Fuat Sezgin söyleşi ve konferans.indd - Prof. Dr. Fuat Sezgin

advertisement
27 MAYIS 2016
PROF. DR. FUAT SEZGİN
KONFERANSI
“AMERİKA’NIN
KEŞFİNDE
MÜSLÜMANLAR”
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI
27 MAYIS 2016 PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI
“AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR”
Bundan 14 yıl önce 2002 yılında Gavin Menzies adındaki bir İngiliz denizaltı kumandanı “1421: The Year China Discovered the World” adlı bütün
dünyaya yayılan bir kitap yazdı. Kendi ifadesine göre, Minnesota’daki bir
harita onun dikkatini çekmiş: 1424 tarihli bir harita. Venedikli Zuane
Pizzigano’nun adını taşıyan bir harita. O, bu haritada Puerto Rico, Guadeloupe diye tanınan Karibik (Karayip) Adalarını bulduğuna inanıyor:
“Bu Kolombus’tan 70 yıl evvel Karibik Adalarına ulaşıp onların haritalarını yaptığını gösteriyor. Bu bir Portekizli olabilir miydi? diye soruyor.
Hayır!” diyor. Bu adaların adı geçen İtalyan haritasında görünmesi konusu 200 yıldan daha fazla zamandan beri tartışılıyor. Portekizli bilgin
Armando Cortesao, Karibik Adalarının, Amerika kara kitlesi bilgisinin
Portekizliler tarafından Avrupa’ya taşındığını 1954’te çıkan kitabında
yer veriyordu. Sonraları bu fikri savunma işini bıraktı.
Düşünceleri sırasında İngiliz denizaltı binbaşısı Menzies, Çinlilerin 1405
ila 1433 yılları arasında Hint Okyanusu’na açılma gayretlerini öğrenir.
Bu açılmaları bildiren üç kitap bize kadar ulaşmıştır. Birinin yazarı Ma
Huan adlı Arapça bilen bir Çinli Müslümandır. Sinologlar 19. yüzyılın
ikinci yarısından beri bu kitapların muhtevasını etüt etmektedirler. Onlardan bu deniz seferlerinde takip edilen yolları kesintisiz olarak öğrenebiliyoruz Onların Güneydoğu’da Timur Adalarına kadar uzandıklarını,
ama Zanzibar’a, Madagaskar’a, Avustralya’ya varmadıklarını öğreniyoruz.
Şekil 1: Ma Huan’ın seyahatlerini gösteren kroki
Bazı çok zayıf ilgileriyle ki, onları burada adlandırmaktan vazgeçeceğim,
Menzies, 1502 yılında ortaya çıktığı iddia edilen bir Portekiz haritasını
bir ispat unsuru olarak kullanmak istiyor.
30
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ
Ptoleme (Batlamyus)’un “Almagest” adlı
astronomi kitabını Arapçaya çevirdiler.
Şekil 2: Alberto Cantino haritası
“Bu haritayı Portekizliler yapamazlardı” diyor, “çünkü onlarda bir harita için gerekli
boylam ölçme bilgisi yoktu. Araplar ise ay
tutulmasına dayanarak boylam derecesi ölçme metoduna sahiptiler, ama onlar
zaman farkını -ki boylam farkını verir-,
böyle bir doğrulukla ölçme bilgisine sahip
olamamışlardı. Bu ancak ve ancak Çinliler
tarafından başarılabilirdi” diyor.
Çinliler Menzies’in inancına göre iki yıl
kadar süren (1421-1422) araştırma seyahatlerinde bütün Hint Okyanusu’nun enlem-boylam derecelerini ölçmüşler, Ümit
Burnu’nu geçerek Güney Kutup kütlesine
ulaşıp bütün okyanusları ve Amerika’yı haritalandırarak Avrupa ve Asya üzerinden
haritalandırma işlemine devam ederek
Çin’e dönmüşlerdir. Böyle bir görüş denizaltı kumandanı Menzies’in astronomi bilgisinden ne kadar çok yoksun olduğunun
en açık ifadesidir. Esasında Çin, harita yapmak, enlem-boylam derecelerini ölçmek
açısından çok geri durumda bulunan Avrupalılardan daha iyi durumda değildi.
