TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYlNLARI 1 201 Doğu'da ll IN (Kutlu ve Batt'da N H L 1 Doğum Haftası ANKARA 1996 : 1993-94) r iSLAM VE MiLLETLER ARASI BARIŞ Doç. Dr. Mustafa ÇETiN Barış İslamiyetin temel prensibidir. Çünkü onun hedefi insanlığın huzur ve Bu da ancak, kişiye insanca· eşit muamele ile gerçekleşir. Yüce Allah esas itibariyle insanları bir asıldan yaratmış, aralarındaki üstünlüğün ancak takva ile olabileceğini belirtmiştir. mutluluğunu sağlamaktır. Kur'an-ı şöyle buyurulmaktadır: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletiere ve kabile/ere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, en çok takva sahibi olanı­ nız (korunanız) dır. Allah bilendir, haber a/andır"(ll. Kerim'de Burada dikkat çeken husus, insanların Hz. Adem'den ve Hz. Hawa'dan üreyerek çoğaldığı, çeşitli gruplara ve milletiere ayrıldığının belirtilmesidir. Bu tarz ayrılık, insanların birbirlerine düşmeleri ve düşman olmaları için değil, aksine birbirlerini tanımaları ve anlamaları, barış içinde yaşamaları ve birbirlerine yardımcı olmaları içindir. Kesinlikle birbirlerine karşı üstünlük taslamaları ve düşman olmaları için değildir. İnsanlar için, "iyilik ve takva üzerinde yardımlaş­ ma"(2l esastır. İnsanların ayrı ırk ve renkte olmaları ellerinde değildir. Bu sebeplerden dolayı onlar en tabii hak ve hürriyetlerden mahrum bırakılamazlar. Yine dil ve din ayrılıkları da yaşama hakkı, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü gibi hakların ellerinden alınmasını gerektirmez. İnsanların hepsi Adem'dendir. Adem de topraktandır. O halde aynı asıldan gelen insanlar kardeştirler. Hangi milletten olurlarsa olsunlar aralarında hiçbir yoktur. Değer ve üstünlük ancak takva iledir. Takvanın çok çeşitli ve geniş anlamları vardır. Onu şöyle ifade etmek de mümkündür: Takva, Allah'a ve yaratıkianna karşı görevlerini gerektiği tarzda yapmaktır. ayrıcalık İşte, siyah, beyaz, fakir, zengin diye ayırım yapmadan, kim olursa olsun, (1) Hucurat, 49/13. (2) Maide, 5/2. --KUTLU D O G U M • - - - - - - - - - - - - - 8 9 - - akıl, kabiliyet ve kapasitesini kullanarak görevlerini istenilen şekilde yapan insan Allah yanında en değerli insandır. Bir başka ifade ile Allah, insanlan hizmet ve fazilet yarışına sevketmektedirl3l. Kesinlikle, kişi ve toplumlan çatıştıran hazırcılık, sömürücillük ve düşmanlığa sebep olacak şeylere meydan vermemektedir. Hz. Peygamber de Kur'an-ı Kerim'in prensiplerini uygulamış ve eşit­ lik esaslarını açıkça belirtmiştir. Tirmizi'nin rivayetinde Peygamber (S.A.V.) Mekke'nin fetih günüiradettiği hutbede şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar, Allah sizden cahiliyye ubyesin (övünmesini), atalarla gururlanmasını giderdi. İnsanlar iki türlüdür: Kimi iyi, müttekf, Allah indinde değerli, kimi facir, şakf, Allah indinde değersiz­ dir. İnsanlarAdem oğullarıdır, Allah Adem'i topraktan yaratmıştır. Yüce Allah: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattı/c. Allah yanında en üstün olanınız, en çok korunanızdır" buyurur{4l. insanın değerinin, sayda, malda, forsta ve kaba kuwette değil, aksine güzel ahlakta, takvada ve kardeşlik hukukuna riayette olduğunu anlatan pek çok hadis bulunmaktadır. Bunlardan birkaç örnek görelim: "Allah sizin suretierinize ve arnel/erinize bakar. "!5l mallarımza bakmaz. Fakat kalp/erinize ve "Ey insanlar! Rabbiniz bir, babanız birdir. Arabın yabanciya, yabancının Araba, · kırmızının siyaha, siyahın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva i/edir. "!6l "Adem ve Havva'nın çocukları olan insanlar, tam olmayan ölçek gibidirler, hiçbiri ölçeği dolduramamıştır. (Her birinde bir eksiklik vardır). Allah kıyamet gününde sizehesap ve neseplerinizden (soysop) sormaz. Allah katında en üstün olanın ız, Allah 'dan en çok korkanınızdır"1 7 l Bir