KUR'~'DA ŞEHİR ~ASARIM~~NIN TEMEL NITELIKLERI (Mekke Orneği) Dr. HasanELİK · sayıdan devam) Not: Geçen sayıda, konu baŞlığı olan "Kur'an'da Şehir Tasarımının Temel Nitelikleri", teknik bir aksaklıktan dolayı "Kur'an'da Şehir Tasarımının Nitelikleri" şeklinde çıkmıştır. Düzel- (7. tiriz. 4. MÜREFFEH KENT Şüphesiz ekonomi, insan hayatının temel gereksinimlerinden ve sosyal tekamülün lokomotiflerinden birisidir. Bu bakımdan bir toplum kaçınılmaz olarak ekonomiyle yüzyüzedir. Böyle olunca elbetteki Mekke'nin de ekonomik bir yönü söz konusu olduğundan, burada Mekke'nin ekonomik boyutu üzerinde durmak istiyoruz. Mekke Şehri'nin ekonomiyle olan ilişkisini, Kabe'nin bamsi, dolayısıyla Mekke'nin ma'nevi kurucusu olan Hz. İbrahlm'e kadar götürmek gerekmektedir. Hz. İbrahlm, ailesini ekinsiz ve kurak olan bu bölgede iskan edince, 1 onların güvenlik içinde yaşamaları için bu toprakların güvenli bir yer, refah içinde hayatlarını sürdürmeleri için de ekonomik düzeyi yüksek bir yer olmı;ı.sı 2 için dua ve dilekte bulunmuştu • Hz. İbrahlm'in bu dua ve dileğinin gerçekleşerek Mekke'nin tarih boyunca bütün çevreden daha güvenli ve ekonomik düzeyi daha yüksek bir şehir haline geldiği, hem tarihi kaynakların verileriyle, hem de Kur'an'ın beyarn ile sabittir. 1 2 ------------------- Muhammed Hamldullah, Mekke'nin Hz. İbrahim zamanında çöl olsa da orman ve sudan tamamen yoksun olmadığını, her ne kadar daha önce iskan edilmemiş olsa da Hz. İbrahim'in bu bölgenin iskana elverişli olduğunu sezdiğini ve bunun için ailesini orada iskan ettiğini söyle:ıp.ektedir; bl};. M. Hamldullah, "el-llaf veya Islam'dan Once Mekke'nin İktisadi-Diplomatik Münasebetleri", AÜİFD, çev. İsmail Cerrahoğlu, Ankara 1961, IX, 213. Bk.İbrahim, 14/35-37; Bakara, 2/126. Mekke'nin güvenliğiyle ilgili olarak daha önce bilgi vermiştik. Burada onun ekonomik yönü üzerinde duracağız. Şunu hemen ifade edelim ki Mekke, tarıma elverişli bir bölge olmamakla birlikte Hz. İbrahim'in duasında belirttiği gibi, Kabe'yi ziyaret amacıyla gelenler tarafından Mekke'ye getirilen çeşitli yiyecek maddeleri sayesinde Mekke halkı temel ihtiyaç maddelerini rahatlıkla elde etmişleı:dir. Kur'an-ı Kerim, Mekke'nin sahip olduğu bu bolluğu şöyle anlatmaktadır: "Biz Mekkeliler'i katımızdan bir rızık olarak bütün ürünlerin her taraftan toplanıp getirildiği güvenli, dokunulmaz bir yere yerleştirmedik mi?',a. Bu, bir nevi turizm faaliyeti olarak düşünülürse, turistik bölgelerin diğer yerlere göre daha müreffeh bir hayat sürdüğü bilindiğinden kolayca kavranabilecek bir duruindur. Burada, çevre halkı tarafından Mekke fakirlerine ikram edilmek üzere Kabe'ye hediye edilen kurbanlık hayvanların -ki Kur'an'da buna "elRed~ denilmektedir- Mekke ekonomisine önemli bir katkı sağladığı hatırlanmalıdır. · Kabe sebebiyle dini turizm sayesinde canlanan Mekke'deki ekonomik hayat, daha sonraları Mekke'nin bir ticaret merkezi haline gelmesiyle oldukça yüksek düzeye ulaşmıştır. Öyle ki Mekke halkı olan Kureyş'in hayat standardı, Hicaz'ın diğer bütün yerlerinde yaşayanlardan daha yüksekti5 • Mekke'nin bir ticaret merkezi haline gelmesinde, oradaki güvenliğin temel bir etken olduğu muhakkaktır. Çünkü 3 4 5 -48- Kasas, 28/57. Bk.Maide, 5/97. Geniş bilgi için bk. İzzet Er, "Hicret Öncesi Mekke'de Kapitalizm", Uludağ ilahiyat Fakültesi Dergisi, Bursa 1992, sayı 4, s. 309. KUR'AN'DA ŞEHJR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği) insanlar herhangi bir saldınya uğrama korkusu olmaksızın oraya gelebiliyor ve herhangi bir tehlikeye karşı Ka.be'ye 6 sığınabiliyorlardı • İşte bu durum Mekke'nin tüm Arap Yarımadası'nda en büyük ticarı pazar ve çarşı olmasını sağlamıştır. Öyle ki Kur'an'ın bir süresine başlıca konu olabilecek bir boyuta ulaşmıştır. Tamamen bu konuyu işle­ yen Kureyş Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "Kureyş, yaz ve kış seferlerinde güvenliklerini sağlayan, onları açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan bu mabedin (Kabe'nin) Rab7 bına kulluk etsin" • Bu sürenin ilk iki ayeti Mekkeliler'in ticari yaşamıarına dikkati çekerken, son iki ayeti de bu ticari refahın boyutlarını tasvir etmektedir. Mekke halkının tamamını teşkil eden 8 Kureyş , kendilerini çok iyi besieyecek yeterli miktarda yiyeceği ithal edebilmekte ve kendilerini tehdit eden dış düşmanları da bulunmamaktaydı. Kur'an'da Mekke'nin ticari özelliği birçok bakımdan vurgulanmaktadır. Öncelikle orada ziraatin olmadığı, Hz. !brahlın'in ağzından ifade edilmektedir9. Kureyş'in vatanı olan Mekke'nin bu temel özelliği dikkate alanırsa, bu kablle için ticaretin ne kadar önemli olduğu ve Kur'an'da zikredilmeye değer bir boyuta ulaştığı dapa iyi anlaşılabi- s 7 8 9 Watt, Muhammed Mekke'de, çev. Rahmi Ayaz-Azmi Yüksel, s. 10. Kureyş, 106/1-4. Kur'an'ın nazil.olduğu dönemde tüm Mekke halkının Kureyş Kabilesi'ne mensup olduğu unutulmamalıdır; bk. Muhammed Tahir İbn Aşı1r, Tefsiru't-Tahrir ve't-Tenvir, Tunus ts., XXX, 556. Watt şöyle demektedir: "Kureyş her ne kadar liikabı Kureyş olan "Fihr" isimli bir kimsenin soyundan geldiklerini iddia eden kimselere denilmiş ise de, bu isim esas itibariyle karma bir topluluğu ifade için kullanılan bir liikabdır. Kur'an'da o döneme iiit ismi geçen tek kabile Mekke'de yerleşik olan Kureyş'tir; bk. Watt, Hz. Muhammed'in Mekke'si, çev. Mehmet AkifErsin, Ankara 1995, s. 36. İbrahim, 14/37. lir. Çünkü Kureyş'in hayatı, ticaret ile kaimdir. Ticaret yoksa onlar için hayat da yok demektir. Eğer Mekke bir ziraat kenti olup halkı da kendi kendine yeterli olsaydı, ticari hayat bu kadar hayati olmaz ve belki Kur'an'a da konu edilmezdi. Bu bakımdan Kureyş için güven içinde ticari seyahat kayda değer bir olaydır. Kur'an'ın "Yaz ve Kış Seyahatleri" ifadesinden her ne kadar ba'zı müfessirler Kureyş'in sadece-kışın Yemen'e, yazın da Şam'a olmak üzere yaptığı iki 10 ticarı seferi anlıyorlarsa da , kanaatimizce Kureyş'in ticari seyahatleri bunlarla sınırlı değildir. Kabilenin adı geçen iki ülkeyle daha çok ticari ilişkiler içinde olduğu bilinmekle beraber, ayette mutlak olarak ifade edilen .bu ticari seferleri yalnızca bu iki ülkeye tahsis etmek doğru değildir. Kureyş Kabilesi'nin bu iki ülkeyle olduğu gibi, Habeşistan ve İran'la da ticarı ilişkileri ve bu ilişkilere ait ant:. 11 laşmaları bulunuyordu • Nitekim Kur'an'da Mekkeliler'in gemi ve deniz yoluyla seyahatte bulunduklarına dair bir dizi referans bulunmaktadır 12 • Ba'zı bilginler bu deniz seyahatinin Habeşistan'a yapıldığını ifade etmektedirler13. Her halde ba'zı müfessirlerin Kureyş'in ticari seferlerini Şam ve Yemen'le sınırlandırmaları, adı geçen ülkelerle yapılan ticarı hacmin büyük olmasından dolayıdır. Ayrıca Mekke'nin ticari bir merkez ve ekonomisinin çok iyi olduğunun göstergelerinden birisi de dini alana transfer edilen ticari kavramlardır14. 