3-Bulgaristan - Diyanet İşleri Başkanlığı Müdürlükler

advertisement
gündem
Bulgaristan
Müslümanlarının
Dinî Hayatı
Prof. Dr. H. Mehmet Günay
Sakarya Üniv. İlahiyat Fak.
Oldukça uzun bir süre devam eden komünist dönemde
ise, Bulgaristan Türklerinin tarih içinde uzun uğraşlarla
elde ettikleri dinî kazanımları tedrici bir şekilde birer birer
ellerinden alındı. 1949’da çıkarılan Dinler Yasası ile dinî
faaliyetler tamamen devletin denetimi altına alındı, din dersleri
kaldırıldı, dinî okullar kapatıldı. Böylece Müslüman çocukların
din eğitimi alma imkanı tamamen ortadan kaldırıldı.
Bugünkü Bulgaristan yaklaşık
beş asır boyunca Osmanlı hakimiyetinde kaldıktan
sonra, 1877-78 Osmanlı-Rus
Savaşı’ndan sonra Osmanlı’ya
vergi veren özerk bir Prenslik
hâline geldi; 1908 yılında da
tam bağımsızlığını ilan etti. II.
Dünya Savaşı’na kadar Çarlıkla
(Krallıkla) yönetilen ülke, bu
savaştan sonra Sovyetler Birliğinin nüfuz alanına girdi ve ülkede
komünist bir sistem kuruldu. Bu
sistem 1989’da halk ayaklanması sonucu yıkıldı ve bugün hâlen
devam etmekte olan demokratik
yönetim biçimine geçildi.
Prenslik döneminden itibaren
burada yaşayan ve savaşlar-
dan, katliamlardan, göçlerden,
soğuk ve açlıktan arta kalan
Müslüman-Türk nüfusu birden
bire bu ülkede hakim konumdan azınlık durumuna düştüler.
Onlar için artık gayrimüslim bir
ülkede acı, gözyaşı ve ızdırap
dolu bambaşka bir hayat başlamıştı. Ancak onlar önce Osmanlı
Devleti’nin sonra da Türkiye
Cumhuriyetinin yakın ilgi ve desteği ile kısa zamanda toparlanıp
yeni hayatlarına ayak uydurmaya çalıştılar. Yirminci yüzyılın
başlarında Bulgaristan’da okulları, müftülükleri, vakıfları, hayır
kurumları ve basınıyla yepyeni
ve örgütlü bir Müslüman-Türk
topluluğu meydana geldi.
Ağustos 2009 - 124
5
gündem
sağlam esaslara bağlanmıştı.
1945’lerde ülkede komünist
rejim egemen oluncaya kadar
Bulgaristan Türklerinin dinî ve
toplumsal örgütlenmesi genel
olarak dinî kurumlar, yani müftülükler etrafında şekillenmişti.
Hemen her bölgede topluluğun
başında müftülükler ve müftü
vekaletleri vardı. Müftü ve müftü
vekilleri Müslüman topluluğun
hemen her türlü meseleleriyle ilgileniyorlardı. Prenslik döneminden itibaren Bulgar kanunları,
Müslüman halkın vasiyet, miras,
evlenme, boşanma, nafaka gibi
daha çok özel hukuk kapsamına
giren uyuşmazlıklara bakma
yetkisini, şer’iye mahkemelerine
vermişti. Bu mahkemeler, 1945
yılına kadar Müslüman topluluğun aile hukuku ile ilgili davalarına bakmaya devam etmişlerdi.
Prenslik ve Çarlık döneminde
Bulgaristan’daki Müslüman vakıfları, hemen her köy ve kasabada teşekkül eden cemaat-i islamiyeler tarafından yönetiliyordu. Bütün cemaat-i islamiyelerin
faaliyetlerinin usulüne uygun
yürütülmesi, denetlenmesi ve
malî durumlarının iyileştirilmesi
6
Ağustos 2009 - 124
Hemen her yıl Ramazan
ayında Bulgaristan’a
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığının
görevlendirmesiyle yirmiden
fazla vaiz gelmekte, her biri
farklı bölgelere dağılarak
vaaz ve irşat faaliyetine katkıda bulunmaktadırlar.
için Başmüftülük bünyesinde bir
Müessesât-ı Diniye ve Vakfiye
Müdürlüğü kurulmuştu.
Müftüler görev çevrelerindeki camilerden, okullardan,
cemaat-i islamiyelerden ve vakıflardan da sorumlu idiler. Fakat
1895 yılına kadar bu kurumları
düzenleyen kurallar sürekli değişikliğe uğramış, hiçbir zaman
uzun vadeli ve kalıcı bir sistem
kurulamamıştı. Ancak 1895’ten
sonra Bulgaristan Türkleri’nin
dinî yönetimini ve kurumlarını düzenleyen kurallarda
az çok istikrar sağlanabilmiş,
Bulgaristan’ın bağımsızlığını
kazandığı 1908’den sonra, bu
kurallar ve kurumlar yerli yerine oturmaya başlamış, giderek
Bu tarihlerden sonra Sofya’da
bütün Müslümanların dinî açıdan
bağlı olduğu bir Başmüftülük
kuruldu ve gerek Başmüftünün
gerekse müftülerin seçimle işbaşına gelmesi ilkesi getirildi.
Bununla birlikte Bulgaristan
Müslümanlarının İstanbul’daki
Meşihatla olan organik bağları
da garanti altına alındı. Bu durum Türkiye’de rejim değişip
Saltanat’ın kaldırıldığı 1924 yılına kadar devam etti. Özellikle
1919 yılında çıkarılan Müslüman
Müessesat-ı Diniye İdare ve Teşkilatı Nizamnâmesi, Bulgaristan
Türkleri’nin dinî yönetimini esaslı ve kalıcı temellere oturttu.
Çarlık döneminde Bulgaristan
Müslümanlarının ülke sathına
yayılmış yerel mektep ve medreselerinden başka bir de 1922’de
Şumnu’da açılmış olan Nüvvab
Medresesi vardır. Tâlî ve âlî kısımdan meydana gelen ve 1947
yılına kadar kuruluş amacı ve
esasları doğrultusunda faaliyet
gösteren bu okulda yüksek dinî
eğitim yapılıyordu. Okulun tâlî
kısmından mezun olanlar imam,
hatip, öğretmen ve şer’iye kâtibi
olma hakkını kazanırlarken, âlî
kısmından mezun olanlar müftü
ve müftü vekili olarak görev
alıyorlardı.
Oldukça uzun bir süre devam
eden komünist dönemde ise,
Bulgaristan Türklerinin tarih
içinde uzun uğraşlarla elde ettikleri dinî kazanımları tedrici
bir şekilde birer birer ellerinden
alındı. 1949’da çıkarılan Dinler
Yasası ile dinî faaliyetler tamamen devletin denetimi altına
alındı, din dersleri kaldırıldı,
dinî okullar kapatıldı. Böylece
Müslüman çocukların din eğitimi
90’lı yıllarda başlayıp bugüne
kadar devam eden çoğulcu
demokratik Bulgaristan döneminde ise Türkler dinî açıdan
tekrar nefes almaya başladılar.
Türkiye’nin de çok yakın ilgi ve
desteği ile kısa zamanda dinî
hayatlarında çok hızlı gelişmeler
oldu. Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine üyelik süreci de bu konuda
Türk azınlığı adına önemli avantajlar sağladı.
Bugün Bulgaristan’da Türk, Pomak, Tatar, Çingene gibi farklı
etnik unsurlardan oluşan ve
Türk üst kimliği altında birleşen
bir buçuk milyon civarında Müslüman yaşamaktadır. Bulgaristan
Türk topluluğunun dinî yönetimi
ve kurumları kendi milli konferanslarında kabul edilen ve
Bulgar hükümetleri tarafından
da onaylanan özel tüzük hükümlerine göre düzenlenmektedir.
Topluluğun dinî organizasyonu
ve faaliyetleri tüzük uyarınca,
Başmüftülük ve ona bağlı bölge
müftülükleri eliyle yürütülmektedir. Başmüftü yaklaşık üç yılda
bir düzenlenen milli konferanslarda seçimle işbaşına gelmektedir.
Ülke geneline yayılmış on altı
bölge müftülüğü kapsamında
binden fazla ve iki yüz civarında mescitte serbestçe dinî
görevlerini yerine getirmekte ve
buralarda binden fazla resmî din
görevlisi görev yapmaktadır. Komünist dönemde yıkılan pekçok
cami ve mescit başta Türkiye
olmak üzere Müslüman ülkelerin
yardımıyla onarılmaya ve yenilerinin inşaasına çalışılmaktadır.
