118 Cemaat Hukuku

advertisement
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
1
www.kalpehli.com
‫ِالرحيم‬
َّ ‫ِالر ْْحن‬
َّ ‫بِ ْسمِهللا‬
َِ ‫َْجَع‬
‫ي‬
َِ ‫السالَحِم َع‬
َِ ‫اَ ْْلَ ْم حدِ ِلِ َربِ الْ َعالَم‬
َّ ‫ي َو‬
ْ ‫ص ْحبهِ أ‬
َّ ‫الصالَِةح َو‬
َ ‫لى َسيد ِنَ حُمَ َّمدِ َوآلِه َو‬
CEMAAT HUKUKU
ۖ
َّ
ٰ
ٰ ‫ِ َو ْاعَُص حمواِِبَْبل‬.ََِ ‫ِم ْسل حمو‬
ٰ ‫ينِاٰ َمنحواِاتَّ حقو‬
ِِ‫ِعلَْي حك ْمِا ْذ‬
‫اِل‬
ِ
ِ
‫ت‬
‫م‬
‫ع‬
ِْ‫ا‬
‫و‬
‫ر‬
‫ك‬
‫ذ‬
‫ا‬
‫ِو‬
‫ا‬
‫و‬
ْ
َ۪ ‫ِاِل‬
‫ح‬
َ َ َ ْ ‫ِْجيعاً َِوََلِتَ َفَّرقح َ ح‬
‫ِح َّقِتح َقات ۪ه َِوََلَِتَحوتح َّنِاََِّل َِواَْ ُح ْم ًۚ ح‬
َ َ‫اِاِل‬
َ ‫اََيِاَيُّ َهاِال ۪ذ‬
ۜ
ٰ
ٰ ‫ي‬
ِ‫ِاِلحِِلَ حك ْمِاٰ ََيت ۪ه‬
‫ب‬
‫ِي‬
‫ك‬
‫ل‬
‫ذ‬
‫ك‬
ِ
‫ا‬
‫اِح ِْفَرةِمِ َنِالنَّارِفَاَْ َق َذ حك ْمِمْن َه‬
َ
َ ‫ِع ٰل‬
َ ‫صبَ ْحُح ْمِبن ْع َمُ ۪اهِا ْخ َوانً َِوحكْن ُح ْم‬
َ َّ‫حكْن ُح ْمِاَ ْع َدااءًِفَاَل‬
‫َ حَ ح‬
َ ْ َ‫فِب‬
ْ َ‫يِقحلحوب حك ْمِفَا‬
‫ىِش َف ح‬
ََِ ‫لَ َعلَّ حك ْمِتَ ْهَُ حدو‬
“Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Hep birlikte
Allah'ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman
kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir
ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru
yolu bulasınız.”1
Allah Teâlâ, müminlere önce kendisinden tam manasıyla korkmayı emretmiş, sonra ancak müslüman olarak ölmelerini
istemiş ve bunun yolunun hep birlikte Allah'ın ipine sarılmakta olduğunu belirtmiştir. Bu âyet, her müminin Allah'ın ipine
sarılmasını farz kılmıştır. Bu ipe, hablullah denir. Onun bir diğer adı el-urvetü'l-vüska'dır, kopmayan sağlam kulp
demektir.
Acaba hepimizin yapışması gereken ve sayesinde Allah'a ulaşacağımız bu ip nedir?
Müfessirlerin imamı Fahruddin Razî (rah.), bu âyetin tefsirine şu açıklamayla başlar: "Bil ki, Allah Teâlâ,
müslümanlara haramlardan sakınmalarını emretmiştir. Bunun için bütün hayır ve taatların aslı sayılan Allah'ın ipine
sımsıkı sarılmayı istemiştir. Malumdur ki, ince ve dar bir yolda giden kimsenin ayağının kaymasından korkulur. Eğer bu
yolun iki tarafında uçları sağlam bağlanmış birer ip bulunsa da, insan ona tutunacak olsa, korkudan emin olur. Şüphe yok
ki, Hak'kın yolu ince bir yoldur. Bir çok insanın bu yolda ayağı kaymıştır. Ama, Allah'ın delillerine ve apaçık emirlerine
sımsıkı sarılan kimseler tehlikeden emin bir şekilde yürürler. Buna göre diyoruz ki, âyette geçen ipten maksat; din
yolunda kişiyi Hak'ka ulaştıran her şeydir. Bunlar pek çoktur. Müfessirler bu konuda değişik şeyler söylemişlerdir.
Bunları şöyle özetlemek mümkündür." 2
Bazıları, Allah'ın ipi Kur'an-ı Hakim'dir demiştir. Sahabeden İbn Mes'ud (r.a), âyeti böyle tefsir etmiştir."3
Hz. Ali (r.a) rivayet eder: Rasulullah (s.a.v):
- İyi bilin ki, yakında fitneler çıkacak! buyurdu. Kendisine:
- Ondan kurtulmak nasıl olur? diye soruldu. Rasulullah (s.a.v):
- Çıkış yolu Allah'ın Kitabı'dır. Onda sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri ve aranızdaki
çözemediğiniz meselelerin hükmü mevcuttur. O, Allah'ın sağlam ipidir, buyurdu."4
Al-i İmrân, 3/103
2 Razî, Tefsir-i Kebîr, 8/132.
3 Taberi, Camiu'l -Beyan, 4/31; Kurtubi, el- Cami, 4/159; Suyuti, ed-Dürru'l-Mensur, 4/283; Razî, Tefsir-i Kebîr, 8/132.
4 Tirmizî, Fedailu'l-Kur'an, 14; Darimî, Fedailu'l-Kur'an, 1.
1
2
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
www.kalpehli.com
Ebû Said el-Hudri (r.a) rivayet ediyor; Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: "Şüphesiz âhirete çağrılıp gitmem yakındır.
