Büyük değişimler ve Dünyanın geleceği İnsanlık tarihi gözden geçirildiğinde görülecektir ki dünya bir kere, küçük bir değişimin çarkına katılırsa bu değişim bütün insanlığı şaşkına çevirecek bir hızda gelişir. Bunun en güzel örneği sanayi devriminin başlangıcından itibaren dünyanın geçirdiği evrimdir. Peki, günümüz dünyası nasıl bir değişime gebedir? Geleceğimizi şekillendiren dünyanın bugününü doğru yorumlayabiliyor muyuz? Teknolojinin geleceğe katkısı nasıl olacaktır? Günümüz, ekonomik sistemi varlığını koruyabilecek mi? Gelecek dünyasının devletleri ve insanlığın birbirleri ile ilişkileri ne boyutta veya hangi araçlar ile gerçekleşecek? Çok kutuplu dünyamızda bugün birçok şirket onlarca ülkenin ekonomisinden çok daha güçlü ve yeryüzünde etkilidir. Sivil toplum örgütleri/Hükümet dışı kuruluşlar uluslararası politikada herhangi bir devletten daha etkili olabilmekte ve daha da önemlisi büyük kitleleri ortak bir düşünce akımına sevk edebilmektedir. Teknoloji dünyada ortak bir kültür yaratmaktadır. Gelişen bu ortak kültür ulus kavramını ortadan kaldırmaktadır. Ekonomik Liberalleşme dünyanın her köşesindeki insanı aynı şirketin çıkarları için çalıştırmaktadır. Uluslararası örgütler veya uluslararası hukuk ise yeni misyonlar ile çok daha etkili ve evrensel olmaya gebedir. Dünyayı okuduğumuzda yeryüzünde büyük bir değişimin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Bana göre önemli olan bu değişimin ne ile geleceğidir. Bu değişim Fransız devrimi gibi yeni akımlar mı getirecek, ABD’nin kuruluşu gibi yeni bir dünya gücü ve görüşü mü yaratacak yoksa Sanayi devrimi gibi, üretim sistemini ve buna bağlı olarak yeryüzünün sosyolojisini tamamen değiştirecek yeni buluşlar mı olacak geçiş Dönemleri? Sanayi devriminin üretim sistemini zamanında yakalamakta geç kalan devletler ya büyük bir yıkım ile karşılaştı veya yeniden bir yapılanmaya girişip gelişimi yakalamaya çalıştı. Ulus devlet oluşumunu doğru okuyamayan İmparatorlukların hepsi yıkıldı ve bulundukları coğrafyada yeniden ve daha minimal bir şekilde düzenlendi. Ekonomik ve sosyal açıdan liberalleşemeyen ülkeler ya zayıf kaldı veya siyasal çalkantılar, çekişmeler yaşadı. Etnik ve dini yapılarını sindiremeyen ve bu yapılarını fay hattına dönüştüren ülkeler ise başarısız, egemen olamayan, istikrarsız devletlere dönüştü. 1648 Vestfalya Barışı ile 1789 Fransız Devrimi arası bir geçiş dönemi idi. 1789 Fransız Devrimi ile 1914 Birinci Dünya Savaşı arası dönem ise başka bir geçiş dönemi oldu. Birinci geçiş döneminde halklar sekülerleşmeyi ikinci geçiş döneminde ise ulus olmayı, ulus devlet sistemini sindirmeye çalıştı. 1914-1939 yani iki savaş arası dönemde ise kurulan sistem Avrupalı devletler tarafından anlaşılamadı. Liberal düşünce yapısı üzerine kurulan ABD’nin Wilson’un on dört noktası ile yasakladığı sömürgecilik, toprak kazanımının yasaklanması ve ulusa ya da kültüre dayandırılmak istenen yenidünya haritası dönemin revizyonist Avrupa ülkeleri tarafından hâlâ anlaşılamamıştı. Bu ise ikinci dünya savaşı gibi büyük bir yıkım getirdi. 1945-1989 arası soğuk savaş denilen ve iki kutuplu uluslar arsı sistemin sonucu ise ekonomik liberalizmi ve sonunda küreselleşmeyi getiren bir başka geçiş dönemi oldu. Günümüz dünyası bu geçiş dönemleri ardından kurulan sistemlere ayak uyduramayan devletler ve bölgelerin sorunları ile boğuşmaktadır. Milletler cemiyeti ile denenen ve Birleşmiş Milletler ile devam eden uluslararası sistemde insan hakları, demokrasi vurgusu ön plana çıkıyordu, toprak kazanımları yasaklanmıştı. Bu sistemin dışında kalan, sistemi sindiremeyen ülkeler ise dünyanın bugününde sorun teşkil etmeye devam ediyor. Tıpkı iki savaş arası dönemde Wilson’un