MUHTEREM MÜSLÜMANLAR

advertisement
İL
: ORDU
TARİH : 07.03.2014
ِ ٰ ‫ب ِْس ِم ه‬
‫اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر ۪ح ِي‬
‫اب ٓو ْ ٓاْل ْز ْٓل ُم‬
ُ ‫ِْس ٓو ْ ٓاْلن ْٓص‬
ُ ِ ‫ٓ اَي ٓاُّيه ٓا َّ ۪اَّل ٓين ها ٓمنُاوا ِان َّ ٓما الْ ٓخ ْم ُر ٓوالْ ٓمي‬
َّ ‫ِر ْج ٌس ِم ْن ٓ َٓع ِل‬
﴾٩٠﴿‫ون‬
ٓ ‫الش ْي ٓط ِان فٓا ْجتٓ ِن ُبو ُه لٓ ٓعل َّ ُ ُْك تُ ْف ِل ُح‬
ِ ‫ٓو قٓا ٓل ٓر ُسو ُل‬
ُ ‫ ْٓل تٓ ُز‬:‫هللا عٓلٓ ْي ِه و ٓس َّ َٓل‬
‫ول قٓدٓ ٓما ا ْب ِن‬
ُ ‫هللا ٓص ََّّل‬
‫آ ا ٓد ٓم ي ٓ ْو ٓم الْ ِق ٓيا ٓم ِة ِم ْن ِع ْن ِد ٓ ِرب ٰ ِه ٓح ََّّت ي ُْسأَ ٓل ٓع ْن ٓ َْخ ٍس ٓع ْن ُ َْع ِر ِه‬
‫ِفميٓا َآفْنٓا ُه ٓو ٓع ْن ٓش ٓبا ِب ِه ِفميٓا َآبْ ٓال ُه ٓو ٓم ِ ِاِل ِم ْن َآ ْي ٓن ا ْكت ٓ ٓس ٓب ُه ٓو ِف ٓي‬
. ‫َآنْ ٓفقٓ ُه ٓو ٓما ٓذا ٓ َِع ٓل ِفميٓا عٓ ِ َٓل‬
ALKOL-SİGARA-UYUŞTURUCU VE ZARARLARI
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam’ın hedefi, en güzel
surette yaratılan ve yeryüzündeki varlıkların en
üstünü kılınan insanın, dünya ve ahiret mutluluğunu
temin etmektir.
Bu yüzden dinimiz, insanın huzur ve
mutluluğuna yönelik olarak şu beş hususun
gerçekleşmesine büyük önem vermiştir.
Bunlar ise; dinin, canın, aklın, neslin ve
malın korunmasıdır.
Muhterem Müminler!
Yeryüzünün en değerli varlığı olan insanın
Yüce Allah’a kulluk görevlerini tam manasıyla
yapılabilmesi,
ailesine
ve
topluma
karşı
sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirebilmesi
ve onurlu bir hayat sürdürebilmesi için, akıl ve
beden sağlığının yerinde olması gerekmektedir.
Bundan dolayı, insan sağlığını bozan, insanın
akıl ve zekâsını kullanamaz hale getiren, muhakeme
kabiliyetini körelten, zihnini uyuşturan her türlü
alkollü içki, uyuşturucu ve benzeri zararlı
maddelerin kullanımı dinimizce haram kılınmıştır.
Nitekim Yüce Allah Kuran-ı Kerim’inde;
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar
(putlar), fal ve şans okları şeytan işi birer
pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa
eresiniz. Şeytan, şarap ve kumar yoluyla aranıza
düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan
ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan
vazgeçtiniz değil mi?”(1) buyurmak suretiyle içki,
kumar
ve
şans
oyunlarının
zararlarından
bahsetmekte, kumar, içki ve şans oyunları yoluyla
şeytana uyulduğu, içki, kumar ve şans oyunlarının
insanları namaz kılmaktan ve Allah’ı anmaktan
alıkoyduğu, dolayısıyla bunlardan uzak durmamız
ve vazgeçmemiz istenmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
İçki, kumar, uyuşturucu, şans oyunları ve
sigara, insan sağlığını bozan en temel düşmanlardan
biridir. İnsana verilen en büyük nimetlerden olan
sağlık nimetini de bozmakta ve hastalığa davetiye
çıkarmaktadır. İnsanın görev ve sorumluluklarını
yerine getirmesini de engellemektedir. Yüce Allah
Kuran-ı Kerim’de; “Kendi ellerinizle kendinizi
tehlikeye atmayın.”(2) buyurarak, insanı bağımlı
hale getiren içki, kumar, şans oyunları, sigara ve
uyuşturucudan
uzak
durmadığımız
zaman,
bunlardan doğacak zararlardan dolayı kendimizi
kendi elimizle tehlikeye attığımızı bildirmektedir.
