YENİ ÇAĞDA EKONOMİK HAYAT

advertisement
TARIM VE EKONOMİ TARİHİ
Topraktan faydalanma şekillerin geçirdiği aşamaları sıralayarak kısaca açıklayınız
Toplayıcılık
İlkel ziraat
Av ve balıkçılık
Çobanlık
İnsanlar hayatlarının ilk devrelerinde iç güdülerinin etkisi ile açlıklarını giderecek ürünleri topluyorlardı.Yani
tabiatın onlara sunduğu kaynaklarla geçiniyorlardı.Toplayıcılığın hüküm sürdüğü bu döneme biriktirme iktisadı
diyoruz. Tabiatın sunduğu bu ürünler yarı mamul halde olsa bile, giyecek ve barınak yapımında
kullanılmıyordu.Sadece bazı ürünler yiyecek maddesi bulunmadığı zamanlarda hava koşullarından korumak
amacı ile ilkel barınaklarda sınırlı olarak korunuyor ve bu ürünler oldukları gibi kullanılıyordu.Bu dönemde
büyük ve küçük bas hayvanlar ikinci derece rol oynuyordu. Beslenmede bitkisel ürünler
(kökler,yumrular,meyveler)hayvansal ürünlerden ise (solucanlar,yengeçler,yılanlar ve böceklerden)
faydalanılıyordu.Biriktirme devrinin insanları ilkel aletlere sahipti,bu nedenle kolayca elde edebileceği ürünleri
tercih etmekteydi.
İnsanların toprağa dökülen tohum,yumru ve köklerin yeni bitkileri meydana getirdiğini ve bunları elle veya sopa
ile toprağa gömmeleri gerektiğini anlamaları çok uzun sürmemiştir.Bu tesadüf sonucu,artan gıda ihtiyacı
karsısında toplama yolu ile elde edilemeyen ürünlerin yetiştirme ile teminine çalışmışlardır.Böylece ilkel ziraat
(Avrupa’da MÖ 4 bin yıldan önce)başlamış oldu.
ilkel ziraatın sekli,yapılısı ve devreleri için söyle bir sınıflama yapılmaktadır.
Elle ekim
Sopa ile ekim
Ocak açma sureti ile dikim,
Çapa ile ekim
Av ve balıkçılık dönemi insanların, hayvanları tutabilmek veya öldürebilmek için gerekli aletleri yapmaları ile
başlar. Bu dönemin başlaması ile gıda maddelerinde çeşitlenme ve diğer lüzumlu maddelerin başka yollardan
temin edilmesi çabaları görülür.
Gıda çeşitlenmesi ile hangi hayvanların insan gıdası olabileceği
konusunda,kavimler arasındaki görüşler değişmektedir. Bazı kabileler bazı çeşit yılanları yedikleri halde bazı
kabileler nefret etmekteydi. Bugün müstesna bölgelerde hala avcı ve balıkçı diyebileceğimiz toplumlar
bulunmaktadır.
Çoban sürü ile başlamıştır. İlk kez kümes hayvanları evcilleştirilmiştir. Daha sonra at, deve ve eşek
evcilleştirilmiştir.
Selçuklularda toprak rejimini kısaca açıklayınız
Selçuklularda toprak; öşri, haracive emiri olmak üzere 3 kısımda incelenir.Fethedilen arazi fatihlere ve
diğer Müslümanlara taksim edilirse toprak öşridir.Fatihlere dağıtıldığı taktirde beşte biri devlet hazinesine
ayrılır,beşte dördü süvari veya piyade oluşlarına göre değişen oranlarda dağıtılırdı.Toprak eski sahiplerine
bırakılırsa bu taktirde haracidir.Fetih zamanında kimseye verilmeyip maliye hazinesi için alıkonulan, fetih
zamanında ne şekilde muamele gördüğü bilinmeyen,mülk arazisindeyken zamanla sahipleri meçhul kalıpta,
mülkiyeti devlete kalmak üzere ihya olunan araziye miri arazi denirdi.Eski islam ülkelerinde şahsi mülklere
dokunmak dini ve sosyal açıdan uygun değildi.Topraklar Büyük Selçuklu Devletinde geniş parçalar halinde ikta
olarak dağıtılırdı. Ancak iktaların geniş tutulmasının zararları zamanla anlaşıldığından Anadolu Selçuklularında
küçük parçalar halinde ikta dağıtma şekli uygulanmıştır.Çünkü ilk ikta sahibi olanlar büyük maddi imkanlara
kavuşuyorlar ve hatta merkezi devlet otoritesinin
zayıfladığı zamanlarda müstakil beylikler haline
dönüşüyorlardı.İktalar babadan evlada geçmekte ve üretimin artması nispetinde gelirler artacağı için ikta
sahiplerini memleketin gelişmesini teşvik etmeye yöneltmekteydi.Selçuklu devleti askeri iktalar sayesinde maaş
ödemeden büyük bir orduyu beslemekte ve mühim bir Türkmen nüfusunu toprağa ve devlete bağlayarak iskan
etmekte ve üretimin artmasına neden olmaktaydı.
Devlet hizmetinde büyük mevkilere çıkan sivillere de ikta verilmekteydi.Selçuklu ikta rejimi;Avrupa’da
görüldüğü gibi en ilkel haklardan bile mahrum kalan köylü yerine hakları teminat altına alınmış bir toplum
özelliği taşımaktaydı.Toprağı işleyen halk veya köylü,toprağı ekip biçen reaya ölecek olursa toprak erkek
evladına kalırdı.Köylü bir çiftlik miktarındaki işleyebildiği toprağı kendi mülkü gibi tasarruf etmekte fakat
toprağı satmak,vakıf ve hibe etmek haklarına sahip bulunmamaktaydı.Çünkü toprağın çıplak mülkiyeti devlete
aitti. Köylü işlediği toprağın bir kısmını ikta sahibine vermekle yükümlü olup devlet veya onun temsilcisi
kanundan fazla kira talep edemezlerdi.Reaya, ikta sahibinin haksız taleplerine karşı dergaha şikayet hakkına
sahiptir.İkta sahibi haksızlığı anlaşıldığı taktirde cezalandırılır,toprağı alınırdı.
1
Osmanlıda vergi sistemini kısaca açıklayınız
Osmanlı vergilerini şahıs üzerine, sermeye üzerine gelir ve üretim üzerine ve çeşitli işlemler üzerine konan
vergiler şeklinde sıralayabiliriz.
