TEMEL NITELIKLERI (Mekke Orneği)

advertisement
KUR'~'DA ŞEHİR ~ASARIM~~NIN
TEMEL NITELIKLERI (Mekke Orneği)
Dr. HasanELİK
·
sayıdan devam)
Not: Geçen sayıda, konu baŞlığı
olan "Kur'an'da Şehir Tasarımının Temel Nitelikleri", teknik bir aksaklıktan
dolayı "Kur'an'da Şehir Tasarımının
Nitelikleri" şeklinde çıkmıştır. Düzel-
(7.
tiriz.
4. MÜREFFEH KENT
Şüphesiz ekonomi, insan hayatının
temel gereksinimlerinden ve sosyal tekamülün lokomotiflerinden birisidir.
Bu bakımdan bir toplum kaçınılmaz
olarak ekonomiyle yüzyüzedir. Böyle olunca elbetteki Mekke'nin de ekonomik
bir yönü söz konusu olduğundan, burada Mekke'nin ekonomik boyutu üzerinde durmak istiyoruz.
Mekke Şehri'nin ekonomiyle olan
ilişkisini, Kabe'nin bamsi, dolayısıyla
Mekke'nin ma'nevi kurucusu olan Hz.
İbrahlm'e kadar götürmek gerekmektedir. Hz. İbrahlm, ailesini ekinsiz ve
kurak olan bu bölgede iskan edince, 1
onların güvenlik içinde yaşamaları için
bu toprakların güvenli bir yer, refah
içinde hayatlarını sürdürmeleri için de
ekonomik düzeyi yüksek bir yer olmı;ı.sı
2
için dua ve dilekte bulunmuştu •
Hz. İbrahlm'in bu dua ve dileğinin
gerçekleşerek Mekke'nin tarih boyunca
bütün çevreden daha güvenli ve ekonomik düzeyi daha yüksek bir şehir
haline geldiği, hem tarihi kaynakların
verileriyle, hem de Kur'an'ın beyarn ile
sabittir.
1
2
-------------------
Muhammed Hamldullah, Mekke'nin Hz.
İbrahim zamanında çöl olsa da orman ve
sudan tamamen yoksun olmadığını, her ne
kadar daha önce iskan edilmemiş olsa da
Hz. İbrahim'in bu bölgenin iskana elverişli
olduğunu sezdiğini ve bunun için ailesini
orada iskan ettiğini söyle:ıp.ektedir; bl};. M.
Hamldullah, "el-llaf veya Islam'dan Once
Mekke'nin
İktisadi-Diplomatik
Münasebetleri", AÜİFD, çev. İsmail
Cerrahoğlu, Ankara 1961, IX, 213.
Bk.İbrahim, 14/35-37; Bakara, 2/126.
Mekke'nin güvenliğiyle ilgili olarak
daha önce bilgi vermiştik. Burada onun
ekonomik yönü üzerinde duracağız.
Şunu hemen ifade edelim ki Mekke,
tarıma elverişli bir bölge olmamakla
birlikte Hz. İbrahim'in duasında belirttiği gibi, Kabe'yi ziyaret amacıyla gelenler tarafından Mekke'ye getirilen çeşitli
yiyecek maddeleri sayesinde Mekke
halkı temel ihtiyaç maddelerini rahatlıkla elde etmişleı:dir. Kur'an-ı Kerim,
Mekke'nin sahip olduğu bu bolluğu
şöyle anlatmaktadır: "Biz Mekkeliler'i katımızdan bir rızık olarak bütün ürünlerin her taraftan toplanıp getirildiği güvenli, dokunulmaz bir yere yerleştirmedik mi?',a.
Bu, bir nevi turizm faaliyeti olarak düşünülürse, turistik bölgelerin diğer yerlere göre daha müreffeh bir hayat
sürdüğü bilindiğinden kolayca kavranabilecek bir duruindur.
Burada, çevre halkı tarafından
Mekke fakirlerine ikram edilmek üzere
Kabe'ye hediye edilen kurbanlık hayvanların -ki Kur'an'da buna "elRed~ denilmektedir- Mekke ekonomisine önemli bir katkı sağladığı hatırlanmalıdır.
·
Kabe sebebiyle dini turizm sayesinde canlanan Mekke'deki ekonomik
hayat, daha sonraları Mekke'nin bir ticaret merkezi haline gelmesiyle oldukça yüksek düzeye ulaşmıştır. Öyle
ki Mekke halkı olan Kureyş'in hayat
standardı, Hicaz'ın diğer bütün yerlerinde yaşayanlardan daha yüksekti5 •
Mekke'nin bir ticaret merkezi haline
gelmesinde, oradaki güvenliğin temel
bir etken olduğu muhakkaktır. Çünkü
3
4
5
-48-
Kasas, 28/57.
Bk.Maide, 5/97.
Geniş bilgi için bk. İzzet Er, "Hicret Öncesi
Mekke'de Kapitalizm", Uludağ ilahiyat
Fakültesi Dergisi, Bursa 1992, sayı 4, s. 309.
KUR'AN'DA ŞEHJR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği)
insanlar herhangi bir saldınya uğrama
korkusu olmaksızın oraya gelebiliyor ve
herhangi bir tehlikeye karşı Ka.be'ye
6
sığınabiliyorlardı • İşte bu durum
Mekke'nin tüm Arap Yarımadası'nda
en büyük ticarı pazar ve çarşı olmasını
sağlamıştır. Öyle ki Kur'an'ın bir süresine başlıca konu olabilecek bir boyuta
ulaşmıştır. Tamamen bu konuyu işle­
yen Kureyş Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "Kureyş, yaz ve kış seferlerinde güvenliklerini sağlayan, onları
açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan
emin kılan bu mabedin (Kabe'nin) Rab7
bına kulluk etsin" •
Bu sürenin ilk iki ayeti Mekkeliler'in ticari yaşamıarına dikkati
çekerken, son iki ayeti de bu ticari refahın boyutlarını tasvir etmektedir.
Mekke halkının tamamını teşkil eden
8
Kureyş , kendilerini çok iyi besieyecek
yeterli miktarda yiyeceği ithal edebilmekte ve kendilerini tehdit eden dış
düşmanları da bulunmamaktaydı.
Kur'an'da Mekke'nin ticari özelliği
birçok bakımdan vurgulanmaktadır.
Öncelikle orada ziraatin olmadığı, Hz.
!brahlın'in ağzından ifade edilmektedir9. Kureyş'in vatanı olan Mekke'nin
bu temel özelliği dikkate alanırsa, bu
kablle için ticaretin ne kadar önemli
olduğu ve Kur'an'da zikredilmeye değer
bir boyuta ulaştığı dapa iyi anlaşılabi-
s
7
8
9
Watt, Muhammed Mekke'de, çev. Rahmi
Ayaz-Azmi Yüksel, s. 10.
Kureyş, 106/1-4.
Kur'an'ın nazil.olduğu dönemde tüm Mekke
halkının Kureyş Kabilesi'ne mensup olduğu
unutulmamalıdır; bk. Muhammed Tahir İbn
Aşı1r, Tefsiru't-Tahrir ve't-Tenvir, Tunus
ts., XXX, 556. Watt şöyle demektedir: "Kureyş
her ne kadar liikabı Kureyş olan "Fihr" isimli
bir kimsenin soyundan geldiklerini iddia
eden kimselere denilmiş ise de, bu isim esas
itibariyle karma bir topluluğu ifade için
kullanılan bir liikabdır. Kur'an'da o döneme
iiit ismi geçen tek kabile Mekke'de yerleşik
olan Kureyş'tir; bk. Watt, Hz. Muhammed'in Mekke'si, çev. Mehmet AkifErsin,
Ankara 1995, s. 36.
İbrahim, 14/37.
lir. Çünkü Kureyş'in hayatı, ticaret ile
kaimdir. Ticaret yoksa onlar için hayat
da yok demektir. Eğer Mekke bir ziraat
kenti olup halkı da kendi kendine yeterli olsaydı, ticari hayat bu kadar hayati olmaz ve belki Kur'an'a da konu
edilmezdi. Bu bakımdan Kureyş için
güven içinde ticari seyahat kayda değer
bir olaydır.
Kur'an'ın "Yaz ve Kış Seyahatleri"
ifadesinden her ne kadar ba'zı müfessirler Kureyş'in sadece-kışın Yemen'e, yazın da Şam'a olmak üzere yaptığı iki
10
ticarı seferi anlıyorlarsa da , kanaatimizce Kureyş'in ticari seyahatleri
bunlarla sınırlı değildir. Kabilenin adı
geçen iki ülkeyle daha çok ticari ilişkiler
içinde olduğu bilinmekle beraber, ayette mutlak olarak ifade edilen .bu
ticari seferleri yalnızca bu iki ülkeye
tahsis etmek doğru değildir.
Kureyş Kabilesi'nin bu iki ülkeyle
olduğu gibi, Habeşistan ve İran'la da
ticarı ilişkileri ve bu ilişkilere ait ant:.
11
laşmaları bulunuyordu • Nitekim
Kur'an'da Mekkeliler'in gemi ve deniz
yoluyla seyahatte bulunduklarına dair
bir dizi referans bulunmaktadır 12 •
Ba'zı bilginler bu deniz seyahatinin Habeşistan'a yapıldığını ifade etmektedirler13. Her halde ba'zı müfessirlerin
Kureyş'in ticari seferlerini Şam ve Yemen'le sınırlandırmaları, adı geçen ülkelerle yapılan ticarı hacmin büyük olmasından dolayıdır. Ayrıca Mekke'nin
ticari bir merkez ve ekonomisinin çok
iyi olduğunun göstergelerinden birisi de
dini alana transfer edilen ticari kavramlardır14.
