Yorum 9 TEMMUZ 2005 LONDRA-PARİS EKSENİNDE REKABET VE DAY ANIŞMA Bir zamanların iki büyük denizaşırı imparatorluğu, bugün AB içinde iki ayrı gelecek görüşünün savunucusu BAHADIR KALEAĞASI Siyasi açıdan önemli bir krizi atlatmaya çalışan AB, Londra'daki terör eylemleriyle sarsıldı. Brüksel'de bayraklar yarıya indirildi. FOTOĞRAF: AFP Evren sakin sayılır. Mavi gezegen bir galaksinin dış halkalarında küçük bir yıldızın etrafında yaklaşık 4,5 milyarıncı keredir dönmekte. Gezegen 18 bin küsur yıl önceki son buzul çağından beri istikrar içinde. Fakat üzerinde yaşayan insanların son bir kaç bin yıldır yaşadıkları olağanüstü. Gezegenin yaşam dilimi içinde kısacık bir sürede büyük değişim, ilerleme, sarsıntı, çöküş, yükseliş … Galakside bir uygarlık olgunlaşma çağına ulaşma sancıları içinde. Teleskopu bu karmaşanın yalnızca bir minik ayrıntısına çevirince bile, mercekte yirmidört saatlik bir zaman diliminde derin çalkantılar beliriyor. Londra ve Paris. Bir zamanlar, ilk homo sapiensin yüz yıllık yolculuğunun gerekli kıldığı uzaklıktaki iki coğrafi nokta. Daha sonra Keltlerin, Romalıların, Normanların ve Saksonların on günde, bugünün seyyahlarının ise Manş’ın altından geçen tünelden trenle iki buçuk saatte, havadan yarım saate birinden diğerine ulaştığı iki başkent. Bomba patlayınca 6 Temmuz 2005. Singapur’da 2012 olimpiyatlarının evsahipliği yarışının Londra’nın kazandığı haberi Paris’e bomba gibi düşüyor. Kentlerinin zaferini kutlamak üzere Belediye Sarayı önünde toplanmış kalabalık önce sessizliğe boğuluyor. Sonra hıçkırık, homurdanma ve isyankarlık karışımı bir uğultu hakim oluyor. Daha önce Dünya ve Avrupa futbol şampiyonluklarının çılgınca kutlanışındaki havayı yeniden yaşamaya hazırlanan Parisliler meydanı terk ediyor. Karar açıklanırken çiselemeye başlamış olan yağmur hızlanıyor. Dünya televizyonları ise o sırada başka bir meydana odaklanmakta. Adını İngiliz donanmasının Fransızları yenilgiye uğrattığı savaştan alan Trafalgar Meydanı’na. Olimpiyat düzenleme savaşını kazanan İngilizler bu sefer alkolsüz de sarhoş olabilmenin mutluluğu içinde sevinç çığlıkları atmaktalar. Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoë, ülkesine dönüş yolunda Singapur havaalanında Londra için yapılan lobiyi suçlayan bir demeç veriyor: “En iyi dosya bizimkisiydi. Başka etkenler devreye girdi. Haksızlığa uğradık.” 7 Temmuz 2005. Sabah Paris’te uçaktan inen Delanoë’nin ilk sözleri: “Şu an hepimiz Londralıyız”. Bu sefer gerçek bombalar Londra’yı sarsmış durumda. Şok dalgaları Paris’i de vuruyor. Borsa düşüyor. İngiltere ile iş yapan binlerce şirket telaşlanıyor. Turizm sektörü kaygılanıyor. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac dünyanın diğer önde gelen liderleriyle Tony Blair’in konuğu olarak İskoçya’da G-8 zirvesinde. Bir gün önce siyasal yaşamına son ağır darbeyi vuran Blair ile dayanışma içinde. Fransa da derhal kırmızı alarma geçiyor. Terör korkusunun sisi yeniden Batı dünyasının üzerine çöküyor. Olimpiyat rekabeti Bu arada Fransa hala Olimpiyat yenilgisini sorguluyor: “Dünya bizi sevmiyor”. “Çok kibirli davrandık”. “Chirac, birkaç