- Cizye: Hıristiyan tebadan alınan baş vergisi şeklindedir.
- Bennak: Topraksız veya az topraklı evli çiftlerden alınan bir şahız vergisidir.
- Çift Resmi: Yerine göre 50-150 dönümlük toprak işleyen çiftçi ailesine bir nevi arazi vergisi olarak,
33-36 akçe arasında değişen miktarlarda konan servet veya sermaye vergisidir.
- Aşar veya Öşür: Bir nevi gayri safi tarımsal kazanç vergisidir.
- Baş Resmi: Pazara satılmaya gelen, çeşitli mallar ve ürünler üzerinden alınan Baş Resmi, dolaylı bir
vergidir, gider veya muamele vergisi niteliğindedir.
Osmanlı’da dirlik sistemini kısaca açıklayınız
Osmanlı Devleti’nde tarım topraklarının büyük bir kısmı miri topraklar denilen ve dirlik (tımar) esasına dayanan
örgütlenmeye dayanıyordu. Dirlik sistemi, Selçuklular’ın ikta sisteminin bir devamı niteliğindeydi. Bu
örgütlenme biçimini belirleyen devletin askeri niteliğiydi.
Osmanlı padişahları fethedilen toprakların bir kısmının mülkiyetini halka bırakırken, bir kısmının mülkiyetini
hazine için alıkoymuş ve tasarruf hakkını ahaliye devretmiştir. Sadece tasarruf hakkı ahaliye devredilen bu tür
arazinin gelirleri hizmet karşılığı tespit edilmiş kimselere verilerek dirlik (tımar) sistemi meydana getirilmiştir.
Osmanlılarda fethedilen topraklar ganimet olarak dağıtılabilirdi. Bu halde topraklar mülk olur ve öşre bağlanırdı.
Bunlara öşür topraklar denirdi. Ya da yenik düşen devletin toprakları kendi ellerinde bırakılır ve topraklar için
haraç vergisi konurdu. Bunlara da haraç topraklar denirdi.
Tarım topraklarının büyük bir bölümü üzerinde uygulanan biçim, fethedilen toprakların mülk olarak kişilere
verilmeyip rekabesinin (çıplak mülkiyetinin) devlette alıkonulmasıdır. Osmanlılar bir ülkeyi fethedince buranın
topraklarını, nüfusunu, hasılatını, kaç hane olduğu ayrıntılarıyla saptarlar ve bu toprakları çeşitli değerlerde
olmak üzere büyük kumandanlar arasında paylaştırılırdı. Böylece miri topraklar ya da arz-ı memleket denilen bu
yerler gelirlerine göre büyük, orta ve küçük parçalara ayrılırdı. Bu şekilde ayrılan parçalara dirlik denilirdi.
Dirlik sahiplerine de sahib-i ardz denirdi. Kural olarak toprakta tasarruf hakkı bile kendilerine değil, toprağı eken
çiftçilere, yani rea’ya aitti.
Dirlikler de büyüklüklerine göre has, zeamet ve tımar olarak üçe ayrılmıştı.
1.
Has: Geliri 100.000 akçeden fazla olan dirliklerdi. Padişah, vezir gibi yüksek düzeydeki
idarecilere tahsis edilmekteydi. Ölümle mirasçılara bırakılması mümkün değildi. Böylece büyük
toprak elde edenlerin bir toprak soyluları sınıfı oluşturmaları önlenmiş olurdu. Has sahipleri savaşa
gidecekleri zaman her 5 bin akçe için bir silahlı asker (cebeli) götürmek durumundaydılar.
2.
Zeamet: Geliri 20.000-100.000 akçe arasında olan ve hem askeri, hem mali bir mana
taşıyan dirliklerdi. Zeamet sahiplerine zaim denilirdi. Zeamet topraklarının bir kısmı ölümle birlikte
erkek evlata bırakılırdı. Bunlar da her 5 bin akçe için, savaşa bir erkek götürmek durumundaydılar.
3.
Tımar: Geliri 3.000-20.000 akçe arasında olan dirliklerdi. Miras yoluyla erkek evlada
verilirdi. Zeamet ve tımarları haslardan ayıran en önemli özellik, has sahiplerinin kendilerine tahsis
edilen toprakların başında bulunmaları gerekmediği halde, zaim ve sahiplerinin kendilerine tahsis
edilen toprakların başında bulunmaları şarttı. Tımarlar çoğunlukla sipahi beylerine aitti. Tımar
beyleri savaş olunca ilk 3 bin akçeden sonra, her 3 bin akçe için savaşa bir silahlı asker götürmek
zorundaydılar.
Bu şekildeki teşkilatlanmayla, Osmanlı Devleti, memurlara, valilere ve onların memurlarına bir maaş ödemekten
kurtulmakta ve hiçbir masraf yapmadan büyük bir orduyu istediği zaman harekete geçirme yeteneğini de
kazanırdı.
Yeni Çağda Ekonomik Hayat
Orta çağdaki yeni gelişmeler insanları yeni olaylara zorlamıştır. Hümanizm, renosans ve reform gibi hareketler
başlamıştır.
Hümanizm: Bu hareketler yunan edebiyatında yer alan bazı yazarların eserlerinin yayılmasıdır.
Renosans: Yeniden doğuş. Hemen hemen her alanda gelişme göstermiş.
Reform: Kiliselerle ilgili düzenlemeleri içerir.
Yeni çağ ile birlikte köylüler çeşitli haklar edinmiş. Roma hukukunda düzenlemeler yapılmıştır. 15.yy sonları
16. yy başlarında köylü ayaklanmaları başlamış daha sonra bunlar savaş karakteri kazanmıştır. Avrupa’da
2
yaşayan köylüler hür olmak ve asillerin hak ve kısıtlamalarını önlemek amacıyla Amerika veya Rusya’ya göç
etmişler.
Yeni çağda keşif ve icatlar olmuştur. Amerika’dan mısır, patates, kakao ve tütün gelmiştir. Avrupalılar
Kübalılardan tütün içmeyi öğrenmiştir. Bu dönemde koloni İspanyol, Portekiz, Fransız dünya ticaretinde önemli
paya sahiptir. Matbaa bulunmuştur.