10 İbn Cevzi, Zadü'l-Mesir, Beyrut 1984, IX,
241.
l l Muhammed
Hamidullah,
İslam
Peygamberi, I, 25; M. Lammens, ''Mekke",
İA, VII, 630.
12 Örneğin İbrahim, 14/32; Nıihl, 16/14;
Ankebut, 29/65.
13 Watt, Hz. Muhammed'in Mekkesi, s. 76.
14 Örneğin yazmak (Kelıf, 18/49); hesô.b
(Hakka, 69/26); mizô.n (terazi) (Kiiria,
• 49.
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, HAZİRAN 98, SAYI: 8
Mekke'nin ticari hayatını besleyen
kanallardan birisi de hac fuarlarıclır.
Çevredeki tüm Araplar, ataları
İbrahim'in geleneğine -ba'zı hurafeler
katarak da olsa- uyarak her yıl haccetmek üzere Mekke'de toplanıyorlardı.
Razi bu durumu şöyle ifade etmektedir:
"Mekke'yi merkez bir şehir (Ümmü'lKura) yapan sebeplerden birisi de çocukların analarının etrafında toplandığı gibi, bütün insanların hac yapmak
için orada toplanmasıclır 15•
Kur'an'da Hz. İbrahim'in insanları
yürüyerek veya binekler üzerinde uzak
yollardan hacca gelmeye çağırmasını ve
böylece oradaki maddi, ma'nevi faydadan istifade etmelerini, Allah'ın rızık
olarak verdiği hayvanları (kurbanları)
yemelerini ve fakiriere de yedirmelerini
emretmek süretiyle haccın maddi ve tican yönüne işaret etmektedir16•
Hacta elde edilen ekonomik gelirin
boyutunu Mekke'nin fethinden sonra
nazil olan ve müşriklerin Kabe'den
· uzak tutulmasını emreden şu fiyet ortaya koymaktadır: "Ey İnananlar!
Müşrikler necistirler, onun çin bu yıl­
dan sonra Mescid-i Haram'a yaklaş­
masınlar (yani haccetmesinler). Eğer
onların hacca gelmemesi neticesinde
ekonomik hayatın sarsılıp içine düşe­
ceğiniz yoksulluktan korkarsanız, biliniz ki Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir" 17• Bu ayette
açıkça görüleceği üzere mü'minler,
müşriklerin hactan alıkanmaları halinde ticaretlerinin zayıflayacağı ve gelirlerinin düşeceğinden korku duymaktadırlar. Bu da haccın Mekke ekono101/6); ödünç (Bakara, 2/245); rehin
(Müddessir, 74/38) kavramları bunlardan
ba'zılarıdır.
ı5
Razi, Mefatihu'l-Gayb, Beyrut 1990, XIII,
67; bu konuda geniş bilgi için bk. Cabiri,
İslamda Siyasal Akıl, çev. Vecdi Akyüz,
İstanbul 1997, s. 202 vd.
ı6 Hacc, 2212G.-29.
ı 7 Tevbe, 9/28.
misine
katkısının
çok ileri boyutlarda
göstermektedir. Bugün de
her sene yaklaşık üç milyon insanın
bir araya geldiği hac olayının ekonomik
yönü hala önemini korumaktaclır.
Ayrıca ''Eşhuru'l-Hurum" diye bilinen dört ay süreli ateşkes döneminde
-ki bunların iki ayı (Zilka'de, Zilhicce)
hac dönemine rastlamaktadır­
Mekke'nin ticari hayatına katkısı
büyük olmuştur. Kutsal kahıll edilen
bu aylarda büyük ticaret fuarları
düzenlenmekte ve insanlar güven
içinde bu fuarlarda bir araya
gelmekteydiler. Muhammed Hamidullah bu konuya dikkat çekerek şöyle demektedir: "Arabistan'ın doğusundaki
Mekke'nin rakipleri "Suhar" ve ''Deba"
liman şehirleri, sahip oldukları milletlerarası büyük fuarların kurulup faaliyet göstermeleri için ·"Eşhuru'l-Hurum
CAllah'ın Musalaha Ayları)"dan sadece
bir tekine sahiptiler ki o da "Receb"
ayıclır. Mekke ise bu ayların birbiri arkasına gelen ve o sırada Araplar'ın kullandığı takvim yılının onbirinci, on ikinci ve birinci ayı olan her üçüne de
sahipti. İşte bu sebepledir ki bütün Arabistan'ı içine alan çok sayıda ittifak
antlaşmaları ve keza İran, Habeşistan,
Bizans ve sair yerlerin hükümolduğunu
darlarıyla aktedilmiş antlaşmali:ırla
birlikte Mekkeliler'e AraFJ Yarıma­
dası'nın diğer bölgelerinde hiç bulunmayan bir emniyet ve selamet te'min
18
etmiş bulunuyordu •
Unutmamak gerekir ki Mekke'nin
diğer bölgelerden çok farklı bir biçimde
ekonomik bir merkez olmasını sağlayan
temel faktör güvenliktir. Ekonomik refahı yakalamada güvenliğin önemi o
gün için neyse, bugün için de odur.
ı8 Muhammed
-50-
Hamidullah,
İslam
Peygamberi, I, 25; ayrıca bk. H. Lammens,
"Mekke", İA, VII, 630; Bernard Lewis,
Tarihte Araplar, çev. Hakkı Dursun Yıldız,
İstanbul ı979, s. ı 7 vd.
KUR'AN'DA ŞEHİR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği)
Dolayısıyla Kur'an'ın tesbit ettiği bu
gerçek, insan hayatının dünü ve
bugünü için de geçerlidir. Bu bakımdan
mes'eleyj Kureyş Kabilesi'nin hayat hikayesi şeklinde okuyup geçmek yerine,
Kureyş'in şahsında es~sları itibariyle
her zaman geçerli bir ekonomik ve sosyal hayat modelinin önerildiğini, bunun
esasını da iç ve dış barışın teşkil ettiğini
düşünüyoruz.
iç ve dış
iyi ilişki­
ler kurmuş, ba'zı ülkelerin; geniş ve verimli tarım arazilerine, zengin. yeraltı
madenierine sahip, fakat içte ve dışta
kavgalı nice ülkelerden daha mutlu ve
müreffeh olduğu düşünülürse,
Kur'an'ın tesbitinin hala geçerli olduğu
kendiliğinden ortaya çıkar.
Burada konuylı:;ı. ilgili olarak günümüz dünyasından ba'zı canlı örnekler
vermek istiyoruz. Bilindiği gibi İsviçre,
Avrupa'nın en dağlık ve geçim kaynakları en kıt olan ülkesidir, fakat iç barış
ve özellikle bankacılıktaki itimat ve
emniyet sebebiyle milletlerarası sermayeyi büyük ölçüde kendisine çekebiimiştir. Ülkedeki güven ve istikrar ile
dış ticaretteki iyi ilişkiler, İsviçre'yi refah ve zenginliğin zirvesine çıkarmıştır.
Bir başka örnek olarak Japonya'yı ele
alabiliriz. Volkanik kayaların meydana
getirdiği yüzlerce adadan ibaret olan
bu ülke, 130. 000. 000 nüfUsuna karşılık
Türkiye'nin sadece Trakya bölgesi kadar ekili-biçili bir araziye sahiptir. Buna mukabil ülkede sağladığı iç banş,
özellikle kendine mahsus çalışma banşı
sayesinde kurduğu ve geliştirdiği
sanayi ve ticaretiyle Japonya, dünyanın
en zengin ülkeleri arasına girmeyi
başarmıştır. Yalnızca temel gıda maddelerini değil, sanayi için gerekli olan
hemen her çeşit hammaddeyi ülke dışı
kaynaklardan satın alan Japonya bunları işleyip mamul hale getirdikten sonra dış ülkelere satmaktadır. Üstelik dış
Günümüz
dünyasında
barışı sağlamış, komşularıyla
pazarlarda adı "rekabet edilmez" ülkeye çıkmış bulunmaktadır. Japonya
bu başarısını halkının iyi kaynaşmış
bir kitle olmasına, iç ve dış barışı
sağlamış olmasına ve nihayet ibadet
heyecanı ile üretim ve ticaret zihniyetille borçludur.
İç barış ve toplumsal uzlaşmayı
sağlayamaması, kendi içinde ve dışçı
karşı ideolojik saplantı ve kavgaları
sürdürmedeki ısrarı, geri kalmış ülkelerin en belirgin özelliğidir. Buna
karşılık ekonomik refahı ve ülke içindeki sosyal düzeni tesis edebiimiş ülkelerin de en belirgin özelliği, güven
ve istikran temin etmiş, ideolojik kavgalardan uzak kalmayı başarmış olmalarıdır.
Burada bir konuya daha işaret etmek yerinde olacaktır kanaatindeyiz.
