para teorisi ve politikası

advertisement
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
9.1. Para ve Paranın Fonksiyonları
Para, mal ve hizmet mübadelesinde genel kabul gören her türlü ödeme aracıdır. Günümüzde
kağıttan imal edilmesine rağmen; geçmişte altın ve gümüş gibi değerli madenler olarak da
kullanılan paranın üç önemli fonksiyonu bulunmaktadır:

Para, bir değiş-tokuş aracıdır: Mübadele Fonksiyonu
Para kavramı, mal ve hizmetlerin mübadelesinde genel kabul gören tüm ödeme araçlarını
kapsamaktadır. Para, bu yönüyle mal ve hizmetlerin doğrudan değil dolaylı takasına imkan tanır.
Takas, bir mal veya hizmetin doğrudan doğruya başka bir mal veya hizmet ile mübadele
edilmesi anlamına gelmektedir. Takas yoluyla mal ve hizmet mübadelesinde bulunacak kişilerin
isteklerinin birbirleri ile örtüşmesi zorunluluğu vardır. Şöyle ki; X malını verip Y malı almak
isteyen bir kişinin bu isteğini gerçekleştirebilmesi için; Y malını verip X malını almak isteyen bir
kişi bulması gerekecektir. Oysa para, takasın ortaya çıkardığı mübadele zorluklarını ortadan
kaldırarak insanların anlaşmasına fırsat tanımaktadır.

Para, standart bir değer ölçüsüdür: Hesap Birimi Fonksiyonu
Para, mübadeleye konu olan mal ve hizmetlerin değerini ölçen standart bir değer ölçüsüdür.
Nasıl ki bir nesnenin ağırlığı kilogram, uzunluğu metre ile ölçülüyorsa, mal ve hizmetlerin değeri
de para birimiyle ölçülmektedir. Paranın bulunmadığı n mallı bir ekonomide; n(n-1)/2 kadar
fiyat bulunacaktır. Eğer mallardan birisi numeraire (ölçü birimi) olarak seçilirse (n-1) fiyat olur.
Paranın hesap birimi olma fonksiyonu alışverişi kolaylaştırmaktadır.