İçkinin, kumarın, uyuşturucunun, sigaranın
ve şans oyunlarının zararlarını saymakla bitiremeyiz.
Hatta bunların zararları üzerlerine bizzat yazılarak
insanlar uyarılmıştır.
Buna rağmen bu kötü alışkanlıklardan uzak
duramamak, insan onurunu zedelemektedir. Allah’ın
bize vermiş olduğu nimete nankörlük ettirmektedir.
Kıymetli kardeşlerim!
Aklını kullanan herkesin uzak durması
gereken bu kötü alışkanlıklar kişiye, ailesine ve
bulunduğu topluma zarar vermektedir. İçki, kumar,
uyuşturucu ve sigara yüzünden yıkılan aileler,
öldürülen insanlar, hastane köşelerinde yatmakta
olanlar, yürekleri dağlamaktadır.
Kişinin bu alışkanlıklardan dolayı başına
gelen musibeti kadere yüklemesi ve kaderi
suçlaması, kendi hatalarını ve alışkanlıklarını
sorgulamaması da düşündürücüdür.
Oysaki insan yaptıklarından sorumludur.
Bunlardan dolayı da sorguya çekilecektir. Nitekim
Peygamber Efendimiz (s.a.s.). “Kıyamet günü,
âdemoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe
Rabbinin huzurundan ayrılamaz. Ömrünü
nerede
geçirdiğinden,
gençliğini
nerede
tükettiğinden, malını nerede kazanıp nereye
harcadığından
ve ilmi
ile amel
edip
etmediğinden.” (3)
Bizler kendi sağlığımızı düşündüğümüz gibi
toplum sağlığını da düşünmeliyiz. Topluma ve
çocuklarımıza kötü örnek olmamalıyız.
Müslüman iyi ve güzel işlerin yayılması için
çalışan insandır, buna uygun işler ve davranışlar
sergilemeliyiz.
Yüce Allah cümlemizi, içki, kumar,
uyuşturucu, şans oyunları ve sigara gibi
alışkanlıklardan muhafaza eylesin.
__________________________
[1] Maide, 5/90;
[2] Bakara, 2/195;
[3] Tirmizi, Kıyamet, 2601;
Hazırlayan: Yunus CEYLAN Merkez Cami İmamHatibi/KABADÜZ
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
İL
: ORDU
TARİH: 14.03.2014
ِ ٰ ‫ب ِْس ِم ه‬
‫اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر ۪ح ِي‬
ٌٌۜ ‫اّلل آ ْم ٓو‬
ِ ٰ ‫۪يل ه‬
‫ات ب ٓ ْل آ ْحيٓاا ٌء ٓو هل ِِك ْن ْٓل‬
ِ ‫ٓو ْٓل ت ٓ ُقولُوا ِل ٓم ْن ي ُ ْقتٓ ُل ۪۪ف ٓسب‬
﴾١٥٤﴿ ‫ون‬
ٓ ‫ت ٓ ْش ُع ُر‬
ِ ‫ٓو قٓا ٓل ٓر ُسو ُل‬
ُّ ‫ ٓما آَ ٓح ٌد يٓدْ ُخ ُل الْ ٓجنَّ ٓة ُ ُِ ه‬:‫هللا عٓلٓ ْي ِه و ٓس َّ َٓل‬
ُ ‫هللا ٓص ََّّل‬
ٓ ‫آَ ْن يٓ ْرجِ ٓع ا َٓل ادله ن ْ ٓيا ٓو ٓ ُِل ٓما عٓ َّٓل ْ َاْل ْر ِض ِم ْن‬
‫َش ٍء ا َّْل الشَّ هِيدُ ي َٓتٓ ٓم ََّّ آَ ْن‬
ْ
ِ
ِ
.‫ْٓش ٓم َّر ٍات ِل ٓما ي ٓ ٓرى ِم ٓن الِْكٓ ٓرا ٓم ِة‬
ٓ ْ ‫يٓ ْرجِ ٓع ا َٓل ادله ن ْ ٓيا فٓ ُي ْقتٓ ٓل ع‬
ِ
ÇANAKKALE ZAFERİ
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar.