Şöyle ki: Kur'an bir taraftan İslam öncesi Mekke toplumunun ulaştığı ekonomik refalıa dikkat çekerek bunun çok
önemli bir olgu olduğunu gündeme getirirken, diğer taraftan bu ekonomik
refalıın, israf, şımarıklık ve taşkınlık
boyutlarına varacak ölçüde ve sadece
belirli bir grubun hegemonyası altında
olmasını, diğer toplum katmanlarının
bu refalıtan ma.hrfun edilerek pay almamasını şiddetle eleştirmektedir. Bu
bakımdan Kur'an'daki varlık ve servetle ilgili ayetleri genel anlamda servete karşı bir tutum olarak değil, öncelikle
sahip oldu)rları serveti sorumsuzca harcama ve kullanma tutumu sergileyen
Mekkeli büyük zenginlere yönelik bir
eleştiri olarak anlama gereği vardır;
yani söz konusu eleştiri, salt anlamda
servete değil, onu kullanma biçimine
yöneliktir.
Kur'an'ın İslam öncesi Mekke toplumunda var olan ekonomik modeli
eleştirisi ve buna karşın yeni. önerileri
şöyle özetlenebilir: Kur'an'ın Mekke
zenginleri örneğindeki tesbitine göre,
yüksek ekonomik düzeye salıip olmak,
-51-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAY!: 8
çeşitli davranış biçimlerini de beraberinde getirmektedir. Söz konusu davranış biçimlerinin en başında sosyal dayanışmadan uzak bireyci ve beıicil yaklaşım gelmektedir. Bu yaklaşımın bir
sonucu olarak da Mekke zenginleri
herkesten daha çok mal yığınayı ve daha fazla servete sahip olmayı arzulamakla (tekasür) kınanmaktadırlar 19.
Servete karşı bu şiddetli arzu ve onu
tek başına en büyük değer kabUl etmeleri, onların sadece mal yığanlar olarak
değil, aynı zamanda bu malın kendilerini ölümsüz kılacağını sanan kimseler
olarak da nitelendirilmelerini gerektirmiştir20. Bu bakımdan genelde bütün
peygamberlerin, özelde de Hz. Muhammed'in mesajını reddetme fikri daha çok bu tip kişiler arasında görülmektedir21. Çünkü Peygamber'in getirdiği ll::lhl mesajı kabul eden kişi, aynı
zamanda sahip olduğu servetin kullanımında da' bu mesajın gerektirdiği bir
takım değişiklikleri kabul etmiş olacaktır. Kur'an bu konuda şu çı:).rpıcı
örneği vermektedir: Hz. Şuayb'ın halki,
sadece atalarının putlarını terketmekle
değil, aynı zamanda mallarıyla, canlarının istediği herşeyi sorumsuzca yapmayı da terketme]p.e karşı karşıya
kaldıklarında buna şaşırıp kalmışlardıi2.
.
Bunun içindir ki bu tip insanlar her
ne kadar sözde Allah'ın varlığına ve ahiret gününe inanıyor görünseler de,
Kur'an'a göre onlar bu inancı ciddiye
.almamakta ve ona göre davranmamaktadırlar. Çünkü bu insanlar şayet bir
hesap günü varsa, o gün kendilerinin
ayrıcalıklı bir muameleye tabi olacaklarını var sayıyorlardı. Tıpkı dünyada
insanlar arası ilişkilerde zenginlere
özel bir muamele yapılmasını gerekli
gördükleri gibi. İşte bu nedenle
Kur'an'da gerek dünyada, gerek
ahirette bir kimse hakkında hüküm
verirken, onun servetinin herhangi bir
etkisi olmayacağına dair hükümler
23
vardır . Gene Kur'an'ın bildirdiğine
göre ekonomik gücü elinde bulunduran
Mekke zenginleri, servetlerini toplum
içindeki özel konumlarının ve kişisel
otoritelerinin bir ölçütü saymaktaydılar. Bunun sonucu olarak da insanlara karşı kibirli ve küstahça tavırlar
sergilemekteydiler. Kur'an'da onların
bu tür davranışlarıyla Kur'an mesajını
reddetmeleri arasında kurulan ilişki
çok dikkat çekicidir: "Gerçek şu ki insan
kendisini servetinden dolayı bağımsız
(müstağni) ve kendi kendine yeterli
görürse azar" 24.
Bölge ülkelerine göre oldukça refah
içinde bulunan Mekke ekonomisi, sosyal dayanışma ve sosyal sorumluluk
duygusundan yoksun olan zenginlerinin kendilerini merkeze alan bireyciliği
ve bencilliği sonucu çöküşten kurtulamamıştır. "Suçlu azaptan korunmaya
karşılık, o gün çocuklarını, eşlerini, kar~
deşlerini, kendisini himaye eden bütün
akrabalarını ve yeryüzünde bulunan
herşeyi vermek ister. Ama hayır! Onu
bekleyen tek şey alev saçan, derisini
kavuran bir ateştir. O, iyiye ve doğruya
sırtını dönenleri ve hakikatten uzaklaşanlar, servet biriktirip onu öteki insan5
ların elinden alanları kendine çekel •
Alıiret gününe inanmayanların durumlarını tasvir eden bu ayetlerde, bireyci, bencil yaklaşımların merkezde
olduğu ve sosyal dayanışmadan uzak
olan bütün ekonomik yapıların çökmeye mahkılm olduğu beyan edilirken,
buna karşın Kur'an'ın kendisine inanan
kimselere önerdiği ekonomik modelde
Tekasür, 10211.
Hümeze, 103/2-3.
Örneğin bk. Sebe', 34/34-35; Tevbe, 9/69.
Hud, 11187.
23 Örneğin bk. Leyi; 92/8-11; Hakka, 69/28;
Şu'ara, 26/88; Al-i İmran, 3/10, 116.
24 'Alfık, 96/6-7.
25 Me'Rric, 70/11-18 .
19
20
21
22
. 52.
KUR'AN'DA ŞEHİR TAsARIMININ TEMEL NiTELiKLERİ (Mek.ke Örneği)
bu olumsuzluklara düşmemeleri istenmektedir. Müslümanlar'dan istenen,
Mekkeli sorumsuz servet sahiplerinin
yapmadıkları şeyleri yapmaktı. Şöyle
ki servet sahibi olmak, mutlak ma'nada
üstünlük değildir. Zira üstünlük servete sahip olmakla değil, onu sosyal
sorumluluk içinde doğru yönde kullanmaktır. Müslüman mal yığmaz, bililis
onu gerektiği şekilde harcar, kesinlikle
cimrilik yapmai6• Bir Müslüman için
mal bir üstünlük değil, bir sınavdır27•
Müslüman servetinin kendisini Allah'ı
anmaktan alıkoymasına izin vermez 28•
O malının bir bölümünü yoksullara verir29. Gerçek ve ideal yaşamın başında,
çok sevmesine rağmen malının bir bölümünü ihtiyaç içinde olanlara vermenin geldiğini 30 bilir. Yetim malına karşı
gayet hassas ve onu yönetirken dürüsttür31. Kur'an bütün bunları öneritken
bu davranışları sergilemenin pek de
kolay olmadığını ifade ederek32, ancak
gerçek İslami bir hayat iddiasında olanların bunu başarmaları gerektiğinin üzerinde ısrarla durmaktadır33•
Sonuç olarak bu konuda söylenecek
şey şudur: Mekke örneğinde Kur'an'ın
önerdiği ekonomik model, bireysel
çıkarcılığa ve sorumsuz davranışlara
kapalı, sosyal adaletçi ve dayanışmacı
bir modeldir ki Farabi'nin deyimiyle
böyle bir toplum, üstün (fazıl) toplum,
böyle bir şehir de -q.stün (fazıl) şehir34 ·
olup, bütün organları birbirleriyle
yardımlaşan sağlıklı bir bedeni andırır.
5. ADiL YÖNETİMLİ KENT
Her insan yaşamak ve kendisini geliştirmek için birçok şeye muhtaç olup
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Tevbe, 9/103; Leyl, 92/18.
Enfa.J., 8/28; Tegabün, 64/15.
Münafikıln, 63/9; Nıir, 24/87.
~ariyat, 51119; Me'aric, 70/24-25.
Al-i Iınran, 3/92.
Nisa, 4/2, 5, 10.
Beled, 90/11-16.
Örneğin Bakara, 2/1 77; Al-i İmran, 3/92.
Farabi, el-Medinetü'l-Fazıla, s. 79-80.
bunların hepsini tek başına yapamaz.
Bu bakımdan her insan bir topluluk
içinde yaşamaya muhtaçtır. Bir çok organdan meydana gelmiş beden gibi, her
topluluk da bir çok fertten meydana
gelir. Fertler bu topluluk içinde vücuttaki bir organ gibi toplum ihtiyaçların­
dan ancak bir kısmını karşılar.
Farabi'nin benzetmesiyle bedenin merkezinde kalp bulunduğu gibi, toplumun
merkezinde de yönetim bulunur35•
Bu açıdan baktığımızda elbetteki
Mekke'de de bir yönetim söz konusudur. Ancak İslam öncesi Mekke toplumundaki yönetimle, Kur'anda öngörülen yönetim modeli örtüşmemektedir.
Biz önce Mekke'de var olan yönetime
kısaca değinecek, daha sonra da
Kur'an'da öngörülen yönetim modelini
ele alacağız.