Şimdi İslam dünyasındaki duruma geçiyorum: Dünyanın yuvarlak olduğu fikri,
İslam âleminde milâdî 7. yüzyılın 8. yüzyıla dönümünde (yani hicrî 1. yüzyılın 2.
yüzyıla dönümünde) tanınmaya başladı.
İslamiyet’in 2. yüzyılının 2. yarısının başlarında Hintlilerin çok hacimli “Sindhind
(Sıddhanta)” adlı matematik ve astronomi
kitabını ve aynı yüzyılın son çeyreğinde
İslam’da bilim alanlarında 3. yy. da başlamış olan yaratıcılık çağında Ptoleme’nin
“Geographike Hyphegesis (Coğrafyaya Giriş)” adlı kitabını Arapçaya çevirdiler. Daha
İslam’ın ilk yüzyılında Çin’in Canton şehrinde yerleşme imkânı bulan ve Madagaskar’a kadar ulaşan Müslümanlar bir dünya
haritası zarureti karşısında idiler. Halife
el-Me’mun 3. yüzyılın başlarında birkaç
astronom ve coğrafyacıya Kuzey Irak’taki uygun bir yerde bir boylam derecesinin
uzunluğunu ölçtürdü (şekil 13). Bir kaç
kere tekrarlanan ölçümlerin ortalamasını
56 2/3 mil olarak kabul ettiler. Çok ince
hesaplarla bunun 111 km ye yakın ve ekvatorun 40.000 km ye çok yakın olduğunu
büyük astronom İtalyan Carlo Alfonso Nallino 1910 yılında Kahire Üniversitesi’nde
Arapça olarak verdiği derslerinde açıkladı.
Nallino, Arapça olarak yayınlanan kitabında, “bu gayret, ekvatorun uzunluğunu bize
ulaştıran en bilimsel sonuçtur” diyor (şekil
3).
Şekil 3.
31
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI
Bu hazırlıktan sonra aynı Abbasî Halifesi büyük bir bilim adamları grubunu, dünyanın bilinen dört bucağına göndererek ölçülere dayanan ilk
dünya haritasını sağlamayı hedefledi. Böyle bir haritanın yapıldığını
kaynaklardan öğreniyorduk. Ama bize kadar ulaşan bir nüshası bilinmiyordu. Böyle bir nüshanın varlığına kavuşmanın saadetini 1984 yılında
yaşadım. Bu, kitabımın coğrafya kısmını yazmaya başladığım ilk yılda
İbn Fadlallah al-Umerî (öl. 748) nin Masalik al-Abşar adlı 27 ciltlik ansiklopedisinin İstanbul Topkapı Sarayı’nda kalan müellif el yazısının ilk
cildinde karşıma çıktı.
Şekil 4: Halife el-Ma’mun’un yaptırdığı dünya haritası
Çok büyük bir şans ve çok akıllıca bir inisiyatiftir ki, haritanın koordinatlarını hazırlayan bilginlerden Abu Abdallah al-Hwarizmi daha o zaman yeni
kopyalarını gerektiğinde sağlamak maksadı ile enlem-boylam derecelerinden toplayıp bir el kitabını gelecek nesillere ulaştırma işini ihmal etmemişti. Bu koordinatlar kitabı tahminen 3500 kadar yerin değerlerini veriyor.
Biz Frankfurt’taki enstitümüzde, bu kitabın Viyana Devlet Kütüphanesi’nde günümüze ulaşan nüshanın enlem-boylam verilerine dayanarak
ikinci bir harita yaptık. Aradaki çok küçük farklara rağmen, bu iki harita
arasındaki uygunluk insanı şaşırtıcı bir derecededir (şekil 5).
Şekil 5.
32
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ
Anlaşıldığına göre, bu harita, bir süre Halife al-Ma’mun’dan sonra Abbasî Devletinin kütüphanesinde kaldı. Buna rağmen
enlem-boylam derecelerini ölçme işinde
İslam dünyasında bir arı kovanı gibi çalışılıyordu. Yüzlerce bilgin bu çalışma hummasında adeta birbirleriyle yarışıyordu.
