C. Senatosu B : 38 yazı dili bir yapma dildi. Konuşulan dil değil­ di. Yani kendisine göre Arapça'dan, Farsçadan derlenmiş bir vokabüleri, lügati vardır, yazı dilinin. Türkçüler konuşma dilin'e göre yazmak yolunu açtılar. Çok kısa bir zamanda bunu ba­ şarmışlardır. Eskiden konuşma dili ile yazima'zdık. Ko­ nuşma dili ile yazmak ayıptı, Osmanlıcada. Bir ambar memuru defterine un yerine dakik ya­ zardı, buğday gelirse hinta, arpa gelirse şair, odun yerine hatap yazardı. Meşrutiyet yılla­ rımdan. başlıyaralk konuşma dili çok kıs'a bir za­ manda millî bir yazı 'dili haline getirildi. İlk önce Türkçülerin ortaya koydukları bu­ dur. Kısa zamanda İstanbul şivesi, İstanbul'da •konuşulan Türkçe yazılır bir dil haline geldi. Herkes de okuduğunu anlamaya 'başladı. Bu büyük: hamlenin arkasından Cumhuriyetten s:onra ikinci bir hamle gelmiştir, Gerçi gazete­ ler, romanlar, şiirler sade Tür'kçeyle yazılır olmuştur. Fakat Türk yazı dili henüz bir ilim dili haline, öğretim dili haline gelmemişti. Günkü terimler Arapçaydı. Yüksek öğretimde olsun, orta öğretimde olsun, ilk öğretimde ol­ sun bütün terimler Arapça, Farsçaydı. Bu te­ rimler devam ettiriliyordu. Hattâ Türkçüler o terimlerin Türkçe yapıla­ mayacağı fikrine zahibolmuşlardı. Ziya Gökalp dahi terimlerin, klâsik dillerden, Arapçadan, Farsçadan yapılmasını kabul etmişti. Halbuki biz Doğu dilleriyle kültür bakımımdan ilgimizi ike&tik. Doğu dilleriyle ilgimizi kestikten sonra o terimleri kullanmaya devafm edemezdik. O terimler daha çok Arap grameri üzerine yapıl­ mış terimlerdi. Tipik bir örnek, geçenlerde 'bana Sayın Başkanımız Atasagun'un verdiği tıp terimlerine göre örnek. Biraz havayı değiş­ tirmiş oluyorum zannedersem. Sizi sıkmazsam: Meselâ bir sinirin tarif: «Şu*be-i aytniyye-i Willis'in gusıı-u enfisinin hayt-ı girbâlîsi sakbe-i hicâciyye-i ünsî-i kuddâmîden geçer». Bu bir tıp kitabmdadır. Bir cümledir. Doktor ark'adaşl'arım bilirler. Arkadaşlarım, sadece millî sınırlarımızı sağlamak istiklâl için kâfi değildir. Müstakil bir millet olmak için dilde, kültürde, iktisatta da müstakil olmak; gerektir. Atatürk müstakil bir Türk dili istiyordu. Türkçe terim yapılamazmış, öyle mi? Gelin bakalım deneyelim, de­ 24 . 2 . 1967 O :3 di. Türkçe terim yaptırmaya başladı. Haklıy­ dı. Türkçe de Arapça kadar malzemesi bol, kökleri ve üretme vasıtaları bol bir dildi An­ cak alışkanlık sebebiyle biz terimlerde Arapçaya saplanmış bulunuyorduk. Ve ilk defa ri­ yaziye terimlerinden başladı. Atatürk ilk Türk­ çe terimleri yaptırdı, okullara dağıttı. Bu noktada bir şeye işaret etmek isterim. Buradaki konuşmalar arasında, Atatürk'ün bile kabul ettiği şeyleri kabul etmiyorsunuz, tarzında sözler oldu. Böyle bîr fükre iştirak etmem. Atatürk bir dilci değildi. Atatürk bü­ yük bir kahramandı, büyük bir Devlet adamıy­ dı. O yol gösterdi. Bu dâvada da yol gösterdi, yol açtı. O yolda çalışmalar yapmak, terimler yaratmak uzmanlara ait bir şeydi. Onun için, falan kelime eğri mi doğru mu? Bundan dola­ yı Atatürk'ü sorumlu tutmak çok abes bir şey olur, yakışıksız olur. Atatürk yol gösterici büyük bir rehberdir. Hattâ kendisi de bâzı şey­ leri yanlış söylemiş olabilir, mâni değildir. Ama açtığı yol muvaffak olmuştur. Bugün Türkçede Türkçe terim yapılmaktadır. Birçok yanlışlılklariyle beraber öğretimde. Türkçe terimler hâkim olmuştur. Dil hareketimizde ikinci hamle budur, Türkçemizin bağımsızlık hamlesîdir. Başlı başına müstakil bir dil olma hare­ ketidir. Bunu Atatürk'ün büyük cesaretine ve teşvikine borçluyuz. Bu devrede ileri bir yola daha gidildi. Türk­ çülerin kabul ettikleri prensip yazı dilinde İs­ tanbul konuşma dili prensibiydi. Daha ileri gidildi. İstanbul bir eski Osmanlı paytahtıydı. Oranın konuşma diline de yazı dilinden fazlaca yabancı kelimeler girmişti. Meselâ İs­ tanbul'da tamir etmek denir, Anadolu'da onarmak denir. Hangisini tercih ederiz? Ata­ türk onarmak diyeceğiz, dedi. Madem yaşa­ yan Türkçede vardır, onarmak diyeceğiz. Niçin tamir etmek diyelim? Bu yoldan, yani Anadolu Oğuzlarında yaışıyan Türkçe kelimeleri yazı di­ line alma yolundan dili 'daha çok Türkçeleştir­ meye doğru gidilmiştir. Terim yapmak bir meseledir arkadaşlarım. Dilin kendi imkânlariyle birtakım kelimeler ya­ ratmak demektir, terim yapmak. Dilin kendi imkânlariyle, vasıtalariyle, meselâ Türkçe kök­ lere birtakım ekler getirerek kelimeler yarat­ mak. Talim yerine öğretim kelimesini getir-