Camilerin birçoğunda ezanlar
hoparlörlerle okunmaktadır. Bununla birlikte bütün camilerde
beş vakit namazın cemaatle
kılındığını söylemek zordur. Bazı
camilerde Cuma namazı da kılınamamaktadır. Fakat hemen
bütün camilerde, hatta camisi
olmayan birçok yerde bayram
namazı kılınmaktadır. Komünizm
döneminde birçok dinî vecibeye
olduğu gibi, Müslüman ahalinin
cenaze törenleri ve âdetlerine
de yasaklama getirilmişti. Bugün
ise herkes arzu ettiği merasim
ve âdetleri yerine getirebilmektedir. Bazı bölgelerde dinî
bilgisizlik ve bazı batıl inançların
etkisiyle, farklı kültürlerin cenaze âdetlerinin uygulandığına da
rastlanmaktadır.
Öte yandan Bulgaristan’da
geçmiş iktidarlar döneminde
kamulaştırılan veya özel şahıslara verilen İslam vakıfların
geri alınması için yoğun çaba
harcanmaktadır. Ancak Bulgar
hükümetlerinin, bunların iadesini
prensip olarak kabul etmekle
birlikte, Parlamento’da gerekli
yasaları çıkartmakta isteksiz
davranması ve tek tek takip
edilen davaların mahkemelerde
uzun yıllar sürüncemede kalması sebebiyle, şimdiye kadar
bu konuda pek fazla ilerleme
sağlandığı söylenemez. Bu yüzden Bulgaristan Müslümanları,
Başmüftülüğün ihtiyaçlarının
karşılanması, din görevlilerinin
maaşları, İslamî okulların ve dinî
yayınların finansmanı ile camilerin tamir ve inşaası için büyük
maddi zorluklarla karşılaşmakta
ve bunları aşabilmek için başta
Türkiye olmak üzere İslam ülkelerinin yardımına bağımlı halde
bulunmaktadırlar. Kaydetmek
gerekir ki, bu konuda özellikle
Türkiye Diyanet Vakfı’nın Bulgaristan Müslümanlarına büyük
katkıları olmaktadır.
Bulgaristan’da yürürlükte olan
Dinler Kanunu; Başmüftülüğe,
ihtiyaçları için dinî okullar açma
yetkisi vermektedir. 1990’da
açılan üç yıllık Yarı Yüksek İslam
Enstitüsü 1994’de dört yıllık
Yüksek İslam Enstitüsü’ne yükseltilmiş ve 1999-2000 eğitim
öğretim yılında ilk mezunlarını
vermiştir.
Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da
açılan ve ayrı ayrı erkek ve kız
bölümleri bulunan üç ayrı imamhatip okulunda azımsanmayacak
miktarda Müslüman öğrenci
dinî eğitim almakta ve öğrenci
sayısı ve imkanları günden güne
artmaktadır. 1995 yılında Milli
Eğitim Bakanı’nın emriyle bu
okulların öğretim süresi dört
yıla çıkarılmış ve genel öğretim
veren dinî lise statüsü verilerek
üniversitelere girme hakkını da
Ağustos 2009 - 124
7
gündem
alma imkanı tamamen ortadan
kaldırıldı. Bununla da kalınmayıp, “İslam’ın fundamentalizme
ve softacılığa karşı olduğu”
maskesi altında İslam dinine
karşı açık cephe alındı ve yoğun
bir kampanya başlatıldı. Birtakım merkez köylerde camiler
bölge camisi ilan edilerek cuma
namazının yalnız bu camilerde
kılınmasına izin verildi, diğer
camiler kapatıldı. Evlerde topluca ibadet, mevlit yasaklandı,
duaların camilerde ve yalnızca
Bulgarca okunması emredildi.
Sünnet yasaklandı, çocuklarını
sünnet ettirenler mahkemeye
verildi. Müslüman ve Hıristiyan
mezarlıkları birleştirildi, eski
mezar taşları kırıldı veya üzerindeki Türkçe yazı ve semboller
kazındı. Düğünlerde dinî âdet
ve Türkçe şarkılar yasak edildi.
Çocuklara Müslüman ismi koyma
da yasaklandı. Direnenler katledildi, tutuklandı veya sürgüne
gönderildi.
gündem
içeren tam yetkili lise statüsüne
kavuşturulmuştur. Bu okullarda
eğitim dili Bulgarca ve Türkçedir.
Genel dersler Bulgarca, İslamî
dersler ise genellikle Türkçe
okutulmaktadır.
Bulgaristan’daki dinî okulların
özellikle Yüksek İslam Enstitüsü
ve imam-hatip okullarının malî
finansmanın ve kısmen öğretim
kadrosunun Türkiye Diyanet
Vakfı tarafından karşılandığını da
burada belirtmekte yarar vardır.
Ülkede ayrıca sürekli ve örgün
eğitim veren birkaç Kur’an kursu
yanında hemen her yıl birçok
köyde yaklaşık üç yüzden fazla
Kur’an kursları düzenlenmektedir. Bu kurslara her yıl üç-dört
bin öğrencinin katıldığı söylenmektedir. Ayrıca Madan kasabasında bir de Hafız Yetiştirme
Kursu faaliyet göstermektedir.
Öte yandan çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölgelerdeki
devlet/belediye okullarında 2000
yılından itibaren, “İslam dini
dersi” “seçmeli” ve “zorunlu seçmeli” din dersi olarak okutulmaya başlanmış ve Yüksek İslam
Enstitüsü mezunlarına buralarda
din dersi öğretmeni olma hakkı
tanınmıştır. Bu derslerde okutulacak din dersi kitaplarının hazırlanması ve basılması çalışmaları
devam etmektedir.
Başmüftülüğün yayın organı
olarak 1990’da Sofya’da yayımlanmaya başlayan Müslümanlar
gazetesi zaman zaman kesintiye
uğramakla birlikte yayımını hâlâ
sürdürmektedir. Yüksek İslam
Enstitüsü öğrencileri tarafından
çıkarılmaya başlanan Kalem
Dergisi de dinî yayınlar olarak
faaliyetlerine devam etmektedir.
Bulgaristan Müslümanları genel
8
Ağustos 2009 - 124
Bulgaristan’da geçmiş iktidarlar döneminde kamulaştırılan veya özel şahıslara
verilen İslam vakıfların geri
alınması için yoğun çaba
harcanmaktadır. Ancak
Bulgar hükümetlerinin,
bunların iadesini prensip
olarak kabul etmekle birlikte, Parlamento’da gerekli
yasaları çıkartmakta isteksiz
davranması ve tek tek takip
edilen davaların mahkemelerde uzun yıllar sürüncemede kalması sebebiyle,
şimdiye kadar bu konuda
pek fazla ilerleme sağlandığı söylenemez.
olarak Sünnî/Hanefî çizgisindedir. Son zamanlarda bölgede
faaliyet yürüten Arapların da
etkisiyle özellikle Pomak gençleri
üzerinde Selefilik akımının yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Bu arada ülkede özellikle
de Deliorman bölgesinde ve
Karadeniz sahilinde azımsanmayacak sayıda Alevî Müslümanlar
da yaşamaktadır. Bunların daha
çok Bektaşî eğilimli olduğu görülmektedir. Alevîlerin ağırlıkta
olduğu hemen her köyde birkaç
yatır mevcut olup bunların içinin
Hz. Ali resimleri ve elişi nakışlarla süslendiği dikkati çekmektedir. Özellikle Deliorman’daki Demir Baba Tekkesi, Hasköy’de Otman Baba Tekkesi ve Varna’nın
Kuzeyindeki Akyazılı Sultan Baba
Tekkesi hem Alevîlerin hem de
Sünnîlerin önemli ziyaret merkezlerinden olup buralarda her
yıl binlerce kişinin toplandığı dinî
içerikli şenlikler düzenlenmektedir.
Bulgaristan’da Türklerin yoğun
olarak yaşadığı bölgelerde özellikle Ramazan ayı bir hayli coşkulu yaşanmaktadır. Çoğunluk
orucunu tutmakta, cami ve mescitlerde cemaatle teravih namazı
kılınmaktadır. Hemen her yıl Ramazan ayında Bulgaristan’a Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri
Başkanlığının görevlendirmesiyle
yirmiden fazla vaiz gelmekte,
her biri farklı bölgelere dağılarak
vaaz ve irşat faaliyetine katkıda
bulunmaktadırlar. Ayrıca yerli
vaiz ve imamlar da daha aktif
olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Kurban Bayramında da
birçok kişi kurban kesmekte ve
Türkiye’de olduğu gibi akraba,
eş-dost arasında sıcak bayramlaşma ziyaretleri yapılmaktadır.
