burcu tez - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
M. Ö. IV. VE II. BİNLERDE MEZOPOTAMYA’YA GÖÇLER VE GÖÇ
SONRASI SİYASİ GELİMELER
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Burcu KAYMAK
Tez Danışmanı
Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK
Ankara-2011
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
M. Ö. IV. VE II. BİNLERDE MEZOPOTAMYA’YA GÖÇLER VE
GÖÇ SONRASI SİYASİ GELİMELER
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Burcu KAYMAK
Tez Danışmanı
Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK
Ankara-2011
ONAY
Burcu KAYMAK, tarafından hazırlanan “M.Ö. IV. ve II. Binlerde
Mezopotamya’ya
Göçler ve Göç Sonrası Siyasi Gelişmeler” başlıklı bu
çalışma, 25/03/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda (oybirliği/
oyçokluğu) ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Eskiçağ Tarihi Anabilim
Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.
..FFFFFFFFF..
Prof. Dr. Salih ÇEÇEN (Başkan)
.FFFFFFFFFF
Prof. Dr. İlhami DURMU
FFFFFFFFFF.
Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK
ÖNSÖZ
Verimli
toprakları
ve
uygun
iklim
şartları
nedeniyle
çok
eski
zamanlardan beri yoğun göçe sahne olan Mezopotamya, birçok farklı kültür
ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur. M.Ö. IV-III. Binlerde Sumerliler ve kent
devletleri, M.Ö. III. Binde Akadlılar, M.Ö. II. Binde Babilliler, M.Ö. I. Binde
Asurlular ve Aramiler
Mezopotamya kültürünün oluşumuna katkıları olan
kavimlerdir. Mezopotamya medeniyetinin oluşumunda bu kavimlerin katkısı
yanında
Sumerliler’den önce bu topraklar üzerinde yaşayan halklarında
katkıları büyüktür.
Bu araştırmanın amacı; M.Ö. IV. ve II. Bin yıl zaman dilimi içerisinde
Mezopotamya topraklarına göç eden Sumerliler, Gutlar, Akadlılar, Aramiler
gibi
kavimlerin göçlerini ve siyasi tarihlerini
doğrultusunda
hazırlanan
bu
çalışmamız
incelemektir. Bu amaç
esas
olarak,
Sumerliler’in
Mezopotamya’ya gelişi ve Sami göçlerine ilişkin incelemeleri içermektedir.
Danışman hocam
Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK
gözetiminde
başlattığım bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde emeği geçen danışman
hocam,
Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK’e, yardımlarını esirgemeyen Prof.
Dr. İlhami DURMU’a ve Prof. Dr. Salih ÇEÇEN’e teşekkür ederim.
Burcu KAYMAK
Ankara-2011
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF i
İÇİNDEKİLERFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF ii
KISALTMALARFFFFFFFFFFFF.FFFFFFFFFFFFF v
GİRİFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 1
BİRİNCİ BÖLÜM
MEZOPOTAMYA’NIN COĞRAFİ KONUMUFFFFFFFFFFFFF 4
İKİNCİ BÖLÜM
SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ VE SİYASİ TARİHLERİ
I. MEZOPOTAMYA’NIN TARİH ÖNCESİ DEVİRLERİ...FFFF...FFF. 9
A. Hassuna KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 9
B. Samarra KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 12
C. Halaf KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.... 15
D. Ubeyd KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 20
II. SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ VE TARİHSEL SÜRECİN
BALAMASIFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.F. 24
A. Sumerliler’in GöçleriFFFFFFFFFFFFFFFFFFF... 24
1. I. Uruk DönemiFFFFFFFFF...................................... 25
2. Yazının KeşfiFFFFFFFFFFFFFFFFFFF..... 29
3. Cemdet Nasr DevriFFFFFFFFFFFFFFFFFF 31
iii
III. SUMERLİLER’İN TARİHLERİFFF.FFFFFFFFFFFFFF 33
A. Erken Sülaleler DevriFFFFFFF..FFFFFFFFFFF.. 33
B. Tufan OlayıFFFFFFFFFFFFFFFFF.F.FFF....... 34
C. Er Sülaleler Devri IFFFFFFFFFFFFFFFF................ 35
D. Er Sülaleler Devri IIFFFFF....................................................... 36
1. Kiş KrallığıFFFFFFFFFFFFFFF........................ 38
2. Uruk SülalesiFFFFFFFFFFFFFFFFFF......... 39
3. Messilim ÇağıFFFFF...................................................... 41
E. Er Sülaleler Devri IIIFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 41
1. Ur Kral MezarlarıFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 42
2. I. Ur (Padda Sülalesi)............................................................ 42
3. II. Uruk SülalesiFFFFFFFFFFFFFF.................. 43
4. I. Lagaş SülalesiFFFFFFFFFFFFFFF.............. 44
5. III. Uruk SülalesiFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 47
IV. MEZOPOTAMYA TARİHİNİN BİRİNCİ ARA DEVRİ.FFFFFF.F. 49
A. Guti İstilasıFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 49
B. II. Lagaş SülalesiFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.F 50
C. III. Ur SülalesiFF...FFFFFFFFFFFFFFFF...FFF 51
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SAMİ GÖÇLERİ VE TARİHLERİ
I. SAMİ TOPLUMLARININ MEZOPOTAMYA’YA GELİİ.FF.FFF..... 58
A. SamilerFFFFFFFFFFFFF........................................... 58
B. Sami YayılmasıFFFF............................................................... 58
II. AKAD GÖÇLERİ.FFFFFFFFFFF........................................... 59
A. Akad Devri VesikalarıFFFFFFFFFFFF.FFFFFF.. 59
B. Akad Devtinin Kuruluşu ve Sargon Dönemi.................................. 60
C. Sargon’un Halefleri Zamanında Akad İmparatorluğuFFFF..... 62
1. Maniştisu ve Rimuş DönemleriFFFFF.FFFFFFF 62
2. Naram-Sin DönemiFFFFFFFFFFFFFFFF...... 63
iv
3. arkali-arri (Binkali-arri)FF..FFFFFFFFFFF 64
III. AMURRU GÖÇLERİ.FFFFFFFFFFFFFF.FFFF..FF 66
A. III. Ur Sülalesinden Sonra MezopotamyaFFFFFFFFF.F 68
1. İsin Larsa DevriFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 68
2. İsin KrallığıFFFFFFFFFFFFFFFFFFF....F 71
3. Larsa KrallığıFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 72
4. Eşnunna Krallığı.FFFFFFFFFFFFFFFFF...F 74
B. BabillilerF.FFFFF...FFFFFFFFFFFFFFFFF... 75
1. Eski Babil Dönemi/ I. Babil DevletiFFF....FFFFFFF 75
2. Eskiçağ Tarihi Açısından Hammurabi Dönemi ve ÖnemiF 79
C. ASURLULARFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 81
1. Eski Asur DevletiFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 81
IV. ARAMİ GÖÇLERİFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 83
A.Babil Tahtında Bir Aram SoyuFFFFFFFFFFFFFF..F. 86
B. İlk Aram BeylikleriFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 87
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KASSİT, HURRİ, MİTANNİ GÖÇLERİ VE BU KAVİMLERİN TARİHİ
I. KASSİTLER’İN AKINLARI.FFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 89
II. HURRİLERFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 92
III. HURRİ-MİTANNİ DEVLETİFFFFFFFFFFFFFFFFF...F 94
MEZOPOTAMYA KRONOLOJİSİFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 99
SONUÇFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF. 106
KAYNAKÇAFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 109
HARİTALAR VE RESİMLERFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 118
ÖZETFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF. 126
ABSTRACTFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF. 128
v
KISALTMALAR
A.Ü.
: Ankara Üniversitesi
AÜDTCF
: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
B. C.
: Before Christ
ÇEV.
: Çeviri
DTCF
: Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
İ.Ü.
: İstanbul Üniversitesi
M.Ö.
: Milattan Önce
S.
: Sayı
s.
: Sayfa
S.Ü.
: Selçuk Üniversitesi
TTK
: Türk Tarih Kurumu
GİRİ
Mezopotamya, Anadolu’dan doğup Basra Körfezi’nde denize dökülen,
Dicle ve Fırat nehirlerinin
hayat verdiği toprakların adıdır. Kentler burada
parlayıp: Ur, Uruk, Eridu, Nippur,
Kiş, Lagaş gibi adlar aldı. Yazı
günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce burada bulundu. Destanlar, kanunlar,
mahkeme kararları, aşk mektupları, aşk şarkıları, ağıtlar, tanrılar dünyada ilk
kez burada kil tabletlere kaydedildi. Pek çok kavim geldi geçti ama sonra
gelen, hep öncekinin izinden gitti. Mezopotamya yarattığı uygarlıklarda
özgünlüğünü hep korudu.1
Mezopotamya terimi, eskiçağ tarihi coğrafyasında Toroslardan Basra
Körfezi’ne kadar uzanan iki nehir arasındaki bölgeyi ifade için kullanılmıştır.
Ancak bölgedeki siyasal oluşumlar, Kuzey Suriye ve Basra Körfezi’nin
doğusunu da Mezopotamya tarihi içerisinde değerlendirmeyi zorunlu
kılmıştır. Bunun sonucu olarak, Toroslardan Bağdat’a (Babil)
kadar olan
kısım, Yukarı Mezopotamya veya Asur ülkesi; Bağdat’tan Basra Körfezi’ne
kadar olan bölüm ise değişik zamanlarda Akad, Babil ve Sumer adları ile
anılmıştır. Körfezin doğusundaki bölge Elam, güneydeki kısım ise Kalde
olarak adlandırılmıştır.2 Başka bir anlatımla, Doğu Akdeniz kıyılarından
Dicle-Fırat Vadisi’ne uzanan ve Basra Körfezi’ne ulaşan, verimli olduğu ve
hilale benzediği için Verimli Hilal (Fertine Crescent) adı verilen alanın bir
bölümünü
kapsar.3
Mezopotamya’nın
iki
ayrı
bölge
şeklinde
değerlendirilmesinde, diğer şartlar yanında birbirinden tamamen farklı özellik
taşıyan yeryüzü şekilleri etkili olmuş olabilir.4
Mezopotamya coğrafi bir terim olmakla birlikte, burada gelişen Sumer,
Akad, Babil ve Asur gibi uygarlıklardan günümüze ulaşan bileşik kültürel bir
kimliği de ifade etmektedir.5
___________________
1
Barradough, 1980: 54, Nissen, 2004: 1, Pollock, 1999: 8.
Kurt, 2002: 56, Kınal, 1983: 9-11, Tanıllı, 1994: 49-50.
3
Gündüz, 2002: 7.
4
Kurt, 2002: 56.
5
Köroğlu, 2006: 12.
2
2
Ortadoğu
ve
çevresindeki
toplumları
yönlendiren
ve
biçimlendirilmelerinde büyük rol oynayan birçok temel gelişme bu coğrafi
terimle birlikte anılır. Bunlar uzun tarihi süreçte bazı değişiklere uğrayarak
etkileri günümüze kadar ulaşan yazı, din, kentleşme ve devlet gibi modern
yaşamımızın içinde tüm alanları kapsar. Sumerliler’in M.Ö. 3200 yıllarında
bulduğu çiviyazısı, Önasya’da 3000 yıla yakın bir süre boyunca Akad, Asur,
Babil, Pers, Hitit ve Urartu gibi birçok toplum tarafından kullanılmış; Fenike
kıyılarında geliştirilen alfabe yazısına da öncülük etmiştir. Benzer biçimde
“Yaratılış” ve “Tufan” gibi tek tanrılı dinlerle günümüze taşınan dinsel
anlatılar ilk kez Sumerliler ve sonrasında diğer Mezopotamya toplumları
tarafından tekrar tekrar kaydedilmiştir. Kanunlar, matematik, tıp, fal, büyü ve
benzeri konularda önce bu coğrafyada adımlar atılmıştır. Neolitik dönemde
biçimlendirilen en erken heykeller, kabartmalar, mücevher ve küçük el
sanatları ile teknolojik aşamayı gösteren çömlekçi çarkı, araba tekerleği,
saban, yelkenli tekne, kemerli yapı Mezopotamyalı toplumların uygarlığa
yaptıkları katkılardandır. 4. Binde hız kazanan örgütlü sosyal yaşamın
getirdiği sulu tarım, kentleşme ve anıtsal yapıların inşaası gibi alanlardaki
gelişmeler de dikkat çekicidir. Bu büyük adımlar, uzak bölgelerle ticaret,
imparatorluk düşüncesinin gelişmesi ve Yeni Asur dönemindeki planlı
kentlere kadar uzanan bir dizi gelişmenin temelini oluşturur.6
Yüzyıl öncesine kadar, Mezopotamya medeniyeti hakkındaki bilgilerimiz
şu andaki olduğu kadar net ve ayrıntılı değildi. 19. yüzyılın başlarından
itibaren bölgeye
yapılan keşif gezileri daha sonra gerçekleştirilecek olan
arkeolojik kazılara zemin hazırladı. Kazılar sonucu ortaya çıkarılan yazılı ve
yazısız buluntular ise bölgede kurulan uygarlıklarla ilgili bilgilerimizi artırdı.
Halbuki 19. yüzyılın başlarına kadar uzanan süreçte, Mezopotamya kavimleri
hakkındaki bilgilerimiz ya Tevrat’ta anlatılan hikayelere ya da Klasik Yunan
müelliflerinin kitaplarında aktardıkları bölük pörçük nakillere dayanıyordu.7
_____________
6
Köroğlu, 2006: 12-14, Kramer, 2002: 105.
Memiş, 2007: 1.
7
3
Çalışmamızda öncelikli olarak
üzerinde duracağız. Bilindiği üzere,
Mezopotamya’nın coğrafi konumu
bir ülkenin tarihini anlamanın ve
anlatmanın en iyi yolu, ilk aşamada o ülkenin coğrafi özelliklerini iyi
kavramaktan geçer.
Çalışmamızın II. bölümünde Hassuna, Samarra, Mezopotamya kültür
tarihinin aşamalarını oluşturan (7. Bin yılın sonu - 6. Bin yılın ilk yarısı), Halaf
(5600-5000) ve Ubeyd Dönemlerine (yaklaşık 5500-4000) değineceğiz.
Tarihlere bakıldığında insanlık safhasının, dünyanın her yerinde olduğu gibi
Mezopotamya’da da uzun bir süreçten geçtiğini gösteriyor. Mezopotamya
medeniyetinin oluşumunda bu halklarında yeri büyüktür. Sonra Sumerliler’in
Mezopotamya’ya gelişi,
yazının keşfi, siyasal gelişmeler gibi önemli
olaylardan bahsedeceğiz. Diğer bölümlerde Samiler, Hurriler ve Kassitler
gibi kavimlerin Mezopotamya’ya göçlerini inceleyeceğiz.
BİRİNCİ BÖLÜM
MEZOPOTAMYA’NIN COĞRAFİ KONUMU
Bilindiği üzere, tarihin değişmeyen üç ana elemanı vardır. Bunlar; yer,
zaman ve insan unsurlarıdır. Bu unsurlardan biri olmadığı takdirde, tarihi
olayları ilmi bir çerçeveye oturtmak imkânsız hale gelir. Tarihi bir olay
anlatılırken üç ana öğe, bir arada bulundurulmalıdır.8
Bir memleketin fiziki şartlarının, iklim ve bitki örtüsünün, yeraltı ve
yerüstü zenginliklerinin, ırmak ve göllerinin, o memleket üzerinde yaşayan
insanların sosyal, siyasal, ekonomik, dini ve kültürel yaşantılarına yön
vereceği muhakkaktır. Tarihin ilkçağlarından günümüze kadar, bu hep böyle
olmuştur.9
O halde, toplumlarının gelişimini ve diğer toplumlarla olan
ilişkilerini iyi anlayabilmek için üzerinde yaşadıkları coğrafyanın özelliklerini
iyi bilmek gerekmektedir.10 imdi Mezopotamya’nın coğrafi konumu üzerinde
durmanın yararlı olacağı kanaatindeyim.
Ön Asya’nın
eskiçağdaki üç önemli medeniyet merkezinden birisi
olan11 “Mezopotamya” kelimesi Helence mesos (orta) ve potamos (ırmak)
kelimelerinden türetilmiş olup “iki ırmak arası” anlamına gelir. Coğrafi olarak
kasdedilen; Fırat ve Dicle nehirlerinin dağlık Doğu Anadolu’dan ayrıldıkları
noktadan (Anadolu’nun güneydoğusundaki Toros Dağları’ndan) başlayıp bu
iki nehrin eski Babil bugünkü Bağdat) şehri yakınlarında birbirlerine
30
kilometre kadar yaklaşarak denize döküldükleri noktaya kadar olan alandır.
O zamanlar İran Körfezi 200 kilometre daha içerdeydi ve Fırat ile Dicle ayrı
ayrı denize dökülüyorlardı.12 Mısırlılar da bu bölge için aynı anlama gelen
__________________
8
Kurt, 2002: 7.
Memiş, 2007: 22.
10
Kurt, 2002: 55, Dolukhanov, 1998: 355.
11
Köroğlu, 2006: 12.
12
Đplikçioğlu, 1994: 45.
9
5
“Naharina” adını kullanmışlardır.
Fırat ve Dicle arasındaki
Sumerliler “Kengi” olarak adlandırırken,
ismi kullanılmıştır.
Cezire
ada
İslami dönemlerde
bölgeyi
“Cezire”
anlamına gelmektedir.13 Aslında
Mezopotamya’nın doğal sınırları yoktur. Bölge güneybatıda Suriye Çölüne,
kuzeydoğuda İran Yaylasına, kuzeyde Fırat ve Dicle Vadileri ile Anadolu’ya
açıktır. Genelde iki ırmak arasındaki bölge kasdedilmekle beraber, tarihte
bölgedeki siyasal oluşumlar dikkate alınarak Kuzey Suriye ve Basra
Körfezi’nin doğusu da Mezopotamya Tarihi içinde ele alınarak incelenmiştir.
Böylece uzmanlar bölgeyi İki ana kısıma ayırarak ele almışlardır.
Toroslar’dan Bağdat’a kadar olan kısım Yukarı Mezopotamya (Asur Ülkesi)
olarak adlandırıldı. Güneydeki Bağdat’tan körfeze kadar olan alüvyonlu
bölgeye ise sırayla Akad, Babil, Sumer; Bağdat Körfezi’nin doğusundaki
bölgeye ise Elam adı verildi. Güneydeki kısım daha genel olarak Kalde diye
de adlandırılmıştır.14 Başka bir anlatımla, Doğu Akdeniz kıyılarından Dicle
Fırat Vadisi’ne uzanan ve Basra Körfezi’ne ulaşan, verimli olduğu ve hilale
benzediği için Verimli Hilal (Fertile Crescent) adı verilen alanın bir bölümünü
kapsar. Mezopotamya’nın büyük bir bölümü bugünkü Irak’ın sınırları içinde
kalır.15
Asya’nın Akdeniz’e açılmış bir kapısı olma özelliğine sahip olan
Mezopotamya, güneybatıda Suriye ve Arabistan çöllerine, kuzeybatıda İran
Yaylasına ve son olarak da kuzeyde, Dicle ve Fırat vasıtası ile Anadolu’ya
açık geniş bir düzlüktür. Söz konusu jeolojik yapı, bölgeyi bu yönlerden
istilalara açık hale getirmek Mezopotamya uygarlığının dışarıya açılımını
kolaylaştırmak için çift yönlü bir rol oynamıştır. Öyle ki kuraklık nedeni ile
Asya bozkırlarını terk eden16 ve sulak topraklar arayan kavimler için ilk uğrak
yer olmuştur.17 Aynı şekilde, Arabistan çöllerinden göçlerin ilk hedefi, yine bu
__________________
13
Kurt, 2007: 55
Özçelik, 2006: 29.
15
Gündüz, 2002: 7.
16
Kurt, 2007: 56.
17
Yıldırım, 2002: 511.
14
6
toprakları ele geçirmekti.
Bölgenin doğal şartları ve yaşamaya elverişli
durumu sebebi ile uğradığı bu istilalar, burada devletlerin kısa ömürlü
olmaları sonucunu da beraberinde getirmiştir.18
Büyük Suriye-Arap Çölü’nün doğusunda Mezopotamya’nın söylence ve
öykü yüklü toprakları uzanır. Kuzeydeki tatlı eğimli ve az derin vadiler, düşük
yükseltili ve derin vadilerle oyulmuş düz tepeler, güneyde yerini düz ve çok
sıcak bir alüvyon ovasına bırakır. Yoğun kuraklık sadece iki büyük ırmağın
akışı ile bir ölçüde hafifler.19
Fırat ve Dicle nehirleri boyunca yerleşmiş insanların yaşamları oldukça
zordu. Çünkü bu nehirler kaynaklarını doğu Anadolu kaynaklarından
alıyordu. Bu kaynaklar, kışın yağan karlardan oluşuyordu. İlkbaharda hava
ısınınca bu karlar hızla erimekte, iki nehrin akışı hızlanmakta ve korkunç su
baskınları meydana gelmekteydi.20 Bu yüzden Mezopotamya’da toprağı
sulamak kadar toprağı korumak da önemlidir. Bunun için bentler ve duvarlar
yapmak gerekir. Suyu boşa harcamak doğru olmaz. Çünkü yaz ayları
oldukça kurak geçer.21 Akarsuların bu özelliği, bölge insanlarını yaşabilmek
için gelişmiş su kanalları ve setler yapmaya ve bunların sürekli bakımını
sağlamaya zorlamıştır.22
Mezopotamya’da kışlar kısa, buna karşılık yazların uzun sürmesi, eski
hayat şartları çerçevesinde, insanların bu bölgeyi yoğun bir şekilde iskan
etmelerinin en başta sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Gerçekten,
Mezopotamya’nın iklim şartları, ilk yerleşmeler için son derece elverişli idi.
Zira, yeni araştırmalar göstermiştir ki, ilk önce; Kuzey Mezopotamya iskan
edilmiştir. Kerkük civarındaki dağlık bölgelerde taş devri insanları yaşamak
taydılar. Taştan başka silahları olmayan bu insanlar, henüz daha düzlüklere
__________________
18
Kurt, 2007: 56.
Ryan: 2003: 233.
20
Yamanlar, 2000: 31.
21
Timuçin, 2008: 43.
22
Sander, 2005: 25.
19
7
inmeye cesaret edemiyorlardı. Bundan dolayıdır ki Güney
Mezopotamya
ancak madenin keşfinden sonra yerleşime sahne olmuştur. Genel olarak
subtropikal iklim kuşağına dahil bulunan Güney Mezopotamya vadisi, Hint
Okyanusu’ndan gelen sıcak rüzgarlara açık olduğundan, burada kışlar ılık,
yazlar ise çok sıcak geçmektedir. Öyle ki, temmuz ve ağustos aylarında
ısı çok defa gölgede 50 dereceyi bulur. Bu durum, Güney Mezopotamya’nın
kuzeye nazaran daha yoğun bir şekilde iskan edilmesine sebep olmuştur.
Zira, meşgul olduğumuz devirlerde insanlar tabiatın sert şartlarından uzak,
sıcak ve sulak yaşamayı daha kolay buluyorlardı. Aynı sebepler yüzündendir
ki, burada taş devri kültürleri M.Ö. 6. ve 5. Bin yıllarda yaşandığı halde, o
zamanlar buzullarla kaplı olan Avrupa, taş devri kültürlerine ancak M.Ö. 1
Binde erişebilmiştir. 23
Mezopotamya, yoğun bir halkı besleyecek kadar bereketli bir ülkeydi; o
devirde taşmaları düzenleyen ve sıcak mevsim için su biriktiren karmaşık bir
şebeke yaratılmıştır. Mezopotamya’nın özelliklerinden biri, ekonominin
gelişmesi için gerekli olan madenlerden ve taş gibi ilkel maddelerden hemen
bütünüyle yoksun oluşu; ağaç diye de, yemişleri besleyici, ama kerestesi işe
yaramayan hurma vardı. Tek zenginlik kildi, ondan tuğlalar, çanak çömlek ve
yazı yazmak için tabletler yapılıyordu.24
Mezopotamya’nın bu coğrafya şartları, burada kurulan devletlerin siyasi
hayatı üzerinde de etkili olmuştur. Hakikaten Mezopotamya, Asya ile
Akdeniz
arasında
bulunmasından
dolayı,
kuraklık
nedeniyle
Asya
bozkırlarından kaçan ve sulak topraklar arayan kavimler için daima ilk hedef
olmuştur.25
Yeryüzü cennetinin tüm tariflerinin mitolojisi harmanında boyutlandığı
alandır,26 Ortadoğu Hz. Nuh’un yeryüzünün tamamını kaplayan Tufan’dan
_______________
23
Memiş, 2007: 10-11, Crawford, 2004: 6-12.
Tanıllı, 1994: 50.
25
Memiş, 2007: 14.
26
Parlar, 2006: 13.
24
8
korunmak için ilahi emre uyarak yaptığı geminin yolculuğu bu bölgede son
bulur. Hz. Nuh’un gemisi Musul yakınlarındaki Cudi dağının üzerine oturur ve
insanlık buradan tekrar dünyaya yayılır.
İsrailoğulları
ve Araplar’ın atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim de
peygamber olarak bu coğrafyaya gönderilir. 27
İncil, “F Bir nehir çıkar cennetten ve cennetin bahçesini yeryüzü
cennetinin tüm tariflerinin mitolojisi harmanında boyutlandığı alandır,
Ortadoğu. İncil, “F Bir nehir çıkar cennetten ve cennetin bahçesini sular;
sonra dört kola ayrılır(F). Bunlardan üçüncüsünün adı Dicle’dir, Asur’un
doğusuna doğru akar. Dördüncüsünün adı FıratF “efendi tanrı, insanı aldı
ve Cennetin bahçesine koydu; toprağı eksin ve ona sahip olsun” diye
anlatıyor vaat edilmiş bu toprakları. Mitolojik imgelerin Tanrı kelamına aktığı
kutsal kitaplar, 100.000 yıllık geçmişe dayalı köy yerleşimlerinin “Altın Çağ”
vurgusunu hep bu topraklardan başlatıyor. 28
_______________
27
28
Parlar, 2006: 13.
Turan, 2002: 37.
İKİNCİ BÖLÜM
SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ VE SİYASİ TARİHLERİ
I. MEZOPOTAMYA’NIN TARİH ÖNCESİ DEVİRLERİ
Mezopotamya’da köy yaşamının başlamasıyla, yazılı belgelerin ortaya
çıkışı arasındaki gelişmeler, taş alet gibi ya da madencilikte kat edilen
aşamayı gösteren adlarla değilde, yerleşim karakteri, ev plan tipi, üretim
teknolojisi ve moda olan çanak çömlek tipleri gibi ortak kültürel unsurları
tanımlayan adlarla anılır. Bu kültürler genellikle ilk belirlendikleri yerin adını
almışlardır. Aşağıda
değineceğimiz üzere, Hassuna, Samarra, Halaf ve
Ubeyd gibi isimler, hem bir kenti hem de geniş bölgelerde, farklı zaman
dilimlerinde kabul gören unsurları simgeler. 29
A. Hassuna Kültürü
1970'ler ve 1980'lerde Rus arkeologlar tarafından yapılan kazılar,
onlara çanak çömleğe göre adlandırılan kültürlerin en eskisi ve en önemlisi
olan30
Hassuna
topluluklarının
dereceli
gelişimini
izleme
olanağını
vermiştir.31 Kazılan höyükler (Tel Soto, Yarım Tepe grubu ve diğerleri),
Musul'un yaklaşık olarak 80 km. batısında, Cebel Sincar ovasında
bulunmaktadır. Bu ova, Sincar dağlarının eteklerindeki alçak bölgeyi
meydana getirmektedir. Kazılan höyükler, kısmen sürekli suyu olan Abra
ırmağının yakalarında yer almaktadır. En eski yerleşme olan Tel Soto, N.
Bader tarafından ‘Proto Hassuna’ adı verilen bir arkeolojik buluntu
topluluğunu
barındırmaktadır. İkinci tabakadan
_____________
29
Maisels, 2003: 125, Köroğlu, 2006: 42.
Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1217.
31
Dolukhanov, 1998: 299.
30
başlayarak,
düzenlilik
10
gösteren iskan yapıları kalıntıları bulunmuştur. Bu yapılar, 12-16 m2
boyutunda, ocak ve fırınların bulunduğu, dikdörtgen, tauf tipi (sıkıştırılmış
çamurdan) tek odalı binalardır.
Tel Soto’nun bütün tabakalarından çıkarılmış olan keramiklerin
çoğunluğu, kaba, saman katkılı ‘dalgalı kaplar’ idi. Bunlardan başka, hepsi
12 ‘temel’ çanak çömlek tipini oluşturan, çift konili dalgalı kaplar, dikey ağız
kenarlı küresel kaplar, düz söbe (oval) biçimli ‘leğenler’, düz ‘kızartma’
tavaları vb. tesbit edilmiştir.
Yerleşmenin en alt tabakasından çıkarılan odun kömürü örnekleri
radyokarbon yöntemiyle M.Ö. 7470+-60’a tarihlenmiştir.
Hassuna geleneğinin bir sonraki evresi, yine Sincar ovasında bulunan
ve Tel Soto’nun 3 km. doğusunda yer alan Yarım Tepe I höyük
yerleşmesindeki bulgulardan izlenmektedir. Bu yerleşme, bir ve çok odalı
evleriyle, mimari açıdan çok daha gelişmiş özellikler göstermektedir. Çok
odalı evler 2x2 metrelik küçük dikdörtgen odalardan oluşmuştur. Bunların
dışında, çoğu birbirinden ayrılmış iskelet kalıntılarını içeren gömülerle
birlikte, yuvarlak yapılar açığa çıkarılmıştır. Platformlar, açık ocaklar ve
kemerli fırınlar çevreye yerleştirilmiştir. Üst tabakalarda karmaşık konut
yapıları, bir fırın kompleksi ve bitişik platformlarıyla birlikte 7-9 birbirine bağlı
odadan oluşmaktadır.32 İnsanlar bakırı döverek işlemenin yanı sıra, büyük
olasılıkla eriterek şekillendirmeyi de başarmışlardır.33
Yarım Tepe yerleşmesinin tabakaları, kaba pişirilmiş kaplar gibi, ‘arkaik
boyalı kaplar’ gibi ve ‘standart yivli kaplar’ gibi, şimdiye kadar bilinen bütün
Hassuna çanak çömlek gruplarını vermiştir. Hem kaba çanak çömlek hem de
_____________________________
32
33
Dolukhanov, 1998: 290-291.
Köroğlu, 2006: 43.
11
‘arkaik boyalı kaplar’ ilkin en eski katlarda ortaya çıkmıştır.34 Aşamalarla
gelişen bu kaplar, ‘arkaik’ ve ‘standart’ gibi tanımlamalardan da anlaşılacağı
gibi giderek en gelişkin biçimlere ulaşmıştır.35
Yarım Tepe I’in Hassunalı kültür evlerinde, einkorn buğdayı, emer
buğdayı, çıplak arpa yetiştirildi. Mercimek ve bezelyeden yararlanıldı. Ayrıca
keten de kullanılmıştır.36
Musul’un 14 km. güneyindeki geleneğe adını veren Hassuna
Cezire’nin orta-kuzey bölümündeki Um Dabagiye
ile
bulunmaktadır. Eldeki
kanıtlar, Um Dabagiye’nin, koyun, keçi, sığır ve domuz hayvancılığı kadar,
emmer, einkorn ve arpa tarımı yapan bir topluluğu teşkil ettiğini
göstermektedir. Gerçi etin bir bölümü, en önemlileri yaban eşeği ve gazel
olmak üzere, av hayvanlarından sağlanmıştır.37 Tüm bu hayvanlar içinde,
evcil sığırın önemi vurgulanır.38
Bir bütün olarak bakıldığında Hassuna yerleşmeleri kültürel olarak sıkı
ilişkisi bulunan bir ağ oluşturmaktadır. En göze çarpan ortak özellikler çanak
çömlek üslubu, ev yapma geleneği ve cenaze pratiği başta olmak üzere bazı
törenlerdi. Bu ağ belirli bir ekolojik alanla (Zagros dağlarının alçak etekleri)
sınırlanmıştı. Arpaya ve daha az miktarda da buğdaya dayanan istikrarlı kuru
tarım ekonomisi, hayvancılık ve avcılık geçimin temelini oluşturmaktaydı. Bu
kültür biriminin oluşumu, toplumsal olarak birbiriyle ilişkili topluluklar
arasındaki ekonomik bağlardan (hammadde, tarım ürünleri ve çanak çömlek
mübadelesi özellikle önemli olmak üzere) kaynaklanan yakın kültür temasları
çerçevesinde açıklanabilir.39
______________
34
Dolukhanov, 1998: 292.
Mellaart, 1998: 58.
36
Maisels, 1999: 187.
37
Dolukhanov, 1998: 292.
38
Maisels, 1999: 187.
39
Dolukhanov, 1998: 292.
35
12
B. Samarra Kültürü
Hassuna yerleşmelerine göre, kronolojik olarak biraz daha genç olan
Samarra yerleşmeleri, genellikle, yağış tarımının olanaklı olduğu bölgenin
güneyinde40 ve Dicle üzerinde yer alır.41 Bu yerleşmeler çoğu kez
‘güneydoğunun ırmak çevresi özelliklerine özgün bir uyarlanma’ olarak
görülmüştür.
