T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI DÜZCE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE HASTANE ENFEKSİYON ETKENLERİ VE ANTİBİYOTİK DUYARLILIKLARI Dr. ÖZLEM ÇETİNKAYA AYDIN TIPTA UZMANLIK TEZİ Prof. Dr. MEHMET FARUK GEYİK DÜZCE - 2015 ÖNSÖZ Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimim süresince her konuda bilgi ve tecrübelerinden faydalandığım saygıdeğer hocalarım Prof. Dr. Mehmet Faruk GEYİK, Prof. Dr. Davut ÖZDEMİR ve Yard. Doç. Dr.Nevin İNCE’ ye ; İstatistik aşamasında tezimin hazırlanmasında bana yardımcı olan Prof. Dr. İsmail Hamdi KARA ve Yard. Doç. Dr. Şengül CANGÜR’e; Tezle ilgili verilerin derlenmesi hususunda yardımcı olan enfeksiyon kontrol hemşirelerimiz ve birlikte çalışmaktan mutlu olduğum asistan arkadaşlarım, servis hemşireleri ve tüm hastane personeline; Tüm hayatım boyu sevgi ve ilgilerini esirgemeyen anneme ve babama; Tanıştığımız ilk günden bu güne asistanlık eğitimimi ve tez çalışmalarımı büyük bir sabırla destekleyen eşim İlyas AYDIN’a teşekkürlerimi sunarım. Dr.Özlem ÇETİNKAYA AYDIN Düzce, 2015 I ÖZET Bu çalışma Ocak 2009-Aralık 2013 tarihleri arasında yoğun bakımlarda yatarak tedavi gören ve en az 48 saat takip edilen hastaların verilerinin retrospektif olarak taranmasıyla yapıldı. Hastane enfeksiyonu tanısı konulmasında Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) tanı kriterleri kullanıldı. Hastane enfeksiyon dansitesi hesaplanması için (Hastane enfeksiyonu sayısı/hasta günü)x1000 formülü kullanıldı. Etken mikroorganizmaların tanımlanması ve antibiyotik duyarlılıkları CLSI standartlarına uygun olarak yapılmıştır. Çalışma boyunca 2612 hastanın 447’sinde 893 enfeksiyon atağı gelişmiş olup; 785 (%87.9)’inde 934 mikroorganizma elde edilirken; 108 (%12.1) atakta etken saptanamadı. HE hızı %32.1, insidans dansitesi 33 olarak belirlenmiştir. HE gelişen hastaların %55.5’i kadın, %45.5’i erkekti. Kadınların yaş ortalaması 64.4 yıl, erkeklerin 70.1 yıl idi. En sık komorbid nedenler arasında hipertansiyon (%49.1) ve diyabet (%32.5) yer almaktaydı. HE içinde en sık hastane kökenli pnömoni, ikinci sıklıkta hastane kökenli bakteriyemi ve üçüncü sıklıkta üriner sistem enfeksiyonu saptandı. Hastane kökenli pnömonilerin %98.1’i ventilatör ilişkili pnömoni, hastane kökenli bakteriyemilerin %34.8’i santral venöz katater ilişkili bakteriyemiydi. Yoğun bakım enfeksiyonu etkeni olarak izole edilen bakterilerin %26.2’si Acinetobacter spp., %26’sı Pseudomonas spp., %9.9’u Escherichia coli, %8.5’i Metisilin dirençli S. aureus (MRSA), %5.3’ü Candida spp. ve %4.7’si Enterococcus spp. olarak bulundu. Acinetobacter türlerinin en duyarlı olduğu antimikrobiyaller kolistin, tigesiklin iken, Pseudomonas spp.’ nin kolistin, amikasin, piperasilin-tazobaktamdır. Yoğun bakım enfeksiyonları tüm dünyada olduğu gibi hastanemiz için ciddi bir sorundur. Bu enfeksiyonların kontrolünün sağlanmasında sürveyans çalışmaları esastır. Hastane enfeksiyonlarının kontrolünün sağlanabilmesi için sürveyans çalışmalarının sürdürülerek her merkezin kendi enfeksiyon dağılımlarını, hastane florasını oluşturan mikroorganizmaları, direnç paternlerini belirlemesi ve ampirik tedavide doğru antibiyotik kullanımını yaygınlaştırması gerekmektedir. Yoğun bakım ünitelerine özel olarak fazla görülen enfeksiyonlara yönelik önlemlerin II alınması ve enfeksiyon kontrol standartlarına uyumun artırılması için daha fazla çalışmaların yapılması gerekmektedir. III SUMMARY This study was done by retrospectively of patient data who were hospitalized in the intensive care unit and were followed for a minimum of 48 hours between January 2009 and December 2013. Centers for Disease Control and Prevention (CDC) criteria were used in the diagnostic of hospital infections. To calculate the density of hospital-acquired infections (The number of hospital infections / patient day)x1000 formula has been used. Identification of the causative microorganism and antibiotic susceptibility were performed according to CLSI standards. During the study 893 episodes of infection is advanced in 447 cases of 2612 patients; 934 microorganisms is obtained of the in 785 (%87,9); in 108 (%12,1) Attackes there was no factor. HE speed is %32,1 and the incidence density is 33. Of the patients with HE %55,5 of them are women,%45,5 of them are men. Women’s average age was 64,4 and men’s average age was 70,1. Among the most common comorbid causes hypertension (49.1%) and diabetes (32.5%) were located. The most common hospital-acquired pneumonia in HE, the second most common hospital-acquired bacteraemia and third most frequent urinary tract infections were detected. 98.1% of hospital-acquired pneumonia was ventilator-associated pneumonia, 34.8% of hospital-acquired bacteraemia was central venous catheterrelated bacteremia. %26.2 of isolated bacterial infection in intensive care agent was Acinetobacter spp., %26 was Pseudomonas spp., %9,9 was Escherichia coli, %8,5 was Methicillin-resistant S. aureus (MRSA), %5,3 was Candida spp. and %4.7 was Enterococcus spp. While tigecycline, colistin was the most sensitive antimicrobials of Acinetobacter species, of Pseudomonas spp. they are colistin, amikacin, piperacillin-tazobactam. ICU infections are a serious problem for our hospitals as well as all over the world. Surveillance studies are essential in ensuring the control of these infections. In order to ensure the control of hospital infections maintaining the surveillance study each center should define their own distribution of infection, microorganisms that form the hospital flora, the resistance patterns and should generalize the correct use of antibiotics for empiric therapy. In order to take precautions for infection occurring more specifically in the intensive care unit and to increase compliance with infection control standards further studies are required. IV İÇİNDEKİLER Sayfalar ÖNSÖZ…………………………………………………………………………..i ÖZET…………………………………………………………………………….ii İNGİLİZCE ÖZET (ABSTRACT)………………………………………………iv İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………..v SİMGELER VE KISALTMALAR……………………………………………...vii 1. GİRİŞ VE AMAÇ 1 2. GENEL BİLGİLER 3 2.1 HASTANE ENFEKSİYONLARI 2.1.1 Hastane enfeksiyonlarının içinde YBÜ enfeksiyonlarının Önemi 2.2 HASTANE ENFEKİSYONLARI TANIMLAR 2.2.1 Hastane Kökenli Pnömoni ve Ventilatör İlişkili Pnömoni 3 3 4 4 2.2.1.1 HKP Epidemiyoloji 4 2.2.1.2 HKP Patogenez 5 2.2.1.3 HKP ve VİP Risk Faktörleri 6 2.2.1.4 HKP ve CDC 2013 VİO Tanı Kriterleri 7 2.2.2 Hastane Kökenli Üriner Sistem Enfeksiyonu 8 2.2.21 ÜSE Epidemiyoloji 8 2.2.2.2 ÜSE Patogenez 8 2.2.2.3 ÜSE Risk Faktörleri 9 2.2.2.4 CDC 2013 ÜSE Tanı Kriterleri 9 2.2.3 Hastane kaynaklı bakteriyemiler ve Katater Enfeksiyonları 11 2.2.3.1. KDE Epidemiyoloji 11 2.2.3.2 KDE Patogenez 11 2.2.3.3 KDE Risk Faktörleri 13 2.2.3.4 KDE Tanımları ve CDC 2013 Tanı Kriterleri 14 2.2.4 Cerrahi Alan Enfeksiyonları 15 2.2.4.1 CAE Epidemiyoloji 15 2.2.4.2 CAE Patogenez 15 2.2.4.3 CAE Risk Faktörleri 15 2.2.4.4 CAE Tanımlar ve CDC 3013 Tanı Kriterleri 15 V 2.3 ÖNEMLİ HASTANE ENFEKSİYONU ETKENLERİ 21 2.3.1. MRSA,VISA ve VRSA 21 2.3.2 VRE 23 2.3.3 Çoğul dirençli gram negatif bakteriler 25 2.3.3.1 E.coli 26 2.3.3.2 Klebsiella spp. 27 2.3.3.3 Enterobakter spp. 27 2.3.3.4 Pseudomonas spp. 28 2.3.3.5 Acinetobacter spp. 29 3. GEREÇ VE YÖNTEM 31 3.1 Verilerin Toplanması ve Takip 31 3.2 İstatistiksel Değerlendirme 33 4. BULGULAR 34 5. TARTIŞMA 51 6. SONUÇLAR 61 7. KAYNAKLAR 62 8. EKLER 8.1 EK 1: Anket 73 8.2 EK 2: Etik Kurul 75 VI SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ ARYBÜ: Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi CAE: Cerrahi alan enfeksiyonu CDC: Centers for Diseases Control and Prevention DYBÜ: Dahiliye Yoğun Bakım Ünitesi HE: Hastane enfeksiyonu HKB: Hastane kökenli bakteriyemi HKP: Hastane kökenli pnömoni İAİE: İnvaziv alet ilişkili enfeksiyon NNIS: National Nosocomial Infections Surveillance SVKİ-KDE: Santral venöz kateter ilişkili kan dolaşım enfeksiyonu UHESA: Ulusal Hastane Enfeksiyonu Sürveyansı ÜSE: Üriner sistem enfeksiyonu VİP: Ventilatör ilişkili pnömoni YBÜ: Yoğun bakım ünitesi VII 1. GİRİŞ VE AMAÇ Hastane enfeksiyonları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. Yoğun bakım ünitesi (YBÜ) yatakları, hastanedeki tüm yatakların en fazla %10’unu oluşturmasına karşın yoğun bakımda gelişen enfeksiyonlar, tüm hastane enfeksiyonlarının %20’sini oluşturur (1). Bunun nedeni hastalara invaziv yaşam desteği uygulanması, geniş spektrumlu antibiyotik kullanılması ve hastaların hastane kalış süresinin daha uzun olmasıdır. (2). YBÜ’nin tipi, hastane enfeksiyonu insidans dasitesi, araç ilişkili enfeksiyon hızları ve araç kullanım oranlarının belirlenmesi, hastane içi ve hastaneler arası enfeksiyon oranlarının karşılaştırılması açısından en iyi yöntemlerdir(3). Study of SENIC çalışmasında sürveyans çalışmalarının hastanede yatan hastalarda enfeksiyon oranlarını azaltmada rolü olduğu gösterilmiştir (4). Yoğun bakım ünitesinde takip edilen hastaların enfeksiyonlara duyarlı olmalarının diğer nedenleri ise yaşamlarını tehdit eden primer hastalıklarının yanı sıra bir veya birden fazla organ yetersizliği bulunan, geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanıldığı, her türlü tıbbi cerrahi girişim ve monitörizasyonun sık uygulandığı hasta grubu olmalarıdır (1). Yoğun bakım ünitelerindeki HE oranı ve türü hemen her bölge ve hastane için farklılık göstermekle birlikte yapılan araştırmalarda bu enfeksiyonların çoğunluğunu hastane kökenli pnömoniler (HKP) (%30) ve üriner sistem enfeksiyonları (ÜSE) (%25) oluşturmaktadır. Bunları bakteriyemi-sepsis (%16) ve cerrahi alan enfeksiyonları (CAE) (%8) izler (1). Etken mikroorganizmalarda görülen değişikliklere karşın tedavide kullanılan antibiyotiklerin sınırlı mikroorganizmaların olması direnç ve kazanma yeni antibiyotikleri hızını üreten yakalayamamaları, firmaların, günümüzde polimikrobiyal dirençli patojenlerle gelişen yoğun bakım enfeksiyonları ile mücadelede ilgili hekimleri önemli şekilde zorlamaktadır. Yaşamı tehdit eden ağır enfeksiyonu olan hastalarda ampirik antibiyotik tedavisi yaklaşımı tercih edilse de, YBÜ tedavisinin önemli parçalarından olmaktadır. Bu şartlarda, her YBÜ’ nün kendi florasında hatta aynı hastanenin diğer bölümlerinin florasında bulunan etken patojenleri ve bunların duyarlılık ve direnç paternlerini bilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır (1). 1 Bu çalışmada; bölgenin önemli sayıda hastası bulunan Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi YBÜ’ lerinde 1 Ocak 2009-30 Aralık 2013 tarihleri arasında takip ve tedavisi yapılan hastalarda hastane enfeksiyonu oranları, sistemlere göre hastane enfeksiyon türleri, enfeksiyon etkenleri ve antibiyotik duyarlılıklarının değerlendirilmesi, etken mikroorganizmaların antibiyotik duyarlılıklarının sonuçlarına göre hastanemizin özel tedavi yaklaşımlarını belirlemek ve artan antimikrobiyal direncin azaltılmasına katkıda bulunmak amaçlanmıştır. 2 2. GENEL BİLGİLER 2.1 Hastane Enfeksiyonları Enfeksiyon hastalıkları; hastane dışında gelişen primer enfeksiyon hastalıkları ve hastaneden edinilmiş enfeksiyonlar olarak ikiye ayrılır. Primer enfeksiyonlar, hastanın hastaneye yatırıldığında mevcut olan veya yatırılmadan önce bulunduğu halde yatırıldıktan sonra ortaya çıkan enfeksiyonlar olarak tanımlanır. Antibiyotiklerin bulunması ile hastane dışında gelişen hastalıkların tedavisinde önemli adımlar atılmıştır ve bugün çoğunun tedavisi mümkündür. Antibiyotiklerin etkisiz kaldığı hastane dışı enfeksiyonlar da (kızamık, poliomyelit, viral hepatit gibi) aşı ile önlenebilir hale gelmiştir (5). Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hastane dışı enfeksiyon hastalıkları kontrol altına alınırken, hastane enfeksiyonları gelişmiş ülkeler dahil çoğu ülkede kontrol altına alınamamaktadır (6). Hastaneden edinilmiş enfeksiyonlar ise hastalar hastaneye başvurduktan sonra gelişen ve başvuru anında inkübasyon döneminde olmayan veya hastanede gelişmesine rağmen bazen taburcu olduktan sonra ortaya çıkabilen enfeksiyonlar olarak tanımlanmaktadır. Genellikle hasta hastaneye yattıktan 48-72 saat sonra ve taburcu olduktan sonra 48 saat içinde gelişir. İnkübasyon süresi uzun olan enfeksiyonlar için bu zaman çerçevesi uygun şekilde düzenlenir (7). Cerrahi müdahale uygulanmış ama implantasyon uygulanmamış hastalarda cerrahi alan bölgesinde 30 gün içinde meydana gelen enfeksiyonlar ile implantasyon uygulanmış hastalarda implantasyon bölgesinde bir yıl içinde meydana gelen enfeksiyonlar da hastane kaynaklı enfeksiyon kabul edilir (8). Hastane enfeksiyonları (HE) alınan tüm önlemlere rağmen halen dünyada ve ülkemizde önemli sağlık problemlerinden birisidir (6). 2.1.1 Hastane enfeksiyonları içinde YBÜ enfeksiyonlarının önemi YBÜ ciddi hastaların yakın takibinin yapıldığı, her türlü yaşamsal desteğin sağlandığı, teknolojik bakımdan üstün tıbbi cihazların yeraldığı ve maliyetin yüksek olduğu ünitelerdir (9). YBÜ’nde yatan hastalar, hastanede yatan hastaların %5-10 kadarını oluşturduğu halde tüm HE’lerin % 20-25’ i YBÜ’ nde gelişmektedir. YBÜ’ndeki hastalarda HE gelişme riski hastanelerin diğer bölümlerinden 5-7 kat 3 daha fazladır (6). YBÜ’lerinde HE’nin yaygın olup, kötü prognoza sahip olmasına çeşitli risk faktörleri neden olmaktadır. Bunlar, 1. Hastanenin diğer servislerinde yatarak tedavi görmekte olan hastalara oranla takip edilenler çoğunlukla kronik bir hastalığa ve ciddi fizyolojik sorunlara sahiptir. 2. Uygulanan çok sayıda kateter ve invaziv girişimler, bu hastaların dolaşım sistemine birçok patojenin girişi için uygun ortam teşkil eder. 3. Metisilin dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) ve vankomisine dirençli Enterococcus (VRE) gibi çoğul dirençli bakteriler gün geçtikçe YBÜ’lerinden daha çok izole edilmeye başlanmıştır. 2.2 Hastane Enfeksiyonları Tanımlar Genel olarak tanımlar, bir enfeksiyonun var olup olmadığını belirlemek veya saptanan enfeksiyonu sınıflandırmak için kullanılır. Bu amaçla CDC, 1987 yılında geliştirilen ve 1988 yılında uygulamaya başlanan tüm sistem ve organlara yönelik bir dizi tanımlar yapmıştır (10). Yoğun bakım ünitelerindeki HE oranı ve türü hemen her bölge ve hastane için farklılık göstermekle birlikte yapılan araştırmalarda bu enfeksiyonların çoğunluğunu hastane kökenli pnömoniler (HKP) (%30) ve üriner sistem enfeksiyonları (ÜSE) (%25) oluşturmaktadır. Bunları bakteriyemi-sepsis (%16) ve cerrahi alan enfeksiyonları (CAE) (%8) izler (11). 2.2.1 Hastane kökenli pnömoni ve ventilatör ilişkili pnömoni HKP ciddi tablolara neden olan ve hastane maliyetlerini önemli ölçüde artıran akciğer parankiminin enfeksiyonudur. Hastanede gelişen enfeksiyonlarda %15-20 sıklıkla ikinci sırada yer almaktayken, yoğun bakımda gelişen enfeksiyonlarda ilk sırada yer alır. HE içinde mortalite ile direkt ilişkili olan enfeksiyonların başındadır. Özellikle ventilatör ilişkili pnömonide (VİP) mortalite %50’den yüksektir. Ayrıca VİP hastanede kalış süresini uzatarak hastane maliyetlerini artırmaktadır. 2.2.1.1 HKP epidemiyolojisi HE sıralamasında, YBÜ dışındaki hastane birimlerinde en sık ÜSE 4 gelişirken, YBÜ’ lerinde HKP ilk sırayı almaktadır. Kümülatif olarak hastanelerde %0.5-1 sıklığında gelişmektedir. YBÜ’ lerinde ise %10-40 sıklığında gelişir. Değişik değerlendirme ifadeleri ile 1000 hasta bakım günü için 0.8 sıklığında olduğu belirtilmektedir. Mekanik ventilasyon (MV) uygulanan hastalarda sıklık 6-20 kez daha fazladır. ‘’National Nosocomial Infections Surveillance (NNIS)’’ verilerine göre 1000 ventilatör günü için 6.7-24.1 olguda geliştiği belirtilmektedir. Bu veriler YBÜ’nün tipine ve hastaya ait faktörlere göre değişkenlik göstermektedir. Cerrahi dışı YBÜ’lerde ventilasyon uygulanmayan olgularda sıklık 1000 hasta günü için 0.9 iken, MV uygulanımında 1000 ventilatör günü için 20.6 olgu sıklığı saptanmıştır. YBÜ’de kalış süresinin artması ve MV süresinin uzaması durumunda VİP sıklığı artmaktadır. Çalışmalarda YBÜ’de mekanik ventilasyonun ilk haftasında günde %3, sonraki 3 haftada günde %1 pnömoni gelişme riskinin olduğu gösterilmiştir (12). HKP’ de mortalite %20-70 olarak bildirilmiştir. Mortalite ile ilişkili en önemli faktör erken dönemde uygun antibiyoterapinin başlanmamış olmasıdır. Bu nedenle HKP tanısı erkenden konulmalı ve uygun antibiyoterapi başlanmalıdır. Metisilin duyarlı Staphylococcus aureus (MSSA) ile kıyaslandığında MRSA ile oluşan HKP’ de mortalite oranı 20 kat kadar daha fazladır. HKP, hastane ölümlerinin %7.5-15’inde ölümlerden sorumlu tutulmuştur. HKP çeşitli çalışmalarda hastanede kalış süresini ortalama iki-dört hafta uzattığı ve hastane masraflarının iki-üç kat artışına neden olduğu saptanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ nde yıllık 1.2-2 milyar dolar ek hastane maliyeti oluşturduğu belirtilmektedir (13). 4.2.1.2 HKP patogenez Alt solunum yolu enfeksiyonu, alt solunum yollarına yeterli miktarda virülan mikroorganizmanın ulaşması ve konak savunmasında bozulma meydana gelmesi sonucu oluşmaktadır. HKP’lerde, hastaneye yatışın ilk 48. saatinde hastanın normal üst solunum yolu florasının hastanedeki dirençli mikroorganizmalarla yer değiştirmesi ve bu mikroorganizmaların aspirasyonu söz konusudur. YBÜ’nde yatan hastalarda kaynak primer endojen, sekonder endojen ya da ekzojen kaynaklı olabilir. Primer endojen yolda, hastaneye yatış sırasında mevcut olan; sekonder endojen yolda, hastaneye yatış sırasında bulunmayan ancak yattığı birimde kolonize olan etkenle oluşan; ekzojen yolda ise kolonizasyon oluşmadan etkenin eksternal yolla akciğer parankimine ulaşması ifade edilmektedir (14). 