındaki Orta Doğu haritasının yeniden çizilmesi
tartışmaları Batı’nın bilinçaltını yansıtmaktadır.39 Zira Orta Doğu sınırlarının kaderi
bölgenin Osmanlı hâkimiyetinden çıkmasından sonra Batılılarca belirlenmektedir.
Batılılar arasında müzakere edilen 1916 Sykes-Picot Anlaşması ve yine Batılılarca
düzenlenen 1920 San Remo Konferansı günümüzdeki Orta Doğu sınırlarının temelini
oluşturmaktadır. I. Dünya Savaşı’nın ardından kurulmuş olan bu düzen II. Dünya
Savaşı’nın ardından İsrail’in güvenliğinin garantiye alınması gerekliliğine cevap
Harita Rand Corporation Raporu’ndan alınmıştır.
Birol Akgün, “B Planı ABD’nin Bilinçaltı”, Star Açık Görüş, 6 Mart 2016, http://haber.star.com.tr/
acikgorus/b-plani-abdnin-bilincalti/haber-1093648 (Erişim tarihi 08.03.2016).
38
39
21
RAPOR
verememiştir. Daha sonra Batılı ülkeler için önemli olan petrol arzı istikrarı meselesinin
de denkleme dâhil olmasıyla Orta Doğu haritasının yeniden çizilmesi teoriden pratiğe
aktarılmaya başlanmıştır. Hali hazırda Irak fiili olarak üçe bölünmüş ve Suriye fiili olarak
parçalara ayrılmıştır. Bu durum bölge dışı aktörlerin Orta Doğu haritasının yeniden
çizilmesine yönelik planlarıyla birlikte düşünüldüğünde ciddiye alınması gereken bir
olgu haline gelmektedir. Zira Batılılar dünya haritasında yerli hakların arzu ve isteklerini
dikkate almadan sadece kendi çıkarlarını düşünerek değişiklikler yapmayı meşru bir
hak olarak görebilmektedirler.
Bu kritik dönemde bölgedeki belli başlı aktörlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları
aşarak bölgenin barışçıl geleceği adına ortak çıkarlar etrafında buluşmaları
gerekmektedir. Bölgede önce Afganistan, ardından Irak ve son olarak Suriye’de
olanlar “yaratıcı bir kaos” ortamını andırmaktadır. Bu kaos ortamında koçbaşı olarak
kullanılan bazı terör örgütleri üzerinden Batılı güçler kendi çıkarlarına hizmet eden yeni
düzenler kurmak peşindedirler. Böyle bir ortamda bölgedeki ana aktörler olan Türkiye,
İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Pakistan gibi Müslüman ülkelerin bir araya gelerek
kendi siyasi coğrafyaları üzerinde dış güçlerin operasyon yapmasını engelleyebilme
basiretini göstermeleri gerekir. Böyle bir birliktelik kesinlikle Batı dünyasına karşı bir
araya geliş olarak da okunmamalıdır. Aksine ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılığın
zirve yaptığı çağımızda bir başka gruba karşı kurulan gruplaşmalar faydadan
çok zarar getirecektir. Burada önerilen husus bölgesel güçlerin kendi aralarındaki
sorunları çözmek için bölgeye dışarıdan aktör davet etmek yerine sorunlarını konuşup
çözebilecekleri kurumsal çok taraflı platformlar oluşturmalarıdır. Bu platformlar bölge
sorunlarına bölgenin içinden çözümler bulunmasının önünü açacaktır.
Son zamanlarda teröre karşı İslam ittifakı adıyla bir araya gelen 35 ülkenin gösterdiği
dayanışma ve İstanbul’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 13. Zirve
toplantısında alınan cesaretli dayanışma kararları son derece önemli gelişmelerdir.
1945 sonrasında kurulan mevcut uluslararası sistem yeniden yapılanma sürecine
girmişken, Orta Doğu’nun kadim geleneğinin taşıyıcısı olan milletler kendi kaderlerini
kendilerinin belirleyebilecekleri bir imkân ve fırsat bulabilirler. Aksi halde 20. yüzyılda
kendilerine Batılı emperyalist güçlerce dayatılan haritalara mahkûm edilen bölge
halkları 21. yüzyılı da kaybedebilirler.