Astronomik rasat ve ölçme işinde yüksek
değerde sonuç almak için Halife al-Ma’mun
biri Bağdat’ta diğeri de Şam’da olmak üzere
iki rasathane (gözlem evi) yaptırmıştı. Bağdat Rasathanesindeki çalışmaları Halife
al-Ma’mun bizzat idare ediyordu. Boylam
çalışmalarını ölçme işinde al-Ma’mun’un
astronomları Akdeniz’in doğu-batı uzunluğunu, Ptoleme verilerine göre 63° den
52° ye indirebilmişlerdi. Bu hata yüksekti.
Ama başlangıç sıralarında Arapların elinde
boylamları ölçmek için Yunanlıların, Hintlilerin elinde olduğu gibi ay tutulması farkından başka bir metot yoktu (şekil 6).
büyük âlimlerinden Abu r-Raihan al-Biruni
ile gerçekleşti. Bu çok taraflı büyük bilgin
362/m. 973 de doğmuş 440/1049 yani 77
yaşında ölmüştü. Boylam dereceleri bulma
metodu için şart olan sferik üçgenlerin
sağladığı açıları veya kenarlarının uzunluğunu ölçmek için onun üç hocası Abu l-Wafa’ al-Budağani, Abu Naşr b. ‘Iraq ve al-Huğandi hemen hemen aynı zamanda sferik
üçgenlerin denklemlerini çözdüklerini
açıkladılar. Onların öğrencileri al-Biruni,
bir taraftan bu buluşlara dayanarak sferik
trigonometriyi bir disiplin olarak kuruyor,
diğer taraftan onu boylam derecelerini ölçmekte kullanıyordu. Biruni boylam farklarını bulmak için iki yerin (şekil 7) enlemlerini ölçüyor, aralardaki mesafeyi arşınlıyor,
küresel trigonometri metodu ile boylam
farkını, yani iki meridyen dairesinin arasındaki açının büyüklüğünü hesaplıyordu.
Şekil 6: Ay tutulmasına göre
boylam hesaplaması
Şekil 7.
İslam’ın 4. yy. sonlarında Akdeniz havzasında boylam derecelerinin değerlerinde
inanılmaz bir doğruluğa gidildiğini görüyoruz, bazı koordinat cetvellerinde Akdeniz’in uzunluğu 440 veya 450 ye iniyor,
yani bugünkü değerlere göre sadece 20
veya 30 hatalı görünüyor. Bu hata Osmanlılar zamanında 16. yy. da 1,50 kadar
indirildi. Haritaları, boylam derecelerini
ölçme işinin hatalarından kurtarma gayreti İslam’ın 5. yani miladî 11. yüzyılın başlarında, büyük başarı İslam dünyasının en
O bu metodu Gazne ile Bağdat arasında
uyguladı. O adamlarını ve aletlerini ve büyük çapta bir yarım küre yaptırıp beraber
alarak ve 2000 kilometrelik yolu gidiş ve
dönüşte arkada bırakarak gerçekleştirdi.
Biruni böylece o kadar yerin enlem-boylam
derecelerini buldu (şekil 8). Onun sonuçlarını bugünkü değerlerle karşılaştırırsak
Gazne ile Bağdat arasındaki hatanın bir
derecenin 1/3 ü kadar olduğunu görürüz.
Bundan daha doğru bir sonuca ancak 19.
veya 20. yy. da ulaşılabildi.
33
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI
Şekil 8.
El- Biruni bu münasebetle ilginç bir olayı anlatıyor: Emir Šams el-Ma‘ali’nin kızı prenses Zerrin’in İbn-i Sina’dan Ğurğan ile Bağdat arasındaki
boylam farkını ölçmesini istediğini, İbn-i Sina’nın da bu farkı ayın, o yerin meridyendeki pozisyonuna göre tespit edip 9° 20’ bulduğunu yazıyor.
El- Biruni bu konulara dair yazdığı kitabı “Tahdid Nihayat al-Amakin” ile
bilimler tarihinin karşısına matematiksel coğrafyanın kurucusu olarak
çıkıyor. Biruni ve İbn-i Sina’nınkinden başka, boylamları bulmak için,
biri İslam dünyasının batısında ortaya çıkan ve diğeri okyanuslarla geçerli olan bir metot 15. yy. dan itibaren tatbik ediliyordu (şekil 9). İslam
dünyasında ayrıca ondan fazla enlem ölçme metodu tanınıyordu.
