Bismillahirrahmanirrahim Müellifin Hayatı: Şeyh Abdülkadir b.Abdullah b. Kasım İsa el-Azizî, Kadirîyye-Şazeliyye tarikatı şeyhi, ilmiyle amil bir alim, abid, zahid bir sûfi, irşat ve terbiye eden bir davetçidir. Hicri 1338 yılında Halep şehrinin Kattâne mahallesinde dünyaya geldi. Babasının gözetiminde büyüdü. Mahalle mekteplerinin birinde Kuran-ı Kerim okumayı öğrendi. Sonra ilkokula başladı. Daha sonra da Şabaniyye medresesine girdi. Bu esnada ilim suyunu kaynağından içmek için büyük alimlerin yanına gitti. Hanefî fıkhını Şeyh Muhammed el-Mellah’tan tahsil etti. Hadis ve usul ilimlerini Allâme muhaddis Şeyh Abdulfettah Ebû Gudde’den öğrendi. Tefsir, tevhit, mantık ve Arap lugatı ilimlerini de birçok Halepli alimden öğrendi. Onlardan bazıları Şeyh Ahmed el-Kürdî, Şeyh Ahmed el-Maûd, Şeyh Muhammed Ebu’l Hayr Zeynel Abidin, Şeyh Abdullah Hayrullah, Şeyh Abdullah Tütüncü, Şeyh Muhammed Ma’dil. Şeyh efendi bu arada Şabaniyye medresesine birkaç sene devam etti. Nefsinin ibadete olan iştiyakından dolayı okulu terk edip tasavvuf yoluna sülûk etti. Şeyhi Şeyh Hasan Hasseni ile karşılaştı ve ona sımsıkı bağlandı. Ondan şer’i ilimlere ek olarak tasavvuf ilimlerini tahsil etti. Şeyhi ondaki sadık niyeti, ibadete ve ilme teveccühü görünce onu ilmi ve ruhî terbiyeye teşvik etti. Ondaki üstünlük ve dikkat çekiciliği görünce Nakşibendiyye tarikatının icazetini verdi. Ve ona tarikata mahsus evrat ve ezkarı uygulaması için izin verdi. Şeyh efendi, bir müddet Hamad Meydanı Camisinde imam-hatip olarak görev yaptı. Daha sonra Şam şehrinde Şeyh mürşit Muhammed el-Haşimî et-Tilmisanî ile karşılaştı. Ondan Şazelî-Derkavî tarikatını aldı. Sıdk ve ihlas ile sülûk etti. Bu tarikatın esrarını, ezkarını ve evradını aldı. Şam’da Şeyh efendiyi çokça ziyaret edip bazı şer’i ilimleri de ondan tahsil etti. Şeyh efendi ondaki sıdk ve seçkinliği hissedince ona genel ve özel vird, terbiye ve irşad için izin verdi. Böylece umumi ve hususi icazeti vermiş oldu. Şeyh efendi daha sonra Adiliyye Camisine taşındı. Oranın ıslah ve onarımına çalıştığı gibi ibadet zikir ve namaz kılanlar tarafından mamur olması için de gayret gösterdi. Orayı şer’i bir medreseye dönderdi. Orada birçok ilim halkası oluştu. Bir yanda Kuran-ı Kerim okuma halkası diğer bir yanda Hanefî fıkhı, üçüncü halka tefsir, dördüncüde de hadis öğrenildiği görülürdü. Bunlara ek olarak Şeyh efendinin umuma açık meclisinde vaaz ve irşada şahit olunurdu. Şeyh efendi ilim talebelerini çok sever ve yüceltirdi. Onları çokça ilim talep etmeye yöneltirdi. Talebeleri ve müritleri çoğaldı, yanından birçok meşhur alim mezun oldu. Onlardan bazıları Şeyh Nedim eş-Şehebî, Şeyh Bekrî Hayyanî, Şeyh Adnan es-Serminî ve kardeşi Yahya ve Şeyh Muhammed eş-Şehebî’dir. Bu kitabın mütercimi Hasan el-Ayıntabî ve Şeyh Ahmed Fetullah el-Cami et-Türkî de öğrencilerinin ve müritlerinin en meşhurlarındandır. Şeyh efendiden tarikat aldılar ve onu Türkiye’de yaymak için gayret gösterdiler. Şeyh efendi de irşat ve insanlara Şazelî-Derkavî tarikatında seyr-i sülûk yaptırmaları için onlara izin verdi. Şeyhin her Cuma namazından sonra zikir ve peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)’e salavat için tertip ettiği bir meclisi vardı. Orada davet, irşat ve müritlerin terbiyesiyle meşgul olurdu. Benzer bir salavat meclisini de Emevî camisinde sabah namazından sonra tertip etmişti. Şeyh (rahimehullah) Kur’an-ı Kerimin ezberlenmesine yönelik Adiliyye Camisinde bir medrese inşa etti. Orada Kur’an ezberletme