10 İbn Cevzi, Zadü'l-Mesir, Beyrut 1984, IX, 241. l l Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 25; M. Lammens, ''Mekke", İA, VII, 630. 12 Örneğin İbrahim, 14/32; Nıihl, 16/14; Ankebut, 29/65. 13 Watt, Hz. Muhammed'in Mekkesi, s. 76. 14 Örneğin yazmak (Kelıf, 18/49); hesô.b (Hakka, 69/26); mizô.n (terazi) (Kiiria, • 49. KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, HAZİRAN 98, SAYI: 8 Mekke'nin ticari hayatını besleyen kanallardan birisi de hac fuarlarıclır. Çevredeki tüm Araplar, ataları İbrahim'in geleneğine -ba'zı hurafeler katarak da olsa- uyarak her yıl haccetmek üzere Mekke'de toplanıyorlardı. Razi bu durumu şöyle ifade etmektedir: "Mekke'yi merkez bir şehir (Ümmü'lKura) yapan sebeplerden birisi de çocukların analarının etrafında toplandığı gibi, bütün insanların hac yapmak için orada toplanmasıclır 15• Kur'an'da Hz. İbrahim'in insanları yürüyerek veya binekler üzerinde uzak yollardan hacca gelmeye çağırmasını ve böylece oradaki maddi, ma'nevi faydadan istifade etmelerini, Allah'ın rızık olarak verdiği hayvanları (kurbanları) yemelerini ve fakiriere de yedirmelerini emretmek süretiyle haccın maddi ve tican yönüne işaret etmektedir16• Hacta elde edilen ekonomik gelirin boyutunu Mekke'nin fethinden sonra nazil olan ve müşriklerin Kabe'den · uzak tutulmasını emreden şu fiyet ortaya koymaktadır: "Ey İnananlar! Müşrikler necistirler, onun çin bu yıl­ dan sonra Mescid-i Haram'a yaklaş­ masınlar (yani haccetmesinler). Eğer onların hacca gelmemesi neticesinde ekonomik hayatın sarsılıp içine düşe­ ceğiniz yoksulluktan korkarsanız, biliniz ki Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir" 17• Bu ayette açıkça görüleceği üzere mü'minler, müşriklerin hactan alıkanmaları halinde ticaretlerinin zayıflayacağı ve gelirlerinin düşeceğinden korku duymaktadırlar. Bu da haccın Mekke ekono101/6); ödünç (Bakara, 2/245); rehin (Müddessir, 74/38) kavramları bunlardan ba'zılarıdır. ı5 Razi, Mefatihu'l-Gayb, Beyrut 1990, XIII, 67; bu konuda geniş bilgi için bk. Cabiri, İslamda Siyasal Akıl, çev. Vecdi Akyüz, İstanbul 1997, s. 202 vd. ı6 Hacc, 2212G.-29. ı 7 Tevbe, 9/28. misine katkısının çok ileri boyutlarda göstermektedir. Bugün de her sene yaklaşık üç milyon insanın bir araya geldiği hac olayının ekonomik yönü hala önemini korumaktaclır. Ayrıca ''Eşhuru'l-Hurum" diye bilinen dört ay süreli ateşkes döneminde -ki bunların iki ayı (Zilka'de, Zilhicce) hac dönemine rastlamaktadır­ Mekke'nin ticari hayatına katkısı büyük olmuştur. Kutsal kahıll edilen bu aylarda büyük ticaret fuarları düzenlenmekte ve insanlar güven içinde bu fuarlarda bir araya gelmekteydiler. Muhammed Hamidullah bu konuya dikkat çekerek şöyle demektedir: "Arabistan'ın doğusundaki Mekke'nin rakipleri "Suhar" ve ''Deba" liman şehirleri, sahip oldukları milletlerarası büyük fuarların kurulup faaliyet göstermeleri için ·"Eşhuru'l-Hurum CAllah'ın Musalaha Ayları)"dan sadece bir tekine sahiptiler ki o da "Receb" ayıclır. Mekke ise bu ayların birbiri arkasına gelen ve o sırada Araplar'ın kullandığı takvim yılının onbirinci, on ikinci ve birinci ayı olan her üçüne de sahipti. İşte bu sebepledir ki bütün Arabistan'ı içine alan çok sayıda ittifak antlaşmaları ve keza İran, Habeşistan, Bizans ve sair yerlerin hükümolduğunu darlarıyla aktedilmiş antlaşmali:ırla birlikte Mekkeliler'e AraFJ Yarıma­ dası'nın diğer bölgelerinde hiç bulunmayan bir emniyet ve selamet te'min 18 etmiş bulunuyordu • Unutmamak gerekir ki Mekke'nin diğer bölgelerden çok farklı bir biçimde ekonomik bir merkez olmasını sağlayan temel faktör güvenliktir. Ekonomik refahı yakalamada güvenliğin önemi o gün için neyse, bugün için de odur. ı8 Muhammed -50- Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 25; ayrıca bk. H. Lammens, "Mekke", İA, VII, 630; Bernard Lewis, Tarihte Araplar, çev. Hakkı Dursun Yıldız, İstanbul ı979, s. ı 7 vd. KUR'AN'DA ŞEHİR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği) Dolayısıyla Kur'an'ın tesbit ettiği bu gerçek, insan hayatının dünü ve bugünü için de geçerlidir. Bu bakımdan mes'eleyj Kureyş Kabilesi'nin hayat hikayesi şeklinde okuyup geçmek yerine, Kureyş'in şahsında es~sları itibariyle her zaman geçerli bir ekonomik ve sosyal hayat modelinin önerildiğini, bunun esasını da iç ve dış barışın teşkil ettiğini düşünüyoruz. iç ve dış iyi ilişki­ ler kurmuş, ba'zı ülkelerin; geniş ve verimli tarım arazilerine, zengin. yeraltı madenierine sahip, fakat içte ve dışta kavgalı nice ülkelerden daha mutlu ve müreffeh olduğu düşünülürse, Kur'an'ın tesbitinin hala geçerli olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Burada konuylı:;ı. ilgili olarak günümüz dünyasından ba'zı canlı örnekler vermek istiyoruz. Bilindiği gibi İsviçre, Avrupa'nın en dağlık ve geçim kaynakları en kıt olan ülkesidir, fakat iç barış ve özellikle bankacılıktaki itimat ve emniyet sebebiyle milletlerarası sermayeyi büyük ölçüde kendisine çekebiimiştir. Ülkedeki güven ve istikrar ile dış ticaretteki iyi ilişkiler, İsviçre'yi refah ve zenginliğin zirvesine çıkarmıştır. Bir başka örnek olarak Japonya'yı ele alabiliriz. Volkanik kayaların meydana getirdiği yüzlerce adadan ibaret olan bu ülke, 130. 000. 000 nüfUsuna karşılık Türkiye'nin sadece Trakya bölgesi kadar ekili-biçili bir araziye sahiptir. Buna mukabil ülkede sağladığı iç banş, özellikle kendine mahsus çalışma banşı sayesinde kurduğu ve geliştirdiği sanayi ve ticaretiyle Japonya, dünyanın en zengin ülkeleri arasına girmeyi başarmıştır. Yalnızca temel gıda maddelerini değil, sanayi için gerekli olan hemen her çeşit hammaddeyi ülke dışı kaynaklardan satın alan Japonya bunları işleyip mamul hale getirdikten sonra dış ülkelere satmaktadır. Üstelik dış Günümüz dünyasında barışı sağlamış, komşularıyla pazarlarda adı "rekabet edilmez" ülkeye çıkmış bulunmaktadır. Japonya bu başarısını halkının iyi kaynaşmış bir kitle olmasına, iç ve dış barışı sağlamış olmasına ve nihayet ibadet heyecanı ile üretim ve ticaret zihniyetille borçludur. İç barış ve toplumsal uzlaşmayı sağlayamaması, kendi içinde ve dışçı karşı ideolojik saplantı ve kavgaları sürdürmedeki ısrarı, geri kalmış ülkelerin en belirgin özelliğidir. Buna karşılık ekonomik refahı ve ülke içindeki sosyal düzeni tesis edebiimiş ülkelerin de en belirgin özelliği, güven ve istikran temin etmiş, ideolojik kavgalardan uzak kalmayı başarmış olmalarıdır. Burada bir konuya daha işaret etmek yerinde olacaktır kanaatindeyiz. Şöyle ki: Kur'an bir taraftan İslam öncesi Mekke toplumunun ulaştığı ekonomik refalıa dikkat çekerek bunun çok önemli bir olgu olduğunu gündeme getirirken, diğer taraftan bu ekonomik refalıın, israf, şımarıklık ve taşkınlık boyutlarına varacak ölçüde ve sadece belirli bir grubun hegemonyası altında olmasını, diğer toplum katmanlarının bu refalıtan ma.hrfun edilerek pay almamasını şiddetle eleştirmektedir. Bu bakımdan Kur'an'daki varlık ve servetle ilgili ayetleri genel anlamda servete karşı bir tutum olarak değil, öncelikle sahip oldu)rları serveti sorumsuzca harcama ve kullanma tutumu sergileyen Mekkeli büyük zenginlere yönelik bir eleştiri olarak anlama gereği vardır; yani söz konusu eleştiri, salt anlamda servete değil, onu kullanma biçimine yöneliktir. Kur'an'ın İslam öncesi Mekke toplumunda var olan ekonomik modeli eleştirisi ve buna karşın yeni. önerileri şöyle özetlenebilir: Kur'an'ın Mekke zenginleri örneğindeki tesbitine göre, yüksek ekonomik düzeye salıip olmak, -51- KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAY!: 8 çeşitli davranış biçimlerini de beraberinde getirmektedir. Söz konusu davranış biçimlerinin en başında sosyal dayanışmadan uzak bireyci ve beıicil yaklaşım gelmektedir. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak da Mekke zenginleri herkesten daha çok mal yığınayı ve daha fazla servete sahip olmayı arzulamakla (tekasür) kınanmaktadırlar 19. Servete karşı bu şiddetli arzu ve onu tek başına en büyük değer kabUl etmeleri, onların sadece mal yığanlar olarak değil, aynı zamanda bu malın kendilerini ölümsüz kılacağını sanan kimseler olarak da nitelendirilmelerini gerektirmiştir20. Bu bakımdan genelde bütün peygamberlerin, özelde de Hz. Muhammed'in mesajını reddetme fikri daha çok bu tip kişiler arasında görülmektedir21. Çünkü Peygamber'in getirdiği ll::lhl mesajı kabul eden kişi, aynı zamanda sahip olduğu servetin kullanımında da' bu mesajın gerektirdiği bir takım değişiklikleri kabul etmiş olacaktır. Kur'an bu konuda şu çı:).rpıcı örneği vermektedir: Hz. Şuayb'ın halki, sadece atalarının putlarını terketmekle değil, aynı zamanda mallarıyla, canlarının istediği herşeyi sorumsuzca yapmayı da terketme]p.e karşı karşıya kaldıklarında buna şaşırıp kalmışlardıi2. . Bunun içindir ki bu tip insanlar her ne kadar sözde Allah'ın varlığına ve ahiret gününe inanıyor görünseler de, Kur'an'a göre onlar bu inancı ciddiye .almamakta ve ona göre davranmamaktadırlar. Çünkü bu insanlar şayet bir hesap günü varsa, o gün kendilerinin ayrıcalıklı bir muameleye tabi olacaklarını var sayıyorlardı. Tıpkı dünyada insanlar arası ilişkilerde zenginlere özel bir muamele yapılmasını gerekli gördükleri gibi. İşte bu nedenle Kur'an'da gerek dünyada, gerek ahirette bir kimse hakkında hüküm verirken, onun servetinin herhangi bir etkisi olmayacağına dair hükümler 23 vardır . Gene Kur'an'ın bildirdiğine göre ekonomik gücü elinde bulunduran Mekke zenginleri, servetlerini toplum içindeki özel konumlarının ve kişisel otoritelerinin bir ölçütü saymaktaydılar. Bunun sonucu olarak da insanlara karşı kibirli ve küstahça tavırlar sergilemekteydiler. Kur'an'da onların bu tür davranışlarıyla Kur'an mesajını reddetmeleri arasında kurulan ilişki çok dikkat çekicidir: "Gerçek şu ki insan kendisini servetinden dolayı bağımsız (müstağni) ve kendi kendine yeterli görürse azar" 24. Bölge ülkelerine göre oldukça refah içinde bulunan Mekke ekonomisi, sosyal dayanışma ve sosyal sorumluluk duygusundan yoksun olan zenginlerinin kendilerini merkeze alan bireyciliği ve bencilliği sonucu çöküşten kurtulamamıştır. "Suçlu azaptan korunmaya karşılık, o gün çocuklarını, eşlerini, kar~ deşlerini, kendisini himaye eden bütün akrabalarını ve yeryüzünde bulunan herşeyi vermek ister. Ama hayır! Onu bekleyen tek şey alev saçan, derisini kavuran bir ateştir. O, iyiye ve doğruya sırtını dönenleri ve hakikatten uzaklaşanlar, servet biriktirip onu öteki insan5 ların elinden alanları kendine çekel • Alıiret gününe inanmayanların durumlarını tasvir eden bu ayetlerde, bireyci, bencil yaklaşımların merkezde olduğu ve sosyal dayanışmadan uzak olan bütün ekonomik yapıların çökmeye mahkılm olduğu beyan edilirken, buna karşın Kur'an'ın kendisine inanan kimselere önerdiği ekonomik modelde Tekasür, 10211. Hümeze, 103/2-3. Örneğin bk. Sebe', 34/34-35; Tevbe, 9/69. Hud, 11187. 23 Örneğin bk. Leyi; 92/8-11; Hakka, 69/28; Şu'ara, 26/88; Al-i İmran, 3/10, 116. 24 'Alfık, 96/6-7. 25 Me'Rric, 70/11-18 . 19 20 21 22 . 52. KUR'AN'DA ŞEHİR TAsARIMININ TEMEL NiTELiKLERİ (Mek.ke Örneği) bu olumsuzluklara düşmemeleri istenmektedir. Müslümanlar'dan istenen, Mekkeli sorumsuz servet sahiplerinin yapmadıkları şeyleri yapmaktı. Şöyle ki servet sahibi olmak, mutlak ma'nada üstünlük değildir. Zira üstünlük servete sahip olmakla değil, onu sosyal sorumluluk içinde doğru yönde kullanmaktır. Müslüman mal yığmaz, bililis onu gerektiği şekilde harcar, kesinlikle cimrilik yapmai6• Bir Müslüman için mal bir üstünlük değil, bir sınavdır27• Müslüman servetinin kendisini Allah'ı anmaktan alıkoymasına izin vermez 28• O malının bir bölümünü yoksullara verir29. Gerçek ve ideal yaşamın başında, çok sevmesine rağmen malının bir bölümünü ihtiyaç içinde olanlara vermenin geldiğini 30 bilir. Yetim malına karşı gayet hassas ve onu yönetirken dürüsttür31. Kur'an bütün bunları öneritken bu davranışları sergilemenin pek de kolay olmadığını ifade ederek32, ancak gerçek İslami bir hayat iddiasında olanların bunu başarmaları gerektiğinin üzerinde ısrarla durmaktadır33• Sonuç olarak bu konuda söylenecek şey şudur: Mekke örneğinde Kur'an'ın önerdiği ekonomik model, bireysel çıkarcılığa ve sorumsuz davranışlara kapalı, sosyal adaletçi ve dayanışmacı bir modeldir ki Farabi'nin deyimiyle böyle bir toplum, üstün (fazıl) toplum, böyle bir şehir de -q.stün (fazıl) şehir34 · olup, bütün organları birbirleriyle yardımlaşan sağlıklı bir bedeni andırır. 5. ADiL YÖNETİMLİ KENT Her insan yaşamak ve kendisini geliştirmek için birçok şeye muhtaç olup 26 27 28 29 30 31 32 33 34 Tevbe, 9/103; Leyl, 92/18. Enfa.J., 8/28; Tegabün, 64/15. Münafikıln, 63/9; Nıir, 24/87. ~ariyat, 51119; Me'aric, 70/24-25. Al-i Iınran, 3/92. Nisa, 4/2, 5, 10. Beled, 90/11-16. Örneğin Bakara, 2/1 77; Al-i İmran, 3/92. Farabi, el-Medinetü'l-Fazıla, s. 79-80. bunların hepsini tek başına yapamaz. Bu bakımdan her insan bir topluluk içinde yaşamaya muhtaçtır. Bir çok organdan meydana gelmiş beden gibi, her topluluk da bir çok fertten meydana gelir. Fertler bu topluluk içinde vücuttaki bir organ gibi toplum ihtiyaçların­ dan ancak bir kısmını karşılar. Farabi'nin benzetmesiyle bedenin merkezinde kalp bulunduğu gibi, toplumun merkezinde de yönetim bulunur35• Bu açıdan baktığımızda elbetteki Mekke'de de bir yönetim söz konusudur. Ancak İslam öncesi Mekke toplumundaki yönetimle, Kur'anda öngörülen yönetim modeli örtüşmemektedir. Biz önce Mekke'de var olan yönetime kısaca değinecek, daha sonra da Kur'an'da öngörülen yönetim modelini ele alacağız. Calıill Mekke toplumu (Kureyş), ·ataları olan İbrahim! geleneğe sahip çıkmış ve bu sayede Y ahudl ve Hıris­ tiya_;;{ilinaktan kurtularak tarihi