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi.
Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi. (1)
Evet, Muhterem Kardeşlerim!
Yirminci yüzyıl, Osmanlının iyice kuşatıldığı ve yok
edilmeye çalışıldığı asırdır. Önce Trablusgarp savaşı
(1911-1912), daha sonra da Balkan savaşları (19121915), devleti iyice yıpratmıştı.
Nitekim Napolyon 1808 Mayıs’ında gizli hedefini şu
şekilde ortaya koyuyordu: “İstanbul kime kalacak?
Meselenin esası daima budur!”. Düşmanlarımızın
“Şark meselesi” dedikleri “Osmanlıyı tarih
sahnesinden silme işi” kolay görünüyordu. Fakat
Osmanlı mirasının üzerine kim oturacaktı.
Aziz Kardeşlerim!
Çanakkale zaferi, yokluk ve yoksulluk döneminin
başarısıdır. Maddi ve siyasi açıdan devletin tıkandığı bir
dönemde meydana gelmiştir. Maddi imkânların tabana
vurduğu, düşmanların ise çok güçlü bulunduğu bir
savaştır.
Bu gerçeğe rağmen Çanakkale Savaşları nasıl zaferle
sonuçlandı? Bu sorunun tek bir izahı vardır. O da
Mehmetçiğin imanı ve kahramanlığıdır. “Ölürsem şehit,
kalırsam gazi!” dedirten imanı ve Yüce Allah’ın: “Siz
Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size
yardım eder.”(2) ayetindeki müjdesi askerimizi
kahramanlaştırmıştır.
Nitekim Çanakkale’de 5. Ordu komutanı olan Alman
General Liman Von Sanders, bir teftiş sırasında
Mehmetçiğe soruyor: “İyi savaşıyor musunuz? Evet,
komutanım! Niçin savaşıyorsunuz? Allah rızası için.”
Bütün Mehmetçiklerden hep bu cevabı alan Alman
General, şu yorumu yapar: “Evlatları Allah rızası için
çarpışan bir millet ebediyen var olur!” (3)
Muhterem Kardeşlerim!
Çanakkale savaşlarında düşmanlar, Mehmetçikten
insanlık dersi aldılar. Nitekim Fransız General Guro’nun
anlattıklarını dinleyelim: “ Bir sabah, Türklerle süngü
savaşına başladık. Süngü savaşı akşam geç vakte
kadar devam etti. Yaptığımız anlaşma gereği
yaralılarımızı toplayacak, ölülerimizi de gömecektik.
Harp sahasında gözüme takılan bir manzarayla
aniden irkildim. Türk askeri, kendi yaralarına yerden
avuçla aldığı toprakları bastırıyor, kucağındaki yaralı
asker için de, gömleğini yırtıp onun yarasını sarmaya
çalışıyordu.
Bu kahraman askerin kucağındaki yaralı kimdi,
biliyor musunuz? Türk askerinin kucağındaki yaralı,
bir Fransız askeri idi efendiler! dedi ve ağlamaya
başladı.” (3)
Evet, düşmanına bile böyle muamele yapabilen
kahramanın kalbindeki inanca bugün ne kadar muhtacız,
değil mi?
Avustralyalı bir asker hatıralarını şöyle anlatıyordu: Bir
süngü hücumundan sonra yaralı İngiliz yüzbaşısı, iki
siper arasında kalmıştı, bir Türk askeri silahsız
olarak siperinden çıkarak, yaralıyı taşıyarak
siperlerimizin önüne bıraktı. Savaş alanlarında, bu
Türk askerinin cesareti ve insan sevgisi konuşuldu.
Kocaçimentepe yolundaki “Mehmetçiğe saygı”
abidesinde yazılı olan bu satırlar, bu millete şeref
vermeye yeter de artar değil mi?
Acaba bugün biz, o güzel insanların torunları olarak,
orada yaşanan ahlakın neresindeyiz?
Değerli Müslümanlar!
