T.C. MALİYE BAKANLIĞI STRATEJİ GELİŞTİRME BAŞKANLIĞI “AKDENİZ TİCARETİ VE LİMAN KENTLERİNİN 1000 YILI: GEÇMİŞ VE GELECEK” KEMAL UNAKITAN MALİYE BAKANI İzmir Ticaret Odası 25 Eylül 2008 1 Değerli Konuklar, Akdeniz ve Avrupa'nın en önemli ticaret merkezlerinden birisi olan İzmir, iş dünyası temsilcilerinin ve akademisyenlerin katıldığı “Akdeniz Ticareti ve Liman Kentlerinin 1000 yılı” sempozyumuna ev sahipliği yaparak çok önemli bir işe imza atmaktadır. Öncelikle, bu sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen İzmir Ticaret Odasının çok değerli Başkanına, Yönetim Kurulu Üyelerine ve Oda Üyelerine teşekkür ediyorum. Bu Sempozyum süresince alanlarında yetkin ilim adamları tarafından sunulacak tebliğler ve çok kıymetli katılımcılarla birlikte yapılacak tartışmaların Akdeniz Ticareti ve Liman Kentlerinin geleceği konusunda çok önemli katkısı olacağını düşünüyorum. Tarih boyunca onlarca uygarlığın hüküm sürdüğü "Ege'nin incisi" İzmir, geçmişte olduğu gibi bugün de gerek ekonomik gerekse sosyal ve kültürel alanda bölgenin öncü kentlerinden biri olmayı sürdürmektedir. Bu Sempozyumun Akdeniz kültürünün önde gelen aktörleri arasında yer alan Türkiye’de ve İzmir’de düzenlenmesi, büyük anlam taşımaktadır. 1 Türkiye’nin en önemli limanı olan İzmir, yüzlerce yıl Akdeniz’in ve Anadolu’nun ticaret üssü konumunda olmuştur. Deniz ticareti için mükemmel olanaklara sahip olan İzmir, yüksek girişimci ruhu ile bugün de bu konumunu devam ettirmektedir. Deniz ticaretinin İzmir’in toplam ticareti içindeki payı yüzde 80 civarındadır. Toplam dış ticaretimiz içinde deniz ticaretinin payı ise geçen yıl % 55, bu yılın ilk yedi ayında yaklaşık % 60’tır. Bu rakamlar da gösteriyorki deniz ticareti, ülkemiz ve İzmir için her geçen yıl daha da önemli hale geliyor. Değerli Konuklar, Akdeniz’i oluşturan tarih ve kültür tam bir mozaiktir. Akdeniz havzası, yaklaşık 500 milyon nüfusu ve 7 trilyon doları aşkın milli gelir büyüklüğü ile çok önemli küresel bir güçtür. Kendine özgü bir kültür havzası, uygarlık beşiğidir. Akdeniz tarihi, çoğu kez güçlü etnik, ekonomik ve dinsel farlılıklarının bilincinde olan komşular arasındaki rekabetin tarihidir. 2 Aynı zamanda, ticari, kültürel, dinsel ve siyasal bakımdan da bir arada yaşamanın tarihidir. Asya ve Avrupa arasındaki ticaret, 15. yüzyılda ümit burnunun keşfine kadar Akdeniz yoluyla yapılmaktaydı. Sonrasında Akdeniz ticareti bir parça önemini yitirdi. Küreselleşme sürecini başlatan Süveyş kanalının 1869’da açılmasıyla Akdeniz yeniden önemli bir ticaret yolu haline geldi. Kuzey Afrika ülkelerinin gelişmesi ve Orta Doğu petrolleri Akdeniz’de ticareti daha da artırdı. İki dünya savaşında da Akdeniz’in hem savaş filoları hem de ticaret yolları açısından önemi fazlasıyla ortaya çıktı. İkinci dünya savaşından bu yana da Akdeniz stratejik önemini korumaktadır. Değerli Konuklar, Ticaret, Akdeniz'de barışın ve medeniyetler arasında işbirliğinin temelini oluşturan en önemli unsurlardan biridir. Akdeniz Liman Kentleri geçmişten bugüne kadar ticaret aracılığıyla ekonomik ve kültürel etkileşim yaratmışlardır. 