Şekil 9: Açık denizlerde, Okyanuslarda
kat edilen mesafelerin ölçülme metotları
İslam dünyasının batısından doğusuna kadar enlem-boylam dereceleri
cetvellerini çoğaltmak gayreti bütün bir hızıyla devam ederken ortaya
çıkan haritalar en geç miladi 12 yy. dan itibaren Avrupa’da yayılmaya
başladı. İlk yayılanlar bildiğimize göre Akdeniz haritaları idi. Bunlardan
tanıdığımız en eski ikisini dile getireceğim. Biri 1413 yılında yapılmış
Ahmet at-Tanği haritası (şekil 10) İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’nde
bulunuyor. Diğeri Batı Akdeniz ve Batı Avrupa haritasıdır (şekil 11). 13.
yy. yazması olduğu tahmin edilmektedir. Bu haritalar modern bir harita
ile bilgisayar yardımıyla karşılaştırıldığında ancak çok dikkatli bir şekilde
kazanılmış boylam derecelerine dayandıklarına inanmaya zorluyorlar.
36
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ
Bundan faydalananların elinde iki ayrı
ölçüye dayanan iki tip harita yayılıyordu.
Bahusus Avrupalılar genelde haritaların
koordinat çizelgelerini dışarıda bıraktıkları için yüzyıllarca bu karışık tipler yan yana
yürürlükte kaldı.
Şekil 10: Akdeniz’in 1413 yılında Ahmad
at-Tanği haritası
Şekil 11: Akdeniz’in 1300 yıldan evvel yapılmış haritası (Arapça)
Haritaların İslam dünyasının batısında
boylamlarının geniş çapta gerçeğe çok yaklaşması ve Akdeniz uzunluğunun hemen
hemen gerçeğe yakın şeklini almasıyla
Endülüs Müslümanları, Yunanlılara bağlı
olarak Kanarya adalarından geçirilen sıfır,
diğer adıyla başlangıç meridyenini 17° 30’
batıya naklettiler, Toledo’dan hesaplayarak 28° 30’ ile Atlas Okyanusu’nda yeni bir
başlangıç meridyeni tanıdılar (şekil 12).
Şekil 12.
İslam dünyasında ise bu faklı meridyen
harita koordinat cetvellerinin doğurduğu
zararlar biliniyordu. Miladî 1265 yılında
Tebriz yakınındaki Maraga şehrinde kurulan rasathanenin Naşir ad-Din at-Tusi’nin
başkanlığındaki bir komite Atlas Okyanusu’na nakledilmiş sıfır meridyenini bütün
harita ve enlem-boylam cetvelleri için başlangıç olarak tanıdı.
Konumuz için önemi bakımından şunu
söylemek isterim ki, Akdeniz miladi 10.
yy.dan itibaren yüzyıllarca bir İslam iç
denizi haline gelmişti. Bu gerçeği birçok
araştırmalar Arapça ve Latince kaynaklara dayanarak gösterdi. Sadece bir iki
misal vermekle yetineceğim. Güney Fransa’nın Marsilya’dan Nis’e kadar olan sahili
891’den 973 yılına kadar Arapların elinde
bulunuyordu (bk. GAS XI,11). Araplar 846
yılında Roma’yı ve Vatikan’ı işgal ettiler.
Daha bir kaç şehri ele geçirdikten sonra
geri çekildiler. Bir araştırmacının ifadesine
göre aşağı İtalya o yıllarda Arapların bir cirit atma meydanı haline gelmişti (bk. GAS
XI,11).
Şekil 13.
