HATAY Barış, Kültür ve Hoşgörü Kenti ANTAKYA (Merkez İlçe)

advertisement
HATAY
Barış, Kültür ve Hoşgörü Kenti
ANTAKYA
(Merkez İlçe)
TARİHİ
İlk yerleşime paleolitik dönemde Hatay Samandağ Çevlik ve Meydan köyü ile Şenköy
mağaralarında rastlanmıştır. Şu ana kadar Hatay’da tespit edilen ailt tarih Orta Paleolitik olarak tespit
edilmiştir. Neolitik yerleşimler ilk olarak Dörtyol Kinet Höyük’te görülmüştür. Kalkolitik dönem
(M.Ö.5500) yerleşim yerleri Amik ovasında karşımıza çıkıyor (Telli Kurdu Höyük), daha sonra karşımıza
çıkan Tunç çağı yerleşimlerine yine Amik ovasında rastlıyoruz. M.Ö.3000 de Akatları, M.Ö.2000 de
Hurrileri görüyoruz, daha sonra Halep başta olmak üzere Yamhat Krallığının siyasi birliği altına giriyor.
Yarim-Lim M.Ö. 18. Yüzyılın ikinci yarısında yönetimine son verilmiş ve 1595 yılında Hitit Kralı I.
Mursili bölgeyi istila etmiş. 15. Yy da Atçana bölgesi Mısır ve Mittani, Mısır ve Hitit arasında el
değiştirmiştir. III. Tutmosis (Mısır) tarafından Niqmepa tahta getirilmiş, daha sonra Mittaniler
egemenliğine tekrar geçmiştir. M.Ö.1370 yılında Suppilulima (Hitit) tarafından tekrar hâkimiyeti altına
almıştır. M.Ö. 1200 yıllarından sonra Amik bölgesinde bilgi akışı kesiliyor, sadece Mısır kaynaklarından
bölgeye deniz kavimlerinin geldiği ve bölgeyi tahrip ettiklerini öğreniyoruz.
M.Ö. 900 tarihlerinde Hititlerin parçalanmasından oluşan Genç Hititler bölgeye hâkim olmuşlar
ve Hatina adını almışlardır, kendilerine başkent olarak bugünkü Çatal Höyük’ü (Kanula) başkent
yapmışlardır. Hititlerin arkasından bölgeye Asurlular hâkim olmuşlar, M.Ö. 8. Yy da Asi nehri
deltasında ve çevresinde Demir Çağında Yunanlıların El Mina şehrinin kurduğunu ve ticaret merkezi
haline getirdiğini görüyoruz. M.Ö. 538’de bugünkü Dörtyol Yeşilkent’e kadar Persler hâkimiyeti altına
almışlardır, bu hâkimiyet M.Ö. 333’te Büyük İskender tarafından sonlandırılmış bölge Makedonların
hâkimiyeti altına girmiş ve Helenistik kültür yayılmaya başlamıştır. Büyük İskender’in ölümünden
sonra bölge Antigonoslarla yaptığı mücadeleyi kazanan Babil satrabı Selevcos I. Nicator’un
hâkimiyetine girmiştir. Başkent olarak Samandağ Çevlik bölgesini (Selevcia de Pierra) seçmiş fakat
güvenlik açısından daha sonra Antakya’ya başkenti taşımış ve Seleucos I Nicator babasının
(Antiochus) ismini bu şehre vermiştir. Antakya Helenistik çağda “Hippodamos” tarzı plana göre inşa
edilmiştir. Antakya’nın inşasında görevlendirilen Attaeus, Perittas ve Anaxicrates’in isimleri
imparatorluğun kendini şehirde hissettirmeye başlamasına neden olmuştur. M.Ö. 47 yılında Caesar
Antakya’ya gelerek şehre özerkliğini vermiş, Romanın en büyük eyaletlerinden biri durumuna
getirmiştir. Antakya Doğunun idari, ilmi, dini ve ticari merkezi haline gelmiştir.
M.Ö. 31 – M.S. 14 yıllarında Augustus dört yılda bir tekrarlanan “Olimpiyat Oyunları” nı
başlatmıştır. M.S. 29-40 yılları arasında Hz. İsa’nın havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelerek dini
yaymaya çalışmış ve Şehir Hıristiyan dininin önemli merkezlerinden olmuştur. M.S. 256 yıllarında
Antakya ikinci kez Perslerin (Şapur)eline geçmiş, 268 yılında da Palmira Kraliçesi Zenobia’nın eline
geçmiş, birkaç yıl sonra tekrar Roma (İmp. Aurelianus) egemenliğine girmiştir. Roma
imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra M.S. 396 yılında Doğu Roma İmparatorluğuna (Bizans)
bağlı merkez olarak kalmıştır. M.S. 638 yılında Yermük savaşından sonra Antakya ve çevresi uzun bir
kuşatmadan sonra Müslüman Arapların hâkimiyetine girmiş. 968 yılında tekrar Bizans egemenliğine
geçmiştir. Haçlıların elinden Türk Memlukluların eline geçen şehir 1260 yılında el değiştirerek Moğol
egemenliğini tanımıştır. 1267 yılında tekrar Türk Memlukluların yönetimi altına girmiştir.