3 Son dönemlerde, Akdeniz’in bir işbirliği ve istikrar bölgesi haline dönüşmesi ve ortak politikalar geliştirilmesi yolunda girişimler güçlenmiştir. Barselona süreci, Akdeniz Forumu ve NATO’nun Akdeniz Diyaloğu Girişimi gibi bölgesel işbirliği çabalarının üzerinde önemle durulmalıdır. Bu girişimlerle Avrupa Birliği ve Akdeniz Bölgesinde ortak bir refah ve istikrar alanı oluşturulacaktır. Barselona sürecinde öngörülen serbest ticaret anlaşmalarının tamamlanması ile bölge ülkelerinin dünya ekonomisindeki pazar payı artacaktır. Böylelikle, Avrupa-Akdeniz serbest ticaret alanına üye ülkeler hem daha kolay Pazar bulabilecekler hem de üretim maliyetlerini aşağı çekebileceklerdir. Avrupa Birliği ve Tunus arasındaki ilk Avrupa-Akdeniz Ortaklık Anlaşmasının tam olarak uygulanmasının ticaretin artması ve çeşitlenmesi açısından son derece olumlu sonuçlar doğurduğu görülmüştür. 4 Türkiye, Serbest Ticaret Anlaşmalarının imzalanması konusunda üzerine düşeni bugüne kadar yapmıştır, bundan sonra da yapmaya hazırdır. Akdeniz ülkeleri, Türkiye ile serbest ticaret anlaşmaları imzalamakla karlı çıkacaklardır. Bu tür ortak girişimler bölge refahına büyük katkı sağlayacaktır. Değerli Konuklar, Akdeniz Havzası dış ticaretimizde çok önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa-Akdeniz yatırım çekiciliği konusunda yapılan bir ankete göre, Türkiye, üretim ve inovasyonda gelecek vaat eden ilk ülke olarak belirlenmiştir. Ülkemiz, Akdeniz kültürünün önde gelen aktörleri arasında gösterilmiştir. Akdeniz ülkeleri ile gerçekleştirdiğimiz dış ticaret, Avrupa Birliği ülkelerinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Akdeniz ülkelerinin toplam dış ticaret hacmimiz içindeki payı yüzde 21 düzeyindedir. 5 Akdeniz ülkeleri ile ticaret hacmimiz 2002-2007 yılları arasında sürekli bir artış göstermiştir. 2002 yılında Akdeniz ülkeleri ile 21,8 milyar dolar olan ticaret hacmimiz, 37 milyar dolar artarak, 2007 yılında 59,2 milyar dolara ulaşmıştır. Akdeniz coğrafyasına gerçekleştirdiğimiz ihracat her geçen yıl artmaktadır. Akdeniz ülkelerine yaptığımız ihracat, 2002 yılında 9,5 milyar dolar iken, 2007 yılı sonunda 30,4 milyar dolara çıkmıştır. Bu rakam toplam ihracatımızın yüzde 28’ine denk gelmektedir. Tabiki ihracatımızın düzeyi yeterli değildir. Bu rakamı daha da artırmamız gerekir. Değerli katılımcılar, Akdeniz ve limanları, özellikle Dünya deniz taşımacılığı ve turizm potansiyeli açısından önemini korumaya devam etmektedir. Bölgede, ticaretin gelişmesinde turizmin önemli bir rolü olduğu görülmektedir. 6 Dünya’da turizmden en çok kazanç sağlayan ülkeler Akdeniz ülkeleridir. Ancak, Türkiye’nin, büyük turizm potansiyeline karşın, Akdeniz bölgesindeki turizmden aldığı pazar payı, olması gerekenden küçüktür. 