ağacın nasıl dalları, yaprakları ve filizleri aynı kök ve gövdeye bağlı ise, aynı şekilde bütün insanlar da esas itibariyle Hz. Adem ile Hawa' dan üreyip çoğalmışlardır. Kur'an'ın sözü geçen bu ayetindende anlaşıldığı üzere insanın soyundan değil, onun iman, yaşayış ve faydalı bir kişi oluşundan kaynaklanır. İşte islam, insanların temelde kardeşliğini önplana alıyor, bunun için de değer ve üstünlüğü soya değil, iyilikseverliğe ve güzel ahlaka dayandırıyor. değeri, (3) (4) (5) (6) (7) Bakara, 2/148; Mutaffifin, 83/26. Tirmizi, Tefsir, sure: 490 et-Tae, 4, 241. Müslim, Birr, 33; İbn Mace, Zühd, 9; İbn Hanbel, Müsned, 2, 285. İbn Hanbel, 2/361. İbn Hanbel, Müsned, 4/145; Taberi, Camiu'I-Beyan, 26/140. - - 9 0 - - - - - - - : - - - - - - - - - K U T L U DOGUM-- Nitekim Mekke fethedildiğinde, o kadar çok Kureyşli sahabe dururken, Habezenci bir köle azadiısı olan Hz. Bilal'i, sırf ihlas ve samimiyetinden güzel okuyuşundan dolayı, Hz. Peygamber'in müezzini olarak Kabe'nin darnma yükseltiyor<Sl. Akıllı bir insan elini vicdanına koyup bu olaylar ışığında ayetin anlamını derinden düşünürse, İslam'ın insan şeref ve haysiyetine, hak ve eşitlik esaslarına ne kadar büyük ehemmiyet verdiğini daha iyi kavrar .. şistanlı İslam'da barış esastır. Savaş arız!dir; mecbur kalındığı zaman geçici olarak yapılır. Yüce Allah iman edenlere hitaben şöyle buyurmaktadır: "Ey inananlar! Hep birden barışa girin, şeytona ayak uydurmayın, o sizin apaçık düş­ manınızdır. "(9) Bu ayette barış anlamını ifade eden kelime "silm"dir ve sulh manası da taşı­ Nefislerin kıskanç olduğu, "sulhun daha hayırlı" olduğu bir başka ayette belirtilmektedir! lO). maktadır. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Mekke'de 13 yıl, sırf hakkı ve haklıları savunduğu için düşmanlarının zulümlerine ve müslümanlara yapılan eza ve işken­ celere sabretti. Sonunda davası uğrunda kendi anayurdunu terk etmek mecburiyetinde kaldı; hicret etti. Fakat düşmanlar yine de durmadı, İslam'a hayat hakkı tanımadılar. Aynı asıldan gelen insanlar, Allah elçisine ve müslümanlara düşünce ve vicdan hürriyeti sahasında da müsamaha göstermediler. Puta tapmayan ve tevhid inancında olan bu masum insanları yok etmek için ellerinden gelen her türlü vasıtayı kullanarak uğraşmaya devam ettiler. Artık bıçak kemiğe dayandı; o saygısız, acımasız ve saldırgan insanlara karşı savunmaya giriş­ rnek gerekti. Çünkü nefis müdafası her insanın en tabTI hakkıdır. Allah'ın verdiği canı Allah'dan başka alacak kimse olmadığı gibi, iman etmeye ve inandığı gibi yaşamaya, ama hiçbir kimseye zarar vermemeye, aksine bütün insanlara ve hatta tüm yaratıklara karşı merhametli davranmaya engel olacak da yoktur. Bununla birlikte Allah RasOiü, Allah Teala'dan emir almadan hiçbir şeye teşeb­ büs edemezdi. Nitekim bu savunma konusunda da durum aynı oldu. Kendisine barışsever bir zat ve "rahmet peygamberi" olduğu halde( 11l, cihad vedüşman­ larla savaş yapma müsadesi verildi. Hz. Peygamber (S.A.V.) Medine'de yaşadı­ ğı 10 yıl içinde 27 gazve (savaş) yaptı. Bu gazvelerin yapılmasında etkili olan birçok zorunlu sebepler vardı. Bunların bazıları şunlardır: (8) Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, 8/533. (9) Bakara, 2/208. (10) Nisa, 4/128. (ll) Müslim, Fedailü's-Sahabe, 126 (2, 1829); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/395. --KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - 91 - - 1- Can, mal ve meskenlerini düşman tecavüzünden korumak. Aynı zamanda aciz, fakir, hasta, ihtiyar, kadın ve çocuklan düşman zulmünden "kurtarmak. Bunu Kur'an-ı Kerim şöyle belirtmektedir: "Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette kadirdir. "(12) yere ve "Rabbimiz Allah'tır", dediler diye yurtlarından çı­ karılmış/ardır. Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastır­ lar, kilise/er, havra/aı1 1 3l ve içinde Allah 'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür. "(14) "Onlar haksız Kendisine izin verilen savaş, saldırı savaşı değil, savunma, karşıkoyma savaAyetten çıkarılacak genel prensipler ve sosyal kaideler şöyle özetlenebilir: şıdır. a- Hak ve hürriyetlerine saldınlan kimseleri savunmak. Zulüm ortadan kaldırılıp hak ve hürriyetler sahiplerine iade edinilineeye kadar, mazluma yardım etmek ve zalimi yola getirmek gerekir. b- Zulmü ortadan c- Saldırı için ortaya koyar. kaldırmak, yapılan her toplumsal adaletin savaş zulümdür. gereğidir. Saldırganların azgın olduklarını Ayrıca bu ayetlerin bir tefsiri mahiyetinde olan 41. ayette şöyle buyurulmaktadır: "O (Allah'a yardım edenleri) yeryüzunde iktidara getirdiğimiz takdirde namazı kılar/ar, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeğe çalışırlar. Bütün iş/erin sonu Allah'a aittir.!15) Bu ayetten de anlaşıldığı üzere, İslam'da savaş, hakları korumak, iyi ve müdafaa etmek, fakiriere ve ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmaktır. Haksızlık yapıp yağmalamak, başkalarına zarar vermek için değildir.!16l doğru olanı 2- Cihadın, harbin ikinci sebebi, fitneden korunmak, insanlar arasında güveni sağlamak, din ve vicdan hürriyetini sağlamaktır. Nitekim şöyle ~)Uyurul(12) Hacc, 22/39. (13) Savma'nın çağulu olan savami: İslam'dan önce hıristiyan papazlannın manasbrlannın ve sabie (yıldıza tapan) sofulannın zaviyelerinin adıdır. Bia: Kilise demektir. Çağulu biya'dır. Salfıta'nın çoğulu olan salavat da yahudi mabedleridir. (Bunun aksini savunanlar da vardır). Bkz. Mefatihu'lGayb, 23/40; Elmalılı Tefsiri (yeni), 5/492. (14) Hacc, 22/40. (15) Hacc, 22/41. (16) M. İzzet Dreveze, et-Tefsiru'J-Hadis, 7/107; S. Ateş, Tefsir, 6, 32; Elmalılı, Tefsir, 5/493. - - 9 2 - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM-- maktadır: "Onlarla (düşmanlarla) savaşınki, fitne ortadan kalksın, din yal(dini) olsun. Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçederse zalimlerden başkasına düşmanlık o/maz"(17l. nız Allah'ın artık Bu ve önceki ayetlerde, müslümanlara, kendileriyle savaşanlara karşı savaş­ malan, fakat haksız yere saldırmaktan kaçınmaları emredilmektedir. Müslümanlara saldırı olmadıkça, müslümanların saldırılarını İslam kabul etmiyor. Çünkp Allah, saldırgarıı sevmez. Bazıları, 193. ayetteki "fitne" kelimesini şirk diye yorumlamışlar ve ayetten ortadan kalkıncaya kadar müşriklerle savaşılması" gereğini çıkarmışlardır. Ayet böyle bir anlam taşımaz. Bir önceki ayete savaştan el çekenlerle savaşıl­ mayacağı açıklandığına göre, müşrik de olsalar, savaştan el çekip barış isteyenlere karşı savaşa devam edilmez. Yani müslümanlar, düşmanlada onlar müslüman oluncaya kadar savaşı sürdüremezler. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V.), ilk önce kendileri müslümanlara saldırmış bulunaı:ı bazı müşriklerle barış yapmıştır. Nisa suresinin 90. ayeti bu hususu belirttiği gibi, Tevbe suresinin 4. ayeti de buna delildir: "Ancak andiaşma yaptığınız müşriklerden, (şartlara uyan, andiaşma şartlarından) hiçbir şeyi size eksik bırakmayana ve size karşı hiç kimseye arka çıkanların and/aşma/arını, kendilerine tanıdığınız süre sonuna kadar tamamlayın .. " . "Şirk Ayette fitne kelimesi, müslümanlar arasında bozgunculuk, vicdanlar üzerinde baskı yapmayı, insanların hürriyetlerini kısmayı kasdetmektedir. İşte Allah'ın dinine davet hususunda müslümanlara engel olan, yani insanların hürriyetini kısıtlayan, insanlara karşı savaşmak farzdır. Yoksa zorla insanları dine sokmak için savaşmak emredilmediği gibi, böyle bir davranış haksız saldırı kabul edilmiş ve 190. ayetin, keza "Dinde zorlama yoktur" mealincieki 256. ayetin hükmüyle yasaklanmıştır. (17) Bakara, 193. --KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - 9 3 - -