1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından şehir Osmanlı imparatorluğuna katılmıştır. 1918 I.
Dünya savaşı sırasında Fransız yönetimine geçen şehir daha sonra bağımsız Hatay Devleti oldu ve 29
Haziran 1939’da Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katıldı. TBMM’de kabul edilen bir kanunla Hatay İl’i
kuruldu. 23 Temmuz 1939’da idare tamamen Türkiye Cumhuriyeti’nin oldu.
COĞRAFYA
Antakya'nın ortasından geçen ve ovanın kurutulması çalışmaları sırasında nehir yatağının
kentin içinden geçen kısmı ıslah edilerek düzgün bir kanal haline getirilmiş, Antik Çağ'ın Orontes'i olan
günümüzün Asi Nehri'nin kaynağı, Lübnan Dağları'dır. Amanoslar ile Kel dağ arasında bir yatak
oluşturan Asi Nehri'nin toplam uzunluğu 380 km. olup, nehrin büyük bölümü Suriye toprakları içinde
bulunmaktadır.
Kuzey yönünde yaklaşık 30 km. boyunca Türkiye-Suriye sınırını oluşturacak şekilde akan Asi
Nehri, topraklarımıza girdikten sonra batıya döner ve bugün hemen. Tümü kurutulmuş olan Amik
Gölü'nün ayağı Küçük Asi ile birleştikten sonra güneydoğu doğrultusuna yönelir ve yaklaşık 40km.
Sonra Samandağ'ın güneyinde bir delta oluşturarak Akdeniz'e kavuşur. Antik çağda küçük tonajlı nehir
gemilerinin seyrüseferine imkân veren ve Antakya'yı asırlar boyu Akdeniz'e bir suyolu ile bağlanmış
olan Asi Nehri'nin bugün akıttığı ortalama su miktarı, kentin içinde 5.04 m3/sn.dir. Asi'nin Antakya
içinden geçen ve bir kanal haline getirilmiş olan yatağı, yaklaşık 2 km. uzunluğunda ve 30–35 m.
genişliğindedir.
Kentin kuzeydoğusunda, üzerinde Demir Kapı'nın yer aldığı, St. Piyer Kilisesi yakınından geçen
ve bir sel yatağı niteliğinde olan Hacı Kürüş Deresi ile güneybatıdaki Hamşen Deresi (Memeli
Köprü'nün altından ve kışlanın yanından geçen) Habib Neccar Dağı'ndan doğarak Asi'ye doğru akan iki
önemli su yatağıdır.
Başta Asi Nehri olmak üzere, Karasu ve Afrin Çayı ile beslenen Amik Ovası'nda, yakın zamanlara
kadar Amik Gölü adı ile bilinen bir göl vardı. Ancak uzunluğu 16 km. genişliği 10 km. olan gölün ve göl
çevresindeki bataklıklarla beraber 310 km2'yi bulan arazinin bir bölümünün kurutulması ile göl
kayboldu. DSİ tarafından yürütülen ve 1955 yılında başlayıp 1980 yılında tamamlanmış olan kurutma
işlemi sonucunda elde edilen zirai verimi yüksek topraklar çiftçilere dağıtılarak tarıma açılmıştır.
EKONOMİ
Antakya ekonomisinde en belirgin özellik ve etkinlik ticarettir. Gerek bir sınır kenti olması,
gerekse girişimci insanı sayesinde Antakya bir ticaret merkezi konumundadır. Antakya bu özelliğiyle
etrafındaki 21 adet belde ve 65 köyden gelenler ile nüfusunu gündüzleri ikiye katlamakta, çok canlı ve
hareketli bir yapıya kavuşmaktadır. Amik Ovasının tarımsal ürün ve potansiyeli Antakya’da
değerlendirilmekte, tarım ve tarıma dayalı sanayi ile tarımsal makine imalatı önemli bir ekonomik
faaliyet olmaktadır. Ayrıca Antakya’da el sanatları, dericilik, ayakkabıcılık ve mobilya sanayisi de
gelişmiş durumdadır.
Antakya ve Hatay ulaştırma sektöründe Türkiye’de İstanbul’dan sonra en büyük araç
potansiyeline sahip olup, kara yolcu ve yük taşımasında söz sahibi bir ildir.
Antakya’nın toplam 872 ilçe arasındaki ekonomik durumunu gösterir göstergeler aşağıda
belirtildiği gibidir.
•
Vergi gelirlerinin ülke içindeki payı % 0,19812 ile tüm ilçelerde 17. sırayı almaktadır.
• Tarımsal üretimin ülke içindeki payı, % 0,40923 gerçekleşerek sıralamada ise 63.’dür.
