e- fungi

advertisement
E- FUNGİ
BALARILARININ ÖNEMLİ MANTAR HASTALIKLARI
KÝREÇ HASTALIÐI
Etken: Ascosphaera apis Maassen ex Clausen
Ülkemiz arıcılığı son 15 yıl içinde birbirinden tehlikeli ve zararlı iki etkenle
karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan ilki 1978 yılından itibaren Varroa jacobsoni,
ikincisi de 1988 yılından bu yana kireç hastalığı etkeni Ascosphaera apis’ tir.
Varroasis arıcılarımızın Varroa ile savaşa hazır olmadıkları dönemde balarısı
kolonilerinin 1\4’ini yok etmiş, arıcılarımız tam başarılı olmaya başlamışken, bu
sefer de ‘ Kireç Hastalığı’ kolonilerin aynı oranda sönmesine neden olmuştur. Aynı
yıllarda Ascosphaera apis’le birlikte özellikle Aspergillus flavus’tan ileri gelen ‘Taş
Hastalığı’ da etkili olmaya başlamıştır.
Kireç ve Taş hastalıkları larva ve pupalarda etkilerini gösterdikleri için yavru
arı hastalıkları olarak bilinirler. Taş hastalığı etkenleri ergin arılarda da etkili
olabildiği gibi bulaşık balları yiyen insanlarda da ciddi üst solunum yolları
enfeksiyonlarına neden olması açısından ayrıca zoonotik özellik de gösterirler.
Resim 61. A. apis’in spor kesesi ve içinde oluşan sporlar.
Kireç hastalığının etkenleri arıların kullandığı kovan, su ve gıdalarda
normalde saprofit olarak bulunurlar. Kireç hastalığının kolonilerde etkili olduğu
dönemlerde genellikle koloni üzerinde etkili olabilecek oğul verme, uzun süre
antibiyotikli ve sülfonamid’li şurupla besleme, beslenme bozuklukları, çevresel
kirlenme, paraziter ve mikrobiyel hastalıklara yakalanma, ani iklimsel
değişikliklere maruz kalma ve stres gibi koloninin direncini azaltan olayların
gerçekleşmiş veya hala devam etmekte olduğu görülür. Bu dönemde larvalar iyi
beslenememekte ve soğuğa karşı korunamamaktadırlar.
Resim 62.
Resim 63. Kireç hastalığının yavrulu çerçevelerde gelişimi
Resim 64.
Kolonilerin hastalığa karşı predispose duruma geldikleri zamanlarda
balmumunda, peteklerde, suda, kovan içinde, arıcılıkta kullanılan malzemelerde
bulunan sporlar (1.7-3.5 µ) işçi arılar tarafından beslenmeleri esnasında larvalara
aktarılmakta ve bunların topluca enfeksiyona yakalanmalarına neden olmaktadırlar.
Enfeksiyondan gömeçlerdeki yerleşim özelliklerinden dolayı erkek arı larvaları
öncelikle etkilenirler. Bunları işçi arı larvaları izler.
Larvaların bağırsak lumeninde gelişmeye başlayan sporlar çimlenir ve
miselleri oluştururlar. Miseller bağırsak çeperini de işgal ederek buradan baş hariç
vücudun diğer bölgelerine de yayılırlar. Bu esnada larvalarda veya prepupalarda
gelişme durur ve ölmeye başlarlar. Çoğalmaya devam eden miseller exoderm’i de
delerek dışarıya doğru pamuk benzeri miselleri oluştururlar. Enfeksiyonun yaygın
ve şiddetli olduğu durumlarda larvalar daha gözler mühürlenmeden ölürler ve pelte
halini alırlar. Beyaz-kireç benzeri yumuşak bir kıvamdan zamanla baş kısımları
siyahi, diğer kısımları ise mumya gibi krembeyazından esmer renge varan bir yapı
kazanırlar. Prepupa dönemindeyken ölen arılar birkaç gün sonra sırların deforme
olduğunu farkeden işçi arılar tarafından dışarı atılırlar. Çok sayıda larva ve
prepupalar temizlikçi arılar tarafından kovanın uçuş deliği önüne bırakılırlar.
