maliye bakanı - T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı

advertisement
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
STRATEJİ GELİŞTİRME BAŞKANLIĞI
“AKDENİZ TİCARETİ VE LİMAN
KENTLERİNİN 1000 YILI:
GEÇMİŞ VE GELECEK”
KEMAL UNAKITAN
MALİYE BAKANI
İzmir Ticaret Odası
25 Eylül 2008
1
Değerli Konuklar,
Akdeniz ve Avrupa'nın en önemli ticaret merkezlerinden birisi
olan İzmir, iş dünyası temsilcilerinin ve akademisyenlerin katıldığı
“Akdeniz Ticareti ve Liman Kentlerinin 1000 yılı” sempozyumuna
ev sahipliği yaparak çok önemli bir işe imza atmaktadır.
Öncelikle, bu sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen İzmir
Ticaret Odasının çok değerli Başkanına, Yönetim Kurulu Üyelerine
ve Oda Üyelerine teşekkür ediyorum.
Bu Sempozyum süresince alanlarında yetkin ilim adamları
tarafından sunulacak tebliğler ve çok kıymetli katılımcılarla
birlikte yapılacak tartışmaların Akdeniz Ticareti ve Liman
Kentlerinin geleceği konusunda çok önemli katkısı olacağını
düşünüyorum.
Tarih boyunca onlarca uygarlığın hüküm sürdüğü "Ege'nin incisi"
İzmir, geçmişte olduğu gibi bugün de gerek ekonomik gerekse
sosyal ve kültürel alanda bölgenin öncü kentlerinden biri olmayı
sürdürmektedir.
Bu Sempozyumun Akdeniz kültürünün önde gelen aktörleri
arasında yer alan Türkiye’de ve İzmir’de düzenlenmesi, büyük
anlam taşımaktadır.
1
Türkiye’nin en önemli limanı olan İzmir, yüzlerce yıl Akdeniz’in ve
Anadolu’nun ticaret üssü konumunda olmuştur.
Deniz ticareti için mükemmel olanaklara sahip olan İzmir, yüksek
girişimci ruhu ile bugün de bu konumunu devam ettirmektedir.
Deniz ticaretinin İzmir’in toplam ticareti içindeki payı yüzde 80
civarındadır.
Toplam dış ticaretimiz içinde deniz ticaretinin payı ise geçen yıl
% 55, bu yılın ilk yedi ayında yaklaşık % 60’tır.
Bu rakamlar da gösteriyorki deniz ticareti, ülkemiz ve İzmir için
her geçen yıl daha da önemli hale geliyor.
Değerli Konuklar,
Akdeniz’i oluşturan tarih ve kültür tam bir mozaiktir.
Akdeniz havzası, yaklaşık 500 milyon nüfusu ve 7 trilyon doları
aşkın milli gelir büyüklüğü ile çok önemli küresel bir güçtür.
Kendine özgü bir kültür havzası, uygarlık beşiğidir.
Akdeniz tarihi, çoğu kez güçlü etnik, ekonomik ve dinsel
farlılıklarının bilincinde olan komşular arasındaki rekabetin
tarihidir.
2
Aynı zamanda, ticari, kültürel, dinsel ve siyasal bakımdan da bir
arada yaşamanın tarihidir.
Asya ve Avrupa arasındaki ticaret, 15. yüzyılda ümit burnunun
keşfine kadar Akdeniz yoluyla yapılmaktaydı.
Sonrasında Akdeniz ticareti bir parça önemini yitirdi.
Küreselleşme
sürecini
başlatan
Süveyş
kanalının
1869’da
açılmasıyla Akdeniz yeniden önemli bir ticaret yolu haline geldi.
Kuzey Afrika ülkelerinin gelişmesi ve Orta Doğu petrolleri
Akdeniz’de ticareti daha da artırdı.
İki dünya savaşında da Akdeniz’in hem savaş filoları hem de
ticaret yolları açısından önemi fazlasıyla ortaya çıktı.
İkinci dünya savaşından bu yana da Akdeniz stratejik önemini
korumaktadır.
Değerli Konuklar,
Ticaret, Akdeniz'de barışın ve medeniyetler arasında işbirliğinin
temelini oluşturan en önemli unsurlardan biridir.
