İŞSİZLİK VE ENFLASYON File

advertisement
İŞSİZLİK VE ENFLASYON
Bugünkü tersimizde politika yapıcılarının ve
makroiktisatçıların gözünü korkutan, işsizlik ve
enflasyon konusu ele alınacaktır. Önce işsizlik
ve sonra enflasyon konusu çeşitli boyutları ile
incelendikten sonra işsizlik ile enflasyon
arasındaki ilişkileredeğinilecektir.
1. İŞSİZLİK
İşsiz kalmak bir kişinin yaşamındaki en stresli
olaylardan birisidir. İnsanda çeşitli hastalıklara yol
açabileceği gibi birçok ailevi ve toplumsal sorunun da
kaynağı
olabilir.
Ayrıca
işsizlik,
toplumun
gereksinimlerini karsılayacak mal ve hizmet
üretiminde kullanılabilcek insan kaynaklarının israfı
anlamına da gelir. Bu nedenle, işsizlik konusu her
zaman hem politka yapıcılarınının hem de
kamuoyunun ilgisini çekmiştir.
1.1. İşsizliğin Ölçülmesi
Türkiye’de iş gücü piyasasına ilişkin veriler,
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), tarafından
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kriterlerine
uygun olarak, hanehalkı işgücü anketlerinden
elde edilmektedir. Bu anketlerde, hanehalkının 15
ve daha yukarı yaştaki üyelerine, kimin çalıştığı,
kimin işsiz, kimin iş aradığı, kimin iş aramadığı
gibi birçok konuda sorular sorulup yanıtlara
dayanarak Türkiye için işsizlik oranı belirlenmeye
çalışılmaktadır.
TÜİK Türkiye nüfusunu üç gruba ayırmaktadır.
Bunlardan ilki, 15 yaş altı ve üniversite yurtları,
yetiştirme yurtları (yetimhane) huzurevi, özel
nitelikteki hastahane, hapishane, kışla vb. yerlerde
ikamet edenlerdir.
İkinci grup ise kurumsal olmayan nüfustur. Bu
grup içerisinde üniversite yurtları, yetiştirme yurtları
(yetimhane) huzurevi, özel nitelikteki hastahane,
hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında
kalan nüfus yer almaktadır.
Üçüncü grup ise kurumsal olmayan çalışma
çağındaki nüfustur. Bu grupta ise kurumsal
olmayan nüfus içerisindeki 15 ve daha yukarı yaştaki
nüfus yer alır.
Kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus ise
işgücüne dahil olanlar ve olmayanlar diye ikiye
ayrılmaktadır.
Kurumsal olmayan çalışma çağındaki
nüfus=İşgücü + işgücüne dahil olmayanlar.
İşgücüne dahil olmayanlar, işsiz veya
istihdamda bulunmayan kurumsal olmayan
çalışma çağındaki nüfustur. Bunlar da kendi
içerisinde 7 farklı gruplara ayrılmıştır. Bunlardan
ilk grubu, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar
oluşturmaktadır.
Çeşitli nedenlerle bir iş aramayan, ancak 2 hafta
içinde işbaşı yapmaya hazır olduğunu söyleyenler
bu grupta yer almaktadır. Bunlar ise kendi
içerisinde, daha önce iş aradığı hâlde bulamayan
veya kendi vasıflarına uygun bir iş bulabileceğine
inanmadığı için iş aramayan ancak işbaşı
yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerden
oluşan iş bulma ümidi olmayanlar ile mevsimlik
çalışma, ev kadını olma, öğrencilik, irad sahibi
olma, emeklilik ve çalışamaz hâlde olma gibi
nedenlerle iş aramayıp ancak işbaşı yapmaya
hazır olduğunu belirten diğer olarak nitelenen
kişilerden oluşmaktadır.
İkinci grupta, mevsimlik çalışması nedeniyle iş
aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan
kişilerin oluşturduğu mevsimlik çalışlanlar
denilen grup vardır.
Üçüncü grupta, ev işleriyle meşgul olanlar
olarak adlandırılan ve kendi evinde ev işleriyle
meşgul olması nedeniyle iş aramayan ve işbaşı
yapmaya da hazır olmayan kişiler yer alır.
Dördüncü grupta, bir öğrenim kurumuna devam
etmesi nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya
da hazır olmayan öğrenciler vardır.
Beşinci grupta, bir sosyal güvenlik kuruluşundan
emekli olduğu için iş aramayan ve işbaşı
yapmaya da hazır olmayan kişilerin oluşturduğu
emekliler vardır.
Altıncı grup, çalıamaz hâlde olan bedensel özür,
hastalık veya yaşlılık nedeniyle iş aramayan ve
işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişilerdir.
Nihayet son grup ise diğer adı verilen ve ailevi ve
kişisel nedenler ve bunun dışındaki diğer
nedenler ile iş aramayan ve işbaşı yapmaya da
hazır olmayan kişilerin oluşturduğu gruptur.
İş gücü ise istihdam edilenler ile işsizlerin oluşturduğu
tüm nüfusu kapsar. Yani,
İş gücü = İstihdam edilenler + işsizler.
