Attila Erden (Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği Federasyonu) Osmanlı Devleti döneminden Cumhuriyet’e devam eden Aleviler üzerindeki baskı ve sistemli ayrımcılık uygulamaları bugün de sürüyor. ‘80’li yılların sonunda kendi adlarına ve kendi talepleri etrafında örgütlenmeye başlamış olsalar da, aslında temel sorunları çözülmüş, ana talepleri karşılanmış değil. Alevilerin hangi ayrımcılık pratikleri ile karşı karşıya kaldıklarını ilk ağızdan anlatan nadir kaynaklardan biri olan “Alevi Olmak-Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikâyeleri” (Pir Sultan Abdal Derneği’nin Gelin Canlar Bir Olalım Projesi kapsamında Yaşama Dair Vakıf tarafından 2005 yayımlandı) adlı çalışmada da vurgulandığı gibi, Aleviler kamusal, toplumsal ve bireysel düzeyde uygulanan ayrımcılık uygulamaları nedeniyle mağduriyet yaşıyor. Bu sorunun sadece Alevilerin haklarının tanınması çerçevesinde değil, Türkiye’nin modernleşme sürecinin demokrasi ve eşitlik temelinde derinleştirilmesiyle ilgili olduğu açık. Bu sayımızda, 1985’ten bu yana Alevi hareketi içinde örgütlü biçimde emek veren Attila Erden’le söyleştik. 1943 doğumlu Erden, uzun yıllar Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği genel başkanlığı, Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği Federasyonu genel başkanlığı ve genel sekreterliği görevlerini yürüttü. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra 1970-1996 yılları arasında aynı fakültenin Halkbilim bölümünde öğretim üyeliği görevini sürdürdükten sonra emekli olan Erden, Türkiye’nin etnik ve kültürel yapısı ve Anadolu Aleviliği konularında araştırmalar yaptı. Aynı zamanda fotoğraf sanatçısı olan Erden’in “Anadolu Giysi Kültürü” isimli bir kitabı da bulunuyor. Türkiye’deki Alevi sivil toplum örgütlerinin gündeminde şu an neler var? Öncelikle cemevlerinin ibadethane olarak yasalara girmesi var. İkinci olarak, Alevi gençliğinin, Alevi asimilasyonunun durdurulması gündemimizde. örgütlerinin çok Üçüncü daha toplumunun olarak, bilinçli meselesi Alevi çalışma yapması ve iktidarların baskılarından kurtarılması çalışmaları var. Son olarak, siyasal yapılanmalarda yer alma çalışmaları var. Türkiye’de 20 milyon Alevi var, geriye kalan 50 milyon insan Aleviliğin özgün yapısını bilmiyor. Alevilerin doğru verilerle tanınmıyor oluşu büyük bir sorun. Laik bir toplumda devlet herhangi bir dinin temsilcisi ya da taraftarı da olmaz. Hâlâ devlet İslam’ın, İslam’ın da Hanefi mezhebinin kurucusu, yayıcısı ve sahiplenicisi gibi davranıyor. Laikim deyip de Diyanet gibi bir kuruluşu olan dünya üzerinde başka bir devlet yok. Diyanet’in bütçesi dört beş bakanlığın bütçesinin üzerinde. Bizim dinsel inançlarımız İslam, Hıristiyanlık gibi dinsel inançlara uymuyor. Havra, kilise, camide olmuyoruz. Bizim Cemevimiz var. Cemevinde oturup cem yapıyoruz, ritüellerimizi yerine getiriyoruz, dualarımızı veriyoruz, kurbanımızı kesiyoruz, halk mahkememizi yapıyoruz, bir araya gelip semahımızı dönüyoruz. Devlet kiliseye elektriği suyu bedava veriyor ama cemevime gelince olmaz deniyor. Cemevinin ibadethane sayılmasının önündeki yasal engel nedir? Yasada eskiden kilise, cami yerlerinin ayrılacağı söyleniyor ama cemevinden söz edilmediği için bizi muaf tutuyorlardı. Şimdi yeni yasaya cami, kilise yerine ibadet merkezi lafını koydular. Aleviler cemevinin yasaya girmesi için büyük bir uğraş