Birçok yerde özel bayram programları organize edilmekte, folklor gösterileri, müzik şölenleri
düzenlenmektedir.
Bulgaristan’da kutlu doğum haftaları da fevkalade canlı ve coşkulu bir şekilde kutlanmaktadır.
Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Türkiye Diyanet İşleri
Başkanlığının öncülüğünde birçok farklı bölgede Kutlu Doğum
programları düzenlenmektedir.
Türkiye’den gelen seçkin hatiplerin, Başmüftülük yetkililerinin
ve yerel yöneticilerin de katıldığı
bu programlar, Müslüman halkın
çok yoğun ilgisiyle karşılanmaktadır. Bulgaristan Türklerinin dinî
duygu ve bilincinin tazelenmesi
adına, bu programların çok
önemli fonksiyonlar icra ettiğinde kuşku yoktur.
Bulgaristan’da
Gündelik Hayatta
Dinî Motifler
İslam Beytullah Erdi
1990’lı yılların başında açılan Sofya Yüksek İslam Enstitüsüyle, Şumen (Şumnu), Ruse (Rusçuk), Momçilgrad (Mestanlı)
liselerinde yetişen genç nesillerin Bulgaristan'da yaşayan
Müslümanların kendi dil, din, gelenek ve göreneklerini yaşatabilmelerine yaptıkları katkıları takdirle karşılanmaktadır.
1877-1978 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Berlin Antlaşmasıyla Bulgar Prensliği kurulmuş,
1885’te Doğu Rumeli’de Güney
Bul­garistan adıyla yeni yapı
prensliğe katılmış ve 1908 yılında 2. Meşrutiyetin ilanı üzerine
Bulgaristan bağımsızlığını ilan
etmiştir. O yıllardan bugünlere
dek burada yaşayan Müslüman
Türklere bazan hoşgörülü ve
eşit haklı birer vatandaş muamelesi görmüş, bazen de şovence davranışlara maruz kalmışlardır. Farklı dönemlerde yüzlerce
Türk okulu, medrese kapatılmış,
onlarca cami yıkıl­mış, değerli
eğitimciler ve kültür adamları
Türkiye’ye göçe zorlanmışlarsa
da Türk - İslam topluluğu dil,
din, gelenek ve göreneklerini
muhafaza ederek millî kimliklerini korumayı başarabilmişlerdir.
Bir topluluğun millî benliğini, dinî mensubiyetini ko­
ruyabilmesi, o topluluğun
bağrından kopan münevverlerin toplum bilinciyle ilintilidir.
Şumen’de (Şumnu) 1922-1923
eğitim-öğretim yılında Âli ve Tâli
bölümleri olan Medresettü’nNüvvab adıyla açılan din okulu
Türk halkına reh­berlik edecek
aydınların yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Okulun Tâli
bölümüne rüştiye ve medrese
mezunları kabul ediliyor, 5 yıllık
öğrenim görüyorlardı. Burada
Kur'an-ı Kerim, Fıkıh, ayrı ayrı
Türk, Arap, Fars, Fransız, Bulgar
Ağustos 2009 - 124
9
gündem
dili ve edebiyatları, Coğrafya,
Tarih-i İslamî ve Umumî Tarih,
Ulumî Riyaziye, Fizik, Kimya,
Ulumî Terbiye, Mantık ve Adab,
Kelâm, Fenni Tedris ve Terbiye,
İlmi Ahlâk, Bulgar Tarihi ve Coğrafyası, Pedagoji, Jeoloji, Hüsnühat, Müzik ve Resim dersleri
okutuluyordu. Mezunlar, öğretmen, imam-hatip, mahkeme-i
şerriye (müftülük) katibi olarak
çalışabiliyorlardı.
âdetle­rini muhafaza etmeye
devam edegelmiştir.
Nüvvab’ın Âli bölümü ise 3 yıllık
olup öğrenciler Fıkıh, Mecelle,
Usûlü Fıkıh, Usûlü Muhakemat,
Ahkâmı Evkaf, Bulgar Kanunları,
Devletler Hukuku, İktisat gibi
dersler alıyordu. Bu bölümü
bitirenler müftülük hakkı kazanıyordu. Farklı dönemlerde
Türkiye’ye göç eden Yusuf
Ziyaeddin, Osman Keskioğlu,
Ahmet Davutoğlu, Hasip Ahmet Aytuna, Hafız Nazif Konur,
Muharrem Develioğlu, Halil Ali
Osman, Mehmet Halil Öztürk,
İsmail Akdere, Osman Kılıç vb.
Diyanet İşleri, Milli Eğitim, Dışişleri Bakanlıkları bünyesinde
önemli görevler ifa etmişlerdir.
Gerek Bulgaristan’da hayatlarını
sürdüren gerekse Türkiye’ye
yerleşen onlarca Nüvvablı’nın
hemen hemen her biri İslam
dini ve ahlakı ve dilimiz Türkçe
üstüne birçok değerli eser kaleme almışlardır. Burada Kahire
El Ezher mezunu Ahmet Davutoğlu, Osman Keskioğlu, Yusuf
Ziyaettin, onlarla birlikte Emrullah Feyzullah, Süleyman Sırrı,
Ali Rıza Efendi, Vidinli Rüstem
Efendi, Osman Nuri Balkanlı,
Beytullah Şişman, İbrahim Halil
Tanır gibi ünlü eğitimciler ders
vermişlerdir. İşte bu irfan ocağında yetişen müftülerin, Türkçe
öğretmenlerinin, imamlarının,
vaizlerin sayesinde Bulgaristan
Türkleri dilini, dinini, örf ve
Yıllarca kapalı ya da “bakımsız
kalmış onlarca cami ve mescit
1990’lı yılların başında demokrasiye geçişle birlikte tekrar kullanılır duruma getirilerek ibadete
açılmıştır. Şimdi bu kutsal mekanlarda Müslümanlar beş vakit
namazlarını kıla­bilmektedir. Ayrıca cuma namazları Müslümanların yaşadığı köy­lerde ve kentlerde bayram havası içerisinde eda
edilmektedir. Bu mübarek gün,
onların arasında birliği ve beraberliği güçlendirmeye de vesile
olmaktadır.
10
Ağustos 2009 - 124
Geçmişten günümüze toplum
hayatımızda önemli yer tutan
Mevlit Kandili, Regaib, Mi’rac,
Berat ve Kadir geceleri, Aşure günleri büyük bir coşku ile
kutlanır. Peygamberimiz Hz.
Muhammedin (s.a.s) doğum yıl
dönümü günlerinde mevlitler
okunur, mübarek gecelerde dualar edilir.
Ramazan ve Kurban bayramları
birer sevinç günü gibidir. Halkın
çoğunluğu; Ramazan ayında
oruç tutarak, Kurban bayramında kurban keserek bayram
namazlarını cemaatle kılarak
dinî vecibelerini yerine getirmiş
olmanın mutluluğunu yaşamaktadır. O günlerde mezarlar da
ziyaret edilmektedir.
Bulgaristan Türkleri geleneğe
bağlı olmakla beraber şartlara
da uymaya özen göstermektedir. Aile düzeninde baba ailenin
ve evin düze­nini korur ve aileyi
temsil eder. Anne de eşit haklı
olup ailenin sıkıntılarını, anlaşmazlıklarını gidermeye, çıkması
mühtemel anlaşmazlıkları ya
da dargınlıkları yumuşatmaya
çalışır.
Geleneklerde ev yapana, ev
alana, evlenen gençlere yardım
etmenin sevap olduğuna inanılır
ve bu durumlarda dayanışmaya
özen gösterilir. Görücü usulü
evlilik mazide kalmış olup, evleneceklerin birbirlerini tanımış
olmalarına dikkat edilir. Çocuk
dünyaya geldiğinde uygulanan
“Kırk çıkarma”, “Kırklanma”
gibi gelenekler özel birer tören
niteliğindedir. Bebeğin doğumundan sonra birkaç gün içinde adı konur; nesep bağlarını
koparmamak amacıyla çoğu
kez bebeklere uzak annenin,
uzak dedenin, dedenin, ninenin,
amca­ların, dayıların, teyzelerin
adları konur. İslam dinine ait
olmanın bir nişanesi olarak sünnet 5-12 yaşları arasında yapılır.
Bayram havasında geçen sünnet
düğünlerinde mevlit okutulup
yemekler verilir.
Bulgaristan Türklerinin hayatında büyüklere saygı, küçüklere
sevgi göstermek, misafirlerini en
iyi şekilde ağırlamak önemli yer
tutar. Bu arada sofra adabına da
dikkat edilir. Yemeğin sonunda
dua okunarak Yüce Allah’a verdiği nimetlerden dolayı şükredilir. Ramazan ayında akrabalara,
komşulara, dostlara, fakirlere
iftar yemekleri verilir. Adağı
gerçekleşenler akraba ve dostlarına yemek verirler. Hıdırellez,
resmi ve dinî bayram olmasa
da Bulgaristan Türkleri arasında
özel bir gün niteliğini korumakta
olup, bahar bayramı olarak coşkuyla kutlanmaktadır.