TÜİK’e göre istihdam, işbaşında olanlar ve işbaşında
olmayanlar grubuna dahil olan kurumsal olmayan
çalışma çağındaki tüm nüfustur. İşbaşında olanlar
yevmiyeli, ücretli, maaşlı, kendi hesabına, işveren ya da
ücretsiz aile işçisi olarak referans dönemi içinde en az bir
saat bir iktisadi faaliyette bulunan kişiler olarak
tanımlanırken işbaşında olmayanlar, işi ile bağlantısı
devam ettiği hâlde, referans haftası içinde çeşitli
nedenlerle işinin başında olmayan kendi hesabına
çalışanlar ve işverenlerdir.
TÜİK hanehalkı anketlerinde işsiz ise referans
döneminde istihdam hâlinde olmayan (kâr
karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak
hiçbir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı
da olmayan) kişiler ile iş arayan ve iş aramak için
son üç ay içinde iş arama kanallarından en az
birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı
yapabilecek durumda olan tüm kişileri olarak
tanımlanmaktadır.
Yani, terarlayacak olursak, işsiz, 15 veya daha
büyük yaşta çalışmayan ancak çalışmaya hazır
ve son üç ay içerisinde iş bulma kanallarını
kullanan kişidir.
a. İşsizlik Oranı
İşsizlik oranı, iş gücünün yüzdesi olarak ifade edilen
işsiz sayısıdır. Yani işsiz nüfusun iş gücü içindeki
yüzde oranıdır ve işsiz sayısının işgücüne oranlanıp
100 ile çarpılmasıyla bulunur.
İşsizlik Oranı = (İşsiz sayısı/iş gücü)*100
Birçok iktisatçı, işsizlik oranının bu şekilde
hesaplanmasının gerçek işsizlik oranını yansıtmadığı
görüşündedir. Çünkü, TÜİK anketlerinde, gerçekte
işsiz olan ancak iş bulma ümidini kaybettiği için iş
aramayı bırakan kişiler işsiz sayılmaları gerekirken
işsiz olarak sayılmamakta ve işgücüne dahil
edilmemektedir. Dolayısıyla da açıklanan işsizlik
oranları, olması gereken işsizlik oranlarının altında
kalmaktadır.
b. İstihdam oranı
Bazen istihdam nüfus oranı da denilen istihdam
oranı, istihdam edilenlerin kurumsal olmayan
nüfus içindeki yüzde oranıdır ve istihdam
edilenlerin sayısının, kurumsal olmayan nüfusa
oranlanıp 100 ile çarpılmasıyla bulunur.
İstihdam Oranı = (İstihdam sayısı/Kurumsal
olmayan nüfus)*100
c.İşgücüne katılma oranı
Nihayet, işgücüne katılma oranı, işgücünün
kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus
içindeki yüzde oranıdır ve işgücünün, kurumsal
olmayan nüfusa oranlanıp 100 ile çarpılmasıyla
bulunur.
İşgücüne Katılma Oranı = (İşgücü/Kurumsal
olmayan nüfus)*100
İşgücüne katılım oranını, istihdam oranı ile
karıştırmamak gerekir. Her ne kadar her iki
formülün paydasında kurumsal olmayan nüfus
yer alsa da istihdam oranında paydada, istihdam
edilenlerin sayısı, işgücüne katılım oranında ise
işgücü, yani istihdam edilenlerle işsizlerin toplamı
yer almaktadır.
Sayısal bir örnek verelim.
Hanehalkı işgücü anketleri ile 2012 yılı için aşağıdaki
bilgilerin toplandığını varsayalım. İşgücü, 28 milyon;
istihdam edilenler 25.7 milyon ve çalışma çağındaki
nüfus 44.5 milyon.
Bu verileri kullanarak işsizlik oranı ile işgücüne
katılım oranını hesaplayalım.
İşsizlik Oranı = (İşsiz sayısı/iş gücü)*100
= (2,3/28)*100 = % 8,2
İş gücü = İstihdam edilenler + İşsizler.
28 = 25,7 + İşsizler
İşsizler = 28 – 25,7 = 2,3
İşgücüne Katılma Oranı = (İşgücü/Kurumsal olmayan
nüfus)*100 = (28/44,5)*100 = % 62,9
1.2. İşsizlik Türleri
İşsizliğin sebeplerini gözönünde alınarak yapılan
sınıflamaya göre üç türlü işsizlik vardır. Bunlar yapısal
işsizlik, geçici işsizlik ve konjonktürel işsizliktir.
1.2.1. Yapısal İşsizlik
Yapısal işsizlik, bir ekonomide ortaya çıkan yapısal
değişimler sonucu bazı işlerin yok olması ve işsiz
kalanların vasıflarının da yeni yaratılan işlere uygun
olmaması nedeniyle oluşur. Bir başka deyişle, işçiler artık
kendi ekonomilerinin bir parçası olmayan işte çalıştıkları
için işlerini kaybederler. Bu işsizliğin çeşitli nedenleri vardır.
Bunlar arasında teknolojideki değişimi, insanların talep
ettiği mal ve hizmet türlerindeki değişimi, firmaların
küçülmesi veya başka bir firmayla birleşmesi nedeniyle
işyerlerindeki görev ve yetkilerin değişmesi ve firmaların
üretimlerini ülke dışına taşımaları veya yoğun yabancı
rekabetine dayanamayıp yurt içindeki fabrikalarını
kapatmaları durumlarını sayabiliriz.
Bu kapsamda, imalat sanayi ve madencilik
sektörlerinde
otomasyon
nedeniyle
işini
kaybedenleri; bankalarda yine yoğun bilgisayar
kullanılmaya
başlanması
nedeniyle
işini
kaybeden banka çalışanlarını; müzik ve görsel
sanatlar
endüstrilerinde
çok
karmaşık
programların geliştirilmesiyle işini kaybeden
sanatçıları düşünebiliriz.