Size hukuku ağır iki büyük emanet bırakıyorum. Birisi Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabı. Diğeri de gözümün nuru
kimseler. Allah'ın kitabı Kur'an, semadan yeryüzüne uzatılmış bir nurlu iptir. Gözümün nuru olan kimseler ehl-i
beytimdir. Her şeyi bilen Rabbim bana bildirdi ki: Kur'an'la ehl-i beytim âhirette Havz-ı Kevser'in başında bana
gelene kadar birbirinden ayrılmayacaktır. Öyleyse, sizler, size emanet ettiğim bu iki şeye benden sonra nasıl
davrandığınıza iyi bakınız.”5
Bazı müfessirlere göre, âyette geçen Allah'ın ipinden maksat İslâm dinidir. 6
Bütün müminlerin sımsıkı sarılması emredilen Allah'ın ipinden muradın “cemaat” olduğu da söylenmiştir.
Çünkü, Allah'ın ipine sarılmayı emreden âyetin hemen peşinden: "sakın ayrılıp parçalanmayın" emri verilmiştir. Ayrıca,
bir zaman birbirinin düşmanı olan kalplerin Allah'ın nimeti ve özel desteği ile nasıl bir araya gelip kaynaştığı
hatırlatılmıştır.
Bütün bunlar, birbirini tamamlayan şeylerdir. İpten maksat, insanı güvenle hedefine ulaştıran vasıtadır. Müminin
hedefi yüce Allah'ın rızasıdır. Onu bu hedefe emniyet içinde ulaştıracak şeylerin başında iman, Kur'an, ihlâs, amel,
ibadet, taat ve Allah yolunda birlik gelir. Buna göre âyetin muradını şöyle ifade edebiliriz:
"Ey iman edenler! İmanınızı koruyun. Hakiki bir takva üzere yaşayın ve ancak gerçek bir mümin olarak ruhunuzu
teslim edin. Bunun için Kur'an'ı rehber edinin, İslâm dairesinin dışına çıkmayın. Tövbe, taat ve ihlâsla devamlı imanınızı
yenileyin. Takva üzere cemaat olun, böylece sizi ateşe götürecek amel ve hallerden birbirinizi koruyun!" 7
Rasulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Sizin cemaat hâlinde olmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan
sakının. Şüphesiz şeytan, tek kalanla beraberdir, iki (hayır ehli) kişiden ise çok uzakta durur. Kim iman selameti
ile ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa, cemaate yapışsın. Kimi iyilikleri sevindiriyor, kötülükleri üzüyorsa
o, gerçek bir mümindir."8
"Şüphesiz Allah Teâlâ, ümmetimi sapık fikir üzerinde bir araya getirmez. Allah'ın eli (rahmet ve desteği)
cemaatle birliktedir. Kim cemaatten ayrılırsa ateşe gider."9
İmam Beyhakî'nin rivayetinde hadis, şu şekilde bitmektedir: "Hiç şüphesiz şeytan cemaatten ayrılan kimseyle
beraberdir. Onun içine yerleşip istediği yola çeker:"10
Diğer bir hadis-i şerifte, İslâm cemaatinden ayrılanın durumu şöyle anlatılmaktadır:
"Kim (Kur'an ve Sünnet üzere giden) cemaatten bir karış ayrılırsa; boynundan İslâm bağını çıkarmış olur"11
"Kurdun, sürüden ayrılan koyunu kaptığı gibi, şeytan da (cemaatten ayrılan) insanı kapar. Bölünüp dağılmaktan
(gruplara ayrılmaktan) sakınınız. Sizin cemaate sarılmanız ve hak üzere giden çoğunluğa katılmanız gerekir."12
5 Ahmed, Müsned, 3/17; 5/182; Taberânî, el-Kebîr, no. 4922-23. Tirmizî, Menakıb, 32. Aynı konuda biraz farklı rivayet.
6 İbn Adil, el-Lubab fi Ulumi'l-Kitap, 5/431 (Beyrut, 1998).
7 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.570.
8 Tırmizî, Fiten, 7; Ahmed Müsned, 1/18; Hakim, Müstedrek, 1/114.
9 Tirmizî, Fiten, 7; Aynı konuda bir rivayet için bk. Taberânî, el- Mu'cemu'l-Kebîr, 12/342, (Had:13623); 17/239.
10 Beyhakî. Şuabü'l-İmân, 6/66 (no. 7512). Bk: Taberânî, el-Kebîr, 17/144 (no. 363-367).
11 Ahmed, Müsned, 5/180; Ebû Davud, Sünnet, 27, (no. 3758); Hakim, Müstedrek, 1/117.
12 Ahmed, Müsned, 5/180; Ebû Davud, Sünnet, 27, (no. 3758); Hâkim, Müstedrek. 1/117.
3
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
www.kalpehli.com
Abdullah b. Mesud (r.a.) demiştir ki: "Ey insanlar! Sizin taat ve cemaata sarılmanız gerekir. Çünkü onlar, Allah'ın
kendisine sarılmanızı emrettiği ipidir. Hiç şüphesiz, cemaat ve taat içinde hoşunuza gitmeyen şeyler, ayrılık halindeki
güzel bulduğunuz şeylerden daha hayırlıdır."13
Nefslerimiz istemese de, bütün müminleri kardeş bilmeliyiz. Her mümine kalbimizde değer vermeli, meclisimizde yer
açmalıyız. Çünkü bizleri kardeş yapan yüce Rabbimizdir.
