Kriz yeni krizler doğurur mu?

advertisement
Kriz yeni krizler doğurur mu?
Büyük Buhran ve İkinci Dünya Savaşı sonrası maliye politikaları ve devletin ekonomideki
müdahaleciliği ile tüm ekonomik sorunların çözümünün mümkün olduğu sanıldı. Para
politikası büyük ölçüde maliye politikasının takipçisi oldu.
Petrol Krizi ile birlikte 1970’li yılların deneyimi bu ezberi bozdu. 1980’li yıllarla beraber
devlet müdahalelerinin azaltılması gündeme geldi. Fiyat istikrarını tehdit etmeyecek
ekonomik büyüme modeline geçildi. Bu modelde para politikası önem kazandı. Maliye
politikaları büyük ölçüde para politikasının duruşunu veri olarak almak durumunda kaldı.
2007 yılında Amerika’da başlayıp çok büyük ölçüde gelişmiş ekonomilerin finansal sistemini
ve dünyanın dört bir tarafındaki reel sektörü hırpalayan küresel kriz şimdi yeniden 1970
öncesi modelin bir başka çeşidini gündeme getirdi. Maliye politikaları yeniden öne çıktı.
Özellikle finansal sektörde devletin müdahaleci rolünün daha geniş bir biçimde geri gelmesi
konuşulmaya başlandı. İktisatçılar arasında, “fiyat istikrarı” değil, “finansal istikrar”
hedefinin öncelikli olması gerektiği tartışılmaya başlandı.
POLONYA
Birçok ülkede mali disiplin bozuldu. Mali disiplinin bozulması yalnızca devlet harcamalarının
artırılmasından değil, birçok ülkede kamu maliyesinin ekonomik daralma karşısında fazla
dayanıklı olmamasından kaynaklandı. Amerika’da bütçe açığı milli gelirin yüzde 10’unu
aşarken (tarihi rekor), Avrupa’nın irili ufaklı ülkelerinde artan bütçe açıkları “borç krizi”
yaratma riskinin oluşmasına yol açtı.
Küresel kriz döneminde Polonya 1980’li yılların ezberine devam etti. Polonya Maliye
Bakanı’nın açıklamalarına göre, Polonya’da devlet krize tepki olarak harcamaları artırmadı,
aksine kıstı. Para politikasını gevşetmedi. Kriz sırasında özelleştirmelere hız verdi. Krizin
başında parasının değer yitirmesine bir süre izin verdikten sonra kurlarda istikrarı hedefledi.
Avrupa Birliği’nden uluslararası ticarete engel olmamasından başka hiçbir şey istemedi.
IMF’nin “esnek kredi kolaylığı” programına girdi, ama kredi kullanmadı. Politikalarıyla
ekonomik birimlere güven verdi. Polonya 2009 yılında yüzde 1.5 büyüyerek Avrupa’da
büyüyen tek ülke oldu. Bloomberg’e göre, Polonya parası “Zloti” 2009 yılında “dünyanın
en iyi parası” oldu.
YENİ RİSKLER
Asya’nın bazı ekonomileri hariç, özellikle gelişmiş ülkeler arasında maliye politikalarını
gevşeten, çeşitli şekillerde dış ticarete engeller koyan, para politikasını yumuşatan tüm ülkeler
küçüldü. Krizden çıkışın rehberi olarak şimdi birçok ülke 1980’lerin ezberinin
bozulmasından yarar umuyor. Umulan yarar belki kısa vadede sağlanabilecek. Ama,
önümüzdeki dönemin başlıca uğraşısı “devlet borçlarının çevrilmesi” ve “fiyat istikrarı”
gibi konularda oluşacak risklerle mücadele etmek olacak. Artan borçluluğun çözümü için
tüm ülkeler ekonomik büyümenin hızlanmasına bel bağladılar.
Büyüme olmazsa ya da çok düşük olursa, ne olacak?
Birçok ülkede artan kamu açıklarının finansmanı için özel kesimin daha fazla tasarruf
etmesi gerekecek. Özel tasarruflardaki artış iç talep büyümesini engelleyeceğinden dünyanın
belli başlı ekonomileri devletin önderliğinde çok düşük ekonomik büyüme ile karşı karşıya
kalabilecek. Düşük ekonomik büyüme yeterli istihdamı yaratamayacağından, devlet
harcamalarının daha da artırılması yönünde baskılar oluştururken, “devlet borçlarının
çevrilmesi” konusu gündemi daha fazla meşgul edecek gibi görünüyor. Böyle bir ortam
belli başlı paraların değerinde yeniden düzenleme (realignment) gereğini de doğurabilecek.
Download