2007 yılında Akdeniz Forumuna üye olan ülkelerden toplam 2 milyon 200 bin kişi ülkemizi ziyaret etmiştir. Bu ülkelerden gelen toplam turist sayısı, Türkiye’ye gelen toplam turist sayısının yaklaşık yüzde 9,5’i kadardır. Bu rakam Akdeniz ülkelerinden gelen turist sayısının azlığına işaret etmektedir. Turizmi geliştirecek etkili önlemler alınmalı, yeni projeler üretilmelidir. Değerli konuklar, Dünya ekonomisinde yaşanan son gelişmeler, artan enerji, petrol, hammadde ve gıda fiyatları, bölge ekonomilerinde de doğal olarak endişe yaratmaktadır. 7 Avrupa-Akdeniz dayanışması ruhundan faydalanarak bu son küresel gelişmelerin olumsuz etkilerini en aza indirecek enstrümanları hep birlikte devreye sokmalıyız. DÜNYA EKONOMİSİNE İLİŞKİN GELİŞMELER Değerli Katılımcılar, Şimdi de son günlerde dünya piyasalarında yaşanan gelişmelere kısaca değinmek istiyorum. 2007 yılının ikinci yarısından itibaren dünya, ilk defa küresel piyasalarda dalgalanma, gıda krizi ve enerji krizini bir arada yaşadı. Kriz, Eylül ayından itibaren finans piyasalarındaki etkisini hızlandırmaya başladı. ABD konut piyasası kaynaklı olumsuz gelişmeler yeni bir aşamaya geldi. Krizin derinleşeceği kaygısı satın almaları, birleşmeleri ve devletleştirmeleri de beraberinde getirdi. Alınan önlemlerin olumlu etkisi henüz tam olarak ortaya çıkmadı. 8 ABD Hükümeti, 700 milyar dolar tutarında, 1929 krizinden buyana yapılan en büyük kurtarma paketini kongreye sundu. O anlı şanlı büyük ekonomiler 1929 büyük buhranından sonra tarihinin en zor döneminden geçiyor. Küresel kriz başta ABD piyasaları olmak üzere, küresel ekonomiyle bağı olan ülkeleri yakından etkilemektedir. Böylesine derin bir finansal kriz reel ekonomileri de etkileyecektir. Herkesin bundan ders çıkarması gerekir. Dünyada bu işler olurken Türkiye’de neler oluyor bir de ona bakalım. TÜRKİYE EKONOMİSİNE İLİŞKİN GELİŞMELER Değerli Katılımcılar, Tüm dünyayı sarsan bu dalgalanmanın tamamıyla dışında kalmamız mümkün değil. Ülkemiz son yıllarda küresel sistem ile ticari ve finansal açıdan önemli ölçüde bütünleşmiştir. 9 Önemli olan küresel sıkıntıların etkilerini asgaride tutabilmek ve riskleri yönetebilmektir. Küresel dalgalanmanın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi, bugüne kadar sınırlı kalmıştır. Türk mali sistemi, şu anda dünyanın en sağlam mali sistemleri arasındadır. Türkiye eskisi gibi krizlere ve dalgalanmalara karşı hassas değildir. Yaşadığımız küresel ekonomik kriz, bizim son 6 yıldan beri uyguladığımız politikaların doğruluğunu da ortaya koymaktadır. Geçtiğimiz 6 yıl içinde uyguladığımız mali disiplin, Türkiye’deki ekonomik ve mali istikrarın en önemli sigortası olmuştur. Aynı zamanda uyguladığımız mali disiplin, dış şoklara karşı temel direnç kaynağımızdır. Eğer bugün içinden geçtiğimiz kriz ortamı eskiden olsaydı faizler yüzde 5000’e çıkardı. Bu tür dalgalanmalar şu ya da bu nedenle olacaktır. 10 Önemli olan Türkiye’nin reformlara, özelleştirmelere ve mali disipline hiç ara vermeden devam etmesidir. Sürdürülebilir büyümenin alt yapısını sağlayan bir ülke konumuna geldik. Göreve geldiğimizde 230 milyar dolar büyüklüğünde olan bir ekonomiyi 5 yılda 657 milyar dolar büyüklüğe ulaştırdık. 