İL : ORDU TARİH : 07.03.2014 ِ ٰ ب ِْس ِم ه اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر ۪ح ِي اب ٓو ْ ٓاْل ْز ْٓل ُم ُ ِْس ٓو ْ ٓاْلن ْٓص ُ ِ ٓ اَي ٓاُّيه ٓا َّ ۪اَّل ٓين ها ٓمنُاوا ِان َّ ٓما الْ ٓخ ْم ُر ٓوالْ ٓمي َّ ِر ْج ٌس ِم ْن ٓ َٓع ِل ﴾٩٠﴿ون ٓ الش ْي ٓط ِان فٓا ْجتٓ ِن ُبو ُه لٓ ٓعل َّ ُ ُْك تُ ْف ِل ُح ِ ٓو قٓا ٓل ٓر ُسو ُل ُ ْٓل تٓ ُز:هللا عٓلٓ ْي ِه و ٓس َّ َٓل ول قٓدٓ ٓما ا ْب ِن ُ هللا ٓص ََّّل آ ا ٓد ٓم ي ٓ ْو ٓم الْ ِق ٓيا ٓم ِة ِم ْن ِع ْن ِد ٓ ِرب ٰ ِه ٓح ََّّت ي ُْسأَ ٓل ٓع ْن ٓ َْخ ٍس ٓع ْن ُ َْع ِر ِه ِفميٓا َآفْنٓا ُه ٓو ٓع ْن ٓش ٓبا ِب ِه ِفميٓا َآبْ ٓال ُه ٓو ٓم ِ ِاِل ِم ْن َآ ْي ٓن ا ْكت ٓ ٓس ٓب ُه ٓو ِف ٓي . َآنْ ٓفقٓ ُه ٓو ٓما ٓذا ٓ َِع ٓل ِفميٓا عٓ ِ َٓل ALKOL-SİGARA-UYUŞTURUCU VE ZARARLARI Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’ın hedefi, en güzel surette yaratılan ve yeryüzündeki varlıkların en üstünü kılınan insanın, dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmektir. Bu yüzden dinimiz, insanın huzur ve mutluluğuna yönelik olarak şu beş hususun gerçekleşmesine büyük önem vermiştir. Bunlar ise; dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunmasıdır. Muhterem Müminler! Yeryüzünün en değerli varlığı olan insanın Yüce Allah’a kulluk görevlerini tam manasıyla yapılabilmesi, ailesine ve topluma karşı sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirebilmesi ve onurlu bir hayat sürdürebilmesi için, akıl ve beden sağlığının yerinde olması gerekmektedir. Bundan dolayı, insan sağlığını bozan, insanın akıl ve zekâsını kullanamaz hale getiren, muhakeme kabiliyetini körelten, zihnini uyuşturan her türlü alkollü içki, uyuşturucu ve benzeri zararlı maddelerin kullanımı dinimizce haram kılınmıştır. Nitekim Yüce Allah Kuran-ı Kerim’inde; “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, şarap ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?”(1) buyurmak suretiyle içki, kumar ve şans oyunlarının zararlarından bahsetmekte, kumar, içki ve şans oyunları yoluyla şeytana uyulduğu, içki, kumar ve şans oyunlarının insanları namaz kılmaktan ve Allah’ı anmaktan alıkoyduğu, dolayısıyla bunlardan uzak durmamız ve vazgeçmemiz istenmektedir. Muhterem Müslümanlar! İçki, kumar, uyuşturucu, şans oyunları ve sigara, insan sağlığını bozan en temel düşmanlardan biridir. İnsana verilen en büyük nimetlerden olan sağlık nimetini de bozmakta ve hastalığa davetiye çıkarmaktadır. İnsanın görev ve sorumluluklarını yerine getirmesini de engellemektedir. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de; “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.”(2) buyurarak, insanı bağımlı hale getiren içki, kumar, şans oyunları, sigara ve uyuşturucudan uzak durmadığımız zaman, bunlardan doğacak zararlardan dolayı kendimizi kendi elimizle tehlikeye attığımızı bildirmektedir. İçkinin, kumarın, uyuşturucunun, sigaranın ve şans oyunlarının zararlarını saymakla bitiremeyiz. Hatta bunların zararları üzerlerine bizzat yazılarak insanlar uyarılmıştır. Buna rağmen bu kötü alışkanlıklardan uzak duramamak, insan onurunu zedelemektedir. Allah’ın bize vermiş olduğu nimete nankörlük ettirmektedir. Kıymetli kardeşlerim! Aklını kullanan herkesin uzak durması gereken bu kötü alışkanlıklar kişiye, ailesine ve bulunduğu topluma zarar vermektedir. İçki, kumar, uyuşturucu ve