Merkantilizm
Devleti idare eden kişiler Ülkerlerin gelirlerini en yükseğe çıkarmalarına giderlerini ise, en aza indirmeye
çalışıyorlardı. Bu yüzden ticaret politikaları aktif bir ticaret bilançosu elde etme amacı taşıyordu. Bütün bu
ekonomik hedeflere varmak için alınan önemli kararların tümü merkantilizm olarak isimlendirilir. Bir ekonomik
politika sistemini doğurmuştur. Bu sistem sayesinde ilk defa orta çağ feodal sistemin yerine milli devlet
prensibinden hareketle politik ve ekonomik bir bütün kurulmuştu. Bu sistemin ilk hedefi ordunun ve devlet
memurlarının giderlerini karşılamak üzere yeni gelir kaynakları bulmakta. Böylece krallık kasası her zaman dolu
kalıyordu. Özellikleri şunlardır:
1. Bir ülkede ne kadar çok para var ise o ülke o kadar zengindir
2. En avantajlı dış ticaret, kendi tüccar ve gemileri ile yapılan ticarettir.
3. Bir ülke dış satım yaptıkça zenginliği artabilir. Uluslararası ticaret bir terazi gibidir. Para giren ülke
zenginleşir çıkan ülke fakirleşir.
4. İş olanakları fazla olan ülkenin halkı refah içinde yaşar.
5. Nüfusu fazla olan ülkenin ekonomik refahın da büyüktür.
6. Hammadde yerine işlenmiş ürünler ihraç edilirse kazanç artar.
7. Kıymetli madenlere sahip olabilmek için dış ticaret yapılmalıdır.
8. Sömürge ülkelerine yapılan ticaret en önemli dış ticarettir.
9. Devletin planlı olarak yürüttüğü ticaret faydalı sonuçlar verir.
10. Ticari üstünlük siyasi üstünlükle sağlanır.
Merkantilizm hedeflerine ulaşmak için öncelikle işlenmiş ürünlerin ithalatını yüksek gümrük vergileriyle
önleniyordu. Ülke içindeki verimliliği arttırabilmek için devlet yardımıyla işletmeler kuruluyordu.Yine devlet
eliyle bunlara sipariş veriliyor. Tekel malları ve sistemi koruyucu gümrüklerle gelişme sağlanıyordu. Yine bu
sistem içinde usta işçilerin yurt dışına çıkışları engelleniyor. Bu şekilde de diğer ülkelerin gelişmeleri
frenleniyor. Bu arada tarıma önem veriliyor. Verimli toprakların artmasına çalışılıyordu. Yine bu dönemde
sömürgeler bir gelir kaynağı olarak görülmekte. Ondan temin edilen hammaddeler kullanılmakta, işlenmiş
malların onlara satışıyla gelir elde edilmektedir. Merkantilizm en fazla İngiltere ve Fransa’da gelişim gösterdi.
Bu dönemde bankacılık alanında önemli gelişmeler sağlandı. Orta çağın ilkel bankaları yerine geniş
organizasyona sahip büyük bankalar kuruldu. Bu geniş organizasyonlu bankalardan biri; 1578 yılında Venedik’te
kurulan ve adı Banco di Riatto olan bankaydı. İlk kağıt paralar İngiltere’de sarrafların belirli bir miktar altın
karşılığında verdikleri senetlerdi. Zaman içinde madeni paraların yerini banknotlar almaya başladı. Bozuk
paralar gümüş, nikel ve bakır gibi madenlerden yapılmaktaydı. Çek ve banka hesaplarıyla ödeme usulleri ilk defa
Hollanda ve İngiltere’de kullanıldı. İlk uluslararası borsa Belçika’da 1531 yılında kurulan ve adı Anvers olan
borsaydı. Buna ek olarak Londra borsası (1566), Paris borsası (1724) kuruldu.
Merkantilizm sisteminin özellikle tarımda ve el sanatlarında zararlı sonuçları mevcuttur. Aile işletmeleri ve esnaf
birlikleri daha büyük işletmelerin birer üretim birimi olarak ortaya çıkmasıyla ekonomideki önemini yitirirler.
Sanayi kesiminde çalışan işçilerin gıda maddelerini ucuza bulabilmesi amacıyla tahıl fiyatları düşük oranlarda
belirleniyordu. Bu sistem içersinde avantaj sağlayan sınıflar; tüccarlar ve sanayiciler oldu. Kısaca merkantilizm
19. yüzyılda kapitalizmi veya kapitalist sistemin ortaya çıkmasının özel nedeni oldu.
Fizyokrasi
Bu döneme serbest ekonomide denebilir. Zamanla mutlak hakimiyet ortamından uzaklaştıkça bu sistemde
gelişen merkantilizm gereksinimlere yetmemeye başladı. Merkantilizm sadece ihracata ve sanayiye önem veren
tek taraflı bir sistem olduğu ortaya çıktı. Ayrıca merkantilist dönemde adaletsiz ve çok ağır vergi sistemine de
ihtiyaç vardı. 18.yy Fransa ve İngiltere’de merkantilizme karşı önemli eleştiriler yapıldı. Fizyokrat ekolunun
önde gelen temsilcilerinden Quesnay ve Turgot bir ülkenin zenginlik kaynaklarının sanayide değil tarım
sektöründe bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Ekonomik hayatta daha fazla özgürlük devletin ekonomiye
müdahalesinin azaltılmasına ve vergi sisteminin değiştirilmesini talep ediyorlardı. Onlara göre ekonomi kendi
3
kurallarına göre çalıştırılmalı, dış etkiler asgari düzeye indirilmeli, devlet ekonomiye karışmamalıydı. Bu
fikirleri ifade eden Laisser faire, laisser posser prensibi fizyokratların paralosu oldu. Fizyokratlar için üretim
sadece tarım sektöründeki dönüştürme eyleminden ibarettir.Gerçek değer sadece tarım kesimindedir. Diğer
kesimlerin ekonomik faaliyetleri net değer yaratmak özelliğine sahip değildir. Yani net üretimi sadece tarım
sektörü geliştirebilir. Toprağı işleyip tohum ve diğer girdileri toprağa vererek biyolojik üretim sonucunda tarım
kesimi kullanılan girdilerin kat kat fazla ürün olarak net değer yaratmaktadır.