Vergi gelirlerinin ülke içindeki payı (%) 0,19812 ile 34.cü sıradadır. Fert başına Genel Bütçe
Geliri (TL) 131.665 ile 107.sıradadır. Tarımsal üretimin ülke içindeki payı (%) 0,40923 ile 43. sıradadır.
Tarım sektöründe çalışanların oranı (%) 56,97 ile 693. sıradadır Sanayi sektöründe çalışanların oranı
(%) 9,24 180. sıradadır. Hizmetler sektöründe çalışanların oranı (%) 33,78 ile 173. sıradadır. İşsizlik
oranı (%) 5,09 ile 442. sıradadır.
TURİZM
Cumhuriyet Alanı'nda, Asi Irmağın kenarında ve köprü yakınındadır. Mozaik koleksiyonlarının
zenginliği yönünden Tunus'daki Bordo Müzesi'nden sonra, dünyanın 2.büyük müzesidir. 34 binin
üzerinde esere sahiptir.
Fransız işgali sırasında 1933 yılında İskenderun Sancağı, Antikiteler Müfettişi M. Prost'un
önderliğinde, sancak dahilinde bulunan bütün tarihi eserlerin Antakya'da toplanarak bir müze
kurulmasına karar verilmiştir. Müze binasının yeri tespit edilmiş ve 1934 yılında yapımına başlanmış,
Hatay Devleti zamanında tamamlanmıştır. Hatay Türkiye'ye katıldıktan sonra yeni bir düzenlemeyle
23.7.1948'de ziyarete açılmıştır.
1975 yılında ek binanın inşasından sonra çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak yeniden
düzenlenmiştir.
Antakya ve çevresindeki kazı ve araştırma alanlarından gelen eserler, buluntu yerlerine göre
sergilenir.7 oda, 2 salon ve bahçesinde sergilenen yapıtlar Yontmataş, Yenitaş, bakırtaş, Sümer, Asur,
Hitit, Yunan, Roma, Bizans, Anadolu-İslam ve Osmanlı dönemlerini kapsar.
127 panoda farklı mozaik eserleri sergilenir. Yer darlığı sebebiyle 100'ün üzerindeki mozaik
eser depoda bekletilmektedir.
İSKENDERUN
(Alexandreia)
TARİHİ
Alexandreia, Helen diline göre, Alexandros (İskender) Yurdu anlamındadır. Aynı adı taşıyan
diğer kentlerden ayrılması için, Kilikya’daki bu kente, Roma döneminde, Alexandreia Minor (Küçük
Alexandreia), Haçlılar döneminde de Alexandretta denmiştir. Kentin kuruluşu tarih öncesi devirlere
uzanmaktadır. Karaağaç mevkiindeki Telli köy adını taşıyan höyükte Mc. Evan’ın bulduğu bazı çanak
parçaları buranın antik çağ öncesi yerleşime açıldığını göstermektedir.
M.Ö. 2000’li yıllarda burada Hititler’e bağlı Kadu Beyliği’nin kurulduğu bilinmektedir. M.Ö.
1200’lü yıllardan önce Fenikeli’ler burada “Myriaydus” adıyla bir koloni kurmuştur. Bu kentin
kalıntılarına rastlamak mümkündür. Kent M.Ö. 1200’den sonra merkezi Reyhanlı olan geç devir
Hattini krallığına bağlanmıştır.
M.Ö. 7. Yy Türk asıllı bir millet olan Hurriler’in eline geçen İskenderun ve çevresi M.Ö. 6. Yy
Perslerin eline geçmiştir. İskenderun, M.Ö. 333 yılında İssos kenti yakınlarında Pers Kralı III. Darius’u
mağlup eden, Asya seferine çıkmış olan Büyük İskender tarafından Alexandreia adıyla kurulmuştur.
Tarihinde birçok defalar işgale uğramıştır.
Kent Doğu Roma-İslam arasında birçok kere el değiştirmiş, daha sonra Türklerin eline geçmiştir.
Antakya Dukalığı’nın Mısır Memlük Devleti tarafından ortadan kaldırılması üzerine 14. Ve 15. Yy bu
bölge Memlük’lerin Halep valileri ve bazen de Dulkadirliler Emirliği’nin nüfuz sahasında kalmış,
nihayet 16. yy ilk yarısında Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. İskenderun’un uzun süre bir devletin
bayrağı altında yaşaması Osmanlı İmparatorluğu ile mümkün olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu
zamanında ticari ve stratejik özelliğini güçlendiren İskenderun, Doğu Akdeniz ticaretinde önemli bir
liman vazifesi görmüş ve Ortadoğu ile olan ithalat ve ihracatta önemli bir ticaret merkezi olmuştur.