Akdeniz
Liman
Kentleri
geçmişten
bugüne
kadar
ticaret
aracılığıyla ekonomik ve kültürel etkileşim yaratmışlardır.
3
Son dönemlerde, Akdeniz’in bir işbirliği ve istikrar bölgesi haline
dönüşmesi ve ortak politikalar geliştirilmesi yolunda girişimler
güçlenmiştir.
Barselona süreci, Akdeniz Forumu ve NATO’nun Akdeniz Diyaloğu
Girişimi gibi bölgesel işbirliği çabalarının üzerinde önemle
durulmalıdır.
Bu girişimlerle Avrupa Birliği ve Akdeniz Bölgesinde ortak bir
refah ve istikrar alanı oluşturulacaktır.
Barselona sürecinde öngörülen serbest ticaret anlaşmalarının
tamamlanması ile bölge ülkelerinin dünya ekonomisindeki pazar
payı artacaktır.
Böylelikle, Avrupa-Akdeniz serbest ticaret alanına üye ülkeler
hem daha kolay Pazar bulabilecekler hem de üretim maliyetlerini
aşağı çekebileceklerdir.
Avrupa Birliği ve Tunus arasındaki ilk Avrupa-Akdeniz Ortaklık
Anlaşmasının tam olarak uygulanmasının ticaretin artması ve
çeşitlenmesi açısından son derece olumlu sonuçlar doğurduğu
görülmüştür.
4
Türkiye, Serbest Ticaret Anlaşmalarının imzalanması konusunda
üzerine düşeni bugüne kadar yapmıştır, bundan sonra da yapmaya
hazırdır.
Akdeniz
ülkeleri,
Türkiye
ile
serbest
ticaret
anlaşmaları
imzalamakla karlı çıkacaklardır.
Bu tür ortak girişimler bölge refahına büyük katkı sağlayacaktır.
Değerli Konuklar,
Akdeniz
Havzası
dış
ticaretimizde
çok
önemli
bir
yer
tutmaktadır.
Avrupa-Akdeniz yatırım çekiciliği konusunda yapılan bir ankete
göre, Türkiye, üretim ve inovasyonda gelecek vaat eden ilk ülke
olarak belirlenmiştir.
Ülkemiz, Akdeniz kültürünün önde gelen aktörleri arasında
gösterilmiştir.
Akdeniz ülkeleri ile gerçekleştirdiğimiz dış ticaret, Avrupa Birliği
ülkelerinden sonra ikinci sırada yer almaktadır.
Akdeniz ülkelerinin toplam dış ticaret hacmimiz içindeki payı
yüzde 21 düzeyindedir.
5
Akdeniz ülkeleri ile ticaret hacmimiz 2002-2007 yılları arasında
sürekli bir artış göstermiştir.
2002 yılında Akdeniz ülkeleri ile 21,8 milyar dolar olan ticaret
hacmimiz, 37 milyar dolar artarak, 2007 yılında 59,2 milyar
dolara ulaşmıştır.
Akdeniz coğrafyasına gerçekleştirdiğimiz ihracat her geçen yıl
artmaktadır.
Akdeniz ülkelerine yaptığımız ihracat, 2002 yılında 9,5 milyar
dolar iken, 2007 yılı sonunda 30,4 milyar dolara çıkmıştır.
Bu rakam toplam ihracatımızın yüzde 28’ine denk gelmektedir.
Tabiki ihracatımızın düzeyi yeterli değildir.
Bu rakamı daha da artırmamız gerekir.
Değerli katılımcılar,
Akdeniz ve limanları, özellikle Dünya deniz taşımacılığı ve turizm
potansiyeli açısından önemini korumaya devam etmektedir.
Bölgede, ticaretin gelişmesinde turizmin önemli bir rolü olduğu
görülmektedir.
6
Dünya’da turizmden en çok kazanç sağlayan ülkeler Akdeniz
ülkeleridir.
Ancak, Türkiye’nin, büyük turizm potansiyeline karşın, Akdeniz
bölgesindeki turizmden aldığı pazar payı, olması gerekenden
küçüktür.
2007 yılında Akdeniz Forumuna üye olan ülkelerden toplam 2
milyon 200 bin kişi ülkemizi ziyaret etmiştir.
