ÇOCUKLARIN OYUN DAVRANIŞLARI ÖZELİNDE OYUN

advertisement
ÇOCUKLARIN OYUN DAVRANIŞLARI ÖZELİNDE OYUN KAVRAMININ
KÜLTÜREL FARKLILIKLARI
ÖZET
Oyun kavramını anlamaya yönelik kuramlar “Klasik Oyun Kuramları”, “Dinamik Oyun
Kuramları” olarak iki ana kategoride toplanabilmektedir. Kültürün ayrılmaz bir parçası olan
“oyun”, toplumların gelişmişlik düzeyleri ve kültürel yapıları doğrultusunda önemli
farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların anlaşılması kültürlerarası iletişim disiplini
içerisinde önemli bir yer tutmaktadır.
GİRİŞ
Amerikalı antropolog Edward Twitchell Hall’ın insan etkinliklerini kuramsallaştırdığı
“enformasyon sistemleri kuramı”nda kategorize ettiği mesaj sistemlerinden birisi “oyun”
üzerinedir. Hall’a göre kültürlerin oynadıkları oyunlar ve oyuna yaklaşımları farklılıklar
göstermektedir ve bu farklılıkların açığa çıkarılması kültürlerarası iletişimin anlaşılabilirliğini
arttıracaktır (Kartarı, 2001).
Bu makale literatür taraması yoluyla elde edilen bilgiler ışığında; çocuk oyunları ve
ebeveynlerin çocuk oyunlarına yaklaşımı özelinde oyun kavramının kültürlerarası
farklılıklarını çok yönlü bir şekilde irdeleme amacını taşımaktadır.
1. Oyun
Farklı dillerde oyun kavramı; çeşitli oyun biçimlerinin ifade edilmesinde kullanılan farklı
kelimeler, terim çokluğu, genel kategoriyi ifade eden kelimenin bulunmaması gibi
sebeplerden dolayı tek bir kelimeyle ifade edilememektedir. Oyun; özgür bir eylem olduğu,
oyuncu yoğun olarak ve tümüyle kendini oyuna verdiği ve oyuncunun bu eyleminde maddi
bir kazanç, kar sağlama ve çıkar amacı olmadığı için iş olarak benimsenememektedir. Oyun,
özgürce razı olunan, ama tamamen emredici kurallara uygun olarak belirli zaman ve mekan
sınırları içinde gerçekleştirilen, bir amaca sahip olan, bir gerilim ve sevinç duygusu ile
alışılmış hayattan başka türlü olmak bilincinin eşlik ettiği, iradi bir eylem veya faaliyettir
(Huizinga, 2006).
Çocuk, oyunda kendini yaşının ve günlük davranışlarının üzerinde yaşama eğilimindedir.
Oyun yoğunlaştırılmış biçimde tüm gelişim alanlarına etki yapmaktadır. Çocuk, oyunda
normal davranış seviyesinin üzerinde davranışlar sergiler. Çocuklar günlük hayatta kurallara
uymak istemese de bu oyun için geçerli değildir. Oyunun kuralları gereği günlük yaşamda
yapmaktan kaçındığı davranışları istekle yapar. Oyun, acil dürtülere karşı hareket etmede
çocukta sürekli olarak bir istek yaratır. Çocuk, oyunun kuralları ve kendiliğinden hareket
etmek arasında bir anlaşmazlıkla yüzleşir. Oyunda büyük bir özkontrol meydana gelir ve
iradesini üst düzeyde kullanır. Çocuğun günlük yaşamında kurallara itaati çok zordur. Ancak
oyunda bir kurala itaat ve dürtülerinden vazgeçme üst düzey memnuniyet anlamındadır
(Vygotsky, 1978).
1.1. Oyun Kuramları
Oyun kuramları genel olarak iki kategoride sınıflandırılabilmektedir (Ahioğlu, 1999):
1.1.1. Klasik Oyun Kuramları
1.1.1.1. Rekreasyon (Rahatlama) Kuramı
Bu kurama göre çalışma sırasında azalan ya da kaybedilen enerjiyi yerine getirmek için
oyundan yararlanılmalıdır. Bazen bu görüş çalışmak istemeyen çocuklar için kullanılabilir.