1990’lı yılların başında açılan
Sofya Yüksek İslam Enstitüsüyle, Şumen (Şumnu), Ruse
(Rusçuk), Momçilgrad (Mestanlı)
liselerinde yetişen genç nesillerin Bulgaristan'da yaşayan
Müslümanların kendi dil, din,
gelenek ve göreneklerini yaşatabilmelerine yaptıkları katkıları
takdirle karşılanmaktadır.
Bulgaristan’da
Bir Türk Köyü:
Çufalar
Selami Kurt
Vaiz - Akseki/Antalya
Yaşlı amcalar yüzlerindeki hasret tebessümleriyle, gönüllerindeki buruk duygularla bizleri hem uğurluyorlar hem de
sıkı sıkı tembihte bulunuyorlar:
- Hocam! Bizleri yalnız bırakmayın! Bizi unutmayın! Seneye
yine gelin, yine bekleriz! Memleketinize selam söyleyin!
Bulgaristan’ın Şumen ili. Ramazanın yirminci günü. Arkadaşım
Bayram Hoca ile birlikte geziyoruz Şumen’in ıhlamur ağaçları
altındaki sakin çarşısını... Oruçlu
olmak farklı bir duygu yaşatıyor
insana... Kişi kendini daha bir
yakın hissediyor Allah’a... Çay
bahçelerinde, kahve önlerinde
insanlar oturmuşlar kahvelerini
yudumluyorlar... Orucun hikmetlerini, Peygamberimizin müjdelediği Reyyan cennetlerinin
de mükâfat olarak verileceğini
daha iyi anlıyoruz burada. Böyle
bir ortamda oruçlarını tutan,
namazlarını kılan soydaşlarımız,
Türk ve Müslüman kardeşlerimiz
de var. Biz de zaten onlara hizmet için gelmiştik bu ülkeye din
görevlisi olarak. Onları ziyaret
etmeye, hâl ve hatırlarını sorup,
gönüllerini almaya gelmiştik.
Bu ziyaretlerden birisi için hazırlık yapıyoruz. Akşam oluyor,
Müftü Mesut Bey'le beraber Çufalar köyüne arabamızla hareket
ediyoruz. Ezana az bir zaman
kalmış, yolumuz uzun... Arabamız köyün, yanları ağaçlarla
süslenmiş yolunda hızla ilerliyor.
Köye varıyoruz. Küçük, güzel, kibar bir cami, önünde ışıklandırılmış “Hoş Geldiniz” yazısıyla bizi
karşılıyor. İçeri giriyoruz. Cami
odasında üç-beş yaşlı amca var.
Selam veriyoruz amcalara. Onlar
da sevgiyle, muhabbetle, yüzlerindeki tebessümlerle alıyorlar
selamımızı... Kısa bir muhabAğustos 2009 - 124
11
gündem
betten sonra ezan vakti geliyor.
Bayram Hocam o güzel sesi
ve makamıyla okuyor akşam
ezanını. Namaz kıldıktan sonra
cami odasına hazırlanmış olan
büyükçe yer sofrasının etrafına
oturuyoruz. Adı Ahmet olan bir
abi yemekleri servis yapıyor.
Anadolu’nun eski âdeti burada
hâlâ canlı. Ortaya büyükçe bir
tabakla önce çorba konuyor,
sonra tavuk yahnisi... Yanında
başka bir tabakta lahana salatası var. Hepimiz kaşıklarımızı çalıyoruz aynı tabaklara... Sonunda
bir tepsi, pide dedikleri bir çeşit
börek, üzerine helva kıyılmış.
Misafir ev sahibine tabidir kuralından hareketle oranın usulüyle
yiyoruz böreğimizi...
Yaşlı amcalar bizden bir sohbet
yapmamızı istiyorlar. Sohbete
başlıyorum. Yedi, sekiz yaşlı
amca, birkaç genç, bir o kadar
da caminin üst katında yaşlı
teyzeler var... Sözlerimi dikkatle
seçip konuşuyorum. Hatalı bir
sözün, bu insanlarda kalıcı olabileceğini, hatanın düzeltilmesinin de zor olacağını biliyorum.
Ağzımdan çıkan her kelimeyi pür
dikkat dinliyorlar. Yılların verdiği
hasretle, özlemle dinliyorlar. Onlara, imanın şartlarını, İslam'ın
şartlarını kısaca anlatmaya çalışıyorum. Biraz da helal, haram
ve ahlaki kurallardan anlatıyorum. Belki de yaşlı amcalar bu
gibi vaazları, birkaç yıldır Ramazan ayında Türkiye’den gelen
görevli arkadaşların haricinde,
elli-altmış sene önce, babalarından, dedelerinden dinlemişlerdi.
Kamet getirilince Ahmet Abi'nin
ses vermesi ile koro hâlinde
söylüyorlar niyeti. Teravih namazını kıldırmaya başlıyorum.
Dört rekâtta bir selam veriyorum. Aradaki salâvatları farklı bir
yorumla okuyorlar. Bu yorum,
12
Ağustos 2009 - 124
Itri'nin yorumundan çok uzak.
Farklı bir yorum. Bitiriyoruz bu
güzel salâvatlarla namazı.
Müftü Bey kısa bir konuşmadan
sonra;
- Var mı soru sormak isteyen?
Diye cemaate söz hakkı veriyor.
Yaşlı amcalar çekine çekine soruyorlar, o anda akıllarına gelen
sorularını:
- Hocam! Ezan vaktinin girmesiyle namaz vakti de girmiş
oluyor mu?
- Ben Latince harflerle sureleri
ezberledim. Onlarla namaz kıldırıyorum olur mu?
- Hocam! Türkçe olarak dua
edebilir miyim?
-...
-...
Cemaatin sorularına uygun
cevaplar veriyoruz. İçlerinden
yaşı yetmiş beş civarında olan,
çevresinde doktor olarak anılan
amca bizden, önemli icatlar gerçekleştirmiş Müslüman bilginlerinin hayatını anlatan kitap istiyor.
Belli ki amcanın ilgi alanına
giriyor bu gibi konular. Konuşuyoruz doktor amca ile. Meğer
kendisi bu konularda Bulgar
komşuları ile münazara ediyormuş, ama bir türlü onları ikna
edemiyormuş. Kitap konusunda
kendisine yol gösteriyoruz.
Sonra tekrar cami odasına geçiyoruz. Bostan dedikleri karpuzdan bir-iki dilim, caminin bahçesindeki asmadan kopardıkları
üzümden bir-iki salkım yiyoruz.
Sohbetimizi bitirdikten sonra
şehre gitmek için izin istiyoruz.
Yaşlı amcalar yüzlerindeki hasret
tebessümleriyle, gönüllerindeki
buruk duygularla bizleri hem
uğurluyorlar hem de sıkı sıkı
tembihte bulunuyorlar:
- Hocam! Bizleri yalnız bırakmayın! Bizi unutmayın! Seneye
yine gelin, yine bekleriz! Memleketinize selam söyleyin!
Biz de:
- İnşallah unutmayız, Allah’a
ısmarladık, deyip, el sallayarak
ayrılıyoruz Çufalar köyünden...
Diyanet İşleri
Başkanlığı’nca
Bulgaristan’a Sunulan
Hizmetler
Kemal Hakkı Kılıç
DİB Avrasya Ülkeleri Şubesi Müdürü
1396 yılından 1878 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan
Bulgaristan’da çok miktarda tarihî Osmanlı eseri bulunmakta,
ancak bunların hemen tamamı, bakımsız ve harabe durumda
olup onarılmayı beklemektedir. Vakıf eserleri ise, asliyetine
döndürülmeyi ve hayri hizmetlerin canlandırılmasını hizmet
ehlinden mahzun bir şekilde beklemektedir.
Doğu bloğunun dağılmasından
sonra bağımsızlığına kavuşan ve
80’li yıllarda Todor Jivkov’un baskısından (özellikle Türkler) 1990
yılında kurtulan Bulgaristan’ın
nüfusu 7.710.000, yüzölçümü 110.912 km² ve başkenti
Sofya’dır.
Bulgaristan, oldukça farklı
(Rus, Ermeni, Yunan, Romen
ve Türk) bir etnik yapıya sahip
olup, toplam nüfusun % 80’i
Bulgar, % 20 civarı da Türk’tür.