Ayet-i celilede buyrulur ki; "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse, kardeşlerinizin arasını düzeltin (sakın
bozgunculuğa sebep olmayın), Allah'tan korkun ki, merhamet olunasınız." 14, 15
İslam Cemaat Dinidir,
İslâm, cemaat dinidir, cemaatle yaşanır. Hiç kimse tek başına dini bütün olarak yaşayıp kâmil bir insan olamaz. Çünkü
din, bütünüyle yaşanabilmesi için birçok vazife insanlarla paylaşılmalıdır. Nefse ağır ve sıkıntı verse de cemaat içinde
yaşamak, insanın tek başına elde edeceği her türlü rahatlık ve huzurdan hayırlıdır.
Kalpteki Allah sevgisini ispat etmenin bir yolu ilahi emirleri yerine getirmek, diğer yolu ise müminleri Allah için
sevmektir. Bu sevgi onlarla Allah yolunda birleşmeyi temin edecektir. Böylece mümin, Allah'a giden yolda diğer mümin
kardeşleri ile kenetlenmiş, kaynaşmış ve yardımlaşmış olacaktır. Yüce Rabbimizin her müminden istediği de budur. Buna,
takva ve hayır yolunda yardımlaşmak denir.
Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Hz. Rasulullah (s.a.v): "İnsanların en hayırlısı; insanlara en faydalı
olanıdır."16 buyurarak; hayır aşıklarını insanların arasına girmeye ve hizmete teşvik etmiştir.
İnsanın cevheri, insanlarla birlik ve hizmet içinde ortaya çıkar. Allah rızasına aşık olanlar önce sıkıntı çekmeye hazır
olmalıdır. Çile ve hizmet olmadan elde edilen sevgi, gerçek ve devamlı değildir. Herkes ilahî aşk ve imanının derecesini
güzel kulluğu ile ölçebilir. Güzel kulluğun başında, farzları eda etmek ve haramlardan kaçmak gelir. Sonra, insanlara ve
diğer varlıklara nasıl muamele ettiğimize bakmalıyız. Hadiste belirtildiği gibi, imanın en son mertebesi "lâ ilahe illallah"
sırrına ulaşmaktır. İmanın ilk mertebesi ise Allah'a imandan sonra kullara hizmetle işe başlamaktır. 17
Kalbin rahatlığı Allah için sevgiyle mümkün olur. Karşılıksız sevebilen ve sıkıntılara tahammül gösteren insan, Allah
Teâlâ'nın ahlakı ile ahlaklanmış olur. Çünkü Allah Teâlâ, bütün isyan ve inkârına rağmen kullarına rahmet etmekte, tövbe
edenleri sevmekte, kusurları affedip aciz kullarına en güzel nimetler ve cennetler bahşetmektedir. Yeryüzünde her gün
tecelli eden bunca ilahî hikmet ve cilveleri görüp de O'na aşık olmayan, bu şevk ile Hak için hizmete koşmayan insan
yüce Rabbini hakkıyla tanıyamamış ve O'na yakînen inanmamış demektir.
Allah Teâlâ tektir, kullarından tek bir hedef etrafında birlik istemektedir. Tevhid dini aynı hedef ve halde olmayı
gerektirmektedir. Kalp ve kafaları, dert ve hesapları hak yolda bir olmayan kimseler, tevhidin tadını tadamaz, bir
çizgide buluşamaz, aynı atmosferi paylaşamaz ve İslâm'ın güzelliğine ulaşamazlar. Allah rızası için birlik ruhu taşımayan,
bu ruh ile cemaat olamayan, cemaat disiplinini gereksiz veya ağır bulan müslümanların bu dini temsil etmeleri mümkün
değildir.
Bu yüce dine birlik hâlinde sahip çıkmayanların, düşmanların oyununa gelip dinden çıkma tehlikesi vardır. Cemaatten
ayrılanları insan ve şeytan kurtları kapar. Sırf kendi derdine düşmüş kimselerin, en azından zillet içinde yaşamaları
13 Taberî, Camiu'l-Beyan, 4/32.
14 Hucurat 49/10.
15 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.574.
16 Taberânî, el-Mu'cemü'l-Vasît, no. 6023; İbn Ebü'd-Dünya, Kitabu Kazai'l-Hâce, Had. no. 37.
17 Hadisin tamamı şöyledir: "İman yetmiş küsür kısımdır. En faziletli kısmı "lâ ilâhe illallah", en alt derecesi yoldaki bir eziyeti kaldırmaktır. Haya da imandan bir şu'bedir." Buhârî. İman, 3; Müslim,
İman, 57-58; Ebû Davud, Sünnet, 14; Nesaî, iman, 16; İbn Mâce, Mukaddime, 9; Ahmed, Müsned, 2/414, 442.
4
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
www.kalpehli.com
kesindir. İşte bunun için, Allah yolunda cemaat olmanın hedefini, şeklini ve hukukunu bilip gereğini yerine getirmek farzı ayın olmaktadır.18
Cemaat Olmanın Hükmü
Müslümanların Allah yolunda birlik sağlamaları farz-ı ayındır. Bu birlik, güzel kulluk ve takva için olmalıdır. Tevhid
inancı bunu ister. Yüce Rabbimiz hepimize özel ve şerefli bir görev vermiştir. Bu görev, yüce Allah'ın adını duyurmak,
dinini yaymak, ilahî emir ve hükümleri yaşamak ve bu yolda var gücüyle gayret göstermektir. Şu kâinatta var oluşumuzun
asıl gayesi budur.