“İşini bitirdiğin zaman oynayabilirsin.” anlayışı uygulanır.
1.1.1.2. Fazla Enerji Kuramı
Çocuğun fazla enerjisini; eğlenebileceği, kendini geliştirebileceği, çevresine ve kendisine
zarar vermeyen bir uğraşla, oyun yoluyla kullanması gerektiğini ifade eder. Rekreasyon ve
fazla enerji kuramının her ikisi de bizi, oyun zamanı ile çalışma zamanının ayrılma prensibine
götürür. Bu görüş doğrultusunda okullarda teneffüs uygulamaları vardır.
1.1.1.3. Rekapitülasyon (Tekrarlama) Kuramı
Bu kuram çocuğun oyunlarında ırkına özgü yaşam deneyimlerini tekrarlamakta olduğunu
belirtir. Çocuklar oyun faaliyetlerinde insanın evrimindeki kültürel aşamalara uygun bir
gelişme gösterirler.
1.1.1.4. Hazırlık veya Ön Egzersiz Kuramı
Çocuğun oyun yoluyla bir yetişkin olarak nasıl yaşaması gerektiğini araştıran ve bunları nasıl
uyguladığını belirten kuramdır.
1.1.1.5. Haz Kuramı
Bu kurama göre oyun sırasında yaşanan aktivitelerin sonucunda haz duygusunun yaşanılması
kaçınılmazdır. Kuram oyun sürecinde yaşanan mutluluk ve hazzı vurgulamaktadır.
1.1.2. Dinamik Oyun Kuramları
1.1.2.1. Psikoseksüel Gelişim Kuramı
Freud’a göre oyunun zıttı ciddi olan değil, gerçek olandır. Oyun ortamı çocuğun arzularını
karşılayabileceği ve geçirdiği travmatik olaylara hakim olabileceği ortamdır. Oyun çocuğa
gerçeklerin sınırlarından, yapılarından kurtulabileceği ve genellikle saldırgan dürtülerini
yansıtabileceği güvenli bir ortam sunar.
1.1.2.2. Psikososyal Gelişim Kuramı
Ericson’a göre oyun çocuğun psikososyal gelişiminin aynasıdır ve gelişim dönemleri boyunca
farklılık gösterir. Oyun yoluyla çocuk gerçek duygu, düşünce ve olaylarla başa çıkmak için
yeni modeller yaratır. Gerçekte çözülemeyen problemler oyunlarda çözümlenir.
1.1.2.3. Sosyokültürel Gelişim Kuramı
Lev Semenovich Vygotsky (1896-1934) oyunun basit bir biçimde bilişsel gelişimi yansıttığını
ifade etmekten çok, bilişsel gelişime önemli bir biçimde katkıda bulunduğunu ileri
sürmektedir ve oyunu temelde toplumsal bir etkinlik olarak görmektedir. Ancak bu
yeteneklerin gerçekleşmesinin ve biçimlenmesinin, toplumsal grupların ortak ve ayrıntılı bir
biçimde oluşturulmuş olan sembolik ve kuramsal sistemlerinin aracılık ettiği toplumsal bir
süreci içerdiğini belirtmektedir. Oyun, çocuğun, anlam(sözcük) ile algı, anlam ile nesne ve
anlam ile eylem arasında özgün nitelikteki sıkı birliği koparmasına yardımcı olmaktadır. “Mış
gibi oyun” aracılığıyla, çocuk, anlam ve görüntü alanlarını birbirinden ayırt etmeye ve
anlamların nesnel gösterenlerinden ayrıldığı sürekli imgesel durumlar yaratmaya
başlamaktadır. Kısaca, oyun etkinliğinde; bir tahta parçası, bebek yerine, ya da bir çubuk, at
yerine geçebilmektedir. -Mış gibi oyun bu bakımdan eylemlerin nesnelerden çok
düşüncelerden doğduğu, anlamların baskın olduğu bir dünyanın yaratımını kapsamaktadır.
