Müzik Rûhun Gıdası mıdır? Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Sık sık karşılaşıyoruz: “Müzik rûhun gıdasıdır?” deniyor. Acabâ öyle mi? Müzik rûhun mu, yoksa nefsin mi gıdasıdır? Teknoloji dünyâsında bulunuyoruz. Günümüzde deney ve ölçme, bilimin vazgeçilmez metotları arasındadır. Çoğu kimseler deney, gözlem ve ölçmenin dışında kalan ilimlere bir ilim gözü ile bakmamaktadırlar. Bilhassâ, böyle kimseleri göz önünde bulundurarak, yukarıdaki sorulara bilimsel yaklaşımlarla cevap vermek için, bilimin kurallarını kullanarak, daha mantıklı bir yolu izlemek mümkündür. Şunu hemen vurgulamak lâzım: İnsanoğlunda iki esas unsur olduğunu hemen herkes kabûl etmektedir: Ruh ve Nefis... Her şeyden evvel, ruh ve nefsi birbirinden ayırmak, bunların tezâhürlerini göz önüne döktükten sonra deney, gözlem ve ölçmenin sonuçları yorumlanabilir. Bu günkü bilim de bütün araştırmalarda bu yolu izlemektedir. Bilim, doğrudan doğruya ruh ve nefis ile ilgili deney ve ölçme yapma imkânına sâhip değildir. Ancak, deneyci dolaylı yoldan, Yâni ruh ve nefsin insanda meydana getirdiği tesirleri inceleyerek, sonuca varabilir. Nitekim, bu gün psikoloji ve parapsikoloji biliminin yaptığı şey budur. Meselâ, uyku anında vücût üzerinde yapılan ölçme ve incelemelerle tamâmen ruhsal olayların bir sonucu olan rüyâlar hakkında hükümler çıkarılması, bunlar arasında bulunuyor. Hassas cihazlarla görülemeyen elektronun varlığı hakkında yapılan deneyler de böyle… Buna benzer bir yolla, müziğin etkileri hakkında pozitif bilim meraklıları tarafından şimdiye kadar yapılması hiç de düşünülmemiş deney ve ölçmeye dayanan, böyle bir araştırma yapmak mümkündür: Sınırlı sayıda, meselâ 1000, 2000 kişiye çeşitli müzik şölenleri verilerek vücûtları üzerinde çeşitli ölçümler yapılabilir ve onlara sorular sorularak alınan cevaplar analiz edilebilir. Aslında bunun deney amacı güdülmeden bu gün binlerce çeşidi yapılmaktadır. Her gün televizyon, düğün ve diskotek gibi, yüzlerce eğlence yerlerindeki müzik şölenlerinde çılgınca eğlenen insanları Yazarın bu yazısı ilk kez 17 Ağustos 1994’de Zaman gazetesinde yayımlanmıştır. Yazı, küçük ilâvelerle yeniden gözden geçirilmiştir, 2 seyredip duruyoruz. Siz buna gözlem ve ölçmeyi eklerseniz, söz konusu araştırma gerçekleşmiş olur. Deney ve ölçümlerin analizleri sonunda bu insanların çoğunun cinsî duygularının kabardığı, dünyâya, zevk ve eğlenceye karşı isteklerinin arttığı görülecektir. Bu deneyin birinci kısmıdır. Deneyin ikinci kısmında, dinî merâsimlere sokulan aynı insanlara, ölüm ve ötesi ve Âhiret’teki kötülük ve güzellikler hakkında seanslar verilip, bunları benzer ölçüm ve sözlü görüşmelere (mülâkata) almak mümkündür. Gözlem ve ölçme kısmı hâriç bu gün bu tip merâsimler de yapıla gelmektedir. Meselâ, bir mevlit merâsimi, bir dinî tören bunlar için birer örnektirler. Siz, bir de gözlem ve ölçme ilâvesiyle, bunlara bir deney karakteri