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
Kaynakça:
“A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm”, Information Clearing
House, http://www.informationclearinghouse.info/article1438.htm
AKGÜN Birol, “B Planı ABD’nin Bilinçaltı”, Star Açık Görüş, 6 Mart 2016, http://haber.
star.com.tr/acikgorus/b-plani-abdnin-bilincalti/haber-1093648
“Alarmed by Continuing Syria Crisis, Security Council Affirms Its Support for Special
Envoy’s Approach in Moving Political Solution Forward”, United Nations Coverage
and Press Releases, 17 Ağustos 2015, http://www.un.org/press/en/2015/sc12008.
doc.htm
BIDEN Joseph R. ve Leslie H. Gelb, “Unity Through Autonomy in Iraq”, The New
York Times, 1 Mayıs 2016, http://www.nytimes.com/2006/05/01/opinion/01biden.
html?pagewanted=all&_r=0
BIDWELL Robin, Dictionary of Modern Arab History, Oxon: Routledge, 2010
“Bölünmüş Türkiye Haritası Skandalı”, Habertürk, 28 Eylül 2006, http://www.haberturk.
com/gundem/haber/1465-bolunmus-turkiye-haritasi-skandali
Carnegie Endowment for International Peace Raporu, Joseph Cirincione, Jessica
T. Mathews, George Perkovich ve Alexis Orton, “WMD in Iraq: Evidence and
Implications”, Washington D.C. 2004
CLEVELAND William L., Modern Orta Doğu Tarihi, çev. Mehmet Harmancı, İstanbul:
Agora Kitaplığı, 2008
COCKS Frederick Seymour, The Secret Treaties and Understandings, Londra: Union of
Democratic Control, 1918
“Context of ‘July 8, 1996: Neoconservative Think Tank Advocates Agressive Israeli
Foreing Policy”, History Commons, http://www.historycommons.org/context.
jsp?item=complete_timeline_of_the_2003_invasion_of_iraq_74
HINNEBUSCH Raymond, “The American Invasion of Iraq: Causes and Consequences”,
Cilt 12, Bahar 2007
LENCZOWSKI George, The Middle East in World Affairs, Ithaca ve London: Cornell
University Press, 1980
MCCARTHY Justin, The Population of Palestine: Population, History and Statistis of the
Late Ottoman Period and the Mandate, New York: Columbia University Press, 1990
MURPHY Tim Wallace, The Genesis of a Tragedy: A Brief History of the Palestinian
People, Tennessee: Grave Distractions Publications, 2016
PETERS Ralph, “Blood Borders: How a Better Middle East would Look”, Armed Forces
Journal, 1 Haziran 2006, http://www.armedforcesjournal.com/bloodborders/
SCHMİDT David W., Partners Together in this Great Enterprise: The Role of Christian
Zionism in the Foreign Policies of Britain and American in the 20thCentury, Kudüs:
Xulon Press, 2011
22
23
RAPOR
SYKES-PICOT’UN 100. YILINDA
ORTA DOĞU’NUN SİYASİ GELECEĞİNE İLİŞKİN
YENİ HARİTA TARTIŞMALARI
PETERS Ralph, “Blood Borders: How a Better Middle East Would Look”, Armed Forces
Journal, 1 Haziran 2006, http://www.armedforcesjournal.com/bloodborders/
Rand Corporation Raporu, James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini, “A Peace
Plan For Syria”, 2015, https://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/perspectives/
PE100/PE182/RAND_PE182.pdf
RITTER Scott, Iraq Confidental: The Untold Story of America’s Intelligence Conspiracy,
Londra: I.B. Tauris
“Sykes - Picot Agreement”, Encylopedia Britannica, http://global.britannica.com/
event/Sykes-Picot-Agreement
TEMPERLEY H. M. V., A History of the Peace Conference of Paris, VI. Cilt, Londra:
Oxford University Press, 1924
“The Balfour Declaration”, İsrail Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.il/mfa/
foreignpolicy/peace/guide/pages/the%20balfour%20declaration.aspx
“The Zionist Plan for the Middle East”, Global Research, http://www.globalresearch.
ca/greater-israel-the-zionist-plan-for-the-middle-east/5324815
“Transcript: Bill Moyers Talks with Joseph C. Wilson”, PBS, http://www.pbs.org/now/
transcript/transcript_wilson.html
UNGER Craig, The Fall of the House of Bush, New York: Scribner, 2007
“US Presidents on the US - Israel Alliance”, ABD İsrail Elçiliği, http://www.israelemb.
org/washington/Obama_in_Israel/Pages/US-Presidents-on-Israel.aspx
WILSON Joseph, The Politics of Truth: A Diplomat’s Memoir: Inside the Lies that Led to
War and Betrayed My Wife’s CIA Identity, New York: Carroll & Graf, 2004
WINTOUR Patrick, “John Kerry Says Partition of Syria Could be Part of ‘Plan B’ If Peace
Talks Fail”, The Guardian, 23 Şubat 2016, http://www.theguardian.com/world/2016/
feb/23/john-kerry-partition-syria-peace-talks.
ZANOTTI Jim, “Israel: Background and U.S. Relations, Congressional Research Service,
1 Haziran 2015
24
25
Download