Liberalizm
Merkantilizm sadece dış ticarete, fizyokratlar ise tarıma önem verilmesini savunurken Adam Smith bir ülkenin
zenginliğini sanayi, ticaret ve tarım sektörlerine bağlı olduğunu savunur. Ekonomiyi ilk defa bir bütün olarak ele
alır ve ekonomik faaliyetleri sistematik bir şekilde incelediği milletlerin zenginliği “The Couses of Wealth of
Nations” 1776 tarihidir. Adlı kitabıyla Smith modern ekonominin kurucusu olarak kabul edildi. Smith
fizyokratlar gibi egoist düşünceyle hareket ederek mümkün olduğu kadar çok miktarda mala sahip olmak
istediklerini ve bu tutumun toplumun refahını doğuran faktör olduğunu ifade etmiştir. İnsanlar ekonomik
çalışmaları aksatmayacak serbest bir ortam kurulmasının önemini işaret eden Smith serbest ekonomide karşılıklı
rekabetin arz ve talebin orantılı olarak düzenleyeceklerini ve adil bir fiyat sisteminin kurulacağını belirtmiştir.
Ticarette her ülke durumuna göre halkın gereksinimine en uygun malları üretip diğer ülkelerde en ucuz fiyatla
ithalat yapabilirdi. Zaman, mekan ve mülkiyet değişikliğiyle fayda yaratma anlamında teknik üretimin Smith’in
verim kavramını geliştirme sonucunda ortaya çıkmış. Üretim insan ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan
malların faydasını arttırma yada faydalı hizmetler yapmayı kapsar. Liberalizmin ortaya attığı fikirler hürriyet
ideallerinin gelişmesine de hız vermiştir.
18. yüzyılda ortaya çıkan rasyonalizm fikir akımı düşünce hürriyetini doğa kanunlarını tecrübe yoluyla
ispatlamasını rasyonel düşüncenin etkin duruma geçmesi gibi bazı sonuçlar ortaya çıkartmıştır. Bu yüzyılda
özgürlük akımları özellikle büyük ekonomik sıkıntılar içersinde yaşayan köy halk tabakasının ayaklanmasına,
1789 Fransız İhtilali gibi önemli baş kaldırımlara neden olur. Bu sayede fakir halk ve köylüler çeşitli olanaklar
elde ettiler.
19. Yüzyıldaki Ekonomik Gelişme
Buhar kuvvetinin bulunması ve makineleşmenin uygulanması sonucunda tekniğin hızla ilerlemesi sanayi
sektörünü en verimli sektör haline dönüştürdü. Tarımda köylülerin politik ve sosyal özgürlüklere kavuşması yeni
işletme şekilleri uygulanması ticaret ve esnaf kesimlerinde özgürlüklerin artması, demir yolu ulaşımının
kurulması, gümrüklerin kısmen kaldırılması bu yüzyılda yapılan büyük ekonomik gelişmedir. Yeni buluşlar,
üretimin artması ve politik olaylar ekonomik çalışmaları bütün dünyada hızla ilerleterek ülkeleri ve kıtaları
ekonomik bakımdan birbirlerine yaklaştırarak bunların sonucunda da dünya ekonomisinin doğmasını sağladı.
Fransız İhtilalinden sonra özgürlük fikri Avrupa’da etkilerini göstermeye başladı. Köylü sınıfının üretici unsuru
olarak özgürlüğe kavuşmasının gerekliliği fikri her ülkede kabul gördü. 1807 yılında Almanya’da çıkartılan
kanunlar bütün vatandaşlara toprak sahibi olma hakkını mal, mülk, miras şartlarını değiştirerek herkesin eşit
olarak tarımsal üretim sahasında yer almasına olanak sağlıyor. Tarımsal üretimde yaygın yöntemler yerine özel
yöntemlerin kullanılmasıyla üretim miktarında artış sağlandı. Ancak sermaye ihtiyacını karşılamayan çiftçiler ya
tarlalarını verimsiz kullanmak yada başkalarının işletmelerinde işçilik yapmaya başladı. Dolayısıyla bir çok
çiftçinin ekonomik durumu kötüleşti. Böylece köylü sınıfı çiftçilerin ve tefecilerin gelir kaynağı haline geldiler.
Bu yüzden 1880 yılında Almanya’da tefeciliği yasaklayan kanun çıkarıldı. 19.yy da köyden kente büyük kaçış
başladı. Şehir nüfusu hızla arttı. Şehre gelen çiftçi sosyal ve ekonomik açıdan rahata kavuştu. Ayrıca çalışma
saatleri dışında köydeki gibi toprak sahibinin elinde kalmamakta, yaşamını serbest sürdürebilmekteydi. Tarım
sektöründe ise, işçi eksikliği yaşandı. Özellikle Avrupa’dan Amerika’ya büyük göçler yaşandı. Yine bu yüzyılda
çiftçilerin ekonomilerini esas düzelten olay çiftçilerin bir araya gelerek kooperatif kurmaları olmuştur. Esnaf
birliklerine örnek olarak örnek olarak kurulan Almanya’daki Raiffiessen Kooperatif’lerinin amacı ucuza
üretilecek girdileri sağlamaktı. Daha sonra satış ve alım-satım kooperatifleri kurularak çiftçiler pazarlama
olanaklarını düzeltip gelirlerini yükseltebildiler. Ayrıca kooperatif üyelerinin daha teknik üretim yapabilmeleri
için yardımcı oldular. Özellikle kimyevi gübre kullanımı verimi çok arttırdılar.
Uluslararası Ekonominin Başlaması
19. yüzyılda uluslar artan sanayi üretimi yeni ulaşım olanakları sayesinde birbiriyle olan ilişkilerini
çoğaltmışlardır. Artık sadece şahıslar değil, şehirler, ülkeler dünya ekonomisi sistemine dahil oldular. Ülkeler
hammadde temininde ulaştırma sektöründe ve ticarette ekonomik rekabete başladı. Dünya ekonomisi gelişmesi,
4
bütün ulusların ekonomik hayatlarını belirli sınırlarını aşıp dünya yüzünde yayılmaları sonucunda
gerçekleşebilmiştir. Almanya’da ilk gelişen sanayi kolları makine ve kimya dallarıydı. Sömürge kolonileriyle
ekonomisi daha da büyüdü, artan nüfus ihtiyaçlarını karşılamak için tarım ürünleri ithalatına 1895’te koruyucu
gümrükler getirildi. Böylece tarımda verimlilik artışı oldu. Daha sonraları sanayi ürünleri ithalatı da rekabetten
zarar görmemek için korumaya alındı. Almanya’nın 20. yy başlarında dış ticaretinin dünyada ikinci sıraya
yükselmesi diğer ülkeleri önlem almaya yöneltti. 1887 yılında İngiltere’de Marcantise Marks Act diye bir yasa
çıkarılarak yerli sanayi koruma yoluna gitti. Bu karara göre ithal malları geldikleri ülkelerin işaretlerini taşımaya
mecbur tutuldu. 1883 yılında Paris’te imzalanan antlaşma uluslar arası sahada her türlü icat, patent ve fabrika
ticaret markasını firma isimlerinin üretici ülke ibarelerinin korunmasını sağlamaktaydı. 19. yy da İngiliz
ekonomi tarihinde ilk göze çarpan koruyucu gümrük politikasının yerini serbest ticaret sisteminin almasıdır.