gün önce İngiliz mutfağına hakaret etti, tepki aldı”. “Chirac İngilizlerin Avrupa tarımına tek katkısı deli dana olmuştur dedi, yanlış oldu”. “AB Anayasa’sını reddettik, Polonya gibi yeni üye ülkeleri taciz ettik, Olimpiyat Komitesi’nin yarıya yakınını oluşturan Avrupalı delegeler Londra’ya yöneldi”. “Londra geleceğe yönelik, çok kültürlü, bir değişim kenti; Paris ise kent olarak mükemmel fakat çok Fransız”. Fransa’nın önde gelen siyaset uzmanlarından Dominique Moïsi’nin dediği gibi, gençleri, küresel fakirlik sorunlarını, Afrika’ya yardımı konserlerini, ulusal Olimpiyat komitesi başkanı olarak ünlü şampiyon atlet ve politikacı Sebastian Coe’nin kişiliğinde insan sermayesini ve Londra’nın sosyal ve altyapı sorunlarına Olimpiyatlar sayesinde çözüm araçlarını önplana çıkartan İngiliz politikası başarılı oldu. Fransa bir yaşam sanatı müzesi. İngilizler için ev alınacak, en güzel günleri geçirecek bir ülke. Fakat bugün yeni şirket kurmanın, atılımcı fikirleri yaşama geçirmenin, dünyaya açılmanın adresi olarak, Fransızlar için bile İngiltere revaçta. Üstelik, Londra’nın kültürel yaşamı, mimari yenilikçiliği ve yemek kültürü artık daha yaratıcı ve zengin. Manş’ın İki Yakası Rekabet ve dayanışma: Fransa ile İngiltere arasındaki ilişkilerin en kısa tanımı. Dünyanın bir zamanlar iki büyük denizaşırı imparatorluğu, bugün Avrupa Birliği içinde iki ayrı gelecek görüşünün savunucusu konumundalar. İngiltere ve Fransa arasındaki ilişkiler, Türkiye gibi, geçmişin bir Avrupa imparatorluğu ve bugünün AB adayı büyük ülkesinin geleceğini de doğrudan ilgilendirmekte. Tarihten birkaç sayfa yarına da ışık tutuyor: 1066: İşgal. Viking kökenli Normandiya Dükü 1. William, Paris’e saldıramayınca, Manş’ı geçerek İngiltere’yi işgal ediyor. Aristokrasisi, kilisesi ve askeriyesi ile bir devlet düzeni kuruyor. 1154: İç savaş. Fransız kökenli II. Henry Londra’da tahta çıkıyor ve Fransa’daki topraklarını oğulları arasında paylaştırmak isterken işler karışıyor. Halefi Aslan Yürekli Richard, Haçlı seferleri dışındaki zamanını Fransa destekli kardeşleriyle savaşarak geçiriyor. 1453: Sınırlar. Kıtanın doğusunda Bizans düşerken, en batısında Yüzyıl Savaşları son buluyor. Sonunda Fransa Krallığı İngilizleri Manş kıyılarına kadar geriletiyor. Bugün Fransız milliyetçiliğinin simgesi olan erkek kılığındaki kadın kahraman Jean d’Arc, İngilizlere karşı elde edilen zafer ile efsaneleşiyor. Beş yıl sonra, Fransızlar İngilizleri kıta Avrupa’sından tamamen püskürtüyor. 1714: Hesaplaşma. Utrecht Antlaşması. Fransız Kralı 14. Louis İspanya tacına da göz dikince, İngiltere diğer Avrupa ülkeleri ile Fransa aleyhine cephe kuruyor. Sonunda Cebelitarık ve birçok Fransız sömürgesi İngiliz egemenliğine geçiyor. 1763: Sömürgeler. Yedi Yıl Savaşları olarak anılmalarına rağmen daha uzun süren savaşlar sonucunda Avrupa’da sınırlar pek değişmese de, Hindistan ve Kanada’da İngilizler Fransızları yeniyor. 1783: ABD. Amerikan bağımsızlık savaşı İngiltere’nin eski sömürgelerine karşı yenilgisiyle sonuçlanırken, Fransa da kazanan tarafta savaşa katılmış olarak yeni dünyanın zaferini kutluyor. 