Yapısal işsizlik özellikle işini kaybeden yaşlı
insanlar için çok daha olumsuz olabilir. Çünkü
yeni yaratılan işlere girebilmek için gerekli enerji
ve kaynağı kişi yaratamayıp daha düşük bir maaş
ile emekliliği tercih edebilir.
1.2.2. Geçici [Friksıyonel] İşsizlik
Geçici işsizlik her ekonomide sürekli olarak var olan uzun
dönemli bir olgudur. İnsanların çeşitli nedenlerle geçici olarak
işsiz kalma durumunu ifade eder. Çünkü insanlar iş
değiştirirken, ilk defa iş piyasasına girip iş ararken veya daha
önce ayrıldığı iş piyasasına yeniden katılma kararı aldığında bir
süre işsiz kalır. Örneğin, bir işiniz varken bir başka firmadaki
işin sizi daha tatmin edeceğini düşünebilirsiniz. Ama bir işte
çalıştığınız için istediğiniz türden iş aramanız çalışma
saatlerinde mümkün olamaz. Bu yüzden işinizden ayrılıp yeni
bir iş arama kararı verebilirsiniz. Yeni iş buluncaya kadar da
geçici olarak işsiz kalırsınız. Çünkü bu arada, özgeçmişinizi
hazırlayıp nerelere göndereceğinize karar verip yanıtları
almanız ve yeni iş önerilerini değerlendirmeniz belirli bir
zaman alacaktır. İşe alacak kişiler açısından da sizin vasıflarınızı
değerlendirip ona göre uygun bir iş olup olmadığını
belirlemeleri yine zaman alacaktır. Tabii bu boşluklarda
istemenize ve çalışabilecek olmanıza rağmen çalışamazsınız.
Geçici işsizliğin miktarı, insanların hangi oranda
işgücüne katılıp ve tekrar katıldıkları ile ekonomide ne
kadar yeni iş yaratılıp ne kadar mevcut işin yok olması
oranına bağlıdır. Ayrıca, işsiz kalanlara ödenen işsizlik
yardımları da geçici işsizlik miktarını etkiler. Eğer bir
ülkede işsizlik sigortası gibi uygulamalar ne kadar çok
işsizi kapsar ve ödemeler de ne kadar çok yüksek
olursa yeni iş bulma süreci uzayacağından dolayı geçici
işsizlik oranı yüksek olur.
Geçici işsizlik oranını, yapısal işsizlik oranına
eklediğimiz zaman doğal iflsizlik oranını elde ederiz.
Doğal işsizlik oranı = Geçici işsizlik oranı + yapısal
işsizlik oranı
Doğal işsizlik, ekonomideki işsizliğin sadece geçici ve
yapısal olduğu durumdaki işsizlik; doğal işsizlik oranı,
ekonomi tam istihdamdayken söz konusu olan işsizlik
oranıdır ve geçici ve yapısal işsizlik toplamına eşittir.
Tam istihdam, işsizliğin sadece doğal orana eşit olduğu
veya işsizliğin sadece geçici ve yapısal işsizlikten
oluştuğu ve konjonktürel işsizliğin olmadığı durumdur.
1.2.3. Konjonktürel İşsizlik
Bilindiği gibi piyasa ekonomileri, her zaman sabit bir
oranda mal ve hizmet üretemezler. Onun yerine, bu
ekonomilerde adına konjonktür dediğimiz üretimde artış
ve azalışlar söz konusu olur. Özellikle bu ekonomiler
konjonktürün durgunluk evresine girdiğinde konjonktürel
işsizlik ortaya çıkar. Mal ve hizmetlere olan talep azalmaya
başlayınca, çıktıdaki azalışa bağlı olarak istihdam azalmaya
ve işsizlik artmaya başlar. Yani konjonktürel işsizlik yetersiz
talep nedeniyle oluşur. Daha önce çalışan birçok işçi bu
süreçte işini kaybeder ve yeni iş bulmakta da zorlanır. Aynı
zamanda ekonomide çok az yeni iş yaratıldığı için iş bulma
süreleri uzar.
Bu tür işsizlik, genel ekonominin koşullarından
kaynaklandığı için önceki işsizlik türlerinin aksine, makro
iktisadi politika açısından bir sorun oluşturur.
Konjonktürel işsizlik,
zorunlu işsizliktir.
durgunluktan
kaynaklanan
Konjonktürel işsizlik, bir ekonomide var olan işsizlik ile
o ekonomi için doğal işsizlik oranı farkına da eşittir.
Konjoktürel işsizlik oranı = işsizlik oranı - doğal
işsizlik oranı
1.3. İşsizliğin Maliyetleri
İşsizliğin iktisadi ve iktisadi olmayan biçiminde iki tür
maliyetinden söz edebiliriz. İktisadi maliyetleri, para
ile rahatlıkla ölçebileceğimiz maliyetlerdir. İktisadi
olmayan maliyetleri ise para ile ölçmek mümkün
değildir ama toplumda yaşayan herkesi etkiler.