Böylece merkantilizmden kalan yasaklar ve koruyucu önlemler azalıyor. Yeni liberal görüş mutlak serbest
rekabeti, ticareti savunuyor. Ekonomik hayatta devlet müdahalesini reddediyordu. İlk olarak 1841 yılında ithal
gümrüklerin 1846’da tahıl gümrükleri indirilerek sanayiciler toprak sahiplerine karşı üstünlük sağladılar. O
dönem içerisindeki İngiliz politikası uluslararası iş bölümü kurallarına uyularak İngiltere’nin dünyanın sanayi
üreticisi ülkesi olmasını diğer ülkelerin ise tarım ürünleri üreticisi olarak gelişmelerini öneriyordu. Bu prensibe
de “The Workshop of the World” deniyordu.
Fransa’nın ekonomi refaha ulaşabilmesinde Afrika’daki kolonileri sayesinde kurduğu sanayiyle gerçekleşti.
Fransa bu dönem içersinde tarımını kötü duruma düşürürken Cezayir sayesinde ihtiyacını rahatlıkla karşılıyor.
Dokuma sanayisinde geliştiriyor. A.B.D. 19. yy da Avrupa’dan çok fazla göç yaşandı. Toprakların verimli oluşu
doğal zenginlikler ve tüketim maddelerine büyük talep oluşu çiftçilerin ve tüccarların zenginleşmelerini sağladı.
Bu dönemde şeker, pirinç, tütün, mısır üretimi hızla gelişti. Sanayi gelişiminin temellerini ise, kömür, bakır,
demir, petrol kaynaklarının işletilmesi oluşturuyordu. Büyük sanayi işletmelerinin bulunduğu kapitalist ekonomi
karteller, tröstler gibi birleşmelerle büyük gelişme gösterdi. Dünya ekonomisinde hammadde üretiminde
Brezilya; kahve ve şeker kamışı, Arjantin; tahıl ve et, Şili; NaNO3 ile yer alırken ekonomileri büyük ölçüde
büyütmüşlerdir. Güney Amerika’da Amerika’nın ekonomik etkileri emperyalist bir özellik göstermiş, ABD
kıtanın öncüsü durumuna geçmeye çalışmıştır. Japonya bu yüzyılda imzaladığı anlaşmalarla diğer ülkelerle
ilişkilerini geliştirmeye çalışmışlardır. Başlangıçta iki organize edilen bir sanayi kuran Japonya dünya
piyasalarında önemli rekabet elde etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yenilgisi nedeniyle toprak ve maden
kaynakları kaybına uğramıştır.
20. Yüzyılda Ekonomik Gelişme
Birinci Dünya Savaşı siyasi sonuçları yanında ülkelerin hemen hemen hepsinin ekonomilerinin bozulmasına yol
açmıştır. Avrupa yüzyıllar boyunca süren politik ve ekonomik dünya öncülerinden çok şeyler kaybetmiştir.
Birinci Dünya Savaşının sonunda yenilen ülkeler Almanya, Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya, Macaristan ve
Bulgaristan büyük toprak kaybına uğramışlardır. 1919 yılında yapılan Versailler antlaşmasıyla Almanya dünya
ekonomisi üzerindeki yerini kaybetmiş, uluslararası işlemlerden çekilmiştir. 1920 yılında A.B.D.’nin katılmadığı
bir milletler cemiyeti Cenevre’de kuruldu. Bu organizasyonun temel amacı barışı garanti altına almayı ve ülkeler
arasında iş birliğini amaçlıyordu. Ekonomik açıdan sıkıntıda bulunan ülkeler topluluktan yardım ve kredi
alıyorlardı. Siyasi antlaşmazlıklarda ise cemiyet hakemlik yapıyordu. 1946 yılına kadar faaliyet gösteren bu
cemiyet yerine
İkinci Dünya Savaşı sonrası birleşmiş milletler örgütü kuruldu. Amerika’nın savaş
tazminatlarının ödenmesi ile ilgili young planının kabulünden sonra çeşitli ülkelerde büyük ekonomik krizler baş
göstermeye başladı. Krizin başlıca sebebi, dünyanın hızla sanayileşmesi ve Amerika’nın sanayi devrimiydi.
Japonya ve Güney Amerika gibi bir çok deniz aşırı ülke yeni sanayi kolları ortaya çıkarken Avrupa önemini
gittikçe kaybediyordu.
Rusya ise rejimden kaynaklanan piyasadan uzaklaşmanın neticesinde fazla üretim ve fiyat dengelerinin
bozulması görülmeye başlandı. Bu arada yabancı krediler azaldı, iş olanakları da azalırken binlerce işçi işini
kaybetti. Bu kriz esnasında İngiltere sterlin altın paritesi düzenledi. İtalya ise, ekonomisinde kendi kendine
yeterlilik buna “Self Sufficieny” prensibini kabul ederek krizin etkisini hafifletmek istedi. Amerika ise bu
dönemde planlı ekonomi “new deal” tercih etti. Rusya 1917 devrimiyle köylü, işçi ve askerden oluşan bir
diktatörlük kuruldu. Ekonomik hayat tamamıyla devletleştirildi. Tarım kesiminde ise kolhozlar kurarak tarım
kesimi de devletleştirildi. Devletçilik sisteminde kooperatifler demokratik kuruluşlar olmaktan çıkmış devletin
organları arasına girmiştir. Tarım kesiminde iki tip işletmecilik kurulmuştur. Birincisi, sovhoz denilen büyük
devlet çiftlikleri; ikincisi ise, kolhoz denilen kolektif çiftliklerdir.
1. Kolhoz sisteminde büyük bir arazi kolhoz tarafından işletilmekte, üretim, masraflar çıktıktan sonra
kolhoz üyeleri tarafından emekleri oranında kolhoz üyeleri tarafından paylaştırılmaktaydı.