Dört şey her müslümanda bulunmalıdır. Onlar olmadan dinin hakkıyla yaşanması ve temsil edilmesi mümkün değildir.
Bunlar, sağlam iman, doğru ilim, güzel ahlak ve cemaat terbiyesidir. Bunların içinden hangisi göz ardı edilse işin sonu
hayra çıkmaz.
Çünkü inandığı şeylere karşı şüpheyle bakan bir kalp güzel kulluk yapamaz. Cahil insanın ne yapacağı belli olmaz. Kötü
ahlaklı bir kimse gerçeğe ulaşamaz. Mümin kardeşlerine kalbini açamayan ve onları sevgiyle kucaklayamayan bencil
kimse, cemiyete faydalı olamaz, cemaat kuramaz. Bu dört şeyde biraz zafiyet bile, büyük zarardır.
Bugün müslümanların içine düştükleri hastalıkların başında cemaat şuurundan mahrumiyet gelmektedir. Şu bir
gerçektir ki, kâmil bir mürşidin nezaretinde nefsini güzel bir terbiyeye tabi tutmayan ve takva üzere kurulmuş bir
cemaat disiplinine girmeyen kimse kâmil bir mümin olamaz. Bu kimsenin ibadeti tatsız olur, hizmetleri sonuç vermez. Hiç
bir müslüman, din işlerini kendi başına çözemez. Bu yol rehbersiz gidilmez. Hak yolunun ehli var, âlimi var. Önümüzde
Allah'ın halifesi, Hz. Peygamber'in varisleri var. Çevremizde yükümüzü paylaşacağımız birçok mümin kardeşimiz var. O
halde, niçin nefsimiz ve şeytan ile baş başa kalalım. Ben kendi işimi kendim görürüm, dinimi tek başıma yaşarım demek,
kimsenin işini görmez, derdini dindirmez. Bu tür davranışlar ancak, keyfine köle olmuş nefsin ve maddeyi hayat hedefi
yapan dünya ehlinin tercihi olabilir.
Ahireti dünya hayatına tercih eden bir mümin, Allah Teâlâ'nın: "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun ve
ancak müslüman olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a, ihlâsa, taata, cemaata) sımsıkı sarılın,
dağılıp parçalanmayın!"19 emrini kulak ardı edemez.
Hiçbir müslüman: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun." 20 âyeti beni ilgilendirmiyor
diyemez.
Akıllı bir insan, yüce Allah'ın: "O gün (Allah için birbirini seven ve bu uğurda kenetlenen) muttakiler hariç, bütün
dostlar birbirinin azılı düşmanı olur”21 uyarısını hafife alıp kafir ve fasıklardan dost seçemez. Şu halde, Allah yolunda
birlik ve cemaat hâlinde olmak, her mükellefin üzerine farzdır. Bu birlik sadece kalp ile olsa bile faydalıdır. Her mümin
önce, yüce Allah'ın kendisine kardeş yaptığı müminleri kendinden bir parça olarak görmelidir. İşin esası bu anlayıştır. Bu
da kalp ile olur. Gücü alınmış yatağa bağlanmış bir mümin bile, bu anlayışı taşımalı, yeryüzünde ilahi emaneti taşıyan
bütün müminleri dua ve sevgisi ile desteklemelidir. Melekler gibi müminlere istiğfar ederek, onların hak yolda sağlam ve
sabit durmalarını istemelidir. Bu dua mümin kardeşlerine bir yardımdır. Bu da cemaate katılmaktır.22
18 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.567.
19 Âl-i İmran 3/102-103.
20 Tevbe 9/119.
21 Zuhruf 43/67.
22 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.569.
5
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
www.kalpehli.com
Takva Cemaati
"Ey iman edenler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz." 23 âyeti, müminlerin topluca Allah
Teâlâ'ya tövbe etmesini ve taatına yönelmesini emretmektedir. İnsan, tek başına güzel bir tövbe yapabilir fakat, yalnız
olarak tövbesini koruması gayet zordur. Hâlbuki tövbesine müminleri şâhit tutması, dualarını destek yapması, sonra da
mümin kardeşleri ile takva yolunda bir ve beraber olarak dinini yaşaması Allah için en güzel bir yoldur.
Gerçek şudur ki bir insanın, emredildiği şekilde nasuh tövbesi yapması ve onu koruması kolay değildir. Bunun için
insanın, müminlerin oluşturduğu bir takva cemaatini, nefs ve şeytan düşmanlarına karşı siper etmesi, salihlerin güzel
ahlak ve dualarını kendisine destek yapıp dinini korumaya alması lazımdır.
"Müminler, birbirlerini yıkayıp temizleyen iki el gibidir." 24 buyuran Rasulullah Efendimiz (s.a.v), takva üzere
kurulmuş cemaatin faydasını ve tek başına kalmanın zararını şöyle belirtmiştir:
"Kurdun sürüden ayrılan koyunu kaptığı gibi, şeytan da cemaatten ayrılan insanı kapar. Bölünüp dağılmaktan
sakınınız. Size, cemaate sarılmanız ve hak üzere giden çoğunluğa katılmanız gerekir." 25, 26
Alimlerimizin bildirdiği üzere, şu dört özellik her müslümanda bulunmadan dinin hakkıyla yaşanması ve temsil edilmesi
mümkün değildir. Bunlar:
1. Şeksiz (şüphesiz) iman,
2. Diniyle alakalı sahih, sağlam bilgi,
3. Gerçek takva,
4. Birlik anlayışı ve cemaat disiplini.
Bunların içinden hangisi göz ardı edilse işin sonu hayra çıkmaz. Zira şüphe ve şaibe içindeki insan yol alamaz,
cehaletle hayırda adım atılmaz, isyan içinde hakikate ulaşılmaz. Mümin kardeşlerine kalbini açmayan ve onları sevgiyle
kucaklamayan kimse de bencildir, faydalı olamaz, cemaat hayatına katılamaz.