5 HKP’ler başlıca üç yolla gelişmektedir; orofarenkse kolonize olan mikroorganizmaların mikroaspirasyonu yoluyla, inhalasyon yoluyla ve hematojen yolla olmaktadır. Orofarenksteki mikroorganizmaların aspire edilebilmesi için konağa ait bazı faktörler gerekmektedir. Hastanın bilinç düzeyindeki değişiklikler, solunum sistemine uygulanan invaziv girişimler, mekanik ventilasyon, gastrointestinal sistemin invaziv girişimleri ve cerrahi girişimler bunların başında gelmektedir. Endotrakeal tüp yerleştirilmesinin hemen ardından hastalarda tüp balonunun kenarındaki mukozada mukoza hasarlanması ve mukosiliyer aktivitede bozulma meydana gelmektedir. Entübasyon tüpü balonunun kenarından mikroaspirasyonlar oluşmakta ve böylelikle de mikroorganizmaların solunum yollarına doğrudan bulaşı olmaktadır. Ayrıca, entübasyon tüpünün içerisinde gelişen biyofilm tabakasına yerleşen mikroorganizmaların da aspirasyon sırasında veya serum fizyolojik uygulama sırasında alt solunum yollarına gidebilmesi olmaktadır. Bunun yanı sıra yoğun bakım hastalarında sağlık personeli aracılığıyla kontaminasyon olabilmektedir. Kontamine solunum cihazları, entübasyon tüpleri ve nebülizasyon cihazlarından kaynaklanan inhalasyon yolu pnömonileri de olabilmektedir (15) 2.2.1.3 HKP ve VİP risk faktörleri a) Hasta ile ilişkili risk faktörleri: Mevcut solunum defans mekanizmasının bozukluğu (kronik obstrüktif • akciğer hastalığı gibi) • Geriatrik yaş grubu (>70 yaş) • Altta yatan hastalıklar ve meydana gelen komplikasyonlar (şok, organ yetmezliği, koma, bilinç bozukluğu, uzamış hastanede yatış, önceden antibiyotik kullanımı, diabetes mellitus, renal yetmezlik, immün yanıt baskılanması gibi) b) Enfeksiyon kontrolüne ilişkin faktörler: • Enfeksiyon kontrol önlemlerinin yetersizliği • Uygunsuz antibiyotik kullanımı c) Tedavi ve girişimlere ilişkin faktörler: • YBÜ’ de altı günden fazla yatırılma • Entübasyon veya mekanik ventilasyon uygulanması 6 • Önceden geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı • Sedasyon • Kortikosteroid kullanımı • Mide asiditesinin yokluğu veya antiasit kullanımı • Nazal yolla gastrik sonda uygulanması • Hastanın düz pozisyonda yatırılması (supin pozisyonu) • İnvaziv girişimler (trakeostomi, bronkoskopi) • Reentübasyon • Bronkoskopi • Uzamış mekanik ventilasyon • Mekanik ventilatör bağlantılarının 48 saatten önce değiştirilmesi • Ventilatöre bağlı hastanın transferi • Abdominal ve toraks cerrahi 4.2.1.4. HKP ve CDC 2013 VİO tanı kriterleri CDC tarafından önerilen kriterlere göre; hastanede yatan bir hastada yeni gelişen ve ilerleyen pulmoner infiltrasyonla birlikte yeni başlayan ateş, lökositoz ve pürülan balgam HKP lehine yorumlanmakla birlikte HKP tanısı multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Anamnez, fizik muayene, radyolojik inceleme, solunum yolu örneklerinin mikrobiyolojik ve patolojik incelenmesi önem taşımaktadır a) Ventilatör İlişkili Durum (VİD): Bazal iyilik halinden sonra oksijenlenmenin bozulduğunu gösteren günlük minimum FiO2 düzeyinde ≥0.20 (20 puan) artış olması ve bu artışın en az iki gün devam etmesi veya günlük minimum PEEP düzeyinde ≥ 3 cmH20 artış olması ve bu artışın en az iki gün devam etmesi • Enfeksiyona bağlı ventilatörle ilişkili durum (İVİD) : MV’nin ≥3 gün uygulanmasından sonra ve oksijenasyonun kötüleşmesinden önce ve sonrası iki gün içerisinde ateş >38 derece veya < 36 veya WBC >22.000 ve <4000 ve beraberinde yeni bir antimikrobiyal ajanın başlanması ve ≥4 gün devam etmesi b) Olası VİP: MV’nin ≥3 gün uygulanmasından sonra ve oksijenasyonun kötüleşmesinden önce ve sonrası iki gün içerisinde bir veya daha fazla örnekten pürülan solunum sekresyonu veya balgam, endotrekeal aspirat, bronkoalveolar lavaj, akciğer dokusu veya korunmuş fırça örneklerinde kültür pozitifliği ( flora elamanları, 7 KNS, enterokok türleri, candida türleri veya mayalar hariç ) • Yüksek olası VİP: Pürülan solunum sekresyonuna ek olarak kantitatif kültür metodu ile endotrekeal aspirat kültürü pozitifliği (≥105 kob/ml) veya bronkoalveolar lavaj (BAL) kültürü pozitifliği (≥104 kob/ml) veya akciğer dokusu kültürü pozitifliği (≥104 kob/ml) veya korunmuş fırça örneği kültürü pozitifliği (≥10³ kob/ml) ya da pürülan sekresyon gereksinimi olmaksızın pozitif plevral sıvı kültürü, veya pozitif akciğer histopatolojisi veya Legionella spp için test pozitifliği veya İnfluenza virüs, RSV, Adenovirüs, Parainfluenza virüs, Rhinovirüs, insan metapneumovirüs, coronavirüsler için test pozitifliği. 2.2.2 Hastane kökenli üriner sistem enfeksiyonu Hastane kökenli ÜSE, HE’lerin %40-60’ndan birinci sırada sorumludur, ancak yoğun bakımlarda ikinci sırada enfeksiyon tipidir. Bunların önemli bir kısmından üriner sisteme yönelik başta kateter olmak üzere girişim sorumludur. Günümüzde tıbbi bakımın önemli bir kısmını oluşturmasına rağmen üriner kateterler konak savunma mekanizmalarını bozan ve normalde steril alanlarda mikroorganizmaların girerek çoğalmasına izin veren araçlardır. Üriner kateterizasyon komplikasyonlarının çoğu bakteriüri sonucu gelişmektedir (16). 2.2.2.1 Hastane kökenli ÜSE epidemiyoloji Hastanelerde her yıl milyonlarca üriner kateter takılmaktadır. Hastaneye yatan hastaların %15-25’ine hastanede yattığı sürede en az bir kez üriner kateter uygulandığı tahmin edilmekte ve üriner kateter kullanımının son 20 yılda arttığı düşünülmektedir. CDC, ABD’ de 1992 yılında 900.000’den çok hastane kökenli ÜSE geliştiğini ve 600 milyon doları aşan maliyet artışı olduğunu tahmin etmektedir (17). Ülkemiz için genel hastane kökenli ÜSE oranını vermek mümkün olmamakla birlikte, heryıl binlerce kişi hastane kökenli ÜSE’ den etkilenmektedir. 4.2.2.2 Hastane kökenli ÜSE patogenez Mikroorganizmalar mesaneye kateter konulma anında, kateter lümeninden veya kateter-üretra yüzeyi boyunca ilerleyerek ulaşabilmektedirler. Organizmaların çoğu hastanın kendi dışkı florasından köken almakla birlikte, hastane ortamından kateteri kolonize ederek (özellikle hastane personelinin elleri yoluyla) de enfeksiyona 8 yol açabilmektedir. Periüretral kolonizasyona neden olan mikroorganizma daha sonra hastaların 2/3’ünde bakteriüriye yol açmaktadır. Bakteriüriden sorumlu giriş yeri olarak, kadınların % 70-80’inde, erkeklerin % 20-30’unda kateter lümeni çevresi gösterilmektedir (6). Bakterilerin kateterize hastalarda mesaneye girmeleri, üroepitelyal hücrelere ve kateter yüzeyine adezinleriyle yapışmaları, polimorfonüveli lökosit (PMNL) fonksiyonlarını bozmaları, mukozanın koruyucu tabakası olan mukopolisakkarit tabakaya zarar vermeleri enfeksiyon için uygun ortam hazırlamaktadır. Kateter ile ilgili ÜSE’lerin patogenezi ile ilgili yapılan bir çalışmada gram pozitif kokların %79’unun ekstraluminal, %21’inin intraluminal olarak; gram negatif basillerin %54’ünün ekstraluminal, %46’sının intraluminal olarak; mantarların ise %69’unun ekstraluminal, %31’inin intraluminal olarak yerleştiği saptanmış (18). 2.2.2.3 Hastane kökenli ÜSE risk faktörleri Hastane kökenli ÜSE’ lerin yaklaşık %80’i katetere bağlı gelişmekteyken, %10-15’inde sistoskopi ve diğer ürolojik işlemler sorumlu tutulmaktadır. Kateterle ilişkili bakteriüriyi artıran nedenler; kateterin kalış süresi, diyabetes mellitus, kadın cinsiyet, üretral stent yerleştirilmesi, malnutrisyon, başka bir alanda aktif enfeksiyon varlığı, uygun olmayan kateter bakımı, anormal serum kreatin değerine sahip olanlar, meatus kolonizasyonudur. Hastaya bir kez kateter takıldığında günlük bakteriüri olasılığı %1-10, birinci haftanın sonunda hastaların %10-40’ından fazladır. 2.2.2.4 CDC 2014 ÜSE tanı kriterleri Üriner sistem enfeksiyonlarının % 80’inde üretral kateter uygulaması söz konusudur. a)Semptomatik ÜSE kriterleri: Kriter 1A: Kateterin takıldığı gün birinci gün kabul edilerek, iki günden daha uzun süredir kalıcı üriner kateteri olan ve üriner enfeksiyon tanısı konulduğunda kateteri takılı olan hastada; ateş (>38°C), kostovertebral açı hassasiyeti (KVAH) ve palpasyonla suprapubik hassasiyet gibi semptomlardan en az birisine ilaveten, idrar kültüründe ≥105 kob/ml iki ya da daha az bakteri üremesi ya da iki günden daha uzun süredir kalıcı üriner kateter takılmış ve ÜSE tanısı konulduğu gün ya da bir gün önce kateteri çıkarılmış olan hastada; ateş (>38°C), sık idrara çıkma, KVAH, dizüri ve palpasyonla suprapubik hassasiyet gibi semptomlardan en az birisine ilaveten idrar 9 kültüründen en fazla iki farklı mikroorganizmanın ≥105 kob/ml üremesi. Kriterin tüm bileşenlerinin saptandığı zaman dilimi bir takvim gününden uzun olmamalıdır. Kriter 1B: ÜSE tanısı konulduğu gün ya da bir gün önce kateteri çıkarılmış olan hastada; 65 yaş ve altındaki hastalar için ateş (>38°C), sık idrara çıkma, KVAH, dizüri ve palpasyonla suprapubik hassasiyet gibi semptomlardan en az birisine ilaveten idrar kültüründe ≥105 kob/ml iki ya da daha az bakteri üremesi Kriter 2A: Kateterin takıldığı gün birinci gün kabul edilerek, iki günden daha uzun süredir kalıcı üriner kateteri olan ve üriner enfeksiyon tanısı konulduğunda kateteri takılı olan hastada ateş (>38°C), KVAH ve palpasyonla suprapubik hassasiyet gibi semptomlardan en az birine ilaveten idrar kültüründe en fazla iki farklı mikroorganizmanın ≥10³-<105 kob/ml üremesi ve lökosit esteraz ve/veya nitrat test pozitifliği, piyüri (≥10 lökosit/mm3 veya çevrilmemiş idrarın x400 büyütme ile incelenmesinde her sahada ≥3 lökosit bulunması), çevrilmemiş idrarın gram boyamasında bakteri bulunması bulgularından birinin bulunması; ya da iki günden daha uzun süredir ve ÜSE tanısı konulduğu gün ya da bir gün önce kateteri çıkarılmış olan hastada ateş (>38°C), sık idrara çıkma, dizüri ve palpasyonla suprapubik hassasiyet gibi semptomlardan en az birine ilaveten idrar kültüründe en fazla iki farklı mikroorganizmanın ≥103-< 105 kob/ml üremesi ve lökosit esteraz ve/veya nitrat test pozitifliği, piyüri (≥10 lökosit/mm3 veya çevrilmemiş idrarın x400 büyütme ile incelenmesinde her sahada ≥3 lökosit bulunması), çevrilmemiş idrarın gram boyamasında bakteri bulunması bulgularından birinin bulunması Kriter 2B: İki günden daha uzun süredir ve ÜSE tanısı konulduğu gün ya da bir gün önce kateteri çıkarılmış olan hastada; 65 yaş ve altındaki hastalar için ateş (>38°C), sık idrara çıkma, dizüri ve palpasyonla suprapubik hassasiyet gibi semptomlardan en az birine ilaveten idrar kültüründe en fazla iki farklı mikroorganizmanın ≥103-< 105 kob/ml üremesi ve lökosit esteraz ve/veya nitrat test pozitifliği, piyüri (≥10 lökosit/mm3 veya çevrilmemiş idrarın x400 büyütme ile incelenmesinde her sahada ≥3 lökosit bulunması), çevrilmemiş idrarın gram boyamasında bakteri bulunması bulgularından birinin bulunması b) Asemptomatik bakteremik ÜSE tanısı Kalıcı üriner kateteri olan ya da olmayan hastada; hangi yaşta olursa olsun ateş, suprapubik hassasiyet, KVAH, dizüri, pollaküri bulgularından hiçbirinin 10 olamaması ve idrar kültüründe en fazla iki farklı üropatojen mikroorganizmanın ≥105 kob/ml üremesi ve idrar kültüründe üreyen üropatojen mikroorganizmalardan en az birinin kan kültüründe de üremesi ya da patojen cilt florası üyesi ise farklı zamanlarda alınmış en az iki kan kültüründe üremesi. Kriterin tüm bileşenlerinin saptandığı zaman dilimi bir takvim gününden uzun olmamalıdır. 2.2.3 Hastane kaynaklı bakteriyemiler ve kateter enfeksiyonları YBÜ'leri genel durumu kötü hastaların izlendiği, tanı ve tedavi amacıyla konağın savunma mekanizmalarını bozan çok sayıda invaziv işlemin yapıldığı, geniş spektrumlu antimikrobiyallerin yaygın olarak kullanıldığı birimler olduğundan görülen hastane enfeksiyonları hastanenin diğer servislerinde görülen enfeksiyonların yaklaşık 5-10 katıdır (19). Damariçi kateter enfeksiyonlarındaki artış nedeniyle son yıllarda kan dolaşımı enfeksiyonları önemli oranda artmıştır (20). Mortalite ve morbiditenin majör nedeni olan kan dolaşım enfeksiyonları (KDE) YBÜ’lerde üçüncü sıklıkta rastlanan enfeksiyonlardır. 2.2.3.1 KDE epidemiyolojisi İntravasküler cihazlar ile ilişkili infeksiyonların çoğunluğu santral venöz katetere bağlı bildirilmekteyken ve sepsis gelişme riski periferik intravenöz katetere göre daha yüksek olduğu bildirilmektedir (21). 65 yaş üzeri yaşlılarda konak direncinin azalması, yetersiz hijyen, hareket azalması, zayıf beslenme gibi faktörlere bir de demans, diyabetes mellitus, serebrovasküler hastalık, koroner ve renal hastalık gibi diğer risk faktörleri ilave olunca, KDE daha sık görülmektedir. Hastane kökenli KDE, hastaların hastanede yatış sürelerini uzatmakta, ek tedavi maliyeti getirmekte ve ölüm oranını arttırmaktadır. Hastane kökenli KDE gelişen hastalarda kaba ölüm hızı %35-40 ve hastane kökenli KDE’ ye bağlı ölüm hızı ise %27 olarak bildirilmektedir (22). 2.2.3.2 KDE patogenezi YBÜ’lerinde hastalara genelde immün sistemi bozuk ve tedavileri için birçok tıbbi girişime ve desteğe ihtiyaç duyulduğu için yapılan her girişim de enfeksiyon riskini arttırmaktadır. YBÜ'ye alınan hastaların %50'si 48-72 saatte, birinci hafta sonunda ise hemen tamamı ünitenin florasını oluşturan etkenlerle kolonize olur, bunlar da daha sonra enfeksiyona yol açar (23). KDE gelişimi bozulmuş konak savunması ve potansiyel olarak patojen bakterilerle olan kolonizasyon olarak iki 11 temel faktöre bağlıdır. Enfeksiyon gelişimi için her ikisinin de varlığına ihtiyaç vardır. Bakterilerle kolonizasyon endojen ve eksojen olarak ikiye ayrılır. Endojen kolonizasyona antibiyotik kullanımı sonrası normal floranın baskılanması neden olur. Endojen kolonizasyon sonrası hastanın kendi vücut florasında bulunan mikroorganizmalar enfeksiyon oluşturur. Tedavi amaçlı operasyonlar, idrar sondası takılması, damar içi kateter uygulanması gibi girişimlerde deri florasını oluşturan mikroorganizmalar uygulama yerinden sızma yoluyla kana ve yukarı idrar yollarına geçerek endojen kolonizasyon nedeni ile enfeksiyon oluşturabilirler (24). Ekzojen kolonizasyon ise direkt temas, damlacık veya solunum yoluyla yayılım sonucu ortaya çıkar. Direkt temas; sağlık personeli, ziyaretçiler, kontamine alet ve infüzyonlarla olabilir (25). Kemoterapi veya graft versus host reaksiyonuna ikincil gelişen deri lezyonları derinin doğal koruyucu bariyerlerini bozarak KDE’lere katkıda bulunur. Hemen tüm vasküler kateterler mikroorganizmalar ile kontaminedir. Yaklaşık 24 saatte kateter ilişkili enfeksiyonlarda en önemli patojenik mekanizma olan biyofilm tabaka ile kateterin iç yüzeyi endojen olarak kaplanır. Mikroorganizmalar, mikroorganizma ve konak tarafından oluşturulan bu biyofilm tabakası içinde saklanarak konak savunma sisteminden ve antibiyotiklerden korunur ve biyofilm içinde çoğalarak göç etmeye başlar. Yabancı cisim etkisi gösteren kateter nötrofillerin fagositoz ve mikroorganizma öldürme gücünün azalmasına yol açarak bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkide bulunur (26). Endemik KNS, KDE’lerin önemli bir kaynağıdır. İnfüzattan manuplasyonlar veya kateter hareketleri ile kan akımına karışır ve sistemik enfeksiyona neden olur. Periferik kısa süreli kateterlerde (<8 gün) esas olarak kateterin dış yüzeyinden ekstraluminal yayılım olurken uzun süreli kateterlerde özellikle lümen içine yayılım en sıktır. Sindirim sistemi, santral venöz kateter ile ilişkili enfeksiyona neden olan candida türleri ile %50 kaynak teşkil eder. Enterobacter türleri ve Pseudomonas aeruginosa gibi mikroorganizmalar nötropenik hastalarda translokasyon ile geçebilir (27). 12 2.2.3.3 KDE risk faktörleri İntravasküler kateterler ve mevcut HE’ler KDE’lerin major kaynağıdır (28). İntravasküler kateterlere bağlı enfeksiyon gelişmesinde rol oynayan risk faktörleri şunlardır: a) Konakla ilgili - Yaş (<1, >60) - Bağışıklık durumu (granülositopeni, immünsüpresif tedavi, deri bütünlüğü kaybı: yanıklar, psöriyazis) - Altta yatan hastalık (diyabetes mellitus, maligniteler) - Hiperalimentasyon, parenteral beslenme - Farklı bir yerde enfeksiyon varlığı (alt solunum yolu enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu) - Cilt altı dokusunun ince ve ödemli olması - Hastanın deri florasının değişimi b) Kateterle ilgili - Kateter tipi (plastik > çelik; teflon ve poliüretan < polivinil klorür) - Uzun, kalın, sert, çok lümenli kateter > kısa, ince, fleksibl, tek lümenli kateter - Kateter yerleşim yeri (santral > periferik; femikroorganizmaral > juguler > subklavyen) - Kalış süresi (72 saatten sonra risk artar) - Yerleşme şekli (cutt down > perkütan; perkütan yerleşmiş santral venöz > implante santral venöz) c) Hastane ve ekiple ilgili - Acil yerleştirme > planlı yerleştirme - Tecrübesiz personel > eğitimli ekip - El yıkama ve steril eldiven kullanma (riski azaltır) - Pansuman şekli (steril gazlı bez < semipermeabl transparan örtü) - Hastane büyüklüğü - Hastanın yattığı bölüm (yoğun bakım, yanık ünitesi) 13 2.2.3.4 KDE tanımları ve CDC 2014 tanı kriterleri a) Sağlık hizmeti ile ilişkili enfeksiyonlar (SHİE): Hastaneye yatırıldığı ilk gün birinci gün kabul edilerek, eğer bir enfeksiyon CDC’nin organ spesifik enfeksiyon kriterleri ilk olarak hastaneye yatışın üçüncü günü veya sonrasında bir araya gelirse SHİE olarak kabul edilir. Enfeksiyon kriterlerinin elemanları ilk iki hastane günü sırasında var olabileceği gibi, üçüncü gün veya sonrasında da mevcut olabilir ancak enfeksiyon kriterlerini karşılayan tüm elemanlar, elemanlar arasında bir takvim günü aralığını aşmayan bir zaman çerçevesi içinde oluşmalıdır. b) Primer KDE : Laboratuvar tarafından doğrulanmış kan dolaşımı enfeksiyonu (KDE-LAB): • KDE-LAB-1: Hastanın bir veya daha fazla kan kültüründe patojen olarak kabul edilen bir mikroorganizmanın üremesi ve bu mikroorganizmanın vücudun başka bir bölgesindeki enfeksiyonla ilişkisinin olmaması • KDE-LAB-2: Bir günü aşmayan süre içinde; ateş, titreme ve hipotansiyon bulgularından en az bir tanesinin olmasına ek olarak farklı zamanda alınmış iki yada daha fazla kan kültüründe cilt florası bakterilerinin üremesi ve vücudun başka bölgesindeki bir enfeksiyonla ilişkisi olmayan pozitif laboratuvar sonuçları Mukozal bariyer hasarlı, laboratuvar tarafından doğrulanmış kan dolaşımı enfeksiyonu (MBH-KDE-LAB): • KDE-LAB-1 kriterlerini karşılayan herhangi bir yaştaki hastanın kan kültürlerinden en az bir tanesinde Bacteriodes spp, Candida spp, Clostridium spp, Enterococcus spp,Fusobacterium spp, Peptostreptococcus spp, Prevotella spp, Veillonella spp ya da Enterobacteriaceae gibi intestinal mikroorganizmalar üretilmesi ya da • KDE-LAB-2 kriterlerini karşılayan herhangi bir yaştaki hastanın kan kültürlerinde başka bir mikroorganizma izole edilmeksizin sadece viridans grup streptokokların üretilmesine ek olarak aşağıdaki kriterlerden en az bir tanesi bulunmalıdır. • Son bir yıl içinde allojenik kemik iliği ve kök hücre nakli yapılmış olup, aynı yatış sırasında pozitif kan kültürü eşliğinde ya evre 3 veya 4 gastrointestinal graft versus host hastalığı ya da pozitif kan kültürünün alındığı gün ya da 14 kültür öncesi son yedi gün içinde gelişen ishal nedeniyle 24 saat içinde ≥1 litre sıvı kaybı olması • Nötropenik hastada pozitif kan kültürünün alındığı (birinci gün) tarihin de dahil olduğu üç gün öncesi ve üç gün sonrasını kapsayan toplam yedi günlük bir zaman peryodu içinde, en az iki farklı günde hemogramda mutlak nötrofil sayısının yada toplam beyaz küre sayısının <500/mm3 olarak saptanmış olması CDC’ nin ABD’ye 2013 yılındaki önerisi; mukozal bariyer hasarını bildirmek tercihe bağlıdır ancak gerek KDİ-LAB, gerekse de MBH-KDİ-LAB olsun tüm SKİKDİ’ ler bildirilmelidir. c) Sekonder KDE: Kan kültüründe izole edilen mikroorganizmanın vücudun başka bir yerindeki bir enfeksiyon odağıyla (pnömoni, ÜSE, intraabdominal enfeksiyon gibi) ilişkili olması. d) İntravasküler kateter enfeksiyonları ile ilgili tanımlar: Sepsis bulguları olan hastada SVK varlığı, bakteriyemi/fungemi olgularında başka odak bulunamayan kateterli hastalar, kateter giriş/çıkış yeri enfeksiyonu bulguları, infüzyon sürecinde ani başlayan sepsis bulguları (sıvı kaynaklı sepsis), kateterle ilişkili olması muhtemel etkenlerin üretilmesi (stafilokoklar, Corynebacterium jeikeium, Mallessezia), SVK çıkarılması ile klinik bulguların düzelmesi, SVK varlığında uygun antibiyotik tedavisine yanıtsızlık; intravasküler kateter ile ilişkili kan akımı enfeksiyonunu düşündürür. Katetere bağlı sepsis tanısında lokal flebit veya kateter girişinde lokal inflamasyon varlığı, başka bir bakteriyemi odağının bulunamaması, risk olmayan hastada sepsis, kanüle arterin distal kısmında emboli, kateterin çıkarılması ile semptomların gerilemesi veya kaybı, yeterli tedaviye rağmen sepsisin devamı ile birlikte, kateterden semikantitatif tekniklerle yapılan kültürde 15’ in üzerinde koloni saptanması anlamlıdır. Ayrıca kateter kültürü ile kan kültüründe aynı tip mikroorganizmanın üremesi de kateter enfeksiyonunu gösterir. 2.2.4 Cerrahi alan enfeksiyonları Yara enfeksiyonu terimi 1992 yılında Hastalık Kontrol Komitesi’nin teklifiyle cerrahi alan enfeksiyonu olarak değiştirilmiştir. Cerrahi alan enfeksiyonları 15 (CAE), cerrahi girişimden sonra 30 gün içinde oluşan (implant varsa bir yıl içinde) ameliyat bölgesini içeren ve cerrahi işlem ile ilişkili enfeksiyonlardır. 