Oyun, imgelem gelişiminin ilerlemesini sağlayarak “içselleştirilmiş” soyut düşünce biçimini
hazırlamaktadır.
1.1.3. Diğer Kuramlar
1.1.3.1. Bilişsel Gelişim Kuramı
Jean Piaget (1896-1980) oyunu çocuğun deneyimlerini, bilgilerini ve anlayışlarını birleştirdiği
bir olgu olarak kabul eder. Çocuk bu unsurları oyun yoluyla kontrol eder. Piaget'e göre,
zekanın her eylemi birbirine karşıt iki eğilim olan özümleme ile uyma arasındaki dengelenim
tarafından belirlenmektedir. Özümlemede kişi olayları, nesneleri ve durumları, örgütlü
zihinsel yapıları kuran mevcut düşünme biçimlerinin içine almaktadır. Uymada, mevcut
zihinsel yapılar dışsal çevrenin yeni yönleriyle birleştirilmek için yeniden örgütlenmektedir.
Zeka eylemiyle kişi, dışsal gerçekliğin gerekliliklerine uyum sağlarken, aynı zamanda zihinsel
yapılarını eksiksiz olarak korumaktadır. Oyun ise tersine, özümlemenin uymaya üstünlüğüyle
belirlenmektedir; kişi, olayları ve nesneleri, mevcut zihinsel yapılarının içine almaktadır.
Çocuk, oyuna, yalnızca büyüklerden gördüğünü aktarmakla kalmaz, kendi algıladıklarıyla,
deneyimlerini de katarak sentezler yapar. Piaget, oyunu ve çeşitlerini özümleme ve uyum
mekanizmalarına dayanarak ve zihin gelişimine paralel bir biçimde ele alıp incelemektedir.
Özümleme ve uyum sürecinin üstesinden gelmede çocuğa özgü bir ortam olarak Piaget;
Alıştırma Oyunu, Sembolik Oyun ve Kurallı Oyun diye sınıflandırdığı üç oyun çeşidini ortaya
koymuştur.
1.1.3.2. Ekolojik Kuram
Ekolojik kuram, bireyleri kendi çevreleriyle etkileşim içinde olan sosyal ve biyolojik varlıklar
olarak ele almaktadır. Bu kuram daha çok çocuk oyunlarını birbirinden ayıran yapı ve
koşullarla ilgilidir. Bu alandaki araştırmalar, oyun ortamlarının çocukların davranışlarını nasıl
etkilediğini keşfetmeye yöneliktir.
Ekolojik Kuram, oyunun çocuk üzerindeki etkisini ve bunun hangi gelişim alanıyla ilgili
olduğunu vurgulamaktan çok, oyun ortamının nasıl düzenlenmesi gerektiği ile ilgilidir. Ancak
bu, onların oyunun çocuğun gelişimi ve eğitimindeki değerini küçümsedikleri anlamına
gelmez. Onlar için, oyun ortamının nasıl hazırlandığı ve çocuğa hangi olanakları sunduğu
daha önemlidir.
Bronfenbrenner (1979), Ekoloji Kuramı ile insan gelişimini incelerken çevreden bağımsız
karar verilemeyeceğini savunmaktadır. Bu nedenle geleneksel laboratuar araştırmalarını
reddetmektedir. Gelişmekte olan bireyin sosyal çevresini, birbiri içinde yer alan ve birbiriyle
bağlantısı bulunan sistemler olarak ele alarak çocuğun gelişimini etkileyen bir çok ekolojik
değişkene dikkat çekmiştir. Bu kurama göre, bireyin gelişimini, çevresiyle arasında
gerçekleşen yakınsal ilişki ve bu ilişki sürecinin gelişimini etkileyen kişisel özellikler, süreç,
bağlam ve zaman gibi boyutlarda incelemek gereklidir.