Zamanımızda müslümanların yakalandıkları hastalıkların başında, cemaat şuurundan mahrum olunması gelmektedir.
Oysa nefsini güzel bir terbiyeye tabi tutmayan ve takva üzere kurulmuş bir cemaat disiplinine girmeyen kimse katiyen
olgun bir mümin ve hakiki mücahit olamaz.27
Kıssa: Cemaate Katılmanın Fazileti
Hz. İsa b. Meryem’in (a.s) göğe yükseltilmesinden sonra, iki arkadaş Allah yolunda din kardeşi oldular. Birisi
insanlardan uzaklaşıp ibadet için bir kenara çekildi; bu zatın ismi Sercis’ti. Diğeri ise, devamlı cemaate katıldı,
mescitlere devam etti ve insanların arasına karışıp onlarla birlikte bulundu. Bu zat, Allah Teâlâ’yı Sercis'ten daha iyi
tanıyordu, daha fazla marifet sahibiydi; arada bir Sercis’le karşılaştığında ona:
“Ey kardeşim! Şu senin tutmuş olduğun yol bid'attır; bu yolda hakkını yerine getiremeyeceğin bir sorumluluk vardır.
Bu yol Allah'ın rızasına uygun bir yol değildir! Gel benimle birlikte cemaate katıl, insanlarla yakınlık sağla ve muhabbet
kur; böylesi Yüce Allah'ın rızasına daha uygun ve Hz. İsa’nın (a.s) sünnetine de daha yakındır!” diyordu; o ise bundan yüz
çeviriyor ve onun görüşüne pek önem vermiyordu; o da arkadaşına:
“Asıl sen tamamen dünyaya yöneldin ve insanlara karıştın.” diyordu.
23 Nur 24/31.
24 Zebidî. İthâfu's-Sâde, 7/13-14.
25Ahmed, Müsned, 5/243; Tebrizî, Mişkatu'l-Mesabih, no. 184.
26 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.508.
27 Birlik Çağrısıdır İslâm, Mübarek Erol, Semerkand Dergisi, Şubat 2008.
6
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
www.kalpehli.com
Arkadaşının bu tavrı kendisini bıktırınca Sercis'e: “Bu akşam iftar yemeğini benimle birlikte ye; şu işi tam bir
çözüme kavuşturalım!” dedi; Sercis bunu kabul etti. Daveti yapan arkadaş iki kuş getirdi, onları kızarttı ve Sercis’e:
“Gel kızarmış bu iki kuşu aramızda hakem yapalım! Her birimiz Allah Teâlâ'ya ayrı ayrı dua edip yalvarsın; kimin
gidişatı ve tuttuğu yol Allah ve peygamberi için daha sevimli ve doğru ise, bu iki kuşun canlanıp uçması için dua etsin!”
dedi. Sercis: “Peki!” diye kabul etti. Sercis'e: “Önce sen dua et!” dedi; o da Allah'a şöyle dua etti:
“Allah’ım! Eğer senin rızanı kazanmak için girmiş olduğum bu yol, arkadaşımın beni davet ettiği şu yoldan daha doğru
ise şu iki kuşa can ver!”
Onun bu duası sonunda kuşlarda bir canlanma görülmedi. Bunun üzerine diğeri şu sözlerle dua etti:
“Allah’ım! Eğer sıkı sıkıya sarıldığım ve şu dostumun ile arkadaşlarına muhalefet ettiğim bu iş; onların beni
çağırdıkları uzlet ve cemaati terk etmekten daha doğru ve senin rızana daha uygun ise, şu iki kuşa can ver!”
Bu duadan sonra Allah'ın izni ile iki kuş canlandı ve uçtular. Böylece ruhbanlık yolunu tutan kişi, tuttuğu yolun Allah
Teâlâ'nın rızasına uygun olmadığını anlayarak insanların arasına döndü ve cemaate katıldı. 28, 29
Cemaat Halinde Olmalı
Hiçbir insan kendi başına hayata tutunamaz, zorluklara tahammül edemez, insanoğlu hayatını devam ettirebilmek için
hep başkalarına ihtiyaç duymaktadır. Doğumundan ölümüne kadar, maddi manevi tüm hayatında elinden tutulmaya
muhtaçtır. Bu ihtiyaç da tek başına kalmayıp cemaat olmakla mümkündür. Cemaatte de sevgi ve muhabbete ihtiyaç
vardır. Muhabbetsiz bir hayat zevksiz, sıkıntılı ve ölü bir hayattır.