Calıill Mekke toplumu (Kureyş),
·ataları olan İbrahim! geleneğe sahip
çıkmış ve bu sayede Y ahudl ve Hıris­
tiya_;;{ilinaktan kurtularak tarihi kimliklerini kısmen de olsa koruyarak
kendilerine has bir statü elde etmiş­
lerdi. Ancak söz konusu toplum bir taraftan Kabe sembolizminde İbrahim!
geleneği şeklen sürdürürken, şirk dinine düşmekten de kurtulamamış­
lardır. Böylece bir taraftan Han1f D1ni'nin peygamberi, İbrahlm'in inşa ettiği Kabe'yi hayatlarının odak noktası
yaparken, diğer taraftan Kabe'nin içini
İbrahlm'in kırdığı putlarla daldurarak
orayı bir "Panteon"a çevirmişlerdi. Hz.
İbrahlm'in getirdiği tevhld ilkesinden
bu sapış, zorunlu olarak onların insan
ilişkilerine ve yönetim anlayışıarına da
yansımıştır. İnanç düzeyinde tevhldi
parçalayan müşrik anlayış, sosyal hayatta da insan birliğini parçalamıştır.
Bunun bir sonucu olarak kabUelere ve
sosyal duruma göre birçok tannlar uydurularak her ırkın, her sınıfın itibar
35 Farabi, a.g.e., s. 81-82.
-53-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, HAZİRAN 98, SAYI: 8
derecesine · uygun bir tanrı
Bu süretle ba'zı insanlar
tanrılarının isteği ve onlara yazdığı
yazgıya göre hep yoksul ve köle olarak
kalmaya mahk.fun ediliyorlardı. Çünkü
bir topluluk ancak kendisinin aşağı
sınıftan biri olduğuna ve tanrısının
böyle istediğine inandırılırsa, kalbinden ve zihninden köleliğe şartlan­
dırıldığından, ebediyyen köleliğe razı
olabilirdi. Aksi halde· her an fırsat bulup
güçlenerek gasbedilen hakkını alabilirdi.
Böylece köleleştirme, önce tanrı
adına kalp ve beynin zincire vurulmasıyla başlıyor, sonra da efendiler tarafından el ve ayaklar zincirlenerek hizmet alınıyordu. İşte Cahili Mekke toplumunda sosyal ve siyasal hayat bu eksen üzerine kurulmuştu36.
Önceleri cemaat tarafından yönetilen Mekke, zamanla "Mele"' oligarşisi
ve Kureyş aristokrasisi haline gelmişti.
"M ele"', bir kabileyi topluca yöneten
kinıselerdir ve ba'zen bu ilişkinin oluş­
turduğu bir çeşit konsey veya meclisi
de çağrıştırmaktadır. Mekke'de her oymaktan önde gelen bir veya iki şahsın
oluşturduğu serratoyu andıran bir "Mele' = İleri Gelenler Topluluğu" vardı ki
bunlar tek tanrı inancına karşı çıkan­
37
ların önderleriydi . Bu "Mele'"in tüm
üyeleri Hz. Muhammed'in baş düşman­
larıydı38. Kabile şefleri diyebileceğimiz
bu ''Mele", Mekke'nin merkezinde, yani
Kabe ve zemzem civarında; zevahir denilen halk tabakası da dış mahallelerinde oturuyorlardı 39.
Kabile şeflerinden meydana gelen
Mekke şehir yöneticilerinin toplandığı,
Kabe'nin tam karşısında bulunan "Daru'n-Nedve" isimli bir yerleri vardı ki
Muhammed Hamidullah buraya
"Mekke Şehir Devleti'nin Parlamentosu" demektedir 40. Hamidullah'ın ifadesine göre mühim mes'eleler, önemli
ticari konular hep burada konuşulur,
sosyal ve kültürel etkinlikler burada
i cra edilir; geceleri toplanılır, hikayeler
anlatılır, şiirler okunur, evlilik merasimleri orada yapılırdı41 • "Daru'nNedve" bir parlamento olduğu gibi, aynı
zamanda bugünkü şehir kulüpleri ve
tiyatrolar gibi bir fonksiyon da icra ediyordu.
Kabile şefleri tarafından yönetilen
Mekke Şehir Devleti'nin yönetirnde baz
aldığı temel ölçüt, güç ve kuvvetti. Bir
kişi kendisi veya kabilesi ne kadar
güçlü ise o kadar da haklı sayılmak­
taydı. O günkü Mekke toplumunda sosyal yapının en belirgin özelliği, kabile
içi ve akrabalar arası dayanışma ve birbirini destekleme anlamına gelen
''himayecilik"tir. Bu da esas itibariyle
cana can, göze göz, dişe diş olan bir
42
kısas uygulamasıdır . Bu kısas uygulaması, bir kişinin akraba grubundan
bir yakının yaralanması veya öldürülmesi halinde, saldırgan gruba aynıyla
karşılık vermek şeklinde olmaktayili ve
bu her kabile için kutsal bir görevdi.
Bu aynı zamanda akraba grubunun her
bir üyesinin intikamlarının alınması
için kollektif bir sorumluluk olarak algılanmaktaydı43. Ancak söz konusu
toplum, kabile 've sınıf farklılığına
Geniş bilgi için bk. Ali Şeriati, Dine Karşı
Din, çev. Hüseyin Hatemi, İstanbul1988, s.
53 vd.
37 Sad, 38/6.
38 Watt, a.g.e., s. 37-38.
39 Bk. Joseph Chelhod, a.g.e.,
40 Muhammed Hamidullah, İslam Müesseselerine Giriş, İstanbul1992, s. 46.
41 Muhammed Hamidullah, a.g.e., s. 46.
42 Karşılaştırma için bk. Tesniye, 19/21; Çıkış,
21/23 vd.; Levililer, 24/20.
43 Watt, a.g.e., s. 38-39.
ve
bulunmuştur.
(..
36
dayandığı, dolayısıyla eşitlik düşüncesi
söz konusu olmadığı için, ancak
güçlülerin hakkı korunuyor, zayıflar ise
eziliyordu. Hele Hz. Muhammed'in peygamberliğinin başlamasıyla buna bir de
din zulmü eklenerek, zayıflar kitlesel
zulüm
ve
işkenceye
maruz
-54-
KUR'AN'DA ŞEHİR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği)
kalmışlardır.
·Bu kitle Kabe'de ibadetten alıkonuluyor44, ekonomik ve sosyal ambargo uygulandığı için onlarla
ticaret yapılmıyor, konuşulmuyor ve
evlenilmiyor; böylece Müslüman olanlara hayatın tüm alanlarında tam bir
boykot uygulanıyordu45 .
Mekke
müşriklerinin ileri gelenlerinin sergilediği bu kitlesel baskı ve zulüm, ellerinde bulundurdukları ekonomik
sulta ve Kabe sembolizminde46
sahiplendikleri ve tekellerine aldıkları
dinsel sulta sayesinde olmaktaydı.
Şöyle ki müşrik Cahiliyye Araplar'ı, Hz.
İbrahim'in soyundan geldiklerini ve uyguladıkları dinsel yöntemin İbrahimi
geleneği temsil ettiğini, dolayısıyla
onun inşa ettiği Kabe'nin bakım ve
hizmet onurunun da kendilerine ait olduğunu, bu onur ve şerefi kimseyle
paylaşmayacaklarını söyleyerek kendilerini tamamen ayrıcalıklı kimseler olarak görüyorlardı. Bu ayrıcalığın bir sonucu olarak Kureyşliler, vakfe için
Arafat'a çıkmayarak: "Biz Harem
Bölgesi sakiniyiz, diğer insanlardan
üstünüz. Bu bakımdan onlar Arafat'ta
vakfe yapar, biz ise Müzdelife'de vakfe
yaparız" diyerek diğer insanlara üstünlük taslıyor ve dinsel eşitliğin en somut
göstergesi olan haccın ifasında bile
kendilerine ayrı bir statü tanıyor­
lardı47. Ne var ki Mekke müşrikleri
44 Hacc, 22/25.
45 Muhammed Hamidullah, İslam Müesseselerine Giriş, s. 49.
46 Tevbe, 9/19.
47 Taberi, Tefsir, IV, 184; Vahidi, Esbabu'nNüziü, thk. Seyyid Sakr, Su'ı1di Arabistan
1984, s. 56; Süyı1ti, ed-Dürrü'l-Mensılr,
Beyrut 1983, I, 545; Ezraki, Ahbil.ru Mekke,
II, 195. Hatta kendilerine Alımesi denilen
Kureyş'in ileri gelenlerinin koyduğu bir adete
göre Kil.be, ancak onların elbiseleriyle tavil.f
edilebilirdi. Kendilerinden olmayan yabancı
bir kişi Kabe'yi ya onlardan aldığı bir
elbiseyle tavil.f eder -ki bu elbise tavaftan
sonra mutlaka atılmalı ve başka amaç için
kullarulmamalıdır- ya da bularnazsa çıplak
olarak tavil.f ederdi; bk. İbn İshak, es-Sire,
thk. Muhammed Hamidullah, Konya 1981,
Kureyşli
olmayan diğer putperest Arakendilerine tanıdıkları
ayrıcalıklı bu dinsel statüyle de yetinmeyerek onları Kabe'de ibadetten
tamamen alıkoydular. Kur'an bu durumu şöyle dile getirmektedir: "O kafuler ki sizin Kabe'yi ziyaretinizi ve Allah için kurban edilecek kurbanlıkların
da yerine ulaşmasını engellemişler­
dir48. Tekrar tekrar vurgulamak gerekmektedir ki Mekke müşrikleri
bütün bu zulümle~ Kabe'ye ta'zim
ve saygı adına yapmaktaydılar.