Para, bir değer saklama aracıdır: Değer Birimi Fonksiyonu
Para, tüketilmeyen gelirin geleceğe taşınmasına; diğer bir ifadeyle servet birikiminin
gerçekleşmesine imkan tanıyan önemli bir araçtır. Bireyler, gelirlerinin tamamını
harcamayabilirler. Gelirlerinin harcamalarından arta kalan kısmını, yani; tasarruflarını gelecek
yıllara taşımak isteyebilirler. Bu bağlamda para, geçmiş ya da bugünkü satın alma gücünü
geleceğe taşıma işlevi görmektedir.
9.2. Paranın Özellikleri
Değer Yönünden Homojen Olması: 100 TL’lik banknotların tamamının satın alma gücü
homojendir.
Bozulmama veya Taşınmaya Elverişli Olma: Para zaman içersinde fiziksel özelliklerini
yitirmez. Taşımak kolaydır.
Bölünebilirlik: İstenildiği kadar küçük parçalara bölünebilir.
Taklit Edilememe: Taklit etmek çok zordur.
Değerini Zaman İçerisinde Koruyabilmesi: Satın alma gücünü koruyabilir.
Para yukarıda sıralanan özelliklerini yitirirse; para ikamesi ortaya çıkar.
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
1
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
9.3. Paranın Türleri
Yukarıda sıralanan işlevlere sahip olan paranın, fiziksel yapısına göre farklı türleri
bulunmaktadır.
9.3.1. Mal Para
Mal para kavramı, kendisi de bir tüketim değerine sahip olan ama aynı zamanda mal ve
hizmetlerin mübadelesinde ödeme aracı olarak genel kabul gören nesneleri ifade etmek için
kullanılmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, ödeme aracı olarak kullanılan mal, sadece para
fonksiyonu görmemekte; aynı zamanda doğrudan da bir fayda sağlamaktadır.
Mal paraya örnek olarak; geçmişte kullanılan tütün, midye ve salyangoz kabuğu gösterilebilir. Bu
sıralanan mal paraların yanında, altın ve gümüş gibi bazı değerli metaller geçmişte para olarak
kullanılmıştır. Metal paralar, gereksinmeleri karşılama amacıyla doğrudan da kullanılabildikleri
için aynı zamanda mal para olarak da kabul edilmektedir.
i) Tek Metal Sistemi: Altın veya gümüş gibi değerli bir madenin, tek başına tedavül etmesidir.
ii) Çift Metal Sistemi: İki değerli madenin, aynı anda tedavül ettiği mal para rejimidir. Tek metal
sistemine karşı çıkarak çift metal sistemini öneren iktisatçılar; Leon Walras ve Alfred
Marshall’dir.
Leon Walras ve Paraşüt Kuramı: Kurama göre fiyatlar genel seviyesi dolaşımdaki para
miktarına; dolaşımdaki para miktarı ise, değerli metal stokuna bağlıdır. Tek metal sistemleri,
para arzını yalnızca bir metalin arzına bağladığından fiyat istikrarını tehdit etmektedir. Çift
metal sistemleri, bir metalin arzındaki daralmaların (genişlemelerin) diğer metalin arzındaki
ters hareketlerle dengelenebileceğinden dolayı tek metal sistemlerine nazaran daha istikrarlıdır.
Alfred Marshall ve Simmetalizm: Marshall’in önerdiği çift metal sisteminde (symmetalism),
altın ve gümüş sabit bir oranda birleştirilerek para tabanı olarak kullanılır. Bir birim para, altın
ve gümüşün bir fonksiyonu olarak tanımlanır.
Edward Gresham ve Gresham Yasası: Hem altın hem de gümüş sikkelerin para olarak kabul
edildiği dönemlerde, gümüş sikkelerin alışverişte daha çok kullanıldığı; altın sikkelerin ise
tasarruf amacıyla saklandığı gözlenmiştir. İnsanlar, alışveriş esnasında birimi daha değerli olan
altın sikkeleri saklayarak gümüş sikkeleri kullanmışlardır. Bu durum, kötü paranın (değersiz) iyi
parayı (değerli) tedavülden kovmasını ifade eden Gresham Yasası olarak adlandırılmaktadır.
9.3.2. Kağıt Para
Kağıt para, geçerliliği yasalarla kabul edilmiş ortak bir ödeme aracıdır. Tedavüle (dolaşıma)
çıkarılan kağıtların, yani; banknotların doğrudan doğruya hiçbir tüketim değeri
bulunmamaktadır. Yani; doğrudan tüketilmeleri söz konusu değildir. Kağıt para ilk kez, 13.
yüzyılda Çinliler tarafından kullanılmıştır. Kağıt paralar, tedavül gördükleri ilk dönemlerde,
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
2
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
değerli madenlere çevrilebilir nitelikteydiler. Daha açık bir ifadeyle, tedavüle çıkarılan
banknotların değerleri karşılığınca külçe altın veya değerli maden bulundurulmaktaydı. Ancak
günümüzde kullanılan kağıt paralar, mübadele aracı olarak kullanılma gücünü büyük ölçüde
yasalardan almakta olup; her zaman değerleri karşılığınca maden bulundurulmamaktadır. Bu
nedenle bu paralara, itibari para yada fiyat para denmektedir. Diğer yandan, kağıt para
rejimlerinde, parasal yetki kurumu tarafından basılarak dolaşıma çıkarılan asli para yanında;
fiziki herhangi bir varlığı olmayan ve tamamen bankacılık sisteminde yaratılarak mal ve hizmet
ödemelerinde kullanılan kaydi para ya da mevduat parası da bulunmaktadır.
9.3.3. Para Benzerleri
Paranın hesap birimi ve mübadele aracı olma fonksiyonlarından ziyade değer saklama
fonksiyonunu icra edebilen araçlardır. Para piyasası fonlarından oluşan para benzerlerinin
(quasi money) geleneksel paradan bir diğer farkı da; genel kabul görmüş ödeme aracı
olmamalarıdır.
9.3.4. Elektronik Para
Satınalma gücünün, elektronik ortama aktarılması sonucunda ortaya çıkan ödeme araçlarıdır.
9.4. Para Talebi Teorileri
Para talebi teorileri, insanların nakit veya harcamaya hazır olarak tutmak istedikleri para
miktarının hangi unsurlara bağlı olarak belirlendiğini araştırmaktadır. Eski dönemlerde,
insanların yalnızca günlük ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapacakları alışverişler için ve zor
dönemlerinde kullanmak amacıyla para talep ettikleri düşünülürdü. Bunlardan birincisine işlem
amaçlı para talebi; ikincisine ise ihtiyat amaçlı para talebi adı verilmiştir. İhtiyat amacıyla
yapılan para talebinin oldukça istikrarlı olduğu varsayılmış; esasen işlem amaçlı para talebinin
hangi faktörlere bağlı olarak belirlendiği üzerine odaklanılmıştır. Paranın yalnızca işlem ve
ihtiyat amacıyla talep edildiğinin düşünüldüğü para talebi teorileri, Klasik ya da Geleneksel para
talebi teorileri başlığı altında incelenmektedir.
9.4.1. Klasik Para Talebi Teorileri
Klasik para talebi (miktar teorisi) teorisyenleri arasında iki farklı yaklaşım bulunduğu
söylenebilir. Doğrudan mekanizma; para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi arasında doğrudan
ilişki kurulur. Dolaylı mekanizma ise; para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi arasındaki ilişkinin
faiz mekanizması yardımı ile kurulduğunu ileri sürer. Klasik dönemin para talebi teorileri,
esasen mübadele denklemine dayanmakta olup; üç çeşittir.
9.4.1.1. Fisher Tipi Mübadele Denklemi
Fisher tipi mübadele denklemi, Irving Fisher tarafından geliştirilmiş olan bir denklemdir:
MV ≡ PT
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
3
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
Yukarıda gösterilen Fisher tipi mübadele denkleminde yer alan M, dolaşımda bulunan toplam
para miktarını; V, paranın ticari işlemler karşılığında el değiştirme hızını, diğer bir ifadeyle
paranın ticari işlemler dolanım hızını; P, ticari işlemlerin ortalama fiyatını temsil eden fiyat
endeksini; T ise, ekonomide belirli bir sürede gerçekleşen ticari işlemlerin fiziki hacmini temsil
etmektedir. Denkleme göre, ekonomideki ticari işlemlerin toplam parasal değeri (PT),
tedavüldeki para stoku ile paranın dolanım hızının (MV) çarpımına eşittir. Anlaşıldığı üzere;
Fisher tipi mübadele denkleminin sol tarafı (MV), ekonomideki toplam satın alma gücünü, yani;
toplam talebi; sağ tarafı (PT) ise toplam arzı ifade etmektedir. Dolayısıyla Fisher tipi mübadele
denklemi, esasen piyasadaki mevcut arzın satışı için gerekli olan para miktarının ne olması
gerektiğini belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle söz konusu yaklaşım Paranın Miktar
Teorisi ya da kısaca Miktar Teorisi olarak adlandırılmaktadır.
Fisher tarafından geliştirilen denklemin bir para talebi teorisi olarak kabul edilmesinin nedeni,
Say yasası ya da mahreçler kanunu olarak adlandırılan bir yaklaşımdır. Her arzın kendi
talebini yaratacağı şeklinde ifade edilen Say yasasına göre; üretimin tek nedeni tüketimdir. Yani;
insanlar tüketim yapmak için üretirler. Dolayısıyla Fisher tipi mübadele denkleminin sağ
tarafında yer alan toplam arz (PT), her zaman kendisine eşit bir toplam talep (MV) yaratacaktır:
MV = PT
Yukarıdaki denklemde yer alan M, Say yasasının geçerli olması varsayımı altında artık talep
edilen para miktarını (Md) ifade edecektir:
M=
PT
= Md
V
Fisher tipi mübadele denkleminin yukarıda yer alan en son hali, artık ekonominin para talebini
(Md) ifade etmektedir. Denkleme göre; bireyler, piyasadaki tüm mal ve hizmetleri satın almaya
yetecek düzeyde para talep etmektedirler. Mübadele denklemi ile ilgili olarak vurgulanması
gereken bir diğer önemli husus da, denklemde yer alan V ve T değerlerinin kısa dönemde sabit
olduklarının varsayılmasıdır. Fisher ve Pigou gibi Klasik iktisatçılara göre; ekonomi, her zaman
tam istihdam üretim seviyesinde dengededir. Bu nedenle, ticari işlemlerin fiziksel hacmini (T)
kısa dönemde arttırıp azaltmak mümkün değildir. Ekonomi, kendisini her zaman tam istihdam
denge seviyesine ulaştıracak dinamiklere sahiptir. Paranın dolanım hızı ise, ödeme alışkanlıkları
ve sıklıkları gibi bir dizi kurumsal faktöre bağlıdır. Bu faktörler de kısa dönemde değişmeyeceği
için, paranın dolanım hızı da kısa dönemde sabit kabul edilmektedir. Dolayısıyla mübadele
denkleminde değişim göstermeye müsait değişkenler; yalnızca para miktarı ile ortalama
fiyatlardır.
Paranın dolanım hızı ile ticari işlemlerin fiziksel hacminin kısa dönemde sabit olduklarının kabul
edilmesi, ekonomi politikası açısından oldukça önemli bir çıkarımın yapılmasına neden
olmuştur: Para miktarının insanların talep ettikleri miktarın üzerine çıkarılması, enflasyon;
altına düşürülmesi ise deflasyonla sonuçlanacaktır. Şöyle ki; mübadele denkleminin sol tarafı
(MV), bilindiği üzere toplam talebi; sağ tarafı (PT) ise toplam arzı temsil etmektedir. Para
miktarının arttırılması (azaltılması), paranın dolanım hızının sabit olması varsayımı altında
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
4
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
toplam talebin artması (azalması) ile sonuçlanacaktır. Yani; para miktarındaki artışın (azalışın),
paranın dolanım hızındaki düşme (yükselme) ile dengelenmesi suretiyle toplam talebin sabit
kalması imkanı bulunmamaktadır. Diğer yandan, toplam arzın toplam talebe eşit olması da
gerekmektedir. Toplam talep arttığına (azaldığına) göre; toplam arzın da artması (azalması)
gerekmektedir. Toplam arzı oluşturan iki unsurdan birini, yani; ticari işlemlerin fiziksel hacmini
kısa dönemde arttırma imkanı bulunmamaktadır. Çünkü ekonomi zaten mevcut imkanlar altında
en yüksek üretimi gerçekleştirmektedir. Daha açık bir ifade ile ekonomi tam istihdamdadır.
Öyleyse toplam arzın parasal değerinin artmasının (azalmasının) tek yolu, ortalama fiyatların
yükselmesidir (düşmesidir). Sonuç olarak; toplam arz ile toplam talep arasında reel anlamda
kurulamayan eşitlik, fiyatların yükselmesi (düşmesi) ile nominal olarak kurulmuştur.
Anlaşıldığı üzere mübadele denklemi, dolaşımdaki para miktarının, ekonominin arzu ettiği
düzeyin dışına çıkarılmasının fiyat istikrarını bozacağına işaret etmektedir.
9.4.1.2. Cambridge Nakit Denge Yaklaşımı: Arthur C. Pigou
Mübadele denkleminin bu versiyonu, para talebini nominal milli gelirin belirli bir oranına
karşılık olarak düzenlemektedir.
M = kPy
Yukarıdaki eşitlikte yer alan k, Marshall ya da Cambridge k’sı olarak adlandırılmakta olup;
paranın gelir dolanım hızının tersine (1/V) eşittir. M, P ve y ise, sırasıyla para miktarı, zımni fiyat
deflatörü ve reel milli geliri temsil etmektedir. Cambridge tipi mübadele denklemine göre
ekonominin para talebi, parasal milli gelirlerin (Py) istikrarlı bir yüzdesine eşittir. Diğer bir
ifadeyle bireyler, parasal milli gelirlerinin k kadarlık bir kısmını nakit olarak tutmayı arzu
etmektedirler. Cambridge k’sı da, diğer Klasiklerce tıpkı paranın dolanım hızında yapıldığı gibi
kurumsal nedenlerle kısa dönemde sabit varsayılmıştır. Paranın dolanım hızının yada
Cambridge k’sının sabit kabul edilmesi, reel milli gelir de sabit (tam istihdamda) kabul
edildiğinden; ekonominin istikrarlı bir para talebine sahip olduğuna işaret etmektedir.
Cambridge nakit denge yaklaşımının alternatif bir versiyonu, Arthur C. Pigou tarafından
geliştirilmiştir:
M = kPw
Yukarıda gösterilen Pigou tipi mübadele denkleminde yer alan M, para miktarını; k yine
paranın gelir dolanım hızının tersini (1/V); P, zımni fiyat deflatörünü; w ise reel serveti temsil
etmektedir. Fisher denklemi ile Cambridge denklemleri arasındaki iki temel farktan birincisi,
Pigou’nun yalnızca nihai mal ve hizmet satışlarını göz önüne alması; Fisher’inse nihai mal ve
hizmetler yanında ara mallar ile mevcut varlıkların satışlarını da göz önüne almış olmasıdır.
İkincisi ise; Cambridge yorumunda k’ya yer verilmiş olması nedeni ile; insanların servetlerini
para dışındaki alternatiflere de (tahvil ve bono gibi) yönlendirebilecekleri yönünde yapılan üstü
kapalı vurgudur.
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
5
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
9.4.1.3. Monetarist Para Talebi: Modern Miktar Teorisi
Mübadele denklemine ya da en yaygın kullanılan ismiyle miktar teorisine Keynesyen iktisatçılar
tarafından (bir sonraki kısımda tartışılacaktır) yöneltilen eleştirilerin ardından, bir süreliğine de
olsa söz konusu yaklaşım gözden düşmüştür. Monetaristlerin (Parasalcıların) öncüsü kabul
edilen Milton Friedman, Klasik iktisatçıların görüşlerinin dayandığı miktar teorisi yaklaşımını
geliştirerek Keynesyen iktisatçılara bir yanıt vermiş ve miktar teorisi yaklaşımını tekrar popüler
hale getirmiştir.
Hatırlanacağı gibi Klasik iktisatçılar, paranın dolanım hızının veya Cambridge k’sının ödeme
alışkanlıkları ve sıklıkları gibi kurumsal nedenlerle kısa dönemde sabit olduğunu
varsaymaktaydılar. Friedman, paranın dolanım hızının ya da Cambridge k’sının sıralanan söz
konusu kurumsal faktörler yanında fiyatlar genel seviyesi, faiz oranları ve beklenen enflasyon
oranı gibi bir takım makro ekonomik değişkenlerle de istikrarlı bir ilişki içersinde bulunduğunu
savundu ve bu görüşler altında miktar teorisini yeniden dizayn etti. Friedman’ın görüşleri
doğrultusunda yeniden düzenlenen miktar teorisine; modern miktar teorisi adı verilmektedir.
Modern miktar teorisi yaklaşımı, para talebinin faiz oranlarına karşı duyarlı olduğunu kabul
etmekle birlikte bu duyarlılığın para talebinde dalgalanmaya yol açmayacak kadar istikrarlı ve
öngörülebilir olduğunu varsaymaktadır.
Friedman tarafından para talebini etkilediği öne sürülen bazı faktörler, şu şekilde açıklanabilir:

6
Fiyatlar genel seviyesi
Fiyatlar genel seviyesi, paranın satın alma gücünü doğrudan etkilemektedir. Fiyatlar genel
seviyesinin yükselmesi, belirli bir mal ve hizmet sepetini satın alabilmek için gerekli olan para
miktarını artırmaktadır. Dolayısıyla fiyatlar genel seviyesi ile para talebi arasında doğru yönlü
bir ilişki vardır. Fiyatlar genel seviyesi arttıkça (azaldıkça), para talebi de artar (azalır).

Gelir (Servet)
Gelir arttıkça insanlar daha fazla mal ve hizmet talebinde bulunurlar. Bu nedenle, gelir arttıkça
para talebi de artar. Hatta Friedman’a göre paranın kendisi de lüks bir maldır. Para talebi, bu
nedenle gelirden daha yüksek bir oranda artar.

Parayla yakın ilişkili ürünlerin fiyatları
Hisse senetleri, hazine bonoları, tasarruf mevduatları gibi servetin likit olarak saklanmasını
sağlayan mali araçlar, paranın yakın ikameleridir. Söz konusu ikame ürünlerin beklenen getiri
oranları arttıkça (azaldıkça) elde para tutmanın fırsat maliyeti de artar (azalır). Dolayısıyla,
alternatif yatırım araçlarının beklenen getirileri ile para talebi arasında ters yönlü bir ilişki
bunmaktadır.
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI

Beklenen Enflasyon Oranı
Gelecekte mal ve hizmetlerin fiyatlarının artacağı (azalacağı) bekleniyorsa para talebi
azalacaktır (artacaktır). Çünkü elde tutulan paranın satın alma gücü, enflasyon oranının
yükselmesi (düşmesi) ile azalacaktır (artacaktır). Bu nedenle, beklenen enflasyon ile para talebi
arasında ters bir ilişki bulunmaktadır.

Beşeri Sermayenin Beşeri Olmayan Sermayeye Oranı
Toplam sermaye içinde beşeri sermayenin payı ne kadar yüksekse, para talebi de o kadar
yüksektir. Çünkü özellikle ekonomik konjonktürün daralma dönemlerinde, beşeri sermayenin
likidite derecesi çok düşüktür.