Bunlar genellikle mat beyaz renkte, bazen siyah benekli veya gri-siyah renkli ve
sert kıvamdadırlar. Larvaların değişik renkte görülmelerine neden olarak bunların
bir veya iki ayrı cinsiyete ait misellerle (heterotallik, + ve - suşları olan) enfekte
olmalarına bağlanmaktadır. İlkinde beyaz,ikincisinde ise iki ayrı miselin birleştiği
yerde oluşan spor keselerinden dolayı koyu renk aldıkları ileri sürülmektedir.
Oluşan spor keseleri 30-140 µ çapındadırlar.
Hastalığın Gelişimi
Yukarıda da bahsedilidiği gibi koloni direncinin kırılmasını sağlayan
etmenlerin oluşmasından sonra koloninin bireyleri azalır. Ana arının çalıştığı
yavrulu gömeçlerde işçi arılar sıcaklığın 30-35 °C arasında olmasını sağlarlar.
Ancak bakıcı işçi arıların sayıca azalmasından dolayı sıcaklık 30 °C’nin altına
düşer ve özellikle kenar gömeçlerde gelişen erkek arı sayısında çok fazla azalma
oluşmuşsa dıştan içe doğru yavrulu gömeçlerdeki larvalar veya prepupalar
korunamaz, yeterince beslenemez ve enfeksiyona açık hale gelirler. Bu ise zaten
zayıf olan koloninin iyice zayıflaması ve zamanla yok olması anlamına gelir.
Normal veya güçlü olmasına rağmen korumak amacıyla gelişigüzel ve
devamlı olarak şuruplarına antibiyotik ve sülfonamid katılan kolonilerde kullanılan
kimyasallar arıların direncini kırmakta, onları korumasız ve zayıf bırakmaktadırlar.
Hassaslaşan organizma sporlara karşı koyamamakta ve yenik düşmektedir. Bu
zaafiyet gençleri olduğu kadar erişkinleri de diğer hastalıklara karşı zor durumda
bırakmaktadır.
Böylece koloniler yavaş yavaş güç yitirerek hem bal üretememekte ve hem
de kendileri yok olmaktadırlar. Yapılan çalışmalarda kireç hastalığına yakalanan
kolonilerde enfeksiyonun şiddetine göre bal üretiminde % 1-5 veya % 80-90
azalma, kolonilerin güçlerinde % 23’e varan kayıp ve besin toplama kapasitelerinde
% 49 eksilme görüldüğü bildirilmektedir. Daha şiddetli ve müdahale edilmeyen
enfeksiyonlarda koloni sönüp gitmektedir. Ascosphaera apis sporları normal çevre
şartlarında 15 yıl kadar canlı kalabilmekte ve yıllar sonra etkili olabilmektedirler.
Bu nedenle hastalığı atlatan arılıklarda her zaman duyarlı olunmak gerekir.
Enfeksiyon ilk olarak 1913 yılında Almanya’da görülmüş ve Maassen
tarafından tür ismi verilmiştir. Daha sonra Orta Avrupa’dan başlayarak etrafa
yayılmış ve kuzey yarı küredeki ülkelerin hemen hemen tamamında tespit
edilmiştir. Son yıllarda güney yarıküredeki bazı ülkelerde de görülmüştür. Onun
için şu ülkelerde vardır, bunlarda yoktur gibi bir düzenlemeye gitmenin doğru
olmayacağı kanaati oluşmaktadır.
Bu kadar hızlı bir yayılma eğilimi gösteren hastalığın yayılmasında suçlanan
nedenleri kısaca şöyle sıralamak mümkündür:
a)
Arıların direncinin kırılması:
1Kimyasal maddeler: Diğer yavru hastalıklarını önlediği kabul edilen
antibiyotik ve sülfonamidlerin hastalıklar olmasa bile şurupla geligüzel verilmesi
hem ilaçların etkinliğini azaltmakta, hem de mikotik enfeksiyonlara karşı arıları
dispoze hale getirmektedir.
2Bakteriyel, viral ve paraziter hastalıklar: Bu gibi durumlarda da
arılarda zayıflama ve direnç azalmasının yanısıra bireysel azalma da görülmektedir.