2009 yılında ise 773 milyar dolar büyüklüğe ulaşacağız. Türkiye ekonomisi çok dinamik. Bugün Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi haline geldik. Hollanda, Belçika gibi ülkeler gerimizde yer alıyor. Kişi başına düşen gelirimiz 10 bin doları aştı. Satın alma gücü paritesine göre Gayrisafi Yurtiçi Hasıla sıralamasında ülkemiz 2007 yılında, dünya liginde 15’inci oldu. 2008 yılında da bu sırayı koruyacağız. Goldman Sachs’ın 2050 yılına ilişkin Dünya Ekonomik Tahmini Raporuna göre, 2050 yılında dünyanın 9. büyük ekonomisi olacağız. Gördüğünüz gibi Türkiye gelecek vaat eden bir ülke. 11 Ekonomik ve siyasi istikrarı koruduğumuz sürece geleceğimiz parlak. Güven veren bir ülkeyiz. İstikrarı önemsiyoruz. Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız bu yılın ilk yarısında yüzde 4,2 oranında büyüdü. Türkiye’de büyüme rakamları birçok ülkenin üzerinde seyretmeye devam ediyor. Böylece, Türkiye ekonomisi 26 çeyrektir kesintisiz büyüme başarısına imza attı. Enflasyona gelince; Enerji, tarım ve diğer emtia fiyatlarının yükselişini sürdürmesi ve küresel finans piyasalarındaki sorunların devam etmesi enflasyondaki düşüşü engelliyor. Bizim gibi petrolü ve bazı gıda maddelerini ithal eden gelişmekte olan ülkeler aynı zamanda enflasyon ithal etmiş oluyorlar. Nitekim, 11,77 olarak gerçekleşen Ağustos ayı enflasyonunun 7,7 puanlık kısmı gıda ve enerji fiyatlarından kaynaklandı. 12 Değerli Konuklar, Uyguladığımız bütçe politikası mali disiplin temeline dayanmaktadır. 2002 yılında 11,5 olan bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payını 2007 yılında yüzde 1,6’ya getirdik. Bütçe açığı bakımından da Maastrict kriterini sağlamış durumdayız. Fransa, İngiltere, Portekiz ve Yunanistan gibi AB üyesi ülkelerden daha düşük bütçe açığına sahibiz. Haziran ayı içinde açıkladığımız Orta Vadeli Program ve Plan ile hedeflerimizi bir bir belirledik. Çünkü öngörülebilirlik önemlidir. Mali disiplinden taviz yok. Faiz giderlerinin, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı 2002 yılında yüzde 14,8 iken 2007 yılı itibariyle bu oran yüzde 5,7 olarak gerçekleşti. Bizim dönemimizde vergi gelirlerindeki artış, bütçe giderlerindeki artışın üzerinde gerçekleşti. 2002 yılında 60 milyar YTL olan vergi gelirleri 2008 yılında 175 milyar YTL’ye ulaşacaktır. 13 2002 yılında vergi gelirlerinin toplam bütçe gelirlerine oranı yüzde 76 iken, 2008 yılında bu oran yüzde 81’e çıktı. Böylece kamu harcamaları daha sağlıklı kaynaklar ile finanse edilir duruma geldi. Vergi sistemimizin yeniden yapılandırılmasını belirli bir strateji çerçevesinde yürütüyoruz. Vergi tabanının genişletilmesi, Kayıt dışılığın azaltılması, Vergi oranlarının düşürülmesi, Vergi sisteminin basitleştirilmesi, vergide belirlediğimiz önceliklerimiz arasındadır. Ar-Ge Kanununu hayata geçirdik. e-Beyanname uygulamasını yaygınlaştırmaya devam ediyoruz. Vergi mevzuatını sadeleştirmek vergi politikamızın olmazsa olmazlarından biridir. Bu kapsamda, Vergi oranlarını düşürmeye devam ediyoruz. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten yüzde 20’ye indirdik. Böylece kurum kazançları üzerindeki vergi yükü yüzde 45’ten yüzde 34’e düştü. Gelir vergisi tarifesinde yüzde 40 olan en yüksek oranı 35’e düşürdük. 