Yıllarca Osmanlı sınırları içinde kalan İskenderun, I. Dünya Savaşı içinde altı kez bombalanmış
ve savaşın son günlerinde İngilizlerin işgaline uğramıştır. (9 Kasım 1918) Mondros Ateşkes
Antlaşması’nın imzalanması üzerine 12 Kasım 1918 günü İskenderun Fransız askerleri tarafından işgal
edilmiş, işgalin hemen ardından oluşturulan Türk çeteleriyle Fransız ve onların desteklediği Ermeni
milisler arasında kanlı çarpışmalar meydana gelmiştir.
21 Ekim 1921 de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması doğrultusunda Hatay’da İskenderun
Sancak İdaresi kurulmuştur. Suriye’de manda idaresi kurulurken, nüfusun yarıdan fazlası Türk’lerden
oluşan İskenderun Sancağı, merkez olmuş ve muhtariyet kazanmıştır. (1925) 1938 yılına kadar Fransız
işgalinde Hatay’ın bir sancağı olarak kalmıştır.
1937 yılında Suriye’ye bağımsızlık verilirken, Türk Hükümetinin müdahalesi ile bağımsız Hatay
Devleti kurulmuş, bir yıl sonra bu meclis Hatay’ın anavatana katılması kararı alınca İskenderun da
merkezi Antakya olan Hatay iline ilçe olarak bağlanmıştır.
COĞRAFYA
Amanos dağları ile Akdeniz’in masmavi berrak suları arasında pitoresk bir sahil bandında yer
alan İskenderun, güneyinde il merkezi Antakya, batısında Akdeniz, kuzeyinde Dörtyol ilçesi,
doğusunda Amanos dağları ile çevrilidir. Amanos dağları eteklerinde, 5 km’lik yalı ovasında kurulmuş
olan İskenderun’un yüzölçümü 985 km2 dir. Kara, deniz ve hava ulaşımına elverişli bir kenttir. Kent
Halep-Belen yolu bitiminde yer almaktadır.
Körfezin güneyinde 6840 hektar genişliğindeki Arsuz ovası ile körfezin doğusunda 34920 hektar
yer kaplayan ve 30 km uzunluğunda İskenderun ovası ile noktalanmaktadır.
KIRIKHAN
Kırıkhan’ ın tarihi M.Ö. 3000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Kırıkhan bölgesinde; Akad, Huri,
Hitit, Asur ve Pers uygarlıklarına rastlanılmaktadır. Özellikle Alaybeyli Köyü ve civarında bu
uygarlıklara ait buluntular mevcuttur. Hellenistik dönemin izlerini taşıyan Darbısak (Darb-ı Sak) Kalesi
ile ova boyunca bir dizi halinde yer alan höyükler Kırıkhan’ın bir güvenlik ve haber alma merkezi
olarak düşünüldüğünü ortaya koymaktadır. Halen tescilli 34 höyük mevcuttur. Osmanlı
İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Belen kazasına bağlı bir nahiye olan Kırıkhan, 1924 yılında ilçe
merkezi olmuştur.
Kırıkhan’ın doğusunda Suriye ve Kumlu, batısında Belen, kuzeyinde Hassa, güneyinde Antakya
ve Kumlu bulunmaktadır. İklimi tipik Akdeniz özellikleri taşıyıp, kışları ılık ve yağmurlu, yazları sıcak ve
kurak geçmektedir. İlçe, bir merkez, bir belde belediyesi ve 56 köyden oluşmaktadır. Halkın büyük bir
kısmı çiftçilikle uğraşmakta olup, seracılık bu alanda önemli yer tutmaktadır. Bayezid-i Bestami
Türbesinin bulunduğu Helenistik dönemden kalma kale kalıntısı ve su kemerleriyle özellikle iç
turizmin ilgisini çeken bölgelerimizden birisidir.
Yüzölçümü
Toplam Nüfusu
İlçe Merkezi
Belde ve Köy Nüfusu
:
:
:
:
688 km²
98.530
63.615
34.915
REYHANLI
Reyhanlı daha önceki tarihlerde İrtah adında küçük bir kasaba idi. 16. yüzyıldan itibaren göçebe
olarak gelen Türkler bu kasabaya yerleşmişlerdir. 1855 yılında Rumeli’den Kafkas ve Kıbrıs göçmenleri
getirilerek kasabaya yerleştirilmiştir. Daha sonra Reyhanlı ismini alan kasaba 1918 yılında Fransızlar
tarafından ele geçirilmiş, bucak statüsü ile yönetilmiştir. 8 Temmuz 1938 yılında Fransız işgalinden
kurtarılıp, Anavatana katıldığı yıl olan 1939 da ilçe olmuştur.
Reyhanlı ilçesi Akdeniz bölgesinde ve Hatay’ın doğusunda yer alır. Akdeniz iklimi hakimdir.
Doğusunda ve güneyinde Suriye, batısında Antakya merkez ilçesi ve kuzeyinde Kumlu ilçesi
bulunmaktadır. İlçeye bağlı 31 köy ve bir merkez belediyesi vardır.