Böylece yavrulu gömeçlerin kenarlarında kalan erkek larvalardan itibaren arıların
hastalıklardan etkilenme derecelerine göre ortaya doğru ve işçi arı larvalarını da
kapsayacak şekilde üşüme ve bakımsızlık başlamakta, sonuçta mevcut mantar
sporları aktif hale geçmektedirler.
b)
İklimsel Faktörler: Yukarıdaki etkilerin oluşmasında rutubet ve
soğuğun doğrudan ilgisi vardır.
c)
Oğul oluşumu veya ana arının yaşlılığı: Her iki halde de koloni
sayısında azalma olacağı için yukarıda anlatılan olaylar gerçekleşir.
d)
Kolonilerin kuvvetlendirilmesi: Bu işlemler esnasında bulaşık larvalı
peteklerin veya zayıf anaların kullanılması tehlikeye zemin hazırlar.
e)
Bulaşık malzeme kullanımı: Mantar sporlarını taşıyan balmumlarnın
sterilize edilmeden temel petek yapılarak kullanılması sporadik bir olayın endemik
hale gelmesine neden olabilir.
f)
Hijyen şartlarına uymama: Arılıkta çalışanların ve çalışmalar
esnasında kullanılan malzemelerin hijyen kurallarına tabi tutulmaması
enfeksiyonun yayılmasına neden olur.
g)
Karantine tedbirleri: Başka arılıklardan getirilecek olan koloni,
malzeme, polen, bal veya kabartılmış gömeçlerin iyice kontrol ve dezenfekte
edilmeden arılıkta kullanılması hastalığın taşınmasına neden olur.
Korunmak Amacıyla Şu Önlemler Alınabilir:
 Gelişigüzel antibiyotik, sülfonamid ve antiparaziter ilaç veya kimyasal
madde kullanılmamalıdır.
 Kovan ve malzeme standart olmalı, rutubete neden olabilecek bakım ve
kışlatmadan kaçınılmalı, kovanlar yerden 20-30 cm yukarıya kaldırılmalı,
kovanların konumları uygun olmalıdır.
 Enfekte kovanlardaki koloniler temiz kovanlara nakledilmeli, hastalıklı
gömeçler imha, kovan ise dezenfekte edilmelidir.
 A.apis sporlarının uzun yıllar (15 yıl kadar) canlılıklarını muhafaza
edebilecekleri göz önününde bulururularak eski kovan ve malzemelerin bulaşık
olma ihtimeline karşı uygun ısı işlemlerine tabi tutulmalıdır.
 Kolonilerin güçlendirilmesi için ilkbahar bakısında, sonbahar
beslenmesinde, yolculuk ve açlık gibi stres oluşturan hallerde şekerli şurupla
birlikte vitamin ve mineral madde takviyesi yapılmalıdır.
 Balmumları 120 °C de 15 dak. sterilize edildikten sonra temel petek haline
getirilmelidir.
 Hijyenik olmayan depolarda bekletilen petek ve gömeçler uygun
dezenfektanlarda dezenfekte deilmelidirler.
 Hastalık etkenlerini taşıyan ballar ve polenler koloni beslenmesinde
kullanılmamalıdır.
 Temiz su kaynakları sağlanmalıdır.
 Bu hastalıktan korunmak amacıyla günümüze kadar bir çok kimyasal
madde kullanılmış, fiziksel ve biyolojik metodlar denenmiştir. Özellikle ani
iklimsel değişikliklerin yaşandığı Mayıs-Temmuz aylarında erkek erı larva
gözlerinin imhası, kraliçe arının gençleştirilmesi, larvalı gözlerin güneş ışığına
maruz bırakılmaları gibi metodların yanında en etkili olarak terapötik ajanların
kullanılması önerilebilir. Bunlardan birkaçı şöyle sıralanabilir:
 Hastalıklı gömeçler temizlendikten sonra %40 formalin veya sülfür
dumanıyla ve etilen oksitle fumigasyon,
 %0.7 timol solüsyonunun gömeçler üzerine püskürtülmesi,
 %4 formaldehid solüsyonunun hastalıklı larvalar üzerine püskürtülmesi,
 Amphotericin B kullanılması,
 %0.1 sorbik asit ve sodyum propiyonat’ın polenli şerbetle yedirilmesi,
 250 ppm benomyl şerbet karışımının yedirilmesi
 Mycostatin (=Hystatin) 1 milyon ıu/lt şurupla verilmesi,
 Ascotat-TKV (ascorbic asit),
 Chinasol %0,05’in sprey şeklinde uygulanması,
 Ascocidin 1gr/lt şerbet içinde verilmesi.
Bu çalışmaların yanında araştırma kolonilerinde, laboratuar şartlarında ve
Türkiye’nin birçok yerindeki arılıklarda kireç hastalığının tedavi edilebilmesi
maksadıyla 1988 yılından bu yana araştırma çalışmalarımız devam etmektedir.