Her platformda ve her münasebetle
kendilerini Kabe'nin hizmetkan olarak
lanse eden müşrikler, kendi aralarında
paylaştıkları Kabe'ye yönelik ba'zı hizmetleri49 fevkalade bir üstünlük ve
ayrıcalık telakkı ettikleri bu görevleri
elde etmek için aralarında ciddi tartış­
malar meydana geliyordu. Bu durum
konuyla ilgili bir ayetin nazil olmasını
gerektirecek kadar öne çıkarılmıştı:
"Hacca gelenlere su vermeyi ve Ka.be'yi
onarmayı Allah'a ve ahiret gününe
inanan ve Allah yolunda cilıad eden
kimseyle bir mi tutuyorsunuz? Onlar
asla Allah katında bir değildirler',s 0 •
Kaynaklarda bu ayetin nüzül sebebi
olarak Bedir Savaşı'nda esir düşen Hz.
Peygamber'in amcası Abbas'ın kendisine sert konuşan Hz. Ali'ye: "Siz Müslüman olmak, hicret etmek ve cihad etmekte bizi geçtiyseniz, biz de Mescid-i
Haram'ı imar eder ve hacılara su verirdik" şeklinde karşılık vermesi
gösterilmektedir51. Bir başka rivayete
plar'a
karşı
s. 75 vd.
48 Fetih, 48/25; ayrıca bk. Hacc, 22/25.
49 Örneğin Kil.be'ye nezil.ret ve Kil.be kapıcılığı
anlamına gelen Sidane; Kil.be'nin örtüsüyle
ilgili hizmeti ifade eden Hicabe; hacılara su
verme görevini ifade eden Sikaye; gene onlara
yemek verme görevinin karşılığı olan Rifade
gibi; bk. Çağatay, a.g.e., s. 90 vd.).
50 Tevbe, 9/19.
51 Taberi, a.g.e., IX, 94-96; Kurtubi, a.g.e., IV,
2930; Vil.hidi, a.g.e., s. 240-242; Suyı1ti, edDürrü'l-Mensılr, IV, 144-148.
. 55.
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAYI: 8
"Mesc~d-i Haram'ı imar,
su verme ve yemek yedirme"
gibi hizmetleri üa eden Kureyşlilerin
bu hizmetleriyle övünmeleri ve bu sebeple hiç kimsenin kendilerinden daha
üstün olamayacağını iddia etmeleri üzerine bu ayet inmiştir 52.
Gerek ilgili ayetlerden ve gerekse
zikrettiğimiz tarihi bilgilerden anlaşıla­
cağı üzere tevhldin mabedi olan Kabe,
Mekke müşriklerinin elinde bir zulüm
ve hegemonya aracı olmuştu. Dolayısıyla müşrikleri Kabe'nin samimi
hizmetkarları olarak görmek yerine,
onları zulüm ve baskıya, dini sultaya
amansız bir araç yaptıkları Kabe'nin
mütevellileri olarak görmek daha isabetli görünmektedir. Zaten Kur'an'da
da onların Kabe'ye karşi gösterdikleri
saygının ve yaptıkları ibadetlerin şekli
53
olduğuna , zayıflara yaptıkları zulüm
ve baskıları sebebiyle ibadetlerinin bir
anlam ifade etmediğine dikkat çekil~
mektedir54.
Bu baskı ve zulüm o kadar şiddet­
lendi ki, Müslümanlar doğup büyüdükleri vatanlarını terketmek mecburiye~
tinde kaldılar. Bununla da yetinmeyen
müşrikler, Müslümanlara karşı üç büyük savaşın başlatıcısı oldular55. Ancak her üç savaşta da istediklerini elde
edemediler. Bu arada Medine'de Hz.
Peygamber Kur'an vahyi istikametinde
yeni bir hayat tarzı oluşturdu ve bir
cemaat kurdu. Bu hayat tarzının temel
özelliği, kişinin haklarını, geleneğe saygının ve eski otoritenin karşısına koymaktı. Bu da h ür tapınma, h ür düşünce
ve eşitlik için mücadele demektir56. Bu
göre de
hacılara
52
Yukarıdaki
lardaki aynı
dipnotta
yerler.
adı
geçen kaynak-
53 EnfiU, 8/35.
54 Ma'ıin, 107. sure.
55 Bedir Savaşı, 624; Uhud Savaşı, 625; Hendek
Savaşı, 627 bk. Neşet Çağatay, İslfun Tarihi,
s. 212, 214, 217.
56 Geniş bilgi için bk. Joseph Cehelhod, a.g.e.,
s. 73.
.
özgür tapınma mücadelesi, aynı zamanda tevhldin mabedi olan Kabe'yi
Panteon'a döndürmüş putçuluktan tek
Allah inancına, yani Kabe'nin hanisi
ve tevhid dininin peygamberi Hz.
İbrahim'in bu topraklarda başlattığı
öğretiye yüzyıllar sonrası tekrar bir
dönüş projesiydi. Bir süre sonra Müslümanlar hem doğup büyüdükleri vatanlarını, hem de iKiibe'yi ziyaret teşeb­
büsünde bulunduklarında, Mekke yakınlarında müşriklerin engelleriyle
karşılaştılar. Ancak zaman içinde oldukça kuvvetlenmiş ve Medine'de Hz.
Peygamber'in başkanlığındaki federatif site devletinin önemli bir unsuru
olan Müslümanlar'ın bu güçlerini dikkate alan müşrikler, Müslümanlar
aleyhine oldukça ağır şartlar ihtiva da
etse, on yıl süreli bir barış antiaşması
57
yaptılar . Kur'an bir barış antlaşma­
sında sergileurnesi yadırganacak bu
tavrı, Cahiliye asabiyetinin getirdiği
kindar, ö:fkeci, inatçı ve gururlu bir tutum şeklinde tanımlayarak, buna
karşın Allah'ın mü'minlerin kalplerine
sükfuı, huzfu, olgunluk ve anlayış lütfetmesi sonucu, mü'minlerin .bilinçli, sorumlu ve sabırlı davranarak müşrikler
gibi aşırı davranış sergilernemelerini
sağladığını, zaten mü'minlere de böyle
bir davranışın yaraşacağını bildirmiş­
tir5s.
Buna rağmen söz konusu antlaşma,
müşriklerin kendi koydukları şartları
gene kendilerinin ihlal etmesi üzerine
bozuldu. Hudeybiye Barışı'nın müşrik
Kureyşliler
tarafından
Mekke'nin fetih sürecini
bozulması,
hızlandıran
57 H.6/M.627 yılında yapılan bu antlaşmaya
"Hudeybiye Barış Antlaşması" denir; geniş
bilgi için bk. Ibn Hişam, es-Siretü'nNebeviyye, Mısır 1936, III, 321-339;
Muhanımed Hamidullah, Hz. Peygamberin
Savaşları, çev. Salih Tuğ, s. 114; Hasan
İbrahim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel
İsHlın Tarihi, çev. İ. Yiğit-S. Gümüş,
İstanbul 1985, I, 170-176.
58 Fetih, 48/26.
-56-
KUR'AN'DA ŞE}IİR. TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği)
önemli bir etken olarak kabfı.l .edilnıek­
tedir59. Bunun üzerine H. 6/M. 630 yı­
lında düzenlenen bir seferle Mekke fethedildi.
Burada Mekke'nin fethiyle ilgili
birkaç noktaya işaret etmek istiyoruz.
Öncelikle fethedilen Mekke'nin yabancı
bir şehir değil, Müslümanlar'ın yıllar
önce sürgün edildiği anayurtları
olduğunu hatırlamak gerekn•ektedir,
yani bu bir yeri işgal olmayıp, anayurda
dönüş olarak değerlendirilmelidir. İkin­
ci olarak fethin kansız olarak
gerçekleştirilmesi de üzerinde durulması gereken bir noktadır. Başta Hz.
Peygamber olmak üzere Müslümanlar'ın doğup büyüdükleri ve çok
sevdikleri şehirlerinden kendilerine
hayat hakkı tanımayarak, sürgün edenlere karşı sergiledikleri hoşgörülü ve
bağışlayıcı tutumlarından tarih övgüyle bahsetmektedir. Fetihten sonra
Kabe'nin etrafında toplanan halk merakla Hz. Muhammed'in nasıl davranacağını bekliyorlardı. O günkü savaş
hukUkuna göre bütün müşriklerin öldürülmesini veya esir edilmelerini emredebilirdi. Bütün malların Müslümanlar için ganl:met olduğunu ilan edebilirdi. Ancak o, panik içinde bekleyen
halka: ''Bugün sizler azarlanacak, cezalandırılacak veya yargılanacak değil­
siniz, gidinizi Hepiniz hürsünüz" diyerek genel afllan etti60.
Kur'an da Mekke fethinin kansız
olarak gerçekleşmesinin, fetih kadar
önemli bir zafer olduğuna işaret ederek,
tüm halka toptan saldırının yanlış ve
günah olacağını, çünkü Mekke
müşriklerinin arasında inanmış olup da
imanını gizleyen erkek ve kadınların
bulunabileceğini, bir toplu saldırı sonu59 Bk.A.Vebbi Ecer, "Tarih Boyunca Mekke'nin Yönetimi", Erciyes Üniversitesi
ilahiyat Fakültesi Dergisi, Kayseri 1990, sayı
7, s. 161-162.
60 İbn Hişiim, a.g.e., IV, 54-55.
cunda farkedilmeyerek bunların da
bunun da büyük bir
günah olacağını ifiide etmektedir61.