Samarra yerleşmelerinin dağılım alanı, güneyde Beyci ve Sawwan,
kuzeyde Nizi ve Mandali arasında olmak üzere Dicle vadisini kapsamakta ve
Fırat üzerinde Baguz’a ulaşmaktadır. Bağdad’ın kuzeyinde ve asıl Hassuna
yerleşimleri
alanının
güneyinde,
Mezopotamya’yı
kesen
bir
kuşak
oluşturmaktadır. Samarra yerleşmeleri kuzeydeki tepelik alanlara kadar
sızmıştır. Samarra çanak çömleği Cebel Sincar’ın hem kuzeyindeki hem de
güneyindeki Hassuna yerleşmelerinin üstünde bulunmuştur.
Hassuna geleneğinden açık biçimde ayrılan incelikle işlenmiş boyalı
çanak
çömlek,
Samarra’nın
temel
niteliklerinden
biriydi.
Matarra
yerleşmesinde, çoğunlukla boyasız kaba ve ince kapların çıktığı alt tabaka,
ilk başta Hassuna kompleksinin fakir bir uzantısı olarak yorumlanmıştı.
Sadece üst tabakalarda dikkat çekecek miktarda Samarra boyalı keramiği
ortaya çıkarılmıştır. Bir başka büyük yerleşmenin, Tel-Es-Sawwan’ın alt
katlarında boyalı keramik parçası bulunmamış olmakla birlikte, üst
tabakalarda büyük miktarlarda boyalı keramik ortaya çıkmıştır. Aynı
zamanda Hassuna tipi keramik parçaları bu yerleşmede enderdir ve bir
başka büyük yerleşme olan Çoga Mami’de örneği bulunmamaktadır. Çoga
Mami’nin üst tabakaları, büyük ölçüde Güney Mezopotamya’da yaygın
bulunan bir sonraki Ubeyd geleneğiyle yakın bir benzerlik taşıyan farklı bir
keramik buluntu topluluğu vermiştir.
_____________
40
41
Dolukhanov, 1998: 292-295.
Köroğlu, 2006: 43.
13
Samarra yerleşmeleri, genellikle Hassuna yerleşmelerinden daha
büyüktü. Çoga Mami 5-6 hektarlık bir alana yayılmıştı. Savunma yapılarına
işaret eden kanıtlar vardır. Örneğin Sawwan’da bir hendek ve bir duvar;
Çoga Mami’de bir kule bulunmuştur; ayrıca konut yapılarında çarpıcı bir
gelişme gözlenmektedir. Sawwan’da ve Çoga Mami’de düzgün planlı çok
sayıda ev açığa çıkarılmıştır. İki konut tipi saptanmıştır: Birinci tip T
şeklindeki yapılardır; ikincisi ise dikdörtgen tiptedir. Her iki tipte de odalar
küçüktü. Ev yapma geleneği değişmeden kalmıştır: Yeni duvarlar genellikle,
daha
eski
yapıların
yıkılmış
duvarları
üzerine
yapılmıştır.
En göze çarpan gelişme ekonomi alanında ortaya çıkmıştır. Önemli
sayıda keten tohumu yanında emmer, ekmeklik buğday, kabuksuz altı sıralı
arpa, kabuklu iki sıralı arpa Samarra yerleşmelerinde belirlenen bitkilerdir.42
Keten tohumu yalın sulama koşulları altında yetiştirilmiştir.43 Çoga Mami’deki
en önemli ürünlerden biri iri taneli bezelyeydi. Çevredeki tepeleri kaplayan
ormanlardan fıstık toplanmıştır.
Sulamanın varlığı tartışmaya açıktır. Sonraki (Ubeyd’e geçiş) evrede
Çoga Mami’de kanallar görülmüştür. Başka yerleşimlerde mevcut ilkel
yapıların
taşkın
suyuna
set
çekmek
üzere
öngörülmüş
olduğu
düşünülmüştür. O zamanki iklimin şimdikinden önemli ölçüde daha yağışlı
olduğu unutulmamalıdır. Hayvan varlığına ilişkin bulgulara göre, Samarra’da
evcil sığır, koyun, keçi ve domuz vardır; Sawwan’da besin kaynağı olarak
balık ve yenebilen tatlı su midyeleri önemlidir. Bütün yerleşmelerde yaban
eşeği, gazel, bizon ve muhtemelen alageyik avlanmıştır.
Toplumsal ilişkilerin gelişimine ilişkin kanıtlar vardır. Hem Hassuna hem
de Samarra yerleşmelerinde damga mühürler bulunmuştur. Buna ek olarak
Sawwan’da kaplar üzerinde markalar saptanmıştır. Bu işaretler üretilmiş
______________________
42
43
Dolukhanov, 1998: 295-296, Frangipane, 2002: 106.
Maisels, 1999: 18.
14
metalar üzerindeki özel mülkiyetin
gelişimine
ilişkin
kanıtlar olarak
yorumlanmıştır. Oates, Çoga Mami’de sırtını daha küçük binalara dayamış
payanda duvarları keşfetmiştir. Bunlar geniş malikaneleri sınırlayan hudut
duvarları olarak değerlendirilmiştir.
Mezopotamya’da ilk kez, hayvan ve insan heykellerini içeren doğalcı bir
öğe ortaya çıkmakta ve özellikle büyük açık ağızlı kapların içlerinde çok
gelişkin kompozisyon türleri bulunmaktadır. Biçimler değişmiş, ayaklar ortaya
çıkmış, kaplarda kabartma insan,44 hayvan ve bitki örgeleri yanı sıra anafor
ögesi, gamalı haç vb. bezemeler45 belirmeye başlamıştır.46 Samarra çanak
çömleği, Suriye’nin kuzeyinde yaygındır ve buraya gelişi M. Ö. 5400
dolayları, yani Halaf kültüründen kısa bir süre önce
veya onunla aynı
tarihtedir. Yerleşmelerden bir çoğunda bu iki kültüre ilişkin öğeler yan yana
görülürse de, Samarra kültürünün kökenide Hassuna veya Halaf gibi
tartışmalıdır. Bazı bilim adamları bir İran kökeni ararken, diğerleri Samarra
çanak çömleğinin Hassuna kültürünün gelişmiş bir aşaması olduğunu kabul
etmiştir. Her iki bakış açısıda henüz kanıtlanamamaktadır. Büyük bir
olasılıkla İran
kültürleri dağlık yörelerde iyice yerleşmiş olan Samarra
kültüründen örgeler almıştır. Eğer Samarra doğrudan doğruya Hassuna’nın
gelişmiş bir biçimi olsaydı, Hassuna çanak çömleğinden bu denli değişik
öğeler sergilemezdi.47
Samarra
yerleşmelerinin
genel
özelliklerinden,
onların
Hassuna
topluluğunun bir ayağının güneye, önceleri kuru tarımın güney sınırını
oluşturan ıssız bölgeye kadar sızmasının bir ürünü olduğu anlaşılmaktadır.
Burada toplayıcı stratejinin öğeleriyle birlikte, üretici tarıma ve hayvancılığa
dayanan
ayrı
belirmesine
bir
sosyo-ekonomik
ağ
Dolukhanov, 1998: 295.
Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1217.
46
Dolukhanov, 1998: 295.
47
Mellaart, 1998: 58.
45
çıkmıştır.
Zanaatların
etkin bir toplumsal doku ve üretimin ve dağıtımın toplumsal
_________________
44
ortaya
15
olarak düzenlenmesi,
nüfus yoğunluğunda
belirgin
bir artışa
ve
Mezopotamya’nın kuzeyindeki büyükçe bir alanda kültürel ve ekonomik
bütünleşmenin yoğunlaşmasına yol açmıştır. 48
C. Halaf Kültürü
imdiye değin anlatılan Anadolu’nun dışındaki çanak çömlek üretilen
Neolitik kültürlerin çoğunun aksine çok sayıda kazıdan elde edilmemiş
olmasına karşın Halaf kültürüyle ilgili bilgilerimiz göreceli olarak tamdır.
Musul yakınlarındaki Arpaciyah Kasabası bu kültürün en iyi örneğidir, çünkü
çanak çömlek, bu kültüre adını veren Tel Halaf’ta yapıların altında
katmanlaşmış olarak bulunmuştur.49
Halaf kültürü öğeleri, Çukurova Bölgesi’nden Zagros Dağları’na, yoğun
olarak Fırat Nehri’nden Zap’a, Muş Ovası’ndan Orta Mezopotamya’ya ulaşan
bir alanda bulunmaktadır.50 Birçok arkeolojik kazıyla ortaya çıkarılan ve
yüzey araştırmalarıyla dağılımı saptanan bu döneme ilişkin
merkezler
arasında Yarım Tepe, Arpaciye, Tel Halaf, Tel Brak, Çagar Bazar, Griki
Hacıyan, Samsat, Kahramanmaraş’taki Domuztepe ve anlıurfa-Kazane
sayılabilir.51
Çanak çömlek verileri, bu kültürün doğu ve batı Halaf olarak ikiye
ayrılmasına
yol
açmıştır.
Musul
çevresinde
bilinen
Vadisi’nde bulunanlardan çok farklı değildir. Bu açıdan
bulgular,
Fırat
Arpaciyah ve
Tepe Gawra’dan bilinen Doğu Halaf Kültürü, Suriyede’ki agar Bazar, Tel
Halaf ve Yunus-Kargamış’tan bilinen
kültür ise Batı Halaf Kültürü olarak
adlandırılmıştır. Günümüze dek yapılan araştırmalar Halaf buluntularının,
Elazığ-Muş-Van illerinin oluşturduğu hattın kuzeyine geçemediği, daha çok
__________________________
48
Dolukhanov, 1998: 295.
Mellaart, 1998: 58.
50
Nissen, 2004: 67.
51
Köroğlu, 2006: 45.
49
16
anlıurfa
koymuştur.
çevresinin
çekirdek
olduğu
yörede
yoğunlaştığını
ortaya
52
Başlangıcından sonuna değin büyük bir homojenlik gösteren Halaf
Kültürün en dikkat çekici yanı çömlekçilikte karşılaşılan gelişmiş bir teknikle,
çok renkli bezeme anlayışıdır.53 Her iki alanda da biçim ve bezeme olarak
yerel seçim yapılmışsa da her
ikisinde de gelişme üç aşamada
gerçekleşmiş ve incelik artmıştır. Aralarında "krema kapları" (cream bowl) da
bulunan erken evrenin basit biçimlerinde boğa başı, yabanıl dağ koyunu
başları, leopar, geyik yılan, akrep, kuş ve yaban eşeği gibi hayvanların tümü,
insanlar, şematik ağaçlar, bitki ve çiçeklerin bulunduğu doğalcı bezemeler
seçilmiştir. Sıkışık çizilmiş düz veya dalgalı çizgiler, noktalarla ve dairelerle
doldurulmuş alanlardan oluşan panolar bir önceki dönemin perdahlı kaplarını
anımsatsa bile, bunlar bugün Yakındoğu'daki pazarlarda bulunan bakır
kapların bezendiği basit süslemelerdir. Halaf çanak çömleğinin maden
kapların biçimlerine öykünülerek yapıldığı gözlemlenmiştir. Bu olağanüstü
uygarlığın gelişmesine erken dönemde yapılmış maden kapların katkısı
bulunmuş olabilir. Halaf’ın anavatanının özeğine yakın olan Diyarbakır
yöresindeki erken dönem bakır işçiliği de bunu anımsatmaktadır ve
araştırılması gerekir. Erken Halaf kapları, kayısı rengi üzerine kırmızı veya
siyah bezemelidir ve çok iyi perdahlanmıştır. Orta evredeyse krem astar ve
ağızları keskin bir çizgiyle açılan görkemli biçimler ortaya çıkmıştır. Giderek
stilize bir biçim alan çok yaygın bukranium54 (cepheden
başı)55 dışında, doğalcı
bezeme
ortadan
görüntülenen boğa
kalkmıştır.
Buraya özgü bezeme eğri çizgiler, balık pulu örüntüleri, nokta, güneş
ve yıldızlarla dengelenmiş, dokumacılık ürünlerine çok benzeyen geometrik
örgelerden
oluşan incelikle işlenmiş alanlardır. Son evrede ise, rozet ve
______________________________
52
Bottero-Steve, 2004: 115.
Sevin, 2003: 84.
54
Mellaart, 1998: 59.
55
Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1217.
53
17
Malta haçı gibi özeksel bir örgenin yer aldığı çok renkli tabaklar doğuda
üretilmiş
ve
Yakındoğu
çanak
çömleğinin
olağanüstü
örneklerini
oluşturmuştur.
Halaf çanak çömleğinin bu uygarlığın en olağanüstü ürünleri olmasının
yanı sıra, mimarlık, din, taş oymacılığı, dokuma ve alış veriş gibi çok ilginç
başka öğeler de vardır. 56
Arpaçiye’de sokakların iri çakıl taşlarıyla kaplı oluşu bir tür belediye
hizmetinin varlığının belirtisi sayılır. Sıkıştırılmış çamurdan evler yerine ilk
kerpiç evler görülmeye başlar. Yine Arpaciye’de bulunan çapı 10 metreye
kadar varan daire biçiminde taş temeller üzerinde yükselen yapıların
sunaklar ya da köyün ileri gelenlerinin karar almak için toplandıkları yapılar
olabileceği söyleniyor. Arpaçiye’de bulunan üzerleri (+) işaretli taş basma
mühürlerin balçık küp tapalarına mülkiyet işareti (tabusu) olarak basılmış
olmaları ihtimal dahilindedir.57
Halaflılar,
çoğu
olağanüstü
ayrıntılı
geometrik
biçimlerle
bezeli
çömlekler üretmiş olan bir çiftçilik ve hayvancılık topluluğuydu.58 Ekin
biçmekten parlamış, çakmaktaşından yüzlerce orak-bıçak bulunmuştur. Orak
modelleri önce sabun taşından yapılmaktaydı. Emmer buğdayı ve yabanıl iki
sıralı arpa yetiştiriyorlardı. Bu evrenin sonuna doğru ilk kez altı sıralı arpa
ortaya çıkmıştır. Tohumundan yağ çıkarmak ve belki dokumak üzere keten
yetiştiriliyordu.
Kaplardaki
örüntüler
dokumacılığın
çok
gelişmiş
olduğunu
kanıtlamaktadır. Belki hala dokunan başlıca madde yündü. Hayvan
yetiştiriciliğine ilişkin bilgimiz, hayvan
ve çanak çömleğe dayanmaktadır.
________________________________
56
Mellaart, 1998: 114.
Şenel, 2001: 186-187.
58
Ryan, 2003: 231.
57
kemiklerinden
çok heykelciklere
18
Büyükbaş hayvanlar, keçi koyun ve Saluki benzeri bir köpek türünün
evcilleştirilmiş olduğu bilinmekteyse de, yalnızca ilk ikisinin evcilleştirildiğine
ilişkin kanıtlar vardır. Boğanın kültte önde gelmesi tek başına evcilleştirilmiş
olduğunun
belirtisi değildir.
Bunun aksine,
kaplar
üzerinde görülen
büyük boğa boynuzları, onun yabanıl olarak korunduğunu ve erkek
bereketliliğinin simgelerinden biri olarak saygı gösterildiğini kanıtlamaktadır.
Aynı işlevi taşıyan koçun, sık sık ortaya çıkması da Anadolu'da Neolitik
döneme özgü benzer bir öğedir.
Bulunan
ok
uçları
ve
sapanlardan
avcılığın
sürdüğü
açıkça
anlaşılmaktadır. Av betimlemelerinin parçalarında avı kovalayan köpekler
veya tuzağa düşmüş boğa görülür. Kapların üzerinde tavşan, yaban eşeği,
yaban
kuş,59
domuzu,
dalgalı
çizgiler,
içi
dolu
kareler,
üçgenler,
noktalar/benekler betimlenmiştir.60 Hiç kuşkusuz tüm bu hayvanların kiler
çeşnisine
katkısı
betimlemelerin
vardı.
çoğu
Çanak
kapların
çömlek
üzerinde
biçimlerine
uygun
görülen
doğalcı
görünmemektedir.
Anadolu'nun Neolitik dönemiyle karşılaştırıldığında, bu betimlemelerin
gelecekte
bulunacak
olan
duvar
resimlerinin
öykünmeleri
olduğu
düşünülebilir.
Bukranium ve koç başı Erkek Bereketliliği kültünün bir öğesiyse,
topraktan yapılmış oturan veya çömelmiş kadın heykelleri (hiç erkek yoktur)
bir Ana Tanrıça kültünün varlığını açıkça belirtmektedir. Anadolu'da olduğu
gibi, bu heykelcikler çoğunlukla boyayla yapılmış çizgi ve haçla bezenmiştir.
Bunlar Anadolu'da hala bereket simgesidir. Bu küçük heykeller şematik ve
ilkeldir. Diğer kült simgeleri, boğa ayağı
biçiminde takılar, boncuklara
kazılan (Anadolu'da Neolitik dönemde olduğu gibi) kapların üzerine boyayla
betimlenen veya dokuma örgelerinde görülen çifte baltadır.
__________________
59
60
Mellaart, 1998: 116-118.
Köroğlu, 2006: 4.
19
Diğer tılsım simgeleriyse yumuşak taşa kazınmış orak, yaba, dokuma
ve bir ev modelidir. Dört köşe ve yuvarlak mühürler aynı maddeden
yapılmıştır. Bunlar yalın kazıma desenlerle bezenmiştir. İnsanın parmak
kemiklerinin taştan modelleri bulunmuşsa da, olağanüstü yapıtlar obsidyen
boncuklar, plakalar ve kaplardır. Ham bakır ve kurşunun kullanıldığı
kuşkusuz olmakla birlikte, çanak çömlekte görülen maden kaplardan alınma
biçimler çok ileri tekniklerin bilindiğinin kanıtıdır.
Açıkça anlaşılacağı gibi alışveriş iyi örgütlenmişti ve geniş çapta
yapılmaktaydı. Halaf yerleşmesinde bulunan, Van Gölü yöresinden gelme
obsidyen ve İran Körfezi üzerinden Hint Okyanusu'ndan gelme deniz
kabukları, yine Van Gölü yakınındaki Tilkitepe (büyük bir olasılıkla bir Halaf
alışveriş kolonisi) ve bakır ve altın yönünden varsıl olan Malatya yöresindeki
diğer alanlarda bulunan Halaf çanak çömleğiyle ödenmekteydi. Halaf'ın dış
alımları ve etkileri İran Körfezi'nden Akdeniz'e dek yayılan kap biçimlerinde,
rozet örgelerinde, bukranium ve perdahlı boyada izlenmektedir. Alışverişin
büyük bir olasılıkla aracılarla yürütülmesine karşın, özekteki gelişmiş
toplumlarca denetlendiği kuşkusuzdur. Daha önce hiçbir toplum, tek başına,
bu denli geniş bir bölgeye egemen olmamıştır.
Halaf kültürünün, Mezopotamya'nın güneyinden gelen bir yayılma ile
sona erdiği düşünülmektedir. Yaygın sulama sonucu Ubeyd kültüründe
ortaya çıkan fazla nüfus yeni topraklar aramaya itilmiş olabilir. Halaf kültürü
M.Ö. 4400-4300 dolaylarında ortadan kaldırılmış veya kalkmıştır.61
Halaflaşma, gelişmiş bir çiftçi ekonomisine geçişi izleyen yoğun
ekonomik ve kültürel bütünleşmeden kaynaklanan, kültür bakımından farklı
grupların kültürel bütünleşme süreci olarak görülebilir.62
____________
61
62
Mellaart, 1998: 118-119, Şenel, 2001: 186, Landsberger, 1944: 420.
Dolukhanov, 1998: 300.
20
D. Ubeyd Kültürü
Mezopotamya prehistoryasında yeni ve en önemli evreyi oluşturan
Ubeyd kültürünün63 M.Ö. 4400-4300 yıllarında tüm Mezopotamya’ya
yayılmasıyla,
Sumer uygarlığının
temellerinin
atıldığı
ve
o
tarihten
başlayarak Mezopotamya’yı Yakındoğu uygarlığının özeği yapan yeni bir
dönem başlamıştır.64
Güney
Mezopotamya’da, ilk buluntu yerinden dolayı
Ubaid veya
Ubeyd olarak bir kültür gelişmekteydi. Bu yeni kültür, 6. Bin yılın sonlarına
doğru
kuzeye
yayılarak
Halaf
Kültürünün
yerini
almış
ve
bütün
Mezopotamya’ da benimsenen bir kültür olmuştur.65 Ubeyd kültüründe evler
çamurdan yapılmış ve güneşte kurutulmuş kerpiçlerle tamamlanmıştır.66 Çok
renkli bezemeleri olan Halaf çanak çömlek geleneği de bu süreçte yeni bir
gelenekle yer değiştirmiştir. Özellikle güneyin alüvyonlu düzlüklerinde sulu
tarım yaygınlaşmıştır. Bu aşamadan sonra güneyin ekonomik ve sosyal
yapısı, yağmurla tarım yapılabilen kuzey bölgelerinden belirgin bir şekilde
farklılaşma sürecine girmiştir. Geniş ve uzun kanalların kazılması ve
sulamanın organize edilmesi, insanları işbölümüne yönlendirmiş olmalıdır.
Birlikte büyük projeler gerçekleştirme düşüncesinin gelişmesinin, anıtsal
yapıların inşaasında da etkili olduğu anlaşılmaktadır.67 Ubeydliler, girişken
tarımcılar olup, ülkenin her yerinde birçok köy ve kent kurmuş, epeyce
zengin ve istikrarlı bir tarım geliştirmişlerdir.68
Ubeyd kültürünün köken sorunu henüz aydınlatılmamış olmakla birlikte,
araştırmacılar tarafından gelişmesi, bugün eskiden yeniye doğru, başlıca 4
evre altında incelenmektedir. Bu evreler, Güney Mezopotamya’ da, Fırat
_______________
63
Sevin, 2003: 90.
Mellaart, 1998: 122.
65
Köroğlu, 2006: 46.
66
Narçın, 2007: 10.
67
Köroğlu, 2006: 46.
68
Kramer, 2002: 63.
64
21
nehrinin güneyinde yer alan Eridu yerleşmesinin tabaka düzeni esas alınarak
bölümlendirilmiştir. Buna göre eskiden yeniye doğru: Ubeyd 1 ya da Eridu,
Ubeyd 2 yada Hacı Muhammed, üçüncü ve dördüncü evreler Ubeyd 3 ve
Ubeyd 4 tür. Bunlar 1ve 2, erken Ubeyd, 3 ve 4 ise geç Ubeyd olarak
bilinmektedir. Fakat son araştırmalarda Güney Mezopotamya’da kazılan en
erken Ubeyd merkezinin Tel Avayli’de bulunduğunu göstermektedir. Ubeyd
1’den
daha
erken
evreye
tarihlenen
buluntular
sebebiyle
Fransız
araştırmacılar Tell Avayli’nin erken tabakalarına Ubeyd 0 adını bile
vermişlerdir. 69
Ubeyd 1 evresi, Aşağı Mezopotamya’da ilk tarım yerleşmesine karşılık
gelmektedir. Bilinen yerleşmeler büyük ölçüde katıksız toprak üstüne
yapılmıştır. Gerçi bu evre millenme ve üst üste yoğun yerleşim yüzünden
oldukça bulanıktır. Ancak mevcut bulgulara dayanarak daha bu aşamada
tarımın yapay sulamaya dayandığı düşünülmektedir.70
Eridu’da en alt yapı katları olan XVII-XV. katlarında, dikdörtgen planlı,
kerpiç-tuğladan yapılmış küçük konut ve tapınaklar bulunmuştur. Eridu
çanak çömleği biçim yönünden Samarra’nınkine çok benzemesine karşın
güçlü bir yerel niteliği vardır. Kaseler, yayvan kaplar, çömlekler ve şişkin
karınlı kaplar en yaygın biçimlerdir. Özenle yapılmış çanak çömlek krem
rengi astar üzerine mat
kahverengimsi siyah boya bezemelidir. Büyük
kaplarda ortadaki bir örgeyle, geometrik süsleme çoğunluktadır. 71
Ubeyd 2 evresi ise Eridu’nun XIV-XII. tabakalarına rastlar. Ubeyd 2’de
denilen bu safhaya özgü kaplar Hacı Muhammed isimli bir kazı yerinde
görüldüğünden Ubeyd 2 yada Hacı Muhammed evresi de denir.72
____________________
69
Kınal, 1983: 29-31.
Dolukhanov, 1998: 358.
71
Mellaart, 1998: 61-62.
72
Dolukhanov, 1998: 359.
70
22
Mimari kalıntılar çok basit olmasına karşın, bu kültürün dağılımı çok
ilginçtir. Güney Mezopotamya’nın tümünü kapsamakla birlikte, Susiana’da
(A ve özellikle B kültürlerinde) Tepe Covi ve Ali Koş’la birlikte sayısız birçok
höyükte ve aynı zamanda Luristan yaylalarında (Kozaragan’da) çok iyi bir
biçimde yansımaktadır. Bağların güçlülüğü, Luristan yaylaları ile Güney
Mezopotamya düzlükleri arasında nüfus hareketleri olduğunu gösterdiği gibi,
bulunan yeni kanıtlar bu kültürün İran Dağları’ndan ovalara indiğini ortaya
koymaktadır. Kuzeydeki yeni Halaf yöresi ile dolaylı ilişkiler, yeni biçimler,
sırlı boya ve örüntülerle yeterince kanıtlanmaktadır. Hacı Muhammed
evresinin çanak çömleği; koyu kahverengi, koyu menekşe, koyu yeşil, ve
kırmızı parlak renklerde boyanmış (ender olarak mat boya görülür) ve bazen
kazıma örüntülerle de bezenmiştir. Örgelerin yaklaşık tüme geometrik,
oldukça karmaşık ve çoğunlukla astar rengidir. Bazıları yerel olmakla birlikte,
biçimlerin
çoğu
Halaf
kültüründen
bilinenlerdir.
Hamuruna
saman
karıştırılmış kaba kapların bulunması, batı İran kökenini ortaya koymaktadır,
çünkü bu tür çanak çömlek Mezopotamya’da yaygın değildir. 73
Güney Mezopotamya’ya özgü Eridu ve Hacı Muhammed evrelerinden
sonra, Ubeyd kültürünün ve klasik Ubeyd çanak çömleğinin kuzeyde
görülmeye başladığı dönem Ubeyd 3 tür. Kuzey Mezopotamya’da Ubeyd 3,
Tepe Gawra’nın XIX-XVII.
tabakalarına
denktir.
Ubeyd
4
ise aynı
yerleşmenin XVI-XIII / XII. tabakalarıdır.74
Tepe Gawra XIX. ve XVII. tabakalarda Halaf ile Ubeyd özelikleri birlikte
görülür. Mimaride dörtgen planlı yapıların egemen olmasına karşılık, çanak
çömlekte
bazı
Halaf
_____________
73
74
Mellaart, 1998: 63.
Frangipane, 2002: 127.
biçimleri
ve
bezeme
geleneği
sürmektedir.
23
Ubeyd 3 ve 4 evrelerine ait çanak-çömlek daha basit bir tasarıma
sahiptir. Boyalı keramik hızla yok olmuş ve mallar yavaş dönen tezgahlarda
yapılmıştır.75
Hacı Muhammed evresi ile Eridu’ya oranla daha genişleyen, kuzeyde
Warka çevresi Mandali bölgesi, kuzeydoğuda İran güneyde ise Suudi
Arabistan’a ulaşan kültür sınırları, Ubeyd 3’te Musul bölgesinden başlayarak
Kuzey Mezopotamya’yı kapsamıştır. Anadolu’da ise Güneydoğu Anadolu,
Amuk, İslahiye, Kilikya ve Keban bölgesi de dâhil olmak üzere Doğu Anadolu
Ubeyd kültür gelişiminin ikinci yarısında, yayılım alanının kuzey bölümünü
oluşturmuştur.
Ubeyd döneminin pişmiş kilden yapılan erkek veya kadın heykelcikleri
Ubeyd kültürünün diğer karakteristik buluntularıdır. Bunlar dik konumlu olup,
baş kısmı sürüngene benzedikleri için “kertenkele başlı” diye tanımlanırlar.
Fakat sitilizasyon burada büyük önem taşıdığı için, hayvan başlı bileşik
yaratıklar değil, insan betimleme amacı güdüyorlardı. 15 cm. yüksekliğindeki
figürün omuzlarına yapıştırılmış küçük toprakçıkların ise süs niteliğindeki
yara izlerini simgelediği düşünülmektedir. Bunun yanında kilden yapılmış
köpek heykelciği de bulunması bu kültür de köpeğin yeri hakkında bize bilgi
vermektedir.76
Mühür sanatı Ubeyd kültüründe özel bir yere sahiptir. Bunun en büyük
nedeni organize ticaretin gelişmesi ve açığa çıkan artı ürün üzerindeki
kontrolün sağlanmasıdır. Net mühürlerin üzerinde geometrik motiflerin
yaygın olmasına karşılık bu dönemde hayvan motiflerinin de ortaya çıkması
dikkat çekicidir. Buna örnek olarak boğa başı, boynuzlu hayvanlar, yılan,
yırtıcı kuşlar gösterilebilir. Mühür motiflerinde daha somut bir özellik taşıyan
doğal motiflerin görülmesi mühürün belirli kişi ya da grupları belirtmek için
__________________________
75
76
Dolukhanov, 1998: 362.
Mellaart, 1998: 65.
24
daha elverişli olmasıyla açıklanabilir,77 aynı zamanda fikirleri ve sözcükleri
(adları) belirtmek için kullanılmıştır.78
II. SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ
VE
TARİHSEL
SÜRECİN BALAMASI
A. SUMERLİLER’İN GÖÇLERİ
Bilinen medeniyetlerin en eskisi olarak kabul gören Sumerliler,79
Mezopotamya’nın yerli halkı olmayıp,80 Eski Tunç Dönemi’nin başında81
buraya aşağı yukarı M.Ö. 3500 yıllarında82 göç ederek gelmişlerdir. Çünkü
kurmuş
oldukları
oluşturdukları
örf,
yüksek
adet,
medeniyet
kültür
ve
ve
teknoloji;
inanç
konuştukları
sistemleri;
o
dil;
çevredeki
toplumlarınınkine hiç benzememektedir.83 Onların Mezopotamya’ya nereden
geldikleri henüz kesin olarak tesbit edilememiştir. Sumerliler acaba nereden
gelmişlerdir?
Bu konuda, bilim adamları
tarafından birçok görüş ileri
sürülmüştür. Bunlar arasında en kuvvetlisi, Sumerliler’in Mezopotamya’ya
Aral gölü çevresinden, yani Orta Asya’dan geldikleri şeklinde ileri sürülen
görüştür.
Bu
görüşte
olan
bilim
topluluklarından biri veya Türklerle
adamları,
akraba
Sumerliler’in
bir
kavim
eski
Türk
olabileceği
kanaatine varmışlardır. “Sumerliler kimdi?” sorusuna genel kabul gören bir
yanıt bulunamamış, birçok tarihsel olgu
gibi Sumerliler’in kökeni de
belirsizlikler örtüsü altında kalmıştır.
Güney Mezopotamya’da Sumer ilinde yapılan arkeolojik araştırmalar,
hususiyle Uruk harabesinde tesbit edilen kültür kat ve tabakaları ile, başka
____________
77
Yıldırım, 2002: 32.
Childe, 2007: 120.
79
Keskin, 2007: 24, Memiş, 2007: 21.
80
Kramer, 2002: 52-58.
81
Köksoy, 2003: 199.
82
Koca, 1992: 38.
83
Yıldırım, 2002: 52, Koca, 1992: 38, Landsberger, 1944: 423.
78
25
kazı merkezlerinde bunlara tekabül eden katlarda elde edilen ve asıl yerlerle
temsil edilip onlara göre adlandırılan buluntular Sumerliler’in Aşağı
Mezopotamya halkı olmadığını gösterir.84
Kalkolotik
devrin sonlarına
doğru
Mezopotamya’da
çömlekçi
çarkı, silindir, mühür ve yükset mabet gibi birtakım yeni kültür unsurlarıyla
karşılaşılmalıdır ki bunlar M.Ö. 3500’lerde Mezopotamya’ya gelen Asya
kökenli Sumerliler’e aittir.
1. Uruk Dönemi
Güney Mezopotamya’nın bereketli ovalarında Ubeyd döneminde atılan
adımlar, uygarlığın gelişmesinde85 ve kentli yaşam biçiminin ortaya
çıkmasında bir temel oluşturmuştur.86 Başta kentleşme olmak üzere, kara ve
deniz ulaşımı üzerinde kurulan ticaret ağı, anıtsal mimari, ileri tarımsal
yöntemler ve sanatsal faaliyetler bunlardan yalnızca birkaçıdır. Madencilik
ve teknoloji alanında gösterilen çabalar bunlara eklenince kentlerde farklı bir
yaşam biçimi oluşmaya başlamıştır. Bu yeni süreç adını,87 Bağdat ve Basra
demiryolu üzerindeki Hıdır istasyonu civarında yer alan (Eski Ahit’te Erek,
günümüzde Tel el-Varka) Uruk kentinden alır.88
Ubeyd’den Uruk’a geçiş 4. Bin yıl ile tarihlendirilir.89 4. Bin yılın
başlarından itibaren Güney Mezopotamya’daki kentler çekim merkezi olmuş
ve nüfusları hızla artmıştır. Sulu tarım sayesinde ekilip biçilen alanlardan
daha çok ürün elde edilmeye başlanmış, depolama olanakları artırılmıştır.90
Uruk dönemi
katmalarında
bulunan
saban
__________
84
Bilgiç,1982: 83.