A5A3 kod adını verdiğimiz kimyasal karışım ( Acetyl salicylic acid ve Ascorbic
acid) Kireç hastalığının ve Taş hastalığının tesbit edildiği kolonilerde değişik
dozlarda kullanılmıştır. Bu karışımın 800 mg/Lt koloni başına dozu 4 eşit kısımda,
2’şer gün arayla yedirildiğinde hastalıkların durduğu ve kolonilerin kurtuldukları
gözlenmiştir. Bunun üzerine A. apis ve Aspergillus flavus etkenlerini içeren
larvalar içine farklı dozlarda A5A3 katılan sabore Agar besi yerine ekilmişlerdir.
Düşünülen dozun (800 mg/Lt) koloni üremesine engel olduğu sonucu elde edilmiş,
bu dozdaki miktarlar ülkemizin değişik bölgelerindeki arıcıların istekleri üzerine
kendilerine gönderilmiş ve % 90’ın üzerinde başarı sağladıklarını belirtmişlerdir.
Enfeksiyonun şiddetine veya inatçılığına göre küre devam edildiğinde mutlaka
sonuç alınmaktadır.
TAŞ HASTALIĞI ( Aspergillosis ):
Aspergillus flavus (Link) ve ikincil olarak da A.fumigatus (Fresonius)
balarılarında taş hastalığına neden olurlar. Arılıklarda nadiren gözlenir. Özellikle
kireç hastalığı ile oran yapılacak olursa % 80 kireç hastalığı, % 20 kadar da taş
hastalığı görülür. Hem yavru, hem de erişkin arılarda hastalık yapar. Aspergillus
flavus’dan ileri gelen bu enfeksiyon ilk defa 1906 yılında Maassen tarafından
Almanya’da tanımlanmıştır. Daha sonra Avrupa’nın bir çok yerinde görüldüğü
bildirilmiştir. Ayrıca Amerika ve Avustralya kıtasında da tespit edildiği
belirtilmiştir. Aspergillosis’in sonucu olarak salgıladıkları mikotoksin bir
hepatotoksin olan Aflatoksin’dir. Aspergillus spp. sporları ile bulaşık balları yiyen
insanlarda ve hayvanlarda solunum yolu enfeksiyonları gelişebilir. Yavru arılar
tarafından beslenmek suretiyle alınan gıdalarda bulunan sporlar sindirim kanalında
çimlenirler. Miselleri oluştururlar. Bu miseller dokuları delerek diğer dokulara
geçerler. Larvalarda baş beyazımtrak-sarı veya kirli sarı bir renk alır. Miseller
deriyi de delerek gömeç içine dağılırlar ve pamuksu uzantılar oluştururlar. Yalancı
bir deri meydana getirirler. Larvalar öldükten sonra özellikle karın kısımları sert bir
hal alır. Ergin arılarda da karın mumya benzeri bir yapı kazanır. Larvalar her
dönemde hastalığa yakalanabilirler. Ergin arılar içinde daha çok yaşlı arılar kolay
hastalanırlar. Gözlerde larvayla beraber gelişen miseller sıkı bir yapı
oluşturduklarından temizlikçi arılar tarafından kolay kolay temizlenemezler.
Nadiren de olsa çok sayıda larva ölmesi sonucu koloni sönebilir. Mantar miselleri
yeşilimtrak renklidir. İleri dönemlerde depo edilen polenlerden ayırt etmek zor olur.
Resim 65.
Resim 66.
Korunma ve Tedavi :Kireç hastalığındaki gibidir. Baldan insana ve diğer
canlılara da geçtiği için bu gibi balların sıkı kontrol edilmesi gerekir.
MELANOSİS( Melanosella mors-apis = Örösi-Pal )
Özellikle kraliçe arıların ovaryumlarına yerleşir. Kraliçe arının yumurtalarını
ve yumurtaların beslendiği hücreleri tahrip eder. Ayrıca zehir kesesi ve rektumda
da zararlar oluşturan etkenler siyah lekeler bırakırlar. Hastalığın bulaşma yolu
bilinmemekle beraber gıda ile olması muhtemeldir. Bu hastalığa yakalanan ana’lar
yumurtlamayı keserler ve koloni de yeni bir ana edinmeye çalışır.
Download