Çanakkale, milletimizin hafızasına kazınmış hatıraların
en canlısı ve etkilisi olarak ibretlerle dolu durmaktadır.
Çünkü neredeyse her üç evden biri, Çanakkale’ye
evladını yollamıştır. Yine Çanakkale’de, bugün çok
muhtaç olduğumuz bir birlik ve beraberlik yaşanmıştır.
Şimdi son vatan parçası olan Anadolu’da bile, bir avuç
insan olarak, Çanakkale’deki birlik ve beraberliği
gösteremiyorsak, burada durup düşünmemiz, Evet, bu
noktada durup düşünmek ve “acaba biz nerede yanlış
yapıyoruz”? diye kendimizi hesaba çekmemiz gerekmez
mi? Çanakkale’yi bu şekilde hayatımıza aktararak
değerlendirmeliyiz. İşte o zaman Çanakkale’yi
anlayabiliriz.
Şehitlerimizi minnet ile yad ederek, bıraktıkları maddi ve
manevi emanetlere sahip çıkmalıyız. Yüce Allah’ın
şehitleri ne kadar övdüğünü unutmamalıyız. Nitekim
Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah yolunda
öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar
diridirler, lakin siz anlayamazsınız.” (4)
Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, onlara layık
torunlar olabilmeyi Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
_____________________________________
[1] Mehmet Akif ERSOY;
[2] Muhammed, 47/7;
[3]
Bir
Destandır
ÇANAKKALE,
Vehbi
VAKKASOĞLU;
[4] Bakara, 2/154;
Hazırlayan: İbrahim ÇİÇEK, Esenyurt Köyü Camii
İmam-Hatibi/KABADÜZ
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
İL
: ORDU
TARIH: 21.03.2014
ِ ٰ ‫ب ِْس ِم ه‬
‫حي‬
ِ ‫اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر‬
‫ٓ اَي ٓاُّيه ٓا النَّ ُاس ِاَّنَّ ٓخلٓ ْقنٓ ُ ْاُك ِم ْن ٓذ ٓك ٍر ٓو ُان هْٰث ٓو ٓج ٓعلْنٓ ُ ْاُك ُش ُعوا‬
ِ ٰ ‫ٓوقٓـ ٓباائِ ٓل ِل َٓت ٓع ٓارفُوا ٌۜ ِا َّن آ ْك ٓر ٓم ُ ُْك ِع ْندٓ ه‬
ْ ُ ‫اّلل ٓاتْ هق‬
‫اّلل عٓ ِل ٌي‬
ٓ ٰ ‫يُك ٌۜ ِا َّن ه‬
﴾١٣﴿ ٌ‫ٓخ ِبري‬
ِ ‫ٓوقٓا ٓل ٓر ُسو ُل‬
.‫ ِخ ٓي ُارُ ُْك ِخ ٓي ُارُ ُْك ِل ِن ٓساِئِ ِ ْم‬:‫هللا عٓلٓ ْي ِه و ٓس َّ َٓل‬
ُ ‫هللا ٓص ََّّل‬
İSLAM’IN KADINA VERDİĞİ ÖNEM
Aziz Müslümanlar!
İnsanlık tarihini incelediğimiz zaman
görürüz ki, beşerin var olmasına sebep olan iki
unsurdan biri kadındır.
Aile binasının iki temel taşından biri olan
kadın yaratıldığından bugüne kadar çeşitli
merhaleler geçirmiştir. Yıllar boyunca bir köle, hatta
bir eşyadan farksız olarak yaşamaya mahkûm edilen
kadını, gerçek makamına, ancak kâinata rahmet
olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafa’nın
(s.a.v) Allah tarafından getirip insanlara tebliğ
buyurmuş olduğu İslam dini kavuşturmuş, kadına
gerçek değer ve itibarını vermiştir.
Değerli Mü’minler!
Kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci
derecede bir değere sahip değildir. İlke olarak
insanların en değerlisi, takvada (güzel şeyler yapma
ve kötülüklerden sakınmada) en üstün olanıdır.(1)
Kurân-ı Kerim'de farklı fizyolojik ve psikolojik
yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden
daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine,
birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir.(2)
Değerli Kardeşlerim!