Ancak, Türklerin 1949-51 yılları
arasında 200.000’i ve 1989 yılında da 200.000 kadarı ve 1908
yılındaki bağımsızlığından bu
yana beş defa meydana gelen
900.000 kadar Türk zoraki ola-
rak Türkiye’ye göç ettirilmemiş
olsaydı, bugün belki de Bulgaristan nüfusunun en az % 50’si
Türk olabilirdi. Çünkü, Dr. Ekrem
Hakkı Ayverdi’nin verdiği bilgiye
göre, 19. Asırda 1.407.500 Bulgar, 1.799.000 Müslüman nüfus
vardı ve nüfusun %57’sini Müslümanlar, %43’ünü ise Bulgarlar
oluşturuyordu. Aslında Bulgarlar,
Volga sahillerinden Kırım yoluyla
Bulgaristan’a geçen Türk soyu
Bulgarlardan gelmiştir. (Avrupa’da
Osmanlı Mimari Eserleri: C. IV s. 5)
1396 yılından 1878 yılına kadar
Osmanlı hakimiyetinde kalan
Bulgaristan’da çok miktarda
tarihî Osmanlı eseri bulunmakta,
ancak bunların hemen tamamı,
Ağustos 2009 - 124
13
gündem
bakımsız ve harabe durumda
olup onarılmayı beklemektedir.
Vakıf eserleri ise, asliyetine döndürülmeyi ve hayri hizmetlerin
canlandırılmasını hizmet ehlinden
mahzun bir şekilde beklemektedir.
Başkent Sofya, Rusçuk, Şumnu, Mestanlı, Hasköy, Burgaz,
Kırcaali, Varna, Plevne, Dobriç,
Pazarcık vb. olmak üzere 28 il
bulunmaktadır.
Bulgaristan nüfusunun büyük çoğunluğu Hıristiyan ve
Ortodoks’tur. % 20 civarında da
Müslüman nüfus bulunmaktadır.
Geçmişte yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen bugün Avrupa
Birliğine girmiştir. Günümüzde
Bulgaristan Cumhuriyeti ile
Türkiye Cumhuriyeti arasında
siyasi, ekonomik, kültürel ve
dinî alanda çok güzel gelişmeler
yaşanmakta ve işbirliği yapılmaktadır. Buna, Cumhurbaşkanı
Sayın Georgi Pirvanov’un ev
sahipliğinde 28 Eylül 2008 Cuma
akşamı Balkan Ülkeleri Diyanet
İşleri Başkanları’na “Boyana”
Cumhurbaşkanlığı Rezidansı’nda
iftar yemeği vermesi güzel bir
örnektir.
14
Ağustos 2009 - 124
Komşumuz Bulgaristan ile
ilişkilerimiz her alanda olduğu gibi, dinî alanda da
gelişmekte ve bazı olumsuzluklara rağmen güzel bir
seyir izlemektedir. Bununla
bağlantılı olarak bu ülkede
asırlardır Bulgar halkıyla
birlikte yaşayan soydaşlarımızın barış ve huzurunu
bozacak olayların bir daha
yaşanmaması için Bulgar
yöneticilerin üzerine düşeni
yapacaklarına inanıyor, 21.
Yüzyılın iki topluma barış,
huzur ve mutluluk getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz
ediyorum.
Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü: Bulgaristan Müslümanlarının en yüksek dinî
idaresi Bulgaristan Müslümanları
Başmüftülüğü olup, kuruluşu
Bulgaristan ile Türkiye arasında
19 Nisan 1909 tarihli İstanbul
Protokolü’ne dayanmaktadır. Bu
anlaşma ile Müslümanlar kendi
dinî idarelerini kurma ve din hizmetlerini yürütme hakkına sahip
olmuşlardır. Bu antlaşma çerçevesinde 8 Aralık 1910 tarihinde
Sofya’da toplanan Müslümanlar
, ilk Başmüftüyü seçmişler ve 23
Mayıs 1919 tarihinde de ilk Başmüftülük Tüzüğü kabul edilmiştir.
O tarihten beri Başmüftülük makamı günümüze kadar mevcudiyetini kesintisiz korumuştur. 23
Ekim 1997 tarihinde Bulgaristan
Müslümanları Ulusal Birleştirici
Kongresi, “Bulgaristan Müslüman
Cemaati Tüzüğü’ nü kabul etmiş,
28 Ekim 1997 tarihinde de anılan
tüzük Bulgaristan makamlarınca
tescil edilmiştir. Bugün Başmüftülük ve diğer seçimler bu tüzüğe göre yapılmaktadır.
19 Nisan 2008 tarihinde alınan
kararla tüzükte bazı değişiklikler
yapılmıştır.
Komünist dönemde Müftülük
makamına Nedim Gencev getirilmiş, o dönemden sonra Fikri
Salih, Mustafa Hacı Aliş, Selim
Mehmet ve 21 Mart 2005 tarihinde yapılan seçimde de Musafa
Hacı Aliş tekrar Başmüftülüğe
seçilmiş ve adı geçenin Başmüftülüğü Sofya Şehir Mahkemesince de onaylanmıştır. Mustafa
Hacı Aliş tebrik edilmek amacıyla
Diyanet İşleri Başkanımızın
daveti üzerine 05-07 Temmuz
2005 tarihleri arasında ülkemize
gelmiştir. Mustafa Hacı Aliş, 19
Nisan 2008 tarihinde Sofya Ulusal Kültür Sarayı’nda 1800 delegeden oluşan Bulgaristan Müslümanları Cemaati Kongresinde
ittifakla yeniden Başmüftülüğe
seçilmiş olup, hâlen görevine
devam etmektedir. Anılan Kongrede 12 olan Bölge Müftülüğü de
16 ya çıkarılmıştır.
Bulgaristan Müslümanları
Başmüftülüğü’nün kurumsal bir
yapıya kavuşturulması amacıyla
yönetmelik çalışmalarına yardım-
Diyanet İşleri Başkanlığınca
Sunulan Hizmetler
a) Din Hizmetleri:
-Bulgaristan’a götürülecek hizmetlerin daha etkin ve verimli
sunulabilmesi amacıyla T.C. Sofya Büyükelçiliği nezdinde bir Din
Hizmetleri Müşavirliği Kadrosu
ihdas edilmiş ve ilk olarak Mersin
Müftüsü Mazhar Bilgin atanarak
21.02 2008 tarihinde görevine
başlamıştır.
-Her yıl Ramazan ayında, gelen
talepler doğrultusunda bu ülkeye
din görevlileri gönderilmektedir.
Bu çerçevede 1993 yılından 2008
yılına kadar gönderilen din görevlisi sayısı toplam 227’dir. 2008
yılı Ramazan ayında ise bu ülkeye 20 din görevlisi gönderilmiştir.
b)Eğitim Hizmetleri:
Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızın ileriye yönelik nitelikli din
görevlisi ihtiyacının karşılanması
amacıyla 1998-1999 eğitim-
öğretim yılında Rusçuk, Şumnu
ve Mestanlı’da İlahiyat Lisesi
ve Sofya’da ise Yüksek İslâm
Enstitüsü açılmıştır. Bu okullarda mahallinden görevlendirilen
öğretmenlerle birlikte ülkemizden gönderilen öğretmenler
de görev yapmaktadır. Yüksek
İslâm Enstitüsünden mezun olan
başarılı öğrencilerden bir kısmı
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 2 yarı yıl eğitime alınarak İlahiyat Fakültesi mezunu
olmaları sağlanmaktadır. Ayrıca
her sene bir kısım öğrenciye
Yüksek Lisans ve Doktora yapma
imkanı sağlanmaktadır.
2008-2009 Eğitim-öğretim yılı
itibariyle 9 öğrenci ülkemizde
doktora öğrenimi görmektedir.
Bu okullarda okuyan ve başarılı
olan öğrenciler her yıl ülkemize
getirilmekte ve 1-2 ay süreli yaz
kurslarına alınmakta, ülkemizi
görmeleri ve tanımaları sağlanmaktadır. Bu sene de bu amaçla
gruplar hâlinde 250 civarında
öğrencinin ülkemize getirilmesi
planlanmıştır.
Sofya Yüksek İslam Enstitüsü ve İlahiyat Liseleri
Bulgaristan’daki soydaşlarımızın
uzun vadede din görevlisi ihtiyacının karşılanması amacıyla
1998-99 öğretim yılında Sofya
Yüksek İslam Enstitüsü ile Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı şehirlerinde İlahiyat liseleri açılmıştır.
