SURİYE TÜRKLERİ Türklerin bugünkü Suriye topraklarına gelişleri 11. yüzyıl başlarına kadar dayanır. Büyük Selçuklu Devleti’nin 1040 yılında Gazneliler ile yaptığı Dandanakan Savaşı sonrası bölgeye gelen Türkler, 1063 yılından itibaren sistemli olarak Suriye ve çevresine yerleşmeye başladılar. Özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam, Hama, Humus ve Şam şehirlerinde yoğunlaşan Türkler, 1078’de Suriye Selçuklu Devleti’ni kurarak uzun yıllar bu bölgede yaşadılar. Ünlü Selçuklu komutanları Atsız ve Tutuş’un hâkimiyetlerinin ardından Musul Atabeyi Nureddin Zengi’nin idaresine giren Suriye’de, onun ölümünden sonra kontrolü Zengi’nin komutanlarından Selahaddin Eyyubi sağladı. Ondan sonra ise Suriye, yine bir Türk devleti olan Memlukluların hâkimiyetine girdi. Bölgenin son Türk hâkimi ise Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Mısır Seferi ile Suriye’yi ele geçirmesiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu oldu. Yavuz Sultan Selim’in bölgeyi fethetmesinden 1918 yılına kadar 402 yıl Türklerin hâkimiyet sahalarından olan Suriye, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun en çok önem verdiği eyaletlerden biri oldu. Burada yaşayan Türk nüfusu da durumla doğru orantılı olarak arttı. Osmanlı’nın dağılma sürecini en fazla etkileyen ve bundan en fazla etkilenen bölgelerden biri olan Suriye, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında İngiltere ve Fransa tarafından Türklere karşı koz olarak kullanıldı. Milli mücadele döneminde “Suriye” Osmanlı İmparatorluğu’nun da önemli bir ticaret ve kültür merkezi olan ve bugün de Suriye Türklerinin yoğun olarak yaşadığı Halep şehri, Milli Mücadele döneminde ilkin “Misak-ı Milli” sınırları içerisine dâhil edilmek istendi. Hatta “Kuvva-yı Milliye” birlikleri bölgede konuşlandırıldı ancak, 1920’de Fransa ile imzalanan Ankara Anlaşması uyarınca Halep, Suriye ile birlikte Fransa Mandasına bırakıldı. Böylece, her ne kadar 1939 yılında Hatay anavatana katılmış olsa da, en az Hatay kadar yoğun bir Türk nüfusuna sahip olan Halep, Suriye topraklarında bırakıldı. Fransa Mandası döneminde “Suriye Türkleri” Fransa Mandası döneminde varlıklarını ve kimliklerini sürdüren Suriye Türkleri, 1936 yılında Fransa’nın bölgedeki hakimiyetinin zayıflaması ile birlikte baskılara maruz kalmaya başladı. Hatay’ın Türkiye’ye katılması sırasında ya da sonrasında, Suriye Türklerine ilişkin hiçbir görüşme ya da anlaşma yapılmamış olması, bölgede yaşayan Türklerin hukuki statülerini belirsizleştirdi. Bu belirsizlikten faydalanan Suriye yönetimleri de Türklere yönelik önce baskı, ardından da asimilasyon politikalarını rahatlıkla uygulamaya koydular. BAAS Rejimi’nde “Suriye Türkleri” Suriye Türkleri, Baas Partisi’nin iktidarı ele geçirmesi ile birlikte ülkede yükselmeye başlayan Arap milliyetçiliği çerçevesinde nüfus sayımlarında kayıtlara yalnızca “Müslüman” olarak geçirildi. 1971’de kansız bir askeri darbe ile iktidarı ele geçiren Hafız Esad döneminde ise, diğer etnik gruplara uygulanan baskı rejiminden Suriye Türkleri de nasiplerini aldı. Modern çağın en katı ve bu anlamda en “başarılı” diktatörlerinden biri olan Esad, “Büyük Suriye” ütopyası bağlamında oluşturmaya çalıştığı “Tek Suriyeli Kimliği” politikası içerisinde, Türkleri asimile ederek “Araplaştırma” politikası izledi. Hafız Esad’ın otuz yıllık iktidarı süresince uyguladığı eritme politikası Türkler üzerinde de başarılı oldu. Suriye’nin uyguladığı asimilasyon politikası doğrultusunda her türlü siyasal, kültürel ve sosyal haktan yoksun bırakılan Türkler, kendi aralarında örgütlenmedikleri için kimliklerini