Mekke'nin fethinde dikkatten kaçmaması gereken önemli bir olay da şu­
dur: Daha önce de ifade ettiğimiz gibi,
Hz. Peygamber fetihten sonra Mekke'yi
idari ve siyi3.s1 anlamda başkent yapmamıştır. Çünkü Mekke bütün İlahi
dinlerin kaynağı olan Hanl:f Dini'nin
merkezi ve bu dlnin peygamberi olan
Hz. İbrahim'in şehridir. Dolayısıyla
bütün insanlar için inşa edilen ilk mabedin bulunduğu62 ilk kutsal şehir
Mekke, coğrafi, idari, siyasi ve ulusal
anlamda bir şehir niteliğinin çok ötelerinde olup, dim anlamda bütün insanlığın başşehridir ki bu durum
Kur'an'da ''li'n-Nas" ifadesiyle sık sık
63
vurgulanmaktadır . Nitekim bir gün
öncesine kadar kendisinin amansız
düşmanı olan ve fetih günü genel af
ilamyla henüz Müslüman olan Attab
b. Esid'i Mekke'nin ilk valisi yapması64,
Hz. Peygamber'in Mekke'ye bu gözle
65
baktığının bir işareti sayılmaz mı?
Böylece ma'nevi . kurucusu Hz.
İbrahim'in duasıyla uzun yıllar Hanl:f
Dini'nin merkezi olan, ancak tarihin bir
döneminde 66 bu özelliğini kaybederek
öldürülebileceğini,
61 Fetih, 48/24-25.
62 Al-i İmril.n, 3/96.
63 Örneğin Al-i İmran, 3/96; Miiide, 5/97;
Hacc, 22/25, 27.
64 Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi,
çev. Z.KOgan- A.Temir, İstanbul1963, II,
732; Muhammed Hamidullah, İslam
Peygamberi, I, 172; bu şahsın valiliği Hz.
Ömer devrinde devam etmiş, H.23/M.643
yılında 30 yaşındayken vefat etmiştir; bk.
Kemal Atik ve arkadaşları, Sahabiler
Ansiklopedisi, İstanbul1989, s. 110.
65 Bu konuyla ilgili bir değerlendirme için bk.
"?~att, Hz. Muhı;unmed, çev. Hayrollah Örs,
Istanbul1963, s. 216.
66 Mekke uzun bir süre İlırabimi geleneğin merkezi olarak devam etmiş, ancak Kabtani
Kabilesi'nden Ebu Sümiime künyesini taşı­
yan Amr b. Luhay isimli bir kişi tarafından
dışarıdan getirilen putlarla bu bölgeye putatapıcılık aşılanmıştır. Kaynakların bildirdiğine göre bu kişinin putlan Mekke'ye ge-
-57-
KUR'AN MESAJ! İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAYI: 8
bir taraftan Kabe .sembolizmiyle şekil
plam.nda İbrahiıni olduğunu iddia eden,
diğer taraftan da yedek iliiliları devreye
sokarak "karma" bir din (şirk dini) icad
eden müşriklerin sultaları sona erdirilerek Mekke tekrar ilk haline dönmüştür. Zaten Kur'an da Mekke'de zulmün devam etmeyeceğini 67, ekonomik
refah dolayısıyla şımarmış nice toplulukların yok olup gittiği gibi68, zulüm
sergileyen Mekkeliler'in bu düzenlerinin de yıkılacağını haber vermektedir69. Artık kutsal kentin yönetimi,
İbrahiıni geleneğin gerçek izleyicileri ve
Kabe'ye değil, Kabe'nin Rabbine
ibadetin esas olduğunun bilincinde
olan Müslümanlar'ın 70 eline geçmiştir
ki Kabe'nin gerçek bakıcısı ve ona içten
saygı duyanlar da onlardır.
Mekke yönetiminin el değiştirmesi,
dar anlamda siyasi ve idfu1 bir değişik­
lik olmayıp, bir ilke değişikliğidir. Bundan dolayıdır ki müşriklerden ne isteniyorsa, Müslümanlar'dan da aynı
67
68
69
10
tirmesi şöyle olmuştur: Ağir bir hastalığa
yakalanan Amr b. Luhay'a bazı kimseler
Suriye'de Belka denilen yerde bir pınar olduğunu, oraya giderse iyileşeceğini tavsiye
etmişler, o da anılan yere giderek iyileşmiş tir.
Amr bu gidişi sırasında yöre halkının putlara
taptığını görmüş, sebebini sorunca da "Biz
bunlar aracılığıyla topraklarımıza yağmur
yağmasını ve düşmana karşı yardmı isteriz"
cevabını almıştır. Bunun üzerine bu
putlardan kendisine de verilmesini istemiş
ve aldığı putları -ki bu putlar Vedd, Suva',
Yegı1s, Ye'ılk ve N esr olup Kur'an'da da adları
geçmektedir; bk. NUh, 73/23- Mekke'ye
getirerek Kabe çevresine diknıiştir; bk. İbn
Hişam, es-Siretü'n·Nebeviyye, Mısır 1936,
I, 68/88; İbn Kelbi, Kitabü'l-Esnam, çev.
Beyza Düşüngen, Ankara 1969, s. 28; Zirikli,
A'lam, Beyrut 1984, V, 84. Böylelikle
Mekke'ye bu putların getirilmesinden sonra
her kabile kendisi için taştan (evsan), tahtadan, altından veya gümüşten insan şeklinde
putlar (esnılnı; bk. İbn Kelbi, a.g.e., s. 49)
yaparak çeşitli inanç ve gerekçelerle bunlara
tapar olmuşlardır.
Hacc, 22/25.
Kasas, 28/58;Muhamnıed, 47/13
Kasas, 28/59.
Enfru, 8/34.
şey
istenmektedir. Bir başka deyişle
sergiledikleri olumsuz davranışlardan Müslümanlar'ın uzak durmaları istenmektedir. Kur'an'a baktığı­
mızda toplum bazında Müslümanlar'dan istenen şeyin iki noktada odaklandığını görmekteyiz ki bunlar
müşrikler tarafindan en çok ihlal edilen
iki temel değerdir. Bunlardan birisi
adaJ.et olup, bununla ilgili olarak
Kur'an, Müslümanlar'a şöyle seslenmektedir: "Ey İnananlar! Allah'ın
koyduğu sembollere ve kutsal hac
ayına, Kabe'ye hediye edilen kurbanlıklara ve Rablerinin lütuf ve
rızasını isteyerek Kabe'ye gelenlere sakın saygısızlıkta bulunmaym... Sizi Kabe'den alıkoyanlara
karşı öfkeniz, saldırganlık yapmanıza yol açmasın. İyilik ve İlahi sorumluluk bilincini geliştirmede
birbirinizle yardımlaşın, kötülüğü
ve düşmanlığı arttırmada değil"71•
Açıkça görüldüğü gibi bu ayet bizzat
Müslümanlar'a hitap etmekte ve daha
önce müşriklerin yaptıkları zulüm ve
baskının bu defa onlar tarafindan yapı­
lar-ak aynı hataya düşmekten sakınma­
ları emredilmektedir. Zira Kur'an'a
göre hu.k:ıikun ve sosyal hayatm temel taşı olan adaJ.eti, inanç ve din
farklılığı da dahil hiçbir şey yerinden oynatmamalıdır: "Allah, din
uğrunda sizinle savaşmayan, sizi
yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara
karşı adil davranmaDIZI yasaklamaz. Yalnızca o, inacınızdan
dolayı sizinle savaşan ve sizi yurdunuzdan süren veya başkalarının
sizi sürmesine yardım edenlere
dostlukla yaklaşmanızı yasaklar72.
Esasen peygamberlerin ve kitapların
gönderilmesindeki temel amaçlardan
birinin, insanlar arasında adaleti sağlaMüşriklerin
71 Mrude, 5/2.
72 Mümtabine, 60/8-9.
-58-
KUR'AN'DA ŞEHİR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği)
mak olduğu Kur'an'ın beyamdır 73•
Diğer temel bir değer ise eşitliktir.
Kur'an'daki eşitlik (seva'), müşriklerin
en çok ihlru ettikleri dinsel alandaki
eşitlik olup, gerek Müslümanlar'ın ve
gerek müşriklerin inançlarının sembolü kabUl ettikleri kutsal Kabe bağla­
mında zikredilmektedir. Müşriklerin
keyfi davranarak Kabe'yi sahiplenmeleri ve ba'zı insanların ziyaretini
engellemeleri, sadece kendilerini Kabe'ye layık görmeleri, Kur'an tarafın­
dan reddedilerek Allah'ın evi olan Kabe'nin "yerli-yabancı, Kureyşli-Kureyş­
li olmayan, bedevi-medeni" gibi hiçbir
ayının yapılmadan bütün insanların
ziyaretine açık olduğu, bu konuda ba'zı
insanların kendilerini ayncalıklı görerek aksine bir davranış sergilemesinin
Allah'a gidişi engellemek anlamında
büyük bir din günaııı olduğu bildirilmiştir74. Kabe sembolizmindeki eşit­
lik, Hac, Umre, Namaz, Tavaf, oraya
saygı duyma, orayı kıble edinme gibi
ibadetle ilgili bütün konularda söz konusudur75.