işini Şeyh Kellal Tahhân ve Hacı Ahmed Kerrasî üstlendi. Bu medrese Halep şehrinde birçok hafız yetiştirip mezun etti. Ayrıca Caminin doğu tarafına şer’i ilimlerin öğrenilmesi için de küçük bir medrese ikame etmişti. Yalnız burası Şeyhin Medine’ye göçünden sonra ihmal edildi. Şeyh efendi davet, terbiye ve irşat ile meşgul iken tasavvufa hakikatinden ve saflığından çıkaran ve onu bir hayal ürünü, hurafe, tembellik ve ilgisizliğe çeviren birçok şaibenin karıştığını gördü. Şeyh efendi tasavvufun şeklini düzeltmek için sadece mürit yetiştirmekle iktifa etmedi. Bilakis bırakmış olduğu bu yegâne kitabı “Tasavvuftan Hakikatler” ile bir çok insandaki tasavvuf fikrini düzeltmeye çalıştı. Bu kitabında hakikat ve şeriattan bahsetti ve onları kitap ve sünnete yapışmaya davet etti. Hulul, ittihat ve vahdet-i vücûd fikirlerini nefyederek bu fikirlerin ümmetin akidesine muhalif açık bir küfür olduğunu beyan etti. Bazı mutasavvıfların zahiren şeriatla uyuşmayan sözlerini tevil etmek için uğraştı. İslam’ın, imanın ve ihsanın hakikatine ermiş sûfiler bu küfür ve delalet derekesine kaymamışlardır. İnsaflı olan her müminin meseleyi tam incelemeden, soruşturmadan onları küfürle suçlamaması gerekir. Şeyh efendi Müslümanların Allah ile ünsiyet kurmasını ve ona ibadet etmelerini tasavvufun en mühim konusu olarak görür ve şöyle derdi: “İslam davetçilerinin en önemli meselesi bu dine ruhunu tekrar kazandırmak ve bu dine kalplerin kilitlerini açmaktır. Her asır ve zamanda sûfiyyenin amacı insanları Allah ile ünsiyetin gölgesine, münacatın nimetlerine ve yakınlığın saadetine döndermek olmuştur. Bu ise İslam’ın ruhunu tekrar elde etmekle olur. Şeyh efendinin İslam ve Arap ülkelerine Allah’a davet için çıktığı seyahatleri vardır. Bu seyahatler esnasında farklı Arap ve İslam memleketlerine yayılmış birçok alim ihvanı ve müritleriyle buluşurdu. Şeyh efendi her sene hac kastıyla ziyaret ettiği Mekke ve Medine’nin yanı sıra genellikle Suriye şehirlerinin çoğuna, Türkiye’ye, Pakistan’a ve İngiltere’ye seyahat ederdi. Şeyh efendi uzağı gören, üstün akıllı, görüşü isabetli, sıkıntılı durumlarda hedefi vuran biriydi. Bu sebeple hakemlik yapması için önüne çok mesele getirildi. İnsanlara derecesine ve anladığı dile göre hitap ederdi. Gafili uyarır. Allah’tan kaçanı Allah’a dönderirdi. Kalbe yönelen ve hali düzgün olan biriydi. İbadette yüksek gayret sahibiydi. Namazı ve orucu çoktu. Nafile oruçlardan kesilmezdi. Ramazan’ın son on gününde itikaf sünnetini terk etmezdi. Beyaz renkli, güzel yüzlü, iki gözü sürmeli, saçının ve sakalının akları nurlu, uzaktan bakan bir kişide korku ve heybet hali hakim olurdu. Onunla oturan, bir araya gelen yüzünde zahir olan güzel sureti görür ve onu severdi. Şeyh efendi vatanında davetin bütün yükünü omuzladı. Sonra 1980 senesinde Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Orada bir müddet davetteki canlılığı tekrar elde etmeye uğraşarak ikamet etti. Ama bu kendisine müyesser olmadı. Ürdün’e doğru yola çıktı. Orada birçok müridi etrafına toplamaya gücü yetti. Eski canlılığına yeniden döndü. Şeyh efendi ansızın rahatsızlandı. Tedavi olmak için Türkiye’nin İstanbul şehrine gitti. Hz. Allah’ın takdiri şeyhin son nefesini orada hastanelerin birinde vermek idi. Şeyh efendi hicri Rebiu’ssani ayının 12’si 1412; miladi ekim ayının 26’ sında 1991 yılında bir cumartesi gecesi vefat etti. Yüce sahabe Ebû Eyyub el-Ensarî’nin İstanbul’daki kabrinin civarına defnedildi. Allah ondan razı olsun ve ona rahmet etsin. Amin…!