2. Kolhoz üyeleri arazilerini süresiz kullanma hakkına sahipti.
5
3.
Kolhoz üyeleri evleri, etrafında istedikleri sebze ve meyve yetiştirebilmekte belirli sayıda hayvan
beslemekteydi. Elde ettikleri gelirleri önce aile gereksinimi için kullanılıyor, geriye kalan kolhoz
pazarında satılarak gelir elde ediliyordu.
İkinci Dünya Savaşı öncesi 1941 yılında Amerika’nın öncülüğünde 33 ülkenin katılımıyla Atlantik anlaşması
imzalandı. Antlaşma başka ülkelerin topraklarının sahip olunmasının yasaklıyordu. Ülkelere istedikleri hükümeti
seçme hakkını tanıyordu. Bütün ülkelerde aynı şartlarda hammadde ve ticaret mallarından faydalanma olanağı
veriyordu. Ve uluslararası ekonomik işbirliği ve sosyal güvenlik alanlarında önlemlerin alınmasını öngörüyordu.
Atlantik antlaşmasının en önemli nedeni dünya barışının sağlanmasıydı.
İkinci Dünya Savaşı sonra Amerika dahil bütün ülkeler ekonomik sıkıntıya girmişti. Bu dönemde Avrupa’nın
ihtiyacı olan “Marshall” planı sayesinde Amerika’da sermaye faktörü sağlamıştır. 1952 yılına kadar devam eden
bu programın arkasından karşılıklı emniyet ajansı “Mutual Security Agency” almıştır. Bu program ABD’nin
ekonomik ve askeri yardımını idare etmiştir. İkinci Dünya Savaşı 20.yüzyılın başında görülen ilerlemeyi daha da
hızlandırırken dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Avrupa’dan Amerika kıtasına geçmiştir. Bu arada
bağımsızlığını koruyan koloniler ekonomik çalışmalarını düzenleyip kendi sanayilerini kurmaya başladılar.
Büyük Britanya İmparatorluğu bağımsız devletlerden kurulan bir devletler birliği “Common Wealth” haline
geldi. İngiltere ekonomik sıkıntılarını sosyalizm yoluyla ekonomik ve sosyal sektörleri devletleştirerek yenmeye
başladılar.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Tarımsal Gelişme
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ekonominin en önemli sektörü tarımdır. İlk kalkınma politikalarında
tarımın iyileştirilmesinde tarım ürünlerini işleyerek, gıda ve dokuma sanayilerine öncelik verilmesi, günün
şartlarının getirmiş olduğu zorluklardan kaynaklanıyordu. Atatürk’ün ekonomide benimsediği model
sektörlerinin bütünlüğünü ve milli gelirin sektörler arasında adil dağılımını sağlamayı görmüştür. Ekonomik
faaliyetlerin bir bütün olarak ele alınması tarımın ihmal edilmesi pahasına sanayileşmeye gidilmesi gerçekçi bir
özelliktir. Çünkü Cumhuriyet’in ilk yıllarında gelişmemiş Türk ekonomisi gelirleri tarıma dayanan nüfusun %
30’dan fazlasının tarımda yaşadığı ihracatta da tarımsal ürünlerin ağırlık taşıdığı buna rağmen tarım kesiminin ve
üreticilerin ihmal edildiği özellikteydi.
1923 Ve 1938 Atatürk Dönemi
Atatürk döneminde tarımı geliştirmek refah düzeyini yükseltmek için vergi politikası araçlarından üreticilerin
üretim gücü ve hevesini teşvik edecek araçlardan yararlanılmıştır. Cumhuriyet dönemine ulaşan arazi, bina, aşar
vergileri mülkiyet esasına dayanan servet vergisi özelliğindedir.Tarım Sektörüne yönelik bu tarzda vergiler
oldukça ağır koşullar içeriyor özellikle arazinin gayri safi hasılatı üzerinden alınan aşar vergisi tarımsal
gelişmeyi de sınırlıyordu. Aşar vergisinin kaldırılmasıyla devletin vergi gelirlerindeki payı %33 ten % 10 a
inerken tarım sektöründe büyük yükten kurtuluyordu. Tarımın özellikleri nedeniyle desteklenmesi zorunluluk
göstermekteydi.İlk kez 1932 yılında buğday fiyatlarının düzenlenmesi için Türkiye Cumhuriyeti merkez bankası
bünyesinde valorizasyon teşkilatıyla destekleme çalışmaları başlamış 1938 yılında toprak mahsülleri ofisinin
kurulmasıyla destekleme çalışmaları başlamış 1938 yılında toprak mahsülleri ofisinin kurulmasıyla destekleme
çalışmaları ürün bazında genişlerken daha düzenli bir hal almıştır. 1935 yılında İzmir’de çekirdeksiz kuru üzüm
piyasalarının düzenlenmesi amacıyla Ziraat Bankası ve İş Bankası üzüm kurumu adıyla bir limited şirket
kurmuşlardır. Daha sonra şirket İzmir, incir, üzüm tarım satış kooperatifi birliğiyle birlikte pazarın
düzenlenmesine başlanmış, Üreticilerin üretim gücünü artırmak amacıyla tarımsal yayım ve eğitim çalışmaları
hızlandırılmıştır. Ayrıca tarımsal mekanizasyon zararlılarla mücadele kredi arazi dağıtımı konularında çiftçiye
destek sağlanmıştır. Tarım ürünlerinin pazarlanması konusunda organizasyon eksikliğini gidermek amacıyla
kooperatif kurulması teşvik edilmiştir. Tarımsal ürünlerin taşınmasında %40 ile %60 indirimli tarifeler
uygulandı. Atatürk döneminde tarımın ekonomik gelişmeye katkısını artırmak amacıyla yapılan çalışmaları
sıralayabiliriz.
1.
2.
3.
4.
5.