Kabe'nin, bütün insanlar için bir
mabee6, güvenli bir yer77 ve kutsal
bir sembol78 olduğu ifade edilerek, bunun "herkes için" olduğu tekrar tekrar
vurgulanmaktadır. Kur'an'ın eşitlik
bağlamında gündeme getirdiği diğer bir
konu ise daha önce ifade ettiğimiz gibi
Kureyş'in kendisine tanıdığı özel statü
sayesinde hac vakfesini Arafat'ta değil,
diğer insanlardan ayn olarak başka bir
mekanda (Müzdelife'de) yapmasıdır.
Kur'an buna da karşı çıkarak Allah
katında herkesin eşit olduğunu, ırk,
sınıf veya sosyal statü farklarının hiçbir
şekilde insanlan birbirinden ayırama-
73 Hadid, 57/25.
74 Hacc, 22125.
75 Kurtubi, a.g.e., V, 4424; İbn Cevzi, Zadü'l·
Mesir, Beyrut 1984, V, 420.
76 .Al-i imran., 3/96.
77 Bakara, 21125.
78 Miiide, 5/97.
yacağını, dolayısıyla herkesin aynı
mekanda vakfe yapması gerektiğini
emretmektedir79.
Kur'an'ın hacca gidişi aynı zamanda insana gidiş olarak80 değer­
lendirdiği dikkate alınırsa, insanlar
arasında eşitliği bozucu hiçbir tavra
müsaade etmemesinin anlamı daha iyi
kavranacaktır. Nitekim iliram da bu
eşitlik bilincinin libas bazında şek­
li ifadesidir81.
Burada dikkatten kaçmaması gereken ve bizce önemli bir şey var ki o da
şudur: Gördüğümüz örneklerde Kur'an,
sosyal hayatın temel direkleri olan
adalet ve eşitlik ilkelerini Kabe sembolizminde dinsel alan ve söylem içinde
dile getirmektedir. Kur'an'ın nazil
olduğu vasat dikkate alınırsa, o gün
için inancın sosyal hayatın en önemli
alanı olduğu, dlnin hayata bakışta çok
önemli bir etken olduğu görüleceğin­
den, bu eşitlik anlayışının sadece dinsel
alanı değil, sosyal hayatın tümünü kapsayıcı bir nitelikte olduğu anlaşıla­
caktır. Çünkü dinsel eşitliği kabul etmek, aynı zamanda insanın genel anlamda eşitliğini de kabUl etmeyi gerektirecektir. Zira tarihte gerek birey
ve gerekse toplum bazında adil ve
eşit davranmayı zorlaştıran en büyük faktör din farklılığıdır. Bu
handikapm dünya ölçeğinde, çağı­
mızda da aşıldığını söylemek mümkün değiİdir.
6. BARlŞÇlL. KENT
Anakent Mekke'nin güvenli bir
kent olması, gayet tabiidir ki orada kitlesel bir çatışma, bir iç savaş olmamasıyla yakından ilgilidir. Bunun için
Mekke'ye "dokunulmaz/kutsal/haram"
kent denilmiştir. Çünkü Mekke'de bu-
79 Bakara, 21199.
80 Hacc, 22127.
81 Haccın içerdiği eşitlikle ilgili geniş bilgi için
bk. Ali Şeriatı, Hac, çev. Fatih Selim,
İstanbul1985, s. 23 vd.
-59-
KUR'AN MESAJ! iLMI ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, HAZİRAN 98, SAY!: 8
lunan Kabe'nin kutsallığı ve dokunul82
mazlığı, şehri de kapsamıştır • Hatta
bu kutsallık, şehrin meskün bölgesinin
dışına taşarak oldukça geniş bir bölgeyi
mukaddes topraklar haline getirmiştir
ki bu alana ''haram= Kutsal/Dokunulmaz mıntıka" denilmiştir83 . Ayrıca
ateşkes dönemi olan haram aylan da
-ki bunlar Receb, Zilka'de, Zilhicce ve
Muharem aylandır- Mekke'niıı banşçıl
bir kent olmasma önemli bir katkıda
bulunmuştur. Bu yüzdendir ki Mekke'de ekonomik ve sosyo-kültürel sonuçları olan büyük toplantılar yapılı­
yordu84.
Mekke halkı, hem kutsal anlayış­
lan, hem de ekonomik çıkarlan için
haram aylannda savaş yasağına titizlikle uymaktaydılar. Bu onlar için o kadar önemliydi ki haram aylarından bir
gün önceki bir tarihte -yani haram aylarından birisi sayılan Receb ayından
önceki ay olan Cumadelula'nın son
günü- Müslümanlar' dan küçük bir
grup müşriklerden birisini öldürdüğü
için müşrikler, haram aylarını ihlal ettiler gerekçesiyle Müslümanlar hakkında büyük bir menfi propagandaya
girmişler, Rasülullah da çok zor durumda kalmıştı. Bunun üzerine indirilen Bakara Süresi'nin 217, ayetiyle
Hz. Peygamber teselli: edilmiştir85 . Bu
ayet mealen şöyledir: "Sana ateşkes
• aylarında savaşmanın hükmünü
sbruyorlar. De ki o ayda savaşmak
günahtır, ancak Allah'ı inkar etmek,
insanları onun yolundan çevirmek ve
Mescid-i Haram'a girmekten insanları
menetmek ve halkı yurtlarından sür82 Nemi, 27/91.
83 Bu konuda geniş bilgi için bk. Razi,
Mefatihu'l-Gayb, XII, 78.
84 Bk.Muhammed Arkon, Kur'an Okumaları,
çev. Ahmet Zeki Ün~, İstanbul 1995, s. 295;
Muhammed Cabiri, Islam'da Siyasal Akıl,
çev. Vecdi Akyüz, İstanbul 1997, s. 202.
85 Taberi, a.g.e., II, 347-349; Razi, a.g.e., VI,
31; Vahidi, a.g.e., s. 60-64; Suyıiti, edDürrü'l-Mensiir, I, 600-604.
rnek, bütün bunlar Allah katında daha
da günahtır. Çünkü zulüm ve baskı,
öldürmekten daha korkunçtur". Bakara
Suresi'nin 191. ayetinde de şayet Harem bölgesinde müşrikler Müslümanlar'a saldırırlarsa, Müslümanlar'ın da
Harem bölgesini dikkate almadan onlara mukabele etmeleri emredilmektedir. Bu iki ayetin ışığında Ca.Iıiliyye'niıı
kutsal anlayışıyla, Kur'an'ın getirdiği
kutsal anlayışına kısaca işaret etmek
istiyoruz. Şöyle ki müşrikler, kutsala
şekil planında ve yüzeysel bakarak
haram aylarmda savaşmanın günah
olduğuna inanıyorlardı. Ancak Müslümanlar'la yaptıkları antlaşmaya
uymuyorlar, onların Kabe'yi ziyaret etmelerine izin vermiyorlar ve inananlan
kendi yurtlan olan Mek-ke'den sürgün
ediyorlar, Müslüman olınak isteyenlere
müsaade etmiyorlar, inançlarına
hakarette bulunuyorlar, bütün bunlardan sonra da kutsal ayları ve kutsal
bölgeyi istismar ederek, ina-nanlan daha da zor durumda bırakmak istiyorlardı. Kur'an böyle bir kutsal telakkisine karşı çıkarak, Kabe'de de olsa
haram aylarında da olsa, bir saldırı
anında zulme ve aşırılığa kaçmamak
şartıyla mukabele etıneye izin vererek
insanın zarara uğratılınasma müsaade
etmemiştir. Çünkü insan, Kabe'den
de haram aylarında da daha kutsal
bir varlıktır. Böylece Kur'an'ın getirdiği kutsallık, yapısal ve şekli olmayıp fonksiyoneldir. Nitekim kıble
değişikliğiyle bunu somut olarak ortaya
koymuştur. Kur'an'a göre kıbleden
maksat bir yönün diğer yönlere üstünlüğünden dolayı oraya yönelmek olmayıp, bu yönelişten maksat İlahi mesajı getiren Peygamber'e bilinçli olarak
tabi olmaktır 86. Şayet kutsallık fonksiyonel olmayıp, yapısal olsaydı, kıble
herhangi bir değişikliğe uğramadan
86 Bakara, 2/142-143.
-60-
KUR'AN'DA ~EHİR TASARIMININ TEMEL NiTELiKLERİ (Mekke Örneği)
Kudüs veya Mekke olarak ilk haliyle
sabit kalırdı. Bu böyle olmadığı gibi
kıble değişikliğine karşı çıkanlar, dolayısıyla Hz. Peygamber'e uymayanlar,
kıbleyi değiştiriyor dey-ip, işin esprisini
kavramayarak şekli ma'nada bir yöne
kutsallık vermeleri sebebiyle kı­
nanmışlardır87.
Kur' an, kutsallığı, Kabe sembolizmiyle mekanın kutsal bilinmesi;
haram aylan sembolizmiyle de zamanın kutsal bilinmesi şeklinde telakki etmiş, bunu da insan ve sahip
olduğu değerler lehine realize etmiştir. Bu bakımdan bütün zamanlarda. ve bütün mekanlarda kan dökmeyi
ve inancından dolayı insanlara baskı
yapmayı yasaklamıştır. Hangi zaman
ve mekanda olursa olsun, saldırıya kar88
şılık verme ilkesini getirmiş , saldırıyı
89
başlatanı suçlu ilan etmiştir .