sigara yüzünden yıkılan aileler, öldürülen insanlar, hastane köşelerinde yatmakta olanlar, yürekleri dağlamaktadır. Kişinin bu alışkanlıklardan dolayı başına gelen musibeti kadere yüklemesi ve kaderi suçlaması, kendi hatalarını ve alışkanlıklarını sorgulamaması da düşündürücüdür. Oysaki insan yaptıklarından sorumludur. Bunlardan dolayı da sorguya çekilecektir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.). “Kıyamet günü, âdemoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz. Ömrünü nerede geçirdiğinden, gençliğini nerede tükettiğinden, malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden.” (3) Bizler kendi sağlığımızı düşündüğümüz gibi toplum sağlığını da düşünmeliyiz. Topluma ve çocuklarımıza kötü örnek olmamalıyız. Müslüman iyi ve güzel işlerin yayılması için çalışan insandır, buna uygun işler ve davranışlar sergilemeliyiz. Yüce Allah cümlemizi, içki, kumar, uyuşturucu, şans oyunları ve sigara gibi alışkanlıklardan muhafaza eylesin. __________________________ [1] Maide, 5/90; [2] Bakara, 2/195; [3] Tirmizi, Kıyamet, 2601; Hazırlayan: Yunus CEYLAN Merkez Cami İmamHatibi/KABADÜZ Redaksiyon: İl İrşat Kurulu İL : ORDU TARİH: 14.03.2014 ِ ٰ ب ِْس ِم ه اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر ۪ح ِي ٌٌۜ اّلل آ ْم ٓو ِ ٰ ۪يل ه ات ب ٓ ْل آ ْحيٓاا ٌء ٓو هل ِِك ْن ْٓل ِ ٓو ْٓل ت ٓ ُقولُوا ِل ٓم ْن ي ُ ْقتٓ ُل ۪۪ف ٓسب ﴾١٥٤﴿ ون ٓ ت ٓ ْش ُع ُر ِ ٓو قٓا ٓل ٓر ُسو ُل ُّ ٓما آَ ٓح ٌد يٓدْ ُخ ُل الْ ٓجنَّ ٓة ُ ُِ ه:هللا عٓلٓ ْي ِه و ٓس َّ َٓل ُ هللا ٓص ََّّل ٓ آَ ْن يٓ ْرجِ ٓع ا َٓل ادله ن ْ ٓيا ٓو ٓ ُِل ٓما عٓ َّٓل ْ َاْل ْر ِض ِم ْن َش ٍء ا َّْل الشَّ هِيدُ ي َٓتٓ ٓم ََّّ آَ ْن ْ ِ ِ .ْٓش ٓم َّر ٍات ِل ٓما ي ٓ ٓرى ِم ٓن الِْكٓ ٓرا ٓم ِة ٓ ْ يٓ ْرجِ ٓع ا َٓل ادله ن ْ ٓيا فٓ ُي ْقتٓ ٓل ع ِ ÇANAKKALE ZAFERİ Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar. O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi. Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi. (1) Evet, Muhterem Kardeşlerim! Yirminci yüzyıl, Osmanlının iyice kuşatıldığı ve yok edilmeye çalışıldığı asırdır. Önce Trablusgarp savaşı (1911-1912), daha sonra da Balkan savaşları (19121915), devleti iyice yıpratmıştı. Nitekim Napolyon 1808 Mayıs’ında gizli hedefini şu şekilde ortaya koyuyordu: “İstanbul kime kalacak? Meselenin esası daima budur!”. Düşmanlarımızın “Şark meselesi” dedikleri “Osmanlıyı tarih sahnesinden silme işi” kolay görünüyordu. Fakat Osmanlı mirasının üzerine kim oturacaktı. Aziz Kardeşlerim! Çanakkale zaferi, yokluk ve yoksulluk döneminin başarısıdır. Maddi ve siyasi açıdan devletin tıkandığı bir dönemde meydana gelmiştir. Maddi imkânların tabana vurduğu, düşmanların ise çok güçlü bulunduğu bir savaştır. Bu gerçeğe rağmen Çanakkale Savaşları nasıl zaferle sonuçlandı? Bu sorunun tek bir izahı vardır. O da Mehmetçiğin imanı ve kahramanlığıdır. “Ölürsem şehit, kalırsam gazi!” dedirten imanı ve Yüce Allah’ın: “Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder.”