Söz konusu okulların binaları
Başbakanlık ve Türkiye Diyanet
Vakfı tarafından tamir ettirilmiş
olup, malzeme, ders, araçgereçleri ve kırtasiye ihtiyaçları
karşılanmakta, öğretmen gönderilmekte, ayrıca maddi destek
sağlanmaktadır. Söz konusu
Yüksek İslam Enstitüsünden bugüne kadar 133 öğrenci mezun
olmuş olup, hâlen 62 öğrenci
öğrenim görmektedir. Rusçuk
İlahiyat Lisesinden bugüne kadar
282, Şumnu İlahiyat Lisesinden
228 ve Mestanlı İlahiyat Lisesinden ise 377 öğrenci mezun
olmuş, bu liselerde bu öğretim
yılı itibariyle toplam 246 öğrenci
öğrenim görmektedir.
Yıllar İtibariyle Ülkemize Getirilen Öğrenciler
Ağustos 2009 - 124
15
gündem
cı olmak için Başkanlığımız’dan
bir Hukuk Müşaviri 2003 yılında
bir ay süreyle bu ülkede görevlendirilmiştir.
gündem
c) Yayın Hizmetleri: Başta
Kur’an-ı Kerim olmak üzere bugüne kadar 250.000 civarında
Bulgarca çeşitli dinî yayın, 1.000
adet Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar ile 2003 senesinden
beri de talep edilen miktarda
Diyanet Takvimi ve Bulgarca’ya
tercüme edilen Öğreniyorum
serisinden yeterli sayıda dinî
yayın gönderilmiştir. Kur’an-ı
Kerim’in Bulgarca basılması için
maddi destek sağlanmış, ayrıca
Başmüftülükçe her yıl mahallinde
bastırılan takvimler için yardımcı
olunmaktadır.
ses cihazları, muhtelif tarihlerde
çeşitli camilere inşaat ve tamir
malzemesi, halı, Yüksek İslam
Enstitüsü ve İmam-Hatip Liseleri
için ihtiyaç duyulan ranza, dolap,
sıra, sandalye, masa ve muhtelif
malzemeler, mahalli din görevlileri için sarık ve cübbe gönderilmiştir.
Şehir ve köylerde bulunan yaklaşık 50 caminin tamirine inşaat
malzemesi, su ve elektrik tesisat
malzemesi gönderilmiş, Başkanlığımızca yapılan nakdi yardımlara
ek olarak bazı camilerin yapımı
ve onarımı için Kardeş Şehir
sünnet ettirilmiştir.
e) Gelen-Giden Heyetler:
Bulgaristan’da her 2-3 yılda bir
yapılan müftülük seçimleri nedeniyle ülkemizden temsilciler ve
Türkiye Diyanet Vakfı yetkililerinden müteşekkil heyetler gönderilmektedir. Bulgaristan’dan da
çeşitli vesilelerle zaman zaman
Başmüftülük yetkilileri ülkemize
gelmektedir.
Başkanlığımızca Bulgaristan’a
götürülen hizmetler için ihtiyaçların belirlenmesi ve yerinde
inceleme yapmak, okulların mezuniyet törenleri, Başmüftülük
Yıllar itibariyle gönderilen dinî yayınlar:
d) Ayni ve Nakdi Yardımlar: Bulgaristan Müslümanları
Başmüftülüğüne 2001 yılında
hizmet binası ile bir hizmet aracı
satın alınmıştır. Alınan bina TİKA
Başkanlığınca 2008 yılında restore edilmiştir. Çeşitli camilerin
onarımı için çok miktarda nakdi
yardım yapılmıştır. Okulların
iaşe-ibate, elektrik, su, gaz vb.
ihtiyaçları ile öğretmenler, öğrenciler, Başmüftülük personeli ile
müftülerin maaşları ve vekalet
yoluyla kurban, sünnet organizasyonu vb. hizmetler için ise
her yıl bu ülkeye para aktarılmaktadır.
Bulgaristan Başmüftülüğü ve
Bölge Müftülüklerine daktilo, fax
cihazı, çeşitli büro malzemeleri,
fotokopi makinesi, camiler için
16
Ağustos 2009 - 124
Müftülüklerimizce temin edilen
yardımlar Bulgaristan’a gönderilmiştir.
İhtiyaç sahiplerine dağıtılmak
üzere 1997 yılında 60 ton gıda
maddesi gönderilmiştir.
seçimleri vb. faaliyetler amacıyla
Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet
Vakfı yetkililerinden 1992-2009
yılları arasında 19 ayrı heyet olarak toplam 68 kişi Bulgaristan’ı
ziyaret etmiştir.
Bulgaristan’ın Filibe şehrinde çeşitli üniversitelerde eğitim gören
Türk öğrencilerin kurdukları derneğin sosyal etkinliklerinin maddi
açıdan desteklenmesi için Türkiye Diyanet Vakfı’nca bir miktar
nakdi yardım yapılmıştır.
Ülkemizi ziyaret veya görüşmeler
yapmak amacıyla 1995-2009 yılları arasında Bulgaristan Başmüftülüğü, Din İşleri Direktörü, okul
yetkilileri, televizyon ekiplerinden
oluşan 17 ayrı heyet Türkiye’ye
davet edilmiştir.
Etleri ve yan ürünleri fakir soydaşlarımıza dağıtılmak üzere
bugüne kadar 2520 adet Vekalet
Yoluyla Kurban kestirilmiştir.
21 Mart 2005 tarihinde Başmüftülüğe seçilen Mustafa
Hacı Aliş ile Yüksek İslâm Şûra
Başkanlığı’na seçilen Basri
Pehlivan, 05-07 Temmuz 2005
tarihlerinde Diyanet İşleri
Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ali
Bardakoğlu’nun davetlisi olarak
2001 yılında toplam 300, 2000
yılında ise 266 çocuk, 2004 yılında 730 çocuk Başkanlığımızca
düzenlenen bir sünnet şöleninde
gündem
ülkemize gelmiş, adı geçenin
Başmüftülüğünün Sofya Şehir
Mahkemesince tescil edilmesi
tebrik edilerek kendisine Diyanet İşleri Başkanı’nca özel bir
cübbe hediye edilmiştir.
Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı
Toplantılarına yetkililerin katılmaları sağlanmakta olup, VI.
Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı
Toplantısı’na Başmüftü Mustafa
Hacı Aliş ile Yüksek İslam Şûra
Başkanı Basri Pehlivan katılmışlardır. 12-15 Mayıs 2009
tarihleri arasında İstanbul’da
gerçekleştirilen VII. Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı Toplantısı’na
ise Başmüftü Mustafa Hacı Aliş
katılmıştır.
17-19/03/2006 tarihlerinde Sofya Yüksek İslam Enstitüsü ile
Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da
bulanan İlahiyat Liselerinde
incelemelerde bulunmak üzere
Başkan Yardımcılarından Doç. Dr.
Mehmet Görmez ve Diyanet İşleri eski Başkanlarından Dr. Tayyar
Altıkulaç ile birlikte ziyarette bulunmuşlardır.
Bulgaristan Müslümanları
Başmüftülüğü’nün davetlisi
olarak 28/09/2007 tarihinde
Sofya’da “Boyana” Cumhurbaşkanlığı Rezidansı’nda gerçekleştirdikleri iftar yemeği için Diyanet
İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Prof. Dr. Ali Dere 2 gün süre
ile Bulgaristan’a gitmişlerdir.
Bulgaristan’ın Kırcaali Belediye
Başkanı Hasan Aziz beraberinde
Kırcaali Bölge Müftüsü Şabanali
Ahmet ve Encümen Başkanı
Abdullah Şefik olduğu halde,
06/02/2008 tarihinde Diyanet
İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali
Bardakoğlu’nu ziyaretlerinde
Kırcaali’de yeni inşa edilecek
cami hakkında görüşmelerde
bulunmuşlardır.
Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü seçimi nedeniyle 19
Nisan 2008 tarihinde Şûraya
katılmak üzere Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez ve
Avrasya Ülkeleri Şubesi Müdürü
K. Hakkı Kılıç, 18-20 Nisan 2008
tarihleri arasında Bulgaristan’ı
ziyaret etmişlerdir.
Bulgaristan Müslümanları Başmüftü Yardımcısı Birali Mumin
16-20/02/2009 tarihleri arasında
TV Programı Yapımcılığı ile ilgili
Başkanlığımız Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı’nda, Din Hizmetleri Müşavirliği Sekreteri Murat
Pingov ise, 15-27 Haziran 2009
tarihleri arasında Vakıf çalışmaları ve Başkanlığımız çalışmaları
hakkında bigilendirilmek üzere
seminere alınmıştır.