Burada bir şeye daha dikkat çekmek istiyoruz: Yaygın kanaatin ve
propogandanın aksine Kur'an bir
00
d ın savaşına onay vermemış, ancak adalet savaşını emretmiştir. Nitekim Mekke'nin fethi bunun en somut bir örneğidir. Şayet bu bir dm
savaşı olsaydı, fetih günü, Mekke
müşrikleri öldürülür, esir alınır veya
sürgün edilirlerdi. Halbuki fetihle
kimse Müslüman olmaya zorlanmadığı
gibi, yurdundan da çıkarılmamıştır. Sadece hac yönetimi ve Kabe hizmetleri
Kabe'nin kuruluş amacına uygun olarak el değiştirmiştir. Kur'an banş taraftan olan müşriklerle, inancına
o
A
9
bakmaksızın barış yapılmasını \
düşmanla yapılan antlaşmaya
92
sa-
dık kalınmasını , buna mukabil
savaşı başlataıılara mukalıele
87
88
89
90
91
92
Bakara, 21142, 177.
Hacc, 22139-40.
şı1ra., 42141-42.
Mümtehine, 60/89.
Enfa.I, 8/61; Tevbe, 9/6.
Tevbe, 9/4, 6; Nisa, 4/92.
edil-
mesini93 ve zulme uğratılarak yurtlarmdan çıkarılıp sürgün edilenlerin
94
savaşmalarını meşru görmüş ve bunu
da ''Fi Sebilillah = Allah Yolunda Savaş"
olarak nitelendirmiştir95 • böylece, Mazlum halkın kurtuluş savaşı, Allah yolunda savaş; halka yapılan zulüm ve
96
baskı da "fitne" olarak ifade edilmiş­
tir ki Barışa giden yol da, ancak zulüm
ve fitnenin ortadan kaldırılması ile
mümkündür.
SONUÇ
Bir şehir olarak Mekke'nin
"anakent, güvenli kent, özgür ve
bağımsız kent, müreffeh kent, eşitlikçi
ve adil yönetiınli kent ve barışçıl kent"
gibi temel niteliklerini detaylı bir şekil­
de ele aldık ve inceledik. Bu incelemede
Kur'an'ı esas aldık,bu sebeple konuyu
Kur'an'da belirtilen niteliklerle sınırlı
tuttuk.
Söz konusu bu niteliklerin tarihsel
anlamda Mekke'ye has teknik ve
değişken özellikler olmayıp, vahyin tesbit ettiği değerler olması itibariyle
İslam vahyinin ve risaletinin evrenselliği ile paralellik arzettiği kanaatine ulaştık. Bu bakımdan Mekke'ye ait misyanun aslında bütün zamanlar için
geçerli bir şehir ''tipoloji"si olduğunu
düşünüyoruz. Nitekim "insan, şehir ve
medeniyet" konusuna eğilen büyük
İslam filozofu Farabi'nin de "üstün şe­
hir ve üstün toplum" için öngördüğü
unsurlar, Kur'an'ın Mekke örneğinde
ele aldığı temel değerlerle çakışmak­
tadır. Ayrıca bu nitelikler, dünyadaki
önemli bütün toplumsal olayların
örneğin: Fransız İlıtilali ve Tanzimat
gibi hareketlerin sloganı olarak kullanılacak kadar önem arzetmiştir.
Bugün de modern şehirlerin, bu değer­
lerin peşinde koştuğu yadsınamaz.
93
94
95
96
. 61-
Tevbe, 9/12-13.
Hacc, 22139-40.
Nisa, 4/75.
Bakara, 2/217 .
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAYI: 8
Aslında
Mekke örneğinde, Kur'an'da
belirtilen temel unsurlar, aynı zamanda insanın zorunlu gereksinimleridir.
Nitekim psikolog Abraham Maslaw'un
(1908-1972)-bilimsel bir yaklaşımla ele
aldığı; açlığı giderme ihtiyacı, güvenlik
ihtiyacı, saygı görme ve bağımsız olma
ihtiyacı gibi insanın fizyolojik ve
psikolojik ihtiyaçlarını dile getirdiği
"Temel İhtiyaçlar Teorisi"97 de bu
görüşümüzü doğrulamaktadır
İnsanın temel ihtiyacı olan bu
unsurların
Kur'an'da mekan platformunda ifade edilmesi, insanın
uygun ve elverişli çevreye olan
ihtiyacını göstermektedir. Çünkü
ba'zı insanlar bireysel olarak ahlaki
davranış sergilemek isteseler bile, olumsuz çevre koşullarında bu isteklerini
olarak anlamaktayız. Ancak gerek
zaman ve mekan bazında ve gerekse
din ve kutsallık bazında hiçbir düşünce
ve ideoloji insanın önüne geçemez, onun
aleyhine kullanılamaz, zulüm ve baskı
aracı yapılamaz. Nitekim Kur'an, Kabe
kutsallığıyla bu tutumu zirve noktada
sergileyen müşrikleri çok sert bir biçimde suçlamış ve Kabe'deki namaz ve
ibadetlerini yüzlerine çarpmıştır.
Çünkü Kur'an, Kabe'ye saygının insana saygı, Hacc'a gidişin de aynı
zamanda insana gidiş olduğunu, kutsal ayları insandan daha değerli saymanın yanlışlığını vurgulayarak, insanın zamandan ve mekandan daha saygıdeğer olduğuna dikkat çekmiştir.
Bu incelememizde ulaştığımız bir
sonuç da şudur: Bir şehir yönetiZira sosyal bir varlık olan insan, mi; şehrin imarını, bakım ve temiztoplumdan ve çevreden bağımsız olarak liğini, kalkınmasını ve zenginliğini,
yaşayamaz. Bu bakımdan Kur'an'da
gelecek kuşakların maddi ve ma'nevi
Mekke'nin temel özellikleri olarak an- mutlulUk ve refahını düşünen sorumlu
latılan hususları, bir toplum projesikişilerden oluşur; halkı da soy ve boy
nin mesajı olarak algılamaktayız.
çerçevesi içinde başka gruplara karşı
Dünyada birçok din, kutsal kabUl birbirlerini himayeci anlayıştan uzakedilen birçok mekan ve mabet olmasına laşarak evrensel geçerliliği ve doğru­
rağmen, bir şehir olarak Mekke gibi · luğu olan ortak ülküler etrafında bir
vahiy tarafından barış ve güven- toplum düzeyine ulaşırsa, işte o ülke
liğin sembolize edildiği ve bugüne
ve toplum ancak o zaman saygın, güvenkadar bu özelliğini koruyan herhangi li, müreffeh ve uzun ömürlü olur. Bu
bir mekan bulunmamaktadır. İslam anlamda Kur'an'da bir şehrin
vahyi, Mekke örneğiyle bu konuya yer yönetim programı, Mekke örvermekle, kanaatinıizce yeryüzünde neiğinde şehrin ma'nevi kurucusu
barış ve güvenliğin somut olarak bir
Hz. İbrahim'in dua ve dileği olarak
sembolle temsil edilmesine ihtiyaç ifade edilmektedir. Kur'an'daki
olduğunu göstermiştir.
''Makam-ı İbrahim" ve "Millet-i
BU: ma'nada Mekke'nin, güvenlik İbrahim" kavramları da bu kurucunun
ve kutsallığını, genel anlamda yoluna çağrı ifadeleridir.
mekanın
dokunulmazlık
ve
Bu inceleme sonucu bizde oluşan
saygınlığının; Hac ve haram aybir başka kanaat de şudur: Bir şehir
tarının kutsallığını da, zamanın
ve toplum sağlam temeller üzerine kukutsallığının sembolik bir ifadesi
rulmaz, adil ve sorumlu kimseler
tarafından yönetilmezse, çöküşten
97 Krech ve Ark, Cemiyet İçinde Ferd,
tercüme: Mümtaz Turhan, İstanbul1983, I,
kurtulamaz. Kur'an bunun üzerinde
124-125.
ısrarla durmaktadır. Bu bağlamda
gerçekleştiremezler.
başka
-62-
l
KUR'AN'DA ŞE:EfİR TASARIMININ TEMEL N!TELİKLERİ (Mekke Örneği)
Mekke
ömeğinde karşımıza şu
durum
Yemenli güçlü komutan Ebrehe'nin Fil ordusu dahi
Mekke'yi yıkamazken, kendi halkı
olan Ebu CehİI ve emsa.Iinin sergilediği sorumsuzca tutum, zulüm,
baskı ve adaletsizlikler Mekke'nin
çöküşüne neden olmuştur. Ancak,
ma'nevi kurucusu Hz. İbrahim'in dua
ve çağrısına uyarak İbrahim! dini
tekrar ihya eden Hz. Muhammed ve
onu izleyenler tarafından Mekke tekrar
kuruluş amacına uygun olarak tarihi
misyonuna kavuşmuştur.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
Mekke, bilgisiz, cahil bedevilerle
dolu küçük bi~ şehir değil, aksine
entellektüel gezginlerin, kültürlillerin ve profesyonel tüccarların
98
bulunduğu ülke mesabesinde bir
şehir olduğundan, sadece bir şehir
yönetim modeli olarak değil, bir
ülke yönetim modeli olarak da
değerlendirilebilir. Bu modelin de
amacı, güven ve huzur dolu bir
toplum, hür, bağımsız (atik) ve
saygın (haram) bir ülke inşa etmektir.
çıkmaktadır:
98 İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, çvr.,
Süleyman Ateş, Ankara ts. s, 168.
-63-
Download