Köroğlu, 2006: 49, Narçın, 2007: 15.
86
Konyar-Köroğlu, 2006: 1.
87
Köroğlu, 2006: 49, Childe, 2007: 105, Toynbee, 1978: 50.
88
Kınal, 1983: 38.
89
Maisels, 199: 191.
90
Köroğlu, 2006: 50.
85
ve
çömlekçi çarkı hem
26
teknolojideki, üretici güçlerdeki gelişmenin hem toplumsal yapıdaki önemli bir
değişmenin
işareti
olarak
görünür.91
hayvancılıktan elde edilen ürünlerin
ve kereste gibi
ticaret
Büyüyen
dışında
kentlerde
tarım
ve
kalan maden, değerli taş
ürünler, uzak bölgelerle, değiş tokuş esasına dayanan
aracılığıyla
sağlanmıştır.
Uruklu
tüccarlar
bu
amaçla
Mezopotamya’nın bilinen sınırlarına ulaşarak bir ticaret ağı oluşturmuşlardır.
Kent yaşamının zorunlu hale getirdiği işbölümü, tüccarların yanı sıra
değişik işkollarının oluşmasını da sağladı. Böylece inşaatçılar, tekstilciler ve
çömlekçiler gibi mesaisini belli bir uzmanlık alanında çalışarak dolduran ve
geliriyle diğer ihtiyaçlarını karşılayan meslek grupları oluştu.
Uruk
döneminin
başlangıcına
işaret
Örneğin,
eden yalın, biçimi ve boyutları
standartlaşmış çanak çömleklerin üretiminde bu durum açıkça görülebilir.
Dönemin
başlangıcında
gerçek
anlamda
geliştirilmesiyle, çömlekçi atölyelerinin
temel
bir
çömlekçi
ihtiyaçlara
çarkının
yönelik
seri
üretime geçtikleri ve elde edilen ürünlerin de uzak bölgelere pazarlandığı
anlaşılmaktadır.92 Gerçekten uygarlığın en anlamlı göstergesi
toplumsal
işbölümü, yani zanaatların tarımdan farklılaşmasıdır.93
Yeni ekonomik düzenin kazandırdığı maddi birikim daha çok şehircilik
alanında kullanılmıştır. İnşaat malzemesi olarak başlangıçta taş kullanılmak
istenmişse de, en yakın taş ocaklarının, yüzlerce kilometre uzaklıkta
Arabistan Yarımadası platosunda bulunması nedeniyle, ülkede en bol
üretilen kerpiç ana malzeme olarak değerlendirilmiştir. Kerpicin bina
yapımındaki olumsuz yönlerini ortadan kaldırmak için yeni teknik yöntemlere
başvurulmuştur. Niş sistemi (belirli aralıklarda yapılmış çıkıntılarla duvar
kalınlığın arttırılması) sayesinde çok uzun ve yüksek duvarlar inşa edilmiştir.
Böylelikle büyük boyutlarda kamu yapıları ve tapınaklar kurulmuştur.94Bu
yapıların boyutlarının yanı sıra iç duvar süsleri de gösterişli olup karma nişler
______________________
91
Şenel, 2002: 251, Çevik, 2005: 25.
Köroğlu, 2006: 50.
93
Şenel, 2002: 252.
94
Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1218.
92
27
ve çıkıntılarla donanmıştır.95 Prehistorik dönemlerde dikdörtgen ortak alan ve
yan kanatlardan
ucu “T”
oluşan mimari düzen geliştirilerek, orta alanın bir
biçiminde iki yana uzatılarak 80-90 metre uzunluğunda büyük
tapınaklar inşaa edilmiştir. Bu tür tapınaklarda iki yan kanat yanında bir de
baş kanat bulunmaktadır. Baş kanat büyük olasılıkla Tanrı sembollerini ya da
kutsal eşyayı içeren bir çeşit kutsal mekânlar grubu biçiminde kullanılmıştır.
Ahşap malzeme çok zor bulunduğu için düz damlar topraktan yapılmış,
ancak kapı ve benzeri öğelerde ahşaptan yararlanılmıştır. Tapınaklarda
damların dini bir işlevi olduğu, ortaya çıkarılan düzgün merdiven odalarından
anlaşılmaktadır. Bu odalarda saptanan merdivenler gene kerpiçten yapılmış
olup rampa görünümündedir. Kerpiç duvarlar dış etkenlere karşı gerekli
görülen yerlerde saplama mozaiklerle korunmuştur. Pişmiş toprak ya da
taştan yapılmış konik mozaikler kırmızı, siyah ve beyaz olmak üzere
genellikle üç renktedir ve alçı ya da çamur harçla yapılmış kalın sıva içine
saplama yoluyla yerleştirilmiştir. Bu mozaiklerin yuvarlak başları sıva
dışında, konik kısımları sıva içinde kalmaktadır. Aynı renkte olanların duvar
yüzeyine belli bir düzen içinde sıralanmasıyla, korumanın dışında dekoratif
bir etki de yaratılmıştır.96 Bu süsleme biçimi Uruk ve daha sonraki Cemdet
Nasr döneminde oldukça yaygın biçimde kullanılmıştır.97
Uruk kentinin, gök tanrısı Anu ile aşk tanrıçası İanna’ya adanmıştır.
Bu döneme adını veren Uruk kentinde,
çeşitli
98
boyutlardaki tapınakların
yanında açık ve kapalı toplantı alanları, çeşitli dini yapılar tabanları asfalt
kaplı yıkanma alanları, çeşitli işlevlere sahip kamu yapıları, atölyeler ve
işyerleriyle bu dini merkez, Mezopotamya’nın ilk şehircilik anlayışını tam
olarak yansıtmaktadır.
____________
95
Frangipane, 2002: 211.
Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1218, Kınal, 1983: 40, Narçın, 2007: 15, Gündüz,
2002: 15.
97
Köroğlu, 2006: 50.
98
Şenel, 2002: 250.
96
28
Geç Uruk Dönemi’nin sonlarına doğru kutsal yapılarının boyutlarının
küçüldüğü, dini karakterdeki kamu yapılarının azaldığı görülür. Bu durum
tapınağın ekonomik gücünün zayıflamasıyla açıklanmaktadır. Ancak tam
olarak açıklanamayan bir toplumsal kargaşa sonucu tapınağın etkinliği
azalmış, buna karşılık yavaş yavaş bir karşı güç ortaya çıkmıştır. Ekonomik
kaynaklarla birlikte
siyasi
egemenlikle de bütünleşen bu karşı güç,
dönemin sonunda farklı mimari özellikler taşıyan büyük bir yapıyla tarih
sahnesine çıkmaktadır. Bağdat’ın 80 km. güneydoğusundaki Cemdet
Nasr‘da bulunan bu büyük yapı, sur görünümdeki çevre duvarıyla ve bu
büyük
avlu içindeki bina gruplarıyla dönemin tapınaklarından tamamen
ayrılmaktadır. Saray olarak tanımlana bu yapıyla Geç Uruk’un sonlarında
siyasi gücün tapınaktan ayrıldığı, Mezopotamya’nın toplumsal yapısının
büyük ölçüde değiştiği izlenmektedir.
Uruk’ta Anu ve Eanna mabedlerinin V-IV. tabakalarında bol miktarda
bulunan silindir mühürler üzerindeki tasvirler,99 bize Uruk aşaması hakkında
ve bu aşamayı yaratan halk hakkında bazı ipuçları vermektedir.100 Değerli ve
yarı değerli taşlar silindir biçimine getirilip ortası delindikten sonra üzerlerine
hayvan, bitki, günlük yaşama ilişkin sahne,101
kamusal etkinliklere bağlı
edimler ve davranışlar, mitolojik sahne motifleri işlenmiştir.102
Güney Mezopotamya’da büyüyen kentlerin zorunlu ihtiyaçları, yukarıda
da belirttiğimiz gibi, yaygın ve düzenli yürüyen bir ticaret ağının kurulmasını
zorunlu
kılmaktaydı.
Özellikle
Anadolu’dan
karşılanan
temel
ihtiyaç
maddeleri nedeniyle Uruk kültürü Fırat üzerinden Orta ve Yukarı Fırat
bölgesindeki birçok merkeze taşınmıştır. Mekânları süslemek için kullanılan
konik çiviler, kalıpta yapılmış devrik ağızlı kâseler ve silindir mühürler gibi
dönemi karakterize
_____________________
99
Kınal, 1983: 39
Şenel, 2001: 190.
101
Köroğlu, 2006: 51.
102
Frangipane, 2002: 211.
100
eden buluntulara birçok yerde rastlanmıştır. Orta Fırat
29
bölgesindeki Habuba Kabira, Tel Kannas ve Tel Brak gibi merkezler
aracılığıyla kuzeye taşınan kültür Karakaya ve Atatürk
altında
kalan
Hassek
Höyük,
Samsat,
Barajı
gölleri
Malatya-Arslantepe gibi
merkezden oldukça uzak bölgelerde bile etkilerini belirgin biçimde gösterir.
Hassek Höyük Geç Uruk döneminde kurulan, çevresi surlarla kuşatılmış,
kuruluşunda güneyli insanların rol oynadığı gözlenebilen, dönemin tipik
buluntularına sahip ticari merkezlerden biridir. Arslantepe ise Torosların
kuzeyinde, güneyli etkilerle gelişmiş bir merkezdi. Burada ortaya çıkarılan
depolar ve bu depolarda kullanılmış 200 kadar farklı betimleye sahip mühür
baskısı, seri olarak üretilmiş çanak çömlekler ve elde edilen belgeler
aracılığıyla aydınlığa kavuşturulan yönetim yapısı, bölgede “kent devleti”
modelinin oluşmaya başladığını gösteren önemli bulgulardır.103
2. Yazının Keşfi
“ Hiçbir şey hayat denli şaşırtıcı olamaz. Yazı hariçF”
İBN ZERHANİ
Sumerliler’in kurdukları küçük şehir devletleri bir çeşit ilkel sosyalizm ile
idare ediliyordu. Bu sistemle vatandaşlar, topraktan elde ettikleri ürünleri,
avladıkları
hayvanları,
hayvanlardan
çıkarılan
süt
ürünlerini
veya
yetiştirdikleri hayvanları mabede teslim etmek zorundaydılar. Sonra mabed
görevlileri her ailenin ihtiyacına göre, mabedin ambarlarından her çeşit gıda
maddesini taksim ediyorlardı. Sumerliler Geç Kalkolitiğin sonunda yazıyı
keşfetmişlerdir. Zira her vatandaşın mabede getirdiği malı unutmamak için,
kil tabletlerin üzerine, yalnız kendilerinin anlayacağı şekilde her şahıs için
belli bir işaret, onun karşısına da getirdiği malın resmini yapmağa başladılar.
Bu sistem bazı karışıklıklara yol açmıştır. Bunu önlemek için çareler
düşünülmüştür. İşaretleri ve resimleri şifre gibi kullanmaya başlamışlardır.
Böylece her işaret bir hece olarak kabul edilmiştir. Fakat bu defa da telaffuzu
___________________
103
Köroğlu, 2006: 52-53.
30
aynı, manası ayrı olan kelimelerde karışıklık oluyordu. Bunu önlemek için
sisteme “Determination” usulü ilave edilmiştir. Bu sisteme göre bir işaretin
erkek ismine ait olduğunu belirtmek için, ismin önüne tek bir dikey çivi, kadın
isimleri önüne de bir üçgen işareti yazılıyor, Tanrı isimleri önüne ise tanrıyı
ifade eden “an” (gök) işareti konuluyordu. Fakat bu işaretler isimlerle birlikte
okunmuyordu.104
Yaş kil üzerine üçken uçlu bir kamışla, sonraları madeni uçla yazıldığı
için, işaretler çivilere benzediği için
modern araştırmacılar tarafından “çivi
yazısı” denilen yazı, M.Ö. 4. Bin yılın
sonlarında (M.Ö. 3200’ler)
keşfedilmiştir.105 Gerçek yazının adı ne yazık ki belge yetersizliğinden
bilinmiyor.106 Bu yazının dili “Sumerce” olduğundan, yazının Sumerliler
tarafından keşfedildiği anlaşılmaktadır. 107
Yazı yaygınlaştıkça yavaş yavaş küçüldü ve resim özelliğini kaybetti.
Tabletlere çizilen yatay hatlar üzerine resim karakterinden dönüştürülen çivi
biçimli işaret kümeleri art arda yapılmaya başlandı. Yatay, dikey, eğik ve
köşe çengeli biçimindeki çivi işaretleri, bir kamışın kesilmiş ucuyla ıslak kile
bastırılarak yapılıyordu. Sözcükler, çiviyazısında çoğunlukla tek bir işaretle
değil, her biri bir heceyi gösteren çivi işaretleriyle yazılıyordu. Ayrıca eski
sistemin devamı olan, yani bir nesneyi gösteren işaretler de kullanılıyordu.
Zamanla dilin yapısına göre karmaşık, ancak belli kuralları olan bir yazı
sistemi doğdu. Bu gelişim süreci 3. Bin yılın ortalarına doğru tamamlandı ve
gerçek anlamda bir çiviyazısı oluştu. İlk yazılı belgelerin Sumerce olduğu
anlaşılmaktadır. Sonlaları çiviyazısını kendilerine uyarlayan her toplum
dillerinin özelliklerine uygun değişiklikler yaparak bu sistemi geliştirdi.
Yazının yaygınlaşmaya başlaması bir yazıcı sınıfının ve okul geleneğinin
oluşmasını sağladı.108
___________________
104
Kınal, 1983: 37-38, Friedrich, 2000:53.
Memiş, 2007: 22.
106
Narçın, 2007, 12.
107
Kınal, 1983: 38
108
Yamanlar, 2003: 108, Köroğlu, 2006: 54-55.
105
31
Edebi metinler, mitolojik destanlar (Gılgamış destanı gibi) ve diğer
belgeleri bize bırakan Sumerliler’in dili zamanla sadece dinin dili oldu.
Rahiplerce, ritüel amaçlar için kullanıldı. M.Ö. 3. Bin yılın sonunda bölgeyi
ele geçiren Sami bir kavim olan Akadlılar da çivi yazısını
benimsedi.
Elamlılara, Babillilere,109 Asurlulara ve Hititlere geçti sonra; Fenikeliler de, ilk
alfabelerini yaparken ondan yararlandılar. Bu yazıyı Urartulular da aldılar.
İsa’dan önce 530 yılına doğru Mezopotamya’yı fetheden Persler de onu
özümsediler ve bazı değişiklikler yaparak kullandılar.110
Bugün Sumerce ölü bir dil olmasına rağmen bu dille yazılmış tabletler
okunup anlaşılabilmekte ve Sumerce bir bilim dalı halinde üniversitelerde
okutulmaktadır.111
3. Cemdet Nasr Devri
Kiş’in 24 km. kuzey doğusundaki Cemdet Nasr tepesinde Uruk devri
olmakla beraber, farklı bir seramik görüldüğünden ve bu seramik büyük bir
yayılma gösterdiğinden, Proto historik devrin ikinci safhasına “Cemdet Nasr”
devri denilmiştir.112
Cemdet Nasr döneminde ticaret, zanaatlar gelişmeye başlamıştır. Uruk
döneminde
başlayan
öküz
ya
da
atların
çektiği
arabalar
ulaşımı
kolaylaştırmıştır. İdeogramında dağ eşeği olarak gösterilen hayvanın at; iki
tekerlekli arabanın savaş arabası işareti olması olası. Daha önce bulunmuş
tekerlek ve sabanın bu döneme ait tabletlere işlendiğini görüyoruz.113
Kanallar, hendekler, su yolları açmak suretiyle bahçeler, hurmalıklar,
bereketli tarlalar ve otlaklar meydana getirerek halka hizmeti, krallar, şehir
___________________
109
Yıldız, 2000: 5.
Yıldız, 2000: 5, Hırçın, 1995: 6.
111
Tanıllı, 1994: 74-75, Friedell, 2006: 207-208.
112
Köksoy, 2003: 206.
113
Şenel, 2001: 191.
110
32
beyleri,
rahip
beyler
ve
başka
iktidar
sahipleri
kendilerine
vazife
bilmişlerdir.114 Dönemin özgün katkısının ise heykelcilik olduğu söylenir.
Küçük sulama tarımından büyük sulama
heykelciliklerden
tarımına geçilirken; sanki
küçük
doğal boyutlara yakın büyüklükteki heykellere geçilmiştir.
Kabartmalarda sığırlara saldıran aslanlar, aslanlarla boğuşan kahramanlar,
koyunlar, yaban domuzları, aslanlar,
koyunlar,
yaban
aslanlarla boğuşan kahramanlar,
domuzları işlenmiştir. Bir kabartmada tanrıça İanna bir
rahip, şef ya da tanrı olduğu sanılan bir adamdan armağan alırken
gösterilmiştir.115
Bu zamanda yalnız Cemdet Nasr’da değil, hemen bütün Önasya’da,
kısmen siyah ve daha ziyade kırmızı astarlı güzel bir keramik yaygın
haldedir. Bulunduğu bütün yerler de “Cemdet Nasr çanak çömleği” adı
verilmiştir.116
Bu devirde seramiklerin yanında, üzeri kabartma hayvan figürleriyle
süslü taş vazolar da kullanılmıştır. Bu vazoların şekilleri, seramiklerde hakim
olan ağız kenarı şivli çan biçimidir. Bunlar arasında “Uruk Vazosu” denilen ve
bugün Bağdat müzesinde bulunan üzeri üç sıra kabartmalı 1.05 m.
boyundaki taş vazo, bu devir Sumerliler’in tanrılarını tanıtması bakımından
da önemlidir.117
Glyptik denilen mühürcülük sanatı bu devir güzel sanatlarının başında
gelir ve bu yalnız Önasya’da gelişmiş bir sanat alanıdır. Glyptik’in mevzu
hazinesi bu çağda çok zengindir. Av tasvirleri, kurban takdimleri, merasim,
merasim alayları gibi kült sahneleri, efsanevi şekiller, sembolik tasvirler
bunlardandır.118
____________
114
Bilgiç, 1982: 91.
Kınal, 1983: 43.
116
Bilgiç, 1982: 91.
117
Kınal, 1983: 43.
118
Bilgiç, 1982: 91.
115
33
Cemdet Nasr aşamasıyla, artık kesin olarak kent toplumuna, uygar
topluma ayak basılmıştır. 119
Mezopotamya’daki mevcut köy kültürünü şehir kültürüne dönüştüren ve
yazıyı keşfetmek suretiyle dünya medeniyetine en büyük hizmetlerden birini
yapan Sumerliler, Mezopotamya’ya nerden gelmişlerdi?120
III. SUMERLİLER’İN TARİHİ
A. Erken Sülaleler Devri
Eski Mezopotamya tarihinde Cemdet Nasr Devri’nin sonundan (M.Ö.
2850) Akad Sülalesinin kurulmasına (M.Ö. 2350) kadar geçen zamana Er
Sülaleler Devri denilir. Bu devir, kendi arasında 3 bölüme ayrılır:
Er Sülaleler Devri I
Er Sülaleler Devri II
Er sülaleler Devri III
Mezopotamya’da Er Sülaleler
Devri ile birlikte yepyeni bir dönem
başlamaktadır. Bu devrin olaylarını anlatan birçok vesika vardır. Fakat bu
vesikaların, herhangi bir şehir kralının yaptığı seferleri tüm ayrıntılarıyla ele
alan tarihi belgeler olduğu düşünülmemelidir. Bunlar, herhangi bir adak
eşyası üzerinde kralın yazdırdığı unvanlardan elde edilen kıt bilgilerdir.121 En
eski yazılı vesikaları teşkil eden arkaik Ur ve Uruk tabletleri, okunamamakla
beraber, Sumer dili ve yazısının tetkiki için çok kıymetli kaynaklardır.
uruppak (Fara) arşivi vesikaları ile I. Lagaş Sülalesine ait vesikalar ise
Erken Sülaleler III devrine ait bilgiler vermektedir.122 Vesikalar dışında, daha
____________
119
Şenel, 2001: 191.
Memiş, 2007: 23.
121
Memiş, 2007: 29-30, Bottero, 2004: 33, Memiş, 2006: 30.
122
Kınal, 1983: 50.
120
34
sonraki dönemlerde yazılmış olmakla beraber, eski devirlerden söz eden
mitoslardan, destanlardan, menkıbelerden ve ağıtnamelerden, bu devrin
tarihi hakkında bilgiler elde edebilmekteyiz.123
Erken Hanedanlar döneminden söz ettiği anlaşılan124 kral listeleri, bu
devrin
vesikaları
arasında
en
önemlileridir.
Sumer
kral
listesi,
Mezopotamya’da hegemonya kuran bütün sülaleleri, Tufan’dan önceki
sülaleler ve Tufan’dan sonraki sülaleler olmak
üzere ikiye ayırmıştır.
Demek oluyor ki, Tufan olayı, Mezopotamya tarihi açısından önemlidir. Bu
nedenle, Tufan olayı hakkında kısaca bilgi vermek yararlı olacaktır.125
B. Tufan Olayı
Arkeolojik, jeolojik ve tarihi çalışmalar Mezopotamya’da
büyük bir
Tufan olayının meydana geldiğini göstermektedir. Eski çağlarda yaşamış
birçok uygarlığa ait tabletlerde ve elde edilen birçok tarihi belgede Tufan
olayı, kişi ve yer isimleri farklılık gösterse de, çok büyük benzerliklerle
anlatılmış ve sapkın bir kavmin başına gelenler bir ibret kaynağı olarak
çağdaşlarına ve sonraki nesillere ulaştırılmıştır.126
“Welt Blundell 444” denilen Sumer kral listesine göre, Tufan’dan önce
Eridu, Badtibira, Larak, Sippar ve uruppak siteleri arasında amansız bir
egemenlik mücadelesi yaşanmıştır. Daha sonra uruppak Sülalesinden 10.
kral Utnapiştim zamanında Tufan olmuştur.127
Tufan
olayının
kahramanı
Hz.
Nuh,
kutsal
kitaplarda
büyük
peygamberler arasında gösterilmiştir. Kahramanın adı Sumerce’de Ziusudra,
____________
123
Memiş, 2007: 330-31.
Köksoy, 2003: 62.
125
Memiş, 2007: 31.
126
Bucaille, 1991: 341-342.
127
Memiş, 2007: 330-31.
124
35
Akadca’da Uta-Napiştim, Gılgamış destanında Utnapişti, İbranice’de Noah,
Eski Yunanca’da Xisoukhros, Eski Türkçe’de Nama’dır. Kur’an’da ise, Hz.
Nuh olarak geçmektedir.128
Bugün Eskiçağ tarihinde Tufan olayı, Erken Sülaleler I Devri’nin sonunu
işaretlemek için kullanılmaktadır.129
C. Er Sülaleler Devri I
Sümer kral listesine göre Tufan’dan önce yaşadıkları bildirilen
krallıkların Er Sülaleler I Devri’nde hüküm sürdükleri kabul edilmektedir.
Amerikalı Sümerolog Samuel Noah Kramer bu devre “ Sumer Kahramanlık
Çağı ”, Fransızlar ise “ Mitik Devirler ” demektedir.130
Er Sülaleler I Devri hakkında az bilgimiz vardır. Bu devri; Cemdet-Nasr
Devrinde ayıran çizgiyi tespit etmek de oldukça zordur. Bu arada şunu
belirtmek gerekir ki, Er Sülaleler I Devri’nde, Sumer kral listesinin zikrettiği
beş
şehrin
anlaşılmıştır.
dışında
başka
şehirlerin
de
mevcut
olduğu
kazılarla
131
Sumer kral listesinin ( WB. 444 ) zikrettiği beş şehirden Eridu ve
uruppak kentleri kazılmıştır. Her iki şehirde de mabet dışında birer tane
saray bulunduğu görülmüştür. Larak ile Battibira’ nın yerleri kesin olarak
tayin edilememiştir. Sippar ise Babil’in kuzeyinde son zamanlara kadar
Sumerliler’in Güneş Tanrısı DİNGİR UTU’ nun ibadet merkezi olarak varlığını
korumuştur. Yukarıda adları geçen Eridu ve uruppak şehirleri, Er Sülaleler
II Devri’nde de varlıklarını koruyabilmişlerdir.132
____________
128
Memiş, 2007: 31.
Köksoy, 2002: 67.
130
Kınal, 1983: 51.
131
Memiş, 2007: 33.
132
Kınal, 1983: 51.
129
36
D. Er Sülaleler Devri II
Hafaca (Tutub)’daki Sin 8 ile Nintu 6 ve 5 mabetleri ve ayrıca Maride’ki
E,D,C İştar mabetleriyle temsil edilen bu devir, M. Ö. 2650-2550 yılları
arasına tarihlenmektedir. Bu
karşılaşılmıştır. Böylece
devirde
ilk defa olarak
sarayla
din ve devlet kurumlarının birbirinden ayrılmış
olduğu anlaşılır. Gerçekten, Er Sülaleler II Devri’nde krallar yalnızca idari
işlerle ilgilenmişlerdir. Din işleri rahipler sınıfına bırakılmıştır.133
Sumer kral listesinde Tufan’dan sonraya konulan sülaleler listesinin
başındaki I. Kiş ve I. Uruk Sülalelerinin de Er Sülaleler II Devri’nde
yaşadıkları anlaşılmıştır. Bu krallara ait yazılı belgelerin yanı sıra arkeolojik
delillerde bulunmuştur.134 Arkeolojik kazılar, yazılı belgelerin tersine, büyük
ölçüde I. Uruk ve I. Kiş Sülalelerin çağdaş olduğu yolunda veriler ortaya
koymuştur.135
Sumer
kral listesine göre, Tufan’dan sonra (Er Sülaleler II ve Er
Sülaleler III Devirlerinde), Mezopotamya şehir devletleri arasındaki hakimiyet
mücadelesi şu sıra içinde olmuştur.
I. Kiş Sülalesi’nden
23 kral 24510 sene hakimiyet sürdü.
I. Uruk Sülalesi’nden 12 kral
I. Ur Sülalesi’nden
4 kral
177 sene hakimiyet sürdü.
Avan Sülalesi’nden
3 kral
356 sene hakimiyet sürdü.
II. Kiş Sülalesi’nden
8 kral
3195 sene hakimiyet sürdü.
Hamasi Sülales’inden 1 kral
360 sene hakimiyet sürdü.
II. Uruk Sülalesi’nden
187 sene hakimiyet sürdü.
133
3 kral
II. Ur Sülalesi’nden
4 kral
116 sene hakimiyet sürdü.
Adap Sülalesi’nden
1 kral
90 sene hakimiyet sürdü.
____________
Memiş, 2007: 33.
Kınal, 1983: 51.
135
Köroğlu, 2002: 62.
134
2310 sene hakimiyet sürdü.
37
Mari Sülalesi’nden
6 kral
136 sene hakimiyet sürdü.
III. Kiş Sülalesi’nden
1 kral
100 sene hakimiyet sürdü.
Akşak Sülalesi’nden
6 kral
99 sene hakimiyet sürdü.
IV. Kiş Sülalesi’nden
7 kral
491 sene hakimiyet sürdü.
III. Uruk Sülalesi’nden 1 kral
25 sene hakimiyet sürdü.
Bu listedeki Avan ve Hamasi şehirlerinin Elam’da (İran) bulundukları
daha sonra ele geçirilen vesikalarla malum olduğundan, Mezopotamya ile
Elam arasındaki rekabetinin daha bu devirlerde başladığı ve bazı elam
şehirlerinin zaman zaman Sumer şehirleri üzerinde hegemonya kurdukları
anlaşılmaktadır. Fakat bu egemenliğin zamanını tespit edemiyoruz. Çünkü
bu listenin vermiş olduğu rakamların bizim takvim anlayışımızla izahı
mümkün değildir. Örneğin I. Kiş Sülalesi’nden 23 kralın 2410 hüküm sürdüğü
belirtilir. Yani her bir kral için ortalama 1000 yılı aşkın bir iktidar süresi
verilmektedir ki, buna imkan yoktur.
Sumer kral listesine göre, yukarıda adları geçen Elam şehirlerinden
başka, bir de Orta Fırat’taki Mari (Tel Hariri) şehri, Er Sülaleler Devri’nde bir
defaya mahsus olmak üzere, Sumer şehirleri üzerinde hakimiyet kurmuştur.
Nitekim
Mari kazılarında bu devre ait mabetler (E,D,C mabetleri)
bulunmuştur. Bunun dışında Ur (Tel el Mugayir), Uruk (Varka), Adap (Tel
Bismaye) ve Kiş (Tel Ohaymir) şehirlerinin yerleri tespit edilmiştir ve
buralarda, Mezopotamya tarihinin bu devrini aydınlatan yazılı ve arkeolojik
vesikalar bulunmuştur.
Bu şehirler arasında hakimiyetin el değiştirmesi Sumer kral listesinde “A
silahla B’yi vurdu, hakimiyeti aldı” formulü ile ifade edildiğinden, sülalelerin
arka arkaya yaşadıkları tahmin edilmektedir. O halde denilebilir ki
Er
Sülaleler II Devri’nde Güney Mezopotamya’da birçok şehir devleti vardı.
Ancak, bunlar arasında henüz siyasi bir birlik kurulamamıştır. 136
_________________
136
Memiş, 2007: 35.
38
Bu devir, siyasi bakımdan önemli şehir devletlerinin var olduğu
dönemdir. Bu nedenle bu şehir devletlerinden
I. Kiş Krallığı ve I. Uruk
Sülalesi’ni ele alacağız.
1. Kiş Krallığı
Sumer kral listesinde, Kiş şehrine verilen önem ve eskiliği belirtmek için,
en başa onun
şehre
adı yazılmış ve krallığın
indiği belirtilmiştir.
çağlarda Babil’in 12
137
Sumerliler’in
ilk defa Tufan’dan
sonra bu
antik şehirlerinden biridir. Tarihi
km. doğusunda bulunmaktaydı. Günümüzde Irak’da
Bağdat şehrinin 80 km. güneyinde yer alır.138
Sumer kral listesi, Kiş Sülalesinden 23 kralın adını verir ve kralların her
biri yüzlerce yıl yaşamış gösterilir. Bu kral adları
17. krala kadar
Sumerce’dir. 17.-21. krallar ise Sami isimler taşımaktadırlar. Kiş krallar
arasında 13. sırada yer alan Etana önemli bir kişidir. Çünkü, Sumer kral
listesinde
Etana
“Bütün
ülkeleri
istikrara
kavuşturan”
kişi
olarak
nitelendirilmiştir.139 Birkaç kent devletini birden yöneten ilk Sumer hükümdarı
Kiş kralı Etana olabilir.140
Etana’nın tarihi bir şahsiyet olduğuna dair herhangi bir belgeye
rastlanmamıştır. Halbuki Eşnunna kazılarında bulunan bir seramik parçası
üzerinde, listenin
22. kralı Mebaregesi’nin141 (Enmebaragesi)142 adına
rastlanmıştır. Sumer kral listesinde bu kralın Elamda’ki Aratta memleketine
sefer yaptığı bildirilir. Er Sülaler II Devri’nde yaşayan I. Kiş Krallığı’nın
doğuda
Elam’dan
____________
137
Kınal, 1983: 53.
Davis, 2003: 21.
139
Kınal, 1983: 53.
140
Köroğlu, 2007: 63.
141
Kınal, 1983: 53.
142
Memiş, 2007: 37.
138
güneyde Uruk’a
kadar uzanan
büyük bir devlet
39
olduğu
anlaşılmaktadır.
I. Kiş Sülalesi’nin son kralı Agga, I. Uruk
Sülalesi’nden Gılgamış’a yenilince, Sumer ülkesinin hakimiyeti I. Uruk
Sülalesi’nin eline geçmiştir.
2. Uruk Sülalesi
Sumer kral listesi, bu sülaleden 12 krala 2310 yıl hakimiyet süresi verir.
Listenin başındaki kralların ömürleri birkaç asır olduğu halde, 6. kraldan
itibaren idare yılları normal seviyelere iner.
Listenin I. Kralı Meşkiag-gaşer kral (LUGAL) unvanı yanında, “Güneşin
oğlu” ve “Baş rahip” sıfatlarını da taşır. 324 yıl hakimiyet sürdüğü bildirilen
bu kralın dağlara, denizlere seferler yaptığından söz edilir.143 Bu sözlerle
Meşkiag-gaşer’in zaman zaman Basra Körfezi ve Zagros dağları arasındaki
bölgeye seferler düzenlendiği anlaşılıyor.144 Listenin 2. sırasında bulunan
Enmerkar, Meşkiag-gaşer’in oğludur.145 Enmenkar, Hazar denizi yakınında
olduğu düşünülen Aratta’ya sefer yapan ilk kral olarak anılır. 146
Uruk Sülalesi’nin 3. kralı Lugalbanda da efsaneleşmiş krallardandır.
Enmerkar’ın
silah
arkadaşı
ve
Aratta
ile
yapılan
savaşların
baş
kahramanlarındandır.