kimliklerini kısmen de olsa koruyarak kendilerine has bir statü elde etmiş­ lerdi. Ancak söz konusu toplum bir taraftan Kabe sembolizminde İbrahim! geleneği şeklen sürdürürken, şirk dinine düşmekten de kurtulamamış­ lardır. Böylece bir taraftan Han1f D1ni'nin peygamberi, İbrahlm'in inşa ettiği Kabe'yi hayatlarının odak noktası yaparken, diğer taraftan Kabe'nin içini İbrahlm'in kırdığı putlarla daldurarak orayı bir "Panteon"a çevirmişlerdi. Hz. İbrahlm'in getirdiği tevhld ilkesinden bu sapış, zorunlu olarak onların insan ilişkilerine ve yönetim anlayışıarına da yansımıştır. İnanç düzeyinde tevhldi parçalayan müşrik anlayış, sosyal hayatta da insan birliğini parçalamıştır. Bunun bir sonucu olarak kabUelere ve sosyal duruma göre birçok tannlar uydurularak her ırkın, her sınıfın itibar 35 Farabi, a.g.e., s. 81-82. -53- KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, HAZİRAN 98, SAYI: 8 derecesine · uygun bir tanrı Bu süretle ba'zı insanlar tanrılarının isteği ve onlara yazdığı yazgıya göre hep yoksul ve köle olarak kalmaya mahk.fun ediliyorlardı. Çünkü bir topluluk ancak kendisinin aşağı sınıftan biri olduğuna ve tanrısının böyle istediğine inandırılırsa, kalbinden ve zihninden köleliğe şartlan­ dırıldığından, ebediyyen köleliğe razı olabilirdi. Aksi halde· her an fırsat bulup güçlenerek gasbedilen hakkını alabilirdi. Böylece köleleştirme, önce tanrı adına kalp ve beynin zincire vurulmasıyla başlıyor, sonra da efendiler tarafından el ve ayaklar zincirlenerek hizmet alınıyordu. İşte Cahili Mekke toplumunda sosyal ve siyasal hayat bu eksen üzerine kurulmuştu36. Önceleri cemaat tarafından yönetilen Mekke, zamanla "Mele"' oligarşisi ve Kureyş aristokrasisi haline gelmişti. "M ele"', bir kabileyi topluca yöneten kinıselerdir ve ba'zen bu ilişkinin oluş­ turduğu bir çeşit konsey veya meclisi de çağrıştırmaktadır. Mekke'de her oymaktan önde gelen bir veya iki şahsın oluşturduğu serratoyu andıran bir "Mele' = İleri Gelenler Topluluğu" vardı ki bunlar tek tanrı inancına karşı çıkan­ 37 ların önderleriydi . Bu "Mele'"in tüm üyeleri Hz. Muhammed'in baş düşman­ larıydı38. Kabile şefleri diyebileceğimiz bu ''Mele", Mekke'nin merkezinde, yani Kabe ve zemzem civarında; zevahir denilen halk tabakası da dış mahallelerinde oturuyorlardı 39. Kabile şeflerinden meydana gelen Mekke şehir yöneticilerinin toplandığı, Kabe'nin tam karşısında bulunan "Daru'n-Nedve" isimli bir yerleri vardı ki Muhammed Hamidullah buraya "Mekke Şehir Devleti'nin Parlamentosu" demektedir 40. Hamidullah'ın ifadesine göre mühim mes'eleler, önemli ticari konular hep burada konuşulur, sosyal ve kültürel etkinlikler burada i cra edilir; geceleri toplanılır, hikayeler anlatılır, şiirler okunur, evlilik merasimleri orada yapılırdı41 • "Daru'nNedve" bir parlamento olduğu gibi, aynı zamanda bugünkü şehir kulüpleri ve tiyatrolar gibi bir fonksiyon da icra ediyordu. Kabile şefleri tarafından yönetilen Mekke Şehir Devleti'nin yönetirnde baz aldığı temel ölçüt, güç ve kuvvetti. Bir kişi kendisi veya kabilesi ne kadar güçlü ise o kadar da haklı sayılmak­ taydı. O günkü Mekke toplumunda sosyal yapının en belirgin özelliği, kabile içi ve akrabalar arası dayanışma ve birbirini destekleme anlamına gelen ''himayecilik"tir. Bu da esas itibariyle cana can, göze göz, dişe diş olan bir 42 kısas uygulamasıdır . Bu kısas uygulaması, bir kişinin akraba grubundan bir yakının yaralanması veya öldürülmesi halinde, saldırgan gruba aynıyla karşılık vermek şeklinde olmaktayili ve bu her kabile için kutsal bir görevdi. Bu aynı zamanda akraba grubunun her bir üyesinin intikamlarının alınması için kollektif bir sorumluluk olarak algılanmaktaydı43. Ancak söz konusu toplum, kabile 've sınıf farklılığına Geniş bilgi için bk. Ali Şeriati, Dine Karşı Din, çev. Hüseyin Hatemi, İstanbul1988, s. 53 vd. 37 Sad, 38/6. 38 Watt, a.g.e., s. 37-38. 39 Bk. Joseph Chelhod, a.g.e., 40 Muhammed Hamidullah, İslam Müesseselerine Giriş, İstanbul1992, s. 46. 41 Muhammed Hamidullah, a.g.e., s. 46. 42 Karşılaştırma için bk. Tesniye, 19/21; Çıkış, 21/23 vd.; Levililer, 24/20. 43 Watt, a.g.e., s. 38-39. ve bulunmuştur. (.. 36 dayandığı, dolayısıyla eşitlik düşüncesi söz konusu olmadığı için, ancak güçlülerin hakkı korunuyor, zayıflar ise eziliyordu. Hele Hz. Muhammed'in peygamberliğinin başlamasıyla buna bir de din zulmü eklenerek, zayıflar kitlesel zulüm ve işkenceye maruz -54- KUR'AN'DA ŞEHİR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği) kalmışlardır. ·Bu kitle Kabe'de ibadetten alıkonuluyor44, ekonomik ve sosyal ambargo uygulandığı için onlarla ticaret yapılmıyor, konuşulmuyor ve evlenilmiyor; böylece Müslüman olanlara hayatın tüm alanlarında tam bir boykot uygulanıyordu45 . Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinin sergilediği bu kitlesel baskı ve zulüm, ellerinde bulundurdukları ekonomik sulta ve Kabe sembolizminde46 sahiplendikleri ve tekellerine aldıkları dinsel sulta sayesinde olmaktaydı. Şöyle ki müşrik Cahiliyye Araplar'ı, Hz. İbrahim'in soyundan geldiklerini ve uyguladıkları dinsel yöntemin İbrahimi geleneği temsil ettiğini, dolayısıyla onun inşa ettiği Kabe'nin bakım ve hizmet onurunun da kendilerine ait olduğunu, bu onur ve şerefi kimseyle paylaşmayacaklarını söyleyerek kendilerini tamamen ayrıcalıklı kimseler olarak görüyorlardı. Bu ayrıcalığın bir sonucu olarak Kureyşliler, vakfe için Arafat'a çıkmayarak: "Biz Harem Bölgesi sakiniyiz, diğer insanlardan üstünüz. Bu bakımdan onlar Arafat'ta vakfe yapar, biz ise Müzdelife'de vakfe yaparız" diyerek diğer insanlara üstünlük taslıyor ve dinsel eşitliğin en somut göstergesi olan haccın ifasında bile kendilerine ayrı bir statü tanıyor­ lardı47. Ne var ki Mekke müşrikleri 44 Hacc, 22/25. 45 Muhammed Hamidullah, İslam Müesseselerine Giriş, s. 49. 46 Tevbe, 9/19. 