İlçede genellikle tarıma dayalı ekonomi hakimdir. Amik Gölü’ nün 1972 yılında kurutulmasının
tamamlanması ile pamuk ve buğday tarım içindeki önemini arttırmıştır. Ürün çeşidinde pamuk ve
hububat en büyük paya sahiptir; ilçede ayrıca büyük baş hayvancılığı, süt inekçiliği, koyun ve keçi
besiciliği de yapılmaktadır. İlçede sanayileşme tarım ve tarıma dayalı sanayi kollarında gelişmiştir.
Çırçır ve prese fabrikaları ile iplik ve un fabrikaları ilçenin önemli sanayi tesisleridir.
Yüzölçümü
:
406 km²
Toplam Nüfusu
:
74.225
İlçe Merkezi
:
52.135
Belde ve Köy Nüfusu
:
22.090
ALTINÖZÜ
Altınözü 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmış ve Antakya vilayetine
bağlanmıştır. I. Dünya Savaşından sonra Fransızların eline geçmiş ve 23 Temmuz 1939’da anavatana
kavuşmuştur. 1945 yılında ilçe olmuştur.
Mülki hudutlar içerisinde 4 belediye teşkilatı ile 41 köy bulunmaktadır. Altınkaya, Yiğityolu,
Hacıpaşa ve Altınözü merkez beldelerinde belediye teşkilatı mevcuttur.
İlçe nüfusunun büyük bir kısmı geçimini tarımsal faaliyetlerden temin etmekte, küçük bir kısmı
da el sanatları ile geçimini sağlamaktadır. İlçe halkının belli başlı gelir kaynağı buğday, zeytin ve tütün
ürünlerine dayanmaktadır. Nüfusun yoğun oluşu nedeniyle tarım alanları yetersiz olduğundan
nüfusun büyük bölümü Çukurova ve Amik Ovasına mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmaya
gitmektedir.
Yüzölçümü
:
357 km²
Toplam Nüfusu
:
59.167
İlçe Merkezi
:
5.352
Belde ve Köy Nüfusu
:
53.815
BELEN
Belen'in Kanuni devrinde kurulduğu, 1552 yılında Halep’le İskenderun arasında yeni yol
aranırken şimdiki ilçenin bulunduğu yere Kanuni tarafından cami, hamam ve han yaptırıldığı ve
buraya 250 derbentçi (geçit korucusu) yerleştirildiği bilinmektedir. 1770 yılında Adana Valisi
Abdurrahman Paşa Belen’e daha çok nüfus yerleştirerek burasını bir kasaba haline getirmiş ve buraya
Beylan adını vermiştir. 1885 yılında belediye teşkilatı kurulmuş, 11 Eylül 1991 tarihinde fiilen ilçe
olmuştur.
Belen ilçesi Doğu Akdeniz’de Amanos dağlarının hem İskenderun Körfezi’ne bakan
yüzeylerinde, hem de Amik ovasında toprakları olan bir konumdadır. İlçe merkezi Amanoslar
üzerindeki çok önemli bir geçit olan ve yüksekliği 660 metre olan Belen geçidi üzerinde kurulmuştur.
İlçenin en yüksek rakımı Çobandede tepesidir. İlçemizin doğusu Kırıkhan, batı ve kuzeyi İskenderun,
güneyi Antakya ve güneybatısı Samandağ ilçeleri ile çevrilidir. Bir merkez belediye ve 10 köyden
oluşmuştur.
Körfeze doğru inildiğinde narenciye ve az da olsa sıcak iklimlerde yetişen pamuk ürünleri,
Amanos dağları üzerinde ise elma, kiraz, vişne, trabzon hurması gibi soğuk iklimi seven bitkiler
yetiştirilmektedir. Kışları soğuk ve yağışlıdır. Yazları ise serin olması nedeniyle sayfiye yeri olarak
kullanılmaktadır.
İlçe merkezi komşu ilçe olan İskenderun’a 15 km mesafede olması nedeni ile sanayi kuruluşu
yönünden gelişememiştir. Araziler küçük, çok parçalı aile işletmeciliği şeklindedir. Bunun yanında
köylerde pazarlamaya yönelik meyvecilik ziraatı giderek yaygınlaşmaktadır.
Yüzölçümü
:
197 km²
Toplam Nüfusu
:
28.382
İlçe Merkezi
:
18.646
Belde ve Köy Nüfusu
:
9.736
DÖRTYOL
İlçenin kuruluşu kesin olarak bilinmemektedir. Malazgirt zaferinden sonra 1082 yılında
Türklerin eline geçmiştir.1909 yılında ilçe olmuştur. 11 Aralık 1918 tarihinde Fransızlar tarafından
işgal edilmiştir. Milli mücadelenin başlatılmasındaki ilk kurşun 19 Aralık 1918 tarihinde Mehmet Kara
(Kara Hasan Paşa) tarafından atılmış olup, işgale karşı çete savaşları ile direnilmiş ve 9 Ocak 1922
tarihinde ilçe kurtulmuştur. Anısına 1993 tarihinde İLK KURŞUN ANITI yaptırılmıştır. İdari yönden
Adana iline bağlı olan ilçe, 7 Temmuz 1939 tarihinde Hatay iline bağlanmıştır.