2.2.4.1 CAE epidemiyoloji CAE’ler bütün cerrahi işlemlerin olası komplikasyonlarından biridir. CAE’lerin %67’si insizyonel, %33’ü organ/boşluk enfeksiyonudur ve dolayısıyla %67’si önlenebilir enfeksiyonlardır. ÜSE’ ndan sonra en sık karşılaşılan hastane kökenli enfeksiyonlardır, yoğun bakım enfeksiyonları arasında da pnömoni, ÜSE ve bakteriyemilerden sonra dördüncü sırada yer almaktadır. 2.2.4.2 CAE patogenez CAE’ye neden olası patojenler endojen ve ekzojen kaynaklardan gelir. Ancak en sık karşılaşılan patojenler hastanın cildinden, mukoz membranlarından veya içi boş organlar gibi endojen flora kaynaklıdır. Gastrointestinal sistem (GİS), endojen mikroorganizmaların primer deposudur. Ülser kanaması veya tıkanma olduğunda veya kanser varlığında mide mikroflorası genellikle artar. Ekzojen kaynak, genellikle cerrahi personelin kendisi, operasyon odası ve operasyon aletleridir. 2.2.4.3 CAE risk faktörleri a)Hastaya ait risk faktörleri: Diyabet, sigara kullanımı, steroid kullanımı, malnutrisyon, preoperatif hastanede kalış süresinin uzaması, ameliyat öncesi nazal kolonizasyon, ameliyat anında kan transfüzyonu b)Ameliyata ait faktörler: Ameliyat öncesi antiseptik duş, ameliyat öncesi kılların temizliği, ameliyat odasında hastanın cilt hazırlığı, ameliyat öncesi el/ön kol antisepsisi, enfekte veya kolonize cerrahi personele yaklaşım, antimikrobiyal profilaksi 2.2.4.4 CDC 2013 CAE tanımlar ve tanı kriterleri 2.2.4.4.1 Yüzeyel insizyonel CAE Yüzeyel insizyonel cerrahi alan enfeksiyonu aşağıdaki kriterleri karşılamalıdır: Ameliyattan sonraki 30 gün içinde gelişen ve sadece insizyon yapılan cilt ve cilt altı dokusunu ilgilendiren ve hastada aşağıdakilerden en az birinin olduğu enfeksiyon; - Yüzeyel insizyondan pürülan drenaj olması. 16 - Yüzeyel insizyondan aseptik olarak elde edilen sıvı veya doku kültüründe mikroorganizma izole edilmesi. - Cerrahın insizyonu yeniden açması ve kültür pozitif olması ya da kültür alınmamış olması ve ağrı-hassasiyet, lokal şişlik, kızarıklık, ısı artışı belirti ve bulgulardan en az birinin olması. Kültür negatifse bu kriter karşılanmaz. - Cerrah ya da takip eden hekim tarafından yüzeyel insizyonel CAE tanısı konulması. İki spesifik yüzeyel insizyonel CAE tipi vardır: a) Yüzeyel insizyonel primer CAE: Bir veya daha fazla insizyonu olan hastanın primer insizyonunda saptanan enfeksiyon yüzeyel insizyonel CAE olarak isimlendirilir (Örneğin, sezaryen insizyonu veya koroner arter by-pass cerrahisi (CBGB) için göğüs insizyonu). b) Yüzeyel insizyonel sekonder CAE: Birden fazla insizyonu olan hastanın sekonder insizyonunda saptanan enfeksiyon yüzeyel insizyonel CAE olarak isimlendirilir ( Örneğin, CBGB için donör bölge insizyonu). Ancak aşağıdaki durumlara dikkat edilmesi gerekir: - Sütür absesi (sütur giriş yeri yeri ile sınırlı minimal inflamasyon ve akıntı) enfeksiyon olarak bildirilmez. - Lokalize bıçak yarası veya pin (çivi) yeri enfeksiyonu CAE olarak bildirilmez. Derinliğine bağlı olarak deri ve yumuşak doku enfeksiyonu olarak düşünülebilirse de bu modül altında bildirilmez. - Sellülit tanısı kendi başına yüzeyel insizyonel CAE kriterlerini karşılamaz. - Yüzeyel insizyonel enfeksiyon fasiya ve/veya kas tabakalarına uzanırsa sadece derin insizyonel CAE olarak rapor edilir. - Sünnet cerrahi girişim kategorileri arasında yer almamaktadır. Bu modül altında bildirilmez. - Enfekte yanık yarası bu modül altında bildirilmez. - ‘’Takip eden hekim’’ terimi; cerrah(lar), enfeksiyon hastalıkları hekimi, olgu ile ilgili diğer hekimler, acil hekimleri veya asistanlar olarak yorumlanabilir. 17 2.2.4.4.2 Derin insizyonel CAE Cerrahi girişimlerden sonra 30 veya 90 gün içinde gelişen ve insizyonun kas ve fasiya gibi derin yumuşak dokularını ilgilendiren ve aşağıdakilerden en az birinin olduğu enfeksiyon; - Derin insizyondan pürülan drenaj olması. - Derin insizyonun spontan olarak veya cerrah tarafından planlı olarak açılması ve kültür pozitif olması ya da kültür alınmamış olması ve aşağıdaki belirti ve bulgulardan en az birinin olması: Ateş (>380C), lokal ağrı veya hassasiyet. Kültür negatifse bu kriter karşılanmaz. - Direkt incelemede invaziv işlem sırasında veya histopatolojik ya da radyolojik incelemeyle derin insizyon bölgesinde apse ya da diğer infeksiyon bulgularının olması. - Cerrah ya da takip eden hekim tarafından derin insizyonel CAE tanısı koyulması. İki spesifik derin insizyonel CAE tipi vardır: a) Derin insizyonel primer CAE: Bir veya daha fazla insizyonu olan hastanın primer insizyonunda saptanan enfeksiyonderin insizyonel CAE olarak isimlendirilir (Örn. sezaryen insizyonu veya CBGB için göğüs insizyonu). b) Derin insizyonel sekonder CAE: Birden fazla insizyonu olan hastada sekonder insizyonunda saptanan enfeksiyon derin insizyonel CAE olarak isimlendirilir ( Örn.CBGB için donör bölge insizyonu). - Hem yüzeyel hem de derin insizyonel enfeksiyon olduğunda derin insizyonel enfeksiyon olarak sınıflandırılır. - Yüzeyel insizyonel, derin insizyonel ve organ boşluk bölgelerini içeren enfeksiyon derin insizyonel enfeksiyon olarak sınıflandırılır. Bu durum insizyonun komplikasyonu olarak değerlendirilir. - ‘’Takip eden hekim’’ terimi; cerrah(lar), enfeksiyon hastalıkları hekimi, olgu ile ilgili diğer hekimler, acil hekimleri veya asistanlar olarak yorumlanabilir. 18 2.2.4.4.3 Organ boşluk CAE Cerrahi girişimlerden sonra 30 veya 90 gün içinde gelişen ve ameliyat sırasında manipüle edilen ya da açılan, cilt insizyonu, fasiya ya da kas tabakaları dışında kalan herhangi bir vücut bölgesini ilgilendiren enfeksiyon ve hastada aşağıdakilerden en az birinin olduğu enfeksiyon; - Organ ya da boşluğa yerleştirilmiş bir drenden pürülan drenaj olması. - Organ/boşluktan aseptik olarak alınmış doku veya sıvı kültüründe üreme olması. - Direkt incelemede, invaziv işlem sırasında veya histopatolojik ya da radyolojik incelemeyle organ/boşluğu ilgilendiren apse veya diğer enfeksiyon bulgularının olması. - Cerrah ya da takip eden hekim tarafından organ/boşluk cerrahi alan enfeksiyonu tanısı koyulması ve aşağıda belirtilen organ/boşluk CAE spesifik bölgeleri enfeksiyon bölgesi kriterlerinden en az birinin karşılayan enfeksiyon Organ/boşluk CAE’ler cilt insizyonu, fasiya veya kas tabakaları dışında cerrahi sırasında açılan ya da manipüle edilen vücudun herhangi bir bölümünü ilgilendirebileceğinden, organ/boşluk enfeksiyon krtiterlerine ek olarak bu vücut bölgesi için enfeksiyon kriterleri de karşılanmalıdır. Örneğin; sonrasında subdiyafragmatik apse gelişen bir apendektomi, hem organ/boşluk hem de IAB kriterlerini karşıladığından intraabdominal spesifik bölgede organ/boşluk CAE olarak bildirilmelidir. - Organ/boşluk CAE olduğu halde ameliyat olmuş ve cerrahi insizyonu primer olarak kapatılmış bir hastada, sürveyans periyodu süresince gelişen enfeksiyon, organ/boşluk CAE ve bölge spesifik enfeksiyon kriterleri karşılanıyorsa, organ/boşluk CAE olarak kabul edilir. Gerekçe: Cerrah yarayı primer olarak kapamayı tercih ettiyse devam eden ya da yeni enfeksiyon riski çok düşük kabul edilir. -Nadiren organ/boşluk CAE insizyondan drene olur ve insizyon komplikasyonu olarak kabul edilir. Bu nedenle derin insizyonel CAE olarak sınıflandırılır. 19 -Kardiyak cerrahiyi takiben gelişen osteomiyelitin eşlik ettiği mediastinit CAE-BONE değil de CAE-MED olarak sınıflandırılır. - Ameliyattan sonra menenjit ve beyin apsesi bir arada mevcutsa CAE-IC olarak bildirilir. - Yerleştirildikten sonraki 90 gün içinde gelişen BOS şant enfeksiyonu CAEMEN olarak bildirilir, daha geç ya da manipülasyondan sonra gelişirse CNS-MEN kabul edilir ve bu mikroorganizmadül altında bildirilmez. - Spinal cerrahiyi takiben menenjitle birlikte spinal apse CAE-MEN olarak bildirilir. - ‘’Takip eden hekim’’ terimi; cerrah(lar), enfeksiyon hastalıkları hekimi, olgu ile ilgili diğer hekimler, acil hekimleri veya asistanlar olarak yorumlanabilir. Bugün için standart kabul edilen CDC tanımlamalarına göre CAE; yüzeyel insizyonel, derin insizyonel ve organ/boşluk CAE olmak üzere başlıca üç grupta incelenmektedir. CAE’lerin üçte ikisinin insizyonel CAE olduğu, organ/boşluk CAE’lerin ise daha az sıklıkla üçte bir oranında rastlandığı görülmektedir. CAE’ları cerrahi girişim bölgesine göre de sınıflandırılmaktadır. a) Organ/boşluk CAE spesifik bölgeleri Organ/boşluk spesifik bölgeleri Tablo 1’de gösterilmiştir. 20 Tablo 1. Organ/boşluk CAE spesifik bölgeleri . Osteomyelit . Meme apsesi veya mastit . Miyokardit veya perikardit . Disk boşluğu .Kulak, mastoid . Endometrit . Endokardit . Göz, konjunktivit dışında başka .İntraabdominal, yerde belirtilmemiş . İntrakraniyal, beyin apsesi veya dura . Eklem veya bursa .Solunum sisteminin diğer enfeksiyonları . Mediastinit . Menenjit veya ventrikülit . Gastrointestinal sistem . Oral kavite (ağız, dil veya diş etleri) . Hepatit . Üriner sistemin diğer enfeksiyonları . Arteryel veya venöz enfeksiyon . Menenjit olmaksızın spinal apse . Vajinal kaf . Sinüzit . Üst solunum yolu. . Erkek veya kadın üreme sisteminin diğer enfeksiyonları Cerrahi teknikle ilgili olarak, cerrahi girişim sırasında cerrahi yaranın kontamine olma düzeyi gözetilerek ‘yara sınıflandırma sistemi’ geliştirilmiştir. Buna göre cerrahi yaralar; temiz, temiz-kontamine, kontamine ve kirli-enfekte olmak üzere sınıflara ayrılmıştır. Bu sınıflamayla doğru orantılı olarak kontaminasyon olasılığı arttıkça CAE oranı da artmaktadır. Bu oran temiz yaralar için % 1-5, temizkontamine yaralar için % 5-10, kontamine yaralar için % 10-20 ve kirli yaralar için % 20-40 olarak hesaplanmıştır (29). 2.3 Önemli Hastane Enfeksiyonu Etkenleri 2.3.1 Metisilin dirençli Staphylococcus aureus (MRSA), vankomisin orta duyarlı Staphylococcus aureus (VISA) ve vankomisin dirençli Staphylococcus aureus (VRSA) Tüm dünyada gerek toplum gerekse de hastane kökenli enfeksiyonlara yol açan en önemli etken MRSA ilk kez 1961 yılında tanımlanmıştır. Günümüze gelene 21 kadar metisilin direnç oranları artmış, bu MRSA’larda vankomisin direnç oranları azalmış, MRSA izolatları arasında vankomisine orta düzeyde duyarlı Staphylococcus aureus (VISA), heterojen VISA (HVISA) ve vankomisin dirençli Staphylococcus aureus (VRSA) görülmeye başlamıştır. Ek olarak MRSA’lar eskiden hastanelerin önemli enfeksiyon etkeniyken yıllarla beraber toplumda da görülmeye başlamıştır (30). MRSA tüm dünyada yaygın görülmekle beraber ülkeler arası prevelansı farklılık göstermektedir. Ülkemizin de dahil olduğu Akdeniz ülkelerinde görülen antibiyotik direncinin ortaya konulduğu ARMed çalışmasından elde edilen verilere göre S. aureus kan izolatlarındaki metisiline direnç oranı 2003-2005 yılları arasında sırasıyla %43, %40 ve %35 olarak tespit edilmiş, SENTRY çalışmasında da Türkiye’de görülen MRSA oranının %30.9 olduğu saptanmıştır (31). S. aureus’un neden olduğu enfeksiyonlar; folikülit, fronkül, karbonkül, impetigo, süpüratif hidradenit, mastit, yara enfeksiyonları, erizipel, nekrotizan fasit gibi deri ve yumuşak doku enfeksiyonları, osteomyelit, protez eklem enfeksiyonları, septik artrit, septik bursit, pyomiyozit gibi kemik ve eklem enfeksiyonları, haşlanmış deri sendromu, toksik şok sendromu, besin zehirlenmesi gibi toksine bağlı hastalıklar, pnömoni, ampiyem gibi akciğer enfeksiyonları, bakteriyemi, endokardit, perikardit, menenjit olarak sayılabilir. S. epidermidis, S. saprophyticus, S. haemikroorganizmalyticus, S. lugdunensis, S. schleiferi, S. hominis, S. warneri, S. capitis, S. cohnii, S. simulans, S. auricularis, S. xylosus, S. caprae, S. saccharolyticus, S. pasteuri gibi insanlarda enfeksiyon etkeni olarak saptanan koagülaz negatif stafilokoklar da benzer şekilde bakteriyemi, endokardit, üriner sistem enfeksiyonları, osteomyelit, göz enfeksiyonları, damar içi kateter, hemodiyaliz şantları ve greftleri, serbrospinal şantlar, peritoneal diyaliz kateterleri, pacemaker tel ve elektrodları, protez eklemler, meme protezleri, kalp kapağı protezleri ve penil protezlerde yabancı cisim enfeksiyonlarına neden olabilirler. 1959 yılında ilk metisilin üretilmiş ve klinik kullanıma girdikten kısa bir süre sonra 1961 yılında ilk MRSA suşu bildirilmiş. Metisilin direncinden sorumlu mekanizmalar başta mecA geni varlığına bağlı PBP-2a yapımı olmak üzere PBP’ lerin beta-laktam antibiyotiklere afinitelerinde azalma ve beta-laktamazların aşırı yapımıdır. Tuz konsantrasyonu, pH, ortam kompozisyonu, osmolarite ve ortam 22 sıcaklığı metisilin direncini etkileyen eksternal faktörlerdendir (32). Günümüzde MRSA enfeksiyonlarının tedavisinde en sık kullanılan ilaçlar vankomisin ve teikoplanin olmak üzere glikopeptid grubu antibiyotiklerdir. Bu ilaçlar hücre duvar sentezini inhibe eder, bunu bakteri duvarının komponenti olan peptidoglikanın Dalanil-D-alanin ucuna bağlanarak yapar (33). D-alanin kopar sonuçta da peptidoglikan zincirinin uzaması ve hücre duvarının sentezi inhibe olur. MRSA kökenleri ile oluşan enfeksiyonlarda genelde tedavi seçeneği vankomisindir. Son yıllarda MRSA insidansındaki artışla beraber vankomisin kullanımı hızla artmıştır. Tedavide glikopeptidlerin yanı sıra linezolid, daptomisin ve tigesiklin gibi yeni antibiyotiklerde kullanılmaktadır. Yeni antibiyotiklerden linezolid ilk kez 2000 yılında klinik kullanıma girmiş ve bir yıl gibi kısa sürede ilk linezolid dirençli MRSA izolatı tanımlanmıştır. Buna benzer şekilde daptomisin ilk 2003 yılında kullanıma girmiş ve iki yıl sonrasında daptomisin dirençli MRSA izolatı tanımlanmış. Ülkemizde yapılan duyarlılık çalışmalarında ise MRSA izolatlarında linezolid, daptomisin ve tigesiklin direnci saptanmamıştır (31). 2.3.2 Vankomisin dirençli enterokoklar (VRE) 1930’lu yıllarda üreme özellikleri ile streptokoklardan ayrılan enterokoklar, 1970’li yıllardan itibaren HE etkeni olarak izole edilmekte, 1980’li yıllardan sonra vankomisin direncinin ortaya çıkışı ile hastane kökenli enterokok enfeksiyonlarının oranlarında bariz artış saptanmıştır. Enterokok cinsinde çok sayıda tür mevcuttur, ama en sıklıkla izole edilen tür %80-90 E. faecalis’tir. Klinik örneklerde ikinci sıklıkla %5-10 E. faecium ve nadir olarak da E. casseliflavus, E. raffinosus, E. avium, E. durans, E. gallinarum, E. hirae, E. cecorum, E. malodoratus, E. dispar, E. mundii, E. gilvus ve E. pullens yer almaktadır. Birçok hastanede HE’ler arasında ilk sırada yer alan enterokoklar hastane kökenli ÜSE’ lerin ortalama %16’sından, hastane kökenli yara enfeksiyonlarının %12’sinden, hastane kökenli bakteriyemilerin %9’undan sorumludur (34). Günümüzde enterokokları hastane enfeksiyonları açısından sorun mikroorganizma haline getiren durum, ilk kez 1988 yılında tanımlanan ve giderek artan oranda saptanan glikopeptid direncidir. Türkiye’de ilk VRE salgını 1998 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tümer ve arkadaşları tarafından 23 bildirilmiş, 1999’dan sonra İstanbul Üniversitesi, Ankara Gülhane Tıp Fakültesi, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ara ara epidemiler saptanmış. E. faecium suşlarında antibiyotik direnç oranı daha yüksektir. E. faecalis’te ampisilin ve vankomisin direnci %2-3 iken E. faecium da ampisilin direnci %83’lere, vankomisin direnci %52’lere ulaşmıştır (32). Uzun süreli hastanede yatış, yoğun bakım ünitesinde yatıyor olmak, hastane içinde servisler arası naklin olması, nazogastrik sonda ve sükralfat kullanımı, immünyetmezlik durumu ve nötropeni varlığı, özellikle sefalosporin grubu ve vankomisin başta olmak üzere önceden antibiyotik kullanımı, karın içi cerrahi girişimi ve karaciğer naklini takiben cerrahi re-eksplorasyon gereksinimi VRE’lere bağlı enfeksiyon gelişiminde risk faktörü olarak saptanmıştır. Enterokoklar sıklık sırasına göre gastrointestinal sistem, oral kavite, vagina, safra kesesi ve üretranın normal florasında bulunmaktadır. GİS, VRE için en önemli endojen kaynak olmakla beraber, enfeksiyon gelişen hastalarda ilk olarak kolonizasyon gelişmektedir. Ancak kolonizasyon sonrası enfeksiyon gelişme oranı düşüktür. VRE ile enfekte yada kolonize olan hastaların oda yüzeyleri de bu etkenle kolonize olduğundan hastane enfeksiyonu için önemli kaynak teşkil eder. Aynı zamanda kontamine ellerle trakeostomi veya endotrekeal tüp bakımı sonucu da eksojen olarak VRE alınabilir. GİS’i kolonize eden bakterilerin %40’ının E. gallinarum olduğu saptanmış, ancak bunlara bağlı hiçbir enfeksiyon saptanmamıştır. Enterokoklarda farklı klinik özelliklere sahip VanA, VanB, VanC, VanD, VanE ve VanG olarak adlandırılan altı tip direnç fenotipi tanımlanmıştır. VanA fenotipinde, vankomisin (MİK ≥64 µg/mL) ve teikoplanine (MİK ≥16 µg/mL) indüklenebilir yüksek düzey direnç söz konusudur ve vanA geni tarafından kodlanır. VanB fenotipinde sadece vankomisine (4-100 µg/mL) karşı değişebilen orta-yüksek oranlarda indüklenebilen ve vanB genleri tarafından kodlanan direnç sözkonusudur. VanC fenotipinde de vankomisine (MİK= 2-32 µg/mL) düşük düzey indüklenemez direnç mevcuttur ve vanC genleri tarafından kodlanır. Van D direncinin özelliği ise, bu tip direnç E. faecium’da gösterilmiş olup, bu suşlar vankomisine orta düzey (MİK= 64-128 µg/mL) dirençli, teikoplanine duyarlı ya da düşük düzeyde (MİK= 4 µg/mL) dirençlidir. VanD direnç genleri kromozomda yer alır, bakteriler arasında aktarılamaz. VanE direnci intrensek VanC direnci ile benzerlik göstermekte olup, 24 direnç, E. faecalis BM4405 suşunda saptanmıştır ve bu direncin özelliği vankomisine düşük düzey dirençli (MİK= 16 µg) ve teikoplanine duyarlı oluşudur. VanD, VanE ve VanG genleri tarafından kodlanan diğer üç glikopeptid direnci türleri daha nadir saptanmakta ve henüz epidemiyolojik önemi anlaşılamamıştır. Genellikle E. faecalis ve E.faecium izolatlarında görülen VanA ve VanB dirençleri daha sık karşımıza çıkmaktadır. VanC direnci ise E. gallinarum ve E. casseliflavus şuslarının yapısal özelliğidir. Glikopeptid antibiyotiklere dirençli suşlar enterokok enfeksiyonları içinde tedavisi en zor enfeksiyonlardır. Çünkü dirençli suşlar diğer antibiyotiklere de çoğunlukla dirençlidir. En sık görülen VanA tipi dirence sahip E. faecium suşları aynı zamanda penisilinlere ve aminoglikozidlere de çoğu zaman dirençlidir. Bu nedenle çalışmalar antibiyotik kombinasyonları ve yeni ilaçlar üzerine yoğunlaşmıştır. Bu grup içinde genelde yoğun bakımda yatan, ciddi hastalıklara sahip olan, immün sistemi baskılanmış kritik hastaların yer alması da tedavi seçeneklerini kısıtlamaktadır. VRE enfeksiyonlarının tedavisinde yüksek doz ve sürekli ampisilin infüzyonu, doksisiklin ve minosiklin, nitrofurantoin, novobiyosin, kinolonlar, rifampisin, kloramfenikol gibi antibakteriyellerin tek başına ya da kombine kullanılmaları uzun yıllardır bildirilmekle beraber kullanım sırasında yaşanan toksik etkiler ve tedavi yanıtsızlıkları sonucu yeni antibiyotik araştırmaya yönlendirmiş ve 2000’li yılların başında kinupristin-dalfopristin ve linezolid ‘’Food and Drug Administration’’(FDA) tarafından onaylanarak VRE tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. 2.3.3. Çoğul dirençli Gram-negatif bakteriler Yoğun bakım ünitelerinde en sık karşılaşılan dirençli gram negatif bakteriler Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae, Enterobacter spp., Pseudomonas spp. ve Acinetobacter spp.’dir. Günümüzde ciddi boyutlara ulaşan direnç sorunlarının antibiyotik kullanımı ile yakın olduğu düşünülmektedir. Çoğul direnç bu bakterilerin etken olduğu ciddi enfeksiyonlarda kullanılan normalde duralı oldukları antibiyotiklerin en az ikisine duyarlılık azalması durumudur. Seftazidim, sefepim, imipenem, meropenem, piperasilin-tazobaktam, siprofloksasin ve levofloksasine azalmış duyarlılık olması ise tüm antibiyotiklere direnç anlamında olan pan-rezistan 25 durumdur. Pan-rezistan tanımındaki antibiyotiklere ek olarak tikarsilin-klavulonik asit, ampisilin-sulbaktam, aminoglikozidler, tigesiklin ve polimiksinlere de direnç olması durumu extreme ilaç direnci olarak tanımlanır. 