1.3.1. İşsizliğin İktisadi Maliyetleri
İşsizliğin temel iktisadi maliyeti, işsizlik nedeniyle
üretilemeyen çıktı miktarı, yani mal ve hizmet
miktarıdır. Eğer ekonomide çalışmak isteyen ve
çalışabilecek insanlar için yeterince iş yaratılamazsa
potansiyel olarak üretilebilecek mal ve hizmetler telafi
edilemeyecek bir biçimde kaybedilir.
Kolayca anlaşıldığı gibi, eğer bir ekonomide işsizlik,
doğal orandan yüksekse o ekonomi üretim imkânları
eğrisinin içerisinde etkin olmayan, kaynakların tam
olarak kullanılamadığı bir noktada üretim yapıyor
demektir. İktisatçılar çıktının bu feda edilen kısmına
GSYİH açığı demektedirler. GSYİH açığı, bir ekonominin
gerçekleşen GSYİH ile potansiyel GSYİH (tam istihdam
GSYİH) arasındaki farka denmektedir. Yani,
GSYİH açığı = gerçekleşen GSYİH - Potansiyel GSYİH
GSYİH açığı ya negatif (gerçekleşen GSYİH< potansiyel
GSYİH) ya da pozitif (gerçekleflen GSYİH> potansiyel
GSYİH) olur. Doğal oranın üzerindeki işsizlik
durumunda, gerçekleflen GSYİH, potansiyel GSYİH den
az olduğu için, GSYİH açığı negatif olur. Potansiyel
GSYİH, doğal işsizlik oranına karşılık gelen GSYİH’dir.
Potansiyel GSYİH’nin büyümesi, ekonominin reel
GSYİH’nin normal büyüme oranına bağlı olarak
kestirilebilir.
1.3.2. İşsizliğin İktisadi Olmayan Maliyetleri
İşsizliğin çıktı kayıplarının ötesinde son derece ciddi etkileri
vardır. Uzun süreli devam eden işsizliklerin yarattığı önemli
fiziksel ve psikolojik etkilerden söz edilebilir. Çünkü ciddi bir
konjonktürel işsizlik iktisadi bir illet olmaktan öte bir sosyal
felakettir. İşsizlik aylaklık demektir. Bu aylaklık sonucunda
işsizler bazı vasıflarını, kendilerine olan güven ve saygılarını
kaybedebilir ve moralleri hızla bozulur. Bunun sonucunda aile
içi sorunlar başlayabileceği gibi toplumda sosyal
huzursuzluklar da artmaya başlar. Yaygın bir işsizlik sadece
fakirliği artırmakla kalmaz, ülke içerisinde etnik gerilimleri de
artırır.
Geçmişte ciddi işsizliklerin çok hızlı ve bazen de şiddet dolu sosyal ve
siyasi değişimlere yol açtığını biliyoruz. Örneğin, Hitler’in Almanya’da
iktidara gelmesinde, Almanya’daki çok yaygın ve ciddi işsizlik önemli
etken olmuştur
2. ENFLASYON
Bir ekonomideki makroiktisadi istikrarsızlığın bir başka
yönü enflasyondur. Enflasyon insanlara zarar verebilir.
İnsanların davranışlarını değiştirebilir. İnsanların, sabit
gelirleri ile artan fiyatlar karşısında satın almak
zorunda oldukları mal ve hizmetleri nasıl alacaklarını
düşünmekten uykuları kaçar. Eğer insanların gelirleri
enflasyon nedeniye reel olarak gerilerse yaşam
standartları düşer. Şimdi bu sorunu çeşitli yönleri ile
inceleyelim.
2.1. Enflasyonun TanImI ve Ölçülmesi
Enflasyon fiyatlar genel düzeyinin sürekli artmasIdır. Ancak
fiyatlar genel düzeyindeki artış, ekonomide tüm fiyatların
artacağı anlamına gelmez. Enflasyonun hızla arttığı
dönemlerde bile bazı mal ve hizmet fiyatları nisbeten sabit
kalırken bazıları azalabilir de.
Enflasyon nedeniyle, bazı insanlar kazanırken bazıları
kaybeder. Ancak kimse tam olarak kazanç ve kayıpların
ekonominin hangi alanlarında oluşacağını tam olarak
kestiremez. Bu kazanç ve kayıplar, enflasyon nedeniyle
paranın
değerindeki
öngörülemeyen
değişmelerden
kaynaklanır. Bilindiği gibi, bütün alıcı ve satıclar, kredi veren ve
alanlar yaptıkları sözleşmeleri para cinsinden yapar. Eğer
paranın değeri zaman içerisinde öngörülemeyecek biçimde
değişirse alınan ve ödenen paraların gerçek değeri de
Enflasyon oranı, ortalama fiyat düzeyindeki yüzde değişme
olarak hesaplanır. Ülkemizde enflasyonun oranı belirlenirken
kulanılan temel ölçümü, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
tarafından hazırlanan Tüketici Fiyat Endeksidir (TÜFE). TÜFE,
hanehalklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet fiyatlarının
zaman içindeki değişimini ölçmektedir. Baz yılı 2003 olan ve
kapsamında 444 madde bulunan TÜFE’nin temel amacı;
piyasada tüketime konu olan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki
değişimi ölçerek enflasyon oranını hesaplamaktır. Bu amaçla,
hanehalklarının, yabancı ziyaretçilerin ve kurumsal nüfusun
yurt içinde yaptığı tüm nihai parasal tüketim harcamaları
dikkate alınmaktadır. Ayrıca, Tüketim harcamalarından
hanehalklarının kendi tüketimlerine yönelik üretimleri ve
hanehalkları için geçerli izafi kiraları TÜFE hesabında göz
önünde tutulmaz.