47 Taberi, Tefsir, IV, 184; Vahidi, Esbabu'nNüziü, thk. Seyyid Sakr, Su'ı1di Arabistan 1984, s. 56; Süyı1ti, ed-Dürrü'l-Mensılr, Beyrut 1983, I, 545; Ezraki, Ahbil.ru Mekke, II, 195. Hatta kendilerine Alımesi denilen Kureyş'in ileri gelenlerinin koyduğu bir adete göre Kil.be, ancak onların elbiseleriyle tavil.f edilebilirdi. Kendilerinden olmayan yabancı bir kişi Kabe'yi ya onlardan aldığı bir elbiseyle tavil.f eder -ki bu elbise tavaftan sonra mutlaka atılmalı ve başka amaç için kullarulmamalıdır- ya da bularnazsa çıplak olarak tavil.f ederdi; bk. İbn İshak, es-Sire, thk. Muhammed Hamidullah, Konya 1981, Kureyşli olmayan diğer putperest Arakendilerine tanıdıkları ayrıcalıklı bu dinsel statüyle de yetinmeyerek onları Kabe'de ibadetten tamamen alıkoydular. Kur'an bu durumu şöyle dile getirmektedir: "O kafuler ki sizin Kabe'yi ziyaretinizi ve Allah için kurban edilecek kurbanlıkların da yerine ulaşmasını engellemişler­ dir48. Tekrar tekrar vurgulamak gerekmektedir ki Mekke müşrikleri bütün bu zulümle~ Kabe'ye ta'zim ve saygı adına yapmaktaydılar. Her platformda ve her münasebetle kendilerini Kabe'nin hizmetkan olarak lanse eden müşrikler, kendi aralarında paylaştıkları Kabe'ye yönelik ba'zı hizmetleri49 fevkalade bir üstünlük ve ayrıcalık telakkı ettikleri bu görevleri elde etmek için aralarında ciddi tartış­ malar meydana geliyordu. Bu durum konuyla ilgili bir ayetin nazil olmasını gerektirecek kadar öne çıkarılmıştı: "Hacca gelenlere su vermeyi ve Ka.be'yi onarmayı Allah'a ve ahiret gününe inanan ve Allah yolunda cilıad eden kimseyle bir mi tutuyorsunuz? Onlar asla Allah katında bir değildirler',s 0 • Kaynaklarda bu ayetin nüzül sebebi olarak Bedir Savaşı'nda esir düşen Hz. Peygamber'in amcası Abbas'ın kendisine sert konuşan Hz. Ali'ye: "Siz Müslüman olmak, hicret etmek ve cihad etmekte bizi geçtiyseniz, biz de Mescid-i Haram'ı imar eder ve hacılara su verirdik" şeklinde karşılık vermesi gösterilmektedir51. Bir başka rivayete plar'a karşı s. 75 vd. 48 Fetih, 48/25; ayrıca bk. Hacc, 22/25. 49 Örneğin Kil.be'ye nezil.ret ve Kil.be kapıcılığı anlamına gelen Sidane; Kil.be'nin örtüsüyle ilgili hizmeti ifade eden Hicabe; hacılara su verme görevini ifade eden Sikaye; gene onlara yemek verme görevinin karşılığı olan Rifade gibi; bk. Çağatay, a.g.e., s. 90 vd.). 50 Tevbe, 9/19. 51 Taberi, a.g.e., IX, 94-96; Kurtubi, a.g.e., IV, 2930; Vil.hidi, a.g.e., s. 240-242; Suyı1ti, edDürrü'l-Mensılr, IV, 144-148. . 55. KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAYI: 8 "Mesc~d-i Haram'ı imar, su verme ve yemek yedirme" gibi hizmetleri üa eden Kureyşlilerin bu hizmetleriyle övünmeleri ve bu sebeple hiç kimsenin kendilerinden daha üstün olamayacağını iddia etmeleri üzerine bu ayet inmiştir 52. Gerek ilgili ayetlerden ve gerekse zikrettiğimiz tarihi bilgilerden anlaşıla­ cağı üzere tevhldin mabedi olan Kabe, Mekke müşriklerinin elinde bir zulüm ve hegemonya aracı olmuştu. Dolayısıyla müşrikleri Kabe'nin samimi hizmetkarları olarak görmek yerine, onları zulüm ve baskıya, dini sultaya amansız bir araç yaptıkları Kabe'nin mütevellileri olarak görmek daha isabetli görünmektedir. Zaten Kur'an'da da onların Kabe'ye karşi gösterdikleri saygının ve yaptıkları ibadetlerin şekli 53 olduğuna , zayıflara yaptıkları zulüm ve baskıları sebebiyle ibadetlerinin bir anlam ifade etmediğine dikkat çekil~ mektedir54. Bu baskı ve zulüm o kadar şiddet­ lendi ki, Müslümanlar doğup büyüdükleri vatanlarını terketmek mecburiye~ tinde kaldılar. Bununla da yetinmeyen müşrikler, Müslümanlara karşı üç büyük savaşın başlatıcısı oldular55. Ancak her üç savaşta da istediklerini elde edemediler. Bu arada Medine'de Hz. Peygamber Kur'an vahyi istikametinde yeni bir hayat tarzı oluşturdu ve bir cemaat kurdu. Bu hayat tarzının temel özelliği, kişinin haklarını, geleneğe saygının ve eski otoritenin karşısına koymaktı. Bu da h ür tapınma, h ür düşünce ve eşitlik için mücadele demektir56. Bu göre de hacılara 52 Yukarıdaki lardaki aynı dipnotta yerler. adı geçen kaynak- 53 EnfiU, 8/35. 54 Ma'ıin, 107. sure. 55 Bedir Savaşı, 624; Uhud Savaşı, 625; Hendek Savaşı, 627 bk. Neşet Çağatay, İslfun Tarihi, s. 212, 214, 217. 56 Geniş bilgi için bk. Joseph Cehelhod, a.g.e., s. 73. . özgür tapınma mücadelesi, aynı zamanda tevhldin mabedi olan Kabe'yi Panteon'a döndürmüş putçuluktan tek Allah inancına, yani Kabe'nin hanisi ve tevhid dininin peygamberi Hz. İbrahim'in bu topraklarda başlattığı öğretiye yüzyıllar sonrası tekrar bir dönüş projesiydi. Bir süre sonra Müslümanlar hem doğup büyüdükleri vatanlarını, hem de iKiibe'yi ziyaret teşeb­ büsünde bulunduklarında, Mekke yakınlarında müşriklerin engelleriyle karşılaştılar. Ancak zaman içinde oldukça kuvvetlenmiş ve Medine'de Hz. Peygamber'in başkanlığındaki federatif site devletinin önemli bir unsuru olan Müslümanlar'ın bu güçlerini dikkate alan müşrikler, Müslümanlar aleyhine oldukça ağır şartlar ihtiva da etse, on yıl süreli bir barış antiaşması 57 yaptılar . Kur'an bir barış antlaşma­ sında sergileurnesi yadırganacak bu tavrı, Cahiliye asabiyetinin getirdiği kindar, ö:fkeci, inatçı ve gururlu bir tutum şeklinde tanımlayarak, buna karşın Allah'ın mü'minlerin kalplerine sükfuı, huzfu, olgunluk ve anlayış lütfetmesi sonucu, mü'minlerin .bilinçli, sorumlu ve sabırlı davranarak müşrikler gibi aşırı davranış sergilernemelerini sağladığını, zaten mü'minlere de böyle bir davranışın yaraşacağını bildirmiş­ tir5s. Buna rağmen söz konusu antlaşma, müşriklerin kendi koydukları şartları gene kendilerinin ihlal etmesi üzerine bozuldu. Hudeybiye Barışı'nın müşrik Kureyşliler tarafından Mekke'nin fetih sürecini bozulması, hızlandıran 57 H.6/M.627 yılında yapılan bu antlaşmaya "Hudeybiye Barış Antlaşması" denir; geniş bilgi için bk. Ibn Hişam, es-Siretü'nNebeviyye, Mısır 1936, III, 321-339; Muhanımed Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, çev. Salih Tuğ, s. 114; Hasan İbrahim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel İsHlın Tarihi, çev. İ. Yiğit-S. Gümüş, İstanbul 1985, I, 170-176. 58 Fetih, 48/26. -56- KUR'AN'DA ŞE}IİR. TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği) önemli bir etken olarak kabfı.l .edilnıek­ tedir59. Bunun üzerine H. 6/M. 630 yı­ lında düzenlenen bir seferle Mekke fethedildi. Burada Mekke'nin fethiyle ilgili birkaç noktaya işaret etmek istiyoruz. Öncelikle fethedilen Mekke'nin yabancı bir şehir değil, Müslümanlar'ın yıllar önce sürgün edildiği anayurtları olduğunu hatırlamak gerekn•ektedir, yani bu bir yeri işgal olmayıp, anayurda dönüş olarak değerlendirilmelidir. İkin­ ci olarak fethin kansız olarak gerçekleştirilmesi de üzerinde durulması gereken bir noktadır. Başta Hz. Peygamber olmak üzere Müslümanlar'ın doğup büyüdükleri ve çok sevdikleri şehirlerinden kendilerine hayat hakkı tanımayarak, sürgün edenlere karşı sergiledikleri hoşgörülü ve bağışlayıcı tutumlarından tarih övgüyle bahsetmektedir. Fetihten sonra Kabe'nin etrafında toplanan halk merakla Hz. Muhammed'in nasıl davranacağını bekliyorlardı. O günkü savaş hukUkuna göre bütün müşriklerin öldürülmesini veya esir edilmelerini emredebilirdi. Bütün malların Müslümanlar için ganl:met olduğunu ilan edebilirdi. Ancak o, panik içinde bekleyen halka: ''Bugün sizler azarlanacak, cezalandırılacak veya yargılanacak değil­ siniz, gidinizi Hepiniz hürsünüz" diyerek genel afllan etti60. Kur'an da Mekke fethinin kansız olarak gerçekleşmesinin, fetih kadar önemli bir zafer olduğuna işaret ederek, tüm halka toptan saldırının yanlış ve günah olacağını, çünkü Mekke müşriklerinin arasında inanmış olup da imanını gizleyen erkek ve kadınların bulunabileceğini, bir toplu saldırı sonu59 Bk.A.Vebbi Ecer, "Tarih Boyunca Mekke'nin Yönetimi", Erciyes Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Kayseri 1990, sayı 7, s. 161-162. 