2.3.3.1 Escherichia coli (E. coli) E. coli; Enterobacteriaceae ailesinden, sporsuz, nadiren kapsül oluşturan gram negatif basildir. E. coli; %90 laktoz ve %99 indol pozitiftir. İnsan ve hayvan bağırsakları kaynak olduğundan ve bu bakterinin hastane ortamında üremesi güç olduğundan bu bakteriye bağlı hastane enfeksiyonlarının çoğu endojendir. MacConkey veya Eosin-Metilen-Blue agarda izole edilebilir. Hastane enfeksiyonlarının önemli etkeni olan E. coli ÜSE’ lerde en sık rastlanan etkendir ve hastane kökenli sepsislerin %15’inin nedenidir. Ayrıca cerrahi alan enfeksiyonları, intraabdominal apseler, peritonit ve pnömoni, bunlara enfeksiyonlara bağlı sekonder bakteriyemiler ve nöroşirürji sonrası menenjitlere neden olabilirler (35). E. coli’lerde beta-laktam antibyotiklere karşı direnç gelişmesinde beta-laktamaz enziminin yapımı ve bakteri içine antibiyotik girişinin azalması, florokinolonlara karşı dirençte hedef molekülde değişiklik ve bakteri içine antibiyotik girişinin azalması, aminoglikozidlere dirençte ise sentezlenen enzimlerle aminoglikozidlerin modifikasyonu rol oynamaktadır. Plazmid kontrolünde yapılan genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) üreten bakteriler sefotaksim, seftazidim, seftriakson ve aztreonama dirençlidir. Ülkemizde yapılan çok merkezli çalışmada E. coli’de GSBL oranı %19.5 olarak saptanmıştır (36). GSBL yapan E. coli’nin neden olduğu enfeksiyonların tedavisine yönelik randomize kontrollü çalışmalar yoktur, ancak pnömoni gibi ciddi enfeksiyonların tedavisinde ilk seçenek karbapenemler önerilmektedir. Piperasilin-tazobaktam, tikarsilin-klavulonik asit, sefaperazon-sulbaktam gibi beta-laktam/beta-laktamaz inhibitörlerinin kullanılmasını öneren çalışmalar yoktur. Ayrıca tedavide dördüncü kuşak sefalosporin olan sefepim kullanılacaksa yüksek dozda ve aminoglikozidlerle kombine edilmesi önerilmektedir. 26 2.3.3.2 Klebsiella spp. Klebsiella spp; Enterobacteriaceae ailesinden, sporsuz, genellikle kapsüllü, hareketsiz, gram negatif basildir. Diğer Enterobacter türleri gibi ornitini dekarboksile etmezler. Doğada, insan ve hayvan bağırsaklarında yaygındırlar, %1-6 oranında floranın geçici elemanı olarak nazofarenkste de bulunabilir. HE’ lerin önemli etkenlerinden biri olan Klebsiella türü K. pneumoniae’ dir, biri de Klebsiella oxytoca’dır. Klebsiella türleri yapılan çalışmalarda ÜSE ve primer bakteriyemiler başta olmak üzere, alt solunum yolu, safra yolları ve cerrahi alan enfeksiyonları gibi hastane enfeksiyonlarının %8’inden sorumludur (37). Son zamanlarda artan Klebsiella türlerinin sıklığı plazmidler aracılığı ile antibiyotiklere direnç göstermesi, beta-laktamaz üretimi ile hastalardaki HE artışına bağlı olabilir. Klebsiella spp. suşlarında ESBL’ye daha sık rastlanmaktadır ve kinolon direnci ile GSBL üretimi arasında kuvvetli birliktelik olduğu gösterilmiştir. Betalaktamaz (GSBL) üreten bakteriler sefotaksim, seftazidim, seftriakson ve aztreonama dirençlidir. Ayrıca bu suşlarda sefepim, piperasilin-tazobaktam, sefoperazonsulbaktam, amikasin ve siprofloksasine karşı da yüksek direnç oranları saptanmıştır. Klebsiella türlerinde florokinolonlara ve aminoglikozidelere direnç E. coli’ lerde anlatıldığı gibidir. Son zamanlarda karbapeneme dirençli K. pneumoniae suşları bildirilmiş ve bu suşlarda OXA-48 ve VIM-1 enzimleri saptanmıştır. GSBL yapan Klebsiella türlerinin neden olduğu enfeksiyonların tedavisi GSBL yapan E. coli tedavisi gibidir. 2.3.3.3 Enterobacter spp. Genellikle HE etkeni olan enterobacter türleri toprakta, suda, insan ve hayvan kalın bağırsaklarında ve dışkılarında, bitkilerde, süt ürünlerinde bulunur. İnsanlardaki enfeksiyonlardan sorumlu tutulan Enterobacter cinsleri Enterobacter aerogenes ve Enterobacter cloacae’dır. Ayrıca kontamine iv sıvılardan kaynaklanan epidemilere neden olan ve iv uyuşturucu kullananlarda ‘’cotton fever’’ adlı tablodan sorumlu Enterobacter agglomerans’dır. YBÜ’ lerde solunum yolları, cerrahi alan, üriner sistem ve bakteriyemilerde izole edilir. Bakteriyemi için en önemli risk faktörü altta yatan ciddi bir hastalığın varolmasıdır. Bildirilen raporların çoğunda Enterobacter cloacae en sık izole edilen türdür. Enterobacter agglomerans kökenleri ampisilin, sefalotin ve sefoksitine 27 duyarlı iken, tip 1 indüklenebilir beta-laktamazlardan (Amp C) kaynaklanan dirençten dolayı Enterobacter aerogenes ve Enterobacter cloacae bu üç antibiyotiğe dirençlidir. Üçüncü kuşak sefalosporinlere, geniş spektrumlu penisilinlere ve aztreonama karşı oluşan dirençte de AmpC rol oynar. Enterobacter türlerine en etkili olan beta-laktam grubu antibiyotikler sefepim gibi dördüncü kuşak sefalosporin ve karbapenemlerdir. Enterobacter cloacae’vde GSBL enzimi varlığı ABD, Avrupa ve Asya’da saptanırken ülkemizde IMP-1 varlığı gösterilmiştir. 2.3.3.4 Pseudomonas spp. Pseudomonas spp., doğada ve hastanelerde yaygın olarak bulunur. Primer olarak hastane kökenli patojen olarak kabul edilen ve nonfermentatif gram negatif basiller içinde en sık enfeksiyon etkeni olan, Pseudomonas aeruginosa, oksidaz pozitif olması ve glikozu fermente etmemesi ile diğer Enterobacteriaccea’dan ayrılır. Hareketlidirler ve 42 derecede üreyebilirler. Hastane dışındaki sağlıklı insanlarda kolonizasyonu düşükken, hastanede yatan hastalarda bu oran ortalama %18’e, gastrointestinal cerrahi geçiren hastalarda %73’e kadar çıkabilir. Yoğun bakım üniteleri, yanık üniteleri, mekanik ventilatörler, kanser kemoterapisi uygulanan veya geniş spektrumlu antibiyotik kullananlarda kolonize olarak invazif enfeksiyonlara yol açmaktadır. Çapraz kontaminasyonla hastadan hastaya geçiş bakterinin hastane ortamında yayılmasında en önemli etmenlerden biridir. P. aeruginosa çevre koşullarına kolay adaptasyonu, değişik virulans faktörleri ve antibiyotiklere hızla direnç geliştirdiği için sık görülen fırsatçı enfeksiyon etkeni olarak önemlidir. P.aeruginosa, bakteriyemi, pnömoni, deri ve yumuşak doku enfeksiyonları, nekrotizen enteokolit ve diyare gibi gastrointestinal sistem hastalıkları, kemik ve eklem enfeksiyonları, otitis externa, malign eksternal otit ve kronik süpüratif otitis media gibi kulak enfeksiyonları, menenjit ve beyin absesi gibi merkezi sinir sistemi enfeksiyonları, üriner sistem enfeksiyonu yapabilir. Antibiyotiklere karşı bakteriyel dış membranda geçirgenlik azalması ve aktif pompa sistemi ile antibiyotiğin dışarı atılması nedeniyle P.aeruginosa birçok antibiyotiğe dirençlidir. Penisilin ve sefalosporinlere dirençte ise indüklenebilir kromozomal AmpC tipi beta-laktamaz (IBL) rol oynar. Florokinolon ve betalaktamlara direnç gelişiminde permeabilite mutasyonları da önemli rol oynamaktadır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda IMP-1, VIM-5 ve VIM-2 gibi metallo-beta-laktamaz 28 üreten suşlar belirlenmiştir. Plazmid kontrolünde olan GSBL ve kromozomal IBL sentezleyen suşların saptanması, tedavide kullanılacak antibiyotik seçimine yol göstericidir. P.aeruginosa’ya karşı etkili beta-laktam antibiyotikler; piperasilin, seftazidim, sefepim, sefpirom, imipenem, meropenem ve aztreonamdır. Florokinolonlar içinde ise siprofloksasin en etkilidir. Aminoglikozidler içinde en az direnç amikasine karşı olurken, en yüksek direnç gentamisine karşı oluşur, tobramisinin ise daha iyi intrensek aktivitesi vardır. Tedavide kullanılan en yaygın kombinasyon ise genellikle sinerjik etki gösteren beta-laktam ve aminoglikozid kombinasyonudur. 2.3.3.5 Acinetobacter spp. Acinetobacter cinsi bakteriler; Moraxellaceae ailesi içinde, katalaz pozitif, oksidaz negatif, indol negatif, nitratları redükte etmeyen kesin aerop üreyen, gram negatif çomaklardır. Acinetobacter ’ler genel olarak toprak ve su gibi doğada yaygın bulunurlar, kuru ortamda günlerce canlı kalabilme özelliğine sahiptirler. Vücudun koltuk altı, kasıklar, parmak araları gibi nemli florasında yer aldığı gösterilmişir. Sağlıklı kişilerin oral kavitesinde ve solunum yollarında taşıyıcılık gösterilmişsede hastanede yatanlara oranla oldukça azdır. Acinetobacter cinsi içerisinde genomik olarak 32 tür tanımlanmış, bunlardan hastane enfeksiyonlarında en sık karşılaşılan genomik tür A. baumannii olarak bildirilmiştir. Diğer hastane enfeksiyonlarına yol açan genomik türler Acinetobacter lwoffii, Acinetobacter ursingii, genomik tür 3, genomik tür 13 ve Acinetobacter radioresistant’tır. Acinetobacter’ler genel olarak virulansı düşük bakteriler olduğundan konak savunma mekanizması normal bireylerde enfeksiyon oluşturmaları zordur. A. baumannii bakteriyemi, menenjitler, ÜSE’ler ve HKP gibi HE’lerde geniş spektrumda etken olarak karşılaşılır. Acinetobacter’ler kullanılan mekanik aletlerin yüzeyine kolonize olmaları, geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanılması, hastalar ve hastane personelinde kolonize olması, cansız ve kuru yüzeylerde uzun süre canlı kalabilmeleri nedeniyle sıklıkla yoğun bakım ünitelerinde enfeksiyonlara neden olurlar. Beta-laktamlara direnç; beta-laktamazlar, karbapenemazlar, porin değişiklikleri, penisilin bağlayıcı proteinlerin değişikliği ile gelişebilirken, genelde bu mekanizmaların bir arada işlev görmesi ile de olabilir. Acinetobacter cinsi 29 bakterilerde beta-laktamaz genlerine çokca rastlanır. En çok bilinenleri ACE, TEM-1 ve 2, CARB-5, OXA genleridir. OXA-51 ve OXA-58 ülkemizde yapılan bir çalışmada A. baumannii suşlarında saptanmış ve karbapenem direncinde rol aldığı gösterilmiş. Gram negatif basillerdeki karbapenem direncinde karbapenemazların rol aldığı gösterilmişse de esas sorumlu azalmış dış membran geçirgenliği veya efluks pompa sistemidir. P. aeruginosa ve A. baumannii cinsi bakterilerin tedavisinde karbapenemler dışında son yıllarda kolistin de tedaviye girmiştir. Kallel ve ark., yaptıkları çalışmada kolistinin, hastane kökenli çoklu ilaca dirençli P. aeruginosa ve A. baumannii enfeksiyonlarının tedavisinde yeterli ve efektif olduğunu göstermiştir. Ülkemizde yapılan in vitro çok merkezli bir çalışmada ilk glisilsiklin olan tigesiklinin de Acinetobacter spp. Üzerine oldukça etkili olduğu gösterilmiş. Tigesiklin çoğul dirençli neden olduğu VİP’de ve bakteriyemilerde kullanılmış ve başarı oranı %84 bulunmuş. Tigesiklin kullanımında direnç gelişebileceğinden dikkatli kullanılmalıdır. Yeni antibiyotiklerden doripenem de P. aeruginosa ve A. baumannii’ye karşı oldukça etkilidir. Yine yeni antibiyotiklerden seftobiprol aerobik gram negatif basillere in vitro etkilidirler. Seftobiprol’ un; P. aeruginosa’ya in vitro etkinliği sefepime benzer, ancak Acinetobacter spp. ve Enterobacter spp.’ye orta düzeyde etkilidir. Sonuç olarak çoğul dirençli gram negatif basillerin oluşturduğu enfeksiyonlar yüksek mortaliteyle seyredebilmektedir ve tedavileri kolay değildir. Çoğul dirençli gram negatif basillere enfeksiyon ve kolonizasyon açısından bakıldığında, önceden geniş spektrumlu antibiyotik kullanımının tüm yapılan çalışmalarda risk faktörü olduğu saptanmış. O yüzden enfeksiyon kontrol önlemleri kadar antibiyotik kullanım politikaları da önem taşımaktadır. 30 3. GEREÇ VE YÖNTEMLER Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi 324 yatak kapasiteli, dört adet yetişkin yoğun bakım ünitesi bulunan, transplantasyon ünitesi bulunmayan üçüncü basamak bir hastanedir. Yıllık ortalama poliklinik sayısı 300000-400000, ameliyat sayısı 4000-6000 arasındadır. Bu çalışma 20.03.2014 tarih ve 2014/5 sayılı etik kurul kararı ile 1 Ocak 2009-30 Aralık 2013 tarihleri arasında beş yıllık süre içinde Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ ndeki DYBÜ ve ARYBÜ’de 48 saatten uzun süre izlenen hastaların dosyaları yoğun bakım enfeksiyonu açısından değerlendirilerek retrospektif olarak yapıldı. Koroner yoğun bakım ve beyin cerrahi yoğun bakım üniteleri ikinci basamak yoğun bakım hizmeti vermesi ve personel sayısı yetersizliği nedeniyle 2009 ve 2010 yıllarında uzun süreli kapatılmaları nedeniyle çalışmaya dahil edilmedi. DYBÜ, iki tanesi izolasyon odası olmak üzere dokuz yatak; ARYBÜ’nde bir tanesi izolasyon odası olmak üzere toplam dokuz yatak kapasiteliydi. 2009-2013 yılları arsında YBÜ tipine göre yıllık yatan ve toplam hasta sayıları Tablo 2’de gösterilmiştir. Her iki YBÜ’nde de hemşire sorumluluğundaki hasta sayısı üç kişidir. Tablo2. 2009-2013 yılları arsında YBÜ tipine göre yıllık yatan ve toplam hasta sayıları DYBÜ ARYBÜ 2009 284 229 2010 270 213 2011 256 338 2012 200 278 2013 248 258 2009-2013 1258 1316 3.1. Verilerin Toplanması ve Takip YBÜ tedavileri sırasında hastalar haftasonları hariç hergün enfeksiyon hastalıklarından bir öğretim üyesi, asistanlar ve enfeksiyon kontrol komitesi eşliğinde yapılan enfeksiyon viziti sırasında enfeksiyon gelişimi ve uygulanacak antibiyotik bakımından değerlendirilmektedir. Veriler hasta ve laboratuar kaynaklı olarak aktif sürveyans şeklinde günlük olarak enfeksiyon kontrol hemşiresi tarafından kaydedilmiştir. Veriler kaydedilirlen Nosoline veri toplama formlarından faydanılmıştır. Verilerin toplanması; hastaların yattığı yoğun bakım ünitesinde enfeksiyon şüphesi olan hastalardan konsültasyon istenmesi sonrasında hastaların günlük olarak takibe alınarak gerekli kültürlerin yollanması ve sonuçların laboratuardan takip edilmesiyle veya enfeksiyon kontrol komitesi hemşiresinin takip 31 ettiği laboratuar sonuçlarından enfeksiyon şüphesi olan hastaların geriye dönük yattığı yoğun bakım biriminde takibe alınmaları ile yapılmıştır. Hastane kaynaklı enfeksiyon gelişen hastaların demografik özellikleri (ad, soyad, yaş, cinsiyet, dosya no), yatış ve çıkış tarihleri, yoğun bakımdan çıkış durumları (taburcu, devir, exitus), yatış tanısı, altta yatan hastalıkları, risk faktörleri, girişimler, hastane enfeksiyonu tanısı, hastane enfeksiyonu etkenleri, almış oldukları antibiyotik tedavileri (profilaksi, ampirik tedavi, kültür sonucuna göre antibiyotik tedavisi), hastane enfeksiyonu etkenlerinin kültür antibiyogram sonuçları değerlendirilmiştir. Hastaların YBÜ’ lerine ilk yatış tanıları solunum yetmezliği, kardiyopulmoner arrest, hemodinami yakın takibi, pnömoni, KOAH, ARDS, AC ödemi, nörolojik hadiseler, sepsis, malignite, travma ve diğer nedenler olarak kaydedildi. Hastane enfeksiyonu tanısı alan hastalardaki komorbid nedenler ise KOAH, kalp yetmezliği, diyabetes mellitus, kronik böbrek yetmezliği, malignite, hipertansiyon, koroner arter hastalığı ve diğer komorbid nedenler olarak kaydedildi. YBÜ’ne kabulden en az 48 saat sonra ortaya çıkan, primer enfeksiyondan farklı anatomik bölgede ve farklı mikroorganizma ile oluşan enfeksiyonlar YBÜ’nde edinilmiş enfeksiyon olarak değerlendirilmiştir. YBÜ’nde edinilmiş enfeksiyon tanısı klinik ve laboratuar bulgularıyla birlikte, CDC tanı kritererine dayanılarak kondu. Enfeksiyon gelişen hastalardan trakeal aspirat, idrar örnekleri ve kan örnekleri takip edildiği yoğun bakım ünitesindeki o gün için görevli intörn doktor tarafından alınarak Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı’ na gönderilmiştir. Bu laboratuardan gelen sonuçlar kayıt altına alınmıştır. YBÜ’ nde yatmakta olan hastalardan izole edilen enfeksiyon etkenleri konvansiyonel yöntemler ve VİTEK2 Compact (bioMerieux, Fransa) otomatize sistemle tanımlanmış, antibiyotik duyarlılıkları ise Klinik ve Laboratuvar Standartları Enstitüsü (CLSI) kriterlerine göre disk difüzyon yöntemi ve otomatize sistemle belirlenmiştir. Yıllara göre hastane kaynaklı enfeksiyon sıklığı, invazif alet kullanım oranları ve aletle ilişkili enfeksiyon hızları enfeksiyon kontrol komite hemşiresi kayıtlarından yararlanırak tekrardan değerlendirilmiştir. Değerlendirilirlen aşağıdaki formüllerden yaralanılmış, hastane kökenli enfeksiyonlar hem genel olarak hem de alet ilişkili olarak hesaplanmıştır 32 İndidans dansitesi = * Hastane kaynaklı enfeksiyon sayısı x 1000 Hasta günü Sisteme∗ göre enfeksiyon hızı = üriner, solunum, dolaşım vb. Hastane kaynaklı enfeksiyon sayısı x1000 Hastane kaynaklı enfeksiyon atak sayısı 𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴 𝑌𝑌 𝑔𝑔ü𝑛𝑛ü 𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴𝐴 𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘𝑘 𝑜𝑜𝑜𝑜𝑜𝑜𝑜𝑜𝑜𝑜 = 𝐻𝐻𝐻𝐻𝐻𝐻𝐻𝐻𝐻𝐻 𝑔𝑔ü𝑛𝑛ü Y üriner kateter, santral venöz kateter, ventilatör vb. Elde edilen veriler, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi tarafından yayınlanan Türkiye’ deki ayrı ayrı 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında dahili ve anestezi yoğun bakım enfeksiyonları sürveyans sonuçları percentil değerleri ile karşılaştırılmıştır. 3.2. İstatiktiksel Değerlendirme İstatistiksel analizler için Statistical Package for Social Sciences (SPSS, Inc., Chicago, IL, USA) for Windows 11.5 programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (ortalama, standart sapma) yanısıra, niceliksel verilerin karşılaştırılmasında; bağımsız iki grubun karşılaştırmalarında “t test”, ikiden fazla grup için ise Oneway Anova (post-hoc Bonferroni testi) kullanıldı. Kategorik değişkenler ki-kare testi (Fisher’s exact) ile karşılaştırılmıştır. Sonuçlar %95’ lik güven aralığında ortalama ±SD olarak verildi, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. 33 4. BULGULAR Çalışmaya Ocak 2009-Aralık 2013 yılları arasında Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi (ARYBÜ) ve Dahili Yoğun Bakım Ünitesi (DYBÜ)’nde yatarak tedavi gören 2612 hastada, CDC tanı kriterlerine göre hastane enfeksiyonu (HE) tanısı konulan 447 hasta (%17.1) dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen 447 hastanın 248 (%55.5)’i kadın, 199 (%44.5)’u erkekti. ARYBÜ ve DYBÜ’lerine yatan HE gelişmiş hastaların yıllara göre cinsiyet sınıflaması Grafik 1’de gösterilmiştir. Toplam yatış günü 27018 gündü. HE tanısı koyulan 447 hastanın 267 (%59.7)’si DYBÜ, 180 (%40.3)’i ARYBÜ’nde takip edilmekteydi. Yıllara göre DYBÜ ve ARYBÜ’nde HE tanısı alan hasta sayıları ve yüzdeleri Tablo 3’de gösterilmiştir. Tablo 3. Yıllara göre DYBÜ ve ARYBÜ’ nde HE tanısı alan hasta sayı ve yüzdeleri 2009 2010 2011 2012 2013 Toplam n (%) n (%) n (%) n (%) n (%) n (%) DYBÜ 35 (43.2) 49 (59) 68 (64.8) 55 (59.1) 60 (70.6) 267 (59.7) ARYBÜ 46 (56.8) 34 (41) 37 (35.2) 38 (40.9) 25 (29.4) 180 (40.3) Toplam 81 (100) 83 (100) 105 (100) 93 (100) 85 (100) 447 (100) 80% 70% 60% 50% 40% 30% 20% 10% 0% 2009 2010 2011 Erkek 2012 2013 2009-2013 Kadın Grafik 1. ARYBÜ ve DYBÜ’lerine yatan HE gelişmiş hastaların yıllara göre cinsiyet sınıflaması 34 Çalışmamızda HE gelişen kadınların yaş aralığı 6-92 yıl, erkeklerin ise 17-94 yıl idi. Yıllara göre bakıldığında; 2009 yılında HE gelişen hastaların yaş ortalaması 61.9±20.2/yıl, 2010 yılında 65.8±16.6/yıl, 2011 yılında 67.7±14.4/yıl, 2012 yılında 70.9±14.2/yıl ve 2013 yılında 67.4±16.6/yıl olarak saptandı. Yıllara göre hastaların yaş ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Yoğun bakıma yatış tanıları en sık solunum yetmezliği (%22.2) ve nörolojik komplikasyonlar (%17.6) olarak gözlendi. YBÜ’ lerimizde HE tanısı alan hastaların yıllara göre yatış tanıları, sayı ve yüzdeleri Tablo 4’te gösterilmiştir. Tablo 4. Yıllara göre YBÜ’ lerinde HE tanısı alan hastaların ön tanıları, sayı ve yüzdeleri Yıl Ön tanılar 2009 n (%) 2010 n(%) 2011 n (%) 2012 n (%) 2013 n (%) Solunum yetmezliği Kardiyopulmoner arrest Hemodinami yakın takibi Pnömoni,KOAH ARDS, AC ödemi Nörolojik nedenler Sepsis Malignite Travma Diğer Toplam 10(12.3) 5 (6.1) 19(23.4) 4 (4.9) 1 (1.2) 13 (16) 2 (2.4) 6 (7.4) 9 (11.1) 12(14.8) 81 (100) 20 (24) 5 (6) 9 (10.8) 1 (1.2) 2 (2.4) 12(14.4) 5 (6) 7 (8.4) 6 (7.2) 16(19.2) 83 (100) 44 (41.9) 3 (2.8) 3 (2.8) 9 (8.5) 0 (0) 25 (23.8) 2 (1.9) 7 (6.6) 4 (3.8) 8 (7.6) 105(100) 21(22.5) 7 (7.5) 6 (6.4) 10(10.7) 1 (1.1) 17(18.2) 5 (5.3) 3(%3.2) 6 (6.4) 17(18.2) 93 (100) 11(12.9) 5 (5.8) 1 (1.1) 10(11.7) 1 (1.1) 12(14.1) 7 (8.2) 4 (4.7) 7 (8.2) 27(31.7) 85 (100) 20092013 n (%) 106 (23.7) 25 (5.5) 38 (8.5) 34 (7.6) 5 (1.1) 79 (17.6) 21 (4.6) 27 (6) 32 (7.1) 80 (17.8) 447(100) Çalışmamıza dahil edilen 447 hastanın 338’inde (%75.6) risk faktörü olarak komorbidite mevcuttu. En sık komorbid nedenler arasında hipertansiyon (%49.1) ve diyabet (%32.5) yer almaktadır. Diğer komorbid nedenler sırasıyla kalp yetmezliği (%26), kronik böbrek yetmezliği (%16.2), koroner arter hastalığı (%15.9), malignite (%11.2) ve KOAH (%10.6) idi. ARYBÜ ve DYBÜ’ lerinde HE tanısı alan hastaların yıllara göre komorbidite nedenleri, sayı ve yüzdeleri Tablo 5’te gösterilmiştir. 