37
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI
Onlar okyanuslara açılmaktan da hiç korkmuyorlardı. Miladi 9. yy.da yaşayan coğrafyacı ve tarihçi al-Ya’qubi’nin bildirdiğine göre Basra’ya yakın
Ubulla’da yapılan dikişli gemiler, kuzeybatı Afrika’daki Massa Limanı ile
Çin arasında ticaret münasebetlerini sağlıyorlardı. Diğer bazı coğrafyacılara göre adı geçen Massa Avrupa ve Bizans ile İslam dünyasını bağlayan
ticaret şehirlerinden biriydi (GAS XI, 384-385) (bkz. şekil 13). Onların
tarihleri ve coğrafyaları denizcilerinin çok erken bir devirde okyanuslara
büyük bir cesaretle açıldıklarını gösteriyor. Onlardan bize kadar gelen
denizcilik kitapları, denizcilikte ne büyük yerleri olduğu yönünde bizi
muhteşem bir tablo karşısında bırakıyor. Onların gecikmiş olan modern
etütleri Portekizlilerin yakın zamanlara kadar modern denizciliğin önderleri olarak tanıtılmasına imkân verdi. Ama bugün Portekiz denizciliğinde tanınan her başarılı verinin İslam dünyasına borçlu olunduğunu
görüyoruz. Şüphe yok ki içinde yaşadıkları İslam dünyasının denizciliğini
büyük bir maharetle tanıyıp kabullenmelerini küçümsemeden takdir etmemiz gerekiyor. Onlar hemen hemen başarıya götüren her bilgiyi Müslümanlardan öğrendiler. Müslümanların Atlas Okyanusu’nda büyük hareket imkânını öğrendiler. Tarihçilerinin ifadelerine göre Vasco da Gama
Arap haritalarını kullanarak Ümit Burnu’nu geçti, Mozambik sahillerine
kadar uzandı. Oradan, kendi ifadesine göre, Hindistan’a ulaşabilmek için
ve oradan dönebilmek için bir Müslüman kılavuz alabilmekten başka çaresi yoktu. O -kendi ifadesine göre- Müslümanların gemilerini, denizcilik aletlerini, enlem-boylam haritalarını görünce donakalmıştı.
Ama Portekizliler bütün maharetlerine rağmen Arap denizciliğinin en
büyük başarılarından birini maalesef kavramamış görünüyorlar. Belki de
bunu anlamaya onların trigonometri bilgileri yetmemişti. O da şudur:
Okyanussal büyük mesafeleri ölçme metodu. Müslümanlar okyanussal
uzaklıkları ölçmek yönünde geliştirdikleri metotla Afrika’nın doğusu ile
Sumatra arasındaki mesafeleri çok küçük hatalarla ölçebiliyorlardı. Onların doğruluk sonucuna Avrupa denizciliğinde ancak 20. yy.ın ilk yarısında ulaşılabilmişti.
Buraya kadar sizlere sunduğum sözlerle esas konuya, yani Amerika’nın
Müslümanlar tarafından tanınması problemine götürecek yolun gerekli
kılavuz taşlarını yerleştirmeyi düşündüm. Şimdi de esas amaca yöneliyorum. Evvela Amerika’nın keşfi sözünden neyi kastettiğimizi belirtmek
lazım. Amerika denen kara kitlesine eski dünyadan insanların oldukça
erken zamandan beri birçok kere tesadüfen ulaştıkları, orada yerleşmiş
oldukları, kendilerine has bir medeniyet kurdukları modern çağda bilinen bir gerçektir. Önemli olan, Avrupa-Afrika ile Asya arasındaki Büyük
Okyanus’ta çok büyük bir kara parçasının bulunduğunu bilmek ve onun
yerküresinin üzerindeki yerini bir dereceye kadar kartografik bir şekilde
göstermeğe başlamış olmaktır.
Bu realite dünyanın bir küre olduğunu ve bu kürenin tam büyüklüğünü,
boylam derecesinin uzunluğunu bilmeyi ve bu uzunluğu bulmanın me38
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ
totlarına sahip olmayı gerektiriyordu. Bu
şartlar Avrupa’da İslam dünyasına nispetle
ancak yüzyıllarca sonra gelişmişti. İslam
dünyasından Avrupa’ya enlem-boylam dereceleri cetvelleri 12. yy. dan beri ulaşmaya
başlamıştı ama bunların haritalarda kullanılmalarına ancak 18. yy. da başlanmıştı. Avrupalılar İslam dünyasından ellerine
gecen haritaları kopya veya taklit ediyorlar
ama onlardan gelen koordinatlara dayanan
haritalar yapamıyorlardı.