Komşumuz Bulgaristan ile ilişkilerimiz her alanda olduğu gibi,
dinî alanda da gelişmekte ve
bazı olumsuzluklara rağmen güzel bir seyir izlemektedir. Bununla bağlantılı olarak bu ülkede
asırlardır Bulgar halkıyla birlikte
yaşayan soydaşlarımızın barış ve
huzurunu bozacak olayların bir
daha yaşanmaması için Bulgar
yöneticilerin üzerine düşeni yapacaklarına inanıyor, 21. Yüzyılın
iki topluma barış, huzur ve mutluluk getirmesini Cenab-ı Hak’tan
niyaz ediyorum.
Ağustos 2009 - 124
17
Bir Balkan Şehri;
Silistre ve
Kurşunlu Camii
Selami Kurt
Vaiz - Akseki/Antalya
Silistre’nin caddelerinde gezmeye başlıyoruz... Tam merkezde zarif, kibar bir cami... Kurşunlu Camii... Balkanların en eski camisi...
Sultan tipi bir cami... Mimar Sinan’ın orijinal tek kubbeli, tek şerefeli camiler silsilesinden... 1570 yılında hizmete açılmış... Belkide o
zamanlar orada Osmanlı’nın ihtişamını, hâkimiyetini temsil ediyordu... Belkide Kurşunlu Camii Silistre’nin Osmanlılara ait olduğunu
ispat eden bir tapu belgesinin mührünü ifade ediyordu...
2008 yılı Ramazan ayında
Bulgaristan’ın Şumnu ilinde din
görevlisiyiz. Ramazanın son
günlerine yaklaşıyoruz. Yirmi
ikinci gün... Şumnu Bölge Müftüsü Mesut Bey'le beraber başka
bir ile gitmek için yola çıkıyoruz... Şumnu’ya kadar gelip de
Silistre’yi görmeden, Tuna’nın
akışını seyretmeden dönmek
olmazdı.
Akıyoruz, Deli Orman bölgesinden, yer yer ağaçlarla çevrili,
düz arazide, bir pisti andıran
yoldan Silistre’ye doğru... Şehre
girmeden önce Mecidiye tabyalarını ziyaret ediyoruz. Tabyalar
geniş bir araziye kurulmuş,
tarihi özelliğinden hiçbir şey
kaybetmemiş. Ziyaretçilerini
18
Ağustos 2009 - 124
hayrete düşüren güzel bir Osmanlı yapısı... Burayı gezince
insan sanki tarihe doğru yolculuğa çıkıyor. Bu güzel eserler,
Osmanlının, o ihtişamlı hâlini
ortaya koyuyor... O zamanda,
bu kadar muhteşem bir eserin
yapılması, ecdadımızın çalışkanlığını, kararlılığını, cesaretini,
ciddiyetini, bir de devlet olma,
millet yönetme üstünlüğünü
ayan beyan ortaya koyuyor. Kim
bilir, orada ne yiğitler, ne ana
kuzuları, hangi zorluklarla çalıştılar... O taşları taşırken, kim bilir
kaç kişinin sırtında yaralar açıldı,
elleri nasır bağladı... Kaç usta,
taşları yontarken çekici ellerine
vurdu da canı yandı, acı çekti...
Aynı isimle bir tabyanın Erzurum
Silistre’nin caddelerinde gezmeye başlıyoruz... Tam merkezde
zarif, kibar bir cami... Kurşunlu
Camii... Balkanların en eski
camisi... Sultan tipi bir cami...
Mimar Sinan’ın orijinal tek kubbeli, tek şerefeli camiler silsilesinden... 1570 yılında hizmete
açılmış... Belkide o zamanlar
orada Osmanlı’nın ihtişamını,
hâkimiyetini temsil ediyordu... Belkide Kurşunlu Camii
Silistre’nin Osmanlılara ait olduğunu ispat eden bir tapu belgesinin mührünü ifade ediyordu...
Silistre bölge müftüsü ve görevli
birkaç kişiyle camiye giriyoruz.
Caminin içerisi tam bir harabeyi
da, bir tabyanın da Çanakkale
de olduğunu konuşuyoruz arkadaşlarla...
hep söylerdik bu marşı. Ama
bilmezdik Tuna nerde, Plevne
nerde...
Bulgarlar bu eseri güzel korumuşlar. Herhangi bir yerinde
yıkılma, bozulma yok. Orijinal
hâliyle duruyor. İçerisinde kendilerine ait bir takım eserleri
sergiliyorlar. Tabyayı baştan
başa gezdikten sonra, görevliye
ziyaret ücretini verip ayrılıyoruz
bu güzel yapıdan...
“Tuna nehri akmam diyor/Etrafımı yıkmam diyor,
Devam ediyoruz yolumuza...
Hafif bir rampadan sonra aşağı
Silistre’ye giriyoruz. Silistre,
Balkanlarda Osmanlı tahtının
ilk kurulduğu şehir. Stratejik bir
öneme sahip. Bu şehrin ismini
Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” adlı piyesinden biliyoruz.
Şehri güzel yapan en önemli
unsur Tuna nehrinin kenarına
kurulmuş olması ve karşı kenarda da Romanya’nın bulunması... Tuna nehrini de, o meşhur
marştan biliyoruz. İlkokulda iken
Şanı büyük Osman Paşa/
Plevne’den çıkmam diyor.”
Ancak Tuna nehri salına salına
akıyor, Osman Paşa da hayatta değil. Zaten aradan yıllar
geçmiş. Çok az eser kalmış
Osman Paşa'dan, tebaasından... (Daha sonra Osman
Paşa'nın türbesinin Plevne de
olduğunu öğreniyoruz.)
Zamanında Osmanlı'ya otağlık yapan, sokaklarında fesli,
cübbeli insanların gezdiği,
semalarında ezan seslerinin
yankılandığı Silistre'de, yeni
inşa edilmiş bir camiye giriyoruz. Mihrapta yine Türkiye'den
gelen bir din görevlisi arkadaşımız mukabele okuyor. Halkasında yalnızca beş kişi var
Ağustos 2009 - 124
19
gündem
hatmi dinleyen... Biz de biraz
buruk bir eda ile dinliyoruz hoca
efendinin yanık sesiyle okuduğu
mukabeleyi...
gündem
andırıyor. Kürsüye bakıyorum,
sadece bir taşı kalmış. İçimden
türlü türlü duygular geçiyor. Kim
bilir, bu yıkık kürsüde nice hoca
efendiler vaazlar ettiler, insanlara dini, İslam'ı, Allah’ı, Peygamberi anlattılar. Bu dökük mihrapta kaç kurra hafız kıraatiyle
gönülleri mest etti... Minberde
nice hatipler hitap etti cemaate... Kim bilir Kurşunlu Camiinde
belkide binlerce mümin Rabbine
rükû etti, secde etti de, Rabbini
tenzih etti, tespih etti... Kim
bilir kaç mümin bu camide dua
etti, gözyaşı döktü de Rabbinin
rızasını kazanarak ahirete intikal
etti...
Ama Kurşunlu Camii şimdi ibadete kapalı... Kurşunlu Camii
şimdi mahzun, minare mahzun,
kubbenin suratı asık, minbe-
20
Ağustos 2009 - 124
Kurşunlu Camii şimdi ibadete kapalı... Kurşunlu Camii şimdi mahzun, minare
mahzun, kubbenin suratı
asık, minberin alemi yok,
kürsünün çevre duvarları
yıkık, mihrabın sahibi yok...
Boyalar kazınmış, sıvalar
dökülmüş... Taşları sökmüşler, duvarları delik deşik
etmişler... Sultan camii,
koca caddede öksüz kalmış,
kimse bakmamış, duvarlarına bir el sürülmemiş, yetim
kalmış...
rin alemi yok, kürsünün çevre
duvarları yıkık, mihrabın sahibi
yok... Boyalar kazınmış, sıvalar
dökülmüş... Taşları sökmüşler,
duvarları delik deşik etmişler...
Sultan camii, koca caddede
öksüz kalmış, kimse bakmamış,
duvarlarına bir el sürülmemiş,
yetim kalmış... Padişah camiine tek sahip çıkan, ön yüzünü
kaplamış olan sarmaşık olmuş...
Belki de bir hikmete binaen büyümüş sarmaşık orada... Belki
de kendince koruyor kimsesiz
sultan camiini... Ve sultan camii,
kalabalık kaldırımların bir kenarında, boynu bükük, elbisesi
yırtık, yaşlı, yoksul bir garip gibi
kendisine uzanacak bir yardım
eli bekliyor... Hangi hayır sahibi
ezansız (sessiz) caminin çığlığını duyar da, oraya bir yardım
eli uzatır... onu bekliyor. Belki
de orada tekrar ezan sesinin
yankılanmasına sebep olan, o
camiyi oraya yaptırandan daha
çok sevap alır. Ve orada sadece
kendilerinin Müslüman olduğunu bilen birkaç yüz insan var.