1.1.3.3. Bronfenbrenner’in Biyoekolojik Kuramı
Bronfenbrenner’in ekoloji kuramından bioekoloji kuramına evrimini 3 aşamada
tanımlayabiliriz. 1973-1979 yıllarında insan gelişiminin ekolojisi yayımlandı. 1980- 1993
yıllarında ekoloji kuramı gelişimsel süreçlerle bağlantılı kurularak ve kişiliğin rolüne büyük
dikkat çekilerek yenilendi. 1993-2006 yıllarında kuramda yakınsal süreçler tanımlandı ve bu
süreçler biyoekolojik kuramın kalbinde yer aldı.
Bu kuram çocuğun büyüme ve gelişmesinde iç ve dış etkilerin önemini ele almıştır.
Bronfenbrenner (1979) bir çocuğun sosyal ve kültürel yaşantıların etkisi altında büyüdüğünü
söyler. Örneğin çocuk anne baba ve belki de kardeşten oluşan aile ortamında doğar o ailenin
sosyal kuralları, kültürü, tarihi ve değerleri bulunmaktadır. Aynı zamanda aile; okul ve çevre
ile bağlantı içindedir. Bütün bu kurumların çocuğun ailesine sonrada çocuğa büyük etkisi
bulunmaktadır. Bu bakış açısına göre çocuğun gelişimini anlamak için çevresini de anlamak
gerekir.
2. Oyun ve Kültür
Hollandalı Tarihçi Johan Huizinga’ya göre oyun; kültürün öncüsüdür ve çeşitli kültürlerin
doğuşunda başlıca etkendir. Uygar yaşamda çeşitli eylemlerde, oyuna önemli bir yer
ayrıldığına ya da oynanan oyunlara bakıldığında oyundan kültüre doğru bir dönüşüm olduğu
söylenebilir. İş ve oyun farklı kavramlar olarak algılansa da Huizinga bunun tersini
söylemektedir. Hayvanların da oyun oynadıkları ve bunu sadece içgüdüsel olarak
yapmadıkları; hayvanların oyunlarının anlamayı ve işlevsel davranışları içerdiği
gözlemlenmiştir. Kültür tanımında “insan topluluğu” kavramının olması gerekliliği ve
hayvanların oynamak için insana gereksinim duymaması; insanın oyun kavramına kendinden
önemli bir özellik katmadığı çıkarımına sebep vermiştir (And, 1997).
2.1. Gelişmişlik Düzeyi ve Oyun
İlkel topluluklar üretim kaynakları ve araçları ile doğrudan doğruya ilişkilidirler, teknikleri
insan gövdesinin uzantısına dayanmaktadır. Büyüsel işlemlerin insan gövdesi üzerine
görüşlerinin yansımasıdır. Bu topluluğun çocukları da teknik ve büyüsel işlemlere katılırlar.
İnsan gövdesi ve çevre, çocuk ve kültür hep aynı dünyanın ayrılmaz parçalarıdır. Bu küçük
bir dünyadır ama kendi içinde tutarlı, bağıntılı, uyumludur. Ülkemizde çocuk oyunları
açısıdan kültürümüzün kökenlerine inildiğinde gerek sözle, gerek eylemle eski büyüsel
uygulamaların kalıntısı olduğu anlaşılan pek çok izlere rastlanmaktadır. Örneğin Burdur
yöresinde görülen “ateşten atlama”, Tarsus'da görülen “cirit” oyunu gibi oyunların Orta Asya
ve Şaman kültüründe sağaltım yöntemi olarak uygulandığı bilinmektedir (And, l997).
Geniş aile tipinin görüldüğü bazı Afrika ülkelerindeki kırsal toplumlarda çocukların
oyuncakları az sayıdadır. Bu toplumlarda çocuklar küçük yaşlarda annelerinin yanından
rahatlıkla ayrılabilmekte ve bağımsız bir şekilde dolaşabilmektedir. 4-5 yaşlarındaki kız
çocuklarının anneleri onlara eşlik etmeksizin, kadına düşen görevleri annelerini taklit etme
yoluyla oyunlaştırdıkları gözlemlenmiştir. Erkek çocukların ise sapanlarla ağaçlardaki yılan
ve kuşları vurdukları gözlemlenmiştir (Curtis, 1994).