35 Tablo 5. ARYBÜ ve DYBÜ’lerinde HE tanısı alan hastaların yıllara göre komorbidite nedenleri, sayı ve yüzdeleri Komorbidite nedenleri 2009 n (%) 2010 n (%) 2011 n (%) 2012 n (%) 2013 n (%) KOAH Kalp yetmezliği Diyabetes mellitus Kronik böbrek yetmezliği Malignite Hipertansiyon Koroner arter hastalığı Diğer Komorbiditeli hasta 5 (11.9) 11(26.1) 5 (11.9) 8 (19) 7 (16.6) 6 (14.2) 8 (19) 16 (38) 42 6 (11.1) 20 (37) 18(33.3) 10(18.5) 5 (9.2) 28(51.8) 6 (11.1) 16(29.6) 54 7 (7.7) 27 (30) 36 (40) 17(18.8) 11(12.2) 48(53.3) 14(15.5) 22(24.4) 90 11(14.4) 13(17.1) 25(32.8) 11(14.4) 7 (9.2) 48(63.1) 10(13.1) 26(34.2) 76 7 (9.2) 17(22.3) 26(34.2) 9 (11.8) 8 (10.5) 36(47.3) 16 (21) 35 (46) 76 20092013 n (%) 36 (10.6) 88 (26) 110(32.5) 55 (16.2) 38 (11.2) 166(49.1) 54 (15.9) 115 (34) 338 Çalışmaya dahil edilen ARYBÜ ve DYBÜ’lerinde yatan hastalarda HE hızı %24.7 ile %46 arasında değişmektedir. HE insidans dansitesi 1000 yatış gününde 27.3 ile 41.8 gün arasında bulunmuştur. 2012 yılı hastane enfeksiyonu insidans dansitesi diğer yıllar ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklı bulunmuştur (p<0.0001). Yıllara göre hasta sayıları, enfeksiyon gelişen hasta sayıları, yatış günleri, enfeksiyon atak sayıları, hastane enfeksiyonu (HE) hızı ve HE insidans dansitesi Tablo 6’de görülmektedir. 36 Tablo 6. Yıllara göre yatan hasta sayıları, HE gelişen hasta sayıları, yatış günü, enfeksiyon atak sayısı, HE hızı ve HE insidans dansitesi Yatan hasta sayısı 2009 2010 2011 2012 2013 20092013 DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam 289 229 518 270 213 483 256 338 594 200 278 478 248 291 539 1263 1349 2612 HE gelişen hasta sayısı 35 46 81 49 34 83 68 37 105 55 38 93 60 25 85 267 180 447 Yatış günü HE atak sayısı HE hızı (%) HE insidans dansitesi 2808 1868 4676 3086 2772 5858 3216 3028 6244 2672 2589 5261 2603 2376 4979 14385 12633 27018 63 65 128 96 75 171 128 70 198 139 81 220 105 71 176 531 362 893 21.7 28.3 24.7 35.5 35.2 35.4 50 20.7 33.3 69.5 29.1 46 42.3 24.3 32.6 42 26.8 32.1 22.4 34.7 27.3 31.1 27 29.1 39.8 23.1 31.7 52 31.2 41.8 40.3 29.8 35.3 36.9 28.6 33 Yıllara göre ventilatör günü ve ÜK gününde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanırken (p<0.0001), VİP sayısı, Kİ-ÜSE sayısı, SVK günü ve SVK-KDE sayılarında istatistiksel olrak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Yıllara göre ventilatör günü, VİP sayısı, ÜK günü, Kİ-ÜSE sayısı, SVK günü ve SVK-KDE sayıları Tablo 7’de gösterilmiştir. 37 Tablo 7. Yıllara göre ventilatör günü, VİP sayısı, ÜK günü, Kİ-ÜSE sayısı, SVK günü ve SVK-KDE sayısı 2009 2010 2011 2012 2013 DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam DYBÜ ARYBÜ Toplam Ventilatör günü VİP sayısı ÜK günü Kİ-ÜSE sayısı SVK günü SVKİKDE sayısı 2077 1285 3362 2154 2187 4341 2294 1886 4180 1516 1751 3267 1945 1372 3317 33 28 61 66 44 110 73 40 113 58 40 98 58 38 96 2628 1866 4494 3084 2772 5856 3216 3028 6244 2672 2589 5261 2598 2302 4900 15 7 22 16 12 28 17 8 25 25 13 38 22 11 33 824 1094 1918 770 1537 2307 846 1493 2339 804 786 1590 803 1115 1918 5 5 10 3 14 17 5 6 11 6 8 14 1 9 10 Çalışmamızda ARYBÜ ve DYBÜ’lerinde yıllara göre invaziv alet kullanım oranları ve invaziv alet ilişkili enfeksiyon (İAİE) hızı yoğun bakımlar arasında ve yıllara göre değişkenlik göstermektedir. ARYBÜ ve DYBÜ’nde yıllara göre invaziv alet kullanım oranları, İAİE hızları ve yıllara göre Türkiye’de UHESA verileri ile karşılaştırması Tablo 8 ve 9’da gösterilmiştir. 38 Tablo 8. DYBÜ’nde yıllara göre invaziv alet kullanım oranları, İAİE hızı ve yıllara göre Türkiye UHESA verileri ile karşılaştırması DYBÜ Ventilatör kullanım oranı (%) VİP hızı ÜK kullanım oranı (%) Kİ-ÜSE hızı SVK kullanım oranı (%) SVKİ-KDE hızı 2009 0.74 (90p) 15.9 (50-75p) 0.93 (25-50p) 5.7 (50-75p) 0.29 (50-75p) 6.1 (50-75p) 2010 0.70 (90p) 30.6 (75-90p) 0.99 (75-90p) 5.2 (50-75p) 0.25 (25-50p) 3.9 (50-75p) 2011 0.71 (>90p) 31.9 (75-90p) 1 (90p) 5.3 (50-75p) 0.26 (25-50p) 5.9 (50-75p) 2012 0.57 (75-90p) 38.2 (>90p) 1 (90p) 9.3 (75-90p) 0.30 (25-50p) 7.5 (50-75p) 2013 0.75 (>90p) 29.8 (>90p) 0.99 (75p) 8.5 (75-90p) 0.31 (25-50p) 1.2 (25-50p) Tablo 9. ARYBÜ’nde yıllara göre invaziv alet kullanım oranları, İAİE hızı ve yıllara göre Türkiye UHESA verileri ile karşılaştırması ARYBÜ Ventilatör kullanım oranı (%) VİP hızı ÜK kullanım oranı (%) Kİ-ÜSE hızı SVK kullanım oranı (%) SVKİ-KDE hızı 2009 0.68 (50-75p) 21.8 (50-75p) 0.99 (90p) 3.7 (25-50p) 0.59 (25-50p) 4.6 (25-50p) 2010 0.79 (75-90p) 20.1 (50-75p) 1 (90p) 4.3 (50-75p) 0.55 (25-50p) 9.1 (10-25p) 2011 0.62 (25-50p) 21.2 (75-90p) 1 (75p) 2.6 (25-50p) 0.49 (25-50p) 4 (50- 75p) 2012 0.68 (50-75p) 22.8 (75-90p) 1 (75p) 5 (50-75p) 0.30 (10-25p) 10.2 (75-90p) 2013 0.58 (25-50p) 27.7 (>90p) 0.97 (25-50p) 4.8 (50-75p) 0.47 (25-50p) 8.1 (75-90p) 4.1 Enfeksiyonların Sistemlere Göre Dağılımı Ocak 2009-Aralık 2013 yılları arasında tüm YBÜ’lerinde toplam HE oranları %54.4 HKP, %19.9 HKB, %15.9 ÜSE ve %3.2 CAE olarak saptanmıştır. Enfeksiyonların yıllara göre sayı ve yüzdeleri farklılık göstermekle birlikte beş yıl boyunca YBÜ’lerinde en sık tespit edilen enfeksiyon türü HKP’dir. Yıllara göre HKP oranları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p<0.0001). Yıllara göre YBÜ’ lerinde görülen HKP ve diğer enfeksiyon türlerinin sayı ve yüzdeleri Tablo 10’da gösterilmiştir . 39 Tablo 10. Yıllara göre YBÜ’lerinde görülen enfeksiyon türlerinin sayı ve yüzdeleri HKP n (%) 66 (51.5) 101 (59) 115 (58) 101 (45.9) 103 (58.5) 486 (54.4) Yıllar 2009 2010 2011 2012 2013 2009-2013 ÜSE n (%) 25 (19.5) 22 (12.8) 26 (13.1) 37 (16.8) 32 (18.1) 142 (15.9) HKB n (%) 16 (12.5) 32 (16.1) 39 (19.6) 65 (29.5) 26 (14.7) 178 (19.9) CAE n (%) 8 (6.2) 9 (5.2) 1 (0.5) 4 (1.8) 7 (3.9) 29 (3.2) Diğerleri n (%) 13 (10.1) 7 (4) 17 (8.5) 13 (5.9) 8 (4.5) 58 (6.4) 4.2 DYBÜ ve ARYBÜ’nde Üreyen Etken Mikroorganizmalar YBÜ’ lerinde 447 hastada 893 enfeksiyon atağının 785 (%87.9)’inde 934 etken mikroorganizma izole edilmiştir. HE tanısı konulan 108 (%12.1) enfeksiyon atağında etken mikroorganizma saptanamadı. Enfeksiyon etkeni olarak en sık gramnegatif bakteriler saptandı. HE etkeni olarak izole edilen 934 bakterinin 703 (%75.3)’ü gram-negatif bakteriler, 181 (%19.4)’i gram-pozitif bakteriler, 50 (%5.3)’si mantarlar idi. Gram negatif bakteriler içerisinde de izole edilen etkenlerin 245’i Acinetobacter spp. (%34.9), 223’ü Pseudomonas spp. (%31.7) ve 93’ü E. coli (%13.2) idi. Gram pozitif bakteriler içerisinde en sık izole edilenlerden 95’i S. aureus (%52.5) ve 44’ü Enterococcus spp. (%24.3) olarak saptandı (Grafik 3). Belirsiz 4.7% 4.0% 7.2% 10.3% Klebsiella spp 6.3% 4.2% E. coli 8.9% Acinetobacter spp Pseudomonas spp S. aureus 9.1% Enterococcus spp 21.4% 23.5% Mantarlar KNS Diğerleri Grafik 3. Hastane enfeksiyon etkeni oranlarının dağılımı Sistemlere göre bakıldığında; YBÜ’lerinde HKP etkeni olarak en sık gramnegatif bakteriler saptanmıştır. HKP etkeni olarak en sık izole edilen bakterilerin oranları %32.7 ile Acinetobacter spp., %26.9 ile Pseudomonas spp. ve %7.6 ile E. 40 coli idi. HKP’lerin %11.8’inde etken belirlenememiştir. YBÜ’lerinde yıllara göre HKP etkenlerinin sayı ve yüzdeleri Tablo 11’de gösterilmiştir. Tablo 11. Yıllara göre HKP etkenlerinin YBÜ’lerindeki sayıları ve yüzdeleri HKP etken Belirsiz n(%) Yıl 2009 2010 2011 2012 2013 20092013 Klebs. spp n(%) Acineto Pseudo n(%) spp n(%) spp n(%) n(%) E. coli S. a. Mantarl ar n(%) Diğer n(%) Toplam N DYB 11 (30.5) 1 (2.7) 4 (11.1) 2 (5.5) 11 (30.5) 3 (8.3) - 4 (11.1) 36 ARY B 16 (41) 2 (5.1) 5 (12.8) 3 (7.6) 8 (20.5) 2 (5.1) - 3 (7.6) 39 Topla 27 (36) 3 (4) 9 (12) 5 (6.6) 19 (25.3) 5 (6.6) - 7 (9.3) 75 DB 7 (11.1) 4 (3.4) 5 (7.9) 11 (17.4) 26 (41.2) 6 (9.5) - 4 (5.4) 63 ARY B 6 (13.6) 2 (4.5) 4 (9) 14 (31.8) 12 (27.2) 6 (13.6) - Topla 13 (12.1) 6 (3.6) 9 (8.4) 25 (23.3) 38 (35.5) 12 (11.2) - 4 (3.7) 107 DYB 9 (10.7) 8 (9.5) 10 (11.9) 26 (30.9) 20 (23.8) 3 (3.5) 1 (1.1) 7 (8.3) 84 ARY B 5 (11.9) 5 (11.9) 4 (9.5) 13 (30.9) 12 (28.5) 2 (4.7) 0 1 (2.1) 42 Topla 14 (11.1) 13 10.3) 14 (11.1) 39 (30.9) 32 (25.3) 5 (3.9) 1 (0.7) 8 (6.3) 126 DYB 4 (5) 3 (³.75) 1 (1.2) 37 (46.2) 23 (28.7) 7 (8.7) 1 (1.2) 4 (5) 80 ARY B 5 (10.4) 5 (10.4) 4 (8.3) 17 (35.4) 10 (20.8) 1 (2) 0 (0) 6 (12.5) 48 Topla 9 (7) 8 (6.2) 5 (3.9) 54 (42.1) 33 (25.7) 8 (6.2) 1 (0.7) 10 (7.8) 128 DYB 4 (4.5) 3 (³.4) 5 (5.7) 40 (45.9) 19 (21.8) 3 (3.4) 1 (1.1) 12 (13.7) 87 ARY B 1 (1.9) 6 (11.5) 2 (3.8) 25 (48) 14 (26.9) 1 (1.9) 1 (1.9) 2 (3.8) 52 Topla 5 (3.5) 9 (6.5) 7 (5) 65 (46.8) 33 (23.7) 4 (2.9) 2 (1.4) 14 (10.1) 139 DYB 35 (10) 19 (3.4) 25 (7.1) 116 (33.1) 99 (28.3) 22 (0.6) 3 (0.8) 31 (8.8) 350 ARY B 33 (14.7) 20 (8.9) 19 (8.4) 72 (32) 56 (24.9) 12 (5.3) 1 (0.4) 12 (5.3) 225 Topla 68 (11.8) 39 (6.8) 44 (7.6) 188 (32.7) 155 (26.9) 34 (5.9) 4 (0.7) 43 (7.5) 575 0 44 41 Bu çalışmada ÜSE etkenleri %19 oranında E. coli, %19 oranında mantarlar ve %18.4 oranında Pseudomonas spp. olarak tespit edilmiştir. YBÜ’ lerinde yıllara göre ÜSE etkenleri sayı ve yüzdeleri Tablo 12’de gösterilmiştir. Tablo 12 Yıllara göre ÜSE etkenlerinin YBÜ’lerindeki sayıları ve yüzdeleri ÜSE 2009 2010 2011 2012 2013 2009 2013 Belirsiz n(%) Klebs.spp E. coli n (%) N (%) Acineto. spp Pseudo. N (%) spp n(%) Diğer n(%) n(%) Mantar lar n(%) Top lam n Enteroko kkus DYB 5 (27.8) 1 (5.5) 5 (27.8) 1 (5.5) 3 (16.7) - - 3 (16.7) 18 ARY B Topl 4 (57.1) 0 0 0 2 (28.6) - - 1 (14.3) 7 9 (36) 1 (4) - 1 (4) 5 (20) - - 4 (16) 25 DYB 4 (26.7) 2 (13.3) 6 (40) 0 2 (13.3) - - 1 (6.7) 15 ARY B Topl 3 (33.3) 0 4 (44.4) 1 (11.1) 1 (11.1) - - 0 9 7 (29.2) 2 (8.3) 10 (41.7) 1 (4.2) 3 (12.5) - - 1 (4.2) 24 DYB 1 (5.9) 2 (11.8) 3 (17.7) 2 (11.8) 2 (11.8) 3 (17.7) 2 (11.8) 2 (11.8) 17 ARY B Topl 0 1 (11.1) 1 (11.1) 3 (33.3) 4 (44.4) 0 0 0 9 1 (3.9) 3 (11.5) 4 (15.3) 5 (19.2) 6 (23.1) 3 (11.5) 2 (7.7) 2 (7.7) 26 DYB 0 1 (4) 2 (8) 6 (24) 6 (24) 1 (4) 8 (32) 1 (4) 25 ARY B Topl 1 (7.1) 1 (7.1) 3 (21.4) 0 4 (28.6) 1 (7.1) 3 (21.4) 1 (7.1) 14 1 (2.6) 2 (5.1) 5 (12.8) 6 (15.4) 10 (25.6) 2 (5.1) 11 (28.2) 2 (5.1) 39 DYB 2 (9.1) 2 (9.1) 2 (9.1) 3 (13.6) 2 (9.1) - 11 (50) - 22 ARY B Topl 0 4 (36.4) 2 (18.2) 0 1 (9.1) - 4 (36.4) - 11 2 (6.1) 6 (18.2) 4 (12.1) 3 (9.1) 3 (9.1) - 15 (44.5) - 33 DYB 12 (12.4) 8 (8.2) 18 (18.5) 12 (12.4) 15 (15.4) 4 (4.1) 21 (21.6) 7 (7.2) 97 ARY B Topl a 8 (16) 6 (12) 10 (20) 4 (8) 12 (24) 1 (2) 7 (14) 2 (4) 50 20 (13.6) 14 (9.5) 28 (19) 16 (10.9) 27 (18.4) 5 (3.4) 28 (19) 9 (6.1) 147 Çalışmamızda YBÜ’lerinde HKB etkeni olarak en sık gram-pozitif bakteriler tespit edilmiştir. En sık tespit edilen bakterilerin oranları sırasıyla; %22.9 S. aureus, 42 %17.4 Enterococcus spp. ve %16 KNS idi. Gram-negatif HKB etkenlerinden ise en sık %13.3 oranında Acinetobacter spp. ve %7.3 oranında Pseudomonas spp. saptanmıştır. YBÜ’lerinde yıllara göre HKB etkenleri sayı ve yüzdeleri Tablo 13’de gösterilmiştir. Tablo 13 Yıllara göre HKB etkenlerinin YBÜ’ lerindeki sayıları ve yüzdeleri HKB Beli rsiz K. spp E. coli A. spp n(%) n(%) n(%) n(%) P. spp S. a. n(%) n(%) E. spp n(%) Man tarla r KNS Diğer n(%) n(%) Topla m n(%) 2009 2010 2011 2012 2013 2009 2013 D YB AR YB To pl D YB AR YB To pl D YB AR YB To pl D YB AR YB To pl D YB AR YB To pl D YB AR YB To pl 1 12.5 - 0 0 0 2 (25) - - 4 (50) 1 (12.5) 8 1 (7.1) - 2 (14.3) 1 (7.1) 1 (7.1) 6 (42.9) - - 3 (21.4) 0 14 2 (9.1) - 2 (9.1) 1 (4.5) 1 (4.5) 8 (36.4) - - 7 (31.8) 1 (4.5) 22 2 (9.1) - - 2 (9.1) 1 (4.5) 1 (4.5) 7 31.8 0 7 (31.8) 2 (9.1) 22 2 (9.1) - - 4 (18.2) 0 5 (22.8) 4 18.2 2 (9.1) 1 (4.5) 4 (18.2) 22 4 (9.1) - - 6 (13.6) 1 (2.3) 6 (13.6) 11 (25) 2 (4.5) 8 (18.2) 6 (13.6) 44 - 1 (2.8) 2 (5.5) 1 (2.8) 2 (5.5) 10 (27.8) 10 27.8 2 (5.5) 8 (22.2) 0 36 - 2 (18.2) 0 2 (18.2) 2 18.2) 2 (18.2) 0 (0) 0 2 (18.2) 1 (9.1) 11 - 3 (6.4) 2 (4.2) 3 (6.4) 4 (8.5) 12 (25.5) 10 21.1 2 (4.2) 10 (21.1) 1 (2.1) 47 1 (2) 1 (2) 2 (4) 9 (18) 5 (10) 13 (26) 8 (16) 3 (6) 7 (14) 1 (2) 50 1 (4) 2 (8) 1 (4) 3 (12) 1 (4) 8 (32) 3 (12) 3 (12) 1 (4) 2 (8) 25 2 (2.7) 3 (4) 3 (4) 12 (16) 6 (8) 21 (28) 11 14.7 6 (8) 8 (10.7) 3 (4) 75 1 (7.7) 0 1 (7.7) 4 (30.8) 1 (7.7) 2 (15.4) 2 15.4 0 0 13 0 (0) 1 (5.9) 0 3 (17.6) 3 17.6) 1 (5.9) 4 23.5 2 (15. 4) 1 (5.9) 2 (11.8) 2 (11.8) 17 1 (3.3) 1 (3.3) 1 (3.3) 7 (23.3) 4 13.3) 3 (10) 6 (20) 3 (10) 2 (6.7) 2 (6.7) 30 5 (3.9) 2 (1.5) 5 (3.9) 16 (12.4) 9 (6.9) 28 (21.8) 27(2 0.9) 7 (5.4) 26 (20.1) 4 (3.1) 129 4 (4.5) 5 (5.6) 3 (3.4) 13 (14.6) 7 (7.9) 22 (24.7) 11 12.3 6 (6.7) 9 (10.1) 9 (10.1) 89 9 (4.1) 7 (3.2) 8 (3.7) 29 (13.3) 16 (7.3) 50 (22.9) 38 17.4 13 (6) 35 (16) 13 (6) 218 YBÜ’lerinde beş yıl boyunca toplam 29 (%3.2) hastada CAE saptanmıştır. Yıllara göre bakıldığında 2009 yılında ARYBÜ ve DYBÜ’ lerine yatan toplam sekiz hastada CAE (%6.2) saptanmış; bunlardan ikisinde Pseudomonas spp. (%25), üçünde E. coli (%37.5), ikisinde KNS (%25), birinde diğer patojenler (%12.5) izole 43 edilmiştir. YBÜ’lerine 2010 yılında yatan toplam dokuz hastada CAE (%5.2) saptanmış; bunlardan yedisinde (%77.7) 10 etken mikroorganizma elde edilirken, ikisinde (%22.3) etken saptanamamıştır. Saptanan 10 etken mikroorganizmadan dördü Acinetobacter spp. (%40), dördü E. coli (%40), ikisi S. aureus (%20) idi. Yine 2011 yılında YBÜ’lerine yatan hastalardan bir tanesinde CAE (%0.5) saptanmış; etken olarak da Enterococcus spp. (%100) izole edilmiş. Çalışmamızda 2012 yılında yoğun bakımlarımıza yatan toplam dört hastada CAE (%1.8) saptanmış ve altı etken mikroorganizma izole edilmiştir. Bunlardan ikisi Pseudomonas spp. (%33.3), ikisi Acinetobacter spp. (%33.3), ikisi Klebsiella spp. (%33.3) idi. YBÜ’lerinde 2013 yılında yatan toplam yedi hastada CAE (%3.9) saptanmış; bunlardan beşinde (%71.4) etken tespit edilebilirken, ikisinde (%28.5) etken saptanmamıştır. Bu beş etkenin üçü Pseudomonas spp. (%60), biri Acinetobacter spp. (%20), biri bunların dışında başka patojen (%20) idi. 4.3 ARYBÜ ve DYBÜ’lerinde En Sık Saptanan Hastane Enfeksiyonu Etkenlerinin Antibiyotik Duyarlılıkları Çalışmamızda en sık HE etkeni Gram-negatif bakterilerdir. Gram-negatif bakteriler içerisinde en sık izole edilen bakteriler; Acinetobacter spp. (%34.9), Pseudomonas spp. (%31.7) ve E. coli (%13.2) idi. Gram pozitif bakteriler içerisinde de en sık izole edilenler S. aureus (%52.5) ve Enterococcus spp. (%24.3) idi. ARYBÜ ve DYBÜ’lerinde beş yıllık sürede en sık izole edilen bu etkenlerinin antibiyotik duyarlılıkları değerlendirildi. Yıllara göre sık izole edilen bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları Tablo 14, Tablo 15, Tablo 16, Tablo 17 ve Tablo 18’ de gösterilmiştir. 44 Tablo 14. Yıllara göre Pseudomonas spp sayıları ve duyarlılık oranları (%) AN 11 (100) 2009 ARYB sayı (%) 10 (83.3) 21 (91.3) 30 (100) 2010 ARYB sayı (%) 13 (92.9) 43 (97.7) 18 (90) 16 (94.1) 34 (91.9) 35 (94.6) 14 (82.4) 49 (90.7) 21 (91.3) 2013 ARYB sayı (%) 16 (75.2) 37 (84.1) 116 (94) 69 (85.2) ortalama sayı (%) 184 (91.1) AM 1 (20) 5 (55.6) 6 (42.9) 0 (0) 1 (12.5) 1 (4.5) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (10) 0 (0) 1 (6.7) 0 (0) - 0 (0) 2 (5.1) 6 (22.2) 8 (12.1) AMC 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (12.5) 1 (8.2) 1 (8.3) 1 (7.7) 2 (8) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) - 0 (0) 1 (1.9) 2 (5.4) 3 (3.3) GM 8 (53.3) 0 (0) 11 (78.6) 19 (65.5) 21 (75) 9 (64.3) 30 (71.4) 13 (76.5) 5 (55.6) 18 (69.2) 30 (78.9) 9 (52.9) 39 (70.9) 21 (87.5) 5 (23.8) 26 (57.8) 93 (76.2) 39 (52) 132 (67) KOL 11 (81.7) - - - 3 (100) 3 (100) 9 (100) 7 (87.5) 16 (94.1) 6 (100) 6 (75) 12 (85.7) 15 (100) 16 (84.1) 21 (81.5) 19 (67.9) 10 (71.4) - İMİ 10 (83.3) 29 (69) 7 (21.9) 16 (84.2) 33 (75) 7 (21.9) 4 (28.5) 11 (22.4) 13 (56.5) 1 (5) 14 (32.6) 66 (66) 42 (51.2) 31 (91.2) 108 (58.5) Levo - - - - - - - - - 9 (47.4) 2 (20) 11 (37.9) 12 (80) 0 (0) 12 (46.2) 21 (61.8) 2 (9.5) 23 (41.8) MER 2 (66.7) 2 (66.7) 2 (66.7) - - - - - - 1 (11.1) 3 (30) 4 (21.1) 3 (50) 0 (0) 3 (27.3) 6 (33.3) 5 (27.8) 11 (30.6) N - - - 0 (0) - 0 (0) - - - 4 (80) 4 (57.1) 8 (66.7) 3 (75) 1 (16.7) 4 (40) 7 (70) 5 (38.5) Pip 8 (66.7) 17 (70.8) 17 (63) 14 (100) 31 (75.6) 18 (66.7) 13 (68.4) 31 (67.4) 23 (63.9) 9 (60) 32 (62.7) 15 (65.2) 7 (35) 22 (51.2) 82 (65.6) 51 (63.8) P-T 9 (75) 11 (73.3) 12 (80) 23 (76.7) 22 (78.3) 14 (100) 34 (81.8) 22 (81.5) 17 (85) 39 (83) 24 (68.6) 10 (66.7) 34 (68) 14 (60.9) 7 (35) 21 (48.8) 93 (71.5) 60 (71.4) 12 (52.2) 133 (64.9) 153 (71.5) FEP 8 (80) 9 (60) 17 (68) 8 (26.7) 7 (53.8) 15 (34.9) 9 (34.6) 9 (50) 18 (40.9) 13 (41.9) 4 (25) 17 (36.2) 13 (54.2) 4 (20) 17 (38.6) 51 (42.1) 33 (40.2) 84 (41.4) CTX 0 (0) 0 (0) 7 (33.3) 8 (88.9) 15 (50) 15 (55.6) 8 (42.1) 23 (50) 13 (44.8) 6 (46.2) 19 (45.2) 11 (61.1) 3 (21.4) 14 (43.8) 46 (44.7) 25 (37.9) CAZ 0 (0) 12 (85.7) 12 (80) 24 (82.8) 17 (56.7) 9 (64.3) 26 (59.1) 18 (66.7) 16 (84.2) 34 (73.9) 30 (83.3) 7 (41.2) 37 (69.8) 19 (79.2) 5 (26.3) 34 (55.8) 98 (73.3) 49 (58.3) 71 (42) 145 (67.4) CRO 1 (12.5) 2 (10) 9 (39.1) 8 (88.9) 17 (58.1) 16 (59.3) 7 (36.8) 23 (50) 8 (23.5) 1 (7.7) 9 (19.1) 8 (47.1) 5 (35.7) 13 (41.9) 42 (38.5) 22 (32.8) CIP 22 (78.6) 25 (86.2) 14 (100) 39 (90.7) 23 (86.2) 14 (70) 37 (78.7) 25 (69.4) 7 (41.2) 32 (60.4) 17 (81) 7 (33.3) 24 (57.1) 99 (78) 55 (64) S-S 9 (64.3) 10 (66.7) 1 (8.3) 13 (92.9) 10 (71.4) 20 (69) 16 (57.1) 14 (100) 30 (71.4) 18 (69.2) 13 (65) 31 (67.4) 21 (56.8) 7 (41.2) 28 (51.9) 18 (78.3) 4 (21.1) 22 (52.4) 83 (64.3) 48 (57.1) 64 (36.4) 154 (62.3) 131 (61.5) Tige - - - 2 (25) 0 (0) 2 (18.2) - - - 1 (10) 1 (9.1) 2 (9.5) 1 (16.7) 0 (0) 1 (10) 4 (16.7) 1 (5.6) 5 (11.9) T-S 1 (10) 1 (9.1) 2 (9.5) 2 (8.7) 1 (10) 3 (9.1) 2 (7.4) 2 (10) 4 (8.5) 3 (20) 0 (0) 3 (13) 2 (25) 0 (0) 2 (15.4) 10 (12) 4 (7.4) 14 (10.2) DYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) 2011 ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) 2012 ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) 2009-2013 ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) AN: Amikasin, AM: Ampisilin, AMC: Amoksisilin-klavulanat, GM: Gentamisin, KOL: Kolitsin, İMİ: İmipenem, Levo: Levofloksasin, MER: Meropenem, N: netilmisin, Pip: Piperasilin, P-T: Piperasilintazobaktam, FEP: Sefepim, CTX: Sefotaksim, CAZ: Seftazidim, CRO: Seftriakson, CIP: Siprofloksasin, S-S: Sefaperazon-sulbaktam, Tige: Tigesiklin T-S: Trimetoprim-sulfametoksazol 46 Tablo 15. Yıllara göre Acinetobacter spp sayıları ve duyarlılık oranları (%) 2009 2010 2011 DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalam a sayı (%) ARYB sayı (%) ortalam a sayı (%) DYB Sayı (%) ARYB sayı (%) AN 0 (0) 2 (50) 2 (25) 2 (16.7) 0 (0) 2 (5.7) 10 (41.7) 5 (27.8) AM 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (4.5) AMC 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) GM 0 (0) 2 (50) 2 (25) 2 (16.7) 1 (4.3) 3 (8.6) KOL - - - - - İMİ 3 (100) 3 (75) 6 (85.7) 5 (41.7) Levo - - - MER 1 (100) - N - - Pip 0 (0) P-T 2012 2009-2013 2013 DYB sayı (%) ARYB sayı (%) 16 (21.9) 12 (27.3) 1 (3.6) 13 (18.1) 36 (26.7) 12 (12.6) 48 (20.9) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (1.9) 0 (0) 1 (1) 1 (16.7) 2 (7.7) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (1.5) 1 (2.3) 2 (1.8) 19 (38.8) 3 (15) 22 (31.9) 12 (25.5) 6 (20) 18 (23.5) 37 (29.6) 13 (15.1) 50 (23.7) 4 (80) 21 (95.5) 12 (100) 33 (97.1) 18 (86.7) 9 (100) 27 (90) 41 (89.1) 23 (100) 54 (92.8) 6 (30) 13 (27.7) 0 (0) 1 (4.8) 1 (1.4) 1 (2.2) 1 (3.6) 2 (2.7) 16 (11.6) 12 (14) 28 (12.5) - - - 0 (0) 1 (8.3) 1 (2.9) 1 (4) 2 (10.5) 3 (6.8) 1 (2.1) 3 (9.7) 4 (5.1) - - - - 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (2.6) 0 (0) 1 (1.9) - - - - 11 (91.7) 3 (75) 14 (87.5) 7 (87.5) 2 (66.7) 9 (81.8) 18 (90) 5 (71.4) 23 (85.2) 0 (0) 1 (2.9) 2 (6.7) 1 (5.3) 3 (6.1) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 3 (7.1) 1 (3.8) 4 (5.9) 6 (4.4) 3 (3.2) 9 (3.9) 2 (15.4) 2 (8.7) 4 (11.1) 11 (37.9) 8 (40) 19 (38.8) 0 (0) 1 (4.8) 1 (1.5) 2 (5.9) 2 (9.1) 4 (7.1) 17 (13.4) 15 (16.9) 32 (14.8) 1 (14.3) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (3.3) 1 (5.3) 2 (4.1) 0 (0) 1 (4.8) 1 (1.5) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (0.8) 3 (3.1) 4 (1.7) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (3.4) 1 (5) 2 (4.1) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (3.2) 0 (0) 1 (1.9) 2 (1.7) 1 (1.3) 3 (1.5) 1 (25) 1 (14.3) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 3 (10) 2 (10.5) 5 (10.2) 0 (0) 1 (4.8) 1 (1.4) 3 (6.4) 1 (3.3) 4 (5.2) 6 (4.3) 5 (5.2) 11 (4.6) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 2 (6.7) 1 (5) 3 (6) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (2.9) 0 (0) 1 (1.6) 3 (2.4) 1 (1.3) 4 (2) CIP 0 (0) 1 (25) 1 (12.5) 2 (15.4) 0 (0) 2 (5.6) 3 (10) 2 (10.5) 5 (10.2) 0 (0) 1 (4.5) 1 (1.4) 3 (6.4) 0 (0) 3 (4) 8 (6.5) 4 (4.2) 12 (5) S-S 2 (50) 2 (50) 4 (50) 4 (33.3) 4 (17.4) 8 (22.9) 8 (26.7) 3 (15) 11 (22) 6 (12) 4 (25) 10 (16.9) 7 (16.7) 3 (11.5) 10 (14.7) 27 (20.6) 16 (18) 43 (19.5) Tige - - - 2 (40) 1 (25) 3 (33.3) 12 (57.1) 8 (61.5) 20 (58.8) 45 (93.8) 18 (94.7) 63 (94) 39 (97.5) 26 (96.3) 65 (97) 98 (86) 53 (84.1) 151 (86.3) T-S 1 (25) 1 (33.3) 2 (28.6) 2 (18.2) 0 (0) 2 (9.5) 1 (3.4) 2 (10.5) 3 (6.2) 3 (18.8) 1 (16.7) 4 (18.2) 9 (64.3) 1 (16.7) 10 (60) 16 (21.6) 5 (11.4) 21 (17.8) DYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) 15 (35.7) 12 (23.5) 4 (19.2) 0 (0) 1 (2.6) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (5) 4 (30.8) 1 (11.1) 5 (22.7) - 2 (66.7) 2 (100) 1 (7.7) 6 (24) 7 (25.9) - - - 1 (100) - - - - - 1 (25) 1 (12.5) 1 (8.3) 2 (50) 2 (66.7) 4 (57.1) FEP 0 (0) 1 (25) CTX 0 (0) CAZ 0 (0) CRO ortalama sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) AN: Amikasin, AM: Ampisilin, AMC: Amoksisilin-klavulanat, GM: Gentamisin, KOL: Kolitsin, İMİ: İmipenem, Levo: Levofloksasin, MER: Meropenem, N: netilmisin, Pip: Piperasilin, P-T: Piperasilintazobaktam, FEP: Sefepim, CTX: Sefotaksim, CAZ: Seftazidim, CRO: Seftriakson, CIP: Siprofloksasin, S-S: Sefaperazon-sulbaktam, Tige: Tigesiklin T-S: Trimetoprim-sulfametoksazol 47 Tablo 16. Yıllara göre E.coli sayıları ve duyarlılık oranları (%) 2009 2010 DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalam a sayı (%) AN 9 (100) 6 (54.5) 15 (75) AM 2 (22.2) 6 (60) 8 (42.1) AMC 2 (50) 2 (40) GM 6 (66.7) KOL - İMİ 7 (100) Levo DYB sayı (%) 2011 ortalam a sayı (%) 11 (100) ARYB sayı (%) 12 (92.3) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) 23 (95.8) 12 (100) 7 (100) 4 (36.4) 0 (0) 4 (16.7) 0 (0) 0 (0) 4 (44.4) 1 (25) 3 (33.3) 5 (31.2) 10 (100) 16 (84.2) 7 (63.6) 2 (40) 10 (76.9) 17 (70.8) - - - - - 8 (100) 15 (100) 10 (100) 11 (100) 1 (100) - 1 (100) - - MER 1 (100) 2 (100) 3 (100) - N - - - Pip 3 (37.5) 3 (33.3) 6 (35.3) P-T 8 (88.9) FEP 6 (66.7) 8 (72.7) 10 (90.9) CTX 4 (80) 7 (77.8) CAZ 6 (75) 7 (77.8) CRO 4 (80) CIP 2012 ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) 19 (100) 5 (83.3) 7 (100) 0 (0) 1 (16.7) 0 (0) 1 (20) 6 (28.6) 3 (60) 7 (87.5) 4 (100) 11 (91.7) 3 (50) - - - 21 (100) 15 (100) 6 (87.5) - - - - - - - - - 16 (80) 7 (61.6) 10 (90.9) 2 (16.7) 12 (92.3) 16 (80) 8 (72.7) 3 (25.1) 11 (78.6) 3 (60) 2 (40) 13 (76.5) 8 (72.7) 2 (16.7) 10 (76.9) 3 (60) 4 (50) 6 (75) 10 (90.9) 14 (73.7) S-S 8 (100) 8 (72.7) Tige - - T-S 1 (14.3) 8 (88.9) 2013 ortalama sayı (%) 2009-2013 ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) 12 (92.3) 7 (87.5) 4 (100) 11 (91.7) 44 (95.7) 36 (85.7) 80 (90.9) 1 (7.1) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 7 (14) 6 (14.6) 13 (14.3) 0 (0) 3 (38.3) 0 (0) 3 (100) 3 (30) 11 (30.6) 8 (36.4) 19 (32.8) 7 (87.5) 10 (71.4) 7 (87.5) 3 (75) 10 (83.3) 30 (71.4) 34 (87.2) 64 (79) 1 (100) 1 (100) 2 (100) 1 (100) 3 (100) 2 (100) 2 (100) 4 (100) 4 (100) 37 (97.4) 81 (98.8) 21 (95.5) 5 (100) 8 (100) 13 (100) 7 (100) 11 (100) 44 (100) - 2 (50) 1 (50) 3 (50) 2 (66.7) 0 (0) 2 (33.3) 5 (62.5) 1 (20) 6 (46.2) - - 1 (100) 1 (50) 2 (66.7) 2 (100) 1 (100) 3 (100) 4 (100) 4 (80) 8 (88.9) - - - 1 (100) 1 (100) 1 (100) 1 (100) 2 (100) 2 (100) 9 (39.1) 5 (31.2) 2 (28.6) 7 (30.4) 2 (33.3) 3 (42.9) 5 (38.5) 1 (20) 0 (0) 1 (11.1) 18 (39.1) 10 (25.6) 28 (32.9) 22 (91.7) 12 (75) 6 (85.7) 18 (78.3) 4 (66.7) 5 (62.5) 9 (64.3) 6 (75) 3 (100) 9 (81.8) 40 (80) 34 (81) 74 (80.4) 11 (45.8) 10 (62.5) 2 (28.6) 12 (52.2) 4 (80) 6 (75) 10 (76.9) 3 (37.5) 4 (100) 7 (58.3) 31 (63.3) 25 (58.1) 56 (60.9) 5 (50) 11 (68.8) 2 (33.3) 13 (59.1) 4 (80) 4 (66.7) 8 (72.7) 1 (16.7) 3 (100) 4 (44.4) 23 (62.2) 18 (62.1) 41 (62.1) 10 (43.5) 11 (68.8) 2 (28.6) 13 (56.5) 3 (60) 5 (62.5) 8 (61.5) 3 (50) 4 (100) 7 (70) 31 (67.4) 20 (50) 51 (59.3) 3 (50) 6 (54.5) 11 (68.8) 2 (33.3) 13 (59.1) 2 (50) 5 (62.5) 7 (58.3) 2 (25) 2 (100) 4 (40) 22 (57.9) 18 (60) 40 (58.8) 4 (30.8) 10 (41.7) 8 (50) 2 (28.6) 10 (43.5) 2 (33.3) 6 (75) 8 (57.1) 4 (57.1) 1 (25) 5 (45.5) 24 (50) 23 (53.5) 47 (51.6) 16 (84.2) 6 (54.5) 10 (90.9) 12 (100) 22 (95.7) 13 (86.7) 4 (57.1) 17 (77.3) 3 (60) 4 (66.7) 7 (63.6) 5 (83.3) 4 (100) 9 (90) 39 (86.7) 32 (80) 71 (83.5) - 6 (100) 8 (100) 14 (100) 8 (100) 5 (100) 13 (100) 2 (100) 2 (100) 4 (100) 3 (100) 3 (100) 6 (100) 19 (100) 18 (100) 37 (100) 9 (56.2) 1 (33.3) 4 (80) 5 (62.5) 6 (37.5) 6 (85.2) 12 (52.2) 3 (50) 4 (57.1) 7 (53.8) 4 (50) 3 (100) 7 (63.6) 15 (37.5) 25 (80.6) 40 (56.3) AN: Amikasin, AM: Ampisilin, AMC: Amoksisilin-klavulanat, GM: Gentamisin, KOL: Kolitsin, İMİ: İmipenem, Levo: Levofloksasin, MER: Meropenem, N: netilmisin, Pip: Piperasilin, P-T: Piperasilintazobaktam, FEP: Sefepim, CTX: Sefotaksim, CAZ: Seftazidim, CRO: Seftriakson, CIP: Siprofloksasin, S-S: Sefaperazon-sulbaktam, Tige: Tigesiklin T-S: Trimetoprim-sulfametoksazol 48 Tablo 17. Yıllara göre S. aureus sayıları ve duyarlılık oranları (%) 2009 2010 2011 2012 2013 2009-2013 DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) 4 (30.8) - - - 28 (70) 10 (45.5) 38 (61.3) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 2 (5.1) 1 (4.3) 3 (4.8) 1 (50) 1 (25) 1 (50) - 1 (50) 9 (25.7) 3 (13.6) 12 (21.1) 6 (30) 5 (55.6) 11 (37.9) 3 (60) 1 (100) 4 (66.7) 19 (34.5) 13 (41.9) 32 (37.2) 8 (66.7) 9 (47.4) 6 (75) 15 (55.6) 3 (83.3) 1 (50) 6 (75) 29 (59.2) 14 (51.9) 43 (56.6) 13 (100) 3 (100) - 3 (100) - - - 26 (92.9) 17 (94.4) 43 (93.5) 0 (0) 0 (0) 2 (14.3) 2 (33.3) 4 (20) 4 (80) 0 (0) 4 (57.1) 6 (28.6) 3 (80) 9 (29) 7 (100) 2 (100) 9 (100) 18 (100) 9 (100) 27 (100) 6 (100) 2 (100) 8 (100) 37 (100) 20 (100) 57 (100) 5 (23.8) 2 (14.3) 0 (0) 2 (10.5) 1 (5) 2 (22.2) 3 (10.3) 2 (33.3) 0 (0) 2 (25) 11 (19) 4 (11.8) 15 (16.3) 0 (0) 1 (50) 1 (14.3) - 1 (14.3) 0 (0) - 0 (0) 1 (25) - 1 (25) 3 (18.8) 0 (0) 3 (17.6) 1 (20) 4 (28.6) 1 (9.1) 0 (0) 1 (7.1) 0 (0) - 0 (0) - - - 6 (23.1) 2 (12.5) 8 (19) - 1 (100) 1 (100) - - - - - - - - - 2 (100) 2 (100) 4 (100) - - 1 (100) 1 (100) 1 (20) 0 (0) 1 (11.1) 0 (0) 0 (0) 0 (0) - 0 (0) 0 (0) 1 (11.1) 1 (11.1) 2 (11.1) - 1 (100) - 2 (100) 2 (100) - - - - - - 1 (100) - 1 (100) 2 (100) 2 (100) 4 (100) CIP 4 (57.1) 2 (25) 6 (40) 2 (22.2) 1 (11.1) 3 (16.7) 5 (36.7) 1 (20) 6 (31.6) 6 (31.6) 4 (50) 10 (37) 4 (66.7) 0 (0) 4 (50) 21 (38.2) 8 (25) 29 (33.3) Teiko 7 (100) 8 (100) 15 (100) 8 (100) 7 (100) 15 (100) 6 (85.7) 2 (100) 8 (88.9) 16 (100) 7 (100) 23 (100) 5 (100) 1 (50) 6 (85.7) 42 (97.7) 25 (96.2) 67 (97.1) Tige - - - 3 (100) - 3 (100) 12 (100) 4 (80) 16 (94.1) 17 (100) 6 (100) 23 (100) 2 (100) - 2 (100) 34 (100) 10 (90.9) 44 (97.8) Tetra 3 (42.9) 1 (12.5) 4 (26.7) 7 (77.8) 2 (25) 9 (52.9) 9 (69.2) 1 (20) 10 (55.6) 9 (60) 2 (33.3) 11 (52.4) 3 (50) 0 (0) 3 (37.5) 31 (62) 6 (20.7) 37 (46.8) T-S 6 (85.7) 4 (50) 10 (66.7) 6 (75) 2 (100) 8 (80) 4 (30.8) 3 (60) 7 (38.9) 15 (75) 8 (88.9) 23 (79.3) 3 (50) 2 (100) 5 (62.5) 34 (63) 19 (73.1) 53 (66.2) Vanko 6 (85.7) 8 (100) 14 (95.3) 9 (100) 8 (100) 17 (100) 12 (100) 5 (100) 17 (100) 18 (90) 8 (100) 26 (92.9) 6 (100) 2 (100) 8 (100) 51 (94.4) 31 (100) 82 (96.5) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) AN 4 (66.7) 2 (25) 6 (42.9) 8 (80) 4 (44.4) 12 (63.2) 12 (1009 4 (100) 16 (100) 4 (33.3) 0 (0) AM 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (12.5) 1 (12.5) 2 (12.5) 1 (7.1) 0 (0) 1 (5.6) 0 (0) 0 (0) AMC 2 (28.6) 1 (12.5) 3 (20) 4 (40) 1 (12.5) 5 (27.8) 2 (14.3) 0 (0) 2 (11.1) 0 (0) E 1 (14.3) 3 (37.59 4 (26.7) 5 (55.6) 2 (25) 7 (41.2) 4 (28.6) 2 (40) 6 (31.6) GM 3 (60) 2 (25) 5 (38.5) 6 (66.7) 3 (42.9) 9 (56.2) 6 (60) 2 (100) KLO 6 (85.7) 8 (100) 14 (93.3) 7 (87.5) 6 (85.7) 13 (86.7) 10 (100) 3 (100) İMİ 0 (0) 1 (100) 1 (33.3) - - - - LİNE 6 (100) 7 (100) 13 (100) - - - MET 2 (28.5) 1 (12.5) 3 (20) 4 (36.4) 1 (10) Sefalotin 0 (0) - 0 (0) 1 (100) Sefazolin 2 (40) 1 (12.5) 3 (22.1) 3 (33.3) FEP 2 (100) 1 (100) 3 (100) Sefoksitin - - S-S 1 (100) AN: Amikasin, AM: Ampisilin, AMC: Amoksisilin-klavulanat, E: Eritromisin,G: Gentamisin, KLO: Kloramfenikol , İMİ: İmipenem, LINE: Linezolid , MET: Metisilin, FEP: Sefepim, S-S: Sefaperazonsulbaktam, CIP: Siprofloksasin, Teiko: Teikoplanin, Tetra: Tetrasiklin,T-S: Trimetoprim-sulfametoksazol, Vanko: Vankomisin 49 Tablo 18. Yıllara göre Enterococcus spp sayıları ve duyarlılık oranları (%) 2010 DYB sayı (%) 2011 ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) 2012 2013 2009-2013 ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) DYB sayı (%) ARYB sayı (%) ortalama sayı (%) AN - - - 0 (0) - 0(0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) AM 4 (67.1) 1 (25) 3 (45.5) 1 (8.3) 1 (100) 2 (15.4) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (33.3) 1 (20) 5 (16.7) 3 (25) 6 (19) AMC 2 (40) 1 (33.3) 3³ (37.5) 1 (12.5) 1 (100) 2 (22.2) 0 (0) - 0 (0) - - - 3 (21.4) 2 (50) 5 (27.8) E 4 (80) 1 (33.3) 3 (62.5) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 2 (28.6) 0 (0) 2 (20) 0 (0) 1 (50) 1 (33.3) 6 (28.6) 2 (22.2) 8 (26.7) GM 7 (71.4) 1 (25) 6 (54.5) 1 (12.5) 0 (0) 1 (11.1) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (25) 1 (16.7) 6 (23.1) 2 (16.7) 8 (21.1) KLO 3 (71.4) 3 (75) 8 (72.7) 6 (100) - 6 (100) 0 (0) - 0 (0) - - - 11 (78.6) 3 (75) 14 (77.8) İMİ - - - 0 (0) - 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (50) 1 (25) 0 (0) 1 (25) 1 (5.9) LİNE - - - 8 (100) 1 (100) 9 (100) 8 (88.9) 4 (100) 12 (92.3) 1 (50) 2 (100) 3 (75) 17 (89.5) 7 (100) 24 (92.3) MET - - - 0 (0) - 0 (0) 0 (0) - 0 (0) - 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) Ofloksasin 0 (0) - 0 (0) 0 (0) - 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) Penicilin 4 (66.7) 1 (25) 3 (50) 1 (11.1) 1 (100) 2 (20) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) - 0 (0) 5 (29.4) 2 (33.3) 7 (30.4) CIP 2 (50) 1 (33.3) ³3(42.9) 1 (8.1) 1 (100) 2 (16.7) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (25) 1 (16.7) 3 (11.5) 3 (27.3) 6 (16.2) Teiko 2 (50) 0 (0) 2 (33.3) 1 (20) - 1 (20) 3 (37.5) 1 (25) 4 (33.3) 1 (100) 3 (100) 4 (100) 7 (38.9) 4 (44.4) 11 (40.7) Tige - - - 3 (100) - 3 (100) 9 (100) 2 (100) 11 (100) - 1 (100) 1 (100) 12 (100) 3 (100) 15 (100) Tetra ³ (42.9) 2 (50) 3 (45.5) 7 (63.6) 0 (0) 7 (58.3) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 1 (33.3) 1 (20) 10 (34.5) 3 (30) 13 (33.3) T-S - - - 0 (0) - 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) 0 (0) Vanko 3 (71.4) 1 (25) 6 (54.5) 5 (38.5) 1 (100) 6 (42.9) 3 (37.5) 1 (25) 4 (33.3) 2 (100) 4 (100) 6 (100) 15 (50) 7 (53.8) 22 (51.2) AN: Amikasin, AM: Ampisilin, AMC: Amoksisilin-klavulanat, E: Eritromisin,G: Gentamisin, KLO: Kloramfenikol , İMİ: İmipenem, LINE: Linezolid , MET: Metisilin, FEP: Sefepim, S-S: Sefaperazonsulbaktam, CIP: Siprofloksasin, Teiko: Teikoplanin, Tetra: Tetrasiklin,T-S: Trimetoprim-sulfametoksazol, Vanko: Vankomisin 50 5. TARTIŞMA Yoğun bakım enfeksiyonları, yol açtığı morbidite, mortalite ve artan tedavi maliyeti nedeniyle tüm hastaneleri yakından ilgilendiren önemli bir sağlık sorunudur. Yoğun bakım ünitelerinde tıbbi teknoloji ve yoğun bakım hizmetlerindeki gelişmeler sayesinde, öncesinde hayatını kaybedebilecek pek çok hastanın yaşatılabilmesi mümkün olmaktadır. Ancak tanı ve tedaviye yönelik olarak yapılan MV, SVK, ÜK, monitörizasyon gibi invaziv işlemler, hastaların altta yatan ek hastalıkları ve uygulanan tedaviler hastaların savunma sisteminin zayıflamasına neden olmakta ve HE gelişim riskini artırmaktadır. Uzun süre YBÜ’nde kalmak da hastaların dirençli mikroorganizmalarla kolonizasyon ve takiben enfeksiyon gelişim riskini artırmaktadır (38). HE oranları ve türü hemen her bölge ve hastane için farklılık göstermektedir. Bu farklı sonuçların mevcut yoğun bakım ünitelerinin fiziksel şartları, personel sayıları ve enfeksiyon kontrol önlemlerine uyum gibi özelliklerinin birbirinden farklı olmasından kaynaklandığı düşünülebilir (39). Çeşitli çalışmalarda ileri yaş ve erkek cinsiyet HE gelişimi açısından risk faktörü olarak değerlendirilirken, bazı çalışmalarda ilişki saptanamamıştır (40,41). Appelgen ve arkadaşlarının (41) İsveç’te yaptıkları çalışmada ve Meriç’in (42) tez çalışmasında erkek cinsiyet ile HE gelişimi arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. Cinsiyet risk faktörü olarak değerlendirildiğinde ülkemizde Erbay ve arkadaşları (43) erkek cinsiyeti HE gelişimi açısından risk faktörü olarak bulmuşlardır. İleri yaş açısından bakıldığında Tarhan’ın (44) tez çalışmasında ileri yaş ile HE gelişimi arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. Bunun nedeni YBÜ’lerinde yaş sınırlaması olmaması, yoğun bakımda yatan tüm hastaların çalışma kapsamına alınması, özellikle yanık ünitesi gibi enfeksiyonun sık görüldüğü YBÜ’lerinde genç yaştaki hastaların sıklığı ve ileri yaştaki yoğun bakım hastalarında erken dönemde mortalitenin yüksek olması olarak belirtilmiştir. Çalışmamızda enfeksiyon gelişmeyen hastaların verileri çalışmaya dahil olmadığından cinsiyet ve ileri yaş ile HE gelişimi arasında analiz yapılamamıştır. Bu çalışmada beş yıllık sürede YBÜ’lerinde HE tanısı alan hastaların yıllara göre yaş ortalamalarında ve cinsiyet ayrımında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). 51 Komorbid hastalığı mevcut yoğun bakım hastalarında gelişen HE’ler, mortalite riskini artırmaktadır (45). Ankara Üniversitesi’nde, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Yoğun Bakım Bilim Dalı’nda 2010-2011 yılları arasında YBÜ enfeksiyonlarında en sık komorbid hastalıklar DM, HT ve KOAH olarak saptanmıştır (44). Meriç ve arkadaşları (46) altta yatan hastalıkları enfeksiyon gelişimi için risk faktörü olarak saptamamış, ancak ikiden fazla altta yatan hastalığın olmasını mortalite yönünden anlamlı bulmuştur. Bu çalışmada en sık komorbid hastalıklar HT (%49.1), DM (%32.5) ve KY (%26) idi, fakat enfeksiyon gelişmeyen hastaların verileri çalışmaya dahil olmadığından risk analizi yapılamamıştır. Yıllara göre karşılaştırma yapıldığında HT, DM, KY oranları yıllara göre benzer olarak gözlenmiştir. Hastane enfeksiyonları sürveyans sonuçlarına göre elde edilen enfeksiyon hızları, hastaneler arası karşılaştırmada sıkça kullanılmıştır. Yapılan çalışmalarda yoğun bakımlarda enfeksiyon hızları oldukça farklılık göstermektedir. Literatürlerde genel HE hızı %5-10, YBÜ’lerde ise %20-25 olarak bildirilmiştir (47) Rosenthal ve arkadaşları (48) 2009 yılında yaptıkları çalışmada HE hızını %14.7 olarak saptamışlardır. Çevik ve arkadaşlarının (49) yaptıkları çok merkezli bir çalışmada enfeksiyon hızı %88.9 olarak belirtilirken, Yoloğlu ve arkadaşlarının (50) yaptıkları çalışmada enfeksiyon hızı %33 olarak belirtilmiş. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan bir çalışmada en sık HE reanimasyon II ünitesinde saptanmış ve HE oranı %44.7 olarak bildirilmiştir (51). Benzer çalışmalardan Leblebicioğlu ve arkadaşlarının (52) 2007 yılında yaptıkları çok merkezli bir çalışmada enfeksiyon hızı %38.3 olarak bildirilmiştir. Çalışmamızda beş yıl boyunca saptanan enfeksiyon hızları %32.1 oranla daha önce belirttiğimiz yurt içi çalışmaların bir kısmı ile uyumlu iken bir kısmından daha yüksek bir değerde yer almaktadır. Enfeksiyon hızlarının yüksek oluşu; hastanemizin bir üniversite hastanesi olması nedeniyle bakım veren doktorların sürekli olarak değişmesi, üçüncü basamak hastane olması nedeniyle başka merkezlerden hasta transferinin sık olması, yaşlı popülasyonun çoğunluğu oluşturması, invaziv araç kullanımının sık olması, yoğun iş yükü sebebiyle enfeksiyon kontrol önlemlerine uyumun azalması nedenleriyle olabilir. Aynı zamanda hastanemiz 2009 yılında eski hastane binasından yeni hastane binasına taşınmıştır. Yeni hastane binasında üç olan DYBÜ yatak sayısı ve dört olan ARYBÜ 52 yatak sayısı dokuza çıkmıştır. Yeni hastaneyle birlikte DYBÜ’nde sekiz, ARYBÜ’ nde altı yeni hemşire göreve başlamıştır. Hastanelerdeki yetersiz hemşire sayısı ve eğitim eksikliği yoğun bakım enfeksiyonu gelişiminde önemli yer tutmaktadır (53). Bu bağlamda yeni hemşirelerin işe başlaması ve bunların yeterli tecrübelerinin olmama ihtimali, hemşire başına düşen hasta sayısının fazlalığı yüksek yoğun bakım enfeksiyon oranlarımızda etkili olmuş olabilir. YBÜ’ ndeki HE tanımlanması; enfeksiyonun epidemiyolojik özelliklerinin belirlenmesi ve tedavi yaklaşımı açısından gereklidir (54). YBÜ’lerinde görülen enfeksiyonların %25’inden fazlası HKP olarak ortaya çıkmaktadır (55). EPIC (The Extended Prevalence of Infection in Intensive Care) çalışmasında, toplam 1417 YBÜ’ de; hastaların %26’sında YBÜ kaynaklı bir enfeksiyon geliştiği ve sıklık sırasına göre oranları %46.9 ile pnömoni, %17.6 ile diğer alt solunum yolu enfeksiyonları, %17.6 ile ÜSE ve %12 ile HKB saptandığı bildirilmiştir (56). De Oliveira ve arkadaşları (57) Brezilya’da yaptıkları çalışmada enfeksiyon dağılım oranlarını %37.6 ile ÜSE, %25.6 ile pnömoni, %15.1 ile sepsis, %14.1 ile CAE ve %7.7 ile diğer enfeksiyonlar olarak belirtmişlerdir. Geyik ve arkadaşları (58), 2008 yılında ventilatör ilişkili pnömonilerin, üriner sistem enfeksiyonları, bakteriyemi ve kateter enfeksiyonları ile cerrahi alan enfeksiyonlarının yoğun bakım ünitelerinde en sık görülen hastane kökenli enfeksiyonlar olarak bildirmişlerdir. Büke ve arkadaşları (59) yaptığı çalışmada ise YBÜ kaynaklı HE sıklığı %21 saptanmış ve sıklık sırasına göre oranları %34 ile KİE, %24 ile pnömoni, %13 ile ÜSE, %13 ile yumuşak doku enfeksiyonu, %7 ile diğer kateter enfeksiyonları ve %7 ile peritonit olduğu bildirilmiştir. Akın ve arkadaşları (60) Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi YBÜ’lerinde HKP’ nin %41 oranla en sık görülen HE olduğunu bildirmişlerdir. Benzer çalışmalardan Ak ve arkadaşları (61) bir yıllık prospektif kohort çalışmasında yoğun bakım ünitelerinde HE oranları %36.3 ile bakteriyemi, %30.4 ile VİP, %18.5 ile kateter ilişkili ÜSE, %7.4 ile santral kateter enfeksiyonu, %5.4 ile kutanöz enfeksiyon ve %1.3 ile menenjit olarak saptamıştır. Ertürk ve arkadaşları (62) Rize Devlet Hastanesi YBÜ’nde ve Öncül ve arkadaşları (63) Giresun Devlet Hastanesi YBÜ’nde yaptıkları çalışmalarda enfeksiyon dağılımını sırasıyla pnömoni, bakteriyemi ve ÜSE olarak bildirmişlerdir. Çalışmamızda beş yıllık sürede 53 YBÜ’lerinde gözlenen ataklar diğer çalışmalarla uyumlu saptanmış, oranları sırasıyla %54.4 ile HKP, %19.9 ile HKB, %15.9 ile ÜSE ve %3.2 ile CAE tespit edilmiştir. Patojen mikroorganizmalar, bu hastaların kendisi veya sağlık personeli aracılığıyla invaziv alet yüzeylerinde kolonize olmakta; kolonizasyon da sonrasında enfeksiyon gelişmesine neden olabilmektedir (64). Bu çalışmada, invaziv araç kullanım oranları YBÜ’nün tipine ve yıllara göre farklılık göstermiştir. İnvaziv araç kullanım oranları Türkiye UHESA verileriyle karşılaştırıldığında mekanik ventilatör ve üriner sonda kullanımında ülkemizde yapılmış diğer çalışmalarla çok farklı olmayan sonuçlar görülürken, SVK kullanım oranlarımızın ülke ortalamasının biraz altında olduğu söylenebilir (65). YBÜ’lerinde gelişen enfeksiyonların %60’ından çoğunu VİP, Kİ-ÜSE ve KİKDE oluşturmaktadır (66). Bundan dolayı özellikle yoğun bakım üniteleri için hastane kökenli enfeksiyon sürveyansları hesaplanırken, invaziv alet ilişkili enfeksiyon hızlarının hesaplanması sorunun tespiti açısından oldukça önemlidir. Bunun yanında hastaneler veya üniteler arası karşılaştırma yapmada da daha doğru sonuçlar sağlayacaktır (67). Çalışmamızda İAİE hızları hem YBÜ’lerine hem de yıllara göre farklılık göstermektedir. Ocak 2009-Aralık 2013 yılları arasında ARYBÜ’ nde ventilatör kullanım oranı değişmemiş olmasına rağmen, VİP hızı giderek artış göstermiş ve 2013 yılı VİP hızı 2013 Türkiye UHESA verileri ile kıyaslandığında %90 ↑ percentil olarak saptanmıştır. Bu yükseklik mekanik ventilatör kullanımı ve bakımı ile ilgili sorunların olduğunu düşündürmüştür. Bunun nedeni yoğun bakım ünitelerimizde yoğun bakım eğitimi almış doktor, hemşire ve diğer yardımcı personellerin olmayışı, yoğun bakımda görevli kişilerin belirli aralarla yerlerinin değiştirilmesi olabilir. Bu çalışmada SVK kullanım oranları değişmemesine rağmen, SVK-KDE’nin artması, enfeksiyon kontrolüne uyumsuzluğa bağlı olabilir. Yine Kİ-ÜSE hızında da artış tespit edilmiştir. Kİ-ÜSE hızındaki artışın nedeni, YBÜ’ lerindeki ÜK kullanım oranının yüksek oluşu ve ÜK takarken yeterli asepsi ve antisepsi kurallarına uyulmaması olabilir. El yıkamanın enfeksiyonları önlemede etkili ve ucuz bir yöntem olduğu uzun süredir bilinmektedir. Doktor ve yardımcı personelin (hemşire, hasta bakıcı v.b) el yıkamaya gösterdiği uyum %12-60 arasında değişmektedir. Bu nedenle 54 mikroorganizma sayısını daha anlamlı azaltan el antiseptiklerin yoğun bakımlarda özellikle kullanımı önerilmektedir (53). Hastane kökenli mikroorganizmaların dağılımı yoğun bakımlar arasında farklılıklar gösterebilmekte ve zaman içerisinde görülme sıklıkları değişebilmektedir (68). YBÜ’lerindeki etken mikroorganizmaları ve antibiyotik duyarlılıklarını belirlemek ise ampirik tedavide yol gösterici olmak, mortalite ve morbiditeyi azaltmak için önemlidir (67). Yapılan birçok çalışmada HE etkeni olarak en sık gram-negatif bakteriler, ardından sırasıyla gram-pozitif bakteriler ve mantarlar tespit edilmiştir (62, 69, 70, 71, 72). HE tanısı alan hastalarda gram-pozitif etkenlerin gram-negatif etkenlerden daha çok tespit edildiği çalışmalar da bildirilmiştir (61). Çalışmamızda toplam 893 enfeksiyon atağının 785 (%87.9)’inde 934 etken mikroorganizma izole edilmiştir. Üreyen mikroorganizmalardan gram-negatif basillerin %75.3 oranla ilk sırada olduğu, bunu gram-pozitif kokların %19.4 oranla takip ettiği ve yine daha az oranla mantarların (%5.3) takip ettiği saptanmıştır. Sonuçlarımız diğer çalışmalarla uyumlu olarak bulunmuştur. YBÜ’lerinde HE’ nda genellikle dirençli mikroorganizmalar sorumlu patojen olarak karşımıza çıkmaktadır. Etken olan mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları zaman içinde ve hastaneler arasında, hatta aynı hastanede farklı yoğun bakımlar arasında farklılıklar gösterebilmektedir (73). Yapılan çalışmalarda HE etkeni olan gram-negatif bakterilerden en sık P. aeruginosa, Acinetobacter spp., Klebsiella spp. ve E. coli izole edilmiştir (72, 74, 75). Benzer çalışmalarda Grampozitif etkenlerden ise en sık KNS, S. aureus ve Enterococcus spp. izole edilmiştir (62, 86). Ocak 2009-Aralık 2013 yılları arasında yapılan bu çalışmada da benzer sonuç saptanmıştır. Gram negatif bakteriler içerisinde izole edilen bakterilerin oranları %23.5 ile Acinetobacter spp., %21.4 ile Pseudomonas spp. ve %8.9 ile E. coli idi. Gram pozitif bakteriler içerisinde de en sık %21.4 oranında S. aureus ve %9.1 oranında Enterococcus spp. izole edildi. Bu sonuç, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde YBÜ’lerinde ortaya çıkan orta-ciddi enfeksiyonlarda ampirik antibiyotik seçiminde öncelikle gram-negatif basilleri kapsayacak, özellikle pseudomonaslar ve acinetobakterler üzerine etkisi olan antibiyotik gruplarından seçilmesi gerektiğini göstermektedir. 55 HE’lere neden olan mikroorganizmalar etken oldukları sistemlere göre farklılık gösterir. HKP ve ÜSE’lerde en sık Gram-negatif bakteriler (özellikle Acinetobacter spp., P. aeruginosa, E. coli, Klebsiella spp.) izole edilirken, HKB ve CAE’lerde Gram-pozitif bakteriler (özellikle KNS, S. aureus, Enterococcus spp.) izole edilir (60). Alp ve arkadaşları (77) YBÜ’ndeki HKP’lerde en sık etkenlerlerin Gram-negatif bakterilerden A. baumannii ve P. aeruginosa olduğunu, beraberinde Gram-pozitif bakterilerden S. aureus’un da önde gelen bakterilerden olduğunu saptamış. Alp ve arkadaşlarının çalışmasına benzer çalışmalarda YBÜ’lerinde HKP’de benzer etkenler bildirilmiştir (62, 70, 71). Meriç’in tez çalışmasında (42) HKP’de saptanan ilk üç etken Acinetobacter spp., MRSA ve P. aeruginosa olarak belirlenmiştir. Yine 2003-2007 yılları arasında GATA’da yapılan çalışmada yıllar ilerledikçe Acinetobacter suşlarına bağlı HKP sayısı artarken, S. aureus’ a bağlı olgularda azalma meydana gelmiştir (78). Bizim çalışmamızda da diğer çalışmalarla uyumlu olarak HKP’de en sık saptanan bakteriler %32.7 oranında Acinetobacter spp., %26.9 oranında Pseudomonas spp. ve %7.6 oranında E. coli saptandı. Enfeksiyon ataklarının %11.8 oranında ise etken belirlenemedi. HKP olgularında etken belirsiz olguların önemli sayıda saptanması, bu hastalarda etken belirlenmesinin zorluğunu ve BAL ile tanı koymanın önemini göstermektedir. Hastane kökenli ÜSE etkenlerinin çoğu hastanın kendi barsak florasından köken almakla birlikte hastane ortamından kolonize olarak da enfeksiyona yol açabilmektedir (75). Hastane kökenli ÜSE’lerin en sık nedeni üriner kateterizasyon olarak saptanmıştır. Kısa süreli kateterizasyonlarda genellikle tek patojen etken olarak saptanırken, uzun süreli kateterizasyonlarda polimikrobiyal etyoloji sık rastlanır (75). Öncül ve arkadaşlarının (63) 2011 yılında yaptığı çalışmada bir devlet hastanesinin YBÜ’nde ÜSE’ de en sık saptanan etkenler P. aeruginosa, Candida spp. ve E. coli olarak bildirilmiş. Gürbüz ve arkadaşları (79) da 2010 yılında aynı mikroorganizmaları etken olarak bildirmiştir. İnan ve arkadaşlarının (80) çalışmasında da ÜSE etkeni olarak Candida türleri en sık patojen olarak bildirilmiştir. Çalışmamızda 2009 yılında YBÜ’lerimizde en sık saptanan etken E. coli (%20) ve Pseudomonas spp. idi (%20). Yine çalışmamızda 2010 yılında en sık saptanan ÜSE etkeni %41.7 ile E. coli iken, 2011 yılında %23.1 ile Pseudomonas spp. idi. 2012 yılından sonra mantarlar sık olarak saptandı. YBÜ’ lerinde 2012 56 yılında %28.2 oranıyla en sık saptanan ÜSE etkeni mantarlar, 2013 yılında da en sık ÜSE etkeni olarak saptanmış, 2013 yılındaki YBÜ’ lerindeki ÜSE etkeni olarak mantarların oranı %44.4’e kadar çıkmıştır. ÜSE etkeni olarak mantarların sık rastlanmasının nedeni çalışmaya alınan hastaların YBÜ’ nde yatan hastalar olması, YBÜ’ nde tedavi gören hastalarda üriner kateter bulunması, hastalarda diyabet komorbiditesinin sırasıyla 2012 ve 2013’te %32.8 ve %34.2 gibi yüksek değerde olması, geniş spektrumlu antibiyotiklerin YBÜ’ nde sık kullanılıyor olması olabilir. YBÜ’nde gelişen bakteriyemilerin %40’ından kateterler sorumlu tutulmaktadır (81). Ak ve arkadaşları (61) YBÜ’ nde en yaygın enfeksiyonların KDE şeklinde görüldüğünü, en sık etkenlerin de Gram-negatifler ve %25 oranla P. aeruginosa olduğunu, ardından %21.4 ile S. aureus, %18.7 ile E. coli, %16.9 ile Acinetobacter spp. olduğunu belirtmişlerdir. Meriç’ in tez çalışmasında (54) HKB etkenleri Candida spp., E. coli ve Enterocoocus spp. olarak saptanmıştır. Çalışmamızda beş yıllık sürede YBÜ’ lerinde HKB etkeni olarak en sık Gram-pozitif etkenler saptandı. Beş yıllık sürede YBÜ’ lerinde saptanan HKB etkeni oranları %22.9 ile S. aureus, %17.4 ile Enterocoocus spp., % 16 ile KNS olarak saptandı. CAE’lerin çoğu operasyon sırasında doğrudan dokulara yerleştirilen ve genellikle hastanın kendi florasından kaynaklanan bakteriler tarafından meydana gelmektedir (89). Çeşitli çalışmalarda en sık etkenler MRSA, Acinetobacter spp., Enterococcus spp. olarak saptanmıştır (93). Bizim çalışmamızda beş yıllık sürede CAE etkeni olarak en sık E. coli, Acinetobacter spp. ve Pseudomonas spp. saptanmıştır. Etken olan mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları zaman içinde ve hastaneler arasında, hatta aynı hastanede farklı yoğun bakımlar arasında farklılıklar gösterebilmektedir (73). Bu etkenlerde en önemli sorun antibiyotik direnci ve yıllar içinde bu direncin artmasıdır. A. baumanni ve P.aeruginosa da başta pnömoniler olmak üzere hastane kaynaklı enfeksiyonların en önemli nedenleri haline gelmişlerdir (84). Kiremitçi ve ark.(72) P. aeruginosa’da imipenem duyarlılığını %51.9, amikasin duyarlılığını %57.2; Acinetobacter spp.’de ise imipenem duyarlılığını %50.3, amikasin duyarlılığını %16.1 olarak saptamışlardır. Küçükbayrak ve arkadaşları (85) P. aeruginosa’nın en duyarlı olduğu antibiyotikleri sırasıyla piperasilin-tazobaktam (%37.5), seftazidim (%33.3), sefepim (%33.3) ve 57 amikasin (%22.2) olarak bildirmişlerdir. Aynı çalışmada Acinetobacter türleri ise meropeneme %75 duyarlı bulunmuştur. Edis ve ark. (86) Acinetobacter türlerini en fazla %35 oranla imipeneme duyarlı saptamıştır. Göktaş ve ark. (84) P. aeruginosa’ da imipenem duyarlılığını %72.8, amikasin duyarlılığını %81.9; Acinetobacter spp.’ de karbapenem duyarlılığını %45 olarak raporlamışlar. Ertürk ve arkadaşları (62) çalışmalarında Pseudomonas spp. ve Acinetobacter spp.’de imipeneme duyarlılık oranlarını sırasıyla %79 ve %8, amikasine duyarlılık oranlarını ise %62 ve % 20 olarak bulunmuştur. Yakın zamanda Gültepe ve arkadaşları (87) Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde izole edilen P. aeruginosa suşlarında amikasin duyarlılığını %74, imipenem duyarlılığını %67 ve piperasilin-tazobaktam duyarlılığını %49 olarak saptamışlardır. 2007 yılında İzmir Atatürk EAH’ nde yapılan çalışmada izole edilen A. baumannii duyarlılığı incelendiğinde en yüksek duyarlılık %87 ile sefaperazon-sulbaktam olarak belirtilmişlerdir (88). Bizim çalışmamızda Pseudomonas’ın en duyarlı olduğu antibiyotik amikasin olarak saptanmıştır. Yüksek düzeyde amikasin duyarlılığı olmasının nedeni, Pseudomonas enfeksiyonlarının tedavisinde tek başlarına değil de kombine tedavinin bir parçası olarak kullanılması ve ampirik tedavide aminoglikozid kullanımının kısıtlı olmasından dolayı olabilir. Kombine antibiyotik tedavisinde aminoglikozidlerden amikasinin daha çok tercih edilme nedenlerinden biri de daha az sayıda aminoglikozid modifiye edici enzimden etkilenmesi nedeniyle Pseudomonas ve diğer gram negatif bakteri enfeksiyonlarında diğer aminoglikozid türlerine kıyasla daha etkin olmasıdır (89). Yaptığımız bu çalışmada enfeksiyon etkeni olarak saptanan Acinetobacter spp.’nin en duyarlı olduğu antibiyotikler %92.8 ile kolistin ve %86.3 ile tigesiklin idi. Çalışmamızda Acinetobacter spp.’nin yıllara göre başta karbapenemler ve kinolonlar olmak üzere antibiyotik duyarlılığında azalma tespit edilmiştir. Bunun nedeni Acinetobacter spp.’ye bağlı enfeksiyon düşünülen hastalara ampirik ya da etkene yönelik olarak öncelikle karbapenem tedavisi başlanması, etkenlerin bulaşına yönelik kontrol ve izolasyon yöntemlerine yeterince uyulmaması ve antibiyotik tedavisi sırasında dirençli suşların seleksiyonu olabilir. Özellikle YBÜ’lerinde önceden antibiyotik kullanımı ile bakterilerde antibiyotik direnci gelişimi arasında yakın ilişki gösterilmiştir (90). Bizim 58 çalışmamızda 5 yıllık sürede YBÜ’ lerimizde saptanan E. coli suşlarımızda kinolon ve seftriakson direncinde artış tespit edilmiştir. Diğer antibiyotikler için belirgin fark gözlenmemiştir. Günümüzde YBÜ’lerde ciddi seyirli enfeksiyonlara yol açan MRSA ve VRE oranları giderek artmaktadır. Bu çalışmada HE etkeni olan saptanan Gram-pozitif bakteriler içinde %52.5 oranında S. aureus (%16.3 MSSA, %83.7 MRSA) ve %24.3 oranında Enterococcus spp. saptandı. Özer ve arkadaşları (91) çalışmalarında S. aureus izolatlarında metisilin duyarlılığını %15 olarak bildirirken, Kiremitçi ve ark. (85) da benzer oranda %18.3 olarak bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda YBÜ’ lerinde saptanan S. aureus’ların metisilin duyarlılığı diğer çalışmalarla benzer saptanmış olup, son yıllarda metisilin duyarlılığında azalma gözlenmiştir. Metisilin duyarlılığındaki bu azalma; hastanemizdeki YBÜ’lerinde takip edilen kritik hasta sayısındaki artış nedeniyle invaziv girişimlerdeki artış, özellikle sefalosporin ve kinolon grubu antibiyotiklerin cerrahi profilakside uzun süre kullanımı gibi uygunsuz antibiyotik kullanımı, YBÜ’lerimizde izolasyon odalarının azlığı nedeniyle bazı durumlarda izole odalarda takip edilememesi, hasta başına düşen personel sayısının yetersiz olması ve bariyer yöntemlerinin yeterince sağlanamaması gibi nedenlerden kaynaklanabileceği düşünülmüştür (92). YBÜ’lerinde metisilin direncinin yüksek olması nedeniyle glikopeptidlerinin kullanımı, Enterococcus spp.’lerde vankomisin duyarlılığı için risk teşkil etmiş ve 2008 yılında Akın ve arkadaşlarının (93) yaptıkları çalışmada 2008 yılı öncesi VRE tespit edilmezken, 2008 yılında iki adet VRE bakteriyemisi tespit edilmiştir. Erayman ve arkadaşları (94) 2007 ylında yaptıkları çalışmada hastane enfeksiyonu etkeni olarak saptanan Enterococcus spp.’lerden %18’inin VRE olduğu belirtilmiştir. Gaziantep Üniversitesinde Ekim 2006- Mart 2008 yılları arasında yapılan bir çalışmada saptanan 60 tane VRE suşunun tamamı tigesikline in vitro olarak duyarlı saptanmıştır (95). Çalışmamızda vankomisin duyarlılığı yıllara göre giderek azalmaktayken 2013 yılında %100 tespit edilmiştir. Bunun nedeni etken olarak saptanan 44 Enterococcus spp.’den sadece altısının 2013 yılına ait olması olabilir. Bizim çalışmamızda enterokoklarda tigesiklin duyarlılığı 2010-2013 yılları arasında %100 olarak saptandı. 59 Çalışmamızın kısıtlılığı retrospektif oluşu ve elde edilen verilerin kayıtlarına dayanmasıyken; beş yıllık süreyi kapsaması ve çalışmaya aldığımız hasta sayısının fazla olması çalışmamızın artısıdır. Daha çok çalışmaya gereksinim olmakla beraber; hastalara uygulanan her invaziv girişim hastane kökenli enfeksiyon gelişimi açısından risk oluşturmaktadır. Dolayısıyla invaziv alet kullanımının mümkün olduğunca kısıtlanması, bu hastalarda görülen kolonizasyon ve enfeksiyonları önlemek için oldukça önemli olacaktır. İnvaziv alet kullanımı durumunda invaziv alet gerekliliği günlük olarak değerlendirilmelidir. YBÜ’nde saptanan etkenlerinin yıllarla antibiyotiklere duyarlılığı azalmaktadır. Antibiyotik kullanımı ile direnç arasındaki ilişkiyi araştıracak çalışmalara gereksinim vardır. 60 6. SONUÇLAR Yoğun bakımlarda HE hızı ve insidans dansitesi ülkemiz verilerine göre yüksek oranda bulunmuştur. YBÜ’sindeki hastane enfeksiyonlarının çoğunluğunu invaziv araç ilişkili hastane enfeksiyonları oluşturmaktadır. İnvaziv girişim endikasyonlarının iyi konulması, invaziv aletlerin mümkün olduğunca erken çıkarılması, araç ilişkili hastane enfeksiyonuna yönelik sürveyansın artırılması ve el hijyeni gibi basit enfeksiyon kontrol önlemlerinin alınması, araç ilişkili hastane enfeksiyon hızını azaltabilir. Enfeksiyonların yıllara göre sayı ve yüzdeleri farklılık göstermekle birlikte beş yıl boyunca YBÜ’lerinde en sık tespit edilen enfeksiyon türü HKP; HKP’ lerin de %98.1’i VİP’dir. Bu yükseklik mekanik ventilatör kullanımı ve bakımı ile ilgili sorunların olduğunu düşündürmüştür. Yoğun bakım ünitelerimizde VİP önleme paketi (bundle) uygulamalarına uyum arttıkça VİP hızında azalma gözlenebilir. HE etkeni olarak en sık gram negatif bakteriler, bunlar içerisinde de en sık %23.5 ile Acinetobacter spp. ve %21.4 ile Pseudomonas spp. saptandı. Bu sonuç, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’ nde YBÜ’lerinde ortaya çıkan orta-ciddi enfeksiyonlarda ampirik antibiyotik seçiminde öncelikle gram-negatif basilleri kapsayacak, özellikle pseudomonaslar ve acinetobakterler üzerine etkisi olan antibiyotik gruplarının seçilmesi gerektiğini göstermektedir. HE etkenlerinde yıllar içinde özellikle karbapenem duyarlılığında azalma gözlenmesi; sık ve geniş spektrumlu antibiyotik kullanımının dirençli suşların yayılımını kolaylaştırdığını ve tedaviyi güçleştirdiğini göstermektedir. Bu nedenle ampirik tedavide kullanılacak antibiyotiklerin, ünitenin mikrobiyolojik flora ve antibiyotik direncine göre seçilmesi, etken izolasyonu sonrasında ise tedavinin antibiyotik duyarlılık sonucuna göre dar spektrumlu antibiyotik ile modifiye edilmesi hedeflenmelidir. 61 7. KAYNAKLAR 1) Erbay H, Yalçın AN, Serin S, Turgut H, Cetin B, Tomatır E, Zecir M. Nosocomial infections in intensive care unit in a Turkish university hospital: a 2-year survey. Intensive Care Med 2003; 29: 1482-8 2) Çağatay AA., Özsüt H.Yoğun bakım ünitesi enfeksiyonları ve antimikrobik tedavi.Yoğun Bakım Dergisi.2001;1(1):21-32. 3) Inan D, Saba R, Yalcin AN.Device-associated nosocomial infection rates in Turkish medical-surgical intensive care ünits. Infect Control and Hosp Epidemiol. 2006;27(4):343-348. 4) Haznedaroğlu T, Özgüven V, Pekcan M. Hastane Enfeksiyonları. GATA Basımevi. Ankara.2001;15-25. 5) Çalangu S, Hastane İnfeksiyonlarının Önemi , Hastane İnfeksiyonları Derg 1997; 1: 5-7 6) Brawley RL, Weber DJ, Samsa GP, Rutala WA, Multiple nosocomial infections: An incidence study. Am J Epidemiol 1989; 130: 769-80 7) Şardan YÇ. Hastane Enfeksiyonları: Tanımlar, Sürveyans, Epidemilere Yaklaşım. “Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi.” Editörler: Topçu AW, Söyletir G, Doğanay M. 3. Baskı. 