kadın erkek e**tl***nden - Kadın Dernekleri Federasyonu

advertisement
KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNDEN
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNE
Alan çalışmalarında sıklıkla karşılaştığımız bir tanımlama sorunu nedeniyle
bugün öncelikle toplumsal cinsiyet tanımı üzerinde durmak istiyorum.
Erkek olmak nedir? Kadın olmak nedir? Erkek ya da kadın olmanın,
doğduğumuz bedenin cinsiyetiyle ilgili olduğunu düşünebiliriz. Ancak,
sosyologları ilgilendiren pek çok sorun gibi, erkeklikle kadınlığın yapısının
sınıflandırılması da çok kolay olmamış ve cinsel kimliklerin oluşumunu ve bu
kimlikler üzerinde temellenen toplumsal rolleri açıklamada birbirine karşıt
yaklaşımlar benimsenmiştir. Birbiriyle yarışan bu yaklaşımları gözden
geçirmeden önce, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki farkı kavramamız
gerekir. Sosyologlar, cinsiyet terimini erkek ve kadın bedenlerini tanımlayan
anatomik ve fizyolojik farkları anlatmak için kullanırlar. Buna karşın, toplumsal
cinsiyet, erkekler ve kadınlar arasındaki psikolojik, toplumsal ve kültürel
farklarla ilgilidir. Toplumsal cinsiyet, toplumsal olarak yapılandırılmış erkeklik ve
kadınlık kavramlarıyla bağlantılıdır ve bu kavramın bireyin biyolojik cinsiyetinin
doğrudan ürünü olması zorunlu değildir.
Erkekler ile kadınlarda davranış kalıplarının tümüyle biyolojik etkenlerce
belirlendiği görüşü tümüyle ortadan kalkmadıysa da, pek çok araştırmacı,
insanlarda, erkeklerde ve kadınlarda görülen kalıpsal toplumsal davranışlarla
biyolojik
özellikleri
arasında
bağlantı
olduğuna
ilişkin
hiçbir
kanıt
bulunamadığını belirterek, insan davranışının biçimlenmesinde ki ağırlıklı
etkinin toplumsal etkileşimde olduğunu savunmaktadır.
Söz konusu yaklaşım çerçevesinde, toplumsal cinsiyet rollerinin, aile, medya,
okul gibi toplumsal araçların ağırlıklı etkisiyle belirlendiğini savunulmaktadır.
Bu sav gereği, bebekler biyolojik cinsiyet ile doğar, ancak cinsiyetlerini
toplumsal olarak uygun olduğu düşünülen ölçüt ve beklentiler bağlamında
içselleştirirler. Cinsiyet kimliklerinin üzerindeki toplumsal etkiler çok çeşitli
kanallardan akar; bırakınız patriyal aile düzeninin etkisinde kalmış gruba
mensup ebeveynleri, çocuklarını “cinsiyet ayrımcılığından uzak” bir biçimde
yetiştirmeye kararlı anne babalar bile toplumsal cinsiyetin öğrenilmesinde var
olan kalıplarla savaşmakta güçlükler çekmektedirler. Dolayısıyla da, tüm
dünyada farklı biçimlerde ve farklı oranlarda da olsa, kadınlar, kendi yaşamlarını
doğrudan biçimlendirebilmek için savaş vermektedir.
Nüfusun yarısını oluşturan kadını, görünmez kılmak; sadece kadına yapılan bir
haksızlık değil aynı zamanda da, özellikle 80’li yıllardan bu güne değin, tüm
uluslararası süreçlerde, ana gündem maddesini oluşturan sürdürülebilir
kalkınmayı
sağlamak
amacıyla
yapılan
çalışmalara
büyük
bir
engel
oluşturduğundan, insanlığa karşı işlenen bir suçtur.