13. yy. da Avrupa’da yaşayan tanınmış büyük bilgin Roger Bacon dünyayı şu şekilde
tanıtıyordu (şekil 14).
Şekil 14: Roger Bacon’un tasavvuru
Cristoph Colomb da dünyayı kuzeyden güneye doğru sivrileşen bir armuta benzetiyordu. Daha 15. yy. da dünyanın yuvarlak
olduğu fikrinin yerleşmemiş bulunduğu
Avrupa’ya mukabil, Müslümanlar daha 10.
Yy. ın ilk yarısında Iberik yarımadasından
Büyük Okyanus’u aşarak Asya’nın doğusuna ulaşmaya çalışmışlardı. Onlar bu iki sahil üzerindeki mesafenin daha 9. yy.da 21
bin km. kadar olduğunu hesaplamışlardı.
Çok taraflı büyük bilgin al-Biruni 11. yy. ın
başlarında bizi objektivitesiyle hayranlığa
düşüren Hint medeniyeti üzerine yazdığı
kitabında şunu yazıyor: Tanıdığımız büyük
kara kütlesi (yani Asya, Avrupa ve Afrika)
büyük bir okyanus tarafından kuşatılıyor.
Bu okyanusu (adı geçen) büyük kara parçasının arasını şu veya diğer tarafta bir
kara parçasıyla veya insanların yaşadığı bir
adayla kesmekte olduğu muhtemeldir.
Asya’nın dışına çıkmamış olan al-Biruni
‘nin bu hakîmane görüşünü, yazdığından aşağı yukarı 90 yıl kadar önce kültür
tarihçisi ve coğrafyacı al-Masudi miladî
10. yy.’ın ilk yarısında bize kadar ulaşmış
Muruğ az-Zaman adlı kültür tarihinde,
Müslümanların Iberik yarımadasından
kalkarak Büyük Okyanus üzerinden Asya’ya gemilerle ulaşmak gayretlerinden
bize kadar ulaşmamış bir kitabında etraflıca bahsettiğini bildiriyor. Şöyle söylüyor:
Okyanus denizcileri Arap İspanya’sında
batıya doğru okyanus üzerinden hareketlerinde kendilerini tehlikeye sokuyorlardı.
Bunların arasında Kurtubalı Hashaş denen
biri hazırlanan gemilerle bir grup gençle
okyanusa açıldı. Bir zaman sonra birçok
mallarla geri döndü, ama diğerleri beraber
dönmediler. Bu oralarda çok iyi bilinen bir
şeydi.
Bundan iki yüzyıl kadar sonra meşhur coğrafyacı İdrisi ki ömrünün büyük kısmını
Endülüs’te geçirmiştir, bu anlamda bize
daha geniş bilgi veriyor. Al-İdrisi, zamanında çok meşhur olan bir teşebbüsten
etraflıca bahsediyor. Bu, okyanusu batıya
doğru geçmek için, bir ailenin sekiz mensubunun, hazırladıkları gemiyle yola çıkıp
başarısız kalmış olmalarıydı. İberik Yarımadası’nda bu tip teşebbüsler çoğaldığı
için Lizbon’da bir caddeye “darb al-mağrurin” yani “maceracılar” yahut da “aldananlar” caddesi adını vermişlerdi.
Bu okyanusa açılıp Asya’ya ulaşma gayretleri zamanla Afrika’ya kaymaya başladı.
Afrika’nın batısındaki Mali’de miladi 1312
yılında Sultan Muhammad Abu Bakr bir
gemi filosu hazırlayarak “okyanusun öte
yanına ulaşmak” için harekete geçirdi. Yolda tutulduğu fırtınadan bir gemi hariç tüm
filo battı. Bunun üzerine aynı sultan çok
büyük bir filo hazırlattı, kendi kumandasında yola çıktı, fakat dönemediler. Bunu
Arapça kaynaklardan öğreniyoruz. Ama
bazı Çin kaynakları da Müslümanların bu
tip gayretlerinden bahsediyor.
39
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI
Bu tip gayretler şüphesiz ki çoktu ve mümkündür ki bunların biri veya
birkaçı sonradan Amerika diye tanınan büyük kara parçasına ulaşmıştı.