Tarımsal üretim miktarı ve geliri artırmak
Tarımdaki gelir artışının ekonominin diğer sektörleri için talep yaratması
Ülke nüfusunun gıda ihtiyacının yurt içi üretimden karşılanarak döviz tasarrufunun sağlanması
Ekonomik gelişmenin finansmanı için tarımdan diğer sektörlere kaynak transferinin gerçekleştirilmesi
Yeni kurulan sanayi kollarına hammadde sağlanması
6
1939-1962 Dönemi
II Dünya savaşı nedeniyle Avrupa’dan gelen yiyecek taleplerini karşılamak amacıyla tarım sektöründe devlet
müdahalesi artmıştır. Bir yandan üretme çiftliklerini kurarak doğrudan tarımsal üretime girişirken diğer yandan
toprak vergisi adı altında vergi toplanmıştır. Bazı tarımsal ürünlerde devlet tarafından belirlenen fiyatlarla
devlete satılması zorunluluğu getirilmiştir. Bu dönemde bazı gıda maddelerinde taban fiyat uygulanmış böylece
arz frenlenmiş bazen serbest fiyat politikası uygulanmış temel gıdalardaki arz talep dengesi ancak vesika
usulünün uygulanmasıyla sağlanmıştır. Tarım sektörünü olumsuz etkileyen bu müdahaleci dönemde savaş
sonrası Avrupa’dan tarım ürünlerine olan yüksek talep marshall planı çerçevesinde Türkiye ye ekonomik ve
askeri yardımların başlaması savaş yıllarında ihracat artışından kaynaklanan döviz stoklarının büyümesi Kore
savaşının pamuk ve bazı stratejik tarım ürünlerine talebi arttırması üst üste bir kaç yıl iklim faktörünün elverişli
olmasının yarattığı ürün bolluğu devlet bu elverişli şartları değerlendirebilmek için bazı girişimler
gerçekleştirmiştir.
1947 yılında tarıma önem veren 5 yıllık planın 1948 yılında bir tarım planının hazırlanması zirai donatım
kurumuyla teknik tarım teşkilatının kurulması çiftçiyi topraklandırma kanunu ormanların devletleştirilmesi ve
devletçe işletilmesini sağlayan orman kanunu çıkartılması örnek verilebilir. Bu dönemde döviz stoklarının iyi
değerlendirilememesi, hazırlanan planların uygulanamamasına başlandığından başarıyı azaltır. 1954 yılında
tarıma önem verilmesi yeni arazilerin tarıma kazandırılması, tarımsal mekanizasyonun hızla gelişmesi, elverişli
doğal şartlar yüksek taban fiyatları ve destekleme politikaları 1950 vergi reformundan tarımda verginin
azaltılması tarımda üretimin gelirini artmasını sağlamıştır. 1654 yılında hava şartlarının kötü gitmesi nedeniyle
üretimin azalması buğday ithalatına sebep olurken tarımın öneminin azaltılmasına neden olmuştur.
1939 1962 döneminde tarım sektöründe traktör sayısı 1013 den 43747 ye, işlenen arazi alanı 13.1 hektardan 23.2
milyon hektara çıkmış. Buğday üretimi 8.4milyon tona, pamuk üretimi 245 bin tona, şeker pancarı üretimi ise
2.7 milyon tona yükselmiş. Yine bu dönemde toplam ihracatın %77.7 tarım ürünlerinden sağlanmıştır. Tarımsal
ihracat gelirini önemli kısmı sanayinin gerektirdiği yatırım malı ve sanayi ara mallarının ithaline imkan vererek
ekonomik gelişmeyi sağlamıştır.
Planlı Dönemde Tarım Sektörü
1963 ten günümüze kadar Türkiye Ekonomisi 1960 yıllarının ortalarında enflasyon ve dış ödeme güçlüğü
şeklinde kendini gösteren ekonomik bunalıma girmiş ekonomik gelişmenin daha kararlı ve planlı ortamda
sağlanması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda 1963 yılında ve 15 yıllık olmak üzere kalkınma planları
hazırlanmaya başlanmış ve ekonomik gidiş her sektör için bu planda öngörülen hedeflere uygun bir şekilde
düzenlenmeye çalışılmıştır. Tarım sektörü planlı dönemler itibariyle incelendiğinde bu dönemler boyunca genel
olarak tarım sektöründe verimi artırmak için sulama gübreleme ve tohumluk gibi modern tarım üretim
araçlarının kullanımında ve üretim artışında buna ek olarak üretimin pazarlanmasında önemli gelişmeler olduğu
fakat planlarda istenilen düzeye ulaşılamamıştır.
I ve II Kalınma planları toprak ve vergi reformları tartışmaları içinde doğmuş ancak bu konuda yapılan pek çok
öneri kağıt üzerinde kalmış ve pratik hayata geçirilememiştir.. I. ve II Kalkınma Planında tarım sektörünün
gelişmesi ortalama % 4.7 olarak öngörülürken I.sinde % 4 II. de % 3.9 olarak belirlenmiştir. Gelişmeler plan
hedeflerinin dışında kalmış ancak nüfus artışı hızının üstünde olmuştur. Hayvancılık ve su ürünleri üretimleri
plan hedeflerinin gerisinde kalmıştır. Tarımsal gelirini milli gelir içindeki payı 1950 li yıllarda % 50 dolayında
iken bu oran giderek azalmış ve I. plan döneminin başlangıcı olan 1963 yılında % 36 ya düşmüştür. Gübre
kullanımı I planda öngörülen 1.2 milyon ton hedefini aşarak 1.6 milyon ton olarak gerçekleştirilmesi mümkün
olmamıştır. Planlı dönemlerin başından itibaren tarım sektörüne ayrılan yatırımların hemen hemen hepsi toprak
ve su kaynaklarının geliştirilmesi için ayrılmıştır. Ancak II plan döneminin sonuna ulaşıldığında sulanabilir 8.5
milyon hektar arazinin yalnızca %23 ü sulanabilmiş % 11.8 i de kalmıştır.
II plan döneminde öngörülen önemli gelişmelerden biri de toprak ve su muhafazasında yeni metotların
uygulanmaya başlanması ve rüzgar erozyonu konusunda ülke şartlarına uygun yeni çalışmalar ortaya konmuştur.
I.plan döneminde ülkenin bütün yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının etüdü yapılarak projeye bağlanmış
topraklarımızın kullanma ve sulamaya elverişli yönünden sınıflandırılmıştır. I plan döneminde 3.880.578, II plan
döneminde 4.360.281 dönümlük bir alanda yeni sulama şebekeleri yapılmıştır. I. ve II plan döneminde üretimi
plan hedeflerine ulaşmakla birlikte bazı yıllarda hava şartlarının olumsuz etkisiyle yurtiçi talep üretimle
karşılanamamış Sulamanın ve modern girdi kullanımının yaygınlaşması sanayi bitkilerin üretiminde
7
verimliliğin artmasına neden olmuş. I. ve II plan döneminde sanayi bitkileri ve taze sebze meyve ihracatında
önemli gelişmeler sağlanmış , özellikle II plan döneminde bu ürünlerin ihracatında plan hedefleri aşılmıştır. I. ve
II plan döneminde bitkisel üretiminde girdi kullanımı yönünden önemli gelişmeler sağlanmış kimyasal gübre
kullanımı yaklaşık 10 kat artmıştır. II plan dönemi sonunda nadas hariç toplam ekili dikili alanların yaklaşık
olarak %25 i gübrelenmiştir.