2008; 1: 545-557. 8) CDC/NHSN surveillance definition of healthcare-associated infection and criteria for specific types of infections in the acute care setting. Am J Infect Control 2008; 36: 309-332. 9) Eskişehir Osmangazi üniversitesi ybü hastane enf ,risk fak.,maliyet üzerine etki tez çalışması 62 10) Perl TM. Surveillance, reporting and use of computers. In. Wenzel RP, editörs. Prevention and control of nosocomial infections. 2 th ed. Baltimore Maryland: Williams and Wilkins; 1993.p. 139-176 11) Jarwis WR, Edwards JR, Culver DH,et al. Nosocomial infection rates in adult and pediatric intensive care units in the United States. Am J Med 1991 ; 91 (Suppl 3B): 185-91 12) Höffken G, Neiderman MS. Nosocomial pneumonia. Chest 2002;122:2183-96 13) Strausbaugh Lj. Nosocomial respiratory infections. In: Mandell GL, Douglas RG, Bennett JE (eds). Principles and Practice of Infectious Diseases.6 th ed. Philadelphia: Elsevier Church-hill Livingstone, 2005:3362-70. 14) Murray AE, Chambers JJ, van Saene HK. Infections in patients requiring ventilation in intensive care: application of a new classification. Clin Microbiol Infect 1998;4(2):94-9. 15) Türk Toraks Derneği erişkinlerde hastanede gelişen pnömoni tanı ve tedavi uzlaşı raporu. Türk Toraks Dergisi 2010; 10(ek sayı):3-28. 16) Warren JW. Catheter-associated urinary tract infections. Infect Dis Clin North Am 1997;11:609-622 17) Burke JP, Zavasky DM. Nosocomial urinary tract infections. In:Mayhall CG (ed). Hospital Epidemiology and Infection Control. 2nd ed. Phidelphia: Lippincott Williams and Wilkins, 1999:173-87 18) Maki DG, Tambyah PA. Engineering out the risk of infection with urinary catheters. Emerg Infect Dis 2001;7:1-6 19) İnan D, Saba R, Kesgin S, Öğünç D, Çiftci D, Günseren D, Mamıkoğlu L, Gültekin M. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Yoğun Bakım Ünitelerinde Hastane İnfeksiyonları Surveyansı Alet Kullanım ve Alet İlişkili İnfeksiyon Oranları: Hastane İnfeksiyonları Dergisi 2(2):50-56, 2004 63 20) Tabak F. Yoğun Bakım İnfeksiyonları: Tanımlar ve Epidemiyoloji. Ed: Köksal İ, Çakar N, Arman D, Yoğun Bakım İnfeksiyonları. S.46, Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara, 2005 21) Çaylan R. Yoğun Bakımda Güncel Yaklaşımlar. Yoğun Bakım Dergisi 1(2):131137, 2001 22) Lark RL, Chenoweth C, Saint S, Zemencuk JK, Lipsky BA, Plorde JJ. Four year prospective evaluation of nosocomial bacteremia: epidemiology, microbiology and patient outcome. Diagn Microbiol Infect Dis 35(3):135-140,2000 23) Ak K. Santral venöz kataterinfeksiyonu tanısında gram boyama yönteminin değerlendirilmesi. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji, Uzmanlık Tezi, İstanbul, 2007 24) Vincent JL. Nosocomial infection n adult intensive care units. Lancet 361(9374):2068-2077,2003 25) Gürbüz A. Anestezi Yoğun Bakım Ünitesinde Nozokomiyal İnfeksiyonlar, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Uzmanlık Tezi, Denizli, 2008 26) Taova Y. Kataterlerde İnfeksiyon Riski ve Önlenmesi. Türk Hematoloji Derneği Hematoloji Pratiğinde Uygulamalı Kataterizasyon Kurs Kitabı, s.64-69. Adana, 2122 Aralık 2006 27) Hakyemez İN. Santral venöz katater ilişkili enfeksiyonların sıklığı ve risk analizleri. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, İstanbul, 2008 28) Bilgehan H. Klinik Mikrobiyoloji, Özel Bakteriyoloji ve Bakteri İnfeksiyonları. S.264-265, Barış Yayınları, İzmir, 2000 64 29) Culver DH, Horan TC, Gayness RP, et al . Surgical wound infection rates by wound class, operative procedure , and patient risk indeks: National Noscomial İnfections Surveillance System . Am J Med 1991 ; 91: 152-7. 30) Adcock PM ,Pastor P, Medley F,Patterson JE,MurphyTV,Methicilin-resistant Staphyloccus aureus in two child care centers. J İnfect Dis 1998;178:577-80. 31) Centers for Disease Control and Prevention (CDC). Semiannual Report Aggregated Data from the National Nosocomial İnfections Surveillance (NNIS) system December 2000. www.cdc.gov/ncidad/hip/NNIS/DE2000 32) Gram-Pozitif Bakteri İnfeksiyonları , Sercan U, Gaye U, Serhat Ü; Bilimsel Tıp Yayınevi, 2012 33) Centers for Disease Control and Prevention (CDC). National İnstitute for Occupational Safety and Health , Guidelines for protecting the safety and health of health care workers. www.cdc.gov/niosh/docs/88-119/ 34) Hastane Enfksiyonları 2013, Bilimsel Tıp Yayınevi 35) Enterobacteriaceae. Anğ Küçüker M, Tümbay E , Anğ Ö, Erturan Z (çevirenler). Tıbbi Mikrobiyoloji . İstanbul : Nobel Tıp Kitapevi,2002:274-95. 36) Yücesoy M, Yuluğ N, Kocagöz S, Ünal s, Çalangu S and study Group. Antimicrobial resistance of gram-negative isolates from intensive care units in Turkey: Comparison to previous three years. J Chemother 2000;12:294-8. 37)Eisenstein Bl, Zaleznik DF. Enterobacteriaceae . İn: Mandell GL, Bennett JE,Dolin R (eds).Principles and Practice of İnfectious Diseases .6 th ed.Philadelpia: Churchill Livingstone ,2000:2294-310. 38) Alp E. Enfeksiyon Kontrol Programı, Erciyes Üniversitesi 2012 39) Dizbay M, Baş S, Güroy A, et al. Invasive device-related ınfection surveillance in intensive care units of Gazi University Hospital in 2006-2007. Türkiye Klinikleri J Med Sci 2009; 29(1):140-3 65 40) Legras A, Malvy D, Quinioux AI.Nosocomial infections:prospective survey of incidence in five French intensive care units.Int Care Med. 1998;24:1040-1046 41) Appelgren P, Hellstrom I, Weitzberg E.Risk factors for nosocomial intensive care infection:a long-term prospective analysis.Acta Anaesthesiol Scand. 2001; 45:710-719. 42) Meriç Hatice: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Kalp Damar Cerrahisi, Yanık Ünitesi, İç Hastalıkları, Nöroloji Yoğun Bakım Ünitelerinde Gelişen Hastane İnfeksiyonları, Risk FaktörlerineBağlı Mortalite Hızı ve Maliyet Üzerine Etkisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları AD 2008, 43) Erbay H, Yalcin AN, Serin S.Nosocomial infections in intensive care unit in Turkish university hospital:a 2 year survey.Intensive Care Med. 2003;29:1482-1488. 44) Tarhan Ayşegül: Hastane Taşınmasının Nozokomiyal Yoğun Bakım Enfeksiyon Etkenleri Üzerine Etkisi. Uzmanlık Tezi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD 2013, 45) Bueno-Cavanillas A, Delgado-Rodriguez M, Lopez-Luque A, et al. Ifluence of nosocomial infection on mortality rate in an intensive care unit. Crit Care Med 1994;22:25-60 46) Meriç M, Willke A, Çağlayan C, Toker K. Intensive Care Unit Acquired Infections: incidense, risk factors and asossiated mortality in a Turkish university hospital. Jpn J Infect Dis 2005;58:297-302 47) Kanadalı A, Kızılkaya M, Doğan N, Çelebi S, Kürşat H, Parlak M: Reanimasyon Ünitemizde 2002 Hastane İnfeksiyonları, Hastane İnfeksiyon Derg 2004;8(3):252-5. 48) Victor D, Rosenthal MD, Dennis G, et al. Device-associated nosocomial infections in 55 intensive care units of 8 developing countries. American College of Physicians 2006;582-91 66 49) Cevik MA, Yılmaz GR, Erdinç FS, Uçler S, Tulek N, Relationship between nosocomial infection and mortality in a neurology intensive care unit in Turkey. J Hospital Infection 2005; 59: 324-30 50) Yoloğlu S, Durmaz B, Bayındır Y. Nosocomial infections and risk factörs in a intensive care units. New Microbiol 2003; 26: 299-303 51) İnan D, Saba R, Keskin S, Öğünç D, Çiftci C, Günseren F. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım ünitelerinde hastane enfeksiyonları. Yoğun Bakım Derg 2002; 2: 129-135. 52) Leblebicioğlu H, Rosenthal VD, Arıkan OA et al: Device –associated hospitalacquired infectian rates in Turkish intensive care units. Findings of the International Nosocomial Infection Control Consortum (INIC), J Hosp Infect 2007; 65(3):251-7 53) Demirli Kezban: Hastane Taşınmasının Nozokomiyal Yoğun Bakım Enfeksiyon Etkenleri Üzerine Etkisi, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD 2011 54) Trilla A. Epidemiology of nosocomial infections in adult intensive care units, Intensive Care Med 1994;20(Suppl 3):1-4. http://dx.doi.org/10.1007/BF01745243 PMid:7962982 55) Çetin ES, Kaya S, Pakbaş İ, Demirci M. Yoğun bakım unitelerinde yatan hastalardan izole edilen mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları, İnönü Univ Tıp Fak Derg 2007;14(2):69-73 56) Barcellina F, Gasco E, Rello J, Alvarez-Rocha L. Antibacterial treatment of intensive mechanical ventilation associated pneumonia. Drugs Aging . 2000; 18: 189. 57) De Oliveira AC, Kovner CT, da Silva RS. Nosocomial infection in an intensive care unit in a Brazilian university hospital, Rev Lat Am Enfermagem 2010;18(2):233-9. doi:10.1186/1471- 2334-9-115. http://dx.doi.org/10.1186/14712334-9-115 PMid:19630992 PMCid:2722662 67 58) Geyik MF, Üstün C, Hoşoğlu S, Çelen MK, Ayaz C. Dicle Üniversitesi Hastanesi’ nde Alet İlişkili Hastane İnfeksiyonları, ANKEM Derg 2007;21(3):150154 59) Büke Ç, Sipahi OR, Taşbakan M, Yamazhan T, Arda B, Özinel MA, Akçiçek F, Ulusoy S. İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesinde Gelişen İnfeksiyonların Değerlendirilmesi. Turkish Journol of Infection 2005;19:62-73 60) Akın A, Esmaoğlu-Çoruh A, Alp E, Canpolat DG. Anestezi yoğun bakım ünitesinde beş yıl içerisinde gelişen nozokomiyal enfeksiyonlar ve antibiyotik direncinin değerlendirilmesi, Erciyes Tıp Derg 2011;33(1):7-16. 61) Ak O, Batırel A, Özer S, Çolakoğlu S. Nosocomial infections and risk factors in the intensive care unit of a teaching and research hospital: A prospective cohort study, Med Sci Monit 2011;17(5):29-18) Ertürk A, Çopur A, ÇİÇEK2 Köksal E, Köksal Z, Özyurt S. Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Hastaların Çeşitli Klinik Örneklrinden İzole Edilen Mikroorganizmalar Ve Antibiyotik Duyarlılıkları: ANKEM Derg 2012;26(1):1-9 62) Ertürk A, Çopur A, ÇİÇEK2 Köksal E, Köksal Z, Özyurt S. Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Hastaların Çeşitli Klinik Örneklrinden İzole Edilen Mikroorganizmalar Ve Antibiyotik Duyarlılıkları: ANKEM Derg 2012;26(1):1-9 63) Ahsen Öncül, Safiye Koçulu, Keziban Elevli. The epidemiology of nosocomial infections acquired in intensive care units of a state hospital ŞEEAH Tıp Bülteni 2012; 46(2): 60-6610) Akdeniz S. Yoğun bakım enfeksiyonlarının önlenmesinde hemşirenin rolü. Ed: Köksal İ, Çakar N, Arman D. Demirli Kezban: Hastane Taşınmasının Nozokomiyal Yoğun Bakım Enfeksiyon Etkenleri Üzerine Etkisi. Uzmanlık Tezi, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik 64) Akdeniz S. Yoğun bakım enfeksiyonlarının önlenmesinde hemşirenin rolü. Ed: Köksal İ, Çakar N, Arman D. Demirli Kezban: Hastane Taşınmasının Nozokomiyal Yoğun Bakım Enfeksiyon Etkenleri Üzerine Etkisi. Uzmanlık Tezi, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD 68 2011,Yoğun Bakım Enfeksiyonları. pp. 149-160, Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara, 2005. 65) Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Ulusal Hastane Enfeksiyonları Sürveyans ve Kontrol Birimi (UHESA) 2009-2010-2011-2012-2013 66) Köksal İ. Yoğun bakımda Gram pozitif bakteri sorunu, ANKEM Derg 2009;23(Ek 2):143-7 67) Trilla A. Epidemiology of nosocomial infections in adult intensive care units, Intensive Care Med 1994;20(Suppl 3):1-4. http://dx.doi.org/10.1007/BF01745243 PMid:7962982 68) Kaya S, Yılmaz G, Çakır E, Alioğlu Z, Bayramoğlu G, Köksal İ. Device Associated Hospital Infections in Neurology-Neurosurgery Intensive Care Unit of Karadeniz Technical University Faculty of Medicine. Journal of Neurological Sciences 2010;27(3):302-3010 69) Vincent JL, Rello J, Marshall J et al. International study of the prevalence and outcomes of infection in intensive care units: Results of the European prevalence of infection in intensive care (EPIC II) study, JAMA 2009; 302(21):2323-9. http://dx.doi.org/10.1001/jama.2009.1754 PMid:19952319 70) Sevinç C, Şahbaz S, Uysal Ü ve ark. Hastane kökenli pnömoni olgularında etken dağılımı ve prognoza etkili faktörler, Tüberk Toraks 2007; 55(2):153-9. PMid:17602343 71) Göktaş U, Yaman G, Karahocagil MK ve ark. Anestezi yoğun bakım ünitesinde hastane infeksiyonu etkenleri ve direnç profilinin değerlendirilmesi, Yoğun Bakım Derg 2010;8(1):13-7. 72) Kiremitçi A, Durmaz G, Akgün Y, Kiraz N, Aybey A, Yelken B. Anestezi yoğun bakım ünitesinde çeşitli klinik örneklerden üretilen mikroorganizmalar ve antibiyotik direnç profilleri: 2003 yılı verileri, İnfeksiyon Derg 2006;20(1):37-40 69 73) Yılmaz N, Köse Ş, Ağuş N, Ece G, Akkoçlu G, Kıraklı C. Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Hastaların Kan Kültürlerinde Üreyen Mikroorganizmalar, Antibiyotik Duyarlılıkları ve Nozokomiyal Bakteriyemi Etkenleri. ANKEM Derg 2010;24(1):12-19 74) Akalın H. Yoğun Bakım Üninetelerince P. aeruginosa, Acinetobacter spp. ve Diğer Tedavisi Zor Gram Negatif Bakteriler, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 75) Agarval R, Gupta D, Ray P.Epidemiology, risk factors and outcome of nosocomial infections in a respiratory ICU in North India.Journal of Infection.2005;1-8. 76) Vincent JL, Bihari DJ, Stuer PM, Bruining HA, White J, Nicolas-Chanoin MH. The prevalans of nosocomial infection in intensive care units in Europe. Results of the Europen Prevalance of Infection in Intensive Care (EPIC) Study.JAMA.1995;274:639-644. 77) Alp E, Güven M, Yıldız O ve ark. Yoğun bakım ünitelerimizde nozokomiyal pnömoni insidansı, etkenleri ve antibiyotik direnci, Flora 2004;9(2): 125-31. 78) Çetiner S, Eyigün CP, Beşirbellioğlu B, Görenek L, Şenses Z, Tüzer H, Özbek G. GATA Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2003-2007 Yıllarında Görülen Nozokomiyal Pnömoni Etkenlerinin Karşılaştırılması. Hastane İnfeksiyonları Derg 2008;12:1 79) Gürbüz A, Sungurtekin H, Gürbüz M, Kaleli İ. Anestezi yoğun bakım ünitesinde görülen hastane enfeksiyonları. J Turk Soc Int Care Med 2010;8(1):6-12 80) Orucu M, Geyik MF. Yoğun Bakım Ünitesinde Sık Görülen Enfeksiyonlar. Düzce Tıp Fakültesi Dergisi 2008;1 81) Palabıyıklıoğlu İffet. Yoğun Bakım Ünitesinde İnfeksiyon Patogenezi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbn-i Sina Hastanesi 2003 70 82) Çiftçi İH, Şahin DA, Çetinkaya Z, Şafak B, Dilek ON. Postoperatif yara yeri infeksiyonlarında mikroorganizma profili (Özet). ANKEM Derg 2005;19(1):32 83) Çakır E, Çağlar T, Otkun M, Gürcan Ş, Hatipoğlu ON, Erka T. Hastane Kökenli Pnömonilerde Sorumlu Etkenler ve Antimikrobiyal Direnç Değişimi. İnfeksiyon Dergisi (Turkish Journal of Infection) 2006; 20 (2): 107-110 84) Küçükbayrak A, Özdemir D, Şencan İ, Yavuz T, Behçet M, Erdoğan S. AİBÜ Düzce Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yoğun bakım enfeksiyonları: 2003 yılı sonuçları, Düzce Tıp Fak Derg 2004;3(1):15-9.7 85) Çakır-Edis E, Çağlar T, Otkun M, Gürcan Ş, Hatipoğlu ON, Erkan T. Hastane kökenli pnömonilerde sorumlu etkenler ve antimikrobial direnç değişimi, İnfeksiyon Derg 2006;20(2):107-10. 86) Gültepe B, Iraz M, Ceylan A, Doymaz MZ. Çeşitli Klinik Örneklerden İzole Edilen Pseudomonas Aeruginosa Suşlarının Antibiyotiklere Direnci. ANKEM Derg 2014;28(1):32-36 87) Yurtsever SG, El S, Altıner NN, Çetin FL, Uzun S, Pişmişoğlu E. İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ nde Saptanan Hastane İnfeksiyonlarının İrdelenmesi. Hastane İnfeksiyonları Derg 2008;12:1 88) Özdemir M, Erayman İ, Türkdağı H, Baykan M, Baysal B. Hastane İnfeksiyonu Etkeni Pseudomonas Suşlarının Antibiyotiklere Duyarlılıkları. ANKEM Derg 2009;23(3):122-126 89) Saltoğlu N. Yoğun bakım ünitesinde antibiyotik politikaları. Ed: Köksal İ, Çakar N, Arman D. Yoğun Bakım Enfeksiyonları. pp. 997-1006, Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara, 2005. 90) Özer B, Tatman OM, Memiş D, Otkun M. Yoğun bakım ünitesinde hastane infeksiyonu etkenleri, antibiyotik duyarlılıkları ve antibiyotik kullanımı, İnfeksiyon Derg 2006; 20(3): 165-70. 71 91) Biberoğlu K. Yoğun Bakım İnfeksiyonları: Tanımlar, Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi 2003 92) Erayman İ, Aydoğdu B,Türk2 AE, Bitirgen M. Selçuk Meram Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Ünitelerinde İnvaziv Alet İlişkili İnfeksiyonlar. Yoğun Bakım Dergisi 2007;1 93) Karaoğlan İ, Zer Y, Namıduru M. Vankomisine Dirençli Enterokok Suşlarında Tigesiklinin İn-Vitro Etkinliği. ANKEM Derg 2008;22(3):153-155 72 Nosoline Hasta İzlem Formu Adı : .................................... Soyadı :..................................... Elektif------Yaş : ..... Kirli Cins : E K Kirli Dosya No : .................. Kirli Servis:……………… Kirli Tarih :...../.../.... Kirli Yatış Tarihi : ..........: Çıkış Tarihi :………. kaynaklı Sonuç: Ex (İnfeksiyon Diğer) (Ölüm nedeni:……………………….) Şifa Haliyle Sevk Yoğun Bakıma yatış nedeni a-Ameliyat: Tarih : Acil--------- Baş boyun Temiz---Kontamine---TK---- -Toraks Temiz---Kontamine---TK---- Kalp Temiz---Kontamine---TK---- Abdomen- Temiz---Kontamine---TK---- Ortopedik Temiz---Kontamine---TK---- b-Multipl vücut travması c-İnfeksiyon: Toplum Kaynaklı Hastane d-Mekanik solunum ihtiyacı e-Şuur kapalılığı f-Diğer…… Primer Hastalık:…………………………… İmmünosüpresyon Transplantasyon Risk Faktörleri : Nötropeni Malignensi Yanık Diabetes Mellitus HIV/AİDS Böbrek yetm. Transfüzyon Antiasit Sedatize edilme Kortikosteroid ted APACHE K.C. yetmezliği G.vücut travması Entübasyon Dekübit erkek ……… Şuur kapalılığı Kalp yetmezliği Yabancı cisim/ protez H2 reseptör blokeri Splenektomi TPN Proflaktik Ab Kolonizasyon HYÖ Bakımevi Girişimler : Toplam Santral venöz kateter Juguler Subklavian Brakial İdrar sondası Entübasyon Mekanik ventilasyon Trakeostomi Drenaj katateri: Endoskopik girişim: Diğer girişimler: Femoral Diğer (Girişim ile infeksiyon arasındaki süre gün) (süre….gün) Periferik venöz kateter (süre……gün) (süre….gün) Aspirasyon (süre….. gün) (süre….gün) Hemodiyaliz (süre….. gün) (süre….gün) Periton diyalizi (süre…… gün) (süre….gün) Maskeyle O2 ted. (süre…… gün) (süre….gün) NG (süre…… gün) (süre….gün) ………………………. (süre…… gün) Tarih:………….. Hastane Enfeksiyon Tanısı Tarih Kültür alınmadı 1) _______________________ Üreme var Üreme yok __/__/____ 2) _______________________ __/__/____ 3)________________________ __/__/____ 4)________________________ __/__/____ 73 Kullanılan Antibiyotikler : Proflaktik amaçlı Ampirik kullanım Etkene yönelik tedavi amaçlı 1)______________ 1)______________ 1)_______________________ 2)______________ 2)_____________ 2)_______________________ 3)______________ 3)_____________ 3)_______________________ Endikasyon değerlendirmesi (1): Yerinde Şüpheli Endikasyon yok Yanlış seçim Endikasyon değerlendirmesi (2): Yerinde Şüpheli Endikasyon yok Yanlış seçim Endikasyon değerlendirmesi (3): Yerinde Şüpheli Endikasyon yok Yanlış seçim Kültürler Örnek Bakteri Tarih Amfotr. B ( ) Amikasin Amoksisilin Amox-klavun Doksisiklin Eritromisin Flukonazol Gentamisin İmipenem Kaspofungin Klaritromisin Klindamisin Levofloksasin Mezlosilin 1) __________ __________ __/__/____ Duy Dir 2) __________ __________ __/__/____ Duy Dir 3) __________ __________ __/__/____ Duy Dir 4) __________ __________ __/__/____ Duy Dir Minosiklin Moksifloksas Morfozinamid Netilmisin Ofloksasin Penisilin Piperasilin PİP-TAZO Rifampisin Sefaklor Sefalotin Sefazolin Sefepim Sefoksitin Sefotaksim Seftazidim Seftizoksim Seftriakson Sefuroksim Siprofloksas Sulperazon Teikoplanin Telitromisin Tetrasiklin Tikar-klava TMP-SMX Vankomisin 74