On Dört İlkesi’nin arkasındaki düşünceye ayak uyduramayan bazı Avrupa ülkeleri gibi BM sistemine ve küresel sisteme ayak uyduramayan bazı Ortadoğu ve Afrika ülkeleri günümüz uluslararası politikasında büyük sorunlar, çatışma ve savaş ortamı yaratmaktadır. Bugün uluslararası sistem bazı konularda tıkanmış gibi görünebilir. Ancak küreselleşen dünyada geleceği şekillendirecek aktörlerin sadece devletler hele ki o devletlerin liderleri olmayacağı kesindir. Etnik milliyetçi söylemler ve inanç temelli söylemler ise asla yenidünyanın şekillenmesinde etkili olmayacaktır. Gelinen noktada uluslararası hukuk, uluslararası örgütler kendilerini reforme ederek geçmiştekinden çok daha etkili bir şekilde uluslararası politikayı şekillendirecektir. İnsanlık adına önemli olan ise, yukarda belirttiğim ve geçiş dönemi olarak tanımladığım dönemlerin sonunda yeryüzünde büyük değişimler ve bazen büyük savaşlar meydana geldiği gerçeğine dikkat edilmesi gerekir. İçinde bulunduğumuz geçiş dönemi tıpkı bir insanın çocukluktan yetişkinliğe geçtiği ergenlik dönemi gibi sancılı olacaktır. Dikkat edilmesi gereken husus insanın ergenlik döneminde geçirdiği bunalım veya aşırılıkların, hayatının geri kalanında kişiliğini oluşturan temel hususları meydana getirdiğidir. Amerikan ve Rus gücü kendi etki alanını, Sermayesini, soğuk savaş boyunca dünyayı ikiye bölerek devam ettirdi. 1980’lere geldiğimizde coğrafi keşiflerin başlangıcından 1989 Soğuk savaş sonuna kadar olan dönemde sermayesini ve ekonomik kazanımlarını şirketler aracılığı ile yaymaya çalışan devletler görülür. Bu yayılma öncelerde sömürgecilik ile başladı İkinci Dünya Savaşı sonrasında (soğuk savaş ile) ise himaye edilen bölgeler/devletler ile devam etti. Ancak 1980’lere gelindiğinde görülür ki yeterince güçlenen şirketler, devlete tabii olmaktan çok devletleri etki altına almaya başladı. Süper güç kabul edilen ABD’nin günümüz sorunlarından biri de teknolojisinin ulaştığı önü alınamaz hız ile Amerika’dan Çin’e akan sermaye değil midir? Adam Simith’in “bırakınız yapsınlar” fikri ile başlayan özgür ekonomik dünya görüşü, günümüz dünyasında gelişerek liberalizmin bu aşırı ve dengesiz ticaret özgürlüğüne yerini bıraktı. Günümüz dünyasında çok uluslu şirketler sermaye hareketleri ile herhangi bir ülkenin dış politikasını, iç politikasını, ekonomik politikalarını ve askeri stratejilerini etkileyebilmektedir. Uluslararası ilişkiler disiplininde Fonksiyonalizm teorisinin bakış açısına göre ise; uluslararası örgütlerin her birinin belirli sektörlerde ortaya çıkan sorumlu bir dizi uluslararası örgütün uluslararası barışı temin edeceğini öne sürer, bu örgütler gün geçtikçe devletlerin etkisini azaltacak ve uluslararası sisteme örgütler egemen olacaktır. Fonksiyonalizme göre sisteme egemen olan bu örgütler, bundan böyle uluslararası değil ulus üstü yapılarda işleyecektir. Liberalizm ve teknolojik gelişmeler kanalı ile değişen dünya uluslararası ilişkilerden küresel ilişkilere doğru hızla çevrilmektedir. Yarının dünyasında devletlerin birbiri ile ilişkilerde kullandığı enstrümanlar tamamen değişecektir. Devletlerin Askeri ittifakları yerini şirketlerini ekonomik iş birliklerine, diplomatik ilişkiler ise önemini devletlerin uluslararası örgütlerle, ulus üstü örgütlere ve sivil toplum örgütleri ile olan ilişkilerin yerine bırakacaktır. Bütün bu süreçte devlet etkisi azalacaktır. Günümüz dünyasında değişimin bir başka geçiş dönemindeki kavramları güvenlik ve stratejidir. Yeryüzünde devletlerin, toplulukların ortaya çıkmasından beri süre gelen istihbarat faaliyetleri ise günümüzde bambaşka bir boyuta dönmüştür. Güvenlik bağlamında gün geçtikçe yeryüzünde yeni savuma ve saldırı