I. ve II plan döneminde hayvancılık açısından özetle şunlar olmuştur. Mera açımının durdurarak üzerindeki
baskının hafifletilmesi ve iyileştirilmesinin hızlandırılması öngörülmüştür. Fakat iyileştirme çabaları plan
hedeflerinin onda biri oranında gerçekleşmiştir. Bu dönemde genellikle düşük verimli yerli ırkların çeşitli
yöntemlerle ıslah edilerek yüksek verimli türlere dönüştürülmesi çalışmaları ele alınmış bu amaçla ihtisaslaşmış
teknik hayvancılık işletmelerinin kurulması yoluna gidilmiştir. 1962-1967 yıllarını kapsayan 1. BYKP
döneminde toplam hayvancılık üretiminin yılda ortalama % 5.6 oranında artması hedef alınmışken gerçekleşme
%2.6 oranında olmuştur. 1967-1972 arasındaki II plan döneminde toplam hayvancılık üretiminin yılda ortalama
%4.8 oranında artması hedef alınmışsa da gerçekleşme %32 oranında olmuştur.
III BYKP da da bir kısım reform önerilerine yer verilmiş ve bunların içinde toprak ve tarım reformuyla ne doğal
kaynakların ve tarım kesiminin ekonomik gelişmesi için yapılması gereken düzenlemelerde yer almıştır. V Plan
1984-1988 döneminde GSYİH içinde tarım payı IV. Dönemde %19.6 iken %17.2 düşmüştür. Tarım sektöründe
yılda ortalama % 4 ihracat ise % 11.3 artmıştır. İthalat ise bir önceki dönemle aynı düzeyde kalmıştır. V Plan
döneminin ilk dört yılında 448 bin hektar alana sulama şebekeleri götürülmüş 137.5 bin ha alanda tarla için
geliştirme ve 47 ha alanda drenaj ve toprak ıslahı çalışmaları yapılmıştır. Bu dönemde toplam 8.5 milyon ha
sulanabilir alanın % 43 ü sulanır duruma gelmiştir.
V Plan döneminde bitkisel üretim %4.2 hayvancılık üretimi % 4.4 oranında artmıştır. Bitkisel ürünler üretiminin
artışında rol oynayan etmenler ; yüksek vasıflı tohumluk kullanımı nadas alanlarının azaltılması ve tarımsal
araştırma ve uygulama programlarının yaygınlaştırılmasıdır. Hayvancılık üretiminin artışında esas itibariyle
genel hayvan varlığı içindeki yüksek verimli hayvan sayınının artışı etkili olmuştur.
Tarım sektörü ithalatı yılda ortalama % 0.1 azalmıştır. Bitkisel ürünler ithalatındaki azalma % 25.2 olurken
hayvancılık ithalatı yılda ortalama % 8.4 oranında artmıştır.İthalat içinde en önemli payı damızlık sığır, kirli
merinos ve diğer yapağılar ile damızlık kümes hayvanları oluşturmuştur.
Türkiye IV kalkınma planının ikinci yılı olan 1980 den itibaren liberal ekonomi politikasını benimsediği bir
döneme girmiştir. Bu dönemde kimyasal gübre ve ilaç gibi tarıma girdi sağlayan sanayiler ile gıda sanayinin
geliştirilmesine özel bir önem verilmiştir.
Hem IV. hem de V. planda toprak – insan ilişkilerinin düzenlenmesi, toprak reformunun gerekliliği üzerinde
durulmuş ve çiftçilerin gelir düzeyinin yükseltilmesi açısından kooperatifçiliğin destekleneceği vurgulanmıştır.
Merkezi planlamanın sakıncalarını sıralayınız.
- Merkezi planlama tüketime uygulanamaz.
- Merkezi planlama çalışma hürriyeti ile bağdaşamaz.
- Teşebbüs sevk ve idarecilerine uygulayacakları direktifleri veren merkezi plancılar,eylemcilerinin bütün
sonuçlarını öngöremezler ve gereklerini yerine getiremezler.
- Merkezi planlama esnek değildir.
- Merkezi planlamada uygulamalar tam değildir.
- Merkezi planlamada aşırı standardizasyon vardır
- Merkezi planlama pahalıdır.
- Merkezi planlamada demokratik denetleme zayıftır.
Himayecilik, müdahalecilik, devletçilik kavramlarını açıklayınız.
Himayecilik: Ülke ekonomisinin korunması, dış ülke rekabetinden etkilenmemesi için dış- alım sınırlandırılarak,
bu tip girişlerin önüne yüklü gümrük tarifeleri ile geçilmesi ve dış satıma ağırlık verilmesine “himayecilik”
denir.
8
Müdahalecilik:Kapitalist endüstride yoksulların gitgide daha da yoksullaşması ve küçük bir azınlığın
zenginleşmesi karşısında ekonomik duruma devlet müdahalesi istenmiş bu ekonomik politikaya da
“müdahalecilik” denmiştir.
Devletçilik: Devletin, özel teşebbüslerin karsız bulduğu alanlara yatırımlar yaparak ekonomik politikanın devlet
tarafından yürütülmesi ise “devletçilik” adıyla anılmıştır.
Paranın özellikleri ve fonksiyonlarını sıralayınız
özellikleri:-Taşınabilirlik; para diğer vasıtalara göre, bir yerden diğer bir yere kolayca taşınabilir.
-Dayanıklılık;yine para, kendinden önce kullanılan ödeme araçlarına göre çürüme, bozulma,
yıpranmaya karşı daha dayanıklıdır.
-Bölünebilirlik; paranın küçük değerlere bölünebilme özelliğidir.
-Genel kabul görme; paranın herkes tarafından müşterek bir değer ölçüsü olarak kabul edilip
benimsenmesidir.
-Nadirlik; paranın kolayca çoğaltılmama özelliğidir.
Fonksiyonları ise
Para bir mübadele (değişim) aracıdır
Para müşterek bir değer ve fiyat ölçüsüdür
Para bir tasarruf vasıtasıdır
9
Download