(2) ayetindeki müjdesi askerimizi kahramanlaştırmıştır. Nitekim Çanakkale’de 5. Ordu komutanı olan Alman General Liman Von Sanders, bir teftiş sırasında Mehmetçiğe soruyor: “İyi savaşıyor musunuz? Evet, komutanım! Niçin savaşıyorsunuz? Allah rızası için.” Bütün Mehmetçiklerden hep bu cevabı alan Alman General, şu yorumu yapar: “Evlatları Allah rızası için çarpışan bir millet ebediyen var olur!” (3) Muhterem Kardeşlerim! Çanakkale savaşlarında düşmanlar, Mehmetçikten insanlık dersi aldılar. Nitekim Fransız General Guro’nun anlattıklarını dinleyelim: “ Bir sabah, Türklerle süngü savaşına başladık. Süngü savaşı akşam geç vakte kadar devam etti. Yaptığımız anlaşma gereği yaralılarımızı toplayacak, ölülerimizi de gömecektik. Harp sahasında gözüme takılan bir manzarayla aniden irkildim. Türk askeri, kendi yaralarına yerden avuçla aldığı toprakları bastırıyor, kucağındaki yaralı asker için de, gömleğini yırtıp onun yarasını sarmaya çalışıyordu. Bu kahraman askerin kucağındaki yaralı kimdi, biliyor musunuz? Türk askerinin kucağındaki yaralı, bir Fransız askeri idi efendiler! dedi ve ağlamaya başladı.” (3) Evet, düşmanına bile böyle muamele yapabilen kahramanın kalbindeki inanca bugün ne kadar muhtacız, değil mi? Avustralyalı bir asker hatıralarını şöyle anlatıyordu: Bir süngü hücumundan sonra yaralı İngiliz yüzbaşısı, iki siper arasında kalmıştı, bir Türk askeri silahsız olarak siperinden çıkarak, yaralıyı taşıyarak siperlerimizin önüne bıraktı. Savaş alanlarında, bu Türk askerinin cesareti ve insan sevgisi konuşuldu. Kocaçimentepe yolundaki “Mehmetçiğe saygı” abidesinde yazılı olan bu satırlar, bu millete şeref vermeye yeter de artar değil mi? Acaba bugün biz, o güzel insanların torunları olarak, orada yaşanan ahlakın neresindeyiz? Değerli Müslümanlar! Çanakkale, milletimizin hafızasına kazınmış hatıraların en canlısı ve etkilisi olarak ibretlerle dolu durmaktadır. Çünkü neredeyse her üç evden biri, Çanakkale’ye evladını yollamıştır. Yine Çanakkale’de, bugün çok muhtaç olduğumuz bir birlik ve beraberlik yaşanmıştır. Şimdi son vatan parçası olan Anadolu’da bile, bir avuç insan olarak, Çanakkale’deki birlik ve beraberliği gösteremiyorsak, burada durup düşünmemiz, Evet, bu noktada durup düşünmek ve “acaba biz nerede yanlış yapıyoruz”? diye kendimizi hesaba çekmemiz gerekmez mi? Çanakkale’yi bu şekilde hayatımıza aktararak değerlendirmeliyiz. İşte o zaman Çanakkale’yi anlayabiliriz. Şehitlerimizi minnet ile yad ederek, bıraktıkları maddi ve manevi emanetlere sahip çıkmalıyız. Yüce Allah’ın şehitleri ne kadar övdüğünü unutmamalıyız. Nitekim Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız.” (4) Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, onlara layık torunlar olabilmeyi Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. _____________________________________ [1] Mehmet Akif ERSOY; [2] Muhammed, 47/7; [3] Bir Destandır ÇANAKKALE, Vehbi VAKKASOĞLU; [4] Bakara, 2/154; Hazırlayan: İbrahim ÇİÇEK, Esenyurt Köyü Camii İmam-Hatibi/KABADÜZ Redaksiyon: İl İrşat Kurulu İL : ORDU TARIH: 21.03.2014 ِ ٰ ب ِْس ِم ه حي ِ اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر ٓ اَي ٓاُّيه ٓا النَّ ُاس ِاَّنَّ ٓخلٓ ْقنٓ ُ ْاُك ِم ْن ٓذ ٓك ٍر ٓو ُان هْٰث ٓو ٓج ٓعلْنٓ ُ ْاُك ُش ُعوا ِ ٰ ٓوقٓـ ٓباائِ ٓل ِل َٓت ٓع ٓارفُوا ٌۜ ِا َّن آ ْك ٓر ٓم ُ ُْك ِع ْندٓ ه ْ ُ اّلل ٓاتْ هق اّلل عٓ ِل ٌي ٓ ٰ يُك ٌۜ ِا َّن ه ﴾١٣﴿ ٌٓخ ِبري ِ ٓوقٓا ٓل ٓر ُسو ُل . ِخ ٓي ُارُ ُْك ِخ ٓي ُارُ ُْك ِل ِن ٓساِئِ ِ ْم:هللا عٓلٓ ْي ِه و ٓس َّ َٓل ُ هللا ٓص ََّّل İSLAM’IN KADINA VERDİĞİ ÖNEM Aziz Müslümanlar! İnsanlık tarihini incelediğimiz zaman görürüz ki, beşerin var olmasına sebep