Bu ülkelerden gelen toplam turist sayısı, Türkiye’ye gelen toplam
turist sayısının yaklaşık yüzde 9,5’i kadardır.
Bu rakam Akdeniz ülkelerinden gelen turist sayısının azlığına
işaret etmektedir.
Turizmi geliştirecek etkili önlemler alınmalı, yeni projeler
üretilmelidir.
Değerli konuklar,
Dünya ekonomisinde yaşanan son gelişmeler, artan enerji, petrol,
hammadde ve gıda fiyatları, bölge ekonomilerinde de doğal olarak
endişe yaratmaktadır.
7
Avrupa-Akdeniz dayanışması ruhundan faydalanarak bu son
küresel
gelişmelerin
olumsuz
etkilerini
en
aza
indirecek
enstrümanları hep birlikte devreye sokmalıyız.
DÜNYA EKONOMİSİNE İLİŞKİN GELİŞMELER
Değerli Katılımcılar,
Şimdi de son günlerde dünya piyasalarında yaşanan gelişmelere
kısaca değinmek istiyorum.
2007 yılının ikinci yarısından itibaren dünya, ilk defa küresel
piyasalarda dalgalanma, gıda krizi ve enerji krizini bir arada
yaşadı.
Kriz, Eylül ayından itibaren finans piyasalarındaki etkisini
hızlandırmaya başladı.
ABD konut piyasası kaynaklı olumsuz gelişmeler yeni bir aşamaya
geldi.
Krizin derinleşeceği kaygısı satın almaları, birleşmeleri ve
devletleştirmeleri de beraberinde getirdi.
Alınan önlemlerin olumlu etkisi henüz tam olarak ortaya çıkmadı.
8
ABD Hükümeti, 700 milyar dolar tutarında, 1929 krizinden
buyana yapılan en büyük kurtarma paketini kongreye sundu.
O anlı şanlı büyük ekonomiler 1929 büyük buhranından sonra
tarihinin en zor döneminden geçiyor.
Küresel
kriz
başta
ABD
piyasaları
olmak
üzere,
küresel
ekonomiyle bağı olan ülkeleri yakından etkilemektedir.
Böylesine
derin
bir
finansal
kriz
reel
ekonomileri
de
etkileyecektir.
Herkesin bundan ders çıkarması gerekir.
Dünyada bu işler olurken Türkiye’de neler oluyor bir de ona
bakalım.
TÜRKİYE EKONOMİSİNE İLİŞKİN GELİŞMELER
Değerli Katılımcılar,
Tüm dünyayı sarsan bu dalgalanmanın tamamıyla dışında kalmamız
mümkün değil.
Ülkemiz son yıllarda küresel sistem ile ticari ve finansal açıdan
önemli ölçüde bütünleşmiştir.
9
Önemli olan küresel sıkıntıların etkilerini asgaride tutabilmek ve
riskleri yönetebilmektir.
Küresel dalgalanmanın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi,
bugüne kadar sınırlı kalmıştır.
Türk mali sistemi, şu anda dünyanın en sağlam mali sistemleri
arasındadır.
Türkiye eskisi gibi krizlere ve dalgalanmalara karşı hassas
değildir.
Yaşadığımız küresel ekonomik kriz, bizim son 6 yıldan beri
uyguladığımız politikaların doğruluğunu da ortaya koymaktadır.
Geçtiğimiz 6 yıl içinde uyguladığımız mali disiplin, Türkiye’deki
ekonomik ve mali istikrarın en önemli sigortası olmuştur.
Aynı zamanda uyguladığımız mali disiplin, dış şoklara karşı temel
direnç kaynağımızdır.
Eğer bugün içinden geçtiğimiz kriz ortamı eskiden olsaydı faizler
yüzde 5000’e çıkardı.
Bu tür dalgalanmalar şu ya da bu nedenle olacaktır.
10
Önemli olan Türkiye’nin reformlara, özelleştirmelere ve mali
disipline hiç ara vermeden devam etmesidir.
Sürdürülebilir büyümenin alt yapısını sağlayan bir ülke konumuna
geldik.