kazandırabilirsiniz. Deneyin ikinci kısmındaki sonuçlar, büyük bir ihtimalle, birinci deneyin sonucundan farklı olacaktır. Bu ikinci kısımdaki deneklerin hemen hepsinin, dünyâya âit aşırı isteklerinde, hırslarında bir törpülenme ve zayıflama, vücûtlarında bir gevşeme, streslerinde bir azalma; buna karşılık Âhiret özlemlerinde, ya da ölüm ve ötesine âit ilgilerinde bir artma gözlenecektir. Buraya kadar deney ve gözlem (müşâhede) bitmiştir. Bundan sonra, yapılacak olan iş, deneylerin sonuçlarını yorumlayarak neticeye varmaktır. İnsan rûhu (gönül), dâimâ anavatanı olan Âhireti özler ve oranın hasretini çeker. Fakat belli bir zamâna kadar vücût kafesinden ayrılıp çıkamadığı, ona bağlı olduğu için buna imkân bulamaz. Halbuki, nefis, dünyâ ve içindeki zevklerden ayrılmak istemez. Dâimâ rahatı ve huzûru arar ve vücûdumuza dâimâ konforlu bir hayâtı sunmak ister ve benliğimize o yönde telkinlerde bulunur. Sonuç olarak insan (benlik), dâimâ iki eğilimin, gönül ya da özel olarak vicdan denilen ruh ve nefsin, etkisi altındadır; bu eğilimlerin hangisi baskın ve etkin olursa, o yöne doğru yönelir. İnsanın benliği, baskın olan tarafa doğru hemen boyun eğip teslim olmaz. Her ne kadar, zorlansa bile, kararın akıl ve gönül süzgeçlerinden, mantık filtresinden geçmesi gerekmektedir. Akıl ve gönül kararlarını, mantığa uygun bir şekilde, kişinin almış olduğu eğitim ve değer yargılarını göz önünde bulundurarak verirler. 3 Benlik, aklın ve mantığın vardığı sonuçlara ve nefsin isteklerine, eğitim ve değer yargılarını oluşturan bütün bilgi birikimi ve gönlün (vicdânın) uyarılarına dayanarak, bir karara varır. Bu karar, aslında vicdanla nefsin haklaşmasının bir sonucudur. Aklın ve mantığın hazırladığı sonuç raporunda hem doğru ve hem yanış durumlar ayrı ayrı analiz edilir, bunların her birinin varacağı sonuçlar belirtilerek açıklanır. Bu sonuçların hangisinin uygulamaya konulacağı vicdanla nefsin bilek güreşinin sonunda belli olur. Bilek güreşinde nefis ağır basarsa (kişi nefsinin esiri ise) yanlış sonuçların, vicdan ağır basarsa (kişi nefsinin esiri değilse) doğru sonuçların uygulanması öne çıkabilir. Bundan sonra kişinin irâdesi devreye girer. Şimdi burada, rapor sonucunun eğitim ve bilgideki olgunluk ve eksiklikten veyâ yapılan telkinlerden de oldukça etkilenebileceğini görüyoruz.. Bu bakımdan bilgi, eğitim ve değer yargılarının insanın hayâtındaki önemi çok büyüktür. Yâni, nefis ve vicdandan başka, eğitim, bilgi ve değer yargılarının hepsi, maddî ve mânevî kâr ve zarar husûsunda, aklın verdiği rapora yansımaktadırlar. Rapor, ya ruh kuvvetleri ya da nefis kuvvetleri tarafından uygulanır. Bunun için, nefis ile vicdana âit bu iki kuvvetten her biri dövüşerek kişinin benliğine etki eden karar mekanizmasını ele geçirmeye çalışır. Nefis ile vicdanın bu mücâdelesine halk arasında “nefis muhasebesi” denmektedir. Peygamberimiz (S.A.V.)