14 Uyguladığımız mali disiplinin sonucu olarak Kamu Borç Yönetimi konusunda önemli gelişmeler kaydettik. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği 2005 yılından bu yana eksiye döndü; yani fazla veriyor. 2002 yılında yüzde 73,7 olan AB tanımlı borç stokunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı 2007 yılında yüzde 38,9 seviyesine geriledi. Kamu Net Borç Stokunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı 2002 yılında yüzde 61,5 iken 2007 yılında yüzde 29,1 seviyesine geriledi. Borç stoku bakımından Maastrict kriterini sağlamış durumdayız. Değerli Katılımcılar, Şimdi de sizlere dış ticaretteki gelişmelerden bahsetmek istiyorum. Çünkü Akdeniz havzası için dış ticaret çok önemlidir. Türkiye ekonomisi küresel ekonomi ile gittikçe artan oranda bütünleşti. 15 Bunun en önemli göstergesi 325 milyar dolara ulaşan dış ticaret hacmimizdir. 2008 yılı Ağustos ayında son bir yıllık ihracatımız 129,5 milyar dolara ulaştı. Yılsonunda ise ihracatımız 136 milyar dolar civarında olacaktır. 2002 yılındaki ihracatımız 36 milyar dolardı. Rekabet gücünü kaybettiğimiz alanlardan yeni alanlara geçiyoruz. Mesela, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracatın payı 2008 yılında azaldı. 2007 yılı Ocak-Temmuz döneminde Avrupa Birliği’nin ihracatımız içindeki payı yüzde 57 iken 2008 yılının aynı döneminde bu oran yüzde 50,3’e geriledi. Buna karşılık, petrol ihracatçısı ülkeler, AB dışı Avrupa ülkeleri ve Doğu Asya ülkelerine yapılan ihracatımızın payı arttı. Akdeniz Ülkeleri ile de ticareti artırmamız gerekir. Türkiye, önümüzdeki süreçte büyük avantaja sahip. Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Küresel Rekabet Endeksi’nde Türkiye 2002 yılında 65. sırada iken 2007 yılında 53. sıraya yükseldi. 16 İş yapma kolaylığı bakımından 2002 yılında 92. sırada iken bugün 59. sıraya gelmiş bulunuyoruz. Türkiye 2007 yılında 22,2 milyar dolar olmak üzere son üç yılda toplam 52,2 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi sağladı. Cari işlemler açığımız da ağırlıklı olarak bu yüksek doğrudan yabancı sermaye girişleri ile finanse edildi. Bu yıldan itibaren gelecek üç yıldaki hedefimiz toplam 58,6 milyar dolar doğrudan yabancı yatırımdır. Enerji fiyatlarında bahsetmiş olduğum artışın bu olumsuz etkisine rağmen cari açık konusunda birçok ülkeden daha iyi durumdayız. Ayrıca cari açığın finansmanı konusunda da diğer ülkelere göre daha iyi durumdayız. Türkiye’de 2007 yılında 37,7 milyar dolar cari açığın 22,3 milyar doları doğrudan yatırım girişi ile finanse edildi. Değerli Katılımcılar, Şimdi de sizlere özelleştirme uygulamaları hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. 2003 yılından önce 20 yılda yapılan özelleştirme 8 milyar dolardı. 