Globalleşmeye Karşı Glokalleşme Prof. Dr. Nazif Gürdoğan Tüketim ekonomisinin atar damarı fabrika, toplar damarı süpermarket, kalbi de medya. Fabrikalar üretimi, süpermarketler de tüketimi kitleselleştirdi. Tüketim kültürünün kutlu ülkesi: Amerika. Gösteriş yarışı, Hollywood'dan bütün dünyaya ihraç ediliyor. Amerika rasyonel üreten, buna karşılık irrasyonel tüketimlerin ülkesi. Onlar üretimde usta, tüketimde çılgın. Globalleşmeyle Amerika'nın eğlence kültürü bütün dünyada pasaportsuz dolaşıyor. Kola, hamburger, kot ve pop müziği tüketim kültürünün simgeleri haline geldi. Tüketim kültüründe herşey sosyolog George Ritzer'in deyişiyle "McDonald's"laştırılıyor. Sınırların önemini yitirmesiyle, "bir örnekleşme" dünya ölçüsünde yaygınlaştı. Globalleşme tüketim ekonomisiyle birlikte üretim ekonomisi için de sınırları kaldırıyor. İsteyen üretim, isteyen de tüketim toplumu olabilir. Sınırların önemini yitirmesiyle globalleşme gibi, lokalleşmenin de önü açılıyor. Globalleşmenin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için lokalleşmek gerekir. Ancak bu lokalleşme globalleşme içinde bir lokalleşme olmalıdır. Tek bir kavramla ifade edilirse, bu glokalleşmedir. Glokalleşme global davranıp, lokal kalmasını bilmektir. Başka bir deyişle, global düşünürken, lokalliği yitirmemektir. Bunun için herkesin kendi kültürünü çok derinden kavrayarak, diğer kültürleri de içselleştirmesini bilmesi gerekir. Kaşgar'ın Temmuz ve Ağustos sayısında Samet Köse "Globalizasyonun Psikolojik Görünümleri" başlıklı yazısında, sınırların önemini yitirmesinin, herkesin çalışma biçimi, yatırım tercihlerini, öğrenme ve öğretme yöntemlerini, nasıl etkileyeceğini tartışıyor. Globalleşme Doğu'dan Batı'ya bütün ülkelere, bütün kültürlere meydan okuyor. Ülkeler, ya globalleşmeye teslim olacak, lokal kültürlerini bütünüyle yitirecekler ya da glokalleşerek, sınırların ortadan kalktığı bir dünyada, diğer lokal kültürlerle rekabet etmesini öğrenecekler. Türk ve İslam dünyası büyük bir dönüşümün arefesinde. İslam Rönesans öncesi Avrupa'yı büyük ölçüde değiştirmişti. İslam, Hint, Çin ve Yunan kültürünün Batı'ya taşıyıcısı olmadı. İslam'ı Doğu ile Batı arasında bir köprü gibi görmek yanıltıcı olur. Müslüman düşünürler, İslam'ın ana kaynaklarının ışığında diğer kültürleri didik didik ettiler. Onlar dğerlerinin olumsuz yanlarını dışlarken, olumlu yanlarını da içselleştirdiler. İslam'dan önce matematik sonlu bir yapıdaydı. Müslümanlar ona sonsuzu ekleyerek, sonlu yapıyı sonu açık bir yapıya dönüştürdüler. Böylece matematik bütün bilim ve sanatların faydalandığı ana bir kaynak oldu. Ayrıca sayılara sistemine eklenen sonsuz kavramı, sonlu hayat dünyayla, sonsuz hayat ahiretin yer ve öneminin kavranılmasını da kolaylaştırdı. Ahiret dünyanın dışındadır. Ancak dünya onunla anlam kazanır. Ötedünya yanında sınırlı kalan dünya globalleşmeyle yeni bir rönesans yaşıyor. Artık dünya deyince akla Avrupa ve Amerika gelmiyor. Kimse Asya ve Afrika'sız bir dünya düşünemiyor. Eskiden dünya deyince akla yalnızca Batı gelirdi. Benzer şekilde, medeniyet deyince, kimsenin aklına yalnızca Yunan, Roma ve Hristiyanlık gelmiyor. Artık İslam'sız bir medeniyet düşünülmüyor. İslam en sonda gelip, en başta olduğu için, medeniyetlerin ana kaynağıdır. İster Doğu'da ister Batı'da olsun, onun bilgi ve hikmet geleneğinden yararlanmamış hiçbir canlı medeniyet yoktur. Globalleşmeyle bütün medeniyetler hep birlikte ele alınır ve algılanır hale geldi. Sayılar sisteminin sonsuz elemanı gibi, İslam olmadan diğer medeniyetleri anlamak ve kavramak mümkün değildir. O hem başta, hem de sonda olduğu için, hepsi arasındaki uyum ve düzeni sağlar. Uyum ve düzen globalleşirken, lokalleşmesini başarmaya bağlıdır. Bu da glokalleşmedir.