Kral listesinde Lugalbanda’yı 4. kral Dumuzi izler. Gılgamış destanında
Sumerlilerin aşk tanrıçası İnanna’nın aşığı olarak belirtilen Dumuzi,
Sumerliler’in
“kutsal izdivaç”
ayinlerinin başkahramanıdır.147 Tevrat’a
Tammuz olarak geçen bu kral, Türkçe’de oniki ayın birine ad olmuştur.148
____________
143
Memiş, 2007: 35.
Sever, 1993: 39.
145
Memiş, 2007: 38.
146
Kınal, 1983: 53.
147
Memiş, 2007: 38.
148
Sever, 1993: 39.
144
40
Kral listesine göre Dumuzi’yi Gılgamış izler. Uruk Sülalesi’nin 5. kralı
olan
Gılgamış’ın
eylemleri,
ona
daha
hayattayken
büyük
bir
ün
kazandırmıştır. Gılgamış bütün Önasya’da bilinen Tufan, Yaratılış ve
Ölümsüzlük Arayışı gibi mitlerin en ünlü kahramanlarından biridir.149
Gılgamış ve eylemlerini öven
şiirler yalnız Sumerce değil, Batı Asya’da
konuşulan öteki önemli dillerde de yüzyıllar boyunca tekrar tekrar yazılmıştır.
Gılgamış hem bir kral, hem de koruyucu bir ilah olarak kabul edilirdi.
Sumer kral listesi’ne göre Tufan’dan sonraki ilk üç Sumer hanedanı,
sırasıyla Kiş, Uruk ve Ur
hanedanlarıdır. Kiş Sülalesinin son iki kralı
Enmebaragesi ve oğlu Agga’nın, Uruk’un 5. kralı Gılgamış’la çağdaş
oldukları ve Sumer egemenliği için
onunla
amansız bir mücadeleye
giriştikleri Sumer destan ve ilahilerde yer alır. Nitekim, çivi yazısı uzmanları
da I. Kiş Sülalesi ve I. Uruk Sülalesi’nin hiç değilse belirli bir süre çağdaş
yaşadıklarını kabul ederler.
Bir Sumer tradisyonundan elde edilen bilgilere göre, Kiş kralı Agga, her
geçen
gün gelişmekte olan Uruk şehrine bir haberci göndererek Uruk’un
Kiş’e boyun eğmesini, aksi takdirde şehri zaptedeceğini söyler. Gılgamış
Yaşlılar Meclisini toplayarak fikirlerini alır. Meclis Kiş kralına teslim olup,
barış içinde olmaları kararını alırlar. Fakat kahraman Gılgamış bu defada
“asker doğmuşlar” (eli silah tutanlar) meclisine meseleyi götürür. Bu meclis
ise, köle olarak yaşamaktansa hür olarak ölme kararına varır. Kahraman
Gılgamış da onlar gibi düşündüğünden
Kiş
Krallığı’na karşı savaşmak
kararını alır. Ne var ki tabletimiz buradan itibaren kırıktır ve savaşın sonucu
anlaşılamamaktadır. Fakat Sumer kral listesi’nde, Kişten sonra hakimiyetin
Uruk’a geçtiği bildirildiğinden, Uruk kralı Gılgamış’ın bu savaştan galip
ayrıldığı neticesine varıyoruz.
____________
149
Köroğlu, 2006: 63.
41
Uruk şehrinin Gılgamış zamanındaki refah seviyesini kazılar gösterdiği
gibi, meşhur Uruk suru, saray ve Anu ile Ea tepeleri üzerine kurulmuş olan
Uruk şehrinin görkemli binaları, bu zenginliği gözler önüne serer. Bu altın
çağ Gılgamış’ın ölümüyle son bulur. Gılgamış’ın oğlu ve halefi Urlugula, I.
Uruk Sülalesi’nin 6. ve son kralıdır. Bu kral zamanına ait yazılı yada
arkeolojik hiçbir vesikaya sahip değiliz. Belki de Urlugula zamanında Uruk
şehri tekrardan Kiş kralı Messilim’in hakimiyetindeydi.150
3. Messilim Çağı
Gerçekten Kiş kazılarında Er Sülaleler II Devrinin sonlarına ait bir
sarayda, üzerinde “Kiş Kralı Messilim” yazılı bronzlar bulunmuştur. Halbuki
Kiş kral listesinde Messilim adı yoktur. Fakat O “Kiş Kralı”, yani “Büyük Kral”
sanını taşıdığına göre, birçok şehir yanında Uruk’u da ele geçirdiği olması
muhtemeldir. Çünkü daha sonraki Er Sülaleler III devrinde yaşayan I. Lagaş
sülalesinden Eannatum bir kitabesinde: Umma ile Lagaş arasında çıkan bir
anlaşmazlığı Kiş kralı Messilimin bertaraf ettiğini ve iki şehir arsındaki sınırı,
ip atarak ölçtüğünü bildirmektedir. Bu ifadeden Messilim’in Gılgamış ile II.
Lagaş Sülalesinin kurucusu ve Eannatum’un babası Urnanşe arasındaki
zamanda
yaşadığı
zannedilmektedir.
ve
tek
başına
II.
Kiş
Sülalesini
temsil
ettiği
151
E. Er Sülaleler Devri III
Bu devirde Sumerliler’in dünya görüşü genişlemiştir. Bu devirde artık
hangi kral bütün Sumer memleketine hakim olursa, Sumer memleketinin baş
tanrısı Enlil’in oturduğu kutsal Nippur şehrinde Baş rahibin elinden krallık
asasını ve tacını giyiyordu. Böylece Lugal Kalama oluyordu. Yani bütün
Sumer ülkesinin Büyük Kralı unvanını alıyordu. Kuvvetlenen her şehir
____________
150
151
Memiş, 2007: 38.
Kınal, 1983: 54.
42
kralının ideali, Nippura hakimiyetini tanıtmaktı. Bu zihniyet şehirler arasında
çekişmeye yol açıyordu. ehirlerin birleşerek dış seferler yapmalarını
önlüyordu. Bu durum Er Sülaleler III Devrinin sonuna kadar devam edecektir.
Bu devrin aydınlanmasında arkeolojinin katkısı büyüktür. Örneğin bu
devirde yaşayan “Kalam” sülalesinin mezarları Ur kazılarında bulunmuştur.
Kiş kazılarında keşfedilen A mezarlığı da
Ur kral mezarlığı ile paralellik
gösterir. Sumer kral listesindeki II. Uruk sülalesinin de bu devride yaşadığı
anlaşılmıştır. Sumer kral listesinin bahsetmediği Kalam sülalesi, Urda
bulunan mezarları ile aydınlanmıştır.152
1. Ur Kral Mezarlığı (Kalam Sülalesi)
Ünlü İngiliz arkeolog Leonard Wooley, 1922-1924 yıllarında Ur (El
Mugayir) harabe tepesinde yaptığı kazılarda iki mezarlık bulmuştur.
Bu
mezarlıklardan biri Er Sülaleler Devrine, diğeri Akadlar Devrine aittir. Er
Sülaleler III Devrine ait olan bu kral mezarlarından satha yakın olanlar
yağmalanmış, fakat kuyu gibi derine açılmış mezarlar yağmalanmaktan
kurtulmuştur.153
Ur kral mezarlarından çıkan gömütlerin zenginliği ve buradaki
buluntuların
işçilik kalitesi dikkat çekicidir. Özellikle de maden işçiliği, takı
yapımının başlıca tekniklerinde dikkat çekicidir.154
2. I. Ur (Padda Sülalesi)
Er Sülaleler III Devrinin önemli krallıklarından, I. Ur Sülalesinin kralları:
1- Meş- anni-padda
2- A-anni-padda
____________
152
Memiş, 2007: 40.
Kınal, 1983: 55-56.
154
Roaf, 1996: 100-105.
153
43
3- Meşikiag-nanna
4- Elulu
5- Balulu
Bu krallardan 1 ve 2 numaralı isimlere, El- Ubeyd kazılarında bulunan
temel tabletleri üzerinde de rastlanmıştır. Böylece kral listesinin I. Ur Sülalesi
dediği kralların, eski adını bilmediğimiz El- Ubeyd sitesinde oturdukları
anlaşılmıştır. Bu tabletler üzerinde yapılan paleografik tetkikler, El Ubeyd
krallarının tabletlerinin arkaik yazı unsurlarının olmadığını göstermiştir.
Halbu ki A- anni- padda’nın yaptırdığı mabette Kurlil isimli bir komutana
heykel üzerindeki kitabede yer alan yazılar arkaik karakterdedir. Buna
dayanarak A-anni- padda
III
Devri’nin
b
ile
safhasında
babası Mş- anni- padda’nın Er Sülaler
yaşadıkları
sanılmaktadır.
Bir Tummal
Kroniğine göre, A-anni- padda’ya oğlu Meş- kiag-nanna halef olmuştur.
Sülalenin 4. kralı Elulu ise Uruk’u zaptetmiş ve oğullarından akkuşanna’yı
oraya En( vali, bey) tayin etmiştir. Böylece Sumer kral listesi’nin I. Ur, II. Uruk
ve Mari sülalerinin çağdaş yaşadıkları anlaşılmıştır.
3. II. Uruk Sülalesi
Bu sülaleyi kuran En-akkuşanna’nın yerine oğlu Lugal Kinişhedudu
geçmiştir. O da babası gibi “Ur’un ve Uruk’un Kralı” unvanını taşımakla
beraber, ayrıca “Kiş Kralı” sanını da almıştır. Diğer taraftan Ur’lu bir tüccarın
Ur tanrısı Nanna’ ya sunduğu bir kabın üzerindeki kitabede Kinişhedudu’ya
“Umma Kralı” da deniliyordu. Bunlardan başka Lugal Kinişhedudu’nun Lagaş
Ensisi Entemena ile yaptığı bir anlaşma ele geçmiştir. Bu duruma göre,
Uruk kralı Lugal Kinişhedudu hemen bütün Sumer ülkesine hakim olmuş ve
“ Kiş Kralı” unvanına hak kazanmıştır.155 Güney Mezopotamya’da “Kiş Kralı”
unvanı taşımak ayrıcalık olarak kabul edilirdi.156
____________
155
156
Memiş, 2007: 43.
Köroğlu, 2006: 63.
44
Ur kazılarında Lagaş kralı Entemena’nın heykelinin bulunması, bu
durumla çelişmektedir. Ancak bize öyle geliyor ki, bu heykel, Lagaş
üzerindeki bir zaferden sonra ganimet
olarak Ur’a getirilmiş
olabilir.
Kinişhedudu’nun oğlu Lugal Kisalsi’ye ait vesikalarda ona sadece “Ur ve
Uruk’un Kralı” denilmesinden, bu kral zamanında Ur Krallığının eski gücünü
kaybettiği anlaşılmaktadır. Bu sırada Lagaş’ta Entemena’nın oğlu II.
Eannatum hüküm sürmekteydi.157
4. I. Lagaş Sülalesi
Er Sülaleler III Devri’nde Güney Mezopotamya’da yaşayan Sumer şehir
devletleri
arasında
tarihi en
Mezopotamya’da, iki nehrin
iyi bilinen şehir, Lagaş’tır.158
Güney
birbirine yaklaşmaya başladığı kısımda,
Dicle’den dosdoğru güneye akıp Fırat nehrine karışan bir kol üzerinde,
şimalde, iki rakip şehir devletinden biri olan Umma, 20-25 km. güneyinde
Lagaş bulunuyordu.159
Lagaş şehrinin kurucusu Ur-Nanşe’nin nereden geldiği ya da iktidara
nasıl geçtiği bilinmemektedir. Ur-Nanşe bina inşaatlarını, kanal kazılarını ve
tanrı heykellerinin yapılışını kayda geçiren tabletler, levhalar, kapı yuvaları,
tuğlalar ve çiviler üzerine yazılmış elli kadar yazıt bırakmıştır.160 Taş
üzerinde çivi yazısını ilk kullanan odur. Ur-Nanşe’nin bugün İstanbul Eski
ark Müzesi’nde korunan belden aşağısı çivi şeklinde bir heykelciği ve Ur
kazılarında bulunan bir adak plakası vardır. Ur-Nanşe, kitabelerinde, Ur,
Uruk, Akşak ve Mari şehirlerinin kendisine karşı bir koalisyon kurduklarını
kısa formüller halinde anlatır ve aynı zamanda “Kiş Kralı” sanını da kullanır.
Onun bu iddialarını doğrulayan tek delil, Ur kazılarında bulunan ve kendisini
____________
157
Memiş, 2007: 43.
Koca, 1992: 32.
159
Bilgiç, 1982: 29.
160
Kramer, 1995: 78.
158
45
ailesiyle birlikte Girsu mabedinin inşasında çalışırken gösteren adak
plakasıdır. Burada Ur-Nanşe, dört oğlu ve bir kızı ile birlikte başında sepetle
inşaat malzemesi taşırken görülür. Figürlerin üzerinde isimleri de yazılıdır.
Bu isimler
arasında Akurgal adı olmadığı halde, Ur- Nanşe’den sonra başa
geçen kralın adı Akurgal’dır. Fakat Lagaş arşivinde Akurgal’a ait herhangi bir
vesika bulunmamıştır. Bu itibarla, Akurgal zamanında Lagaş’ın bir istilaya
uğradığı tahmin edilmektedir.
Lagaş Sülalesininin 3. Kralı meşhur
“Akbabalar Steli”ni yaptıran I.
Eannatum’un161 başa geçmesiyle Lagaş’ın parlak dönemi başlar.162 I. Lagaş
Sülalesinin en mümtaz şahsiyetlerinden biri olan Eannatum, bu stelin birinci
yüzünde zafer
arabası içinde askerlerinin başında bir geçit resminde
görülür. Stelin diğer yüzünde ise
bir savaş meydanında ölmüş düşman
cesetlerini Akbabaların parçalanması tasvir edilmiştir.163 Anıtın büyük bir
bölümü
tahrip olduğundan, Lagaş ordu düzenini tam öğrenebilmemiz
mümkün olmamıştır, fakat saldırılarda ağırlığın yanaşık düzende hareket
eden piyadelerede olduğu açıktır. Muhtemelen, savaş arabalarının cirit
saldırılarıyla başlamakta, bunu hafif piyadenin saldırıları izlemekte ve son
olarak da yanaşık düzenli piyade devreye girmektedir.164
Eannatum, komşusu Umma şehrinin beyi En-Akalla’ya karşı kazandığı
zaferi hem kabartmalarla, hem de kitabe ile edebileştirmiştir. Eannatum,
yazdırmış
olduğu
kitabelerinde
Güney
Mezopotamya’nın
en
mühim
kentlerinden Ur, Uruk ve Kubabbar’ı zaptettiğini, hatta Elam’a kadar sefer
yaptığını ve nihayet, “Kiş Kralı” sanını aldığını anlatır. 165
____________
161
Memiş, 2007, 44.
Özçelik, 2006: 35.
163
Memiş, 2007: 45.
164
Archer, 2006: 11-12.
165
Memiş, 2007: 43.
162
46
Ölümümden sonra yerine kardeşi Enannatum’a geçmiştir. Eannatum
kısa bir süre başa geçmişse de çok yaşamamıştır. Bu durumdan yararlanan
Umma kenti yine başkaldırmıştır.166 Kiş Kralı Messilim zamanında başlayan
ve Lagaş Sülalesinin yıkılmasına kadar süren bu iki şehir arasındaki
düşmanlığın nedeninin bir mera meselesi olduğu görülür. Bu yüzden
Entemena Ummalılar’la tekrar savaşmak zorunda kalır. Bu mücadelenin
sonunda barış antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmada iki şehrin hududu
“Büyük nehire kadar” diye çiziliyor ve antlaşmayı bozana lanet ediliyor.
Entemena’nın Lagaş tanrısı Ningirsu’ya vakfettiği üzerinde aslan başlı
kartal resmi bulunan gümüş vazonun üzerindeki kitabede: “Entemena Lagaş
Beyi; Dudu ise Ningirsu’nun rahibi idi” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu
ifade Lagaş kentinde ilk defa olarak din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı
yürütüldüğünü anlıyoruz.
Entema’nın oğlu II. Eannatum’a ait yalnızca bir inşaat kitabesinin
bulunması,
bu
devirde
Lagaş’ın
bir bunalım
geçirdiğine
işaret
etmektedir.
II. Eannatum’un Ummalı çağdaşı II. Umma beyi Urlumma’nın kızı ile
evlenerek Umma beyliğine geçtiğini bilmekle beraber, rahip Enatarzi’nin II.
Eannatum’u nasıl bertaraf edip tahtı ele geçirdiğini bilmiyoruz. Fakat Enatarzi
ile
oğlu
Enlitarzi
zamanlarında
Lagaş’a
zamanlarında
Lagaş’ta
huzursuzluklar artmış olmalı ki, II. Uruk Sülalesinin Lugal-Kisalsi Lagaş
topraklarını ilhak etmişti. I. Lagaş Sülalesinin 9. kralı Lugalanda ise, bizzat
başrahibin oğlu idi ve artık
geçmişti.
Lagaş
iktisadi
Lagaş tahtı tamamen din adamlarının eline
vesikalarından
Lugalanda
ile
zevcesi
Barranamtarra’nın geniş toprakları mülkiyetlerine geçirdikleri anlaşılıyor.
unu anlıyoruz ki, kral ailesi, törelere ve geleneklere aykırı hareket ederek
şahsi mallarını artırmıştır.
_________________
166
Engin, 1968: 51.
47
Lugalanda zamanında Urukagina isimli Lagaşlı bir vatandaş ortaya
çıkarak halkın ızdırabına tercüman olmuş ve devlete karşı isyan etmiştir.
Lagaş tarihinde Urukagina İhtilali denilen bu hareket amacına ulaşmış ve adı
geçen
halk
kahramanı
mevcut
idareyi
devirerek
iktidarı
ele
geçirmiştir.167Urukagina Sumer ve Mezopotamya tarihinde ve hatta dünya
tarihinde, şimdiye kadarki bilgilere göre, ilk reformatör vasfına sahipdir.168
Politik olmaktan çok, sosyal ve hukuki reformları ile tanınır. 169
Urukagina reformu ile Sumer fikir hayatının önemli merkezlerinden biri
olan Lagaş’ta yeni bir sistem kurulmuştur. Bu yeni düzenin esası, kralın
mabet mallarına el koyması idi. Böylelikle mabedin maddi gücü azalırken
sarayın maddi gücü artacaktı. İşte bu yeni düzen memleket ekonomisinin de
değişmesine yol açacak ve o zamanki anlayışına göre devlet demek olan
saray ve kralın şahsı zenginleşecek, bu ise Sumer cemiyetini mabet
ekonomisinden özel mülkiyete doğru sevk edecekti.170
Lagaş şehri, Sumer tarihinde uzun yıllar önemini korumuş ve devamlı
olarak siyasi bir merkez olmuştur.171
5. III. Uruk Sülalesi
Lagaş şehri Urukagina ihtilalinin getirdiği sosyo-ekonomik sarsıntıları
geçirirken, komşu şehir Umma kralının, ezeli bir düşman olarak, Lagaş’ta
cereyan eden olayları takip ettiğine şüphe yoktur. Bu sırada Umma kentinde
Babu isminde
bir rahibin oğlu olan Lugalzagesi, Urukagina reformundan
ilham alarak Umma kral Sülalesini devirmiş ve iktidarı ele geçirmiştir.
Lagaş’ın kendi dertleriyle uğraşmasını fırsat bilerek Uruk şehrini de ilhak
etmiştir. Bir müddet kuvvetlenmeyi bekledikten sonra, Urukagina’nın 25.
____________
167
Memiş, 2007: 48-49.
Bilgiç, 1982: 99.
169
Yalvaç, 2002: 570.
170
Kramer, 1995: 84-85.
171
Yalvaç, 2002: 568.
168
48
senesinde Lagaş’a taarruz eden Lugalzagesi, kenti zaptetmiş, Urukagina’yı
da esir almıştır. Böylece Umma-Lagaş mücadelesinde bu kez Umma
üstünlük sağlamıştır.172
Taştan bir vazo üzerinde yazılı olan kitabesinde Lugalzagesi: “Aşağı
denizden (Basra körfezi) Yukarı denize (Akdeniz) kadar bütün memleketlerin
idaresini tanrı Enlil’in kendisine bahşettiğini” söyler. Lugalzagesi böylece çok
geniş toprakları ilk defa olarak tek bir yönetim altında birleştirmiştir ve Lugal
Kalama (Krallar kralı) unvanını almıştır.173 Böylece bir birlik gelişimiyle
karşılaşmaktayız. Ancak Uruk’u başkent edinen bu kralın yazıtına karşın
eğemenliğini merkezi bir devlet biçimine ulaştıramadığını söylemeliyiz.
Nitekim
Sumer
değişmemiştir.
174
sitelerinin,
Lugalzagesi,
site
25
(şehir
yıllık
devleti)
yaşantısı
hakimiyetinden
henüz
sonra
Kiş
Samilerinden Akadeli Sargon tarafından mağlup edilmiştir.175
Kendi aralarında milli birlik sağlayamayan Sumerliler merkezi devlet
kurmayı
başaramamışlardır. MÖ. 2500’lerden itibaren Mezopotamya
sitelerine sızmaya başlayan ve MÖ. 2350-2150 yılları arasında büyük bir
devlet kurmayı başaran Samî kökenli Akadlılar’ın hâkimiyetini tanımak
zorunda kalmışlardır.176 Sumerliler’in tam gerçekleştiremediği birliği, Sami
asıllı Akadlılar gerçekleştirecektir.177 I. Sargon’un
yönetimini
ele
geçiren
Samiler
Sumer
önderliğinde Sumer
uygarlığının
kent
kültürünü
benimsemişler ve kendi katkılarıyla birlikte bu kültürün sonraki toplumlara
aktarılmasında önemli rol oynamışlardır.178
.
_____________
172
Parmaksızoğlu- Çağlayan, 1976: 58, Koca, 1992: 39.
Günaltay, 1987: 272.
174
Memiş, 2007: 49.
175
Bilgiç, 1982: 102.
176
Memiş, 1989: 138.
177
Parmaksızoğlu-Çağlayan, 1976: 60.
178
Köroğlu, 2006: 75.
173
49
IV. MEZOPOTAMYA TARİHİNİN BİRİNCİ ARA DEVRİ
(M.Ö. 2150-2060)
Mezopotamya tarihinde Akad İmparatorluğu’nun çökmesinden, son
Sumer Devleti olarak bilinen III. Ur Sülalesi’nin kurulmasına kadar geçen
zamana BİRİNCİ ARA DEVİR denir.
Biz bu devri iki bölümde inceliyoruz.
a- Guti İstilası
b- II. Lagaş Sülalesi179
A. Guti İstilası
Agade’deki Guti dönemine ilişkin çok az bulgu ve bilgi bulunmaktadır.
Bunlarında Mezopotamya’ya gelen diğer istilacı halklar gibi, buradaki köklü
kültürün gölgesinde kaldıkları anlaşılmaktadır.180
Guti kral listesinin ilk ismini Sumerli kâtip isimsiz kral olarak gösterir.
Bunun nedeni ilk Guti kralının adının doğruluğundan şüphe
etmiş
olmasıdır. Bir Gutium memleketinin varlığını daha Naram-Sin zamanında
öğreniyoruz. Belgelerden anlaşıldığına göre, Elam ile Mezopotamya’yı
ayıran Zagros dağlarının eteklerine Gutium memleketi deniliyordu. NaramSin Gutium’da savaşarak Gutileri kendi topraklarında yenilgiye uğratmış ve
böylece onların aşağıya, verimli vadi topraklarına inmelerini önlemişti.
Naram-Sin’den sonra iktidara gelen oğlu arkalişarri ise Guti kralı arlak’ı
esir
almıştı.
Ancak
bu
başarıların
hepsi
geçici
olmuştur.
Çünkü
arkalişarri’nin ölümünden sonraki anarşi devrinde Gutiler yine ön planda
görünürler.
____________
179
Memiş, 2007: 75-76.
Köroğlu, 2006: 81.
180
50
Gutiler’in kimliği meselesine gelince, değerli araştırmacı Sadi Bayram,
Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi’nin 62. sayısında (İstanbul 1989)
yayınlanan “Kaynaklara Göre-Güney Doğu Anadolu‘da Proto Türk İzleri”
başlığını taşıyan makalesinde Gutiler ya da Gudlar diye adlandırılan bu
kavmin (Gud=Guz=Oğuz) Oğuzlar olma ihtimalin çok yüksek olduğunu ifade
etmektedir.
Naram-Sin zamanında tarih sahnesinde boy göstermeye başlayan,
ancak kalıcı bir başarı elde edemeyen Gutiler, özellikle arkalişarri
döneminden itibaren daha etkili olmaya başlamışlardır. Son Akad kralı
udurul zamanında vuku bulan Uruk isyanı, Gutilerin Akad devletine son
darbeyi vurmalarına fırsat vermiştir. Böylece Mezopotamya’ya inen Gutiler
Agade başta olmak üzere, önce Kuzey sonra da Orta Babilonya’nın bütün
mamur şehirlerini yakıp yıkmışlardır.181 Böylece Akad Devleti yavaş yavaş
tarih sahnesinden silinmiştir.182
B. II. Lagaş Sülalesi
Yakın zamanlara kadar, Gutiler devrinde Lagaş’ta sadece Gudea isimli
bir ensinin yaşadığı zannediliyordu. Fakat Lagaş vesikaları üzerindeki yeni
tetkikler, bu devirde Güney Mezopotamya’nın II. Lagaş Sülalesi’nin
hakimiyeti altında bulunduğunu göstermiştir.
II. Lagaş Sülalesi’nin, son Akad kralı udurul zamanında Urbaba
tarafından
kurulduğu
sanılmaktadır. Bu devirde, Kuzey Mezopotamya’da
Gutiler yaşarken, Güney Mezopotamya’da II. Lagaş Sülalesi hüküm
sürüyordu.
____________
181
182
Memiş, 2007: 75-76.
Köroğlu, 2006: 81.
51
Sülalenin kurucusu Urbaba’nın ölümünden sonra yerini damadı Gudea
almıştır. Gudea’ya önce oğlu Ur-Ningirsu sonra da torunu Pirigme halef
olmuştur. Sırasıyla Urger ve Namnahani tahta çıkmışlardır. Bunlardan
Namnahani, III. Ur Sülalesi’nin kurucusu ve onun beyi Utuhegal ile çağdaştır.
Zira Ur-Nammu,
kendi adını taşıyan kanunların prolog kısmında Lagaşlı
Namnahani’yi yendiğini
söyler. Bundan sonra Lagaş şehri bir daha
bağımsızlığına kavuşamamış ve Ur krallarının vasali olarak yaşamıştır.183
C. III. Ur Sülalesi (Yeni Sumer Devleti) (M.Ö. 2060–1960)
Güney Mezopotamya’da Sumerliler’in kurduğu, köklü gelenekleri
bulunan kent devletleri üzerindeki Akad egemenliği, ar-kali-şarri’nin
ölümüyle birlikte sona erer. Önce Lagaş kenti kral Gudea önderlğinde
bağımsızlığını kazanır. Birçok Sumer kenti gibi Uruk da Sami kökenli
yöneticisinden kurtularak kral Utu-hegal yönetimininde bu sürece katılmıştır.
III. Ur sülalesi ise, Utu-hegal’in Ur kentine yönetici olarak tayin ettiği UrNammu
tarafından
kurulmuştur.184
III.
Ur
Sülalesi’nin
kurulmasıyla
Mezopotamya’da yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde Ur-Nammu
ve halefleri, yabancı istilasının halk üzerinde oluşturduğu tepkiden
yararlanmasını
bilmişlerdir.
Bu
durum
onların
milli
hislerini
Sumer
memleketinin siyasi birliğini sağlama yolunda kanalize etmelerine neden
olmuştur. Sumerli olmayı canlandırmak için ne gerekiyorsa, hepsini yapmaya
çaba sarf etmişlerdir. Bu yüzden, III. Ur Sülalesi’nin kurduğu bu devlete
“Yeni Sumer Devleti” denildiği gibi, sülalenin yaşadığı bir asırlık döneme
de,
Mezopotamya
tarihinin “Rönesans Devri” denilmiştir.185 Bu dönem
anlaşıldığı üzere Sumerliler ve Akadlılar’ın ortak gelenek ve kültüre sahip
____________
183
Memiş, 2007: 78.
Köroğlu, 2007: 87.
185
Kınal, 1983: 84-87.
184
52
homojen bir nüfus olarak kaynaştıkları bir dönemdir.186
III. Ur Sülalesi döneminde devlet bürokrasisinin temel görevi kayıt
tutmaktı. Yapılan bütün işler yazıyla tespit edilirdi. Çoğu resmi belgede
Sumercenin kullanılmaya başlamasına rağmen Akadcadan da vazgeçilmedi.
Bu dönemde okuma yazma ve kayıt sistemi oldukca geliştirildi. Girsu(Tello),
Umma ve Nippur yakınındaki Puzriş-Dagan(Drehem) gibi kentlerde tutulmuş
belgeler oldukça ayrıntılı bir içeriğe sahiptir.187 Devlet kurumlarında gelir ve
giderlerin kaydı tutulmuştur ve her işten sorumlu kişilerin ismi özenle
yazılmıştır.188 Gelirlerin büyük bölümünü canlı hayvan alımı ve dağıtımı
oluşturmuştur. Ayrıca şehirde yapılan evlenme, boşanma, evlatlık alma, köle
alım veya satımı gibi sosyal hayatla ilgili bütün işler senetlerle yapıldığından,
bu döneme ait binlerce iktisadi vesikalar kazılarda çıkarılmıştır. Bu çeşit
defter tutmaya yönelik tabletler, birçok Sumer kentinde bulunmuştur. Ancak
en fazla Umma’da ve Nippur yakınlarında ki Puzris-Dagan yerleşiminde
bugunkü Drehem’de ele geçirilmiştir.189
Bu dönemin bürokratik idare sistemi gereği, III. Ur Sülalesi krallarından
valilere, komutanlara gönderilmiş mektuplar ve talimatnameler de vardır.
Kralların inşaat faaliyetlerini gösteren inşaat kitabeleri ise, iktidar yıllarını
“sene isimleri” ile göstermeleri
bakımından tarih için çok önemli
vesikalardır.
Bu vesikalardan yola çıkarak, Yeni Sumer Devleti’nin medeniyet
âlemine yapmış olduğu hizmetleri çok açık bir şekilde görebiliriz. Bu
sülalenin kurucusu Ur Nammu, daha önce, Uruk Kralı Utuhengal’in emrinde
____________
186
Sollberger, 1959: 20.
Köroğlu, 2006: 91.
188
Kang, Sumerian Economic Texts from the Umma Archive, 1973.
189
Köroğlu, 2006: 91.
187
53
çalışan Ur valisi idi. Ur-Nammu, Lagaş Ensisi Namnahani’yi yenmek üzere
ordusunu takviye edince, Beyi Uruk Kralı Utuhengal’e karşı isyan etmiştir. Bu
mücadele
sonunda
Ur’un
bağımsızlığını
kazanmıştır.
Ur-Nammu’nun
icraatları, onun küçük bir Sumer sitesinden büyük bir devlet kurduğunu
gösterir. Nitekim Akad Sülalesi gibi o da, büyük bir devlet kurmak istemiş ve
Utuhengal’i yenerek, sahip olduğu bütün Sumer şehirlerini kendi hakimiyeti
altına almıştı.
Onun döneminden kalan “Kadastro tableti” adı verilen bir metin vardır.
Ur-Nammu bu vesikada belli şehirlerdeki mabedlere ait taşınmaz malların
sayımını yapmakta, bir nevi
Burada
mabed emlâkını yeniden kayda almaktadır.
sınırlar nehir, kanal, mabed gibi belirli ya da doğal çizgilere göre
belirlenmiştir. Ur-Nammu dönemindeki Yeni Sumer Devleti’nin siyasi sınırları
veya en azından yayılışı
adlarının
tayin
bu vesikada gösterilmektedir.
Ancak, yer
edilememesi yüzünden, devletin sınırlarını tam olarak
çizemiyoruz. Fakat arkeolojik kazılar neticesinde kuzeyde Tel Bırak’tan, Asur
bölgesi dahil olmak üzere, Basra Körfezi’ne kadar hakim olduğunu arkeolojik
buluntular göstermektedir. Ur-Nammu’nun orta Fırat üzerindeki Mari (Tel
Hariri) şehrine de hâkim olduğunu, Mari Kralı Apilkin'in kızı Naram-Uram'ın
isminin anlamından, “Urun sevgilisi”, anlaşılmaktadır.190
Ur-Nammu'nun bütün bu büyük işleri iktidarda kaldığı 18 seneye
sığdırması zordu. Bunun içindir ki, ziggurat inşaası gibi, birçok imar işleri
oğlu ulgi tarafından tamamlanmıştır.
Sumer kral listesi’ne göre III. Ur Sülalesi’nin II. kralı olan ulgi’nin iktidar
süresi 46 yıl sürmüştür. Onun dönemine ait vesikalar incelendiğinde
ulgi’nin, sülalenin
kurmuş
büyük
şahsiyeti olduğu görülür. Babasının
olduğu bu devletin yaşaması için yeni bir yapılanmaya gitmiştir.
____________
190
en
Kınal, 1983: 94.