çeşitleri üremektedir. Siber saldırılar ciddi tehdit haline gelirken siber güvenlik ise yeni bir boyutta daha fazla önem kazanmaktadır. Teknolojik gelişmeler ile yeni saldırı modelleri (örneğin Haarp silahı gibi yeni bir saldırı ve savaş tipinden bahsedilmektedir) ortaya çıktıkça yeni güvenlik önlemleri ve yeni bir güvenlik algısı oluşmaktadır. İstihbarat açısından ise bugün bilgiyi elde etmenin büyük bir zahmeti ve önemi kalmamıştır. Asıl önem kazanan bilginin analizi ve buna göre izlenecek strateji olmuştur. İlk uluslararası örgütlerin ortaya çıkışı devletlerin tek başlarına bazı konularda yetersiz kalmalarından dolayı ortaya çıkmıştı. Teknolojik gelişim uluslararası iş birliğini zorunlu hale getirmiştir. 1844 yılında Samuel Morse’un ilk telgraf mesajını göndermesi ile iletişim alanında yeni bir çağ başladı, bu olay yirmi devletin bir araya gelip 1865’te ITU (uluslararası telekomünikasyon birliği)’nin kurulmasına neden oldu. Kaldı ki, bugün internet haberleşmeleri bu işlevi daha da önemli hale getirdi ve iletişim alanında ulusal egemenlik daha da sınırlanmış uluslararası toplum veya iş birliği kaçınılmaz hale gelmiştir. Çok uluslu şirketler, hükümet dışı örgütler, ulus ötesi baskı grupları uluslararası sistemde devlet ile karşılaştırıldığında dehşet verici etkinlik kazanmıştır. Bu etkinlik zamana göre tıkanmış görünse de bu sadece bir geçiş dönemidir. Bugün Amerikan-Rus çekişmesinden halen söz edilebilir ancak bu çekişme ideolojilerden sıyrılmış daha da önemlisi bu çekişmenin seyri salt ABD ve Rus hükümetlerinin alacağı kararlardan sıyrılmıştır. Dünyanın Sorunlu Bölgelerinin Değişimi İki dünya savaşında ve soğuk savaşı döneminde Balkanlar, Doğu Avrupa ciddi sistem problemleri yaşadı. Coğrafi açıdan çok önemli olan Doğu Avrupa ülkeleri soğuk savaşın bitmesi ile bir bir Avrupa Birliği veya diğer uluslararası örgütlere katılıp, yeni liberal ve çok kutuplu dünyaya ayak uydurdu. Asya kıtasında ki ülkelerde ise müthiş bir değişim baş göstermiş, Asya ülkeleri geliştirdikleri teknoloji ve devasa ekonomik pazarları ile dünya sisteminin vazgeçilmez tarafları haline gelmiştir. Yüzyıllar boyunca inanç eksenli çekişmeler ile kavrulan, dünya savaşlarında ise ideolojik kavramların etkisinde kalan kıta Avrupa’sı, soğuk savaş sonrasında yerini bütünleşmiş yeni bir sisteme bırakmıştır. Bugünün Avrupa’sı laik, liberal, bütünleşmiş demokratik hali ile Avrupa Birliği adında nasıl şekillendi ise Ortadoğu dediğimiz coğrafyada yakın zamanda seküler ve liberal bir hal ile yeniden şekillenmelidir. Arap baharı dediğimiz süreçte bir çok Ortadoğu ülkesinin halkı zamanı çoktan geçmiş despot, monarşik, aristokratik veya teolojik düzenlere karşı ayaklandı. Bugün ise Orta Doğu halkları bu despot düşüncelerin artığı radikal ve inanç temelli terörizm ile mücadele etmektedir. Örneğin; bugün hala devam eden Suriye iç savaşında, Suriye halkının büyük çoğunluğu hem radikal dini ve etnik temelli terör örgütlerinin hem de despot liderlerin rejimleri egemenliği altında yer almak istememektedir. Dünyada etnik milliyetçilik ve dini inançları referans edinen gruplar veya halklar gün geçtikçe radikalleşmekte ve bu radikalleşmenin en tabii sonucu olarak yok olmaktadırlar. Bu durum insanlık tarihi boyunca böyle olmuştur. İşte bu sebepten değişim kaçınılmaz olacaktır. Yeni bir dünya, yeni bir yaşam tarzı ve yeni bir kültür dünyanın dünü ile bugünü arasında ki farka ve baş döndüren hızda ki değişime baktığımız zaman önümüzde şekillenmektedir. Günümüz dünyasında ki her kriz kapıdaki değişim rüzgârına karşı direnenlerin yarattığı geçici krizlerdir. Geliştirmemiz gereken bakış açısı ve düşünce yapısı bu temeller üzerine olmalıdır. Mehmet Ali Yurttaşer