Göreve geldiğimizde 230 milyar dolar büyüklüğünde olan bir
ekonomiyi 5 yılda 657 milyar dolar büyüklüğe ulaştırdık.
2009 yılında ise 773 milyar dolar büyüklüğe ulaşacağız.
Türkiye ekonomisi çok dinamik.
Bugün Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi haline geldik.
Hollanda, Belçika gibi ülkeler gerimizde yer alıyor.
Kişi başına düşen gelirimiz 10 bin doları aştı.
Satın alma gücü paritesine göre Gayrisafi Yurtiçi Hasıla
sıralamasında ülkemiz 2007 yılında, dünya liginde 15’inci oldu.
2008 yılında da bu sırayı koruyacağız.
Goldman Sachs’ın 2050 yılına ilişkin Dünya Ekonomik Tahmini
Raporuna göre, 2050 yılında dünyanın 9. büyük ekonomisi olacağız.
Gördüğünüz gibi Türkiye gelecek vaat eden bir ülke.
11
Ekonomik ve siyasi istikrarı koruduğumuz sürece geleceğimiz
parlak.
Güven veren bir ülkeyiz.
İstikrarı önemsiyoruz.
Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız bu yılın ilk yarısında yüzde 4,2
oranında büyüdü.
Türkiye’de büyüme rakamları birçok ülkenin üzerinde seyretmeye
devam ediyor.
Böylece, Türkiye ekonomisi 26 çeyrektir kesintisiz büyüme
başarısına imza attı.
Enflasyona gelince;
Enerji, tarım ve diğer emtia fiyatlarının yükselişini sürdürmesi ve
küresel
finans
piyasalarındaki
sorunların
devam
etmesi
enflasyondaki düşüşü engelliyor.
Bizim gibi petrolü ve bazı gıda maddelerini ithal eden gelişmekte
olan ülkeler aynı zamanda enflasyon ithal etmiş oluyorlar.
Nitekim, 11,77 olarak gerçekleşen Ağustos ayı enflasyonunun 7,7
puanlık kısmı gıda ve enerji fiyatlarından kaynaklandı.
12
Değerli Konuklar,
Uyguladığımız
bütçe
politikası
mali
disiplin
temeline
dayanmaktadır.
2002 yılında 11,5 olan bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
içindeki payını 2007 yılında yüzde 1,6’ya getirdik.
Bütçe
açığı
bakımından
da
Maastrict
kriterini
sağlamış
durumdayız.
Fransa,
İngiltere,
Portekiz
ve
Yunanistan
gibi
AB
üyesi
ülkelerden daha düşük bütçe açığına sahibiz.
Haziran ayı içinde açıkladığımız Orta Vadeli Program ve Plan ile
hedeflerimizi bir bir belirledik.
Çünkü öngörülebilirlik önemlidir.
Mali disiplinden taviz yok.
Faiz giderlerinin, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı 2002 yılında
yüzde 14,8 iken 2007 yılı itibariyle bu oran yüzde 5,7 olarak
gerçekleşti.
Bizim
dönemimizde
vergi
gelirlerindeki
artış,
bütçe
giderlerindeki artışın üzerinde gerçekleşti.
2002 yılında 60 milyar YTL olan vergi gelirleri 2008 yılında 175
milyar YTL’ye ulaşacaktır.
13
2002 yılında vergi gelirlerinin toplam bütçe gelirlerine oranı
yüzde 76 iken, 2008 yılında bu oran yüzde 81’e çıktı.
Böylece kamu harcamaları daha sağlıklı kaynaklar ile finanse
edilir duruma geldi.
Vergi sistemimizin yeniden yapılandırılmasını belirli bir strateji
çerçevesinde yürütüyoruz.
 Vergi tabanının genişletilmesi,
 Kayıt dışılığın azaltılması,
 Vergi oranlarının düşürülmesi,
 Vergi sisteminin basitleştirilmesi,
vergide belirlediğimiz önceliklerimiz arasındadır.
 Ar-Ge Kanununu hayata geçirdik.
 e-Beyanname uygulamasını yaygınlaştırmaya devam ediyoruz.
Vergi mevzuatını sadeleştirmek vergi politikamızın olmazsa
olmazlarından biridir. Bu kapsamda,
 Vergi oranlarını düşürmeye devam ediyoruz.
 Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten yüzde 20’ye indirdik.
 Böylece kurum kazançları üzerindeki vergi yükü yüzde 45’ten
yüzde 34’e düştü.
 Gelir vergisi tarifesinde yüzde 40 olan en yüksek oranı 35’e
düşürdük.
14
Uyguladığımız mali disiplinin sonucu olarak Kamu Borç Yönetimi
konusunda önemli gelişmeler kaydettik.
Kamu Kesimi Borçlanma Gereği 2005 yılından bu yana eksiye
döndü; yani fazla veriyor.
2002 yılında yüzde 73,7 olan AB tanımlı borç stokunun Gayri Safi
Yurtiçi Hasıla’ya oranı 2007 yılında yüzde 38,9 seviyesine
geriledi.
Kamu Net Borç Stokunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı 2002
yılında yüzde 61,5 iken 2007 yılında yüzde 29,1 seviyesine
geriledi.
Borç stoku bakımından Maastrict kriterini sağlamış durumdayız.
Değerli Katılımcılar,
Şimdi de sizlere dış ticaretteki gelişmelerden bahsetmek
istiyorum.
Çünkü Akdeniz havzası için dış ticaret çok önemlidir.
Türkiye ekonomisi küresel ekonomi ile gittikçe artan oranda
bütünleşti.
15
Bunun en önemli göstergesi 325 milyar dolara ulaşan dış ticaret
hacmimizdir.
2008 yılı Ağustos ayında son bir yıllık ihracatımız 129,5 milyar
dolara ulaştı.
Yılsonunda ise ihracatımız 136 milyar dolar civarında olacaktır.
2002 yılındaki ihracatımız 36 milyar dolardı.
Rekabet gücünü kaybettiğimiz alanlardan yeni alanlara geçiyoruz.
Mesela, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracatın payı
2008 yılında azaldı.
2007 yılı Ocak-Temmuz döneminde Avrupa Birliği’nin ihracatımız
içindeki payı yüzde 57 iken 2008 yılının aynı döneminde bu oran
yüzde 50,3’e geriledi.
Buna karşılık, petrol ihracatçısı ülkeler, AB dışı Avrupa ülkeleri
ve Doğu Asya ülkelerine yapılan ihracatımızın payı arttı.
Akdeniz Ülkeleri ile de ticareti artırmamız gerekir.
Türkiye, önümüzdeki süreçte büyük avantaja sahip.
Dünya
Ekonomik
Forumu’nun
hazırladığı
Küresel
Rekabet
Endeksi’nde Türkiye 2002 yılında 65. sırada iken 2007 yılında 53.
sıraya yükseldi.
16
İş yapma kolaylığı bakımından 2002 yılında 92. sırada iken bugün
59. sıraya gelmiş bulunuyoruz.
Türkiye 2007 yılında 22,2 milyar dolar olmak üzere son üç yılda
toplam 52,2 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi sağladı.
Cari işlemler açığımız da ağırlıklı olarak bu yüksek doğrudan
yabancı sermaye girişleri ile finanse edildi.
Bu yıldan itibaren gelecek üç yıldaki hedefimiz toplam 58,6
milyar dolar doğrudan yabancı yatırımdır.
Enerji fiyatlarında bahsetmiş olduğum artışın bu olumsuz etkisine
rağmen cari açık konusunda birçok ülkeden daha iyi durumdayız.
Ayrıca cari açığın finansmanı konusunda da diğer ülkelere göre
daha iyi durumdayız.
Türkiye’de 2007 yılında 37,7 milyar dolar cari açığın 22,3 milyar
doları doğrudan yatırım girişi ile finanse edildi.
Değerli Katılımcılar,
Şimdi de sizlere özelleştirme uygulamaları hakkında kısaca bilgi
vermek istiyorum.
2003 yılından önce 20 yılda yapılan özelleştirme 8 milyar dolardı.
2003 yılından bu yana yapılan özelleştirme, 32 milyar doları
Özelleştirme İdaresi tarafından olmak üzere TMSF ve Ulaştırma
17
Bakanlığı tarafından yapılan özelleştirmelerle birlikte yaklaşık 50
milyar doları aşmıştır.