54
Akadlılar zamanında olduğu gibi, krallık müessesesini tanrılaştırarak
kuvvetlendirmiştir. Ekonomide de "Kral Guru" denilen yeni bir hacim ölçüsü
çıkarmıştır. Onun döneminde takvim sisteminin de değiştiğini görüyoruz.
ulgi’nin, oğulları tarafından bir komploya gittiği zannedilmektedir. ulgi
için destanlar yazan Sumer ozanları onu savaşçı, bilge ve büyük bir diplomat
olarak överler. Yerini oğlu Amar-Sin almıştır. Amar-Sin yaşamı hakkında
bilgilerimiz sınırlıdır.191
Amar-sin ardından tahta geçen Su-Sin 9 yıl krallık yapmıştır.192 Ur
hanedanlığının 4. kralıdır. Tahta
çıkışının
daha
3.
yılında
huzursuzluklar başlamıştı. Fransız ihtilalinde nasıl XIV. ve XV. Lui’lerin
günahını XVI. Lui ve karısı başlarıyla ödemişlerse, İbi-Suen de seleflerinin
kefaretini
kendi
hayatı
ile
ödeyecekti.
Yani
İbi-Su-Sin
huzursuzlukların kökeni önceki dönemlerde aranmalıdır.
Su-Sin’den sonra yerine
III.
devrindeki
193
Ur Hanedanının son kralı
Ibbi-Sin
geçmiştir.194 Onun zamanında Ur ve çevresindeki şehirlerde Sumerli, Akadlı
ve Amurrulu olmak üzere üç ayrı kökenden gelen insanlar bulunmaktaydı.
öyle ki Amurrular’ın göçü, doğudan da Elam akınları devleti zayıflatmış ve
sülalenin yönetimi son bulmuştur. Elam akınları sonucunda devletin merkezi
olan Ur kenti yıkılmış, tapınaklar tahrip edilmiş, tanrı heykelleri İran’a
götürülmüştür. Bu olay siyasal anlamda bir dönüm noktası oluşturmuş ve
Mezopotamya’daki
Sumer egemenliğini sona erdirmiştir. Bölgeye yeni
gelenlerden Amurrular, Babil ve kuzey kesimindeki yerlere yerleşerek yerli
halka karışmışlar. Elamlar ise Zagroslar boyunca geri dönmüşlerdir. Ancak
Eşnunna’ya
Mezopotamya’da
____________
191
Köroğlu, 2006: 91.
Sollberger, 1954: 135.
193
Memiş, 2007: 86-87.
194
Sollberger, 1959: 135.
192
kendi çıkarlarını koruyacak bir yönetici
55
bırakmışlardır. 2. Bin yılda da farklı kökenlerden gelen sülalelerin yönettiği
Sumer kentleri güçlü birer krallık merkezi olmak adına mücadele
etmekteydiler.
Sumerliler
tarihi
sahneden
çekilmiş
olsalarda,
gerçekleştirdikleri anıtsal mimarı eserler ve yarattıkları kültürleri, binlerce yıl
daha Mezopotamya toplumlarıyla birlikte yaşamıştır.195
______________________
195
Köroğlu, 2006: 97-98, Recep, 2002: 25.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SAMİ GÖÇLERİ VE BU KAVİMLERİN TARİHLERİ
I. SAMİ TOPLUMLARININ MEZOPOTAMYA’YA GELİİ
A. Samiler
Mezopotamya medeniyetinin yaratılmasında payı olan kavimlerden biri
de,
Samilerdir.
uygarlıklarının
Samiler
Suriye,
yalnız
Filistin
Dolikosefal196 (uzun kafalı)
Mezopotamya’da
bölgelerinde
de
değil,
etkin
Ön
Asya
olmuşlardır.
kafa yapısına sahip olan Samiler’in asıl
yurtlarının neresi olduğu önceleri tartışma konusuyken,197 bugün Arabistan
yarımadasından çıktıkları, zaman zaman büyük göç dalgaları biçiminde bu
çölden Ön Asya’nın uygarlığa elverişli bölgelerine geldikleri
artık
bilinmektedir.198
Kuzey Suriye ve Filistin’de son zamanlarda yapılan kazılar neticesine
göre
Samîler,
Mezopotamya’ya
doğrudan
doğruya
çöl
üzerinden
gelmemiştir. Önce Filistin ve Suriye’deki dağlık bölgeleri takip ederek
kuzeye, Münbit Hilal denilen Habur Nehri yataklarına gelmişlerdir. Buradan
Fırat su yolu ile Mari (Tel-Hariri) üzerinden Babilonya’ya vardıkları tahmin
edilmektedir.199
Mezopotamya'da olduğu gibi, eski Mısır'da da Sami kavimleri
görüyoruz. Mısır âbideleri üzerinde daha Thinit Sülalesi zamanından Samiler
____________
196
Parmaksızoğlu-Çağlayan, 1976: 46.
Günaltay, 1987: 282.
198
Parmaksızoğlu-Çağlayan, 1976: 46.
199
Kınal, 1987: 16.
197
57
hakkındaki en eski arkeolojik belge M.Ö. 3200 tarihlerine doğru Menes
tarafından
Mısır’da
Thenis’de
kurulmuş
olan
ilk
sülalelerin
ünlü
firavunlarından Den’e (M.Ö.3175) ait bir palet (levha) üzerindeki tasvirdir.
Uzun saçlı, düz veya hafifçe gaga burunlu, dolikosefal diz çökmüş bir insanı
gösteren bu tasvirdir. Yine aynı insan tipi, Thinit firavunlarından Smerhat’ın
(M.Ö. 3135) Sina Yarımadası’ndaki zaferini betimleyen bir kabartmada
görülmektedir. Her iki tasvirin de Arap Yarımadası’ndan ilk defa Sina
bölgesine doğru çıkmış olan Samî kabilelere ait oldukları kabul edilmektedir.
Mısır vesikaları, M.Ö. 4. Binde Samî dediğimiz bu tip kabilelerin Sina
Yarımadası
bölgesinde
göründüklerini bildikleri
gibi,
Sumerliler’e
ait
belgelerde de bu tip insanların yine aynı tarihlerde Fırat nehrinin batı
kıyılarında, Irak ve Suriye arasındaki çölde görünmeye başladıklarını
göstermektedir.200
Eski Mezopotamya tarihinde üç büyük Sami göçü olmuştur. En güçlü
göç dalgası kuzeye doğru olmuştur. Bunlardan birincisi M. Ö. 2500'lerde
olduğu tahmin edilen Akadlılar’ın göçüdür. Bu kabileler, Dicle ve Fırat
nehirlerinin birbirine en çok yaklaştığı yerde, Bağdat civarındaki Kiş şehrine
yerleşmişlerdir.
M. Ö. 2. Binde meydana gelen ikinci Sâmi göçü ise Mezopotamya'ya
Sumerliler’in batılı anlamına MAR-TU'lar dediği Amurruları getirmiştir.
Amurrular, İbraniler ve Fenikeliler gibi, Sami dillerin doğu Lehçesini
konuşuyorlardı. Bundan dolayı bazı bilginler, Amurrular'a Doğu Kenanlarıda
derler.
Üçüncü büyük Sami göçü M. Ö. 14. Binde başlayıp 9. Bine kadar devam
eden Arami kabilelerin göçleridir. Asur krallarının, Aramiler’e karşı yaptıkları,
____________
200
Günaltay, 1987: 283.
58
amansız savaşlar sebebi ile Aramiler, yukarı Dicle bölgesine yani Asur'a
gelemeselerde, Anadolu'da Sam'al a (Zincirli) kadar ulaşmışlardır.201
B. Sami Yayılması
İlk Sumer kralları tam anlamıyla asker insanlardı. Savaşçıların eşeklerle
çekilen arabaları, baltaları ve kalkanları vardı. Savaşçılık kral olmanın birinci
koşuluydu. Nitekim efsane kralı Gılgamış da bir savaşçı olarak gösterilmiştir.
Kentler arası savaşlar kıyasıya olurdu. Her şey kentin zenginleşmesi ve
gücünü benimsetmesi adınaydı. Özellikle Lagaş ve Umma kentleri arasında
savaş eksik olmazdı. Savaşın tek nedeni tahıldı. Sonunda Umma Lagaş’ı
yakıp yıktı. Ur, Uruk, Kiş gibi birçok komşu kenti ele geçirdi. öyle ki, bu
kentlerin askeri güçten başka yaşam güvencesi yoktu. Arabalar, madeni
silahlar, baltalar ve kalkanlar
bu savaşçılar kastının üstünlüğünü sağlar.
Savaşçılar, rahiplerle birlikte, Sumer’in ilk kentlerinin tarımsal zenginliğinden
yararlanırlar. Bu iki kast hiçbir zaman uyum içinde yaşayamamışlardır. 3.
Binde bu kentlerin çöküşü başlamıştır. Kuzey ufuklarında yeni bir güç,
Akad’ın gücü kendini göstermiştir. Böylelikle bu kentlerden çoğu yok olmaya
başlamıştır.202
Samiler böylelikle Mezopotamya’ya
yerleşmek ve çoğalmak için her
fırsattan yararlanmaya başlamışlardır. Tarlalarda, bağ ve bahçelerde
çalışmak üzere Mezopotamya şehirlerine girdiler. Her geçen gün çoğaldılar.
Sonunda M.Ö. 4. Bin yıl sonu, 3. Bin yıl başlarına doğru Mezopotamya’nın
kuzey tarafındaki Samîler bu bölgede kuvvetli bir varlık gösterecek kadar
çoğalmışlardı. Merkezleri, Fırat'ın alçak bölgeye girdiği ve Dicle'ye doğru ilk
büyük kollarını gönderdiği sahaydı. Bugün Ebu-Habba denilen Sippar bu
bölgede bulunuyordu.203
___________
201
Kınal, 1987: 283.
Timuçin, 2008: 54.
203
Günaltay, 1987: 291.
202
59
II. AKAD GÖÇLERİ
A. Akad Devri Vesikaları
Akad devrine ait belgelerin pek azı (Sargon ve Naram-Sin abideleri gibi)
orjinaldir. Çoğu daha sonraki dönemlerde yazılmış kopyalar olup bunlar Ur
ve Nippur arşivlerinde bulunmuştur.204 Birçok bilim adamı tarafından zaman
zaman neşredilen bu tabletlerin en son neşri Hans Hirsch tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bunlar arasında önemli olayları kronikler, “ominalar”
denilen fal metinleri gibi vesikalar vardır. Bunların dışında sene isimleri,
lügatlar ve coğrafya metinleri tamamlayıcı bilgiler verir.
Akad dönemi hakkında bizleri aydınlatan belgelerin en önemlisi
“Mücadelenin kralı” anlamına gelen “artamhari” metinleridir. Bu
belgelerde Naram-Sin’in Anadolu’ya yaptığı seferler anlatır. artamhari
metinleri, biri Anadolu’da Hattuşaş (Boğazköy) arşivinde, ikincisi Mısır’da Tel
el Amarna’da, üçüncüsü Mezopotamya’da Babil’de olmak üzere üç nüsha
halinde bulunmuştur.
KAV 92 numaralı metin, Akadlar dönemi coğrafyası için son derece
önemli bir vesikadır. Bu tabletin üzerinde o zamanki bilgilere göre çizilmiş bir
dünya haritası yer alır. Tabletin arka yüzünde ise haritada yer alan garip
memleketler hakkında bilgi verilmiştir.
Elam’daki Sus kazılarında bulunan çivi yazılı vesikaların yayınlanması,
Akadlılar çağı hakkında bilgilerimizi artırmıştır. Bu kazılarda Akad kralı
Naram-Sin’in Avam Sülalesi krallarından Hita ile yapmış olduğu antlaşmanın
metni ele geçmiştir. Ayrıca Sultantepe ve Boğazköy’de Naram-Sin dönemine
ait “naru” metinleri ele geçmiştir.205
____________
204
205
Özçelik, 2006: 38.
Memiş, 2007: 52.
60
Bu metinler dışında, Tel Brak kazıları, Nuzi (Kerkük civarındaki
Yorgantepe) ve
bilhassa Mari (Tel Hariri) kazıları, Akad krallarının Habur,
Orta Fırat ve Yukarı Dicle bölgesindeki faaliyetlerinin arkeolojik delillerini
ortaya koymuştur. Bunun yanında Kıbrıs adasında, üzerinde “Tanrı NaramSin’in kölesi Mar-İştar” yazılı bir silindir mühür ile Uruk’ta üzerinde
Sargon’un kızı Enheduanna’nın adının yazılı olduğu bir eşya vardır.206
B. Akad Devletinin Kuruluşu ve Sargon Dönemi
Sumerliler’in bölgedeki egemenliğine son veren Akadlılar adlarını ilk
kralları Büyük Sargon’un Fırat boyunda kurduğu başkent Agade’den alır.
Sargon’un önderliğinde Sumer egemenliğine başkaldıran Samiler tarih
öncesi çağlardan beri, bugunkü Filistin ve Suriye’den, Mezopotamya içlerine
göç etmişler ve Sumer kentlerine yerleşmişlerdir. Kentlere yerleşemeyenler
de, hayvancılık yapmış, mevsime göre bir otlaktan bir başkasına yer
değiştirmişlerdir.207
Sargon, “Dört Kıtanın Hükümdarı”,208 diğer adıyla arrum-kin, Akad
Devletinin
kurucusudur. Sargon’un başarıları gerçekçi bir görünüşle
açıklanamamaktadır. Bu da ona Eskiçağ toplumlarının bir çoğunda görülen
aynı efsanevi motiflerle,
olağanüstü bir kişilik
kazanmasına
neden
olmuştur.209 Doğumunda anlatılan efsane, Tevrat’ta Musa’ya, İran’da, Kirus’a
sonra da Roma’yı kuran ikizlere mal edilmiştir.210
Sumer kral listesi Akad Devletinin kuruluşu hakkında şu bilgiyi verir:
“Uruk silahla vuruldu,
Krallık Akad’a geçti. Hurma bahçıvanının
evlatlığı, sonra Ur-zababa’nın sakisi olan Sargon kral oldu. Akad’ı kurdu
ve
56
sene
____________
206
Kınal, 1983: 75.
Sever, 1993: 41.
208
Kinder, 2006: 27.
209
Kınal, 1987: 76.
210
Yıldırım, 2004: 52.
207
idare
etti.” Sargon’un
asıl
adı
bilinmemektedir.
61
“Gerçek kral” anlamına gelen arru-Kenu adını muhtemelen kral olduktan
sonra almıştır. Uruk Sülalesinin Lugal-Zagesi’nin kurduğu III. Uruk Sülalesi
adı geçen Urzababa’nın da IV. Kiş Sülalesi krallarından olduğunu yine bu
kral listesinden öğreniyoruz. Böylece Sargon, Lugal-Zaggesi’nin saldırılarına
karşı Kiş Krallığı’nın sınırlarını korumakla işe başlamıştır. Lugal-Zaggesi’yi
mağlup ederek ona bağlı olan Basra Körfezi ile Nippur arasındaki Ur, Uruk,
Lagaş, Umma ve Larsa gibi önemli Sumer şehirlerini ele geçirmişti. Yani
Sargon ilk başta Kiş Krallığı’na rakip olmamış ve onu yıkmamıştı. Tam
tersine, Agade (Akad) memleketinde yeni bir şehir kurarak buna Bab-ilim
“Tanrının Kapısı” adını vermişti.
Sargon’un Kiş Krallığı’nı ve kendisinin eski Beyi olan Urzababa’yı nasıl
ne zaman ortadan kaldırdığı belli değildir. Ancak, Naram-Sin zamanına ait bir
vesikada Akad Devleti’nin kuruluşu şöyle anlatılıyor: “Ecdadım arruKennu Uruk şehrini yıktı. Kişliler’in hürriyetini verdi. Onların burun
halkalarını yaktı. Ayaklarındaki zinciri kırdı.” Bu rivayetlerden ortaya çıkan
tarihi gerçek, Sargon önce Sumerli olan Güney Mezopotamya şehirlerini ele
geçirmiş, sonra Kiş Krallığı’nı da ortadan kaldırarak, kuzey Samîleri ile
güneyin Sumerlileri’ni tek bir idare altında toplamıştır.
Sargon
Babilonya’da
siyasi
birliği
sağladıktan
sonra
kendisini
“arkişşati”, yani “Dünya Kralı” ilân etmişti. Arkasından birçok seferler
yapmıştır. Ancak bu seferlerin zamanını tespit edemiyoruz. Önceliği,
prehistorik devirlerden beri, Basra Körfezi ticareti yüzünden Sumer ülkesi ile
rekabet
edebiliriz.
eden
211
Elam
memleketine
İkinci hedef Kuzey Suriye idi.
vermiş
olabileceğini
tahmin
212
Sargon’un asıl ünü, gerçekleştirdiği “Batı’nın fethi” neden sonra
olmuştur. Çünkü Basra Körfezi’ndeki ticaretin şah damarının Fırat nehri
____________
211
212
Kınal, 1983: 76-77.
Köroğlu, 2006: 78.
62
olduğunu Sargon anlamış
ve
bu
güzergâh
üzerindeki
kervan
konaklarını ele geçirmiştir. Yazılı belgeler Sargon’un bu seferleriyle Sedir
Ormanları ve Gümüş Dağlarına ulaştığını belirtir. Bu seferi Sargon’a, hem
Toroslardaki gümüş madenlerine hem de Amonasların değerli Sedir
Ormanlarına ulaşma olanağı sağlamıştır.213
Sargon, “göğün dört yanının hakimi”214 sıfatıyla egemen olduğu
İmparatorluğu’nun hudutları doğuda Karun nehrinden batıda Akdenize,
kuzeyde Orta Anadolu’dan güneyde Basra Körfezine kadar uzanmıştır.
Böylece Sargon, iktidarda kaldığı 56 yıl içerisinde zaferden zafere koşarak,
dünya tarihinin bilinen ilk imparatorluğunu kurmuştur. Birçok kral gibi o da
zamanında takdir edilmemiş ve öldükten sonra efsaneleştirilmiştir. Sargon’un
sonunu bir Babil kroniğinden öğreniyoruz. Buna göre Sargon son yıllarında
tanrının gazabına uğramıştır. Bu yüzden kıtlık isyan gibi türlü sıkıntılarla
mücadele etmek zorunda kalmıştı. En sonunda da bir suikaste kurban gittiği
rivayet edilmektedir.215
C. Sargon’un Halefleri Zamanında Akad İmparatorluğu
1. Maniştisu ve Rimuş Dönemleri
Sargon'un Rimuş ve Maniştusu adında iki oğlu vardı. Sargon oğullarına
büyük bir dünya devletini miras bırakmıştı. Bu imparatorluğun içinde farklı
farklı kavimler yaşıyordu. Bu kavimler Sargon’un almakta olduğu vergilerin
ağırlığını taşıyamıyorlar ve bu durumdan kurtulmak istiyorlardı. Gerçekten,
bu büyük devleti yönetmek oldukça zordu. Çünkü bu devlet dil ve
birliğinden yoksundu.
____________
213
Köroğlu, 2006: 78, Childe, 1992: 257.
Friedell, 2006: 225.
215
Memiş, 2007: 56-57.
214
din
63
Sumer kral listesi’nden öğrendiğimize göre babasının yerine önce
Rimuş, sonra da Maniştusu geçmiştir. Rimuş, babasının iyice yaşlandığı bir
dönemde ortaya çıkan isyanları bastırmak konusunda büyük hizmetlerde
bulunmuştur. Ninova'da bulunan
bir vesikada Rimuş’un isyan hareketine
ön ayak olan Elamlı Anzan kralını mağlup ettiği ve ardından esir ederek
güneş tanrısına sunulmak üzere Sıppar'a gönderilmiş olduğu haber
verilmektedir.216
Rimuş’un kısa saltanatı, kardeşi Maniştuşu’nun da katıldığı bir saray
entrikasıyla son bulmuştur. Maniştuşu’nun iktidarı süresinde de, ülkedeki
iktidar
tam
olarak sağlanamamakla beraber Akad ordularının Elam ve
kuzeyindeki Asur üzerine başarılı seferler düzenlediği anlaşılmaktadır.
Maniştuşu bir yazıtında Ninive’de tanrıça İştar için bir tapınak yaptırdığını, bir
diğerinde ise Aşağı Denizi gemilerle geçtikten sonra kendisine karşı koyan
32 kralı yendiğini bildirir.217
Sümer kral listesi, Rimuş’ a 9 yıl, Maniştusu’ya ise 15 yıl iktidar süresi
vermektedir. Buna göre Sargon'un ölümünden sonra, tahta önce Rimuş'un
geçtiği, ancak idari güçlükler nedeniyle sonradan imparatorluk topraklarının
iki kardeş arasında paylaşıldığı bilinmektedir. Fakat Rimuş’un 9. iktidar
yılında bir suikast neticesinde ölme sonucu yerine Maniştusu geçmiş ve
memleketin yegane hakimi olmuştur. 6 yıl geçtikten sonra iktidarın 15.
yılında o da bir suikaste kurban gidince, bu defa Akad tahtına,
Maniştusu’nun oğlu Naram-Sin geçmiştir.218
2. Naram-Sin Dönemi
Sargon’un
____________
216
Kınal, 1983: 78.
Köroğlu, 2006: 79.
218
Memiş, 2007: 57.
217
haleflerinden Naram-Sin saltanatı da dedesininki gibi bir
64
dizi
başarılı
askeri
eylemle
geçmiştir.
Bunlardan
bir
kısmı
kendi
betimlemeleriyle bezenmiş anıtlarda anlatılır. Bu anıtlar Akad sanatının
kendine özgü, yeni unsurlar içeren bakışını da gösterir.219
Naram-Sin’in hedefinin, dedesinin ele geçirmiş olduğu alanları da
kapsayan geniş bir
bölgeyi denetlemek
olduğu
anlaşılmaktadır. Fırat
üzerinden ilerleyerek halep yakınındaki Ebla’ya saldırmış ve Sami kökenli
güçlü bir krallığı yıktığını ileri sürmüştür. Arkeolojik kazılar da kentin bu
dönemde tahrip edildiğine ilişkin bulgular vermiştir. Akad orduları, Naram-Sin
önderliğinde
Güneydoğu Anadolu bölgesine de ulaşmıştır. Naram- Sin
dönemini anlatan bazı yazıtlar, onun da dedesi gibi Anadolu içlerine kadar
ilerlediğine değinir. Bu tür övgü yazıtlarının satır aralarında, gerçek seferlerin
yansımalarının olduğu varsayılsa bile, söz konusu eylemlerin kısa süreli
sindirme ve ganimet elde etmekten öte kalıcı bir yanlarının olduğunu kabul
etmek olanaksızdır. Aynı bölgelerin hem Sargon hem de Naram-Sin
tarafından tekrar tekrar fethedilmesine ilişkin kayıtlar bu değerlendirmeyi
doğrular.
Naram-Sin’in Kuzey Mezopotamya’da gerçekleştirdiği eylemlerin işareti
olan bazı kanıtlar günümüze de ulaşmıştır. 1. Bin yılda Yeni Asur Krallığı’nın
başkenti olan Ninive’de
bulunmuş, son derece güzel işçilikli, döküm
tekniğinde yapılmış tunçtan bir baş ve tunç bir heykelin yazıtı kaidesi bunlar
arasında sayılabilir. Tel Brak kentinde bulunan, çevresi surlarla kuşatılmış
bir yönetim binası, bölgedeki Akad etkisini kalıcı kalma çabasına yöneliktir.
Nuzi tabletleri arasında Akadca yazılı olanlarında bulunması bu olguyu
destekler.
3. arkali-arri
Naram-Sin’in son yılları ve Naram-Sin’in yerine
_____________
219
Yıldırım, 2002: 53.
tahta geçen oğlu
65
ar-kali-şarri’nin egemenlik dönemi Akadlılar için sonun başlangıcı anlamına
gelen karışıklıklara tanık olmuştur. Kuzey bölgelerinde sağlanan istikrar ve
denetim bozulmuş, seferlerle sindirilen Lullubiler’in komşuları Gutiler güneye
doğru hareketlenmişlerdir.220
Akad dönemi sonrasına ait bazı şiirsel anıtlarda, devletin sonu ve
başkent Agade’nin
düşüşünün
Nippur’u ve Enlil’in tapınağı
başkentine
gerekçesi
Ekur’u
Naram- Sin’in
yağmalayarak, ganimeti
kutsal kent
gemilerle
taşımasına bağlanır. Anlatıya göre tanrılar bu olaydan sonra
Akadlıları cezalandırmak için üzerlerine Gutileri göndermiştir. Anlaşıldığı
kadarıyla Naram-Sin sonrasında iktidara gelen krallar zamanında, ülkenin
farklı yerlerinde çıkan isyanlar ekonomik dengeleri bozmuş, Gutilerininki de
dahil olmak üzere gerçekleşen göç hareketleri de buna eklenince Agade
yıkılmış, Akad Devleti yavaş yavaş tarih sahnesinden silinmiştir.
arkali-arri'nin 25 yıl devam eden idaresinden sonra Akad Devleti’nin
içinde bulunduğu kötü durumu, hiç bir şey Sumer kral listesi kadar açık bir
şekilde ifade etmez. Listede bu kraldan sonra kim kraldı, kim değildi
sorusunun cevabı yazılıdır. Sonra da İgigi, Nanum, İmi, Elulu isimlerinin
karşısına sadece 3 rakamı yazılmıştır. Böylece Sumerli Kâtip bize Binkaliarri'nin ölümünü izleyen günlerde dört şahsın kendilerini kral ilân ettiklerini
ve bunlar arasındaki mücadelenin üç sene sürdüğünü anlatmak istemiştir.
Bu şahıslardan hangisi tahtın meşru varisi idi, bilmiyoruz. Fakat kral
listesinde, Babilonya’ya bir asır kadar hâkim oldukları için Guti krallarının
isimleri de vardı. Bu isimlerden, dördüncü kral argali-arri vesikalarında adı
geçen arlak, altıncı kral ise Elulmeş’tir. Bu son isim, karışık bir dönemde
krallık iddia eden dört kişiden sonuncusu, yani Elulu olarak kabul
edilmektedir.221
____________
220
Köroğlu, 2006: 81.
Memiş, 2007: 86-87.
221
66
III. AMURRU GÖÇLERİ
Amurrular, Aramiler, İbraniler gibi Batı Sami kökenli toplumlardan biridir.
3. Bin yıl sonlarında Suriye’den hareketlenerek Fırat üzerinden kabileler
halinde
Mezopotamya’ya
gelmişlerdir.
Akadca’da
Amurrum
olarak
adlandırılan bu toplum, literatürde İbranice biçimden dönüştürülen Amoritler
olarak, Sumerce’de Martu (batı), olarak adlandırılır.222 Bu hem bir coğrafi
terim olarak hem de isimleri ilk olarak III. Uruk metinlerinde geçen batı çölü
kökenli çok sayıda kabile için kullanılmıştır.223 M.Ö.
ortalarında
arasındaki
Amurru’nun
orta
14.
Bin yılın
Asi havzası ile Doğu Akdeniz kıyıları
coğrafik bir alanı tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır.
Yani Akdeniz kıyı seridi üzerinde yer alan Ullaza, Sumur ve Orta Asi
bölgesinde bulunan Tunip yerleşimlerinin oluşturduğu üçgen biçimli bir alana
karşılık gelmektedir. 224
Martu bedevileri acaba neden göç ediyorlardı bu soruya cevap
verebilmek için bugünkü bedeviler üzerinde yapılan etnolojik tetkiklere
bakmak lazımdır. Bu kabileler Akadca “abum” yani “baba” denilen bir şeyin,
idaresinde yaşıyorlar ve besledikleri deve, koyun, ve keçi sürülerini bir
vahadan öbürüne otlatarak dolaşıyorlardı. Bu vaha arama ve seçme işi
mevsime ve civardaki kentlerin yıllık panayır günlerine göre ayarlanıyordu.
Çünkü, şehrin civarına gelen bedeviler, bu panayırlarda kendi hayvansal
ürünlerini satıyorlar ve ihtiyaç duydukları maddeleri de buralarda satın
alıyorlardı. Onlar için aslında şehir hayatı dayanılması güç bir esaretti.
Çünkü, şehirde oturan herkes, hayatını kazanmak için çalışmaya mecburdu.
Bu şartlar altında bedevilerin şehirlere dolmaları keyfiyeti, ancak bir kıtlık,
açlık yada başka bir bedevi kabile tarafından vahadan uzaklaştırılma
zorunluluğu ile açıklanabilir. Yukarıdaki durumlardan her hangi birisi söz
konusu olduğunda bütün kabile göç ediyordu. Bazen de bir kabile reisi bir
____________
222
Köroğlu, 2006: 96.
Civil, 1967: 22.
224
Singer, 1991: 70.
223
67
şehir kralı ile anlaşıyor ve bütün kabile erkeklerini para karşılığında savaşçı
olarak veriyordu. Bunun en yakın örneğini Birinci Dünya Savaşında Osmanlı
İmparatorluğu ile İngiliz İmparatorluğu arasındaki mücadelede görüyoruz.
Çünkü İngilizler, para karşılığında satın aldıkları Arapları, Osmanlı
kuvvetlerine karşı kullanmışlardır.
M.Ö. 3. Bin yılın sonlarında vukubulan Amurru (Martu) göçlerinde buna
benzer durumlar yaşanmış olabilir. Amurru göçleri hakkında bize bilgiyi en iyi
Mari mektupları verir. Çünkü, Mari arşivi vesikalarında, Tevrat'ta da adı
geçen Benyamin oğullarından "Maru İamina" yani "Güney oğulları"
anlamına bahsedildiği gibi, İbraniler'den de Habirular olarak söz edilir.
Ayrıca, Hanalılar denilen başka bir kabile daha vardı. Hanalılar, daha ziyade
ücretli askerler olarak görülürler. İşte, III. Ur Sülalesi’nin son zamanlarında,
bu Martu kabileleri, Güney Mezopotamya'ya dolmuşlardı. Hatta, İbbi-sin'in
İsin şehrindeki valisi İşbi-irra, aslen Martulu idi. İşbierra'nın ailesi kim bilir kaç
nesil önce buraya gelmişti ki, İşbierra vali olabilmişti. III. Ur Sülalesi’nin
yıkılmasından sonra, Mezopotamya'da yeniden şehir devletleri idaresi
kurulur. Yani, her şehirde bir küçük krallık teşekkül eder. Ne var ki, bu şehir
devletleri Sumerli olmayıp, Amurrulu idiler. Örneğin Babil şehrinde I. Babil
Sülalesi’ni kuran Sumu-abum bir Amurrulu idi. Terqa'daki I. amsi-Adad'ın
babası İlakabkabu bir Amurrulu olduğu gibi, Larsa'daki Naplanum, İsin'de
İşbierra, Halep'te Yamhad kralları ve Karkamış'taki Ablahanda hep Samî
kökenli Amurrular'dan idiler. Bu şehir krallıkları iki yüzyıldan fazla bir zaman
içinde birbirleriyle sürekli savaşacaklar ve bu yüzden de büyük bir devlet
kuramayacaklardı. İşte bundan dolayıdır ki, bu şehir krallıkları devrine
“İkinci ara devir” denilmiştir. Bu şehir devletleri arasında gerek sürekli
egemen olmaları gerekse bıraktıkları vesikalarla III. Ur Sülalesi zamanındaki
kültürü yaşatmaları bakımından İsin-Larsa şehirleri çok fazla varlık
göstermişlerdir. Bunun için III. Ur Sülalesi’nin çökmesini takip eden iki asırlık
zamana İsin-Larsa devri denilmiştir.225
____________
225
Memiş, 2007: 92-93.
68
Amurrular, Akadca çiviyazısını dillerine adapte ederek kullanmışlar,
köklü Mezopotamya kültürünü özümseyerek bu bölgenin bir parçası
olmuşlardır.
Sumer kökenli bazı kültürel ve mitolojik tek tanrılı dillere
aktarılmasında
da bu toplumun payı olduğu öngörülür. Eski ahit’te
anlatıldığına göre Güney Mezopotamya’da yerleşmiş bir grup göçmen
Amurrulu, olasılıkla 2. Bin yıl başlarında, İbrahim Peygamber önderliğinde
Doğu Akdeniz kıyısındaki Kenan ülkesine ve oradan da Mısır’a ulaşmıştır.
İbrahim Peygamberin göçü ile sembolize edilen bu olay,
Amurru
toplumunun kültürel ilişkilerinde oynadığı role ve tek tanrılı bir dinin tarihsel
köklerine işaret ediyor olmalıdır.226
A. III. Ur Sülalesinden Sonra Mezopotamya
1. İsin Larsa Devri
M.Ö. II. Bin yıl başında Tüm Mezopotamya’ya egemenliğini kabul ettiren
III. Ur sülalesinin Elamlılar ve Amurrularca yıkılmasından sonra siyasi birlik
bozulmuştur. Böylece Mezopotamya tarihinde “İsin-Larsa Devri” adı verilen
ve şehir devletlerinin egemen olduğu bir dönem ortaya çıktı.227 Bu devirde
artık Akadlılarla başlayan dünya devleti ideali tamamen kaybolmuş ve onun
yerine her şehirde bir küçük krallık meydana gelmiştir. Belki de bu küçük
krallıklar, Güney Mezopotamya’nın yeni hakimi Elam kralı tarafından “Divide
et empare (parçala ve hükmet)” kaidesi gereğince bizzat oluşturulmuştu.