2012 yılı için TÜFE değeri aşağıdaki formülle bulunur:
TÜFE = (2012 yılı piyasa sepetının değeri/Baz yılı 2003
pıyasa sepetinin değeri)
Enflasyon oranı ise TÜFE’deki yıllık yüzde değişimdir. Örneğin
202.6 olan 2011 yılı TÜFE değeri 2012 yIlInda 211.3 ye
artmIşsa 2012 yılı enflasyon oranI şu şekilde hesaplanır:
Enflasyon Oranı = (TÜFE2012 – TÜFE2011/TÜFE2011)*100
= (211,3 – 202,6/202,6)*100 = %4,3
.
2.2. Enflasyonun Türleri
Bilindiği gibi bir ekonomide hemen hemen tüm
fiyatlar arz ve talep tarafından belirlenmektedir. Bu
nedenle, eğer bir ekonomide enflasyon var ve genel
fiyat düzeyi artıyorsa bu durumu arz ve talep
terimlerini kullanarak açıklamakta yarar vardır. Bu
çerçevede enflasyonu, talep çekişli enflasyon ve arz
itişli enflasyon olarak ikiye ayırarak inceleyeceğiz.
Enflasyon türlerini açıklamak için de toplam talep ve
toplam arz analizini kullanacağız.
2.2.1. Talep Çekişli Enflasyon
Genellikle fiyat düzeyindeki artışlar, toplam harcamaların,
ekonominin tüm kapasitesi ile üretebileceği mal ve hizmet
miktarından fazla olmasından kaynaklanır. Talep çekişli
enflasyon, başlangıçta talep artışından kaynaklanan
enflasyondur. Enflasyonun hızlı ve kalıcı ülkelerde,
enflasyonunun nedeni merkez bankalarının piyasaya fazla
para sürmeleridir. Eğer bir ekonomide kaynakların tamamı
kullanılıyorsa özel sektörün artan talebe üretimi artırarak
cevap vermesi mümkün deildir. Bu yüzden talep fazlası, sınırlı
üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarını artırır ve talep çekişi
enflasyona neden olur. Bu tür enflasyon, toplam talebi artıran,
para arzındaki artışlar, kamununun mal ve hizmet satın
alımlarındaki artışlar ve dış dünyada ortaya çıkan fiyat artışları
ile reel gelir artışlarıdır.
Taleb enflasyonu bir ülkede üretilen mal ve
hizmetlerin toplam talebi karşılayamaması nedeniyle
ortaya çıkan enflasyondur. Bir ekonomide devletin açık
finansman politikası izlemesi [karşılıksız para
basması], kredi hacmının genişlemesi, kişilerin ve
kurumların kendi bünyelerinde saklı paraların dahil
etmeleri ve emeler dengesi fazlalığından doğan gelir
artışları gibi seprplerle toplam talebin toplam arzı
aşması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Diğer bir
ifade ile talepte meydana gelen artışı karşılamak üzere
arzın yeteri derecede arttırılmaması sonucu fiyatların
yükselmesine yol açan bir süreçtir.
2.2.2. Arz [Maliyet] itşlli Enflasyon
Maliyet itifşli enflasyon, parasal ücret oranlarındaki artış,
ham maddelerin parasal fiyatları ile enerji fiyatlarındaki
artış sonucu artan maliyetlerdeki artış sonucu oraya çıkan
enflasyondur. Maliyet itişli enflasyon teorisi fiyatlardaki
artışı, her harcama düzeyinde üretimin birim
maliyetlerinin artmasına neden olan faktörlerle
açıklamaktadır. 1973-74 ve 1979-1980 yıllarIndaki ham
petrol fiyatlarındaki artışlar bunun güzel örnekleridir.
Enerji fiyatları arttıkça nerdeyse tüm ürünleri üretmenin
ve taşımanın maliyeti artarak maliyet itşlli enflasyon
yaratmıştır
Bu tür enflasyonda, sendikaların, firmaların veya
hammadde üreticilerinin piyasayı kontrolleri altında alma
istedikleri ile hükümetlerin getirdiği yeni düzenlemeler ve
yeni vergi uygulamalarının da etkisi bulunmaktadır.
Bu aşamada size iki soru sormakta fayda var.
Nobel iktisat ödüllü ünlü iktisatçı Milton Friedman’a
göre ‘enflasyon herzaman ve heryerde parasal bir
olgudur’. Sizce Friedman bu ifadede ne tür
enflasyonu kastetmektedir?
Burada kastedilen talep çekiflli sürekli enflasyondur.
Bir ekonomide sürekli enflasyon varsa bu durum
ekonominin arz yönünden kaynaklanabilir mi?
Hayır. Sürekli enflayonun toplam arzdaki sürekli
azalmalar sonucu gerçekleşmesi için, çıktı azalıp
işsizlik artarken işçilerin sürekli yüksek ücret almaları
gerekir.
2.3.Enflasyonun Etkileri
Günümüz ülke ekonomilerinin yaşadıkları en önemli
sorunlarından birisi olan enflsyonun birçok olumsuz
etkisi bulunmaktadır. Enflasyon fiyatlar genel düzeyi
yükselmekte, yatırımlar ve tasarruflar azalmakta,
ödemeler dengesi ülke lehine bozulmakta, gelirler reel
olarak düşmektedir.