İlçe, Doğu Toroslar' ın uzantısı olan Amanos (Nur) dağları ile Akdeniz’in İskenderun Körfezi
arasında kuzey-güney doğrultusunda uzanan Dörtyol ve Payas ovalarından meydana
gelmiştir.Doğusunda Amanos dağları ve Hassa ilçesi, batısında Akdeniz ve İskenderun Körfezi,
kuzeyinde Erzin ilçesi ve güneyinde ise İskenderun ilçesi bulunmaktadır. İklimi yazları sıcak ve kurak,
kışları ılık ve yağışlı olup, tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir.
İlçeye bağlı 6 köy ve merkez Dörtyol belediyesi olmak üzere Payas, Kuzuculu, Yeşilköy,
Karakese, Altınçağ ve Yeniyurt belediyeleri ile birlikte 7 belediye teşkilatı bulunmaktadır.
İlçe sınırları içerisinde bulunan petrol boru hattı ve gaz dolum tesisleri ile özel sektöre ait çok sayıda
haddahaneler, un fabrikası, meyve suyu ve meyve paketleme tesisleri ile tarım işletmelerinde
istihdam edilen nüfus çalışma hayatına canlılık kazandırmaktadır. Yöremizde ziraatın yoğun olması
dolayısıyla ilçe dışından mevsimlik işçi gelmektedir. Ziraate elverişli olan arazide; başta hububat,
narenciye, sebze ve endüstri bitkileri yetiştirilmektedir. Payas kasabasında bulunan Payas Kalesi,
Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ve Cin Kulesi en önemli tarihi ve turistik mekanlarıdır.
Yüzölçümü
:
580 km²
Toplam Nüfusu
:
126.258
İlçe Merkezi
:
53.597
Belde ve Köy Nüfusu
:
72.661
ERZİN
Erzin’in Fatih Sultan Mehmet ile Uzun Hasan arasında 1473 yılında yapılan Otlukbeli savaşından
sonra doğudan gelen Türk boyları tarafından kurulduğu; adının da Orta Asya’da Tannu (Tanrı) dağları
civarında bulunan (Tannu ola) Erzin şehrinin isminden geldiği sanılmaktadır. 1906 yılında Mutasarrıflık
olmuş, ancak 1909 yılında bucak haline dönüştürülmüştür. Birinci dünya savaşından sonra Fransızlar
ve Ermenilerin işgaline uğramış, dört yıl kadar bunların istilasında kalmış, 8 Ocak 1922 tarihinde
istiklaline kavuşmuştur. Bu tarih ilçenin kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır. 11.07.1939 tarihinde de
Adana’dan ayrılarak Hatay iline bağlanıştır. 1987 yılında çıkarılan bir kanun ile ilçe statüsüne
kavuşmuştur.
İlçe Doğu Akdeniz’de İskenderun körfezinin kuzeyinde olup, Amanos dağlarının batı
eteklerindeki düzlüğe kurulmuştur. İlçe merkezi denizden 14 km içeride olup, doğuda Hassa, batıda
Ceyhan, güneyde Dörtyol, kuzeyde Osmaniye ili ile komşu bulunmaktadır. İlçe merkezinde belediye
teşkilatı ve ilçemize bağlı 10 köy muhtarlığı vardır.
İlçe ekonomisinin temelini ziraat oluşturmaktadır. Narenciye ziraat içerisinde en önemli üretim
dalıdır. Bunu dışında sebze ve çeşitli türde meyve üretimi ile hububat ekimi yapılmaktadır. İlçede
sanayi gelişmemiş olup, genel olarak küçük zanaat dallarında faaliyet gösterilmektedir.
Erzin ilçesi çevresinde 3500 yıl öncesine kadar uzanan İsos harabeleri, su kemerleri, Romalılar ve
Perslere ait mezarlar, kilise ve kale kalıntıları ile geçmişi simgeleyen eserler bulunmaktadır.
Yüzölçümü
:
298 km²
Toplam Nüfusu
:
33.988
İlçe Merkezi
:
25.879
Belde ve Köy Nüfusu
:
8.109
HASSA
Hassa ilçesi 1864-1865 yıllarında Amanos dağlarında yaşamakta olan “ULAŞLI” boyunun isyanı
üzerine bölgeye gönderilen Osmanlı Fırka-i İslahiye birlikleri komutanı olan İbrahim Derviş Paşa’nın
isyanı bastırarak bölgede konaklaması ile kurulmuştur. Ordu köyü namı ile bir karye olarak teşkil
olunan Hassa’ya civar nahiyeler olan Hacılar, Tiyek ve Akbez’ den birkaç yüz hane getirilerek
yerleştirilir ve Maraş Mutasarrıflığına bağlanır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransızlarca işgal edilen
ilçe 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile 5 Ocak 1922 tarihinde Fransız birliklerince boşaltılır. Bu
karışık dönemde Türk çeteleri Hassa’ya girerek, Kasım 1921’de hükümet binasına Osmanlı Sancağı
çekmişler, sınırı ve kurtuluşu fiili hale getirmişlerdir. Halk arasında bu tarih 15 Kasım olarak bilinmekte
ve bu tarih kurtuluş bayramı olarak kutlanmaktadır. Hassa ilçesi Hatay’ın Türkiye’ye katılışına kadar
Gaziantep ili İslahiye ilçesine bağlı bir bucak iken, Hatay’ın ilhakı ile (1939) ona bağlı ilçe konumuna
erişmiştir.