Ama bunlar bizim için Amerika’nın keşfi manasına gelmiyor.
Şimdi size bir dünya haritası sunacağım (şekil 15).
Şekil 15: Fra Mauro’nun dünya haritası (1459)
Bu 1459 yılında Venedik’te Fra Mauro (Arap Papaz) adında birinin Portekiz Kralı’nın arzusu üzerine yaptığı çok büyük bir haritadır. Haritanın
kenarlarında büyük kayıtlar vardır. Birinde şu yazılıyor: “1420 yıllarında
Hint Okyanusu’ndan yola çıkan bir gemi Ümit Burnu’nu geçerek Karanlık Deniz üzerinden Yeşil Adalara uğrayıp, 40 günlük bir batıya yolculuktan sonra Kadın-Erkek Adalarına ulaşmıştı.”
Venedik’ten bu Arap Papaz’ın haritaya eklediği bilgi, oldukça iyi tanınan,
İslam dünyasından Orta Amerika’daki Karibik adalarına götüren bir yolu
tarif ediyor (şekil 16). Haritanın kendisine gelince bunun yüzde yüz bir
Arap haritası olduğunu ispat edebilirim. Ama burada ondan vazgeçeceğim.
40
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ
Şekil 16: Atlantik geçişinde seyir rotaları
(yaklaşık 1420)
Şimdi konumuz bakımından çok önemli olan Pîrî Reis haritasını ileri süreceğim
(şekil 17). Adını sık sık duyduğunuz Pîrî
Reis’in Amerika haritası İstanbul Topkapı
Sarayı Kütüphanesi’nde 1929 yılında bulundu. Birçok bilginler arasında Paul Kahle
adlı Alman oryantalist tarafından 1931 yılında çok ciddi bir araştırmaya tâbî tutuldu. Almanca olan araştırma şu adı taşıyor:
Kolumbus’un 1498’de Yapılan Haritası.
1513’te yapılmış bir Türkçe dünya haritası
(1933). Kendisini gençliğimde tanıdığım,
araştırmasını çok faydalı bulduğum bu
oryantalist, burada aydınlatmaya girişemeyeceğim bir sebeple maalesef Pîrî Reis’in bize Kolumbus’un kaybolan haritasını
ulaştırdığına kendini inandırdı.
Şekil 17. Pîrî Reis’in Atlantik Haritası (15211524)
Biz bu haritayı bilgisayar vasıtasıyla bir
modern haritayla karşılaştırdığımızda her
ikisinin muayyen yerlerde Afrika ile aralarındaki mesafelerde ne kadar birbirlerini
örttüklerini gördük. Bu 18. yy. a kadar İslam dünyasından başka hiç bir kültür dünyasında yapılamazdı. Zira bu harita, hatasız boylam dereceleri ölçüsüne dayandığını
gösteriyor. Kısacası Pîrî Reis’ten ele geçen
bu haritanın, Avrupa’dan İtalyanca tercümesi İspanya’ya ulaşan ve (muhtemelen
bir kaç kopya ile) yayılan, aslı Arapça olan
bir haritadan ibaret olması gerekiyor.
İspanya Kralı’nın ısrarlı isteği üzerine Kolumbus’un kardeşi Bartolomeo’nun yapıp
Madrid’e gönderdiği harita ise şudur:
Şekil 18: Bartholoméo Kolomb’un haritası
(1503)
1500 yıllarında Alberto Cantino’nun dünya haritası çıktı (bkz. No 2). Bunda Amerika haritasından başka Afrika’nın mükemmel haritası şaşırtıcı idi. Afrika haritasına
değinen bazı araştırmacılar bu haritayı
Vasco da Gama’nın seyahatinde 1498’de
topladığı materyalle yaptığına kendilerini inandırıyorlar. Yani Müslümanların
500 yıl kadar bir zamanda geliştirdikleri
mükemmeliyetin, Vasco da Gama’nın bir
kaç aylık bir seyahatle toplanan bilgilerle
sağlanabileceğini zannediyorlar. Vasco
da Gama Portekiz tarihçilerin ifadesine
göre bir Arap haritası ile yola çıkmış, Hint
Okyanusu’na gelince oradaki gemilerin
büyüklüğünden, ellerindeki enlem-boylam dereceli haritaların varlığından dona
kalmıştı. Bir Arap kılavuzu alarak doğruca
Güney Hindistan’a gitmiş ve aynı yoldan
dönmüştü.