2003 yılından bu yana yapılan özelleştirme, 32 milyar doları Özelleştirme İdaresi tarafından olmak üzere TMSF ve Ulaştırma 17 Bakanlığı tarafından yapılan özelleştirmelerle birlikte yaklaşık 50 milyar doları aşmıştır. Özelleştirmeler yapısal reformdur, altyapı reformudur. Önümüzdeki dönemde de özelleştirmelere son hızla devam edeceğiz. YAPISAL REFORMLAR Değerli Katılımcılar, Karşı karşıya olduğumuz küresel mali sorunlara karşı, dayanıklılığımızı daha da artıracak yapısal önlemlerin alınması elzemdir. Bu reformlar, ülkemize dinamizm getirecektir. Bu kapsamda, Sosyal Güvenlik Reformunu gerçekleştirdik. İstihdam üzerindeki idari ve mali yükleri yeni işe alımları teşvik edecek şekilde azaltıyoruz. Yatırımların ve İstihdamın Teşviki Yasası çalışmalarına hız veriyoruz. 18 Türkiye’nin rekabet gücünü ve verimliliğini artırarak sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için sanayi stratejimize ilişkin çalışmalar sonuçlanma aşamasına geldi. Kısa bir süre sonra sanayi stratejimizi desteklemeye ve bölgesel gelişmişlik farklarını azaltmaya odaklanmış yeni teşvik sistemimize sizlerle paylaşacağız. Türk Sanayine ışık tutacak Sanayi Envanteri Çalışmasını da Ekim ayında tamamlayacağız. Sanayide rekabet gücünü artırmak için Sanayinin Rekabet Gücünün Geliştirilmesi Daimi Özel İhtisas Komisyonu oluşturduk. Yatırımların kaldırılması Koordinasyon önündeki için de Kurulu engellerin Yatırım Yatırım belirlenmesi Ortamını ve İyileştirme Danışma Konseyi’ni oluşturduk. AR-GE reformunu hayata geçirdik. Borçlar Kanunu Mecliste Komisyon aşamasında. Yeni Türk Ticaret Kanunu şu anda Genel Kurulda. 19 TBMM’ye sevk ettiğimiz Muhasebe ve Denetim Standartları hakkındaki Kanun Tasarısı, yeni Ticaret Kanunun tamamlayıcısı olacak. KDV'nin sadeleştirilmesi için çalışmalarımız son hızla devam ediyor. Vergilerin zamanında tahsili amacıyla Borç Takip Sistemini iyileştiriyoruz. Sosyal güvenlik primlerinin toplanmasında vergi tahsilatı ile uyum sağlanması için çalışmalar devam ediyor. Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede de önemli idari ve hukuki düzenlemeleri hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda, mali alandaki ve çalışma hayatıyla ilgili denetimi sıkılaştırıyor, kurumlar arası eşgüdümü güçlendiriyoruz. Önümüzdeki günlerde kayıtdışılıkla mücadeleye yönelik kapsamlı stratejimizi de açıklayacağız. Enerji arz güvenliğinin sağlanması konulu reformlar yapıyoruz. Görüldüğü gibi Türkiye önemli bir değişim sürecinden geçiyor, bunu hepimiz biliyoruz. 20 Bu nedenle, bu reformlara kararlılıkla devam edeceğiz. SONUÇ Değerli Konuklar, Dinamik bir küresel yapı var. Buna ayak uyduramayan ülkeler, bu yüzyılın kaybedenleri olmaya mahkûmdur. Ekonomik göstergelere baktığımızda, 2002 öncesine göre ekonomimizin kırılganlığının azaldığını görüyoruz. Bugün Türkiye, BRIC ülkeleriyle birlikte yatırım ortamına en uygun ülkeler olarak değerlendirilmektedir. Yapısal reformlara devam etmeliyiz ve ediyoruz. Türkiye’nin dayanıklılığını arttırıyoruz. AB, bizim olmazsa olmazlarımızdandır. Sempozyum süresince tebliğ verecek çok değerli konuşmacılara başarılar diliyorum. Konuşmama burada son verirken, siz değerli katılımcılara beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. 21