Savaşlardaki hizmetlerine karşılık şehir valilerine krallık payesi verilmiş ve bu
şehirler arasında bir partikülarizma (rekabet ) yaratmıştı.
III. Ur Sülalesi’nin yıkılmasıyla başlayan yeni devirde eski şehirlerin
birçoğu önemini kaybetmiş, buna karşılık eskiden küçük birer yerleşim
merkezi olan yerler şimdi büyük birer şehir olmuşlardı. Örneğin Er Sülaleler
Devri’nden beri varlığı bilinen ve III. Ur Sülalesi’nin başkenti olan Ur şehrinin
____________
226
227
Köroğlu, 2006: 97.
Özçelik, 2006: 39.
69
yakılıp yıkıldığını ve ahalisinin bir kısmının şehir terk ettiğini tasavvur
edebiliriz. Fakat Ur şehri o zamanlar nehrin kenarında kurulmuş olduğu için
Mari ve Babil’ den gelen kervanlar Uzakdoğu‘ya giderken yine Ur şehrine
uğramış olmalılar ki, bu yeni devirde Ur önemli bir ticaret merkezi olarak
varlığını koruyabilmiştir. Buna karşılık Ur’un kuzeybatısındaki Uruk’un kaderi
sona ermişti. Uruk bu devirde ingasit isimli bir Martu şeyhinin eline
geçmişti. Eski önemini çoktan kaybetmişti. Fırat ve Dicle nehirleri arasında
bulunan Girsu (bugünkü Telloh) ve Lagaş, Umma, uruppak, Kiş ve Adab
gibi eski devirlerin ünlü Sumer şehirleri, bu yeni devirde yıldızları parlayan
İsin ve Larsa şehirlerin tebası olmuşlardı.
Bu devrin tarihi, bu iki şehir (İsin ve Larsa) arasındaki mücadelenin
tarihidir. Bu, öylesine sürekli ve yıpratıcı bir mücadele olmuştur ki, iki asır
içinde egemenlik bazen birinin bazen diğerinin eline geçmekle beraber, bu iki
sülaleden hiçbirisi Mezopotamya şehirleri üzerinde sürekli bir egemenlik
kuramamışlardır.
Bu
savaşlar
memleketin
birlik
ve
beraberliğini
parçalamıştır. Hâlbuki her iki şehirde de aynı dil ve aynı lehçe
konuşuluyordu. Bir başka ifadeyle bu iki kent halkı kardeştiler.228 İsin ve
Larsa arasındaki mücadelenin arasındaki mücadelenin temel nedeni ise
Nippur’a hakim olan Basra Körefezi ticaretini elde tutmaktır.229
Nippur’un önemi, bu şehrin Sumerliler’in baştanrısı Enlil’in kült (ibadet)
merkezi olmasından ileri geliyordu. Zira o zamanki insanlar, baştanrının,
memleketi idare ettirmek için, kendi istediği bir şahsı iş başına getirdiğine
inanıyorlardı. İşte bu yüzdendir ki, İsin ve Larsa kralları, halkın bu inancını
sömürüyorlardı. Daha önceki III. Ur Sülalesi kralları zamanında bir taht
değişikliği olduğu zaman, kralların meşruluğu ancak Nippur başrahibinin taç
giydirmesiyle sağlanıyordu. Bu durumu, Ortaçağ Avrupa krallarının Papa’nın
____________
228
229
Memiş, 2007: 97.
Özçelik, 2007: 39.
70
elinden taç giymelerine benzetebiliriz. İşte bu nedenle, İsin ve Larsa kralları
mutlaka Nippur’a hakim olmak istiyorlardı. Nippur meselesi iç politikada bir
prestij meselesi idi.
Asıl mesele ise Basra Körfezi’ndeki ticareti elde tutabilme meselesi idi.
Fırat nehrinden epeyce içerde olan İsin şehri için Basra Körfezi’ne ulaşmak
hayati bir önem taşıyordu. Buna karşılık arkalarını Elam kralına dayamış
olan Larsa kralları ise Körfez ticaretini İsinlilere kaptırmamak için ellerinden
gelen her şeyi yapıyorlardı. Bu devrin ekonomisine ışık tutan Larsa iktisadi
vesikalarının tetkikinden anlaşıldığına göre, III. Ur Sülalesi zamanında Elam
(İran) memleketi ile cereyan eden ticari rekabet, şimdi İsin ve Larsa krallıkları
arasında devam edecekti. Ne var ki bu devirde Elam’ın yerini Larsa Krallığı,
yıkılan III. Ur Sülalesi’nin yerini de İsin Krallığı almıştı.
İşte
III.
Ur
Sülalesi’nin
M.Ö.1960
yılında
çökmesinden
Babilli
Hammurabi tarafından Mezopotamya’da siyasi birliğin yeniden kurulmasına
kadar geçen yaklaşık iki asırlık zaman dilimine İsin-Larsa Devri denilir. Fakat
şunu özellikle belirtelim ki, Hammurabi’nin mensup olduğu I. Babil Sülalesi
(Eski Babil Devleti), Yeni Sumer Devleti’nin yıkılmasında yaklaşık bir asır
sonra kurulacaktır. Babil şehrinin M.Ö.1950-1850 yılları arasındaki tarihi
henüz karanlıktır. Ancak, M.Ö. 19. yüzyılın ilk yarısında Babil, Asur ve Mari
şehirlerinde Amurru asılı sülalerin bulunması, Sami kavimlerin Mezopotamya
medeniyetine artık
kendi damgalarını
vurduğunu göstermektedir. İsin-
Larsa Devri süresince, bu iki şehirde bir takım sülale değişikliklerin olduğunu
göreceğiz. Fakat bu tür değişiklikler adı geçen iki şehir arasındaki
mücadeleye engel olmamıştır. İşin ilginç yanı bu devirde cereyan eden
sürekli savaşlar memleketin ekonomik gücünü ve insan kaynaklarını da
tüketiyordu. Bu durum ise gözü daima Mezopotamya’nın topraklarında olan
Elam’ın işine yarıyordu.230
____________
230
Memiş, 2007: 97-98.
71
Bu devrin vesikalarına gelince, İsin-Larsa Devri vesikaları ile Yeni
Sumer Devleti (III. Ur Sülalesi) vesikaları arasında nitelik yönünden bazı
farklar vardır. Bunlar yeni devrin getirdiği sosyal reformların ve yeni
ekonomik şartların doğal bir sonucu idi. Mesela Yeni Sumer Devleti, bütün
eski Sumer devletleri gibi, devletçilik esasına dayanan teokratik bir sosyalizm
ile idare ediyordu. Bu rejimin doğal bir sonucu olarak; III. Ur Sülalesi
zamanının ekonomik vesikaları arasında arazi veya gayri menkul satışına ait
tek bir vesika bulunamamıştır. Buna karşılık İsin-Larsa Devri’nde tarla, çayır,
mera gibi taşınmaz malların alınıp-satıldığını, kiraya verildiğini veya miras
olarak bırakıldığını gösteren yüzlerce vesika vardır. İsin-Larsa Devri İktisadi
vesikaları bize gösteriyor ki, bu devir de artık devlet ekonomisinin yerini özel
mülkiyet ekonomisi almıştı. Bunun doğal bir neticesi olarak da Larsa’da
binlerce senet, kontrat, makbuz gibi ekonomik hayatı aksettiren vesikalar
bulunmuştur. Yine bu devir vesikalarından gümüşle ödenen bir dış ticaretin
varlığı tespit edilmiştir.
2. İsin Krallığı
İsin (Bahriyat), Bağdat’ın 200 km. kadar güneydoğusunda, Fırat ve
Dicle nehirlerinin arasındaki bölgede yer alır.231 İsin Sülalesi’nin ve aynı adı
taşıyan krallığın kurucusu, İşbi- Erra’dır. 33 yıl krallık dönemi geçirmiştir.
M.Ö. 1939’da yerine uiluşu geçmiştir. 10 yıllık kral görevinde bulunan
uiluşu kendini tanrılara hizmete adamıştır. Ölümünden sonra yerine oğlu
İdin-Dagan geçmiştir. 21 yıl krallık dönemi olmuştur. İdin-Dagan’ın
ölümünden sonra yerini oğlu İsme-Dagan almıştır. 19 yıl krallık yapmıştır.
İşme-Dagan’dan sonra yerine oğlu Lipit-İştar geçmiştir. 232
____________
231
232
Köroğlu, 2006: 98.
Kınal, 1983: 106.
72
İşme-Dagan zamanında (M.Ö. 1909-1890) İsin Krallığı’nın çok zor
günler geçirdiği, kralın bunlara karşı bazı sosyal tedbirler aldığı anlaşılıyor.
Ancak, bu yenilik girişimi her halde bir sonuç vermemişti. Çünkü, oğlu ve
halefi Lipit-İştar (M.Ö. 1890-1879) tarafından III. Ur sülalesinin kurucusu UrNammu döneminden itibaren yürürlükte olan kanunlar kaldırılmış ve yeni
kanunlar çıkarılmıştı.233 İşte bu yüzdendir ki, Lipit-İştar, Mezopotamya
tarihinin büyük reformcularından biri olarak kabul edilir.234
Bu kanunların en önemli özelliği Sumerce olarak yazılmasıdır. Lipitİştar’ın Amurru asıllı olması ve Sumerlilik politik açıdan kaybolmasına
rağmen, bu dil ölmemiş ve etkisini göstermiştir.235
Bu büyük kral, iktidarın 11. senesinde rakibi Larsa kralı Gungunum’un
taarruzuna uğramış, yalnız tahtını değil, hayatını da kaybetmişti.236
3. Larsa Krallığı
Larsa (Tel Senkereh), güneyde Ur ile Uruk arasında yer almaktadır. İsin
kentinde olduğu gibi burada da 2. Bin yıl başlarından itibaren yönetici bir
sülalenin varlığı bilinmektedir. Geçmişi Ubeyd dönemine kadar uzanan kent,
19. yüzyılda Amurru kökenli kralların yönetiminde ön plana çıkmıştır.
Gungunum krallığını ilan eder etmez İsin Krallığı’na savaş açmış, prestijli
kentlerden Ur, Uruk’un yanı sıra İran’daki Susa kentini de ele geçirmiştir. Bu
gelişmelerin ardından Güney Mezopotamya’da denetimi elde tutmak isteyen
bu iki kent üstünlük mücadelesine girmiştir. Bu nedenle Mezopotamya
tarihinde 2. Bin yılın başları İsin-Larsa dönemi olarak adlandırılmıştır.
Kuzeyde Eşnunna, Mari ve Asur’un gelişmesine yol açan bu süreç
________________
233
Kınal, 1983: 106.
Memiş, 2007: 101.
235
Tosun-Yalvaç, 1975: 50.
236
Memiş, 2007: 101.
234
73
Hammurabi’nin iktidarına kadar sürmüştür. 237
Larsa kazılarında Cemdet Nasr Devri tabakalarında bulunan piktografik
tabletlerde Larsa adı, “doğan bir güneş” resmi ile gösteriliyordu. Daha sonra
Er Sülaleler III Devri’nde Lagaş kralı Eannatum, Akbabalar stelinde güneş
tanrısının mabedinde (E. Babbar) bir boğa kurban ettiğini bildirir. III. Uruk
Sülalesi kralı Lugalzagesi de kitabesinde: “Bababr’ın sevgili şaherini
(Larsa’yı) su ile sevindirdiğini”, yani Larsa’ya bir kanal açtırdığını söyler.
Böylece Larsa’nın Sumer tarihinin erken dönemlerinden itibaren mevcut
olduğu anlaşılmaktadır.
Larsa krallarından Zabaia'nın oğlu olan Gungunum’a Larsa Krallığı’nın
gerçek kurucusu denilebilir. Çünkü, dört selefi hakkında hiç bir şey
bilinmediği halde, onun idare yıllarına ait sene isimleri vardır. Hatta Larsa’nın
dışında Sus (Susa), Ur ve Eşnunna’da da vesikalar onun adıyla
tarihlenmiştir. Fakat, bu vesikalardaki olayları tarih sırasına göre düzenlemek
gerekir. Bu sene isimleriyle Gungunum’un idaresinin ilk yıllarında Anşan’a
sefer ettiğini biliyoruz. Öte taraftan Ur kazılarında bulunan bir kitabede:
“Sumer ve Akad’ın kralı İşme-Dagan'ın kızı, baş rahibe Enannatum'un
kralı
Gungunum’un
canı
için
Ur
bu adağın yapıldığı” bildirilmektedir.
İsin kralının kızı, Larsa kralının hayatı için acaba niye kurban sunar? Öyle
anlaşılıyor ki, Lipit-İştar, babası İşme-Dagan’ın başrahibe yaptığı kız
kardeşini görevinden affederek kendi kızını başrahibe tayin etmişti. Bunun
üzerine eski başrahibe düşman şehrin kralı Gungunum'un yardımını
istemekten çekinmemişti. Ur şehrini ele geçirmek için fırsat bekleyen
Gungunum Ur üzerine yürümüş, buna engel olmak isteyen Lipit-İştar’ı da
mağlup ederek İsin'i ele geçirmişti. Lipit-İştar’ın akıbeti hakkında bilgimiz
yoktur. Fakat, İsin Krallığı’na Ur-Ninurta isminde birisini tayin etmesi
sonunda İşbierra sülalesi sona ermiş olduğunu anlıyoruz.238
____________
237
238
Köroğlu, 2006: 99.
Memiş, 2007: 102.
74
4. Eşnunna Krallığı
Eşnunna (Tel Amar), Bağdat’ın 81 km. kuzeydoğusunda, Dicle’nin
büyük kollarından biri olan Diyala Nehri’nin doğusunda yer alan önemli
kentlerden biridir. Burası Yukarı Mezopotamya’dan Elam’a ulaşan anayolu
denetleyen stratejik bir noktadır. Kent güneydoğuda İran, kuzeyde Sami ve
Hurri kökenli toplumlar, güneyde de Sumer-Akad bölgeleriyle bağlantılıydı;
bu nedenle kentin siyasi tarihi bu etkiler ışığında şekillenmişti. Geçmişi
Ubeyd dönemine gitmekle beraber Eşnunna 2. ve 3. Bin yılda önemli bir
konuma ulaşmıştır.
III. Ur Sülalesi ve İsin-Larsa kentlerinin egemenlik için mücadele
ettikleri dönemde Eşnunna’da güçlü sülale veya sülalelerin bağımlı – yönetici
olarak hüküm sürdükleri anlaşılmaktadır. III. Ur Sülalesi sonrasında, Babil
Kralı Hammurabi’nin fethine kadar kenti yöneten 16 kral adı bilinir. Sami
veya Elam kökenli adlar taşıyan bu kralların iktidarda kalış tarihleri ve
eylemleri konusunda fazla bilgi bulunmamaktadır. Kent devletlerinin
mücadelesi içerisinde zaman zaman da Elam etkisinde kalmıştır.239
B. Babillliler
1. Eski Babil Dönemi/ I. Babil Devleti
M.Ö. İki Bin yıllarında Arabistan yarımadasından çıkan bazı göçebe
kavimler Akdeniz kıyılarına yerleşirken
bunlardan Amurru (Batı Samileri)
koluna mensup bazıları Mezopotamya’nın Akad bölgesine sızarak buraya
daha önceden gelmiş Sami gruplarla birleşerek büyük bir Sami topluluğu
oluşturdular.
Yıllarca
bütünleşerek yaşadılar.
___________
239
Köroğlu, 2006: 99-100.
Sumer-Akad
hakimiyetinde
onların
kültürüyle
75
Amurrular,
III.
Ur
Sülalesi
döneminde
Sumer-Akad
Devletinin
zayıflamasından yararlanıp daha önceden aylıklı asker, işçi ve tacir olarak
özellikle çevresindeki toplandıkları Babil’de üstünlüğü ele geçirip240 bütün
Sumer ve Akad’a adını vermiştir.241
Eski Babil İmparatorluğu’nun yaşadığı dönem (M. Ö. 1894-1595)
Mezopotamya tarihinin pek görkemli bir sayfasıdır . Bu üç yüzyıl boyunca,
güney bölümü, iktisadi bakımdan çok büyük etkinlik kazandı; Babil milliyeti
ile, o güne değin Mezopotamya’da gerçekleşmiş olan bütün kazanımları
özümseyen Babil uygarlığı bu devirde oluştu. Amorit kralları zamanında
önemsiz küçük bir kent olan Babil, ticari, siyasal ve kültürel bakımdan
gelişmiştir.242
Eski Babil Sülalesi’nin ilk kralları üzerine fazla bilgi yoktur. Bunların
Mezopotamya’da gelişen siyasal olaylarda da fazla etkin olmadıkları
anlaşılmaktadır.
Az
sayıdaki
kısa
yazıttan
anlaşıldığı
kadarıyla,
Hammurabi’ye kadar, Eski Babil Sülalesi kralları daha çok kenti korumak
amacıyla surlar inşaa etmiş, ekonomik canlanmayı sağlamak için kanallar
açtırmakla meşgul olmuşlardı.243
Bu sülâlenin ünlü kanunlarıyla tanınan altıncı kralı Hammurabi yalnız
Mezopotamya tarihine değil, dünya tarihinde de büyük bir devlet adamıdır.244
Kişiliği bakımından üzerinde durulması gereken önemli bir kraldır.245
Kendisine “Martular’ın atası” unvanının verilmesi ve hatta ölümünden sonra
tanrılaştırılması boşuna değildir. Öyle ki onun namı ve şöhreti kendisinden
750 yıl sonra yazılan Tevrat’a bile geçmiştir. Tevrat’ın Tekvin Kitabı’nın XIV.
___________
240
Özçelik, 2006: 39
Gibson, 1972: 48.
242
Tanıllı, 1994: 60.
243
Köroğlu, 2006: 107.
244
Köroğlu, 2006:109.
245
Özçelik, 2006: 40.
241
76
Bab’ında
zikredilen
Amrafel adlı
şahsın,
Hammurabi olduğu
kabul
edilmiştir.246
Hammurabi, Sumer kentlerini ve Akad ülkelerini tek bir yönetim altında
birleştirmiştir. (M.Ö. 1750'lerde) Hammurabi'nin kurduğu bu yeni düzenin,
teokratik bir devlet olmaktan çok dünyevî bir devlet olduğu genellikle kabul
görmektedir. Bu devlet, Akad İmparatorluğu gibi büyük bir dünya devleti
olmayıp, memurların yönetimine
dayalı milli
bir devlettir. Babil kenti,
devletin başkenti yapılmış ve bundan sonra kurulan Babil devletlerinin de
merkezi olmuştur.247
Hammurabi dönemi, Eski Babil Krallığı’nın doruk noktası olmuştur. Bu
dönemde, Sumer, Akad, Elam, Gutiler ve Amurrular'ın bir araya gelmeleri
sonucu oluşan ırklar karışımında, küçük bir azınlık durumuna düşen
Sumerliler, zamanla Samililer içerisinde eriyip gitmişler ve M.Ö. 1500’e
gelindiğinde tümüyle ortadan kalkmışlardır.248 İyi bir komutan ve idareci olan
Hammurabi bütün gücüyle Mezopotamya'yı Samîleştirdi. Babil kültürünü
Mezopotamya kültürü durumuna getiren bu kralın döneminde
siyasal ve
sosyal
görülen
alandaki çalışmalarla ilgili yazılı belgelerin çokluğu
bilimsel açıdan geniş bir bilgi birikimi sağlamaktadır.
Hammurabi’nin
Babil üzerinde
ilk yıllarında, amşi-Adad
siyasal
önderliğindeki Asur’un
anlamda etkiliği olduğu anlaşılmaktadır. Onun
ölümden sonra Asur yavaş yavaş etkinliğini yitirmiş, bundan yararlanarak
güçlenen Zimri-Lim önderliğinde Mari, Babil ile ittifaka girerek uzun süre
konumunu korumuştur. Bu dönemde krallıklar çıkarlarını korumak için
anlaşmalar yapmakta ve yardımlaşmaktaydılar. Bölgeler arası ticarete
olanak sağlayan güvenli bir ortam oluşturmak içinde çalışmışlardır. Nitekim
____________
246
Memiş, 2007:112-113.
Köroğlu, 2006: 108.
248
Özçelik, 2006: 40.
247
77
bu anlayışın ürünü olarak, kuzeyde Orata Anadolu kervan ticareti yoğun bir
biçimde sürmekte, güneyde de Elam ve Basra Körfezi üzerinden ticaret
yapılabilmekteydi.
Hammurabi’nin egemenliğinin ilk otuz yılı boyunca bu güçler dengesini
altüst edecek önemli bir çıkış yaptığı görülmez. Bu uzun dönemde, Babil’de
kullanılan yıl adlarından yalnızca 3 tanesi yapılan seferlerle ilgilidir. Bunların
da yakındaki Eşnunna Krallığı’na bağlı bazı kentlere yönelik olduğu
anlaşılmaktadır. Hammurabi bu seferlerden biri için Mari kralının yardımını
istemiş ve bunun üzerine Marilli Zimri- Lim, 11. Yılında Hammurabi’nin
yapacağı sefere destek olmak amacıyla, Suriyede’ki Yamhad Krallığı’ndan
aldığı otuz bin kişilik bir askeri birliği kendisine göndermiştir. Mari
mektuplarında bu tür yardımların karşılıklı olduğu anlatılır.
Hammurabi, kısa sürede gücünü tüm Mezopotamya’ya göstermiştir.
Babil Krallığı’na karşı önemli direnç noktalarından biri, Eski Sumer
ülkesindeki Larsalı Rim-Sin idi. Hammurabi krallığının otuzuncu yılında kırk
bin kişi tarafından savunulduğu belirtilen Larsa’yı ele geçirmiş ve eyalet
haline dönüştürmüştür. Hammurabi yazıtlarında, Güney Mezopotamya
üzerinde hak iddiasında bulunan birleşik Elam ordularını da yenmekle
övünür.
Dört iklimin egemeni249 32. yılında kuzeydeki Eşnunna, Asur ve Guti
yağmalayarak bölgelerine yönelmiştir. Yıl adları, 38. yılında Eşnunna’nın bir
kez daha
yıkıldığına
işaret eder. Gerçekte
Asur
ülkesinin de
ne
ölçüde fethedildiği veya bu seferlerin sadece yıllık ganimet elde etmekten
öteye geçip geçmediği açık
_______________
249
Köroğlu, 2006: 109-110.
değildir.
78
Çiviyazılı mektuplar bütün bu süreçte
Hammurabi ile Zimri-Lim
arasında bir tür müttefiklik ilişkisi olduğunu ima eden ipuçları sağlar. Ancak
gittikçe güçlenen Babil kralının 33. yılında itibaren bölgede kendisine tek
rakip
olarak
gözüken
Mari
üzerine
yöneldiği
anlaşılır.
Yıl
adları
Hammurabi’nin 35. Yılında Mari’nin tümüyle yıkıldığını şu not ile belgeler:
“Anu ve Enlil’in emriyle Mari’nin surlarını ve Malgum’un surlarını yok etti.” 43
yıllık uzun saltanatın sonlarında artık Mezopotamya’da kendisine direnecek
güçlü bir devlet kalmamıştı.
Hammurabi’nin ölümüyle birlikte, Babil önderliğinde oluşturulan güçlü
devlet kısa sürede parçalanma sürecine girer. Önce güneydeki kentlerden
Larsa başta olmak üzere Ur, Uruk ve İsin gibi kentlerin Babil’e karşı güç
birliği yaptıkları anlaşılmaktadır. Bunlara karşı kazanılan geçici başarılar
durumu düzeltmemiştir. Bu dönemde Mezopotamya’ya doğudan, Kassitler
olarak adlandırılan yeni bir halk gelmiş ve bölgenin istikrarsızlaşmasında
önemli bir rol oynamıştır. Basra Körfezi kıyılarını ise “Deniz Ülkesi Hanedanı”
olarak adlandırılan bir kabile denetimi altına almış ve bu yöredeki deniz
ticaretini önemli ölçüde etkilemiştir.250
Görülüyor ki Hammurabi, küçük ve mütevazi bir taşra kasabası olan
Babil’i bütün Mezopotamya’ya hakim bir idare merkezi haline getirmişti.
Fakat Hammurabi’nin büyüklüğü sadece geniş toprakları ele geçirmesinde
görülmez. Onun asıl büyüklüğü, devletine milli bir damga vurabilmiş
olmasından kaynaklanmaktadır.251
Babil’de Hammurabi Sülalesi iktidardayken, Orta Anadolu’da Kızılırmak
kavisi içinde Eski Hitit Devleti kuruluşunu tamamlayarak fetihlere başlamıştı.
Kısa süre sonra Önasyada’ki dengeleri değiştirecek kadar güçlenen Hitit
kralı I. Murşili, M. Ö. 1915’te
____________
250
251
Memiş, 2006: 117.
Köroğlu, 2006:110.
Kuzey Suriye ve Fırat üzerinden ilerleyerek
79
Babil’i ele geçirmiş ve bir dönemin kapanmasına neden olmuştur. Hititlerin,
başkentleri Hattuşa’dan yaklaşık 1000 km. kadar uzakta, kendi ülkelerinden
oldukça uzakta farklı bir coğrafyada
bulunan
Babil’e
saldırmaktaki
amaçlarının sınırlarını bu denli genişletmek olmadığı açıktır. Belki mitolojik
öykülerde hala yaşayan Akad krallarının Anadolu seferlerinin öcünü almayı,
belki de zengin tüccarların anavatanını yağmalamayı düşünmüşlerdi. Elde
edilen sonuçlara bakıldığında, Hammurabi’nin sülalesine son vermenin
Hitileri Önasyada’ki politik arenada Mısır’a rakip olacak kadar güçlendirdiği
ve gerçek kazanımın da bu olgu olduğu anlaşılır. Mezopotamya ise, bu
süreçte
Kassit
ve
Mitanni
gibi
yeni
toplumların
egemenlikleriyle
tanışmıştır.252
2. Eskiçağ Tarihi Açısından Hammurabi Dönemi ve Önemi
2. Bin yıl başlarının en önde gelen kişisi, M.Ö. 1792 ile 1750 arasında
hüküm süren Babil Kralı Hammurabi’ydi. Sabırlı ve tedbirli, ama aynı
zamanda hırslı ve kararlıydı. Hammurabi, kişiliği bakımından üzerinde
bilhassa durulması gereken önemli bir kraldır. Siyasal alandaki askerkomutan kişiliği kadar, Babil Devletinin idari, mali, hukuki alanlardaki
yapılanmasındaki teşkilatçılığı onun sosyal kişiliğini de önemli kılar.253 Hiç
şüphe yoktur ki, Hammurabi adını ebedileştiren
kanunlardır. Hammurabi
Kanunları, modern hukukta olduğu gibi ceza hukuku, borçlar hukuku, medeni
hukuk gibi bölümlere ayrılmış değildir. Hepsi karmaşıktır. Hatta bazen bizim
belediye narhı dediğimiz fiat tarifeleri bile bu maddelerde görülür. Bütün
Sami kavimlerde görülen kısasa kısas prensibi bu kanunlarda da
yürürlüktedir. Bu prensibe biz hukuk dilinde “talion” diyoruz. Ancak modern
hukuk tarihçileri Hammurabi Kanunları üzerinde çalışmıştır ve bunları
modern hukuk anlayışına göre yeniden bölümlere ayırmışlardır. Fakat
___________
252
253
Köroğlu, 2006: 111-112.
Özçelik, 2006: 40.
80
Hammurabi,
kendisinden
yaşayacak olan
10 asır sonra Hellas’ta
(Yunanistan)
Solon’un yaptığı “borç yüzünden köleliğin kaldırılması”nı
kanunlarda tespit etmiş ve dünya tarihinde ilk defa olarak kadınlara da
boşanma hakkı tanımıştır. Hatta işçilere ayda
tanımak suretiyle,
üç gün
dinlenme
fırsatı
memleketinde işçi haklarıyla uğraşmış ve imkanların el
verdiği ölçüde adaleti sağlamaya çalışmıştır.
Hammurabi, devlet işlerini yürütmenin yanında, davalara bakan,
yargılayan ve aynı zamanda en günlük işlere bile karışan etkili ve mutlak bir
yöneticiydi. Kendisini adil ve insancıl bir hükümdar olarak tanıtır; amacını
güçlülerin zayıfları ezmesini önlemek, öksüze ve dula adil davranılmasını
sağlamak ve adaleti hakim kılmak olarak açıklar.254
Eski Sumer ve Babil kanunlarının, törelerinin ve fermanlarının toplanıp
günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesiyle oluşturulan ve tarihte bilinen
ilk düzenli kanun derlemesi olan Hammurabi Kanunları; merkezi iktidarın
bürokrasiden sonra tüm ülkeyi denetlemesini sağlayan bir aracı olmuştur. Bu
kanunlarla aynı zamanda tüm ülkede sabit Pazar fiyatları da (fiyat kontrolü)
geliştirilmiştir. Hammurabi, yaptığı bütün bu yasal düzenleme ve reformlarla
donuklaşmış
“tanrı-kral”
anlayışından
sosyal
yönü
olan
“hayırsever
hükümdar” kavramına geçişi de sağlamıştır ki, kendisi de yaptıklarını ve
yasal düzenlemelerini taş abidesinde “adil bir kral olarak halkı için yaptığı
iyilik ve imar faaliyetlerini” dile getirir.255
M.Ö. 1686 yılında vuku bulan Hammurabi’nin ölümünden sonra yerine
oğlu amşu-İlina geçmiştir. 38 yıllık iktidarından sonra yerine oğlu Abi-eşuh
geçmiştir. Abi-eşuh 28 sene hüküm sürmüştür.
halef olmuştur.
Abi-eşuh’a Ammi-Ditana
Bu kral 36 sene hüküm sürmüştür. Ammi-Ditana, bir
vesikasında: “ Kudretli kral, Babil kralı, Kiş kralı, Sumer ve Akad kralı, bütün
____________
254
255
Köroğlu, 2006: 112-113.
Özçelik, 2006: 41.
81
Amurru memleketinin kralı” demek suretiyle öğünmektedir ki, aslında bu
öğünmeler
sebepsiz
değildir.
Gerçekten, onun zamanında Deniz-eli
kralları İsin şehrini aldıktan başka Nippur’u da zaptetme girişiminde
bulunmuşlardı. Ammi-Ditana, bu memleketleri kurtarmakla öğünmektedir.
Eski Babil sülalesi içinde Hammurabi’den sonra en büyük şahsiyet,
Ammi-ditana’nın oğlu Ammi-şaduqa’dır. Bu kralın saltanatının ilk yıllarında
çıkarmış olduğu ferman, Eski Babil Devleti’nin çöküş nedenlerini açıklar.
Kendisinden sonra başa geçen oğlu ve birinci Babil devletinin son kralı
amşu-Ddtana 26 yıl hüküm sürmüştür. Pek önemli bir varlık, gösteremeyen
bu kral, Anadolu’da kurulup yayılmaya başlayan Hitit Devleti’nin ani bir
saldırısına uğramıştır. Suriye’ye inmiş bulunan Hitit kralı, Fırat’ı takip ederek
Babil’e saldırmış ve burayı yağmalamıştır. Böylece bir devre adını veren
Babil şehri tarih sahnesinden silinmiştir.256
C. Asurlular
1. Eski Asur Devleti
19.
yüzyılın
başlarına
kadar Asurlularla
ilgili
bütün
bilgilerimiz
Herodotus’un “Historia” isimli eserinde nakledildiği rivayetlerine dayanıyordu.
Bu asırdan itibaren Avrupalıların başlattığı keşif seferleri ve araştırmalar
neticesinde bilgilerimiz bir hayli artmıştır. Asur başkentlerinde kazılar
yapılmıştır.
Bu kazılar sonucunda arşivler, saray duvarlarına yazdırılmış
kitabeler, sütunlar vs. bulunmuştur. Ancak Eski Asur dönemi hakkında yine de
fazla bilgimiz yoktur. Bununla beraber, bir taraftan Eski Asur dönemine ait
yazılı malzeme veren Kültepe, Eşnunna ve Nuzi arşivlerinin keşfi, diğer
taraftan Eski Asur listelerini de kapsayan Korsabad Kral Listesi’nin bulunması
____________
256
Köroğlu, 2006: 119-124.
82
sayesinde Asur’un M.Ö. 3. Bin yıl tarihi ve Eski Asur Devleti’nin kuruluşu
hakkında bilgi edinebiliyoruz.257
M. Ö. 2300-2000 yılları arasındaki süreçte Batı Samileri halkları Orta
Mezopotamya ve Babil’e doğru hareketlenerek buralara yerleşmişlerdir.
Asurluların; Akadcada Amorit, Sumercede Martu olrak anılan ve Sami kökenli
bir dil konuşan bu Sami gruplarla Kuzey Mezopotamya’da eski Tel Halaf
kültüründen gelme ve içlerinde Subarular’ın da bulunduğu bölgenin Asya
kökenli eski halklarının kaynaşması ile oluşan melez bir ırk olduğu
bilinmektedir. Asur sitesi, tanrı Asur adına kurulmuş ve kuruluş tarihi de tam
olarak bilinmeyen bir şehirdir. Halkı da bu kentin adını taşır. Böylece M.Ö.