Kadınlar ve Erkekler arasında fiili eşitliğin sağlanması amacıyla, uluslararası
karar mekanizmaları özellikle 80’li yılların ardından yoğun bir çaba
göstermektedir. Bilindiği üzere, 1979 yılında Birleşmiş Milletler’de üye ülkelerin
imzasına açılan ve 1981 yılında yürürlüğe giren Kadına Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) kabulünden bu yana 30 yıla
yakın bir sure geçmiştir. 1986 yılında ülkemizde de yürürlüğe giren bu
sözleşmenin 4. Maddesi’ nde de ifade edildiği üzere kadın erkek eşitliği
konusunda hedeflenen sadece yasal dayanağı olan fırsat eşitliği değil, aynı
zamanda sonuçlarda da fiili eşitliktir.
1995’te gerçekleştirilen 4. Dünya Kadın Konferansı’nda Türkiye’nin de
aralarında
bulunduğu
183
ülke
38
maddelik
Pekin
Deklarasyonuna
imzalamışlardır. Deklarasyonda, Hükümetlerin ve toplumun diğer aktörlerinin
politika ve programlarını oluştururken “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” bakış açısı ile
davranmaları gereği ve bunun için kararlarını almadan önce kadın ve erkeklerin
bu kararlardan fiiliyatta nasıl etkileneceklerini analiz etmeleri konusu Eylem
Platformunda kabul edilmiştir. Ancak, bilinen bir gerçektir ki ülkemizde de yasal
reformlar sonrasındaki en sıkıntılı süreçler tarih boyunca uygulama süreçleri
olmuştur. Yapılan tüm çalışmalar, hukuki olarak sağlanan eşitliklerin (De Jure /
Legal Equity) yeterli olmadığını göstermiştir. Yasal olarak sağlanan haklar ile
kadınlara sadece fırsat eşitliği verildiği, eşit fırsatların sonuçsal (De Facto /
Substantive) olarak da eşitliğe dönüşebilmesi için farklı yöntemlere ihtiyaç
duyulduğu artık bilinmektedir. T.C. Anayasası da paralel bir çizgide 10.
Maddenin Ek Fıkrası (7/5/2004-5170/1 md.) “Kadınlar ve erkekler eşit haklara
sahiptir. Devlet, bu eşitliğin YAŞAMA GEÇMESİNİ sağlamakla yükümlüdür.”
ifadesi ile fiili eşitliğe atıfta bulunmuştur. Cinsler arası fiili eşitliğin sağlanması
amacıyla, sıklıkla kullanılan ve olumlu yansımaları gözardı edilemeyecek
düzeyde olan yöntemlerin en bilindiği, şüphesiz ki, ulusal parlamentolarda
kurulan ‘Kadın-Erkek Eşitliği’ Komisyonları’dır..
Uluslararası
sözleşmelerde
imzamız
olmasına,
“Kadın-Erkek
Eşitliği
Komisyonu” kurulmasına ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
madde bulunmasına (20. Madde), gene meclis içtüzüğün 21. Maddesi ile
“Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu için Siyasi Parti Grupları tarafından bildirilen
isimlerin yarısından bir fazlasının kadın olması zorunlu kılınmasına ve son 10
yıldır, konuya ilişkin olarak defalarca teklif verilmesine rağmen, TBMM’de
Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması için bugüne değin beklenilmiş olması
düşündürücüdür.
Oysa ki birçok ülke parlamentolarında oluşturulan Kadın-Erkek Eşitliği
komisyonları, cinsiyet eşitsizliğini içeren tüm yasaları Uluslararası Sözleşmelere
uyumlu hale getirmekte ve böylece de fiili eşitliği sağlayabilmektedir. Dünyada
kadın-erkek eşitliği konusundaki düzenlemeler, yasal dayanaklarını ve
çerçevelerini Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği çatıları altında
yapılan düzenlemelerden almışlardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda
önemli mesafe almış ülkeler bu mevzuatlardaki düzenlemeleri ülkelerinde eş
zamanlı olarak uygulamakta ve yasalarında gerekli görülen değişiklikleri eksiksiz
yapmaktadırlar. Avrupa Birliği Parlamentosu bünyesinde Kadın Hakları ve
Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu daimi bir komisyon olarak görev yapmaktadır.