veriyor. Eski Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı “Cemevi,cümbüş evidir” diye beyanat verdi. Televizyonda Diyanet yetkilisi ile tartıştık. “Niye cemevi diye tutturuyorsunuz, camiye gelmiyorsunuz” diyor. Ben dedim ki “gelelim, söz, ama ben hanımımı kızımı getireceğim, semaha durmamız lazım”. “Olmaz” dedi. Olmaz tabii, olmazsa niye çağırıyorsun o zaman bizi, onun için gelmiyoruz. Ben yanımda hanımımı götürmeden bir yere gitmeyi ayıp sayıyorum. Güzel toplantılara hanımını, kızını götürmezsen, bizde “bu gelişmemiş, bak eşini getiremiyor. Ya geçinemiyor, ya baskı yapıyor” derler. Bizde kadın erkek kaçgöçü yoktur. Alevilerin azınlık olarak kabul edilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Biz AB’den yetkililer geldiği zaman dedik ki, “bize Müslüman olmayan azınlık falan demeyin, biz azınlık değiliz. Biz buranın yüzyıllardır vatandaşıyız”. Azınlık diye ayrı bir statü ve ayrı bir hukuk sistemi var. Biz öyle ayrı bir sistemden yana değiliz. Yüzde 90’ımız böyle düşünüyor. Azınlık demek, bir iktidarın dışındaki azınlık demektir. Federasyonda da böyle tartışmalar oldu, genç arkadaşlar “biz azınlığız” falan dediler. Bizim toplumumuzda azınlık lafı zaten olumsuz bir anlam taşıyor. Hukuk sistemleri, Lozan, Sevr, anlaşmayla getirilebilecek şeyler, bütün bu tehlikelerin bilincindeyiz. Azınlık olmayı kabul eden öyle büyük bir grup ya da örgüt yok. Birkaç kişi sadece. Alevi hareketine aktivist olarak ne zaman girdiniz? İçinde bulunduğunuz ve başarıya ulaşan eylem, çalışma ya da kampanyalar neler? 70’lerde Alevi gruplar bir araya gelmeye başladığında konuşmaya, araştırmaya, tartışmaya başladık. Ama 85’ten bu yana örgütlenmiş bir hareketin içindeyim. Bu hareketin içerisine bu kültürü sahiplenmek, gelecek kuşaklara sağlıklı aktarabilmek amacıyla girdim. Ama girdikten sonra örgütlerin çok problemleri olduğunu gördüm ve bu işi daha sahiplenmeye, büyütmeye başladım. Örgüt sayımız, şubelerimiz büyüdü. Eskiden Hacı Bektaş, Tunceliler Vakfı bir araya gelemiyordu. Ama baktık ki, ortak paydadayız, aynı şeyleri istiyoruz. Örgütler bir araya geldi, Alevi Bektaşi Federasyonu’nu kurduk. Gençler gelmeye başladı, dersler vermeye başladık. Derneklerde, vakıflarda sempozyumlar yapmaya başladık. Hamza Baba, Hacı Bektaş gibi belli törenleri yürütmeye başladık, halkımız o törenlerde toplanmaya başladı. Yüzlerce şubeli, 30-40 biner üyeli örgütler olduk. Önümüzdeki yıllarda Türkiye sosyal yapısına yön veren, iktidarları yönlendirmeye çalışan, isteklerini aktarmaya çalışan gruplar oluşturacağız. Bir aktivist olarak Alevi hareketinde yer almak size kişisel olarak ne kazandırdı? Ya da özel hayatınıza olumsuz etkileri oldu mu? Bu kültürü aktarmak bana yüklenen bir sorumluluk. Babamın en büyük vasiyeti buydu. “Bu kültürü sahiplenmez, bunun için mücadele etmezsen, eğer mahşer varsa, mahşerde seni yakalarım” derdi. Öyle güzel bir kültür ki, sevgi, eşitlik üzerine kurulmuş, din, dil, cins ayrımı gözetmiyor. Aktivizmin hiçbir zararını görmedim. Zaman zaman çıkar grupları benim için dinsiz, komünist, Alevi gibi yaygaralar koparabilir. Onun dışında hiçbir sıkıntısı yok. Genç aktivistlerle ilişkiniz nasıl? Benim kişisel olarak çok iyi. Ama Alevi örgütlerinin en büyük eksikliği gençleri örgütlere çekemiyor oluşu. Televizyon, okul, sokak, futbol ve son zamanlarda çirkin vahşi kapitalizm esir alıyor gençleri. e-posta: [email protected]