2300-2000 yılları arasındaki süreçte yörenin kültürü, politikası, dini ve sosyal
hayatı üzerinde eski unsurlara son verilerek derin izler bırakan bir gelişme ve
değişme yaşanmaya başlanır. 258
Asur (Kalat ergat) kenti, Büyük ve Küçük Zap Irmaklarının Dicle ile
birleştikleri kesimde, Dicle Nehri’nin batı kıyısında yer alır. Konumundan
dolayı önemli bir ticaret ve kült merkezi olup, Zagros Dağları’nın doğusundan
elde edilen kalay ve güneyindeki Babil Ülkesi’nden sağlanan tekstil ürünleri,
başta Orta Anadolu olmak üzere ihtiyaç duyulan bölgelere Asurlu tüccarlar
tarafından pazarlanıyordu. Asur’un 2. Bin yıl başlarında ticarette oynadığı rol
hem kendi siyasal pozisyonunu hem de Anadolu’nun gelişim çizgisini köklü
bir biçimde değiştirerek, Anadolu’nun hem de Mezopotamya’nın lüks tüketim
mallarıyla hem de Asurlu tüccarların tuttukları kayıtlar aracılığıyla ilk kez yazı
ile tanışması sağlanmıştır. 259
Kuzey Mezopotamya’da Eski Asur Krallığı’nın siyasal olarak söz sahibi
olması, I. amsi-Adad döneminde bölgenin Eşnunna Krallığı’nın baskısından
____________
257
Memiş, 2007: 180.
Özçelik, 2006: 42.
259
Narçın, 2008: 84.
258
83
kurtulmasıyla başlamıştır. amsi-Adad, iktidarı süresince artan ticari ilişkiler
ve gelişen ekonomiye paralel olarak siyasal nüfuz alanını genişletmeye önem
vermiştir. Bu amaç doğrultusunda öncelikle Batıya doğru yaptığı seferlerle
Yukarı Habur bölgesini denetim altına almış, Mari’yi de ele geçirerek Fırat’ın
kollarından Balih Irmağı, doğuda Zagros, güneyde Babilonya tarafından
çevrelenen geniş bir alana egemen olmuştur. Böylece İran üzerinden gelip
batıya, Akdeniz
kıyılarına ve Anadolu’ya kadar ulaşan ticaret bütünüyle
Asur’un denetimi altına girmiştir.260
Eski Asur Devleti I. amşi-Adad’ın ölümünden sonra fazla tutunamamış
ve
çok
geçmeden
tarih
sahnesindeki
rolünü
tamamlamıştı.
Tüm
Mezopotamya’da bütün ipler Babil kralı Hammurabi’nin eline geçmişti.261
IV. ARAMİ GÖÇLERİ
Aramiler, Mezopotamya ve özellikle de Asur için tehlike oluşturmaya
başladıkları 12. yüzyılda, yazılı belgelerde anılmaya başlayan toplumlardan
biridir. Bu halk, 2. Bin yıldaki İbraniler gibi, Kuzeybatı Sami grubuna giren bir
dil konuşmaktaydılar. Anayurtları kesin olarak bilinmemekle birlikte,
dillerindeki benzerlik nedeniyle, göçlerden önce arap Yarımadası’nda veya
Kuzey Suriye çevresinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Yazıtlarda Aramiler ile
Ahlamu adlı bir diğer yarı göçebe toplum arasında kurulan bağlantı bu
toplumun tarihini birkaç yüzyıl erkene götürür. Ahlamu toplumu 13. yüzyılda
I. almaneser ve ardından da I. Tukulti-Ninurta’nın Asur ülkesinin batısında
ve Suriye çöllerinde savaştığı toplumlardan biridir. Aramiler’in göçünden
sonra ise I. Tiglat-pileser ve II. Aşurnasirpal dönemine ait birkaç yazıt bu iki
____________
260
261
Köroğlu, 2006: 102.
Memiş, 2007: 186.
84
toplumu “ Ahlamu Aramileri” şeklinde tanımlar. 262
Beşinci Bin yılın sonlarına doğru Suriye çöllerinden ve Filistin’den
güneye inen Amorit ve Kenan göçebelerin arasında Aramlar da bulunuyordu.
Bu Sami kökenli göçebeler daha önce yerleşmiş halkla birlikte Sumerliler’in
ileride kuracakları kültürün temel taşlarını oluşturdular. Elamlılar’ın M.Ö.
1960 yılında Sumerliler’e saldırarak Ur kentini ve Sumer egemenliğini
yıkmalarından sonra, bu halkın bir kesimi dağıldı.
Güneye göç eden Samiler’in arasında Amoritler
çoğunluktaydı.
Aramiler esas olarak Suriye ve Filistin’de kaldılar, daha sonraki yüzyıllarda,
2. Bin yılın ortalarına doğru yeni bir göç başlattılar. Bu göçler bereketli hilal
dediğimiz, Fırat’ın güneye akmadan önce geniş bir yay çizdiği bölge
üzerinde yoğunlaşmıştı.263
Asur ve Hitit kaynaklarında ilk defa Ahlamu adıyla adlandırılan bu
göçebeler, hayvancılıkla geçiniyorlardı. İklim ve otlak koşullarına göre
bölgede dolaşıyorlar, iyi bir otlak bulduklarında yük hayvanlarını çözüyorlar,
karakeçi
kılından
dokunmuş
çadırlarını
kuruyor
ve
geçici
olarak
yerleşiyorlardı. Bu göçebe aşiretlerden olan Aramiler çoğaldı, zamanla insan
ve hayvan sayısını artırdı. Aram adı bu aşiretin adından gelmektedir. M.Ö.
1200 yıllarının ortalarında ilk kez Aramiler’in adı Babil Kralı Kadaşman
Enlil’in bir mektubunda geçer. Babil kralı, Hitit Kralı Hattuşili’ye yazığı bu
mektupda kervan yolları Ahlamu eşkiyaları tarafından tutulduğu için elçi
yollayamadığından söz eder. 264
Aramiler, Suriye çöllerinde göçebe kabileler-aşiretler halinde yaşayan,
____________
262
Köroğlu, 2006: 144, Albright, 1975: 528.
Memiş, 2007: 186.
264
Sever, 1993: 128-130.
263
85
birbiriyle akraba birçok gruptan oluşmaktaydı.265 Babil’den başlayan ve Fırat
kıyısından içlere giden yolu sık sık kesip, kervanları soyuyorlardı. Aramiler
ayrıca Hitit ordusunda paralı askerlik yapıyorlardı. Bölgeyi iyi bildikleri için
yolu çölden geçen herkese rehberlik yapıyorlardı.
Bu yıllarda Suriye limanlarının Fenikeliler’in eline geçmesiyle Aramiler
kıyıdan içeri doğru itildiler. Fenikeliler kurdukları tiros, Arvad, Biblos gibi
liman kentlerine hakimlerdi. Aramiler dışarıdan gelen bu boyundurukları
doğuya göç ederek kurtulmayı denediler. Fenike baskısı Aramiler’de bir birlik
yarattı. Tehlikelere karşı aşiretler birleşmeye başladılar. Böylece ilk Aram
beyliklerinin, kent devletlerinin
temelleri atılmaya başladı. Aramiler bir
yandan Hurriler’in kurduğu Mitanni Krallığının ordusunda paralı asker olarak
Asurlular’a karşı savaşırken, bir yandan da Fırat’ı aşıp Fırat ile Dicle
topraklarına yerleşmişlerdir. Aramiler’in belirli bir yerleşme yerleri olmadıkları
için rahatça Asur kentlerine baskın düzenleyip, kaçabiliyorlardı. Asur kralı
Tukulti-Ninurta ilk defa Aramiler’e karşı yıldırım harekatı başlattı. İki nehir
arasındaki bölgeye yerleşmeye başlayan Aram aşiretleri ortadan kaldırıldı.
Amonos dağları ile Fırat arasındaki bölge Asurluların eline geçti.
Aramiler Asur boyunduruğuna karşı aşiret başkanlarının liderliğinde
örgütlenmeye başladılar. Aramiler’in yaşamak için sulak, otu bol bölgelere
gitmeleri gerekiyordu, Bu bölgeler de Asurluların elinde bulunuyordu.
Böylece otlak ve Asur kentlerinin çekiciliği nedeniyle iki komşu halk arasında
sürekli çatışmalar çıkıyordu. Asur kaynaklarına göre I. Tiglatpilaser bir çok
defa Fırat’ı aşarak, aşiretler üzerine yürüdü. Teknik yönden güçlü olan Asur
ordusuna karşı Aramiler açık savaş veremeden dağlılıyor, gece baskınlarıyla
Asurları yenmeye başlıyorlardı.266 Asur kralları, Yeni Asur döneminde taktik
değiştirerek büyük nüfus nakillerine başvurmuşlardır. Bir bölgenin güvenliğini
sağlamak ve isyanları bastırmak temel gerekçesiyle nakledilen halklardan,
____________
265
266
Köroğlu, 2006: 144.
Sever, 1993: 128-130.
86
yeni kentler kurmak, tarım alanlarına işgücü sağlamak, orduda ise asker
ihtiyacını
sağlamak
bağlamında
yararlanılmıştır.
Yazılı
belgelerdeki
kayıtlardan Yeni Asur krallarının birkaç milyon insanı bu amaçla naklettikleri
anlaşılır. Bu nüfusun büyük çoğunluğunu da Aramiler oluşturur. Böylece
Aramiler zamanla, hem küçük gruplar halinde göçerek geldikleri hem de
büyük nüfus nakilleriyle yerleştirildikleri Asur kentleri ve çevresindeki tarım
alanlarında Asur halkıyla kaynaşmıştır.267
A. Babil Tahtında Bir Aram Soyu
Hitit Kralı I. Murşili’nin Babil krallığına son vermesiyle, Eski Babil Çağı
son bulmuş ve egemenlik Kassitleri’n eline geçmişti. Kassitler’in de 400 yıl
süren egemenlikleri de Elamlar tarafından sona erdirilmiştir.
Babil’deki Elam valisi, Sami kökenli bir soylunun mücadelesi sonucu
öldürülerek Babil’deki Elam egemenliğine son verilmiştir. Bundan sonraki
yıllar Babil ile Asur arasındaki savaşlarla, Aramiler’in Asur saldırılarına karşı
direnmeleri ve politik bir birlik oluşturmalarıyla geçmiştir. Babil kralı Marduknadin-ahhe zamanında Asur ordusu Kral Tiglat-pilesar’ın komutanlığında
Aramileri dağıtmakla yetinmemiş, Babil topraklarını da saldırmıştır. Asurlular
ilk akında Zap suyunun güneyine kadar inmişlerdi. Babil üzerine ikinci Asur
akınında isei Dur-Kurigalzu, Sippar ve Babil kentleri Asurlular tarafından
yağmalanmıştır. Babil’de kralınsarayı ateşe verilmiştir.
Aramiler bu fırsattan yararlanarak asker bulunmayan Asur kentlerini
yağmalamışlardır. Babil kralı bu yenilgiden sonra tahttan çekilerek, yerini
oğlu Marduk-şapik-zerimati geçmiştir. Bu kral zamanında Asur ve Babil
arasındaki ilişkiler düzelmiştir. Lakin Babil’in ağır bir savaşta yenik düşmesi,
ülkeyi ve krallık yönetimini zayıflatmıştı. Babil’in zayıflığı Aramiler’in işine
yaramış ve üst üstte yaptıkları saldırılarla krallık yönetimini çökerttiler. Babil
____________
267
Köroğlu, 2006: 144.
87
adı taşıyan bir Aram beyi, Adad-apla-iddin Babil tahtına geçmiştir. Böylece
İsin soyunun yerine bir Aram soyu başlamış oldu Babil tahtında.
B. İlk Aram Beylikleri
İsa’nın doğumundan önceki 1. Bin yılın başlarında, Ortadoğu eski
tarihine damgasını vuran en önemli olay göçebe Aramlar’ın yerleşik düzene
geçmeleri ve yayılmalarıdır, diyor tarihçiler. Aramiler bu yıllarda Suriye’nin
kuzeyinde, Fırat vadisinde ve güney Mezopotamya’da göçebeliği bırakarak,
yerleşik düzene geçmeye başladılar. Aramiler ilk defa Karkamış’ın
güneyinde, Fırat’ın güneye akmadan önce geniş bir yay çizdiği bölgede
yerleşmişlerdi. Kentler, köyler kurmuşlardı. Hayvancılık ile geçiniyorlar ve
meyve, sebze üretiyorlardı. Asur kralı I. Tiglat-pilesar bu bölgedeki Aramileri
dağıtmış, Fırat’ın doğu yakasına geçmemeleri için karakollar, hisarlar
kurdurmuştu. Asur kralının ölümünden sonra karokollar basılmıştır.
Fırat’ın doğu yakasındaki Mutkinu ve Pitru hisarları Aram saldırılarına
dayanamamıştır. Böylece başkenti Karkamış’ın güneyindeki Til Barsip/Tel
Ahmar kenti olan Aram Bit-Adini krallığı Fırat’ın karşı yakasına geçmiş oldu.
Hitit
krallığının
1200’lü
yılların
başlarında
yıkılmasından
sonra
Suriye’nin kuzeyindeki bir dizi Hitit kenti Aramiler’in eline geçti. Bu kentler
yeni kurulan Aram beyliklerinin merkezleri oldu.
Aramlar’ın eline geçen bu Hitit kentlerinde eski kültürlerle yeni Aram
kültürü bir süre sonra yavaş yavaş kaynaşmaya başladı. Aram beyleri hem
Aramca hem Hititçe adlar almaya başlamışlardır.
Habur ırmağı yönündeki Aram göçlerinden sonra, Balih vadisinde iki
Aram beyliği kurulmuştur. Habur kıyısında başkenti Guzana/Tel Halaf olan
Bit Bahiani beyliği kurulmuştur. Aramiler Fırat kıyısından güneye inerek,
Fırat’ın çizdiği yayın güneyinde beylikler kurmuşlardır. Eski Sumer ülkesinin
88
bulunduğu Basra körfezine kadar uzanan bölgeye, Aram kökenli Kaldu
aşireti göç etmiştir.
Dicle’nin güneyindeki Dijala bölgesinde de kalabalık
Aram aşiretleri yerleşmiştir.268
____________
268
Sever, 1993: 192.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KASSİT, HURRİ, MİTANNİ GÖÇLERİ VE BU KAVİMLERİN TARİHİ
I. KASSİTLER’İN AKINLARI
Babil kralı Hammurabi sonrasındaki iki yüzyıl boyunca Önasya’da
oldukça önemli değişiklikler yaşanmıştır. Anadolu’da Hint-Avrupa kökenli
Hititler bir devlet kurmuş,
Kuzey Mezopotamya’da Hurri halkı Mitannili
yöneticileri önderliğinde yeniden güçlenmişlerdi. Mezopotamya’da ise Kassit
adını taşıyan yeni bir toplum tarih sahnesine çıkmıştır. 18. yüzyılda,
Hammurabi’nin oğlu amşu-iluna’nın 9. yılına verilen isimde ilk kez adlarına
rastlanılan bu halkın, Mezopotamya’ya269 Batı İran dağlarından270 geldiği
tahmin edilir. Başlangıçta tarlalarda tarım işçisi olarak çalışmışlar, nüfusları
artınca da
değişen dengelerden
yararlanarak
kentlerin yönetimini ele
geçirmişlerdir. Kassit göçü Babil ve eski Sumer ülkesi ile sınırlı kalmamış,
Fırat üzerinden batı yönünde Kuzey Suriye’ye kadar etkili olmuştur. Orta
Fırat bölgesinde,
Kaştiliaşu adlı kralları
haline gelerek bir krallık
doğru yayılmaları
önderliğinde
bile kurdukları bilinir.
askeri bir güç
Kassitlerin
kuzeye
ise, 14. yüzyıl ortalarında, bu bölgedeki Mitanni
egemenliğinin zayıflamasından sonra gerçekleşmiştir.
Babil ve Sumer ülkesine yerleşenler Eski Mezopotamya kültürünü
benimsemişlerdir. Egemenlikleri süresince Babilceyi kullanmışlardır. Bu
nedenle dilleri ve kökenleri hakkında doğrudan bilgi verecek kayıt
bırakmamışlardır.
____________
269
Köroğlu, 2006: 117.
Parmaksızoğlu, 1994: 53.
270
90
Eski Babil Sülalesi’nin 1595 yılında Hitit Kralı I. Murşili tarafında
yıkılması, Mezopotamya’da siyasal bir boşluk yaratmıştır. Deniz Sülalesi
arkasından da Kassitler güçlenmiş ve kentlerde kontrolü sağlamaya
başlamışlardır. Babil’e egemen olan ilk Kassit kralının, listelerde onuncu
sırada adı geçen, II. Agum olduğu anlaşılmaktadır.271 1570 yıllarında olmalı
çünkü Agum’un, tanrı Marduk ve karısının heykellerini 24 yıllık Hitit
esaretinden kurtardığı söylenir.272
Kral listelerinden edindiğimiz bilgilere göre, Babil ve çevresinde Kassit
Sülalesinden, Gandaş, Agum, Kaştiliaş ve Karaindaş gibi adlar taşıyan 36
kral hüküm sürmüştür. Ancak hiçbir Kassit kralı, Hammurabi gibi kendilerini
unutulmazlar arasına alacak uzun yazıtlı ve kabartmalı bir stel diktirmemiştir.
Eyalet yönetimi ve vergiler hakkında bilgi veren kudurru adlı sınır taşlarında
da kendilerinden fazla söz etmemişlerdir. Bu yüzden bunların büyük
bölümünün adları dışında ne tarihleri ne de çalışmaları konusunda bir bilgi
vardır.
Kassit Sülalesi döneminde bütün Güney Mezopotamya tek bir siyasal
yönetimin altında toplanmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla köklü geleneklere sahip
kent devletleri de bir tür otonom yapıya sahip merkezler olarak, hem Kassit
krallarına tabi olmuş, hem de kendi benliklerini korumuşlardır.
Kuzey Mezopotamya’da Mitanni Krallığı’nın zayıflaması, önceleri
Kassitlerin bu yönde yayılmalarını sağlamışsa da, aynı bölgeyi kontrol eden
Orta Asur Krallığı, Babil merkezli Kassit yayılımına karşı yeni bir tehdit
oluşturmuştur. Kısa zamanda kuzeyde denetimi sağlayan Asur krallarından I.
Asur-Uballit kendini Babil’e saldıracak kadar
güçlü görmüştü. Mitanni
Krallığı’nın I. almaneser tarafından yıkılmasından sonra, Asur kralı olan I.
Tukulti-Ninurta Babil’e saldırıp ele geçirmiştir.
____________
271
272
Köroğlu, 2006: 118.
Oates, 2004: 90.
91
Orta Asur Krallığı’nın Babil üzerindeki egemenliğinin uzun sürmediği
anlaşılmaktadır. Güney Mezopotamya’daki Kassit egemenliği, esas olarak
güneydoğudan gelen Elam saldırılarıyla son bulmuştur. utruk-Nahhunte
adlı krallarının önderliğindeki Elam orduları, 1155 yıllarında Babil ve
çevresini ele geçirerek büyük yağmalamalar yapmışlardır.
Kassitler’in tarih sahnesinden silindiği dönemde, Ege Anadolu, Doğu
Akdeniz bölgesi ve Mısır’da Deniz Kavimleri göçü sonrasında meydana
gelen büyük bir kargaşa hüküm sürmekteydi. Tunç Çağı’nı sona erdiren ve
Demir Çağı’nı başlatan bu gelişmeler, Mezopotamya’da da etkili olmuş;
bölgedeki merkezi devletler birkaç yüzyıl boyunca siyasal, sosyal ve
bayındırlık alanında önemli bir etkinlik gösterememişlerdir.
Egemenliklerini yitiren Kassit toplumu bölge halkıyla kaynaşarak asimile
olmuştur. Kentlere yerleşenlerden bazıları Babil’ce isimler almışlardır.
Bürokraside
görev
yapanlar
önemli
devlet
memurluklarına
kadar
yükselmişlerdir. Kırsal alanda kabileler şeklinde yaşayanlar ise kendi
kimliklerini uzun süre korumuşlardır. Babil bu bölgede önemli bir kültür ve
kült merkezi olarak etkinliğini sürdürmüştür. 273
Mezopotamya
bilginleri
Kassit
egemenliği
dönemini
çok
ihmal
etmişlerdir. Müzelerde incelenmeden ve ilgi görmeden yatan binlerce tablet
vardır.274 Onun için de, menekşe rengi Fırat sularıyla süslenen o güzelim
Babil’de neler olup bittiğini henüz iyi bilemiyoruz.275 Bu dönem genelde Babil
tarihinin en az esin verici dönemi olarak düşünülür. Yine de Kassitler diğer
tüm Mezopotamya hanedanlarından daha uzun süre birleşik bir Babil ülkesi
yönetmişler ve Babil kentinin eski dünyanın politik ve kültürel merkezi olarak
sivrilmesi onların himayesi altında gerçekleşmiştir. Yerel veya değil, tüm
____________
273
Oates, 2004: 90.
Köroğlu, 2006: 120-121.
275
Engin, 1968: 113.
274
92
sülalelerden daha uzun bir süre başta kalmışlardır. Kassitler’in baskıcı
olmayan liberal bir iç politika izlediklerine bizi inandıran pek çok neden
vardır. Daha önceyi ülkeyi yöneten ve daha ünlü olan Agade ve Eski Babil
krallarına kıyasla Sumer’i daha iyi yönetmişlerdir. 276
II. HURRİLER
Tarih öncesi döneminin sonlarında, alacakaranlıkta, bir buzlu camın
ardındaki belirsiz görüntüler gibi, Doğu Anadolu’da iki topluluk göze çarpıyor.
3. Bin yılında Kızılırmak halkasında, Hattiler ile Maraş ve Malatya yöresinde
Hurriler.277
Kendi başına bağımsız, kendi öz kaynaklarına dayalı ve kendi içinde
tutarlı tam bir Hurri siyasi tarihi maalesef yoktur. Olayların rekonstrüksiyonu
hep bazen dost, bazen düşman olan komşu kavimlerin belgeleri vasıtasıyla
yapılmaktadır. M.Ö. 1550’den önceki Hurri tarihi ise tamamen karanlılar
içindedir. Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ya ne zaman ve hangi yönlerden
göç ettikleri de meçhuldür. Ne var ki, şahıs isimlerine dayanarak Hurriler’in
varlığı Sargon öncesi dönemde
Dicle nehrinin doğusundaki bölgede
sabittir.278
Hurriler ilk önce M.Ö. 3. Bin yılın son çeyreğinde Güneydoğu
Anadolu’da rastlanmaktadır. Hurri dilindeki en eski yazılı belge Mardin’in
güneyinde bulunan Urkis şehri’nde bir tapınağın kurulması ile ilgilidir.
şimdi
Ve
Louvre Müzesi’nde saklanmaktadır. Urkis kenti Yukarı Fırat ile onun
bir kolu olan Habur ırmağı arasında, bölge içinde Mardin’in güneyinde yer
almaktadır. Bir başka belgede bu kent Hurri tanrısı Kumarbi’nnin oturduğu
yer olarak
anıldığına
____________
276
Oates, 2004: 90.
Ohri, 2006: 24-25.
278
Akurgal, 2007:119.
277
göre
söz
konusu yörenin Hurriler’in başlıca
93
merkezlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Orta Anadolu’da
Karum II yerleşmesinde bulunan tabletlerde de
Neşa’da
Hurrilere Anadolu’da
Neşa’da Karum II yerleşmesinde bulunan tabletlerde de Hurrilere rastlıyoruz.
Hurriler M.Ö. 2. Bin yılın ilk yarısında kısa yaşamlı küçük beylikler
kurmuşlardır. Ancak 2. Bin yılın ortalarına doğru Hint-Avrupalı boyların
idaresinde kurulan ve halkının büyük çoğunluğunun Hurrilerin oluşturduğu
Mitanni Devleti, o dönemlerde Yakındoğu’nun Mısır’dan sonra gelen ikinci
büyük siyasal gücü olmuştur. Hurri merkezleri şunlardır: Urfa, Diyarbakır,
Mardin ve Kerkük arasındaki bölgede Hanigalbat, Tell, Feheriye, agar,
Bazar Tell Brak, Tell Riman ve Kerkük güneyinde Nuzi ( Yorgan Tepe)’dir.
Böylece Hurriler’in M.Ö. 2. Bin yılın ortalarında, Mitanni Devleti
döneminde Güneydoğu Anadolu, Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Suriye’de
oturdukları anlaşılmaktadır. 2. Bin yılın ortalarına doğru Hurriler batıya
özellikle Akdeniz doğrultusunda yayılmışlar, Kilikya sınırlarına kadar
uzanmışlardır.279
Hurriler, Mezopotamya çevresine o döneme dek gelenlerden farklı
özelliklere sahip ilginç toplumlardan biridir. Konuştukları dil Sami veya HintAvrupa kökenli dillerle benzerlik göstermemekteydi. Hurrice, 1.
Bin yılda
Doğu Anadolu'da bir devlet kuran Urartuluların diliyle akrabaydı. Bu diller
günümüzde Kuzeydoğu Kafkasya'da konuşulan bazı dillerle benzerlik
gösterir. 280
Sonuç olarak, M. Ö. 4. Bin yıla kadar varlıklarını çıkarabildiğimiz
Hurriler farklı
zamanlarda,
Önasya’nın her tarafına yayılmışlar, kendi
öz kültürlerini korumanın yanında, Mezopotamya’nın Sumer-Sami kültür
etkisi altında kalmışlardır.
____________
279
280
Akurgal, 1998: 119-120, Memiş, 2003: 32, Kınal, 1941: 1045.
Köroğlu, 2006: 94.
94
Farklı zamanlarda farklı coğrafi bölgelere gelip yerleşen Hurriler’in
coğrafi ve kültür partikülarizması ile karşılaşması nedeniyle, Hurri kültürünün
farklı coğrafi mekanlarda farklılıklar göstermesi ve bilim adamları tarafından
Hurri genel adı yanında, Subar, Urartu, Azzi-Hayasa adları ile isimlendirilmek
istenmesi de, farklı mekanlarda yer almaları ve farklı kültürlerle temasları
sonucu olmuştur.281
III. HURRİ-MİTANNİ DEVLETİ
Eski Babil Devleti’nin 2. Bin yılın ortalarına doğru
yıkılışından sonra
Güney Mezopotamya Kassit egemenliğiyle tanışırken, Kuzey Suriye ve Kuzey
Mezopotamya’da Hurri toplumları, Kuzey Suriye’ye göç eden Arî Mitanniler’le
birleşerek yeni bir devlet kurmuşlardır. Belgelerden anlaşıldığına göre eski Ön
Asya’daki Hurri-Mitanni Devletinin snırıları doğuda Kerkük’ten batıda Akdenize
kadar ulaşmıştır.
M.Ö. 1550-1350 yılları arasında bölgenin en güçlü
devletlerinden biriydi ve başkenti bugünkü Urfa/Ceylanpınar üzerine düşen
Vaşsugani şehri idi.282
Hurri-Mitanni Devleti’nin nüfus çoğunluğunu Hurriler oluşturmakla
birlikte, pek çok yerde Sami ve Hint-Avrupa kökenli toplumlar da yoğun
biçimde varlıklarını korumaktaydılar. Devletin yönetici sülalesi ve krallar HintAvrupa kökenli Mitanni toplumunun üyelerinden oluşmaktaydı. Mitra, Varuna,
İndra, Nasatya ve Veda gibi Hint kökenli tanrı adları ve atçılıkla ilgili teknik
terimler, bölgeye bunlarla birlikte gelmiştir.
Hurri-Mitanni Devleti’nin en önemli merkezleri arasında, Yukarı Habur
bölgesindeki Tel Brak,
krallığın en doğu ucunda bulunan Nuzi (Gasur),
Arrapha (Kerkük yakınında) ve en batısında yer alan Alalah (Tel Açana)
sayılabilir.
____________
281
282
Alpman, 1996: 21.
Özçelik, 2006: 66.
95
Günümüze kadar Mitanni krallarına ait eksiksiz bir kral listesi
bulunamadığı için devletin kuruluş süreci, kralların tam sırası ve iktidarda
kalış süreleri kesin olarak bilinememektedir. Bu devlet hakkındaki en erken
kayıtlara Mısır’ın 18. sülalesi zamanında Kuzey
seferlerin
kayıtlarında
rastlanılır.
Mısır’daki
el
Suriye’ye
Amarna
yapılan
arşivindeki
belgelerden, Hurri-Mitanni Devleti’nin 15. yüzyıl başlarında güçlü bir devlet
haline geldiği anlaşılmaktadır.283 Bu devletin tarihi hala bizim için gizemini
korumaktadır. Sami ve Hurri kökenli kent devletlerinin nasıl bir süreçten
geçtikten sonra Mitannili kralların yönetiminde büyük bir göç haline geldikleri
açık değildir.284
Mitanni’nin merkezini, Kuzey Suriye’nin dönemeciyle Dicle arasında
kalan kısım teşkil eder. Gücünün zirvede olduğu dönemlerde Dicle’nin
doğusundaki topraklarla, Anadolu’nun güney kıyısını da topraklarına
katmıştır. Mitanni, güneyde Orta Fırat vadisi üzerinde doğrudan sınırlara
sahip olmuştur. Devletinin sınırlarının kuzeyde nereye kadar uzandığı kesin
olarak bilinememektedir. Başkenti, Vasukanni olmakla beraber, bu kentin yeri
de henüz bilinememektedir.
Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya’daki Mitanni yönetimi 14. yüzyıl
ortalarına kadar gücünü korumuştur. Mısır’ın 18. Sülale firavunlarından II.
Amenophis önderliğinde Doğu Akdeniz kıyı şeridini ele geçirmek için
yaptıkları seferler onları Sauştatar yönetimindeki Mitanni ile karşı karşıya
getirmiştir.
Mısır firavunları III. ve IV. Tutmosis 15. yüzyıl sonu ve 14. yüzyıl
başlarında da Hurri-Mitanni ülkesiyle ilgilenmeyi sürdürmüşlerdir. Ancak bu
dönemde Mısır-Mitanni çekişmesi, bir dizi evlilikle güçlendirilen diplomatik
anlaşmalarla sonuçlandırılmıştır.
____________
283
284
Köroğlu, 2006: 125-126.
Mieroop, 2006: 181.
96
Hurri-Mitanni Devleti güneyden gelen tehlikeyi bu diplomatik evlilikle
önlemeye çalışırken, kuzeydeki Hititler bölgeyle ilgilenmeye yeniden
başlamışlardır. Amarna’da bulunan bir mektupta Tuşratta, damadı III.
Amenophis’i Hititlere karşı kazandığı bir başarıdan haberdar etmektedir.
Mitanni kökenli en önemli krallardan olan biri olan Tuşratta hakkındaki
bilgilerin çoğu III. IV. Amenophis’e gönderilen mektuplardan oluşan elAmarna arşivinden elde edilir. Anlaşıldığı kadarıyla bu dönemde Hitit kralı
uppiluliuma Kuzey Suriye’ye yaptığı ilk seferde başarılı olamamış; Mitanni
kralı Tuşratta Hititlerde elde ettiği bazı ganimetleri Mısır’a hediye olarak
göndermiştir. Hitit kralı uppiluliuma önce ülkenin batısındaki Kizzuwatna ile
anlaşarak onu kendi safına çekmiş, ardından da Doğu Akdeniz kıyısını ele
geçirerek Mısır ile Mitanni’nin bölgedeki çıkarlarını engellemiştir. Ardından da
Tuşratta’nın üzerine giderek onu yenmiş ve Suriye’de Hitit kontrolünde bir
yönetim oluşturma çabasına girmiştir. Bu dönemde Tuşratta’nın kardeşi
Artatama’nın Mitanni ülkesinin bir bölümünde ayrı ve rakip bir krallık kurma
iddiası Hititler tarafından desteklenmiştir. Bir süre sonra Hititler ile vasal
konumuna düşürülen Mitanni arasında yapılan bir antlaşmada bu olaya atıfta
bulunulmuştur. Tuşratta bir saray entrikası sonucu öldürülmüş, yerine ise
Hitit yanlısı oğlu attivaza tahta geçirilmiştir.
285
Böylece devletin batısı Hitit
kontrolüne girmiştir. Doğuda ise Asur hakimiyeti kurulmuştur. Bunun
sonucunda Mitanni devleti Hitit kralının vasalı haline getirilmiştir.286
Hurri-Mitanni Krallığı’nın tarih sahnesinden çekilmesi, Hitit saldırılarıyla
değil, Asur’un yükselişi ve bölgede yeniden söz sahibi olma süreciyle
ilişkilidir. Hitit kralı uppiluliuma’nın Doğu Akdeniz bölgesine yayılma çabası
ve Mitanni üzerindeki baskısıyla zayıflayan merkezi devlet, yerel krallıklar
üzerindeki
kontrolünü
yitirmiştir.
Doğuda
Asur
kentinde,
Mitanni
egemenliğinde bile kendilerini listelere kral olarak yazdıran Sami kökenli
yöneticiler,
bu
durumu
____________
285
286
Köroğlu, 2006: 126-127.