Enflasyonnun bu olumsuz ekonomik etkilerinin yanı
sıra çok ciddi sosyal etkileri de bulunmaktadır. Ayrıca
kolay yoldan para kazanma arzusu ile spekülasyon
eğilimleri de artmaktadır.
2.3.1. Gelir Dağılımı Bakımındam
Enflasyon gelir dağılımını değiştirmektedir. Eğer bir ülkede
toplumun geliri enflasyon oranına paralel düzeyde artarsa
böyle bir enflasyondan hiç kimse etkilenmemektdir.
Toplumdaki her kesim satınalma güçlerini koruyabildikleri için
enflasyonunun gelir dağılımı üzerinde herhangi bir etkisi
olmayacaktır. Oysa enflasyon düşük gelirliler ile yüksek
gelirliler arasındaki farkın büyümesine sebep olurken, gelir
dağılımı dengesini de bozmaktadır. Çünkü toplumda
gelirlerinin satın alma gücünü enflasyona karşı koruyan
kesimler olduğu gibi, memur, işçi, emekli gibi gelirlerinin satın
alma gücünü enflasyona karşı koruyamıyan sabit gelirli
kesimlerde bulunmaktadır. Bu durum ekonomik ve sosyal
problemlerin artmasına yol açmaktadır.
2.3.2. Üretim ve İstihdam Bakımından
Enflasyon üretim ve istihdam düzeyi üzerinde de etkili
olmaktadır. Ani olarak enflasyon oranının yükseldiği
dönemlerde hem üretim miktarı hem de istihdam düzeyi
artmaktadır. Ancak üretim artışını sağlayan etken şüphesiz ki
fiyatlardaki yükselme olmaktadır. Enflasyon sürecinin uzun
dönemli yaşandığı ekonomilerde hem üretimde hem de
istihdam düzeyinde düşüşler görülmektedir.
2.3.3. Ödemeler Dengesi Bakımından
Bir ülkenin parasının değeri, sadece iç satın alma gücü ile
ölçülmeyip dış satın alma gücü ile de ölçülmektedir. Ülke içi
fiyatların artmasına karşılık, döviz fiyatlarının değişmemesi
durumunda ithal malları ucuzlamakta, ihraç mallarının fiyatları
ise yükselmektedir. Bu durumda ithalat artarken, ihracat
azalmakta ve ödemeler dengesi açık vermektedir.
2.4. Enflasyonun Maliyetleri
Enflasyonun bir kere bazı olumsuz etkilerinin olduğu
aşikârdır: Paranın satın alma gücü düşer ve mal ve
hizmetlerin nominal maliyetleri de artar. Öyle ki tüm ücret
ve fiyatlar enflasyonla aynı oranda artsa bile, enflasyonun
yine bir maliyeti olacaktır. Ayrıca enflasyonun maliyetleri,
üretici, tüketici, işçi ve firmaların enflasyon
gerçekleşmeden
önce
enflasyonu
öngörebilme
yeteneklerine bağlıdır. Bu nedenle enflasyonun
maliyetlerini incelerken tahmin edilen ve tahmin
edilemeyen enflasyon ayrımı yapmak gerekir. Tahmin
edilen enflasyon, kamuoyunun az çok kendisini hazırladığı
enflasyondur. Öte yandan tahmin edilemeyen enflasyon
ise kamuoyu için sürpriz olarak değerlendirilebilecek
enflasyondur. Bu tür enflasyona kamuoyunun uyum
sağlaması biraz zaman alır.
Enflasyon eger bir sürpriz olarak gerçekleşirse yani
gerçekleşen enflasyon kamuoyunun beklediğinden
farklı olursa ek bazı maliyetler yükler. Örneğin,
kamuoyu %10 oranında bir enflasyon beklerken
enflasyonun sürpriz bir biçimde % 20 olarak
gerçekleşmesi, topluma ciddi bazı maliyetler yükler.
Maaş ücretleri önceden belli olan kesimler, eğer
enflasyon beklenenden yüksek çıkarsa maaşlarının
reel satınalma gücü beklenenden düşük olacak ve
kaybedeceklerdir. Çalışanların kaybı işverenlerin
kazancı olacaktır. Tersi durumda beklenenden düşük
enflasyon ise çalışanların reel gelirlerini artıracaktır. Bu
durum çalışanlar lehine bir durum yaratırken
işverenler açısından bir kayıp olacaktır.
Sayısal bir örnek verelim.
%4 oranında enflayon beklentisi ile %7 yıllık faiz
oranı üzerinden bankaya para yatırdığınızda,
enflasyon %6 olarak gerçekleflirse bu beklenmedik
yüksek enflasyonun ne tür maliyetleri olur?
Enflasyon beklenenden fazla çıktğı için, sizin elde
edeceğiniz reel faiz oranı (nominal faiz - enflasyon
oranı) %3 yerine %1 olur ve siz kaybedersiniz. Sizin
kaybınız bankanın kazancı olur. Çünkü beklenmedik
enflasyon nedeniyle daha düşük reel faiz öder. Bir
anlamda sizden bankaya gelir transferi söz konusu
olur.
2.5. Enflasyon ve İşsizlik: Phillips Eğrisi
İşsizlik ve enflasyon arasındaki ilişkileri incelemenin bir
diğer yolu bu iki değişkenin birlikte değişimlerini
incelemektir. Bu ilişkiyi ortaya koyan eğriye Phlillips eğrisi
denilmektedir.