Özelleştirmeler yapısal reformdur, altyapı reformudur.
Önümüzdeki dönemde de özelleştirmelere son hızla devam
edeceğiz.
YAPISAL REFORMLAR
Değerli Katılımcılar,
Karşı
karşıya
olduğumuz
küresel
mali
sorunlara
karşı,
dayanıklılığımızı daha da artıracak yapısal önlemlerin alınması
elzemdir.
Bu reformlar, ülkemize dinamizm getirecektir.
Bu kapsamda,
 Sosyal Güvenlik Reformunu gerçekleştirdik.
 İstihdam üzerindeki idari ve mali yükleri yeni işe alımları
teşvik edecek şekilde azaltıyoruz.
 Yatırımların ve İstihdamın Teşviki Yasası çalışmalarına hız
veriyoruz.
18
 Türkiye’nin rekabet gücünü ve verimliliğini artırarak
sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için sanayi stratejimize
ilişkin çalışmalar sonuçlanma aşamasına geldi.
 Kısa bir süre sonra sanayi stratejimizi desteklemeye ve
bölgesel gelişmişlik farklarını azaltmaya odaklanmış yeni
teşvik sistemimize sizlerle paylaşacağız.
 Türk Sanayine ışık tutacak Sanayi Envanteri Çalışmasını da
Ekim ayında tamamlayacağız.
 Sanayide rekabet gücünü artırmak için Sanayinin Rekabet
Gücünün Geliştirilmesi Daimi Özel İhtisas Komisyonu
oluşturduk.
 Yatırımların
kaldırılması
Koordinasyon
önündeki
için
de
Kurulu
engellerin
Yatırım
Yatırım
belirlenmesi
Ortamını
ve
İyileştirme
Danışma
Konseyi’ni
oluşturduk.
 AR-GE reformunu hayata geçirdik.
 Borçlar Kanunu Mecliste Komisyon aşamasında.
 Yeni Türk Ticaret Kanunu şu anda Genel Kurulda.
19
 TBMM’ye
sevk
ettiğimiz
Muhasebe
ve
Denetim
Standartları hakkındaki Kanun Tasarısı, yeni Ticaret
Kanunun tamamlayıcısı olacak.
 KDV'nin sadeleştirilmesi için çalışmalarımız son hızla
devam ediyor.
 Vergilerin zamanında tahsili amacıyla Borç Takip Sistemini
iyileştiriyoruz.
 Sosyal güvenlik primlerinin toplanmasında vergi tahsilatı ile
uyum sağlanması için çalışmalar devam ediyor.
 Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede de önemli idari ve hukuki
düzenlemeleri hayata geçiriyoruz.
 Bu kapsamda, mali alandaki ve çalışma hayatıyla ilgili
denetimi
sıkılaştırıyor,
kurumlar
arası
eşgüdümü
güçlendiriyoruz.
 Önümüzdeki günlerde kayıtdışılıkla mücadeleye yönelik
kapsamlı stratejimizi de açıklayacağız.
 Enerji
arz
güvenliğinin
sağlanması
konulu
reformlar
yapıyoruz.
Görüldüğü gibi Türkiye önemli bir değişim sürecinden geçiyor,
bunu hepimiz biliyoruz.
20
Bu nedenle, bu reformlara kararlılıkla devam edeceğiz.
SONUÇ
Değerli Konuklar,
Dinamik bir küresel yapı var.
Buna ayak uyduramayan ülkeler, bu yüzyılın kaybedenleri olmaya
mahkûmdur.
Ekonomik
göstergelere
baktığımızda,
2002
öncesine
göre
ekonomimizin kırılganlığının azaldığını görüyoruz.
Bugün Türkiye, BRIC ülkeleriyle birlikte yatırım ortamına en
uygun ülkeler olarak değerlendirilmektedir.
Yapısal reformlara devam etmeliyiz ve ediyoruz.
Türkiye’nin dayanıklılığını arttırıyoruz.
AB, bizim olmazsa olmazlarımızdandır.
Sempozyum süresince tebliğ verecek çok değerli konuşmacılara
başarılar diliyorum.
Konuşmama burada son verirken, siz değerli katılımcılara beni
sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
21
Download