60 İbn Hişiim, a.g.e., IV, 54-55. cunda farkedilmeyerek bunların da bunun da büyük bir günah olacağını ifiide etmektedir61. Mekke'nin fethinde dikkatten kaçmaması gereken önemli bir olay da şu­ dur: Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Hz. Peygamber fetihten sonra Mekke'yi idari ve siyi3.s1 anlamda başkent yapmamıştır. Çünkü Mekke bütün İlahi dinlerin kaynağı olan Hanl:f Dini'nin merkezi ve bu dlnin peygamberi olan Hz. İbrahim'in şehridir. Dolayısıyla bütün insanlar için inşa edilen ilk mabedin bulunduğu62 ilk kutsal şehir Mekke, coğrafi, idari, siyasi ve ulusal anlamda bir şehir niteliğinin çok ötelerinde olup, dim anlamda bütün insanlığın başşehridir ki bu durum Kur'an'da ''li'n-Nas" ifadesiyle sık sık 63 vurgulanmaktadır . Nitekim bir gün öncesine kadar kendisinin amansız düşmanı olan ve fetih günü genel af ilamyla henüz Müslüman olan Attab b. Esid'i Mekke'nin ilk valisi yapması64, Hz. Peygamber'in Mekke'ye bu gözle 65 baktığının bir işareti sayılmaz mı? Böylece ma'nevi . kurucusu Hz. İbrahim'in duasıyla uzun yıllar Hanl:f Dini'nin merkezi olan, ancak tarihin bir döneminde 66 bu özelliğini kaybederek öldürülebileceğini, 61 Fetih, 48/24-25. 62 Al-i İmril.n, 3/96. 63 Örneğin Al-i İmran, 3/96; Miiide, 5/97; Hacc, 22/25, 27. 64 Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev. Z.KOgan- A.Temir, İstanbul1963, II, 732; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 172; bu şahsın valiliği Hz. Ömer devrinde devam etmiş, H.23/M.643 yılında 30 yaşındayken vefat etmiştir; bk. Kemal Atik ve arkadaşları, Sahabiler Ansiklopedisi, İstanbul1989, s. 110. 65 Bu konuyla ilgili bir değerlendirme için bk. "?~att, Hz. Muhı;unmed, çev. Hayrollah Örs, Istanbul1963, s. 216. 66 Mekke uzun bir süre İlırabimi geleneğin merkezi olarak devam etmiş, ancak Kabtani Kabilesi'nden Ebu Sümiime künyesini taşı­ yan Amr b. Luhay isimli bir kişi tarafından dışarıdan getirilen putlarla bu bölgeye putatapıcılık aşılanmıştır. Kaynakların bildirdiğine göre bu kişinin putlan Mekke'ye ge- -57- KUR'AN MESAJ! İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAYI: 8 bir taraftan Kabe .sembolizmiyle şekil plam.nda İbrahiıni olduğunu iddia eden, diğer taraftan da yedek iliiliları devreye sokarak "karma" bir din (şirk dini) icad eden müşriklerin sultaları sona erdirilerek Mekke tekrar ilk haline dönmüştür. Zaten Kur'an da Mekke'de zulmün devam etmeyeceğini 67, ekonomik refah dolayısıyla şımarmış nice toplulukların yok olup gittiği gibi68, zulüm sergileyen Mekkeliler'in bu düzenlerinin de yıkılacağını haber vermektedir69. Artık kutsal kentin yönetimi, İbrahiıni geleneğin gerçek izleyicileri ve Kabe'ye değil, Kabe'nin Rabbine ibadetin esas olduğunun bilincinde olan Müslümanlar'ın 70 eline geçmiştir ki Kabe'nin gerçek bakıcısı ve ona içten saygı duyanlar da onlardır. Mekke yönetiminin el değiştirmesi, dar anlamda siyasi ve idfu1 bir değişik­ lik olmayıp, bir ilke değişikliğidir. Bundan dolayıdır ki müşriklerden ne isteniyorsa, Müslümanlar'dan da aynı 67 68 69 10 tirmesi şöyle olmuştur: Ağir bir hastalığa yakalanan Amr b. Luhay'a bazı kimseler Suriye'de Belka denilen yerde bir pınar olduğunu, oraya giderse iyileşeceğini tavsiye etmişler, o da anılan yere giderek iyileşmiş tir. Amr bu gidişi sırasında yöre halkının putlara taptığını görmüş, sebebini sorunca da "Biz bunlar aracılığıyla topraklarımıza yağmur yağmasını ve düşmana karşı yardmı isteriz" cevabını almıştır. Bunun üzerine bu putlardan kendisine de verilmesini istemiş ve aldığı putları -ki bu putlar Vedd, Suva', Yegı1s, Ye'ılk ve N esr olup Kur'an'da da adları geçmektedir; bk. NUh, 73/23- Mekke'ye getirerek Kabe çevresine diknıiştir; bk. İbn Hişam, es-Siretü'n·Nebeviyye, Mısır 1936, I, 68/88; İbn Kelbi, Kitabü'l-Esnam, çev. Beyza Düşüngen, Ankara 1969, s. 28; Zirikli, A'lam, Beyrut 1984, V, 84. Böylelikle Mekke'ye bu putların getirilmesinden sonra her kabile kendisi için taştan (evsan), tahtadan, altından veya gümüşten insan şeklinde putlar (esnılnı; bk. İbn Kelbi, a.g.e., s. 49) yaparak çeşitli inanç ve gerekçelerle bunlara tapar olmuşlardır. Hacc, 22/25. Kasas, 28/58;Muhamnıed, 47/13 Kasas, 28/59. Enfru, 8/34. şey istenmektedir. Bir başka deyişle sergiledikleri olumsuz davranışlardan Müslümanlar'ın uzak durmaları istenmektedir. Kur'an'a baktığı­ mızda toplum bazında Müslümanlar'dan istenen şeyin iki noktada odaklandığını görmekteyiz ki bunlar müşrikler tarafindan en çok ihlal edilen iki temel değerdir. Bunlardan birisi adaJ.et olup, bununla ilgili olarak Kur'an, Müslümanlar'a şöyle seslenmektedir: "Ey İnananlar! Allah'ın koyduğu sembollere ve kutsal hac ayına, Kabe'ye hediye edilen kurbanlıklara ve Rablerinin lütuf ve rızasını isteyerek Kabe'ye gelenlere sakın saygısızlıkta bulunmaym... Sizi Kabe'den alıkoyanlara karşı öfkeniz, saldırganlık yapmanıza yol açmasın. İyilik ve İlahi sorumluluk bilincini geliştirmede birbirinizle yardımlaşın, kötülüğü ve düşmanlığı arttırmada değil"71• Açıkça görüldüğü gibi bu ayet bizzat Müslümanlar'a hitap etmekte ve daha önce müşriklerin yaptıkları zulüm ve baskının bu defa onlar tarafindan yapı­ lar-ak aynı hataya düşmekten sakınma­ ları emredilmektedir. Zira Kur'an'a göre hu.k:ıikun ve sosyal hayatm temel taşı olan adaJ.eti, inanç ve din farklılığı da dahil hiçbir şey yerinden oynatmamalıdır: "Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmaDIZI yasaklamaz. Yalnızca o, inacınızdan dolayı sizinle savaşan ve sizi yurdunuzdan süren veya başkalarının sizi sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar72. Esasen peygamberlerin ve kitapların gönderilmesindeki temel amaçlardan birinin, insanlar arasında adaleti sağlaMüşriklerin 71 Mrude, 5/2. 72 Mümtabine, 60/8-9. -58- KUR'AN'DA ŞEHİR TASARIMININ TEMEL NİTELİKLERİ (Mekke Örneği) mak olduğu Kur'an'ın beyamdır 73• Diğer temel bir değer ise eşitliktir. Kur'an'daki eşitlik (seva'), müşriklerin en çok ihlru ettikleri dinsel alandaki eşitlik olup, gerek Müslümanlar'ın ve gerek müşriklerin inançlarının sembolü kabUl ettikleri kutsal Kabe bağla­ mında zikredilmektedir. Müşriklerin keyfi davranarak Kabe'yi sahiplenmeleri ve ba'zı insanların ziyaretini engellemeleri, sadece kendilerini Kabe'ye layık görmeleri, Kur'an tarafın­ dan reddedilerek Allah'ın evi olan Kabe'nin "yerli-yabancı, Kureyşli-Kureyş­ li olmayan, bedevi-medeni" gibi hiçbir ayının yapılmadan bütün insanların ziyaretine açık olduğu, bu konuda ba'zı insanların kendilerini ayncalıklı görerek aksine bir davranış sergilemesinin Allah'a gidişi engellemek anlamında büyük bir din günaııı olduğu bildirilmiştir74. Kabe sembolizmindeki eşit­ lik, Hac, Umre, Namaz, Tavaf, oraya saygı duyma, orayı kıble edinme gibi ibadetle ilgili bütün konularda söz konusudur75. Kabe'nin, bütün insanlar için bir mabee6, güvenli bir yer77 ve kutsal bir sembol78 olduğu ifade edilerek, bunun "herkes için" olduğu tekrar tekrar vurgulanmaktadır. Kur'an'ın eşitlik bağlamında gündeme getirdiği diğer bir konu ise daha önce ifade ettiğimiz gibi Kureyş'in kendisine tanıdığı özel statü sayesinde hac vakfesini Arafat'ta değil, diğer insanlardan ayn olarak başka bir mekanda (Müzdelife'de) yapmasıdır. Kur'an buna da karşı çıkarak Allah katında herkesin eşit olduğunu, ırk, sınıf veya sosyal statü farklarının hiçbir şekilde insanlan birbirinden ayırama- 73 Hadid, 57/25. 