Phillips eğrisinin orijinal versiyonunda, nominal ücretler
ile gerçekleşen işsizlik oranları üzerinde durulmuştur.
Sonraları ilişkiye dahil edilen enflasyon beklentileri ile
işsizliğin doğal oranı gibi değişkenler burada göz önünde
tutulmamıştır. Phillips eğrisi, işsizlik oranı ile parasal
ücretlerdeki değişme oranı arasında ters yönlü ilişkiyi
gösteren eğridir. Eğriye göre, işsizlik oranı yükseldikçe
ücret enflasyon oranı düşer. Bir başka deyişle, işsizlik ile
ücret enflasyonu arasında bir değiş tokuş vardır.
Kısa dönem Phillips eğrisi, beklenen enflasyon ve
doğal işsizlik oranı sabitken işsizlik oranı ve enflasyon
oranı arasındaki ters yönlü ilişkiyi göstermektedir
Uzun dönem Phillips eğrisi beklenen enflasyon ve
gerçekleşen enflasyon oranı birbirine eşit olduğu
zaman enflasyon oranı ile işsizlik oranı arasındaki
ilişkiyi gösteren bir eğridir. Uzun dönem Phillips eğrisi
doğal işsizlik oranı düzeyinde çizilecek dik bir doğru
gösterilebilir.
Doğal İşsizlik Oranındaki Değişme: Doğal işsizlik oranı
birçok nedenle bağlı olarak değişebilir. Örneğin
ekonomideki yapısal değişiklikler, ülkenin demografik
özelliklerinde ortaya çıkan değişiklikler (nüfus artış
oranının düşmesi gibi), teknolojik yenilikler gibi
faktörler işsizlik oranının değişmesine neden
olabilecek faktörler arasında sayılabilir. Doğal işsizlik
oranında ortaya çıkacak bir değişme ise hem uzun
dönem hem de kısa dönem Phillips eğrilerinin yer
değiştirmesine neden olur.
2.6. Enflasyonla Mücadele Stratejileri
Enflasyonu sona erdirmek için toplam talep ve toplam arz
arasındaki dengeyi istikrarlı bir fiyat düzeyinde yeniden
sağlamak gerekmektedir. Bilindiği üzere enflasyon toplam
talebin toplam arzı aşması neticesinde fiyatlar genel
seviyesindeki sürekli yükselmeyi ifade etmektedir. Bu nedenle
enflasyonla mücadele etmek amacıyla iki strateji
uygulanmaktadır. Bunlardan birincisi toplam arzın artırılması,
ikincisi ise toplam talebin kısılmasına yönelik uygulamalardır.
2.6.1. Toplam Arzı Artırmaya Yönelik Uygulamalar
Bir ekonomide arz miktarı azalırken, fiyatlar yükselmekte ise
ve buna karşın durgunluk yaşanıyorsa yani stagflasyon
durumu mevcut ise, toplam talebi kısarak önlem alınması çare
olmamaktadıra. Çünkü toplam talebi kısmak durgunluk
sürecinin uzamasına neden olmaktadır. Ekonomiyi sağlıklı
yapıya kavuşturmak amacıyla toplam arzı arttırıcı önlemlerin
alınması gerekmektedir.
Bu doğrultuda yani ekonomide tam istihdam düzeyini
sağlamak için, ekonomide para arzını arttırmadan
yatırımların arttırılması gerekmektedir. Yatırım artışını
sağlayacak olan en etkin yol teşvikler ve vergi indirimin
uygulamalarıdır.
Ekonomide arz azalışının bir nedeni de işçi ücretlerinin
yüksekliği
nedeniyle
maliyet
artışlarından
kaynaklanmaktadır. Arz mıktarını arttırmak amacıyla
sendikaların pazarlık güçlerini sınırlayıcı önlemler
alınabileceği gibi, ücretlerin dondurulması veya ücretlerin
verimliliklerin üzerinde artmamasını sağlayıcı politakaların
uygulanması da sağlanabilir. Ekonomide yaratılacak
verimlilik bilinci ve bunun üretim sürecine yansıması ile
üretim mıktarını dolayısıyla toplam arzı arttırmak
mümkün ölmaktadır.
2.6.2. Toplam Talebi Azatmaya Yönelik Uygulamalar
Ekonomi gelişme sürecini yavaşlatabilme tehlikesi nedeniyle
toplam talebi azatmaya yönelik uygulamalarda dikkatli davranması
gerekliği vardır.
Enflasyonun devamlılığını sağlayan en önemli etkenlerden birisi
parasal genişleme doğrultusundaki talep artışıdır. Bu nedenle
enflasyonla mücadeleb etmek için öncelikle para arzını kısmak
gerekmektedir.
Para arzının kontrol edilmesi için hangi araçların nasıl
kullanılacağına baktığımızda, bunlardan bir tanesi reeskont
oranlarının yüksetilmesi uygulamasıdır. Bankalar reeskont oranı
yükseldiği
zaman
senetlerini
Merkez
Bankası
na
getirmemektedirler. Böylece, piyasaya çıkacak olan nakit akımı
yavaşlamaktadır. Piyasadaki nakit miktarının azalması ise toplam
talebi azatlayıcı bir etki yaratmaktadır.
Merkez Bnkası nın açık piyasa işlemleri yoluyla piyasadaki para
mıktarını azaltılması uygulaması da toplam talebi
azaltmaktadır.