Unutmuşlar onlar da dinlerini,
dinlerini hatırlatıcı ezan seslerini
işitmeye işitmeye...
İçimiz buruk bir şekilde, ecdadımızı yâd ederek, bizden
şikâyetçi oldukları zaman ne
cevap vereceğimizin muhasebesini yaparak ayrılıyoruz Kurşunlu
Camiinden...
Biraz da Osman Paşa zamanında akmamaya inat eden Tuna
nehrini izliyoruz... Ama Tuna
da vazgeçmiş artık inadından.
Akıyor Tuna, bazen ibret, çoğu
zaman zevk nazarı ile bakanların
gözleri önünde, bütün ihtişamıyla, bütün büyüleyici manzarasıyla...
Sonra İkinci Mahmut tarafından
Tuna'nın kenarına dikilmiş olan
asırlık dev meşe ağacının yanında bir hatıra resmi çekilerek
ayrılıyoruz... Ayrılıyoruz, belki de
bir daha göremeyeceğimiz, bu
güzel şehir Silistre’den, bu güzel
nehir Tuna’dan...
Nüvvab Okulu ve
Gözü Yaşlı Kadın
2008 yılı Ramazan ayının on
beşi, aynı zamanda eylül ayının
da on beşi. Bulgaristan'da okullar yeni eğitim-öğretim dönemine başlıyorlar. Okullarda açılış
törenleri yapılıyor. Şumen’de
de bir İmam-Hatip Lisesi var.
Ahmed Davudoğlu, Osman
Keskioğlu ve daha birçok hoca
efendilerin yetiştikleri mektep.
(Allah onlardan razı olsun.) Esas
adı Nüvvab. Bu okulda da açılış
töreni var. Biz de Türkiye’den
gelen din görevlileri olarak katılıyoruz bu törene. Bulgaristan’ın
marşı okunuyor. Ayakta dinliyoruz. Sonra açılış için Kur’an’dan;
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O,
insanı bir kan pıhtısından yarattı.
Oku insana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin
kerem sahibidir (en cömerttir).”
(Alak, 1-5) Ayet-i kerimelerini okuyor, Beyhan öğretmen. Bu ayetlerin manasını daha yakinen hissediyoruz burada. Rabbimiz öyle
kerem sahibi ki, Bulgaristan’daki
kullarına “Kerim” ismi celilesiyle
bir ikramda bulunmuş, onlara bir
imam-hatip lisesi (Burada adına
Ağustos 2009 - 124
21
gündem
ilahiyat lisesi diyorlar.) ikram
etmiş. Okulun müdürü Şerif Bey
bir konuşma yapıyor. Yeni eğitim
yılında öğrencilerine başarılar
diliyor. Sonra eğitim bakanının
mesajı okunuyor öğrencilere.
Öğrencilerden bir grup Yunus
Emre'nin ilahilerinden seslendiriyorlar koro hâlinde. Gözlerimiz
dolarak dinliyoruz o güzel ilahileri. Eğitim dolayısıyla çok güzel
bir şiir okuyor bir öğrenci. Açılış
töreni bitiyor. Başarıları için
dua ediyoruz, öğretmenlerin,
öğrencilerin yeni eğitim yıllarını
kutluyoruz.
Bu okul Şumen’de, bir Osmanlı
eseri olan Şerif Halil paşa camiinin yanında bulunuyor. (Cami,
Tombul Camii olarak meşhur)
İlahiyat lisesi olarak kullanılan
iki katlı bu küçük bina vaktiyle
kilise olarak yapılmış. Kilisenin
çan kulesi hâlâ mevcut. Ama
şimdi bu bina İlahiyat Lisesi olarak kullanılıyor. Lisenin ortalama
yüz öğrencisi var.
Okulun açılış töreni bitince biz
de öğle namazından önce Tatar Camiin'deki mukabelemizi
okumak için camiye gidiyoruz.
Mukabeleyi bitirince teyzenin
birisi yaklaşıyor yanımıza. Bir
derdi olduğu her hâlinden belli.
Ağlıyor, gözlerini siliyor. Titrek
bir sesle:
- Hocam affedersiniz! Size bir
şey sorabilir miyim? Bana yardımcı olabilir misiniz? diyor.
- Estağfirullah ne demek, buyurun, diyoruz.
- Hocam benim bir kızım var,
on sekiz-yirmi yaşlarında. Ben
camiye, mukabeleye, teravih
namazına geliyorum diye, beni
dövmeye kalkışıyor, ağzıma
gözüme sövüyor, küfrediyor. Ne
yapayım? Bana bir akıl verin,
22
Ağustos 2009 - 124
bana bir yol gösterin, diyor.
Yaşlı kadının sıkıntısı her
hâlinden belliydi. Haklıydı ızdırabında. Kendi öz kızı, kendisini
dövmeye kalkışıyor, ağzına,
gözüne sövüyor. Yüce kitabımız
Anne- babaya, “öf” bile demeyi
yasaklarken, (İsra, 23) bir evladın
bunu yapması, anne-baba için
en kabul edilemez bir durumdur.
Aman Allah’ım ne büyük bir
imtihan... Sen çocuğunu bin bir
güçlüklerle karnında taşıyacaksın, doğurunca kulağına Ezan-ı
Muhammediyi okuyacaksın, güzelde bir Müslüman ismi koyacaksın, bin bir güçlüklerle büyüteceksin. Sonra belli bir yaşa
gelince, o evladın seni dövmeye
kalkışacak, seni tanımamaya
başlayacak. Çocuklarımızın bu
durumlara düşmemeleri için
gerekli ta’limi, terbiyeyi, din
eğitimini en güzel şekilde vermeliyiz. Aksi olursa sonu çoğu
zaman hüsranla biter. (Rabbim
evlatlarımızı hayırlı evlatlar, hayırlı nesiller eylesin.)
Yaşlı kadına;
- Teyzeciğim! İş işten geçmeden önce çocuklarımıza gerekli
eğitimi vermeliydik. Öğretmeliydik kitabımızı, dinimizi,
Allah’ımızı Peygamberimizi...
Bizi biz yapan değerlerimizi öğretmeliydik... Ama yine de geç
değil. Sen kızınla oturup güzel
güzel konuşmaya çalış. Bildiğin
kadar anlatmaya çalış caminin
ne olduğunu, namazın, mukabelenin ne olduğunu, annebabaya nasıl davranılacağını...
Onu ikna etmeye çalış. Ama
bunları yaparken sakın sert ve
kaba davranma. Yoksa evladını
iyice soğutursun. Bir de dua
etmeyi sakın ihmal etme. Şu
yaşlı gözlerinle, titrek, samimi
yakarışlarınla Rabbine yalvar.
Çocuğuna hidayet vermesi için
Rabbine yalvar, gibi tavsiyelerde
bulunuyoruz.
Teyzeye, “Allah yardımcın olsun”
deyip, ayrılıyoruz oradan da...
Akşam iftardan sonra yola çıkıyoruz, bizi bekleyen birkaç cemaate vaaz edip, teravih namazı kıldırmak için. Yine kenarlarındaki ağaçların tünel oluşturduğu
yollardan geçip Hostiç köyüne
varıyoruz. Bu köyde de eski, kibar, güzel bir cami mevcut. Cemaat olarak yedi yaşlı amca var
camide. Türkiye’den geldiğimizi
söylüyoruz. Kısa bir vaazdan
sonra teravih namazını bitirip
tespihleri çekmeye başlıyoruz...
Amcanın birisi dikkatimi çekiyor.
Tespih çekmesini bilmiyor. Belli
ki yeni yeni öğreniyor. Yanındaki
kişiye bakarak çekiyor tespihini.
Duaları bitirip fatiha dedikten
sonra birkaç kelam daha ediyoruz amcalarla. Amcalar ilmihal
bilgilerinin eksik olduğunu söylüyorlar.
- Hani bayanlar nerede, neden
camiye gelmiyorlar? Diyoruz.
Biraz çekinerek cevap veriyorlar:
- Onlar hiçbir şey bilmiyorlar,
onun için gelmiyorlar. Biz:
- Ama olsun yine de gelmeleri
lazım ki, burada hiç olmazsa
namazın nasıl kılındığını görürler, sonra yavaş yavaş öğrenirler,
diyoruz.
Sonra onlara yardımcı olmak
için yol gösteriyoruz. Müftülüğe
yönlendiriyoruz. Bir gün hep
beraber toplanın, bizi çağırın
tekrar gelip vaaz edelim, sohbet edelim diyoruz. Oradan da
ayrılıyoruz... Bir sonraki günün
hazırlıklarını yapmak üzere evimize geliyoruz...
Download