Almanya Parlamentosu Üst Meclisinde Kadın ve Gençlik Komisyonu kurulmuş
olup bu komisyon, genel fırsat eşitliği politikası, kadın-erkek eşitliğinin ana
politikalara yerleştirme, iş
incelemektedir.
Avusturya
yerine fırsat eşitliği
Parlamentosu
gibi
Temsilciler
belirli
konuları
Meclisindeki
Eşit
Haklar/Eşit Muamele Komisyonu bulunmaktadır. Söz konusu Komisyon,
kadınların statüsünü ilgilendiren yasa önerilerini ele almakta, yasaların ve
yürütmenin uygulamalarının Eşit Muamele Yasasına uygunluğunu izlemektedir.
Bosna-Hersek’te,
Kadın-Erkek
Komisyonu
Temsilciler
Meclisindeki
komisyonlardan biri olarak kurulmuş olup, kadın statüsünün geliştirilmesi ile
ilgili olarak mütalaa etmek ve tartışmak bu komisyonun görevleri arasındadır.
Hırvatistan Parlamentosunda Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu bulunmakta ve
görevlerinden biri uluslararası belgelerin imzalanmasını teşvik etmek ve
bunların uygulanmasını takip etmektir. İsrail Parlamentosunda Kadın
Statüsünün İlerletilmesi Komisyonu’nun başlıca görevi, kadının statüsünün ve
eşitliğinin ilerletilmesi, tüm alanlarda cinsiyet ya da cinsel tercihler sebebiyle
ayrımcılığın önlenmesi, ekonomik eksikliklerin azaltılması gibi konularda teklif
ve tasarıları kabul ya da reddedilmelerinden önce görüşmektir.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu bir çatı örgüt olmanın sorumluluğu ve
bilinci içerisinde, T.B.M.M’de ‘Kadın-Erkek Eşitliği’ Komisyonu kurulması için
sivil inisiyatifin harekete geçirilmesi ve bu bağlamda da karar verme
mekanizması üzerinde baskı oluşturulması amacıyla yoğun bir çaba
göstermiştir. Dolayısıyla, bugün geldiğimiz nokta hepimiz için sevindiricidir.
Ancak bu sevincin bir düş kırıklığına dönüşmemesi için, oluşumunda kadın
hareketinin büyük emeği olan bu komisyonun çalışmalarında devlet
mekanizması ile sivil inisiyatifin sözde değil özde bir biçimde birlikte yol alması
önemlidir.
Şüphesiz ki; kadın hareketinin, tüm sorunların bir anda halledeceği gibi bir
saplantısı ve beklentisi yoktur. Ancak, özellikle yasalar üzerinde gerekli
düzenlemeler yapılması ve yasal zorunlulukların fiiliyata geçirilmeleri anlamında
yükü çok ağır olacak bu komisyonda; komisyon üyelerinin görev ve sorumluluk
dağılımları yapılırken çok dikkatli olunması gerekmektedir. Özellikle vurgulamak
isterim ki;
ciddi bir paylaşım talebi karşısında, Sivil Toplum işbirliği için
uzanacak eller boş bırakılmayacaktır.
Konuşmamın başında da söylediğim üzere alanda bir kavram karmaşası
yaşanmaktadır. Bu amaçla komisyonunuzdan ilk talebimiz; konuya ilişkin
toplumsal farkındalık yaratılması amacıyla, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi
Seferberliği’ni bugün burada başlatmasıdır. Doğru mesajların geniş kitlelere
ulaşılabilmesinde
üzerimize
düşen
sorumluluğu
sonuna
kadar
yerine
getireceğimizi de bilmenizi isterim.Ulusal ve uluslararası süreçlerin önemli bir
çıktısı olan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun Türk Parlamentosu’nda da
oluşturulmasına ilişkin çaba gösteren Sn. Güldal Akşit başta olmak üzere,
parlamentomuzun sayın üyelerine ilgili kurumların değerli yöneticilerine ve tüm
kadın kuruluşlarına şükranlarımızı sunuyoruz.
Download