İslam dininin kadına verdiği değeri
kavrayabilmemiz için İslam’ın geldiği dönemde
kadının durumu nasıldı bunu iyi anlamamız gerekir.
O dönemde kadın; alınıp satılabilen bir meta, cinsel
isteklerin giderildiği bir obje, gerektiğinde evlenilen
ve boşanılan bir varlık, hizmetçi, miras alamayan
ama miras bırakılabilen ve ruhunun olup olmadığı
tartışılan bir nesne olarak değerlendirilmiştir. İslam
ise kadını ne kötü bir ruh ve şeytan, ne de cinsel bir
obje olarak algılamıştır. Yüce Kitabımız kadının
konumu ile ilgili şöyle buyurmaktadır: “Ey
insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan
da eşini yaratan ve ikisinden de birçok erkek ve
kadın yaratan Rabbinizden sakının…” (3) Ayet-i
Kerime’de kadın ve erkeğin bir bütün, Rabbe karşı
kulluk noktasında eşit olduğu ifade edilmiştir.
Diğer bir ayette kadının eşi için huzur ve
sevinç kaynağı olduğu şöyle ifade edilir.
“Kaynaşmanız için size kendi cinsinden eşler
yaratıp sevgi ve merhamet peyda etmesi onun
varlığının delillerindendir. Doğrusu iyi düşünen
bir kavim için bunda ibretler vardır.” (4)
Sonuç olarak değerli kardeşlerim!
Alemlere rahmet olarak gönderilen ve her
şeyi ile bize örnek olan Peygamberimiz (s.a.v),
kadınların hakları konusunda da bize ve dünyaya
örnek olmuştur. Arafat meydanında yüzbinlere hitap
ettiği veda hutbesinde “Kadın hakları hususunda
Allah’tan korkun. Onlar size Allah’ın birer
emanetidir.” Ve yine “Sizin en hayırlınız
kadınlara iyi muamele edeninizdir.”(5) diyerek
İslam’ın bu konuda nasıl temeller attığını bir kez
daha gözler önüne sermiştir.
Peygamber Efendimizin bir hadisi ile
hutbemizi bitirelim. “Kim ergenlik çağına varan
iki kızına, onlar yanında kaldığı sürece veya
kendisi onların yanında kaldığı müddetçe iyilik
yapar, ihsanda bulunursa bu kızlar onu mutlaka
cennete koyar.” (6)
______________________________
123456-
Hucurat 49/13
Bakara 2/187
Nisa 4/1
Rum 30/21
Tirmizi, 11
Müslim, Birr, 147
Hazırlayan: Ali GÜNDÜZ, Hacılar Ky Mrk. C.
İmam Hatibi/PERŞEMBE
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
İL
: ORDU
TARİH: 28.03.2014
ِ ٰ ‫ب ِْس ِم ه‬
‫اّلل َّالر ْ هْح ِن َّالر ِح ِي‬
﴾٦٨﴿‫ون‬
ٓ ُ‫ٓو ٓم ْن ن ُ ٓع ِٰم ْر ُه نُنٓ ِِكٰ ْس ُه ِ۪ف الْ ٓخلْ ٌِۜق ٓافٓ ٓال ي ٓ ْع ِقل‬
ِ َّ ‫ٓوقٓا ٓل ٓر ُسو ُل‬
‫اب ٓش ْيخا‬
ٌّ ‫ ٓما َآ ْك ٓر ٓم ٓش‬:‫اّلل عٓلٓ ْي ِه ٓو ٓس َّ َٓل‬
ُ َّ ‫اّلل ٓص ََّّل‬
.‫اّلل تٓ ٓع ٓاَل ٓ ُِل ِع ْندٓ ِس ِنٰ ِه ٓم ْن يُ ِْك ِر ُم ُه‬
ُ َّ ‫ اْل قٓيَّ ٓض‬, ‫ِل ِس ِنٰ ِه‬
ِ
YAŞLILARA KARŞI GÖREV VE
SORUMLULUKLARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
Yaşlılık, bu dünya hayatının fani,
insanoğlunun aciz, ölümün muhakkak, Yüce
Allah’ın baki ve kudretinin sonsuz olduğunun açık
bir delilidir. Canlılar hayata geldikleri zaman,
güçsüz ve korunmaya muhtaçtırlar. Sonra gelişir,
olgunlaşır, güçlenirler. Hayatın son devresinde ise,
yaşlanarak güçsüz ve korunmaya muhtaç hale
gelirler.