Kurumsal Faktörler
İnsanların gelir-harcama denkliğini sağlama konusunda yasal ya da kurumsal zorluklar
mevcutsa para talebi artar, aksi takdirde azalır. Örneğin; banka hesabında bulunan parayı
çekmekte zorlanacağına ya da çok yetenekli ve donanımlı olduğu halde iş bulamayacağına
inanan bir kimse, üzerinde daha fazla para taşıyacak, diğer bir ifadeyle para talebini
arttıracaktır. Modern miktar teorisi, bu açıklamaların ardından şu şekilde formüle edilebilir:
7
Md = f[( P, Pe, rs, rd, un, H), ys]
P: Fiyatlar Genel Düzeyi (+)
Pe: Fiyatlar Genel Düzeyine ilişkin Beklentiler (+)
rs: Sabit faizlilerin getirisi (tahvil, mevduat vbg.) (-)
rs: Değişken faizlilerin getirisi (hisse senedi, fon, döviz vbg.) (-)
un: Nakit tutmanın sağladığı ferahlık (+)
H: Beşeri sermayenin fiziki sermayeye oranı (+)
ys: Sürekli Gelir (+)
Md = kPys
Modern miktar teorisi, ilk bakışta Klasik miktar teorisine benzemekle birlikte aralarında önemli
farklılıklar bulunmaktadır. Modern miktar teorisinde yer alan k; yukarıda sıralanan makro
ekonomik değişkenlerin istikrarlı bir fonksiyonudur. Miktar teorisinin önceki yorumlarında ise
V’nin ya da k’nın yalnızca ödeme alışkanlıkları ve sıklıkları gibi bazı kurumsal faktörlerin
fonksiyonu olduğu varsayılmaktadır. Özellikle vurgulamak gerekir ki; para talebinin faiz
esnekliği modern miktar teorisinde zayıftır; Keynesyenler ise bu ilişkinin güçlü olduğunu
kabul eder.
Diğer yandan modern miktar teorisinde kullanılan ys de, miktar teorisinin önceki yorumlarında
olduğu gibi işlem hacmini veya reel milli geliri değil; geçmiş, bugün ve gelecekte elde edilmesi
beklenen gelir düzeylerinin ortalamasına eşit olan ve bireylerce normal şartlar altında ulaşılması
beklenen sürekli gelir olarak tanımlanmaktadır. P ve Md ise, miktar teorisinin önceki
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
yorumlarında olduğu gibi sırasıyla ortalama fiyat düzeyi ile para talebini (miktarını) ifade
etmektedir.
9.4.1.4. Nispi Fiyatlar Teorisi
Nispi fiyatlar teorisi, neo-klasik kar ve fayda maksimizasyonu ilkelerinin portföy teorisine
uygulanmasıdır. Portföy teorileri, bireylerin servetlerini farklı yatırım enstrümanları arasında
dağıtacaklarını öngörmektedir. Bireyler, portföy tercihlerine konu olabilecek aktiflerin fiyat ve
faizlerinde meydana gelebilecek değişimleri yakından izler ve portföylerini değiştirirler. Bu
yaklaşımda, reel ve finansal aktifler yakın ikame edilebilirdir. Yani cüzdan tek bölmelidir. Bu
bölme de hem reel hem de finansal aktifler yer alır. Portföydeki her varlık için harcanan en son
biriminin maliyeti marjinal getirisine eşitlendiğinde portföy optimize edilmektedir.
9.4.2. Keynesyen Para Talebi
Keynesyen para talebi teorilerinin de, Ortodoks ve Neo-Keynesyen para talebi teorileri olarak
ikiye ayrılması yararlı olacaktır.
9.4.2.1. Likidite Tercihi Teorisi (Ortodoks veya Hidrolik Keynesyen Yorum)
Keynesyen para talebi teorisine ya da likidite tercihi teorisine göre bireyler, yalnızca işlem
ve ihtiyat amacıyla değil; spekülasyon amacıyla da para talebinde bulunurlar. Spekülasyon
amaçlı para talebi olgusu, ilk kez bizatihi John M. Keynes’in kendisi tarafından ortaya atılmıştır.
Para talebini doğuran amaçlar, detaylı bir şekilde aşağıda ele alınmaktadır.

İşlem Amaçlı Para Talebi
Bireylerin günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yapacakları alışverişler için yanlarında
taşımak istedikleri para miktarını ifade eden işlem amaçlı para talebi (LT), doğrudan doğruya
cari (nominal) gelirin (Y) artan bir fonksiyonudur:
LT
.
e.
e'.
'
e'
L'T
LT
L''T
0
L'T=f'(Y)
LT=f(Y)
L''T=f''(Y)
45˚
Y
Y
İşlem Amaçlı Para Talebi
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
8
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
Yukarıdaki Şekilden de görüldüğü gibi; veri gelir seviyesi arttıkça (azaldıkça), işlem amaçlı para
talebi de artmaktadır (azalmaktadır). İşlem amaçlı para talebindeki artış (azalış), işlem amaçlı
para talebi doğrusunun (LT) paralel olmayan bir şekilde sola (sağa) kaymasına neden olarak veri
cari gelir seviyesinde talep edilen para miktarının artmasına (azalmasına) neden olmaktadır.

İhtiyat Amaçlı Para Talebi
İhtiyat amaçlı para talebi, insanların gelecekte karşılaşabilecekleri beklenmeyen (hastalık,
işsizlik, yangın vb.) olaylar için yanlarında ya da mevduat bankalarında likit olarak tutmak
istedikleri para miktarını ifade etmektedir. İşlem amaçlı para talebinde olduğu gibi ihtiyat amaçlı
para talebinin de en önemli belirleyicisinin cari gelir seviyesi olduğu varsayılmaktadır.
İhtiyat amaçlı para talebi de, cari gelirin artan bir fonksiyonudur:
L P = f(Y)