İlçede genel özellikleri itibariyle Akdeniz iklimi hakimdir. İlçe merkezine bağlı 5 belde ve 26
köyden oluşmaktadır. İlçe ekonomisi genel olarak tarıma dayanmaktadır. Köylerde genellikle mera
hayvancılığı yapılmaktadır. İlçede istihdam imkanı sağlayan büyük ölçekli sanayi tesisi yoktur.
Perslere ait mezarlar, kilise ve kale kalıntıları ile geçmişi simgeleyen eserler bulunmaktadır.
Yüzölçümü
:
495 km²
Toplam Nüfusu
:
49.994
İlçe Merkezi
:
9.071
Belde ve Köy Nüfusu
:
40.923
KUMLU
İlçe 1945 yılında çıkartılan İskan Kanunu ile eski Hamam Nahiyesi Akkuyu köyüne bağlı bir birim
şeklinde 86 hane olarak bugünkü yerinde iskan edilmiştir. 1955 yılında Killik Muhtarlığı olan ve daha
sonra Kumlu ismini alan ilçemiz 1963 yılında bucak, 1968 yılında belediye teşkilatına kavuşmuştur.
Kumlu İlçesi, 09/05/1990 tarihinde T.B.M.M.’ce kabul edilen, 20 Mayıs 1990 tarih ve 20523 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanan 3644 sayılı kanunla Reyhanlı ilçesinden ayrılarak 9 Eylül 1991 tarihinde ilk
Kaymakamın göreve başlamasıyla fiilen Hatay ilinin bir ilçesi olarak teşkilatlanmıştır. İl merkezine 40
km mesafede Amik Ovasının ortasında düzlük bir arazi üzerine kurulmuş bulunan Kumlu, kuzeyinde
Kırıkhan ilçesi, batısında Antakya, güneyinde Reyhanlı ilçesiyle çevrilmiş olup, doğusunda 22 km’lik
Suriye hududu olan bir sınır ilçesidir. Denizden yüksekliği ortalama 95 m. olan Kumlu iklim olarak
Akdeniz iklimi özelliğini taşımaktadır.
İlçe merkezinde bir belediye teşkilatının yanı sıra 13 köy bulunmaktadır. İlçe halkının büyük
çoğunluğu geçimini ziraat yaparak sağlamaktadır. Buğday ve endüstri bitkilerinden pamuk ana ürün
desenini teşkil eder. Az miktarda yapılan sebze üretimi ise giderek yaygınlaşmaktadır. Geçim kaynağı
tarıma dayalı olan ilçede çiftçilik ve hayvancılıktan başka. 1’i çukobirlik, 3 adet de özel sektöre ait
çırçır ve prese fabrikası bulunmakta olup ekonomi ve çalışma hayatına etkili olmaktadır.
Yüzölçümü
:
186 km²
Toplam Nüfusu
:
16.070
İlçe Merkezi
:
6.629
Belde ve Köy Nüfusu
:
9.441
SAMANDAĞ
Türkiye’nin en eski yerleşim merkezlerinden biri olan ilçe M.Ö. 305 yılında Seleucus Nicator
tarafından Musa dağı eteklerinde deniz kıyısına uzanan alanda Antakya’nın bir liman kenti olarak
kurulmuştur. İlk adı Seleucia Pieria’dır. M.S. I. yüzyılın ikinci yarısında kent Roma İmparatorluğu
egemenliğine girmiştir. İki Roma İmparatoru Vespasianus ile Titus yöreden geçen derenin ve su
akıntılarının liman dışına akıtılması amacıyla bir kanal yapmışlardır. Şu anda Titus Tüneli Kapısuyu
Köyü Çevlik tatil yöresinde mevcudiyetini korumaktadır. İlçe daha sonraları İslam egemenliğine
girmiş, sırasıyla Selçuklular, Fatımiler ile Memlüklerin egemenliği altında kalmıştır. XVI. yüzyıl
başlarından 1918’e kadar Osmanlı yönetimi hüküm sürmüştür. 1918-1939 yılları arasında Fransız
işgali altında kalan bölge, 1939’da Türkiye Cumhuriyeti yönetimine katılmıştır. 1940-1948 yılları
arasında Suveydiye adıyla Antakya’ya bağlı bir bucak iken 11 Haziran 1947 tarih ve 5070 sayılı kanunla
SAMANDAĞ ismi ile ilçenin kuruluşu kabul edilmiş, 1948’de Samandağ ilçe statüsüne kavuşmuştur.