Hz. Adem (a.s) cennette iken o kadar nimetin içinde olmasına rağmen gönlü muhabbet edeceği bir eş aradı ve Cenâb-ı
Hak Hz. Havva annemizi yarattı. Onunla muhabbet edip huzur buldu. 30
"İki, birden daha hayırlıdır. Üç, ikiden daha hayırlıdır. Dört ise üçten daha hayırlıdır. Artık siz cemaat
halinde olunuz. Allah Teâlâ, ümmetimi ancak hidayet üzere toplamıştır." 31
Bu hadis-i şerif, ümmet-i Muhammed'in birbirine bağlı ve intizam içinde bir cemaat halinde yaşamalarını tavsiye
etmektedir. Çünkü kuvvet, hakka isabet ve düşmana karşı direnç ancak böyle toplu hâlde yaşamakla mümkündür.
Ümmetin büyük âlimlerinin, herhangi bir meselede usul yönünden ittifak etmelerine ve toplanmalarına "icmâ-i ümmet"
adı verilir." Artık bütün müslümanlara da bunu kabul etmek düşer. Bu âlimlerin şer'î usul dairesinde ittifak etmeleri bir
hidayet eseridir. Müslümanların mâbedlerinde toplanarak namazlarını cemaat halinde kılmaları da, çok sevap olduğundan
bu hadis-i şerif cemaatle kılınan namazı da içine almaktadır.
Hükmen birer fert konumunda bulunan islâm devletlerinin imkânlar ölçüsünde, birbirlerini desteklemeleri, fikrî,
siyasî dayanışma içinde ve birbirlerine bağlı olmaları çok hayırlar getireceğinden, bu mübarek hadis-i şerifi böyle
anlamak da mümkündür.
Artık müslümanlar, ayrılıklardan ve bölünmelerden kaçınmalıdırlar. Aralarındaki din kardeşliğini, maddi ve manevi
menfaat ortaklıklarını düşünerek birbirlerini desteklemeye ve güçlendirmeye çalışmalıdırlar.32
28 Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, 4/78.
29 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları, sf.191.
30 Muhabbet Peteği, S. Mübarek Erol, Semerkand Yayınları, sf.15.
31 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/145; Süyûti, Câmiu s-Sagîr, nr. 163.
32 Beşyüz Hadis-i Şerif Hikmet Goncaları, Ömer Nasuhi Bilmen, Sadeleştiren Bilal Aksoy, Semerkand Yayınları, sf.59.
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
7
www.kalpehli.com
Allah Yolunda Birlik Olmak
İslam tevhid dinidir ve bizden tevhid (Allah rızası etrafında birlik) istemektedir. Bir mümin olarak bu tevhide
(birliğe, cemaate) kalben, fikren, fiilen, kısacası hayatımızla iştirak etmemiz gerekmektedir. Ne yazık ki günümüzde
Müslümanların en büyük sıkıntısı birlik şuurundan uzak bulunmaları ve cemaatin ne kadar gerekli olduğunu unutmuş
olmalarıdır.
Dinimiz ancak cemaatle yaşanır. İnsanın kemalâtı cemaatle tamam olur. Cemaat ne denli zahmetli olsa bile, kişinin
yalnızlıkta bulduğunu zannettiği bütün rahatlıklardan daha hayırlıdır. İslam’ın öngördüğü cemaatte Allah’ın emirleri
karşısında herkes; kuvvetlisi, zayıfı, efendisi, kölesi, hakimi, mahkumu, amiri, memuru eşittir. Üstünlük sadece takva
iledir.
Hz. Peygamber (a.s.) “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır”
33
buyurmuştur.
Bu Hadis-i Şerifte işaret edilen faydalı olabilme, ancak insanlarla diyalog kurup kaynaşmakla, yani cemaat olmakla
mümkündür.
Müslüman’ın Allah yolunda takva için birlik olmaları farz-ı aynıdır. Müminin asıl yaratılış gayesi tevhid akidesi üzere
ve cemaat disiplini içinde ilahi hükümleri hayatına tatbik etmektir.
Cenab-ı Allah, ayrılığı, bozgunculuğu ve çekişmeyi de yasaklamıştır. Ayet-i celilede, “Kendilerine apaçık deliller
geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Böyle davrananlar için büyük bir azap vardır.” 34
buyuruluyor. Başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz, müminlerin nasıl birlik hâlinde olmalarına işaret ederek şöyle
buyuruyor: “Allah kendi yolunda, kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” 35
Allah Tealâ tektir, kullarından tek bir hedef etrafında tevhid (birlik, cemaat) istemektedir. Tevhid dini İslam aynı
hedef ve hâlde olmayı gerektirmektedir. Kalp ve düşüncesi, dert ve hesapları hak yolda bir olmayan kimseler tevhidin
tadını alamaz. Bir çizgide buluşamaz, aynı atmosferi paylaşamaz ve İslam’ın güzelliğine ulaşamaz. Allah rızası için birlik
ruhu taşımayan, bu ruh ile cemaat olmayan, cemaat disiplinini gereksiz veya ağır bulan Müslümanların bu dini temsil
etmeleri mümkün değildir. Dinine cemaat ruhuyla ve birlik hâlinde sahip çıkmayanların, düşmanların oyununa gelip,
bilmeden dinden çıkmaları muhtemeldir. Sırf kendi derdine düşmüş kimselerin en azından zillet içinde yaşamaları
kesindir. İşte bunun için Allah yolunda cemaat olmanın hedefini, şeklini ve hukukunu bilip gereğini yerine getirmek farzı
ayn olmaktadır.36
Mü’minler Kardeştir
Ne mutlu bizlere ki, Rabbimiz bizi iki büyük nimetle mükâfatlandırmış bulunuyor: Allah katında tek din olan İslam’la
şereflenmiş bulunmak ve peygamberlerin baş tacı Hz. Muhammed (a.s.)’a ümmet olmak. Bunlar öyle büyük nimetlerdir ki,
bütün hayatımız bu iki nimetin şükrüne adansa yine de azdır.