Spekülatif Amaçlı Para Talebi
Sahip olunan servetin geleceğe taşınmasının birçok yolu vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir;
paranın bankalarda vadeli mevduat olarak tutulması, hazine bonosu, tahvil ve hisse senedi gibi
menkul kıymetlere ya da gayrimenkula yatırım yapılması. Servetin söz konusu enstrümanlar
şeklinde tutulması durumunda genellikle pozitif bir getiri elde edilmektedir. Bireyler, bu
enstrümanlar dışında paralarını bankalarda vadesiz mevduat olarak da tutabilecekleri gibi
yanlarında ya da kasalarında nakit olarak da saklayabilirler. Ancak bu durumda herhangi bir
getiri elde etmezler. Dolayısıyla parayı vadesiz mevduat olarak ya da kasada nakit olarak
tutmanın alternatif maliyeti, diğer mali enstrümanların sağlayacağı pozitif getiriye eşit olacaktır.
Keynes, tahvilin fiyatı ile faiz oranı arasında ters yönlü bir ilişki olmasından hareket etmiştir.
Örneğin; fiyatı 200 YTL olan bir tahvilin yıllık faiz oranının %20 olduğu varsayılsın. Eğer piyasa
faiz oranı %10’a düşerse, aynı faiz getirisini (40 YTL) sağlayabilmek için bononun fiyatı 400
YTL’ye çıkmalıdır. Bu nedenle cari faiz oranları ile tahvil fiyatları arasında ters yönlü bir ilişki
bulunmaktadır. Bireyler oldukça karlı olan tahvil alım satımı yapabilmek için de para talep
edeceklerdir. Yani; işlem ve ihtiyat amaçlarının yanında ucuzken tahvil alıp pahalıyken satmak
için de bir miktar para talep edeceklerdir. Buna, spekülatif amaçlı para talebi adı verilmektedir.
Spekülatif amaçlı para talebi, cari faiz oranının azalan bir fonksiyonudur. Yani; faiz oranları
arttıkça, tahvilin fiyatı düşeceğinden; ucuz tahvil alma imkanı azalacak ve bu durumda parayı
elde tutmanın bir anlamı olmayacaktır. Daha teknik bir ifadeyle parayı elde tutumanın alternatif
maliyeti artacaktır. Bu nedenle bireyler, faiz oranları yükseldikçe (düştükçe) spekülatif amaçlı
para taleplerini azaltırlar (artırırlar). Sonuç olarak spekülatif amaçlı para talebi (LS), cari faiz
oranının (i) azalan bir fonksiyonudur:
L S = f (i)
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
9
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
Likidite tercihi teorisi, bireylerin para taleplerinin (L) işlem, ihtiyat ve spekülasyon amaçlı para
taleplerinin toplamına eşit olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
L = LT + LP + LS
İşlem ve ihtiyat amaçlı para talebi cari gelirin, spekülatif amaçlı para talebi ise cari faiz oranının
fonksiyonu olduğundan; likidite tercihi teorisine göre para talebi (L), cari gelirin artan; cari faiz
oranının ise azalan bir fonksiyonudur:
L  f (Y, i )
Anlaşıldığı üzere; Klasik iktisatçılar, bireylerin para taleplerinin yalnızca gelir düzeylerine;
Keynesyen iktisatçılar ise gelir düzeyi yanında faiz oranlarına da bağlı olduğunu
savunmaktadırlar. Faiz oranları oldukça değişken olduğu için Keynesyen görüşe göre para
talebinin de oldukça değişken yani istikrarsız olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak
önceki kısımlarda gösterildiği üzere; Klasiklere göre para talebi oldukça istikrarlıdır. Bu
durum, Klasik iktisatçılarla Keynesyen iktisatçılar arasındaki görüş ayrılıklarından
yalnızca birisidir.
9.4.2.2. Neo-Keynesyen Para Talebi Teorileri
Son yıllarda bazı Keynesyen iktisatçılar, işlem amaçlı para talebinin dahi faiz oranlarına duyarlı
olduğunu öne sürmektedirler. Çok kısa vadede pozitif getiri sağlayan repo ve likit fonlar gibi
yatırım araçlarının varlığı, bireylerin işlem amacıyla tuttukları para talebini dahi
etkileyebilmektedir. Bu tip yaklaşımlara bir örnek olarak; Baumol tarafından geliştirilen Para
Talebinin Envanter Teorisi gösterilebilir:
Md = (1/2)*(2bY/r)1/2
b = Çevrim Maliyeti (örneğin bir fonun alış ve satış fiyatı arasındaki fark)
Y = Gelir
r = Cari Faiz oranı (veya fon getirisi)
Keynesin Likidite Tercihi teorisi, para ve ikameleri (tahvil, hisse senedi vbg.) neredeyse sıfır
opsiyonludur. Yani, insanlar ya parayı veya tahvili seçerler. James Tobin, bireylerin, servetlerini
bir portföy şeklinde sakladıklarından yola çıkarak Makroekonomik Portföy Teorisini
önermiştir.
Makroekonomik portföy teorisi, bireylerin portföylerinin finansal ve reel varlıklardan
oluşturduklarını varsayar. Finansal varlıkların risk yapısı başka, reel varlıkların risk yapısı
başkadır. Portföyün önemli bir özelliği, finansal ve maddi varlıklar arasında ikamenin sınırlı
olmasıdır. Diyelim ki cüzdan; iki bölmeden oluşur; birinci kısıma finansal aktifleri, ikinci kısıma
reel aktifleri yerleştirirler. Dolayısıyla, ikame zordur. Eğer uygulanan bir para politikası, reel ve
finansal aktifler arasında ikameye yol açıyorsa; servet etkili para politikası olarak
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
10
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
adlandırılır. Uygulanan para politikası, yalnızca finansal (veya reel) portföyün kendi
içerisindeki dağılımını etkiliyorsa servet etkisi yaratmayan para politikası söz konusudur.
9.5. Para Arzı
Para arzına ilişkin yaklaşımlar dört başlık altında toplanabilir:
1. Klasik Yaklaşım: Paranın sadece mübadele aracı olma fonksiyonu üzerine odaklanır.
Dolayısıyla para, dolaşımdaki para ve vadesiz mevduatlardan oluşur.
2. Chicago (Monetarist) Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre, dolaşımdaki para ve vadesiz
mevduat yanında vadeli mevduat da para tanımına dahil edilir.
3. Gurley ve Shaw Yaklaşımı: Alternatif likit değer olarak kabul edilen tüm değerler, para
olarak kabul edilir. Bu yaklaşımda, dolaşımdaki para, vadeli ve vadesiz mevduat yanında
likiditesi (nakde çevrilebilirliği) yüksek tüm menkul kıymetlerde para sayılır.
4. Kredi Yaklaşımı: En geniş tabanlı yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, dolaşımdaki para,
vadeli ve vadesiz mevduat, menkul kıymetler yanında kredi ve kredi imkanları dahi para
olarak kabul edilmektedir.
Para arzı, Merkez Bankası, bankacılık sistemi ve bireyler tarafından yaratılan para miktarını
ifade etmektedir. Merkez bankası tarafından yaratılarak piyasaya sürülen para miktarı, arz
edilen para miktarı olarak tanımlanmaktadır. Merkez Bankasınca piyasaya arz edilen para
miktarı (asli para), bankacılık sistemi ve bireyler tarafından çoğaltılabilmekte yani kaydi para
üretilebilmektedir. Merkez Bankasınca arz edilen para miktarının bankacılık sistemi ve bireyler
tarafından çoğaltılmış haline ise talep edilen para miktarı adı verilmektedir. Talep edilen para
miktarının kaynağı, anlaşıldığı üzere arz edilen para miktarıdır.
9.5.1. Arz Edilen Para Miktarı Tanımları
Merkez Bankasının kontrolünde olan arz edilen para miktarı tanımları, şu şekilde
sıralanabilir:

Rezerv Para
Rezerv para; Merkez Bankasınca piyasaya sürülen banknotlar (emisyon), bankalar tarafından
Merkez Bankasında tutulan zorunlu rezervler, bankaların Merkez Bankasındaki hesaplarında
tuttukları serbest mevduatlar, banka dışı kesim mevduatı ve fon hesapları toplamına eşittir.
Rezerv Para = Emisyon + Bankalar Zorunlu Karşılıkları + Bankalar Serbest İmkanı +
Banka ve Kamu Dışı Kesim Mevduatı + Fon Hesapları

Parasal Taban
Rezerv para ile Merkez Bankasının açık piyasa işlemlerinden kaynaklanan net
yükümlülüklerinin toplamı, parasal taban olarak adlandırılmaktadır. Daha önce değinildiği gibi;
Merkez Bankaları piyasanın likiditesini ayarlamak için açık piyasa işlemlerinde bulunmaktadır.
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
11
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
Merkez Bankasının açık piyasa işlemlerinden kaynaklanan yükümlülüğü ile rezerv paranın
toplanması ile ulaşılan büyüklük; parasal taban olarak adlandırılmaktadır. Merkez Bankasının
açık piyasa işlemlerinden kaynaklanan yükümlülükleri, pozitif ya da negatif olabileceği için
parasal taban da rezerv paradan küçük ya da büyük olabilecektir.
Parasal Taban = Rezerv Para + Net APİ Yükümlülükleri