74 Hacc, 22125. 75 Kurtubi, a.g.e., V, 4424; İbn Cevzi, Zadü'l· Mesir, Beyrut 1984, V, 420. 76 .Al-i imran., 3/96. 77 Bakara, 21125. 78 Miiide, 5/97. yacağını, dolayısıyla herkesin aynı mekanda vakfe yapması gerektiğini emretmektedir79. Kur'an'ın hacca gidişi aynı zamanda insana gidiş olarak80 değer­ lendirdiği dikkate alınırsa, insanlar arasında eşitliği bozucu hiçbir tavra müsaade etmemesinin anlamı daha iyi kavranacaktır. Nitekim iliram da bu eşitlik bilincinin libas bazında şek­ li ifadesidir81. Burada dikkatten kaçmaması gereken ve bizce önemli bir şey var ki o da şudur: Gördüğümüz örneklerde Kur'an, sosyal hayatın temel direkleri olan adalet ve eşitlik ilkelerini Kabe sembolizminde dinsel alan ve söylem içinde dile getirmektedir. Kur'an'ın nazil olduğu vasat dikkate alınırsa, o gün için inancın sosyal hayatın en önemli alanı olduğu, dlnin hayata bakışta çok önemli bir etken olduğu görüleceğin­ den, bu eşitlik anlayışının sadece dinsel alanı değil, sosyal hayatın tümünü kapsayıcı bir nitelikte olduğu anlaşıla­ caktır. Çünkü dinsel eşitliği kabul etmek, aynı zamanda insanın genel anlamda eşitliğini de kabUl etmeyi gerektirecektir. Zira tarihte gerek birey ve gerekse toplum bazında adil ve eşit davranmayı zorlaştıran en büyük faktör din farklılığıdır. Bu handikapm dünya ölçeğinde, çağı­ mızda da aşıldığını söylemek mümkün değiİdir. 6. BARlŞÇlL. KENT Anakent Mekke'nin güvenli bir kent olması, gayet tabiidir ki orada kitlesel bir çatışma, bir iç savaş olmamasıyla yakından ilgilidir. Bunun için Mekke'ye "dokunulmaz/kutsal/haram" kent denilmiştir. Çünkü Mekke'de bu- 79 Bakara, 21199. 80 Hacc, 22127. 81 Haccın içerdiği eşitlikle ilgili geniş bilgi için bk. Ali Şeriatı, Hac, çev. Fatih Selim, İstanbul1985, s. 23 vd. -59- KUR'AN MESAJ! iLMI ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, HAZİRAN 98, SAY!: 8 lunan Kabe'nin kutsallığı ve dokunul82 mazlığı, şehri de kapsamıştır • Hatta bu kutsallık, şehrin meskün bölgesinin dışına taşarak oldukça geniş bir bölgeyi mukaddes topraklar haline getirmiştir ki bu alana ''haram= Kutsal/Dokunulmaz mıntıka" denilmiştir83 . Ayrıca ateşkes dönemi olan haram aylan da -ki bunlar Receb, Zilka'de, Zilhicce ve Muharem aylandır- Mekke'niıı banşçıl bir kent olmasma önemli bir katkıda bulunmuştur. Bu yüzdendir ki Mekke'de ekonomik ve sosyo-kültürel sonuçları olan büyük toplantılar yapılı­ yordu84. Mekke halkı, hem kutsal anlayış­ lan, hem de ekonomik çıkarlan için haram aylannda savaş yasağına titizlikle uymaktaydılar. Bu onlar için o kadar önemliydi ki haram aylarından bir gün önceki bir tarihte -yani haram aylarından birisi sayılan Receb ayından önceki ay olan Cumadelula'nın son günü- Müslümanlar' dan küçük bir grup müşriklerden birisini öldürdüğü için müşrikler, haram aylarını ihlal ettiler gerekçesiyle Müslümanlar hakkında büyük bir menfi propagandaya girmişler, Rasülullah da çok zor durumda kalmıştı. Bunun üzerine indirilen Bakara Süresi'nin 217, ayetiyle Hz. Peygamber teselli: edilmiştir85 . Bu ayet mealen şöyledir: "Sana ateşkes • aylarında savaşmanın hükmünü sbruyorlar. De ki o ayda savaşmak günahtır, ancak Allah'ı inkar etmek, insanları onun yolundan çevirmek ve Mescid-i Haram'a girmekten insanları menetmek ve halkı yurtlarından sür82 Nemi, 27/91. 83 Bu konuda geniş bilgi için bk. Razi, Mefatihu'l-Gayb, XII, 78. 84 Bk.Muhammed Arkon, Kur'an Okumaları, çev. Ahmet Zeki Ün~, İstanbul 1995, s. 295; Muhammed Cabiri, Islam'da Siyasal Akıl, çev. Vecdi Akyüz, İstanbul 1997, s. 202. 85 Taberi, a.g.e., II, 347-349; Razi, a.g.e., VI, 31; Vahidi, a.g.e., s. 60-64; Suyıiti, edDürrü'l-Mensiir, I, 600-604. rnek, bütün bunlar Allah katında daha da günahtır. Çünkü zulüm ve baskı, öldürmekten daha korkunçtur". Bakara Suresi'nin 191. ayetinde de şayet Harem bölgesinde müşrikler Müslümanlar'a saldırırlarsa, Müslümanlar'ın da Harem bölgesini dikkate almadan onlara mukabele etmeleri emredilmektedir. Bu iki ayetin ışığında Ca.Iıiliyye'niıı kutsal anlayışıyla, Kur'an'ın getirdiği kutsal anlayışına kısaca işaret etmek istiyoruz. Şöyle ki müşrikler, kutsala şekil planında ve yüzeysel bakarak haram aylarmda savaşmanın günah olduğuna inanıyorlardı. Ancak Müslümanlar'la yaptıkları antlaşmaya uymuyorlar, onların Kabe'yi ziyaret etmelerine izin vermiyorlar ve inananlan kendi yurtlan olan Mek-ke'den sürgün ediyorlar, Müslüman olınak isteyenlere müsaade etmiyorlar, inançlarına hakarette bulunuyorlar, bütün bunlardan sonra da kutsal ayları ve kutsal bölgeyi istismar ederek, ina-nanlan daha da zor durumda bırakmak istiyorlardı. Kur'an böyle bir kutsal telakkisine karşı çıkarak, Kabe'de de olsa haram aylarında da olsa, bir saldırı anında zulme ve aşırılığa kaçmamak şartıyla mukabele etıneye izin vererek insanın zarara uğratılınasma müsaade etmemiştir. Çünkü insan, Kabe'den de haram aylarında da daha kutsal bir varlıktır. Böylece Kur'an'ın getirdiği kutsallık, yapısal ve şekli olmayıp fonksiyoneldir. Nitekim kıble değişikliğiyle bunu somut olarak ortaya koymuştur. Kur'an'a göre kıbleden maksat bir yönün diğer yönlere üstünlüğünden dolayı oraya yönelmek olmayıp, bu yönelişten maksat İlahi mesajı getiren Peygamber'e bilinçli olarak tabi olmaktır 86. Şayet kutsallık fonksiyonel olmayıp, yapısal olsaydı, kıble herhangi bir değişikliğe uğramadan 86 Bakara, 2/142-143. -60- KUR'AN'DA ~EHİR TASARIMININ TEMEL NiTELiKLERİ (Mekke Örneği) Kudüs veya Mekke olarak ilk haliyle sabit kalırdı. Bu böyle olmadığı gibi kıble değişikliğine karşı çıkanlar, dolayısıyla Hz. Peygamber'e uymayanlar, kıbleyi değiştiriyor dey-ip, işin esprisini kavramayarak şekli ma'nada bir yöne kutsallık vermeleri sebebiyle kı­ nanmışlardır87. Kur' an, kutsallığı, Kabe sembolizmiyle mekanın kutsal bilinmesi; haram aylan sembolizmiyle de zamanın kutsal bilinmesi şeklinde telakki etmiş, bunu da insan ve sahip olduğu değerler lehine realize etmiştir. Bu bakımdan bütün zamanlarda. ve bütün mekanlarda kan dökmeyi ve inancından dolayı insanlara baskı yapmayı yasaklamıştır. Hangi zaman ve mekanda olursa olsun, saldırıya kar88 şılık verme ilkesini getirmiş , saldırıyı 89 başlatanı suçlu ilan etmiştir . Burada bir şeye daha dikkat çekmek istiyoruz: Yaygın kanaatin ve propogandanın aksine Kur'an bir 00 d ın savaşına onay