Bu kadar büyük bir nimet olan dinimizin temeli, sevgi, birlik-beraberlik ve kardeşlik ruhudur. Mukaddes Kitabımızın
birçok ayeti, Peygamberimizin (s.a.v.) pek çok hadisi şerifi birlik ve beraberliğin korunması, fitne ve ayrılığın felâketi
üzerinde hassasiyetle durmaktadır.
33
34
35
36
Ebu Ya‘lâ, el-Müsned, 6/65; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 8/191; Beyhakî, Şuabu’l-İmân, nr. 7658; Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, nr. 4044; Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, nr.1252.
Âl-i İmrân suresi ayet-105.
Saff suresi ayet-4.
Hayat Dengemiz, S.Muhammed Saki Erol, Semerkand Yayınları.
8
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
www.kalpehli.com
Müslümanlar olarak dinimizin bu konudaki emir ve yasaklarına aynen riayet ederek topluca huzur ve mutluluk içinde
yaşayabilir; bu sayede Rabbimizin rızasına ve ebedi saadete kavuşabiliriz.
Ayrıca unutulmamalıdır ki bir milletin bekasının temel şartı, birlik ve beraberlik ruhunun yaşatılması, fertler ve
farklı gruplar arasında kardeşliğin korunmasıdır. Birlik ruhunu kaybeden toplumlar her şeylerini kaybederler. Fertleri
birbirine düşman olan milletler yok olup giderler. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Rabbimiz Müslümanları birbirinin kardeşi ilân etmiştir. Dolayısıyla, hangi düşünce ve gruba dahil olursa olsun
Müslümanlar birbirleri ile kardeşçe ve dostça geçinmek zorundadır. Cenab-ı Allah:
“Gerçekten bütün müminler kardeştir. Öyleyse (kavga ettikleri zaman) kardeşlerinizin arasını (bulup)
barıştırınız”37 buyuruyor. Bu ilahî ferman, müminlerin arası açıldığında diğer müminlere onları barıştırma vazifesini
vermiş bulunuyor. Böylece birlik ve dayanışmanın yolu da gösterilmiş oluyor.
Hz. Peygamberimiz (a.s.) aramızdaki kardeşlik, sevgi ve saygı bağlarının kopmaması için müminlerin birbirine nasıl
davranması gerektiğini açıklamışlardır. Buyuruyorlar ki, “Mümin uysaldır, kendisi ile ünsiyet edilir. Hoş geçinmeyen
ve kendisi ile hoş geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.” 38
“Bütün müminler birbirine karşı acıyıp bağışlamada, sevgi ve saygıda, iyilik ve yardımlaşmada bir vücut gibidir.
Vücudun bir uzvu hastalandığında, diğer azalar birbirlerini hasta azanın acısına çağırırlar.” 39
Peygamberî ahlâkın “kendimiz için sevip istediğimizi kardeşlerimiz için de sevip istememiz” prensibine bugün için ne
kadar muhtacız! Ve bütün insanlık, “kendi şahsiyeti, canı ve malı, şeref ve namusu nasıl mukaddes ise, başkalarınınki de
aynı şekilde mukaddestir” düsturuna ne kadar muhtaç!
Kardeşlik ve dayanışma hukukuna uymayan fertlerden oluşan toplumlarda bela ve musibet, fitne ve ayrılık asla eksik
olmayacaktır. Bu duruma düşmemek için Rabbimiz:
“Allah’a ve Resulüne itaat ediniz. Biribirinizle çekişmeyiniz. Sonra korku ile zaafa düşersiniz, kuvvetiniz gider.
Bir de sabrediniz. Allah sabredenlerle beraberdir”40 buyuruyor. Bu ilâhî hüküm milletçe ibret alınması gereken ölmez
bir hayat prensibidir. İyi bilmek zorundayız ki, fitne sadece çıkaranda kalmaz, insanlara sirayet ederek toplumu perişan
eder. Birlik ve dayanışma bağlarını tahrip eden en korkunç felâket fitnedir.
Toplumun birlik ve düzenini bozmak, topluluktan ayrılmak dinimizce büyük suçlardan sayılmıştır. Hz. Peygamber (a.s.)
Efendimiz, “Her kim itaatten çıkar, topluluktan ayrılır da bu hâl üzere ölürse, cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” 41
buyurarak cemaat olmanın, birlikte hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu bildirmişlerdir.
Bu ilhamla rahmetli Mehmet Akif ne kadar veciz söylemiştir:
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Toplum olarak birlik ve beraberliğe her zamankinden daha muhtaç olduğumuz bu zamanda fitne ve ayrılıklardan
ateşten kaçarcasına kaçmak, kardeşlik hukuku neyi gerektiriyorsa onu yapmak zorundayız. Hiç vakit kaybetmeden
37 Hucurât suresi ayet-10. Hucurât suresi ayet-10.
38 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/400; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, 6/161; Hatîb, Târîhu Bağdât, 11/376.
39 Müslim, Birr, 67 ; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/271, 276; Tebrizî, Mişkât, nr. 4954; Ebu Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ, 4/126.
40 Enfâl suresi ayet-46. Enfâl suresi ayet-46.
41 Müslim, İmâret, 53 ; Nesâî, Tahrim, 28; İbn Mâce, Fiten, 7 ; bkz: Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/275-297; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, 4/235 (nr. 2347).