Bazı dini toplum kültürlerinde de, çocukların bebeklerle oynamaları teşvik edilmemektedir.
Çocuklar yetişkin rollerini büyüme süreci içinde uygulayarak gerçek yaşamın
sorumluluklarının bir parçası olmaktadırlar (And, l997).
Yukatan(Meksika’nın bir eyaleti) yetişkinleri için önemli olan şey oyun değil geçimin
sağlanmasıdır. Bu toplumda yalnızca yetişkinlerin değil, çocukların da ailenin geçimine
katkıda bulunması beklenmektedir. Bu yüzden yetişkinler, çocuk oyunlarını yalnızca tolere
edilmesi gereken bir etkinlik olarak görmektedir (Gaskins, 2006).
2.2. Sosyo-Ekonomik Durum ve Oyun
3-6 yaş arası İsrailli iki çocuk grubu ile sosyo-dramatik oyunlardaki kültürel farklılıklar
üzerine yapılan bir çalışmada birinci grup, kökeni Avrupalı ve orta sınıf olan gruptur, diğeri
ise Kuzey Afrika kökenli düşük Sosyo Ekonomik Düzeyli çocuklardır. Düşük sosyoekonomik düzeyli çocuklarda sosyo-dramatik(ilhamını ebeveynler arasındaki ilişkilerden ve
görsel medyadan alan rol oyunları) oyunların az görüldüğü, çocukların bunların daha çok
taklidi olan rol oyunlarını ve objelerin kullanıldığı sembolik oyunları tercih ettikleri
görülmüştür (Smilansky, 1968).
Sonuç olarak düşük sosyo ekonomik düzeyli ailelerin bu konuda çok az eğitim olanakları
sağladıkları ve taklit oyunlarına pek fazla teşvik etmedikleri gözlenmiştir. Ayrıca düşük
sosyo-ekonomik düzeyli ailelerin çocuk yetiştirme tarzlarının da, çocukların yaratıcılık
gelişimlerinin sözel, sosyal ve bilişsel becerilere engel olabildiği vurgulanmıştır.
Smilansky’nin bu sonuçlarına benzer sonuçlar hem Amerikalı hem de İngiliz çocuklarla
yapılan çalışmalarda da görülmüştür.
2.3. Kültürel Değerler ve Oyun
Amerikalı ve Çinli aileler ve onların 2 ile 4 yaş arasındaki çocuklarıyla yapılan bir
araştırmada ebeveynlerle yapılan görüşmelerde orta sınıf yetişkinlerin her iki toplumda da
oyunu değerli bir etkinlik olarak gördüklerini ve bu ebeveynlerin çocuklarıyla oynadıklarını
göstermişlerdir. Ancak, iki toplum arasında ebeveynlerin çocuklarıyla nasıl oynadıkları
konusunda büyük farklılıklar olduğu saptanmıştır. Çinli ebeveynler imgesel oyunu çocuklara
kültürel rutinleri öğretmenin bir yolu olarak görüp oldukça “didaktik” bir yöntem
benimsemişlerdir. Amerikalı ailelerin ise çocuk merkezli bir yöntem seçerek, çocuklarının ilgi
ve isteklerine göre oyun oynadıkları görülmüştür. Bu sonuçlara göre Çinli ailelerdeki oyun
kalıbı, bu toplumun yetişkin-çocuk ilişkisinde vurguladığı çocuğun “saygı-sevgi” ilişkisini
gösterdiği, Amerikalı ailelerde ise oyun kalıbının çocuğun isteklerinden oluşan bir çocuk
yetiştirme tarzı olduğu gözlenmiştir (Height, 1999).
Amerikalı zenciler ile Afrikalı ırkdaşları üzerine yapılan bir çalışmada iki kesimin bebeklere
mama yedirme davranışlarında ve dokunsal iletişimlerinde benzerlikler gösterdikleri
bulunmuştur. Bunun nedeni olarak da Afrikalı veya Afro-Karayip ailelerinin geniş aile
özellikleri taşımaları ve bu aile tipinde insan etkileşim ve iletişimlerinin yüksek derecede
gelişmiş olması belirtilmiştir. Kısaca; aile yapıları çocuğun büyümesinde etkili olmakla
kalmamakta, aynı zamanda gelişen oyun modellerini de etkilemektedir (Curtis, 1994).