olan iki unsurdan biri kadındır. Aile binasının iki temel taşından biri olan kadın yaratıldığından bugüne kadar çeşitli merhaleler geçirmiştir. Yıllar boyunca bir köle, hatta bir eşyadan farksız olarak yaşamaya mahkûm edilen kadını, gerçek makamına, ancak kâinata rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) Allah tarafından getirip insanlara tebliğ buyurmuş olduğu İslam dini kavuşturmuş, kadına gerçek değer ve itibarını vermiştir. Değerli Mü’minler! Kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip değildir. İlke olarak insanların en değerlisi, takvada (güzel şeyler yapma ve kötülüklerden sakınmada) en üstün olanıdır.(1) Kurân-ı Kerim'de farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir.(2) Değerli Kardeşlerim! İslam dininin kadına verdiği değeri kavrayabilmemiz için İslam’ın geldiği dönemde kadının durumu nasıldı bunu iyi anlamamız gerekir. O dönemde kadın; alınıp satılabilen bir meta, cinsel isteklerin giderildiği bir obje, gerektiğinde evlenilen ve boşanılan bir varlık, hizmetçi, miras alamayan ama miras bırakılabilen ve ruhunun olup olmadığı tartışılan bir nesne olarak değerlendirilmiştir. İslam ise kadını ne kötü bir ruh ve şeytan, ne de cinsel bir obje olarak algılamıştır. Yüce Kitabımız kadının konumu ile ilgili şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden de birçok erkek ve kadın yaratan Rabbinizden sakının…” (3) Ayet-i Kerime’de kadın ve erkeğin bir bütün, Rabbe karşı kulluk noktasında eşit olduğu ifade edilmiştir. Diğer bir ayette kadının eşi için huzur ve sevinç kaynağı olduğu şöyle ifade edilir. “Kaynaşmanız için size kendi cinsinden eşler yaratıp sevgi ve merhamet peyda etmesi onun varlığının delillerindendir. Doğrusu iyi düşünen bir kavim için bunda ibretler vardır.” (4) Sonuç olarak değerli kardeşlerim! Alemlere rahmet olarak gönderilen ve her şeyi ile bize örnek olan Peygamberimiz (s.a.v), kadınların hakları konusunda da bize ve dünyaya örnek olmuştur. Arafat meydanında yüzbinlere hitap ettiği veda hutbesinde “Kadın hakları hususunda Allah’tan korkun. Onlar size Allah’ın birer emanetidir.” Ve yine “Sizin en hayırlınız kadınlara iyi muamele edeninizdir.”(5) diyerek İslam’ın bu konuda nasıl temeller attığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Peygamber Efendimizin bir hadisi ile hutbemizi bitirelim. “Kim ergenlik çağına varan iki kızına, onlar yanında kaldığı sürece veya kendisi onların yanında kaldığı müddetçe iyilik yapar, ihsanda bulunursa bu kızlar onu mutlaka cennete koyar.” (6) ______________________________ 123456- Hucurat 49/13 Bakara 2/187 Nisa 4/1 Rum 30/21 Tirmizi, 11 Müslim, Birr, 147 Hazırlayan: Ali GÜNDÜZ, Hacılar Ky Mrk. C. İmam Hatibi/PERŞEMBE Redaksiyon: İl İrşat Kurulu İL : ORDU TARİH: 28.03.2014 ِ ٰ ب ِْس ِم ه اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر ِح ِي ﴾٦٨﴿ون ٓ ُٓو ٓم ْن ن ُ ٓع ِٰم ْر ُه نُنٓ ِِكٰ ْس ُه ِ۪ف الْ ٓخلْ ٌِۜق ٓافٓ ٓال ي ٓ ْع ِقل ِ َّ ٓوقٓا ٓل ٓر ُسو ُل اب ٓش ْيخا ٌّ ٓما َآ ْك ٓر ٓم ٓش:اّلل عٓلٓ ْي ِه ٓو ٓس َّ َٓل ُ َّ اّلل ٓص ََّّل .