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
9
www.kalpehli.com
topyekûn kardeşçe yaşamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde dağılmış bir tesbih gibi saçılır ve kaybolur gideriz. Bu millet
ayrılıktan çok ızdıraplar çekti, büyük acılar yaşadı, bunu unutmamalıyız. 42
Her kalabalık cemaat değildir
Her topluluğa cemaat denmez. İçinde sevgi ve muhabbetin olmadığı, maddi menfaat uğruna bir araya gelen
topluluklara "kalabalık" denir. Futbol stadyumunu dolduran insanlar kalabalıktır; bir gemide, toplu taşıma aracında giden,
çarşıda sokakta dolaşan insanlar kalabalıktır. Öyle ki kalabalıkta birinin başına bir şey gelse insanlar seyreder, yardım
elini uzatmazlar. Sokakta dayak yiyen birinin çevresinde yardım etmeyi aklından geçirmeyen insanların varlığı, o kişilerin
cemaat ruhundan uzak olunduğunu gösterir. Hiçbiri yardım etmez, çünkü cemaat değil kalabalıktır.
Sevinci ve üzüntüyü paylaşmayan topluluk kalabalık olmaktan öteye geçmez. Hastalarına geçmiş olsun demeyen,
üzüntüsünü ve sevincini paylaşmayan toplumlarda bereket olmaz.
Bizler de aynı caminin cemaati, aynı sohbet yerinin fertleri olarak birbirimizi muhabbet ve sevgi ile kucaklamalıyız.
Kulluk sadece camide namaz kılmak, sohbet yerinde zikir yapmaktan ibaret değildir. Buna ilaveten hayatı paylaşmaktır.
İnsanların kendi kabuğuna çekildiği, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dediği bu zamanda, bilinçli bir cemaat ile
benlik kabuğu kırılacaktır.
İslâm cemaat dinidir. Cuma namazının kabulü için cemaat şarttır. Bayram namazı kılınabilmesi için cemaat gereklidir.
Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. Cemaat olmak da ancak
muhabbetle mümkündür.43
Allah Yolunda Bir İmama Tabi Olmak
Cemaat topluluktur. Topluluk olunca, idare edenlerin olması da kaçınılmazdır. “Ulu’l-emr” diye de vasıflandırılan bu
toplum idarecisine itaat, Cenab-ı Hakk’ın bir emridir.
Allah rızasını talep eden her müminin en önemli vazifesi, kendi nefsinin keyfine değil, tabi olduğu imama, yani ulu’lemre uymaktır. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Allah ‘a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan ulu’l-emre de itaat edin.”
44
Fahr-i Cihan (a.s.) Efendimiz de ulu’l-emre itaatin ölçü ve çerçevesini şöyle belirlemiştir:
“Müslüman’ın, başındaki imama (ulu’l-emr) hoşuna giden ve gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. Ancak
emredilen masiyet (Allah’a isyan) ise, o zaman durum değişir. Bu durumda (hiç kimse) dinlenmez ve itaat
edilmez”45
“Hiç şüphesiz bana itaat etmeniz, Allah’a itaattir. Başımızdaki (benim vekilim, emirim olan) imamlarınıza itaat
etmeniz de bana itaat olmaktadır.”46
Allah yolunda tabi olunan imama, verilen emir ve yapılan tavsiye hak olduktan sonra, acı-tatlı her durumda itaat
edilmelidir. Verilen bir emrin nefse hoş gelmemesi onun haksız olduğunu göstermez ve şahsi çıkarların zedelenmesi
isyanı gerektirmez. Allah için yapılan bir işte nefsin keyfi amir olamaz, olursa o iş hak olmaz.
42
43
44
45
46
Hayat Dengemiz, S.Muhammed Saki Erol, Semerkand Yayınları.
Muhabbet Peteği, S. Mübarek Erol, Semerkand Yayınları, sf.25.
Nisâ suresi ayet-59. Nisâ suresi ayet-59.
Buhârî, Ahkâm, 4, Cihâd, 108; Müslim, İmâret, 38 ; Tirmizî, Cihâd, 29 ; Ebû Dâvûd, Cihad, 86 ; Nesâî, Bey’at, 34.
Buhârî, Ahkâm, 1; Cihad, 109; Müslim, İmâret, 33 ; Nesâî, Bey’at, 27.
10
Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016
www.kalpehli.com
Hz. Peygamber (a.s.) Efendimiz, “Kim başındaki imamdan hoşlanmadığı bir şey görürse, sabretsin (hemen
cemaatten ayrılmasın). Çünkü kim hak üzere giden cemaatten bir karış ayrılırsa cahiliye ölümüyle ölür” 47 ikazıyla,
müminin hak üzere bulunduğu müddetçe cemaatten ayrılmaması ve ulu’l-emre itaat etmesi gerektiğini belirtmiştir. 48
Rabbim bizleri takva üzere bulunan, müslümanca yaşayıp müslüman olarak ölen, Kur’an’a ve Habibinin Sünnetine
sımsıkı sarılan ve bu uğurda birlikte hareket eden sadık kullarından eylesin. Rabbim bizleri sadık ve salih kullarından
ayırmasın. Amin…
ِ‫ي‬
ْ ‫ِد ْع َو َانِأ‬
َّ ‫ََِاْلَ ْم حد‬
َ ‫َوآخحر‬
َ ‫ِِل َِربِالْ َعالَم‬
47 Müslim. İmâret, 13; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/275, 297; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, 4/235 (nr. 347).
48 Hayat Dengemiz, S.Muhammed Saki Erol, Semerkand Yayınları.
Download