Bu durum tüm faniler için geçerlidir. İnsan
düşünen bir varlık olması nedeniyle bu duruma
gelmeden önce yapması gerekenler olduğu
bilmelidir.
Kıymetli Kardeşlerim!
İnsanın
ihtiyarlık
çağında
enerjisini,
canlılığını ve duygularını kullanma kabiliyetini,
bazen de algılama gücünün azalmaya başlaması,
iletişim kurmakta zorluk çekmesi, başkalarına
muhtaç duruma düşürmektedir.
Nitekim konu ile ilgili olarak Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: “Kime uzun ömür verirsek,
biz onun yaratılışını (gençliğini ve güzelliğini)
bozar, gücünü azaltır, beli bükük hale getiririz.
Onlar bunu hiç düşünmezler mi?” (1)
Ömrünün büyük bir kısmını topluma ve
ülkeye hizmet ederek yaşlanan insanların, bakıma
muhtaç oldukları dönemde ömürlerinin sonuna
kadar insan onuruna yakışır bir şekilde bakım
hizmeti talep etme hakları vardır.
Her yaşlının bir yaşam geçmişi, bir iş
deneyimi olduğu gibi, manevi yönü ve duygusal
yapıları vardır. Peygamber efendimiz (s.a.s.):
“Küçüklerimize
merhamet
etmeyen,
büyüklerimize
saygı
göstermeyen
bizden
değildir.” (2) buyurmuştur.
Yaşlı büyüklerimizi, hürmet ve saygı ile
karşılamalı ve onların gönüllerini hoşnut etmeliyiz.
Bizi bu dünyaya getiren ve bugünkü imkanlara sahip
kılan yaşlılarımıza teşekkür etmek, nankörlük
etmemek gerekir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Yaşlıların
hayat
tecrübelerinden
yararlanmalıyız. Onlara sadece maddi imkânlar
vererek onlara karşı görevlerimizi yerine
getirdiğimizi düşünmemeliyiz.
Onlara
karşı
ilgi-alaka,
sevgi-saygı
göstermeliyiz. Onların bizden beklediği güler yüz ve
tatlı dilden başka birşey değildir. Bunu ihmal
etmemeliyiz.
Onların ihtiyaçlarını karşılamak sadakadır,
ibadettir ve Allah’a kulluktur. Bu kulluğu yerine
getirmeliyiz.
Bizler ne ekersek onu biçeriz. Bundan dolayı
yaşlılara karşı tutum ve davranışlarımız geleceğimizi
de ilgilendirmektedir. Yaşlılara nasıl davranırsak
bize de öyle davranılacağını unutmamalıyız.
Çocuklarımız
bizim
tutum
ve
davranışlarımızı örnek almakta ve bizi taklit
etmektedirler. O zaman onlara güzel örnekler
sunmalıyız. Yaşlılara nasıl davranıldığını gören
çocuklarımız, ileride bize aynı şekilde davranacaktır,
bunu unutmamalıyız.
Bizi yetiştirip büyüten, bu günlere getirenleri
her zaman saygı ve sevgi ile karşılamalı, ilgi ve
alaka göstermeli, emeklerini boşa çıkarmamalıyız.
Onlara nankörlük yapmamalıyız.
Onları gözü yaşlı, evlat ve torun özlemi
çeken, bayramdan bayrama yakınlarını gören
durumuna düşürmeyelim. Onların dualarını alalım
ve beddualarından sakınalım.
Hutbemizi Efendimizin iki güzel hadis-i
şerifi ile bitirelim.
“Herhangi bir genç yaşlılığından dolayı
bir ihtiyara hürmet ederse Yüce Allah da
yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler
halkeder (yaratır).”(3)
“Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslümana
saygı
gösterip
ikram
etmek,
Allah’a
saygıdandır.”(4)
___________________________________
[1] Yasin, 36/68;
[2] Riyazus Salihin, H. No:359;
[3] Tirmizi, Birr 15, Ebu Davud Edep 58
[4] Ebu Davud Edep 23
Hazırlayan: İlhan DÖNGEZ, Gümüşdere Ky. Camii
İmam-Hatibi/KABADÜZ
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
Related documents
Download