Teknoloji açısından benzer bir durumda olan Amerika ve Japonyada yapılan bir araştırmada
Japon annelerin daha çok çocuklarını cesaretlendirmeye yönelik davrandıkları(çocugun
oyuncak bebeği beslemesine veya öpmesine yönelik yönlendirmeler gibi), Amerikalı
annelerin ise çocuklarını oyuncakların fonksiyonel kullanımını öğretmeye, keşfetmesini
sağlamaya yönelik davrandıklarını(arabayı it! gibi) gözlenmiştir. Buradan, Amerikan
annelerinin çocuklarının bağımsız olmalarına önem verdikleri, Japon annelerin ise
çocuklarının gizli yönlerine önem verdikleri ve kendilerine bağlı olmalarını sağladıkları
anlaşılmaktadır. Japon kültüründe Amerikan kültürüne göre, toplumsal yaşamda diğer
bireylerle iyi ilişkiler sürdürme ve beklentileri karşılayabilmeye önem verilmektedir.
SONUÇ
Çocukların oyun davranışları ve ebevynlerin çocuk oyunlarına yaklaşımı sosyo-ekonomik
durum ve kültürel yapı ekseninde farklılıklar göstermektedir. İlkel toplumlarda insanlar
üretim faaliyetlerini insan bedeninin kullanımıyla gerçekleştirmekteyken gelişmiş toplumlarda
insanlar makinelerin bir uzantısı haline gelmiştir. Bu temel farklılık ilkel toplumlarda
çocukların oyunlarına toplumun işleyiş biçimininin taklidi olarak yansımaktadır. Böyle bir
durum çocuğun yaratıcılık gelişimlerinin sözel, sosyal ve bilişsel becerilerinin az gelişmesine
sebep olabilmektedir. Gelişmiş toplumlarda ise çocuk kendine özgü yaşam biçimi ile yetişkin
toplumundan yalıtılmış bir yaşam kesiminin parçası olmaktadır. Çocuk oyunları da yalnız
çocuklara özgü oyunlar biçiminde olmaktadır. Bu durum yaratıcılığı ve bağımsız hareket
etmeyi desteklese de çocuğun kendi oyunları ile toplumun dışında kalmasına sebep olmakta;
içinde yaşadığı toplumdaki yerini bulmasını ve bu süreci zorlaştırmaktadır.
Kültürlerarası iletişim kapsamında bakıldığında farklı kültürlerden gelen çocukların oyun
eğilimlerinin farkına varılması adaptasyon sürecini kolaylaştıracak yöntemlerin
geliştirilmesinde faydalı olacaktır. Aynı zamanda farklı kültürlerin oyun anlayışlarının göz
önünde bulundurulmasıyla yetişkinlerin davranışlarının çözümlenmesindeki gelişimsel
aşamalar tespit edilebilir.
KAYNAKÇA
Ahioğlu E N (1999) Sembolik Oyunun 4 Yaş Çocuklarının Dil Kazanımına Etkisi, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara.
And M (1997) Oyun ve Bügü: Türk Kültüründe Oyun Kavramı, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul.
Curtis A (1994) Play in Different Cultures and Different Childhoods: The Excellence of Play,
International Journal of Behavioural Development, Usa.
Gaskins S (2006) The Cultural Construction of Play, Mahwah.
Height L (1999) Children's Engagement in the World, Cambridge University Press,
Cambridge.
Huizinga J (2006) Homo Ludens: Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, Ayrıntı
Yayınları, İstanbul.
Kartarı A (2001) Farklılıklarla Yaşamak, Ürün Yayınları, Ankara.
Smilansky S (1968) The Effects of Sociodramatic Play on Disadvantaged Pre-School
Children, International of Behavioural Development, Usa.
Vygotsky L S (1978) Mind in Society: The Development of Higher Psychological Processes,
Harvard University Press, Cambridge.
Download