Mieroop, 2006: 182.
değerlendirenlerin
başında gelir. Asur kralı
97
I. Asur- uballit düşmanı ve Hitit yandaşı attivaza’ya isyan eden bir başka
Mitannili olan III. uttarna’yı desteklemiş, ve bu olaylar sonucunda bir
olasılıkla Nuzi ve Arrapha bölgesini Asur’a katmayı başarmıştır. Asur
bölgesini yitiren Hurri-Mitanni devleti, Yukarı Habur ve çevresinde varlığını
bir süre daha korumuştur. Asur kralları I. Adad-nirari ve I. almaneser, HurriMitanni Devleti’nin son kralları olan I. attuara, onun oğlu Wasaşatta ve
torunu II. attuara ile çekişmişlerdir. I. almaneser krallığının başlarında II.
attuara’yı yenerek Mitanni egemenliğine son vermiş ve topraklarını Asur’a
katmıştır. Orta Asur yazıtları, bu savaştan sonra Asur’a karşı yeni bir güç
oluşmasını önlemek amacıyla Kuzey Suriye’den 14.000 kadar esir alınarak
başka yerlere nakledildiğini bildirir. Bu kayıt, Asur krallarının 1. Bin yılda sık
sık başvurduğu nakli uygulamasının en erken örneğidir.
Hurri-Mitanni tarihi ve kültürü, hakkındaki bilgimiz, Tel Amarna
mektupları arasında bulunan mektuplar ile Boğazköy belgeleri ve Kerkük
bölgesinde bulunan tabletler gibi mahdut vesikalarla, Kuzey Suriye bulunan
eserlere inhisar etmektedir. Mezopotamya ve Eski Suriye kültürlerini de içine
alan derleme bir kültürdür. Krallığın
güçlü olduğu 15. yüzyıl ve 14.
yüzyılın ilk yarısında Doğu Akdeniz kıyıları ve Mısır ile yoğun bir ticari ilişki
kurulmuş ve bu durum kültürel etkilerin sınırını genişletmiştir. Devleti yöneten
Mitannili Kralların Hint-Avrupa kökenli, halkın büyük bölümünün de Hurrili
olmasına karşın, bu dönemde belgeler çiviyazısıyla Akadca olarak
yazılmaktadır. Literatürde “Nuzi malları” olarak adlandırılan, siyah üzerine
beyaz boyalı bezemelere sahip lüks çanak çömlek türü bu dönemin bir
damgası kabul edilmekle birlikte bu çanak ve çömleklerin tapınak ve saraylar
için üretildiği düşünülür. Bununla birlikte cam da Mitanni döneminde yaygın
olarak kullanım alanı bulmuştur.
Hurri-Mitanni Devleti, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya’da 13.
yüzyılın ilk çeyreği içinde siyasi sahneden çekilmesine karşın bıraktığı
98
kültürel miras, yerel krallıklar ve bölgeye egemen olan Asur tarafından
sahiplenilmiştir.287
____________
287
Köroğlu, 2006: 123-127.
99
MEZOPOTAMYA KRONOLOJİSİ
HASSUNA-SAMARRA DÖNEMLERİ
Halaf dönemi
5600-5000
Ubeyd dönemi
5500-4000
Uruk dönemi
4000-3100
Cemdet nasr dönemi
3100-2900
Erken hanedanlar dönemi
2900-2350
SUMER KRALLARI
En-şakuş-ana
2432-2403
Ku-Baba
Puzur-Sin
Ur-Zababa
2340-2316
AKAD HANEDANI
Sargon
2334-2279
Rimuş
2278-2270
Maniştuşu
2269-2255
Naram-Sin
2254-2218
ar-kali-şarri
Igıgi
Nanium
İmi
2192-2190
Elul-dan
Dudu
2189-2169
u-turul
2168-2154
100
ÜÇÜNCÜ UR SÜLALESİ
Ur-Nammu
2112-2095
ulgi
2094-2047
Amar-Sin
2046-2038
u-Sin
2037-2029
İbbi-Sin
2028-2004
BİRİNCİ İSİN SÜLALESİ
İşbi-Erra
2017-1985
u-ilişu
1984-1975
İdin-Dagan
1974-1954
İşme-Dagan
1953-1935
Lipit-Eştar
1934-1924
Ur-Ninurta
1923-1896
Bur-Sin
1895-1874
Lipit-Enlil
1873-1869
Erra-imitti
1868-1861
Enlil-bani
1860-1837
Zambiya
1836-1834
İter-pişa
1833-1831
Urdukuga
1830-1828
Sin-magir
1827-1817
Damik-ilişu
1816-1794
LAGA
En-hegal
y.2570
Lugal-şa-engur
y.2550
Ur-Nanşe
2494-2465
101
Akurgal
2464-2455
E-ana-tuma
2454-2425
I. En-ana-tuma
2424-2405
En-temena
2404-2375
II. En-ana-tuma
2374-2365
En-entar-zi
2364-2359
Lugal-anda
2358-2352
Uru-ka-gina
2351-2342
LAGA ENSİ’LERİ
Gudea
2141-2112
LARSA SÜLALESİ
Naplanum
2025-2005
Emisum
2004-1977
Samium
1976-1942
Zabaya
1941-1933
Gungunum
1932-1906
Abisare
1905-1895
Sumu-El
1894-1866
Nur-Adad
1865-1850
Sin-iddinam
1849-1843
Sin-eribam
1842-1841
Sin-ikişam
1840-1836
Sili-Adad
1835
Varad-Sin
1834-1823
Rim-Sin
1822-1763
102
ESKİ ASUR KRALLARI
I. Erişum
İkunum
I. Sargon
II. Puzur-Asur
Naram-Sin
II. Erişum
I. amdi-Adad
1813-1781
I. İşme-Dagan
1780-1741
ESKİ BABİL KRALLARI
Sumu-abum
1894-1881
Sumulael
1880-1845
Sabium
1844-1831
Apil-sin
1830-1813
Sin-muballit
1812-1793
Hammurabi
1792-1750
Samsu-İluna
1749-1712
Abi-Eşuh
1711-1684
Ammi-ditana
1683-1647
Ammi-saduka
1646-1626
Samsu-ditana
1625-1595
KASSİT SÜLALESİ
Gandaş
y.1730
II. Agum
y.1570
I. Burna-Buriaş
y.1510
III. Kaştiliaşu
y.1490
103
III. Agum
y.1465
Kara-indaş
y.1415
I. Kadaşman-Harbe
I. Kurigalzu
y.1390
I. Kadaşman-Enlil
y.1370
II. Burna-Buriaş
1359-1333
Kara-hardaş
1333
Nazi-Bugaş
1333
II. Kurigalzu
1332-1308
Nazi-Maruttaş
1307-1282
Kadaşman-Turgu
1281-1264
II. Kadaşman-Enlil
1263-1255
Kudur-Enlil
1254-1246
agarakti-uriaş
IV. Kaştiliaşu
1245-1233
1232-1225
Tukulti-Ninurta
1225
Enlil-nadin-şumi
1224
II. Kadaşman-Harbe
1223
Adad-şuma-iddina
1222-1217
Adad-şuma-usur
1216-1187
Meli-ipak
1186-1172
I. Marduk-apla-iddina
1171-1159
Zababa-şuma-iddina
1158
İKİNCİ İSİN SÜLALESİ
Marduk-kabit-ahheşu
1157-1146
İtti-Marduk-balatu
1139-1132
Ninurta-nadin-şumi
1131-1126
I. Nabukadnezar
1125-1104
Enlil-nadin-apli
1103-1100
104
Marduk-nadin-ahhe
1099-1082
Marduk-şapik-zeri
1081-1069
Adad-apla-iddina
1068-1047
Marduk-ahhe-eriba
1046
Marduk-zer-x
1045-1034
Nabu-şumu-libur
1033-1026
ORTA ASUR KRALLARI
Asur-uballit
1365-1330
Enlil-ninari
1329-1320
Arik-den-ili
1319-1308
I. Adad-ninari
1307-1275
I. almaneser
1274-1245
I. Tukulti-Ninurta
1244-1208
I. Asur-reş-işi
1132-1115
I. Tiglat-pileser
1114-1076
Aşared-apil-Ekur
1075-1074
Asur-bel-kala
1073-1056
II. Eriba-Adad
1055-1054
IV. amşi-Adad
1053-1050
YENİ ASUR KRALLARI
II Asur-rabi
1012-972
II Asur-res-işi
971-967
II Tiglat-pileser
966-935
II Asur-dan
934-912
II Adad-ninari
911-891
Tukilti-Ninurta
890-884
Aşurnasirpal
883-859
105
almaneser
858-824
V. amşi-Adad
823-811
III. Adad-nirari
810-783
IV. almaneser
782-773
III. Asur-dan
772-755
V. Asur-nirari
754-745
III. Tiglat-pileser
744-727
V. almaneser
726-722
II. Sargon
721-705
Sennaherib
704-681
Esarhaddon
680-669
Aşurbanipal
668-627
Asur-etel-ilani
626-?
Sin-şumu-lişir
Sin-şarra-işkun
?-612
II. Asur-uballit
611-609
YENİ BABİL KRALLARI
Nabopolassar
625-605
II. Nebukadnezzar
604-562
Amel-Marduk
561-560
Neriglissar
559-556
Labaşi-Marduk
556
Nabonidus
Bu
listede
555-539
Mezopotamya
krallıklarını
yöneten
tüm
krallar
yer
almamaktadır. Kronolojiyi, Köroğlu, 2006 ve Oates, 2004 kaynaklarından
derledim.
SONUÇ
Verimli
toprakları
ve
uygun
iklim
şartları
nedeniyle
çok
eski
zamanlardan beri yoğun göçe sahne olan Mezopotamya, birçok farklı kültür
ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur. Mezopotamya medeniyetinin
oluşumunda Sumerliler, Akadlılar,
Babilliler, Asurlular, Aramiler, Hititler,
Kaslar, Gutiler gibi birçok kavimin etkisi olmuştur.
Matematik, büyü, destanlar, kanunlar, mahkeme kararları, aşk şarkıları,
ağıtlar, tanrılar, yazı dünyada ilk kez burada kil tabletlere kaydedildi. Pek
çok kavim geldi geçti ama sonra gelen, hep öncekinin izinden gitti.
Mezopotamya yarattığı uygarlıklarda özgünlüğünü hep korudu.
Mezopotamya, güneybatıda Suriye ve Arabistan çöllerine, kuzeybatıda
İran Yaylasına ve kuzeyde, Dicle ve Fırat vasıtası ile Anadolu’ya açık geniş
bir düzlüktür. Bu doğal yapı, Mezopotamya tarihini şekillendiren temel faktör
olmuştur.
Bilinen medeniyetlerin en eskisi olarak kabul gören Sumerliler,
Mezopotamya’nın yerli halkı olmayıp, Eski Tunç Dönemi’nin başında buraya
aşağı yukarı M.Ö. 3500 yıllarında göç ederek gelmişlerdir.
Mezopotamya medeniyetinin yaratılmasında payı olan kavimlerden biri
olan Samîler, Filistin ve Suriye’deki dağlık bölgeleri takip ederek kuzeye,
Münbit Hilal denilen Habur Nehri yataklarına gelmişlerdir. Buradan Fırat su
yolu
ile
Mari
(Tel-Hariri)
üzerinden
Babilonya’ya
vardıkları
tahmin
edilmektedir.
Eski Mezopotamya tarihinde üç büyük Sami göçü olmuştur. Bunlardan
birincisi M. Ö. 2500'lerde olduğu tahmin edilen Akadlılar’ın göçüdür. Bu
107
kabileler, Dicle
ve
Fırat nehirlerinin birbirine en çok yaklaştığı yerde,
Bağdat civarındaki Kiş şehrine yerleşmişlerdir. M. Ö. 2. Binde meydana
gelen ikinci Sâmi göçü ise Mezopotamya'ya Amurruları getirmiştir.
Üçüncü büyük Sami göçü M. Ö. 14. Binde başlayıp 9. Bine kadar
devam eden Arami kabilelerin göçleridir. Asur krallarının, Arami'lere karşı
yaptıkları, amansız savaşlar sebebi ile Aramiler, yukarı Dicle bölgesine yani
Asur'a gelemeselerde, Anadolu'da Sam'al a (Zincirli) kadar ulaşmışlardır.
Sumerliler’in bölgedeki egemenliğine son veren Akadlılar adlarını ilk
kralları Büyük Sargon’un Fırat boyunda kurduğu başkent Agade’den alır.
Sargon’un önderliğinde Sumer egemenliğine başkaldıran Samiler tarih
öncesi çağlardan beri, bugunkü Filistin ve Suriye’den, Mezopotamya içlerine
göç etmişler ve Sumer kentlerine yerleşmişlerdir.
M. Ö. 2300-2000 yılları arasındaki süreçte Batı Samileri halkları Orta
Mezopotamya ve Babil’e doğru hareketlenerek buralara yerleşmişlerdir.
Asurluların; Akadca’da Amorit, Sumercede Martu olrak anılan ve Sami
kökenli bir dil konuşsan bu Sami gruplarla Kuzey Mezopotamya’da eski Tel
Halaf kültüründen gelme ve içlerinde Subarular’ın da bulunduğu bölgenin
Asya kökenli eski halklarının kaynaşması ile oluşan melez bir ırk olduğu
bilinmektedir. Asur sitesi, tanrı Asur adına kurulmuş ve kuruluş tarihi de tam
olarak bilinmeyen bir şehirdir. Halkı da bu kentin adını taşır.
Hammurabi dönemi, Eski Babil Krallığı’nın doruk noktası olmuştur.
Bu dönemde, Sümer, Akad, Elam, Gutiler ve Amurrular'ın bir araya
gelmeleri sonucu oluşan ırklar karışımında, küçük bir azınlık durumuna
düşen Sumerliler, zamanla Samililer içerisinde eriyip gitmişler ve M.Ö.
1500’e gelindiğinde tümüyle ortadan kalkmışlardır.
108
Eski Babil Devleti’nin 2. Bin yılın ortalarına doğru yıkılışından sonra
Güney Mezopotamya
Kassit egemenliğiyle
tanışırken, Kuzey
Suriye
ve Kuzey Mezopotamya’da Hurri toplumları, Kuzey Suriye’ye göç eden Arî
Mitanniler’le birleşerek yeni bir devlet kurmuşlardır.
Mezopotamya ve özellikle de Asur için tehlike oluşturmaya başladıkları
12. yüzyılda, yazılı belgelerde anılmaya başlayan toplumlardan biridir.
Beşinci Bin yılın sonlarına doğru Suriye çöllerinden ve Filistin’den güneye
inen Amorit ve Kenan göçebelerin arasında Aramlar da bulunuyordu. Bu
Sami kökenli göçebeler daha önce yerleşmiş halkla birlikte Sumerliler’in
ileride kuracakları kültürün temel taşlarını oluşturdular. Elamlıar’ın 1960
yılında
Sumerliler’e
saldırarak
Ur
kentini
ve
Sumer
egemenliğini
yıkmalarından sonra, bu halkın bir kesimi dağıldı.
19. yüzyılın başlarından itibaren Mezopotamya’ya yapılan keşif gezileri
ve araştırmalar, daha sonra gerçekleştirilecek olan arkeolojik kazılara zemin
hazırladı. Arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan yazılı ve yazısız
buluntular ise bölgede kurulan uygarlıklarla ilgili bilgilerimizi artırmıştır.
KAYNAKÇA
AKURGAL, Ekrem; Anadolu Kültür Tarihi, Ankara, Tübitak Popüler Bilim
Yayınları, 1998.
AKURGAL, Ekrem; Anadolu Uygarlıkları, İstanbul, Net Turistik Yayınları,
1998.
AKURGAL, Ekrem; Türkiye Kültür Sorunları ve Anadolu Uygarlıklarının
Dünya Tarihindeki Önemi, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1998.
ALBRIGHT, W.F.; “Syria, The Philistines, and Phoenicia” , CAH II/2, chp.,
XXXIII, Cambridge, 1975.
ALPMAN, Adil; “Anadolu’da Hurriler”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi
Bildirileri, Ankara, 1996, s. 27-37.
AMITTAY, Ben Jacob; Siyasal Düşünceler Tarihi, çev. Mehmet Ali,
Kılıçbay -Levent Köker, Ankara, Savar Yayınları, 1983.
ARCHER, I. CHRISTON; Dünya Savaşı Tarihi, çev. Cem Demirkan,
İstanbul, Tüm Zamanlar Yayıncılık, 2006.
BARREAU, Jean Claude, BİGOT, Gullaume, Tarih Öncesinden Günümüze
Bütün Dünya Tarihi, çev. Ayşen Özışık, İstanbul, Dharma Yayınları, 2006.
BARRACLOUGH Geoffrey, Times Dünya Tarihi Atlası, çev. Zeki Okar,
Karacan Yayınları, 1980.
Bilgiç, Emin, “Sumerliler’in Tarihleri, Kültürleri ve Medeniyetleri, D.T.C.F.
Atatürk’ün 100. Doğum Yılına Armağan Dergisi”, Ankara, A.Ü. Basımevi,
1982, s. 81-120.
110
BOTTERO, Jean; Evvel Zaman İçinde Mezopotamya, çev. Anita Tather,
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2005.
BOTTERO, Jean; Eski Yakındoğu, çev. Adnan Kahiloğulları, Ankara, Dost
Yayınevi, 2004.
BRAUDEL, Fernand;
Uygarlıkların Grameri, çev. Mehmet Ali Kılıçbay,
Ankara, İmge Kitapevi, 2006.
BRAIDWOOD, J. Robert; Tarih Öncesi İnsan, çev. Bilgi Altınok, İstanbul,
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1995.
BUCAİLLE, Maurice; Tevrat, İnciller ve Kur’an, çev. M.A. Sönmez, Ankara,
1991.
CHILDE, Gordon; Doğu’nun Prehistoryası, çev. evket Aziz Kansu,
Ankara, TTK, 1971.
CHILDE, Gordon;
Varlık
Kendini Yaratan İnsan, çev. Filiz Ofluoğlu, İstanbul,
Yayınları, 1992.
CHILDE, Gordon; Tarihte Neler Oldu, çev. Alaeddin enel-Mete Tunçay,
İstanbul, Kırmızı Yayınları, 2007.
CHURCWARD, James; Batık Ülke Mu’nun Cocukları Kayıp Uygarlıklar-1,
çev. Ercan Arısoy, İzmir, Egemeta Yayınları, 1999.
CRAWFORD, Harriet; Sumer ve Sumerler, Arkadaş Yayınları, 2010.
CLOUGH, B.; Shepard; Uygarlık Tarihi, çev. Nihal Önol, İstanbul, Varlık
Yayınevi, 1965.
111
COWEN, Noel; Küresel Tarih, İstanbul, Tüm Zamanlar Yayıncılık, 2004.
CURTİN, Philip; Dünya Tarihinde Kültürler Arası Ticaret, çev. aban
Bıyıklı, İstanbul, Küre Yayınları, 2008.
ÇANKAYA, Necati; Çağlar Öncesinden Günümüze Doğu Anadolu,
İstanbul, Misak-ı Milli Tarih Kültür Arşiv Yayınları Hizmetleri, 2005.
ÇEÇEN, Salih, GÖKÇEK, Gürkan: “Sumerce’de Kültür Tarihimize Dair İzler”,
Akademi Günlüğü Toplumsal Araştırmalar Dergisi, Cilt I, Sayı I, 2005, s.
1-7.
ÇEVİK, Özlem; Arkeolojik Kanıtlar Işığında Tarihte İlk Kentler ve
Kentleşme Süreci, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2005.
ÇIĞ, İlmiye, Muazzez; Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni,
İstanbul, Kaynak Yayınları, 2005.
ÇIĞ İlmiye Muazzez; Ortadoğu Uygarlık Mirası, İstanbul, Kaynak Yayınları,
2002.
DAVIS C. James; İnsanın Hikayesi, çev. Barış Bıçakçı, İstanbul, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 2007.
DEDEOĞLU, Beril; Ortadoğu Üzerine Notlar, İstanbul, Derin Yayınları,
2002.
DİKER, Selahi; Türk Dili’nin Beş Bin Yılı, Töre Yayın Grubu, 2000.
DOLUKHANOV Pavel; Eski Ortadoğu’da Çevre ve Etnik Yapı, Ankara,
çev. Suavi Aydın, İmge Kitabevi, 1998.
112
ENGİN, Arın; Sumer Türkleri, Atatürkçülük Kültür Yayınları, İstanbul, 1968.
ERKANAL, Hayat; “Mezopotamya”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, cilt II,
İstanbul, 1998.
FRANGIPANE, Marcella; Yakındoğu’da Devletin Doğuşu, çev. Zühre
İlkgelen, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2002.
FRIEDELL, Egon; Mısır ve Antik Yakındoğu’nun Kültür Tarihi, çev. Ersel
Kayaoğlu, Ankara, Dost Kitapevi, 2006.
FRIEDRICH, Johannes; Kayıp Yazılar ve Diller, İstanbul Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, çev. Recai Tekoğlu, 2000.
GEREY, Bagmyrat; 5000 Yıllık Sumer – Türkmen Bağları, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, 2004
GİBSON, M.; The City and Area of Kish, Miami, 1972.
GÜNALTAY, M. emsettin; Türk Tarihinin İlk Devirlerinden Yakın ark,
Elam ve Mezopotamya, Ankara, TTK Yayınları, 1987.
GÜNBATTI, Cahit; “Kültepe’den Akad’lı Sargon’a Ait Bir Tablet”, Archivum
Anatolicum 3, Ankara, 1997.
GÜNDÜZ, Altay; Mezopotamya ve Eski Mısır, İstanbul, Büke Yayınları,
2002.
HIRÇIN, Selen; Çivi Yazısı: Ortaya Çıkışı, Gelişmesi, Çözümü, İstanbul,
Eskiçağ Enstitüsü Bilimleri Yayınları, 1998.
113
İPLİKÇİOĞLU, Bülent; Eskiçağ Tarihinin Ana Hatları, Ankara, Bilim Teknik
Yayınevi, 1994.
İTER, Yalçın; Kayıp Tarih, Aykırı Yayıncılık, İstanbul, 2004.
KANG, Shin, Theke; Sumerian Economic Texts from the Umma Archive,
1973.
KAYMAZ erif İhsan, Musul, Otopsi Yayınevi, 2003.
KESKİN, İshak; Mezopotamya’da Arşivler ve Arşivcilik, İstanbul, Çantay
Kitapevi, 2007
KINAL, Füruzan; “Amarna Çağında Huriler”, Sumeroloji Araştırmaları,
AÜDTCF çalışmalarından ayrı basım, İstanbul, 1941.s.1040-1060.
KINAL, Füruzan; Eski Anadolu Tarihi, Ankara, TTK Yayınları, 1987.
KINAL, Füruzan; Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, AÜDTCF Yayınları,
1983.
KINDER, Hermann, HILGEMAN, Werner; Dünya Tarihi Atlası, çev. Leyla
Uslu, Ankara, Odtü Yayıncılık, 2006.
KOCA, Salim; Eski Mezopotamya’da Tarih, Kültür ve Medeniyet, cilt 12,
sayı, 57, 1992, s. 38-41.
KÖKSAL, Mümin; Nuh Tufanı ve Sumerliler’in Kökeni, Ankara, Yeni
Avrasya Yayınları, 2003.
114
KÖROĞLU, Kemalettin; Eski Mezopotamya Tarihi, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2006.
KÖROĞLU, Kemalettin; KONYAR, Erkan; Toplumsal Tarih Dergisi
Mezopotamya Uygarlıkları Haritası, Bileşim Matbaası, Nisan, 2006.
KRAMER, Samuel, N.; Tarih Sumerde Başlar, çev. Hamide Koyukan,
İstanbul, Kabalcı Yayınları, 1999.
KURT, Mehmet; Mezopotamya-Anadolu İlişkileri, Murat Kitapevi, Ankara,
2007.
LANSBERGER, Benno; “Mezopotamya’da Medeniyetin Doğuşu”, AÜDTCF
Yayınları, cilt 2, Sayı 3, Ankara, 1944, s. 419-429.
LEWIS, Bernard; Uygarlık Tarihinde Araplar, çev. Hakkı Dursun Yıldırım,
Pegasus Yayınları, 2006.
LISSNER, Ivar; Uygarlık Tarihi, çev. Adli Moran, Nokta Yayınları, 2006.
MAISELS, Keith Charles; Early Civilizations Of The Old World, London
and New York, 2003.
MAISELS, Keith Charles; Uygarlığın Doğuşu, çev. Alaeddin enel, Ankara,
İmge Kitapevi, 1999.
Mc. NEİL, H. William; Dünya Tarihi, çev. Alaeddin enel, Ankara, İmge
Kitapevi, 5. Baskı, 2001.
MELLAART, James; Yakındoğu’nun Eski Uygarlıkları, İstanbul, Arkeoloji
ve Sanat Yayınları, 1988.
MEMİ, Ekrem; Eskiçağda Mezopotamya, Bursa, Ekin Kitapevi, 2007.
115
MEMİ, Ekrem; Eskiçağ Türkiye Tarihi, Konya, Çizgi Kitapevi, 1995.
MEMİ, Ekrem; Genel Tarih, Konya, Öz Eğitim Yayınları, 1997.
MEMİ, Ekrem; Tarihi Coğrafyaya Giriş, S.Ü. Eğitim Fakültesi Yayını,
Konya, 1990.
MIEROOP, Marc van de; Antik Yakındoğu’nun Tarihi, çev. Sinem Gül,
Ankara, Dost Kitabevi, 2006.
NARÇIN Ali, A’dan Z’ye Asur, İstanbul, Ozan Yayıncılık, 2007.
NARÇIN, Ali; A’dan Z’ye Sumer, İstanbul, Ozan Yayıncılık, 2008.
NISSEN, Hans J; Ana Hatlarıyla Mezopotamya, çev. Zühre, İlkgelen,
İstanbul, Arkeoloji ve Sanat yayınları, 2004.
OATES, Joan; Babil, çev. Fatma Çizmeli, Ankara, Arkadaş Yayınevi, 2004.
OPPENHEİM, A. Leo; Mesopotamia, London, 1977.
ÖZÇELİK, Nazmi; İlkçağ Tarihi ve Uygarlığı, Ankara, Nobel Yayın, 2006.
ÖZDOĞAN, Mehmet; Güneydoğu Anadolu’nun Kültür Tarihindeki Yerine
Farklı Bir Bakış, Tübitak Matbaası, Ankara, 2002.
PARLAR, Suat; Ortadoğu: Vadedilmiş Topraklar, İstanbul, Mephisto
Kitapevi, 2006.
116
PARMAKSIZOĞLU, İsmet, ÇAĞLAYAN, Yaşar; Genel Tarih 1, Ankara,
Funda Yayın, 1976.
POLLOCK, Susan, Ancient Mesopotamia, Cambridge Universty Press,
2006.
Roaf, Michael; “Mezopotamya ve Eski Yakındoğu”, çev. Zülal kılıç, İletişim
Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, IX cilt, İstanbul, İletişim Yayınları,
1996.
RYAN, William; Nuh Tufanı, Ankara, Arkadaş Yayınları, 2003.
SANDER Oral; Siyasi Tarih, Ankara, İmge Kitabevi, 2005.
SEVER, Erol; Asur Tarihi, İstanbul, Kaynak Yayınları, 1993.
SEVİN, Veli; Atlas Aylık Coğrafya ve Keşif Dergisi, İstanbul, 2005.
SINGER, Itamar; “The ‘Land of Amurru’ and the ‘Lands of Amurru’ in
the Sausgamuwa Treaty”, IRAQ 53, 1991 s. 69-74.
SOLLBERGER, E; Babylos Sous Les Rois Ur III, 1959.
ENEL, Alaeddin; İlkel Topluluktan Uygar Topluma, Ankara, Bilim ve
Sanat
Yayınları, 1995.
TANILLI, Yüzyılların Tarihi ve Gerçeği, Cilt, İstanbul, Cem Yayınevi, 1994.
TAYNBEE, Arnold; Tarih Bilinci, İstanbul, Batoş Yayınları, 1978.
TİMUÇİN Afşar; Düşünce Tarihi, Bulut Yayın, 2008.
117
TUNCAY, Çağlar; Uygarlığın Seyir Defteri, Arkadaş Yayınevi, Ankara,
1996.
TURAN, Ömer; Tarihin Başladığı Nokta, Ortadoğu Step Ajans, İstanbul,
2002.
TÜRKDOĞAN, Orhan; Doğu ve Güneydoğu, İstanbul, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, 2005.
UMAR, Bilge; İlkçağda Türkiye Halkı, İnkılap Kitapevi, 1999.
ÜNAL, Ahmet; Hititler, Etiler ve Anadolu Uygarlıkları, Martı Matbaa.
YAMANLAR Emine, İnsanlığın Ortak Mirası
Uygarlık, Erol Yayıncılık,
Ankara, 2003.
YAMANLAR, Emine; Uygarlık Tarihi, Ankara, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık,
2000.
YILDIRIM, Recep; Uygarlık Tarihine Giriş, Asil Yayın Dağıtım, Ankara,
2002.
YILDIZ, Nuray; Eskiçağda Yazı Malzemeleri ve Kitabın Oluşumu, Ankara,
TTK, 2000.
118
HARİTALAR VE RESİMLER
Ek 1: Mezopotamya
119
Ek 2: Eski Akad Devleti
120
Ek 3: Amurrular ve Eski Babil Devleti
121
Ek 4: Boyalı Mezopotamya çanak çömleğinin tipolojisi
Hassuna, Samarra, Hacı Muhammed
122
Ek 5: Halaf Çanak Çömlek Örnekleri
123
Ek 6: Ubeyd Buluntu Topluluğunun Başlıca Öğeleri
124
Ek 7: Naram-Sin Steli
125
Ek 8: Hammurabi Kanun Steli
ÖZET
KAYMAK, Burcu. M.Ö. IV. ve II. Binlerde Mezopotamya’ya Göçler ve
Göç Sonrası Siyasi Gelişmeler, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011.
Tez çalışmamızın konusu, M.Ö. IV. ve II. Binlerde Mezopotamya’ya
göçler ve göç sonrası siyasi gelişmelerdir. Bu amaç doğrultusunda
Mezopotamya’nın tarih öncesine ve coğrafi konumuna değindikten sonra
Sumer göçlerini ele aldık.
Bilinen medeniyetlerin en eskisi olarak kabul gören Sumerliler,
Mezopotamya’nın yerli halkı olmayıp, Eski Tunç Dönemi’nin başında buraya
aşağı yukarı M.Ö. 3500 yıllarında gelmişlerdir.
Çalışmamızın diğer
bölümlerinde
Sami Göçlerini ele aldık.
Mezopotamya medeniyetinin yaratılmasında payı olan kavimlerden biri de,
Samilerdir. Sami göçlerinin birincisi, Akad Göçleri’dir. M.Ö. 2500’lerde
Mezopotamya’ya göç eden Akadlılar’ın Arabistan yarımadasından geldikleri
düşünülmektedir. Akadlılar Mezopotamya’daki Sumer hakimiyetine son
vererek, kendi devletlerini kurmuşlar ve M.Ö. 2350-2150 yılları arasında tüm
Önasya dünyasını kontrolleri altında tutmuşlardır.
Samî
göçlerinin
ikincisi
ise
Amurrular
(Martular)
tarafından
gerçekleştirilmiştir. M.Ö. 3. Bin yılın sonları ile M.Ö. 2. Bin yılın başlarında
gelişen
Amurru
göçleri
sonucunda
III.
Ur
Sülalesi
yıkılmış
ve
Mezopotamya’da tüm siyasal güç Samî Amurrular’ın eline geçmiştir.
Sami göçlerinin üçüncüsü olan Arami göçlerini inceledikten sonra Hurri
ve Kassit göçlerini inceleyerek çalışmamızı sonlandırdık.
127
Anahtar Sözcükler
1. Mezopotamya
2. Sumer
3. Akad
4. Amurru
5. Kassit
ABSTRACT
KAYMAK, Burcu. Emigrations To Mesopotamia between 4th and 2nd
Thousand Years B. C. and Political Developments after Emigrations, Master
Study, Ankara, 2011.
The subject of our thesis work is immigrations to Mesopotamia which
happened in 4-2 B.C. After we touched Mesopotamia’s prehistorical and
geographical condition, we took Sumer immigrations in hand.
Sumerians which are accepted as most known oldest civilization ,not
native inhabitants of Mesopotamia, came to Mesopotamia by emigrating in
the beginning of Old Bronze Age nearly in the years of 3500 B.C.
In the other chapters of our work we handled Semitic Immigrations.
Semitics are also
one of these societies which had share in creating
Mesopotamian civilization. First of the Semitic Immigrations are Akadian
Immigrations. Akadians that emigrated to Mesopotamia in the years of 2500
B.C. are thought they have come from Arabic Peninsula. Akadians by ending
the sovereignty of Sumrerians in Mesopotamia established their own state
and in the years of 2350-2150 B.C. kept under control whole Pre-Asian
world.
Second of the Semitic Immigrations is realized by Amorites (Martu). In
the end of Amorites Immigrations which progressed in 3 th Millenium B.C.
and in beginning of the 2 nd Milenium B.C. The Third Ur Dynasty was ruined
and all political power passed to the Amorites in Mesopotamia.
After the examination of Aramian Immigrations, which is the third of the
Semitic Immigrations we ended our work by examining Hurris and Kassit
Immigrations.
129
Key Words
1. Mesopotamia
2. Sumerian
3. Akadian
4. Amurite
5. Kassit
Download