Merkez Bankası Parası
Merkez Bankasındaki kamu mevduatı ile parasal tabanın toplamı, merkez bankası parası
olarak adlandırılmaktadır.
Merkez Bankası Parası = Parasal Taban + Kamu Mevduatı
Arz edilen para miktarı tanımları, Merkez bankası analitik bilançosu üzerinde gösterilebilir:
Merkez Bankası
Analitik Bilançosu
VARLIKLAR
YÜKÜMLÜLÜKLER
1. Dış Varlıklar (Döviz ve Altın Varlıkları)
1. Toplam Döviz Yükümlülükleri
2. İç Varlıklar (Yurtiçi Krediler)
1.1. İç Yükümlülükler
2.1. Nakit İşlemler
1.2. Dış Yükümlülükler
- Devlet İç Borçlanma Senetleri
2. Merkez Bankası Parası
- Bankalara Krediler
2.1. Rezerv Para
- TMSF’na Krediler
-Emisyon
2.2. Değerleme Hesabı
-Bankalar Mevduatı
2.3. IMF Acil Yardım Takip Hesabı
--Zorunlu Karşılıklar
--Serbest İmkan
-Fon Hesapları
-Banka Dışı Kesim Mevduatı
2.2. Diğer Merkez Bankası Parası
-Açık Piyasa İşlemleri
-Kamu Mevduatı
Yukarıda verilen arz edilen para (yüksek güçlü para) tanımları pasiften hesaplandığından
kullanım esasına göre hesaplanmıştır. Kaynak esasına göre de yani aktiften de hesaplanabilir.
Net dış varlıklar (dış varlıklar – dış döviz yükümlülükleri) + iç varlıklar + net diğer kalemler
toplamı da merkez bankası parasını verecektir.
9.5.2. Talep Edilen Para Miktarı Tanımları: Para Arzı
Daha önce ifade edildiği gibi; arz edilen para miktarı piyasa tarafından çoğaltılmaktadır.
Çoğaltılan bu miktarlar, talep edilen para miktarı tanımları olup; şu şekilde açıklanabilirler:
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
12
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI

M1
Talep edilen para miktarı tanımları arasındaki en dar kapsamlı göstergedir ve en likit
varlıklardan oluşur. Yani; mal ve hizmetlerin satın alınması sırasında kullanılan ödeme
araçlarına kolayca çevrilebilen varlıklardan ibarettir. Daha açık bir ifade ile M1, dolaşımdaki
para miktarı ile bankalardaki vadesiz mevduat toplamından oluşmaktadır.
M1 = Dolaşımdaki Para + Vadesiz Mevduat (Resmi Hariç) + TCMB Mevduatı

M2
Bu gösterge, vadesiz mevduata nazaran daha az likit kabul edilen vadeli mevduatları da
kapsamaktadır. Daha açık bir ifadeyle M2, M1 ile bankalardaki vadeli mevduatın toplamına
eşittir.
M2 = M1 + Vadeli Mevduat (Resmi Hariç)

M2Y
Yurtiçi yerleşiklerin bankalarda bulunan döviz mevduatlarının (döviz tevdiat hesapları) M2’ye
dahil edilmesi ile M2Y değerine ulaşılmaktadır.
M2Y = M2 + Döviz Tevdiat Hesapları

M3
Bankalarda bulunan kamu mevduatı ile likit fonların (para benzerleri; quasi para) M2’ye dahil
edilmesi ile M3’e ulaşılır.
M3 = M2 + Resmi Mevduat + TCMB’deki diğer mevduat
M3Y = M3 + Döviz Tevdiat hesapları
Talep edilen para miktarı tanımları (para arzları), parasal sektör konsolide bilançosu üzerinden
hesaplanır:
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
13
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
Parasal Sektör
Konsolide Bilançosu
VARLIKLAR
YÜKÜMLÜLÜKLER
1. Dış Varlıklar (Net)
1. M1
1.1. Dış Varlıklar
1.1. Bankalar Dışındaki (Dolaşımdaki) Para
1.2. Dış Yükümlülükler
1.2. Vadesiz Mevduat
2. Yurtiçi Krediler
2. M2
2.1. Merkezi Yönetime
2.1. Vadeli Mevduat
2.2. Yerel Yönetime
3. M2Y
2.3. Mali Olmayan Kamu Girişimlerine
3.1. Yerleşiklerin YP Mevduatı
2.4. Özel Sektöre
4. M3
2.5. Kalkınma ve Yatırım Bankalarına
4.1. Resmi Mevduat
2.6. Banka Dışı Mali Kurumlara
4.2. TCMB’deki diğer mevduat
3. Diğer Kalemler (net)
Para arzları daha önce değinildiği üzere kaynak esası ve kullanım esası olmak üzere iki farklı
biçimde hesaplanabilmektedir. Kullanım esasına göre para arzı, yukarıda tanımlandığı gibi olup;
bilançonun pasifinden hesaplanmaktadır. Kaynak esasına göre M2 ise, konsolide bilançonun
aktifinden şu şekilde hesaplanmaktadır:
M2 = Net Dış Varlıklar + Net Yurtiçi Krediler – Net Diğer Kalemler
Net Dış Varlıklar = Dış Varlıklar – Dış Yükümlülükler
Net Yurtiçi Krediler = Yurtiçi Krediler – Kamu Mevduatı
Net Diğer Kalemler = Diğer kalemlerin denkleştirilmesi
M1, M2 ve M3 gibi talep edilen para miktarı tanımları ya da para stokları, ekonominin harcama
niyetini temsil etmektedir. Söz konusu büyüklüklerin artması (azalması), ekonomideki harcama
miktarının da artmakta (azalmakta) olduğu anlamına gelmektedir. Bu nedenle, Merkez Bankası
bu değişkenleri yakından kontrol etmektedir.
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
14
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
Merkez bankası ve mevduat bankalarından oluşan parasal sistem, 2007 yılı Ocak ayında
kalkınma ve yatırım bankaları, katılım bankaları ve B tipi likit fonları kapsayacak şekilde
genişletilmiştir. Dolayısıyla, söz konusu mali kuruluşların yükümlülükleri de para arzı
tanımlarına dahil edilmiştir. Aralık 2005’de gerçekleştirilen son revizyon sonrası Türkiye için
para tanımları şu şekildedir:
M1 = Dolaşımdaki Para + Vadesiz Mevduat

Bu tanım hem TL hem de yabancı para birimleri cinsinden mevduatları da içermektedir.
M2 = M1 + Vadeli Mevduat