vermemış, ancak adalet savaşını emretmiştir. Nitekim Mekke'nin fethi bunun en somut bir örneğidir. Şayet bu bir dm savaşı olsaydı, fetih günü, Mekke müşrikleri öldürülür, esir alınır veya sürgün edilirlerdi. Halbuki fetihle kimse Müslüman olmaya zorlanmadığı gibi, yurdundan da çıkarılmamıştır. Sadece hac yönetimi ve Kabe hizmetleri Kabe'nin kuruluş amacına uygun olarak el değiştirmiştir. Kur'an banş taraftan olan müşriklerle, inancına o A 9 bakmaksızın barış yapılmasını \ düşmanla yapılan antlaşmaya 92 sa- dık kalınmasını , buna mukabil savaşı başlataıılara mukalıele 87 88 89 90 91 92 Bakara, 21142, 177. Hacc, 22139-40. şı1ra., 42141-42. Mümtehine, 60/89. Enfa.I, 8/61; Tevbe, 9/6. Tevbe, 9/4, 6; Nisa, 4/92. edil- mesini93 ve zulme uğratılarak yurtlarmdan çıkarılıp sürgün edilenlerin 94 savaşmalarını meşru görmüş ve bunu da ''Fi Sebilillah = Allah Yolunda Savaş" olarak nitelendirmiştir95 • böylece, Mazlum halkın kurtuluş savaşı, Allah yolunda savaş; halka yapılan zulüm ve 96 baskı da "fitne" olarak ifade edilmiş­ tir ki Barışa giden yol da, ancak zulüm ve fitnenin ortadan kaldırılması ile mümkündür. SONUÇ Bir şehir olarak Mekke'nin "anakent, güvenli kent, özgür ve bağımsız kent, müreffeh kent, eşitlikçi ve adil yönetiınli kent ve barışçıl kent" gibi temel niteliklerini detaylı bir şekil­ de ele aldık ve inceledik. Bu incelemede Kur'an'ı esas aldık,bu sebeple konuyu Kur'an'da belirtilen niteliklerle sınırlı tuttuk. Söz konusu bu niteliklerin tarihsel anlamda Mekke'ye has teknik ve değişken özellikler olmayıp, vahyin tesbit ettiği değerler olması itibariyle İslam vahyinin ve risaletinin evrenselliği ile paralellik arzettiği kanaatine ulaştık. Bu bakımdan Mekke'ye ait misyanun aslında bütün zamanlar için geçerli bir şehir ''tipoloji"si olduğunu düşünüyoruz. Nitekim "insan, şehir ve medeniyet" konusuna eğilen büyük İslam filozofu Farabi'nin de "üstün şe­ hir ve üstün toplum" için öngördüğü unsurlar, Kur'an'ın Mekke örneğinde ele aldığı temel değerlerle çakışmak­ tadır. Ayrıca bu nitelikler, dünyadaki önemli bütün toplumsal olayların örneğin: Fransız İlıtilali ve Tanzimat gibi hareketlerin sloganı olarak kullanılacak kadar önem arzetmiştir. Bugün de modern şehirlerin, bu değer­ lerin peşinde koştuğu yadsınamaz. 93 94 95 96 . 61- Tevbe, 9/12-13. Hacc, 22139-40. Nisa, 4/75. Bakara, 2/217 . KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, HAZİRAN 98, SAYI: 8 Aslında Mekke örneğinde, Kur'an'da belirtilen temel unsurlar, aynı zamanda insanın zorunlu gereksinimleridir. Nitekim psikolog Abraham Maslaw'un (1908-1972)-bilimsel bir yaklaşımla ele aldığı; açlığı giderme ihtiyacı, güvenlik ihtiyacı, saygı görme ve bağımsız olma ihtiyacı gibi insanın fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını dile getirdiği "Temel İhtiyaçlar Teorisi"97 de bu görüşümüzü doğrulamaktadır İnsanın temel ihtiyacı olan bu unsurların Kur'an'da mekan platformunda ifade edilmesi, insanın uygun ve elverişli çevreye olan ihtiyacını göstermektedir. Çünkü ba'zı insanlar bireysel olarak ahlaki davranış sergilemek isteseler bile, olumsuz çevre koşullarında bu isteklerini olarak anlamaktayız. Ancak gerek zaman ve mekan bazında ve gerekse din ve kutsallık bazında hiçbir düşünce ve ideoloji insanın önüne geçemez, onun aleyhine kullanılamaz, zulüm ve baskı aracı yapılamaz. Nitekim Kur'an, Kabe kutsallığıyla bu tutumu zirve noktada sergileyen müşrikleri çok sert bir biçimde suçlamış ve Kabe'deki namaz ve ibadetlerini yüzlerine çarpmıştır. Çünkü Kur'an, Kabe'ye saygının insana saygı, Hacc'a gidişin de aynı zamanda insana gidiş olduğunu, kutsal ayları insandan daha değerli saymanın yanlışlığını vurgulayarak, insanın zamandan ve mekandan daha saygıdeğer olduğuna dikkat çekmiştir. Bu incelememizde ulaştığımız bir sonuç da şudur: Bir şehir yönetiZira sosyal bir varlık olan insan, mi; şehrin imarını, bakım ve temiztoplumdan ve çevreden bağımsız olarak liğini, kalkınmasını ve zenginliğini, yaşayamaz. Bu bakımdan Kur'an'da gelecek kuşakların maddi ve ma'nevi Mekke'nin temel özellikleri olarak an- mutlulUk ve refahını düşünen sorumlu latılan hususları, bir toplum projesikişilerden oluşur; halkı da soy ve boy nin mesajı olarak algılamaktayız. çerçevesi içinde başka gruplara karşı Dünyada birçok din, kutsal kabUl birbirlerini himayeci anlayıştan uzakedilen birçok mekan ve mabet olmasına laşarak evrensel geçerliliği ve doğru­ rağmen, bir şehir olarak Mekke gibi · luğu olan ortak ülküler etrafında bir vahiy tarafından barış ve güven- toplum düzeyine ulaşırsa, işte o ülke liğin sembolize edildiği ve bugüne ve toplum ancak o zaman saygın, güvenkadar bu özelliğini koruyan herhangi li, müreffeh ve uzun ömürlü olur. Bu bir mekan bulunmamaktadır. İslam anlamda Kur'an'da bir şehrin vahyi, Mekke örneğiyle bu konuya yer yönetim programı, Mekke örvermekle, kanaatinıizce yeryüzünde neiğinde şehrin ma'nevi kurucusu barış ve güvenliğin somut olarak bir Hz. İbrahim'in dua ve dileği olarak sembolle temsil edilmesine ihtiyaç ifade edilmektedir. Kur'an'daki olduğunu göstermiştir. ''Makam-ı İbrahim" ve "Millet-i BU: ma'nada Mekke'nin, güvenlik İbrahim" kavramları da bu kurucunun ve kutsallığını, genel anlamda yoluna çağrı ifadeleridir. mekanın dokunulmazlık ve Bu inceleme sonucu bizde oluşan saygınlığının; Hac ve haram aybir başka kanaat de şudur: Bir şehir tarının kutsallığını da, zamanın ve toplum sağlam temeller üzerine kukutsallığının sembolik bir ifadesi rulmaz, adil ve sorumlu kimseler tarafından yönetilmezse, çöküşten 97 Krech ve Ark, Cemiyet İçinde Ferd, tercüme: Mümtaz Turhan, İstanbul1983, I, kurtulamaz. Kur'an bunun üzerinde 124-125. ısrarla durmaktadır. Bu bağlamda gerçekleştiremezler. başka -62- l KUR'AN'DA ŞE:EfİR TASARIMININ TEMEL N!TELİKLERİ (Mekke Örneği) Mekke ömeğinde karşımıza şu durum Yemenli güçlü komutan Ebrehe'nin Fil ordusu dahi Mekke'yi yıkamazken, kendi halkı olan Ebu CehİI ve emsa.Iinin sergilediği sorumsuzca tutum, zulüm, baskı ve adaletsizlikler Mekke'nin çöküşüne neden olmuştur. Ancak, ma'nevi kurucusu Hz. İbrahim'in dua ve çağrısına uyarak İbrahim! dini tekrar ihya eden Hz. Muhammed ve onu izleyenler tarafından Mekke tekrar kuruluş amacına uygun olarak tarihi misyonuna kavuşmuştur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Mekke, bilgisiz, cahil bedevilerle dolu küçük bi~ şehir değil, aksine entellektüel gezginlerin, kültürlillerin ve profesyonel tüccarların 98 bulunduğu ülke mesabesinde bir şehir olduğundan, sadece bir şehir yönetim modeli olarak değil, bir ülke yönetim modeli olarak da değerlendirilebilir. Bu modelin de amacı, güven ve huzur dolu bir toplum, hür, bağımsız (atik) ve saygın (haram) bir ülke inşa etmektir. çıkmaktadır: 98 İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, çvr., Süleyman Ateş, Ankara ts. s, 168. -63-