korumakta güçlük çektiler. Bugün gelinen noktaya bakıldığında ise Suriye Türklerinin Arap kültürüne daha yakın bir çizgide oldukları görülüyor. Suriye Türkleri özellikle dil konusunda büyük oranda Araplaştılar. Bir nesil önceki Türk ailelerin Türkçe konuşma konusunda gösterdikleri hassasiyeti göstermeyen son kuşak, Türkçe’yi ya az biliyor, ya da hiç bilmiyor. Son dönemde Araplar ile evliliklerin çoğalması, Türkçe’nin eğitim dili olarak kullanılmaması kültürel erimeyi beraberinde getirdi. Suriye Türklerinin sosyolojik durumu Suriye Türklerinin çoğu Halep Türkmenleri de denen Oğuz Türklerinin Avşar boyundandır. Memluk Kıpçaklarının buraya yerleşen boylarından olan Suriye Türklerine ise Bayır-Bucak Türkleri de deniyor. Suriye'de Bayat, Avşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar gibi Türk boyları yaşıyor. Bu Türk boyları ile Anadolu'daki uzantıları olan Türk boyları arasında inançlar, gelenekler ve folklorik pratikler bakımından çok önemli benzerlikler bulunuyor. Suriye’de ise Türkmenler olarak adlandırılıyorlar. Bugün Suriye’de yaşayan Türklerin çoğu kendi aralarında bile Arapça konuşuyorsa da az da olsa Türkçe konuşmaya devam eden, kültürel olarak asimile olmamış Türkler de vardır. Türkçe konuşmaya devam eden Türklerin kullandıkları Türkçe ise şive bakımından Türkiye Türkçe’sinin bir uzantısı gibidir. Suriye'de konuşulan ağız, Hatay’da konuşulan Türkmen ağızlarının devamı niteliğindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye Türklerine bakışı 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasından sonra çizilen sınırın Suriye tarafında kalan Suriye Türklerinin büyük bir kısmı yaşadıkları yerleri terk etmedi. Ancak, 1945–1970 yılları arasında kısa göç dalgaları da yaşandı. Büyük çoğunluğu ferdi kaçışlar niteliğinde olan göçler dışında 1945, 1951, 1953 ve 1967 yıllarında Türkiye'ye toplu olarak göç eden aileler de oldu. Resmi kayıtlarda sayıları kesin olarak bilinmeyen bu göçmenler, Hatay’ın Kırıkhan ve İskenderun ilçelerine; Kilis, Gaziantep ve Adana'ya yerleştirildiler. Bu göçlerle gelen Türkmen aileler 1977 yılında Kırıkhan'da; 1994 yılında da İskenderun'da "Bayır-Bucak Türkleri Yardımlaşma Derneği"ni kurarak Suriye’de kalan akrabaları ile sivil bir iletişim köprüsü kurdular. Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye Türklerine yönelik belirli resmi ya da gayri resmi bir politikası hatta bakış açısı bulunmamaktadır. Türkiye, irredentist bir ülke görüntüsü çizmemek adına tabii hatta zaruri olarak ilgilenmesi gereken Suriye Türklerini görmezden gelerek ağır bir tarihi ve milli ihmalde bulundu ve bulunmaktadır. Bir yönden aşırıya gitmemek adına tam tersi yönden aşırıya gidilmiş ve sorumlu bir devletin politika alanına girmesi gereken, sınır ötesinde yaşayan soydaşların kaderi konusu, diktatörlükle yönetilen ve insan ve azınlık haklarını tanımayan komşuların insafına bırakılmıştır. Türkiye’nin bu yönde bir politikadan kaçınmış olmasını fırsat bilen Suriye yönetimleri de, Suriye Türklerini asimile ederek “Tek Suriyeli Kimliği” adı altında Araplaştırmıştır. Ancak gerek Suriye yönetimlerinin asimilasyon politikalarının gerekse Suriye Türklerinin bugün karşı karşıya bulunduğu sosyal, kültürel ve hukuki problemlerinin kaynağı, Türkiye Türklerinin, onları kendi kaderlerine terk etmiş olmasıdır. Merak edilen husus acaba Hatay da anavatana katılmamış olsa idi, Hatay da kendi kaderine terk edilecek miydi? Bu gün aramızda olanlar hangi kimlik yada nasıl bir düşünce ile aramızdalar dersiniz? Kerkük yanıyor beyler yine sessiz… Tarih: 31.03.2017 adana evrim gazetesi http://adanaevrimgazetesi.com/