Bu tanım hem TL hem de yabancı para birimleri cinsinden mevduatları da içermektedir.
M3 = M2 + Para Piyasası Fonları + Repo
9.5.3. Mevduat Çoğaltanı (çarpan = çoğaltan)
m = (1 / r) (Basit Mevduat Çoğaltanı)
m = 1 / (rd + e + c + rtt) (Mevduat Çoğaltanı)
Geri Dönüş Oranı: Bankanın verdiği 100 TL’lik kredinin, bankaya mevduat olarak geri dönen
kısmıdır.
c = Dolaşımdaki Para / Vadesiz Mevduat Oranı (Nakit Mevduat Oranı); C/DD
rd = Vadesiz Mevduat Zorunlu Karşılık Oranı
t = Vadeli Mevduat / Vadesiz Mevduat Oranı; TD/DD
rt = Vadeli Mevduat Zorunlu Karşılık Oranı
e = Atıl Rezerv/ Vadesiz Mevduat Oranı; ER/DD
200 TL (Karşılık)
100 TL (Kasa)
700 TL (Kredi)
112 TL (Karşılık)
56 TL (Kasa)
393 TL (Kredi)
X (Karşılık)
Y TL (Kasa)
Z TL (Kredi)
1000 TL (Birincil Mevduat)
560 TL (İkincil Mevduat)
W TL (İkincil Mevduat)
9.5.4. Kredi Çoğaltanı (çarpan = çoğaltan)
m = (1 / r) - 1 (Basit Kredi Çoğaltanı)
m = [(1 + c)/ (rd + e + c + rtt)] (Kredi Çoğaltanı) = [1-(r + e + rtt)]/ (rd + e + c + rtt)
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
15
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
9.5.5. Para Çoğaltanı (çarpan = çoğaltan)
Önceki kısımlarda değinildiği üzere talep edilen para miktarları, arz edilen para miktarlarının
çeşitli unsurlara bağlı olarak çoğaltılmasından oluşmaktadır. Örneğin; Merkez Bankası
tarafından arz edilen parasal tabanın (PT), M1 para çoğaltanı (k1) ile çarpılması sonucunda M1’e
ulaşılmaktadır:
M1 = k1 * PT
k1 = (1 + c)/(rd + trt + e + c)
c = Dolaşımdaki Para / Vadesiz Mevduat Oranı (Nakit Mevduat Oranı); C/DD
rd = Vadesiz Mevduat Zorunlu Karşılık Oranı
t = Vadeli Mevduat / Vadesiz Mevduat Oranı; TD/DD
rt = Vadeli Mevduat Zorunlu Karşılık Oranı
e = Atıl Rezerv/ Vadesiz Mevduat Oranı; ER/DD
M2 için para çoğaltanı ise şu şekildedir:
M2 = k 2 × PT
16
k2 = (1 + c + t)/(rd + trt + e + c)
Parasal tabanın M3 para çoğaltanı (k3) ile çarpılması neticesinde ise M3’e ulaşılmaktadır:
M3 = k3 * PT
k2 = (1 + c + t - g)/(rd + trt + e + c)
g = Kamu mevduatı/ Vadesiz Mevduat;
k1
k2
k3
c
-
G/DD
Çoğaltan Bileşenlerinin Çoğaltana Etkisi
rd
t
rt
+
+
-
e
-
g
-
Parasal tabana yüksek güçlü para da denmektedir. Yukarıdaki hesaplamalarda PT yerine bazı
kaynaklarda Rezerv (R) lerde kullanılmaktadır. Arz edilen para miktarı tanımları (rezerv para,
parasal taban ve merkez bankası parası) ile talep edilen para miktarı tanımları (M1, M2 ve M3
vb.) arasında fonksiyonel bir ilişki olduğu görülmektedir. Söz konusu ilişki, para çoğaltanı
yardımı ile kurulmaktadır. Arz edilen para miktarı tanımları, büyük ölçüde Merkez Bankasının
kontrolünde olduğu için yalnızca Merkez Bankası bilançosundan hesaplanmaktadır.
Talep edilen para miktarı tanımları ise, hem Merkez Bankasının hem bankacılık kesiminin hem
de bireylerin kontrolündedir. Ayrıca talep edilen para miktarı tanımları, parasal sektör
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
konsolide bilançosundan (merkez bankası ve bankacılık kesimi bilançolarının toplamından)
hesaplanmaktadır. Talep edilen para miktarı tanımlarının, gerek merkez bankası gerek
bankacılık kesimi gerekse de bireyler tarafından etkilenebilirliği, para çoğaltanının içeriğinden
kaynaklanmaktadır. Bireylerin varlıklarının ne kadarını mevduat olarak bankada ne kadarını
nakit olarak üzerlerinde taşıyacakları kararı, bankaların ne kadar serbest rezerv
bulunduracakları kararı ve Merkez Bankasının zorunlu karşılık oranının hangi düzeyde olacağı
kararı; para çoğaltanını yakından etkilemektedir. Bu görüşe savunanlara göre para içseldir.
Yani para miktarı makroekonomik sistem tarafından belirlenir. Talep edilen para miktarı
tanımları, bu yaklaşımda merkez bankası, bankacılık kesimi ve bireylerin kararlarına bağlı
olarak şekillenmektedir. Bu görüş, Keynesyen iktisatçılar tarafından savunulmaktadır. Ancak,
klasik kökenli iktisatçılara göre, bireylerin varlıklarının ne kadarını mevduat olarak bankada ne
kadarını nakit olarak üzerlerinde taşıyacakları kararı, bankaların ne kadar serbest rezerv
bulunduracakları kararı istikrarlı kararlardır. Bu oranlar, kısa dönemde değişmeme
eğilimindedir. Dolayısıyla, para çoğaltanını etkileyen yalnızca merkez bankasıdır. Bu görüşe göre
para dışsaldır. Esas amacı fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası, büyük ölçüde kendi
kontrolünde bulunan arz edilen para miktarının düzeyini değiştirerek piyasadaki para miktarını
talep edilen düzeyde tutmaya çalışmaktadır.
9.6. Para Piyasası Dengesi
Para piyasası dengesi, para arzını para talebine eşitleyen faiz oranın belirlenmesi demektir. Para
arzını para talebine eşitleyen faiz oranına denge faiz oranı adı verilir. Para piyasası dengede
olduğunda, talep edilen para miktarı ile arz edilen para miktarı birbirine eşittir. Para piyasası
dengesinin analitik gösterimi, Şekil: 9.2’de gerçekleştirilmektedir.
Şekil: 9.2’nin yatay ekseni para miktarını, dikey ekseni ise faiz oranını temsil etmektedir. Md
doğrusu, para talebi fonksiyonunu ifade eder. Para talebi doğrusu, sol yukarıdan sağ aşağıya
inen, diğer bir ifadeyle negatif eğimli bir doğrudur. Negatif eğime sahip olması, faiz oranları ile
para talebi arasında ters yönlü bir ilişki bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere para
talebinin faiz oranına duyarlılığı, spekülatif amaçlı para talebinden kaynaklanmaktadır. Şekilde
yer alan Ms doğrusu ise, tamamen Merkez Bankasının kontrolünde olduğu varsayılan para arzını
ifade etmektedir. Para arzının tamamıyla Merkez Bankasının kontrolünde olduğunun
varsayılması, para arzının faiz oranına duyarsız, diğer bir ifadeyle dışsal olduğu anlamına
gelmektedir. Bu nedenle, para arzı doğrusu, faiz oranının yer aldığı eksene paralel olarak
çizilmiştir. Para piyasası dengesi, para arzının para talebine eşitlenmesi ile kurulur:
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
17
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
i
Ms
ie
.e
Md=kY-hR
0
Ms,Md
Me
Şekil:9.2
Para Piyasasında Denge
Şekil: 9.2’den görüldüğü üzere; e noktasının temsil ettiği faiz oranı ve para miktarı bileşiminde
para piyasası dengeye ulaşmıştır. Çünkü ie düzeyinde oluşan faiz oranında para arzı ile para
talebi birbirine eşit olup; her ikisi de Me miktarındadır.
Para arzı ya da talebinin değişmesi, para piyasası dengesinin de değişmesine neden olmaktadır.
Şekil: 9.3’de para talebinde meydana gelen değişimlerin para piyasası dengesi üzerindeki
etkilerine yer verilmektedir. Para arzı sabitken para talebinin artması (azalması), faiz oranının
yükselmesine (düşmesine) neden olmuştur. Şekil: 9.3’den de görülebildiği üzere; para arzı
sabitken para talebinin değişmesi piyasadaki para miktarını hiç değiştirmemektedir:
i
ie '
ie
ie''
Ms
.e'
.e
.e''
Md
0
M'd
M''d
Me
Ms,Md
Şekil:9.3
Para Talebindeki Değişimlerin
Para Piyasası Dengesine Etkisi
Anlaşıldığı üzere; para talebinde meydana gelen değişimler, yalnızca denge faiz oranını
etkilemekte; denge para miktarı üzerinde ise hiçbir etkiye yol açmamaktadır. Para arzında
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
18
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
meydana gelen değişimler ise, hem denge faiz oranını hem de denge para miktarını
etkilemektedir:
i
M''s Ms M's
.e'
i'e
.e
ie
. e''
i''e
Md
0
M''e Me M'e
Ms,Md
Şekil: 9.4
Para Arzındaki Değişimlerin
Para Piyasası Dengesine Etkisi
Para talebi sabitken para arzının değişmesinin yol açacağı etkiler ise, Şekil: 9.4’de
gösterilmektedir. Para talebi sabitken para arzının artması (azalması), faiz oranının düşmesine
(yükselmesine) yol açmakla kalmamakta aynı zamanda piyasadaki para miktarının da artmasına
(azalmasına) neden olmaktadır:
9.7. Para Politikasının Araçları
En yaygın olarak kullanılan para politikası araçları şunlardır:

Açık Piyasa İşlemleri
Merkez Bankası, ihraç edilmiş hazine bonoları ile devlet tahvillerinin alım satımını yapmak
suretiyle ekonomideki para miktarını etkileyebilmektedir. Merkez Bankası, piyasadaki para
miktarını arttırmak istediğinde, piyasadaki mevcut devlet iç borçlanma senetlerinden satın
alarak piyasaya likidite sağlar. Tersine, para miktarını azaltmak istediğinde ise kendi
portföyünde bulunan devlet iç borçlanma senetlerini satarak piyasadan para çeker. Merkez
bankası bu işlemleri, geri satın alma vaadiyle satış (repo) ya da geri satma vaadiyle alış (ters
repo) yoluyla yapabileceği gibi doğrudan alış ya da doğrudan satış yoluyla da
gerçekleştirebilmektedir. Repo ya da ters repo yoluyla yapılan açık piyasa işlemlerine, piyasanın
likidite ihtiyacının geçici olarak azalması ya da artması durumunda başvurulur. Likidite
ihtiyacındaki artış ya da azalışın süreklilik arz ettiği durumlarda ise, doğrudan alım-satım yoluna
başvurulmaktadır. Açık piyasa işlemleri, tamamen merkez bankasının kontrolünde olması, kesin
ve çabuk etki yaratması ve uygulanmasındaki kolaylıktan ötürü en çok tercih edilen para
politikası araçlarından biridir
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
19
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI

Zorunlu Karşılık Oranları
Ticari bankalar, mevduat toplayan, topladıkları mevduatları kredi olarak veren ve bu
faaliyetleri kar elde etme amacıyla gerçekleştiren finansal aracı kurumlardır. Ticari bankalar,
toplamış oldukları mevduatların bir kısmını rezerv olarak tutmakta, geri kalan kısmını ise kredi
olarak kullandırmaktadırlar. Ticari bankaların tuttukları rezervler, iki kısımdan oluşur: serbest
rezervler ve zorunlu rezervler. Serbest rezervler, ticari bankaların kendi istekleri
doğrultusunda emniyet amaçlı tuttukları rezervlerdir. Zorunlu rezervler ise, Merkez
Bankasının ticari bankalardan zorunlu olarak tutmalarını istediği rezervlerdir. Zorunlu
rezervler, sahip olunan mevduatın belirli bir yüzdesine karşılık olarak tutulurlar. Söz konusu
yüzdeye, zorunlu karşılık oranı adı verilmekte olup; Merkez Bankasınca belirlenmektedir.
Ticari bankalar, zorunlu olarak tuttukları bu rezervleri, Merkez Bankasında açtıkları bir hesapta
tutmak zorundadır. Dolayısıyla Merkez Bankasının zorunlu karşılık oranını değiştirmesi,
piyasadaki para miktarının da ters yönde değişmesine yol açar.

İskonto Reeskont Oranları
Merkez Bankası, ticari bankalara zaman zaman ellerindeki senetleri iskonto ederek nakit
aktarmaktadır. Merkez bankası, kullanmış olduğu iskonto oranını değiştirdiğinde piyasadaki
para miktarını da dolaylı olarak etkileyebilmektedir.

20
Bankaları İkna Yolu
Merkez bankası bankaları izleyecekleri kredi ve faiz politikaları konusunda yönlendirmeye
çalışır.
Kullanımı son yıllarda ortadan kalkmış başka bazı para politikası araçları da mevcuttur. Bunlar
şu şekildedir:

Disponobilite Oranı
Disponobil Değerler/Taahhütler: Disponobil değerler merkez bankası tarafından belirlenen
DİBS’lerdir. Taahhütler ise bankaların yükümlülüleridir.

İthalat Teminat Oranı
İthalat bedelinin belirli bir oranının merkez bankasında bloke edilmesidir.

Zorunlu döviz devir oranı
İhracat sonucu elde edilen döviz gelirlerinin belirli bir oranının merkez bankasında
bozdurulmasıdır.

Selektif kredi kontrolü
Merkez bankası, bankaların hangi sektöre ne kadar kredi açabileceğini belirleyebilir.
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI

Zorunlu faiz oranı
Piyasa faiz oranını merkez bankasının belirlemesidir.
9.8. Bankaların Kaydi Para Yaratma Süreci
Politik
9.9. Para Politikası ve Hedefleri
Politika kavramı, çeşitli araçlar yardımı ile belirli hedeflere ulaşma çabası anlamına gelmektedir.
Para politikası da, bir önceki kısımda irdelenen para politikası araçlarını kullanarak aşağıda yer
alan para politikası hedeflerine ulaşma çabalarını ifade etmektedir:






Fiyat istikrarı
Faiz oranı istikrarı
Döviz kurlarının istikrarı
Finansal piyasaların istikrarı
Ekonomik büyüme
Yüksek istihdam
Yukarıda sıralanan hedeflerin hepsinin, fiyat istikrarının sağlanmasına bağlı olduğu açıktır. Fiyat
istikrarının sağlanmadığı bir ekonomide, ne faiz oranı, ne de döviz kurları istikrarlı
olamayacaktır. Faiz oranları ve döviz kurları istikrarlı olmayınca; finansal piyasalar da istikrarlı
olamayacaktır. Finansal piyasaların istikrarsız olduğu bir ekonominin büyümesi ve istihdam
yaratması ise pek mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle, modern para politikasının esas
hedefi, fiyat istikrarını sağlamaktır. Diğer hedefler, ancak fiyat istikrarına ulaşmayı
engellememesi koşuluyla gerçekleştirilebilirdir.
Para politikasının sıralanan bu hedeflerinin neredeyse tamamının, istikrara (fiyatlarda, faiz
oranlarında, döviz kurlarında vb.) dayandığı gözlenmektedir. Bir kere istikrarın sağlanabilmesi
için tüm ekonomik birimlerin gelecekte istikrarın sağlanacağına inanması gerekmektedir.
Örneğin; hiç kimse fiyat istikrarının sağlanacağına inanmazsa; ne fiyat istikrarı ne faiz oranları
istikrarı ne de finansal piyasaların istikrarı sağlanabilir. Tüm bunların sağlanmasının ön koşulu,
ekonomik birimleri gelecekte istikrarın sağlanacağına veya sürdürüleceğine inandırmaktır. Bu
nedenle para politikası, esasen bekleyişleri yönlendirme sanatıdır.
9.10. Para Politikası Stratejileri
Parasal Hedefleme
Döviz Kuru Hedeflemesi
Faiz Oranı Hedeflemesi
Gelir Hedeflemesi
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
21
PARA TEORİSİ VE POLİTİKASI
Enflasyon Hedeflemesi
22
Dr. Abdurrahman KORKMAZ
Download