İlçede tipik bir Akdeniz iklimi hakimdir. İlçe merkezi, 12 belde ve 31 köyden oluşmaktadır. İlçe
ekonomisinin temelini narenciye ve sera altı sebzecilik oluşturmaktadır. Temel uğraş olan narenciye
ürünlerinden portakal, mandalina, limon gibi çeşitler bol miktarda üretilmektedir. İkinci sırada diğer
meyve çeşitleri olarak hurma, erik, kayısı yer almaktadır. Sera altı turfanda sebzeciliğinde domates,
biber, salatalık, fasulye, kabak ve patlıcan ile az miktarda çilek ve karanfil yetiştirilmektedir. İlçenin
orman köylerinde hayvancılık iyi bir düzeydedir. Hemen hemen her evde sığır yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Ekonomik yönden gelişmesinde diğer önemli bir unsur ilçe halkının % 15-20 oranında
yurt dışında özellikle Arap ülkelerinde çalışmalarıdır. İlçe ekonomisinde rol oynayan diğer bir husus
ise nakliyeciliktir. İlçede sanayi gelişmemiştir.
Yüzölçümü
:
382 km²
Toplam Nüfusu
:
106.754
İlçe Merkezi
:
34.641
Belde ve Köy Nüfusu
:
72.113
YAYLADAĞI
İlçenin tarihi milattan önceki yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bölgenin batısında bulunan Keldağ
üzerindeki kilisede (Barlaam Manastırı) yapılan kazılarda üç medeniyete ait paralar bulunmuştur. Bu
paraların; İyonyalılara, Romalılara ve Abbasilere ait olduğu tespit edilmiştir. İlçenin VII. ve VIII.
Yüzyıllarda Abbasilerin elinde bulunduğu, IX. yüzyılda Avar Türklerinden Savcılar Aşiret Reisi Kasım
Bey’in eline geçtiği bilinmektedir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi dönüşünde ordusuyla birlikte
burada konakladığı bilinmektedir. Bu sebeple de ilçenin isminin ORDU olarak adlandırıldığı tahmin
edilmektedir. I. Dünya savaşının sonunda ilçe Fransızların işgaline uğramış ve 18 yıl Fransız
yönetiminde idare edilmiştir. Hatay’ın müstakil devlet olması üzerine bir yıl Hatay devletinin bir ilçesi
olmuş ve Hatay’ın Anavatana ilhakı ile 1939 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devletine katılmıştır. İlçenin
ismi, Karadeniz bölgesindeki Ordu ili ile karıştırılmaması için ilçenin doğusunda bulunan Yayla Tepe
adından esinlenerek 1939 tarihinde YAYLADAĞI olarak değiştirilmiştir.
İlçemiz Türkiye’nin en güneyinde yer almakta olup, doğusunda Suriye, Antakya ve Altınözü
ilçesi, batısında Akdeniz ve Suriye, kuzeyinde Samandağ ilçesi ve güneyinde de Suriye bulunmaktadır.
Bitki örtüsü genellikle fundalık, makilik ve çam ormanı şeklindedir. Arazi durumu bakımından ise
dağlık, engebelik kıraçtır. İlçemiz tipik bir Akdeniz iklimi altında olup yazları sıcak ve kurak, kışları ılık
ve yağışlıdır. Biri merkezde, diğerleri Yeditepe, Karaköse ve Kışlak’ta olmak üzere 4 adet belediye ve
33 adet köy bulunmaktadır.
İlçe bir tarım bölgesi olması dolayısıyla, halkın gelirinin büyük bir kısmı tarıma dayanmaktadır.
Kayda değer bir sanayi olmayıp, küçük sanayi ve el sanatları ile ilgili küçük çapta aile işyerleri
bulunmaktadır.
İlçenin özellikle pipo içiminde kullanılan tütünü meşhur olup son yıllarda azaltılan ekim sahaları
ile tütün üretimi azalmıştır. Onun yerine zeytincilik, bodur elma yetiştiriciliği ve ıtri bitkiler üretimi
yoğunlaşmıştır.
Yüzölçümü
:
366 km²
Toplam Nüfus
:
27.654
İlçe Merkezi
:
7.717
Belde ve Köy Nüfusu
:
19.937
HATAY
TARİHİ ve TURİSTİK YERLER
Güneşin En Güzel Battığı Yer
HATAY
YÖRESEL YEMEKLER
Künefe
Oruk (İçli Köfte)
Tepsi Kebabı
Humus
Kabak Tatlısı
Ekşi Aşı
Kaytaz Böreği
İç (Kısır)
Mumbar
Kekik Salatası
Çevizli Biber
Zeytin Salatası
Download