اّلل تٓ ٓع ٓاَل ٓ ُِل ِع ْندٓ ِس ِنٰ ِه ٓم ْن يُ ِْك ِر ُم ُه ُ َّ اْل قٓيَّ ٓض, ِل ِس ِنٰ ِه ِ YAŞLILARA KARŞI GÖREV VE SORUMLULUKLARIMIZ Muhterem Müslümanlar! Yaşlılık, bu dünya hayatının fani, insanoğlunun aciz, ölümün muhakkak, Yüce Allah’ın baki ve kudretinin sonsuz olduğunun açık bir delilidir. Canlılar hayata geldikleri zaman, güçsüz ve korunmaya muhtaçtırlar. Sonra gelişir, olgunlaşır, güçlenirler. Hayatın son devresinde ise, yaşlanarak güçsüz ve korunmaya muhtaç hale gelirler. Bu durum tüm faniler için geçerlidir. İnsan düşünen bir varlık olması nedeniyle bu duruma gelmeden önce yapması gerekenler olduğu bilmelidir. Kıymetli Kardeşlerim! İnsanın ihtiyarlık çağında enerjisini, canlılığını ve duygularını kullanma kabiliyetini, bazen de algılama gücünün azalmaya başlaması, iletişim kurmakta zorluk çekmesi, başkalarına muhtaç duruma düşürmektedir. Nitekim konu ile ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kime uzun ömür verirsek, biz onun yaratılışını (gençliğini ve güzelliğini) bozar, gücünü azaltır, beli bükük hale getiririz. Onlar bunu hiç düşünmezler mi?” (1) Ömrünün büyük bir kısmını topluma ve ülkeye hizmet ederek yaşlanan insanların, bakıma muhtaç oldukları dönemde ömürlerinin sonuna kadar insan onuruna yakışır bir şekilde bakım hizmeti talep etme hakları vardır. Her yaşlının bir yaşam geçmişi, bir iş deneyimi olduğu gibi, manevi yönü ve duygusal yapıları vardır. Peygamber efendimiz (s.a.s.): “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (2) buyurmuştur. Yaşlı büyüklerimizi, hürmet ve saygı ile karşılamalı ve onların gönüllerini hoşnut etmeliyiz. Bizi bu dünyaya getiren ve bugünkü imkanlara sahip kılan yaşlılarımıza teşekkür etmek, nankörlük etmemek gerekir. Kıymetli Kardeşlerim! Yaşlıların hayat tecrübelerinden yararlanmalıyız. Onlara sadece maddi imkânlar vererek onlara karşı görevlerimizi yerine getirdiğimizi düşünmemeliyiz. Onlara karşı ilgi-alaka, sevgi-saygı göstermeliyiz. Onların bizden beklediği güler yüz ve tatlı dilden başka birşey değildir. Bunu ihmal etmemeliyiz. Onların ihtiyaçlarını karşılamak sadakadır, ibadettir ve Allah’a kulluktur. Bu kulluğu yerine getirmeliyiz. Bizler ne ekersek onu biçeriz. Bundan dolayı yaşlılara karşı tutum ve davranışlarımız geleceğimizi de ilgilendirmektedir. Yaşlılara nasıl davranırsak bize de öyle davranılacağını unutmamalıyız. Çocuklarımız bizim tutum ve davranışlarımızı örnek almakta ve bizi taklit etmektedirler. O zaman onlara güzel örnekler sunmalıyız. Yaşlılara nasıl davranıldığını gören çocuklarımız, ileride bize aynı şekilde davranacaktır, bunu unutmamalıyız. Bizi yetiştirip büyüten, bu günlere getirenleri her zaman saygı ve sevgi ile karşılamalı, ilgi ve alaka göstermeli, emeklerini boşa çıkarmamalıyız. Onlara nankörlük yapmamalıyız. Onları gözü yaşlı, evlat ve torun özlemi çeken, bayramdan bayrama yakınlarını gören durumuna düşürmeyelim. Onların dualarını alalım ve beddualarından sakınalım. Hutbemizi Efendimizin iki güzel hadis-i şerifi ile bitirelim. “Herhangi bir genç yaşlılığından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse Yüce Allah da yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler halkeder (yaratır).”(3) “Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslümana saygı gösterip ikram etmek, Allah’a saygıdandır.”(4) ___________________________________ [1] Yasin, 36/68; [2] Riyazus Salihin, H. No:359; [3] Tirmizi, Birr 15, Ebu Davud Edep 58 [4] Ebu Davud Edep 23 Hazırlayan: İlhan DÖNGEZ, Gümüşdere Ky. Camii İmam-Hatibi/KABADÜZ Redaksiyon: İl İrşat Kurulu