41
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI
Şimdi zaman darlığından bildiğim iki önemli misali bir tarafa bırakarak
Cavalılardan bize ulaşan bir Brezilya haritasından bahsedeceğim.
26 parçalı, Cava dilinde kalmış bir atlas 1511 yılında Portekizlilerin Malakka (Malezya) yarımadasını zapt ettikleri bir sırada ellerine geçmişti.
Zapt eden kumandan Portekiz kralının vekili Alfonso Albuquerque krala yazdığı uzunca mektupta atlasın içerdiği haritaların ne kadar önemli
ve ne kadar mükemmel olduklarını, bunun Portekiz tercümesini kaptan
ile bir Malezyalıya yaptırıp krala gönderdiğini dile getiriyor. Kitabımda
(GAS XI, 327-328; XIII, 40-41) de tercümesi bulunan bu çok enteresan
mektubu bir gün Türkçe’de görmeyi çok isterdim.
Şekil 19a: “Cava Atlası”ndan M. 1511’de kopya edilen
Brezilya sahilinin bir bölümü
İslam dünyasının batı-güney köşesindeki Cava’da bir gemide ele geçen
26 parçayı kapsayan atlasın yüksek seviyesi maalesef modern kartografya tarihinde gereken ilgiyi bulmadı. Onun “terra do brazill” diye tercüme edilen kısmı bize Brezilya’nın ilk haritasını vermekten başka, galiba
Brezilya adının ilk kullanılışına da şahitlik ediyor. Bölgenin 6° 30’ ilâ 27°
enlem ve 15° derecelik boylam yani doğu-batı gerilimini kapsıyor (şekil
19a). Bunu yönlerini hiç değiştirmeden modern harita üzerine yerleştirdiğimizde (şekil 19b) çok az bir farkla birbirlerini hayret verici bir şekilde örttüğü görülecektir. Sadece bir misali dile getirmek istiyorum. Bu
haritada miladi 1515’te Portekiz gemilerinin keşfettiği sanılan La Plata
(Buenos Aires civarındaki nehrinin denize döküldüğü yer) (35° güney
kürede) görülüyor.
42
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ
Şekil 19b: Brezilya batı sahillerinin Cava
haritasından modern bir haritaya nakli
Son misal olarak Macellan Boğazı’nın haritasını bir kaç kelime ile dile getireceğim
(şekil 20). Bu haritayla Macellan ile seyahat eden tarihçisi Antonio Pigafetta’nın
kitabında buldum. Bu boğazın bilgisinin
İslam dünyasından daha 1428 yılından
Portekiz’e gelmiş olduğunu biliyoruz (Bkz.
GAS XI, 358; XIII, 127). Bunun sağlam
bilgisini bize Portekiz kaptanı António
Galvão 1555’ten kalan kitabı “Tratado
dos Descobrimentos” da bildiriyor. Diyor
ki: 1428 yılından bize ulaşan en önemli
haberlerden biri şudur: Don Pedro, kralın
en yaşlı oğlu, çok çok gezen bir insan. İngiltere, Fransa ve Almanya’dan sonra mukaddes toprağa (yani Kudüs’e) ve daha ötelerine gitti. Dönüşte Roma’ya ve Venedik’e
uğradı. Bir dünya haritasını beraberinde
getirdi. Bu harita bütün yerleri içine alıyor.
Onda Macellan Boğazı, Ejderha Kuyruğu
(Cola do Dragam), Ümit Burnu ve saire bulunuyor, diyor.
Daha 1601 yılında İngiltere’de basılmış
olan kitabın bu önemli ifadesinin kartografya tarihçileri tarafından dikkate alınmadığını zannediyorum. Acaba Müslüman-Arap gemiciler bu boğazın ötesine, hatta çok
ötesine geçme merakını göstermediler mi?
Ne dersiniz?
Şekil 20: Güney Amerika’nın (1521 de) Magellan’ın eline geçen haritası
43
Download