Toplam talebin maliye politikası araçları ile kontrol edilip,
enflasyonla mücadelede uygulanacak yollardan bir tanesi
kamu kesimi harcamalarının azaltılmasıdır. Tüketim meyli
yüksek olan kişilerin vergileri yükseltilmektedir. Vergi
oranlarının yükseltilmesi kişisel gelirleri azaltıcı ve dolayısıyla
toplam talebi sınırlayıcı bir enflasyonla mücadele stratejisidir.
Ayrıca gelir ve fiyat politikası uygulamalarında, ücret ve
maaşlardaki yükselmeler, talebi arttırmayacak ve enflasyonu
kontrolden çıkartmayacak sınırlar içinde tutulmaktadır.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda denebilir ki enflasyonun,
önlenmesi için alınan önlemlerin kararlılıkla uygulanması,
enflasyon beklentisinin kırılması ve topluma yüklediği
fedakarlıkların tüm kesimlere eşit olarak dağıtılması gerekliliği
bulunmaktadır.
DENEME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi istihdam edilenler içerinde yer alır?
A. Hapishanedekiler.
B. Üniversite yurtlarında kalanlar.
C. Kışlada yaflayanlar.
D. İşbaşında olanlar ile işbaşında olmayanlar grubuna dahil
olanlar.
E. Huzurevlerindekiler.
2. Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde istihdam oranı doğru
olarak verilmiştir?
A. İstihdam sayısı/ kurumsal olmayan nüfus.
B. İşgücü/nüfus.
C. İstihdam sayısı/işgücü.
D. İstihdam sayısı/15 yaş üstü erkek nüfus.
E. İşsiz ve istihdam edilenelerin, işgücüne oranı
3. Durgunlukla ilişkili işsizlik aşağıdakilerden hangisidir?
A. Konjonktürel işsizlik.
B. Yapısal işsizlik.
C. Geçici işsizlik.
D. Hem yapısal hem konjonktürel işsizlik.
E. Genç işsizliği.
4. Doğal işsizlik oranı aflağıdaki seçeneklerden hangisinde
doğru olarak verilmiştir?
A. Konjonktürel işsizlik ile geçici işsizlik toplamı.
B. Geçici işsizlikle yapısal işsizlik toplamı.
C. Konjonktürel işsizlik ile yapısal işsizlik toplamı.
D. Yapısal işsizlikle konjonktürel işsizlik farkı.
E. Geçici işsizikle konjonktürel işsizlik farkı.
5. İşsizlik ve enflasyon arasındaki ilişkileri ortaya koyan yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A. Phillips eğrisi
B. Toplam Talep eğrisi
C. Beklenen enflasyon eğrisi
D. Laffer eğrisi
E. LM eğrisi
6. Phillips eğrisine göre işsizlik oranı ile enflasyon arasında
nasıl bir ilişki vardır?
A. Ters yönlü
B. Doğru yönlü
C. Artan oranı
D. Pozitif yönlü
E. Sabit
7. Kısa dönem Phillips eğrisi elde edilirken aşağıdakilerden
hangileri sabit varsayılır?
A. Beklenen ve gerçekleflen enflasyon oranı.
B. Gerçekleflen işsizlik oranı.
C. Gerçekleşen enflasyon oranı.
D. Beklenen ve gerçekleşen işsizlik oranı.
E. Beklenen enflasyon oranı ile doğal işsizlik oranı.
8. Aşağıdakilerden hangisi iş arama sürecinde yavaş
değişime neden olmaz?
A. İşsizlik yardımlarının artması.
B. Çalışma çağındaki nüfus müktasında artış.
C. İş kurumuna başvurmak.
D. Teknolojik değişim.
E. Histeri etkisi.
9.
Fiyatlar genel düzeyinin yükseldiği ve paranın
değer kaybettiği sürece ne ad verilir?
A. Deflasyon
B. Stagflasyon
C. Enflasyon
D. Revalüasyon
E. Devalüasyon
10. 2012 yılının fiyat düzeyi 126, 2011 yılının fiyat
düzeyi 120 ise enflasyonun oranı yüzde kaçtır?
A. 5
B)7
C)9
D)11
E)12
9.
Aşağıdakilerden hangisi toplam talebi artıran
faktörlerden biri değildir?
A. Para arzındaki artış
B. Kamu harcamasının daralması
C. Kamu harcamasının artması
D.Diğer ülkelerdeki fiyat artışı
E. Reel gelir artışı
10. Aşağıdakilerden hangisi maliyet enflasyonuna neden
olur?
A. Parasal ücretlerin düşmesi
B. Vergilerin azalması
C. Sübvansiyonun artması
D. Petrol fiyatının artması
E. Kamu harcamalarının artması
11. Fiyatların ve aynı anda üretimin azaldığı duruma ne
ad verilir?
A. Enflasyon
B. Stagflasyon
C. Deflasyon
D. Revalüasyon
E. Devalüasyon
12. %6 oranında enflasyon beklenirken, enflasyon
oranının %8 olarak gerçekleşmesi durumunda
aşağıdakilerden hangisi gerçekleşmez?
A. Sabit gelirlilerin sat›nalma gücü artar.
B. Kredi verenler kazan›r.
C. Firmalar›n menülerini de¤ifltirme maliyetleri artar.
D. Kiflilerin ayakkab› eskitme maliyetleri düfler.
E. Kredi alanlar kazanır.
Download