1789: Devrim. İngiltere’de aristokrasi ile burjuvazi arasında aşamalı ve uzlaşmalı bir süreç içinde ilerleyen demokrasinin ilk aşamaları, Fransa’da çatışma ve devrimle gerçekleşiyor. 1815: Waterloo. İngiltere ve müttefikleri olan Prusya, Avusturya ve Rusya, Napoleon’u bozguna uğratıyor. Viyana Kongresi Avrupa’da yeni bir düzen kuruyor. Fakat bizzat İngiltere’de başlayan sanayi devrimi ve siyasal liberalleşme kıtayı da etkisine alıyor. Demokrasi yayılıyor. 1904: İttifak. ‘Entente cordiale”. İngiltere ve Fransa aralarında bir ‘samimiyet anlaşması’ yapıyorlar. Dünya üzerindeki sömürgelerini ve etki alanlarını paylaşıyorlar. Buna Rusya Çarlığı da dahil oluyor. Almanya dışlanıyor. Avusturya-Macaristan Orta Avrupa’ya sıkışıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun petrol bölgelerindeki toprakları değer kazanıyor. Birinci Dünya Savaşı yaklaşıyor. 1944: Normandiya. Hitler Almanyası’na karşı savaşta sonun başlangıcı. Müttefikler İngiltere’den deniz ve hava kuvvetleri ile Fransa kıyılarına çıkartma yapıyorlar. Londra’da sürgündeki Fransız hükümetinin başı General Charles De Gaulle, kurtarıcı İngiliz ve ABD ordularından önce Paris’e girmeyi başarıyor. Fransa da kazanan tarafta yer alıyor. 1956: Süveyş Krizi. İngiltere ve Fransa, Mısır’ın kanalı devletleştirmesine karşı askeri müdahalede bulunuyor. ABD desteklemiyor. Sonraki birkaç yıl içinde sömürgelerin bağımsızlık hareketleri geniş çapta tamamlanıyor. İngiltere ve Fransa güdümlü küresel düzen tasfiye olurken, Amerikan yüzyılı yükseliyor. 1963: Veto. Fransa ve Almanya’nın öncülüğünde kurulan, bugünkü AB’nin ilk aşaması olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na De Gaulle’ün vetosu nedeniyle İngiltere üye olamıyor. Birçok engellemeden sonra ancak 1974’te gerçekleşen bu üyelik sonrasında Avrupa’da güçler dengesi değişiyor. 2003: Irak. ABD Başkanı G.W. Bush’un Irak politikasına İngiltere önderliğinde bazı AB ülkeleri destek verirken, Fransa öncülüğünde Almanya ve diğer bazı ülkeler karşı çıkıyor. Batı dünyası Manş denizinin ortasından ikiye yarılıyor. Bu arada İngiltere ve Blair, Bush karşıtı uluslararası tepkiden nasibini alıyor. Terör vahşeti ise, New York’tan sonra İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nu hedef alıyor. 2005: Avrupa. Fransa krizde. Toplumsal özgüven dibe vurmuş durumda. AB Anayasası’na öncü olmuş fakat bizzat kendi halkı referandumda reddetmiş. Hem sol, hem de sağ kanatta yabancı düşmanlığı, küreselleşme karşıtlığı ve gelecek korkusu temaları revaçta. AB içinde Cumhurbaşkanı Chirac’ın tarım politikasına bütçede öncelik veren yaklaşımı dinozor muamelesi görmekte. AB içinde kriz var ve yükselen lider Tony Blair. Bunun üzerine bir de Londra’nın Paris’e karşı Olimpiyat zaferi ekleniyor. Londra ile Paris arasındaki rekabet ve çıkar birliği üzerine dayalı ilişikler 2005 yılı ortasında gerçekten yeni bir döneme giriyor. Patlayan bombalar, Avrupa ülkelerine hangi aynı gemide kader birliği içinde olduklarını bir kere daha en acı bir şekilde hatırlatıyor. Dünya sakin sakin güneşin etrafında dönmeye devam ediyor. Dr. Bahadır Kaleağası Brüksel [email protected] .