© Efendimiz’in bu mücâdeleye “Büyük Savaş-Cihat” adını verdiğini bilirsiniz. Kararlara hâkim olan taraf, rapordaki doğru ya da yanlış olarak vasıflandırılan kararları uygulamak için, irâdeyi kullanarak, kas ve sinirlere emirler yağdırmaya başlar. İrâde, her türlü hazırlığı yapar; meselâ, varılan sonucu uygulamaya almak için beyni ve vücûdun bütün organlarını kullanmaya başlar. Organların bu organizasyonu sonucunda da yine akıl ve mantık kullanılır. Görüldüğü gibi salt akıl ve mantık önüne geleni işleyen bir makine ya da fabrika gibidir; bu yüzden vicdansız insanlarda çok zararlı işler yapabilir. Onun için güzel işler için akıllı ve vicdanlı insanlara ihtiyaç vardır. Böylece, insan ya nefsin isteği ya da ruhun (gönlün) isteği doğrultusunda ilerler. Sonuç olarak, karar insanın bizzat kendisi tarafından uygulanmış olur. Şimdi asıl konuya dönecek olursak, her iki deney sonucunun karşılaştırılmasında, deney sonucuna göre müziğin rûhumuzu değil, nefsimizi okşadığı ortaya çıkar. Burada, “Müzik rûhun gıdasıdır” diyenler, nefisle rûhun arasındaki farktan haberleri olmadıklarını anlayacaklardır. O halde, sonucu şu şekilde özetleyebiliriz: Rûhun gıdası, müzik değil, dinî davranış, inanış ve ibâdetlerdir. © S.A.V. kısaltması, ‘Sallalâhü Aleyhi ve Selem-Allah’ın (CC) rahmeti onun üzerine olsun’ demektir. 4 Günümüzde İslâm ülkelerindeki bâzı üniversitelerde, meselâ “besmele” ile ve “besmelesiz” kesilen etler üzerinde zehirli ve zehirsiz ölçümlerin yapıldığı deneylerin internet sayfalarına yansıdığını biliyoruz. Önerdiğimiz deney de bunlara benzer bir araştırma konusu olabilir. Bu gün Kirlian Fotoğrafçılığı1 ile, ruh ve nefsin insan vücûdunda meydana getirdiği etkilerin fotoğrafları ayrı ayrı çekilebilmektedir2. Nefsin kabarık olduğu anlara rastlayan fotoğraflarda vücûttaki yoğun statik elektriğin etkisi, bu resimlerde açıkça görülmektedir. Sinirli, öfkeli, ya da cinsî münâsebet sonrası yıkanmayan insanların fotoğrafları, koyu kırmızı renkleriyle, normal bünyenin fotoğraflarından ayrılmaktadırlar. ‘Kirlian Fotografçılığı’, yapılan bu deneye de uygulanabilir. "Ben gözümle görmediğime inanmam!.." diyenler, bu tür deneyleri bilhassâ yapmalıdırlar ki, bizzat sonuçları gözleri ile de görsünler!.. Eğer bunu yaparlarsa: Yukarıdaki deneyin birinci ve ikinci kısımlarının fotoğraflarının da birbirinden farklı olacağını göreceklerdir. Müziğin, nefsin gıdası olduğu, bu yolla da anlaşılabilecektir. Görülecektir ki, birinci kısımda, müzik şöleni sonunda çekilen insanların vücutlarının resimleri, ikinci kısmın sonunda çekilen resimlerden farklı olacaktır. Zirâ, heyecan ve şehvetle vücûttaki elektriklenme koyu renk etkisiyle fotoğraflara yansıyacaktır. Sonuç olarak, her iki deney sonunda elde edilen fotoğrafların farklı renk ve yoğunlukta olmaları, ruh ve nefis hakkında yapılan deneyin sonuçlarını doğru olarak gösterecektir. Pozitif bilimden başkasını ilimden saymayanlara son söz olarak diyebiliriz ki: "Müzik rûhun gıdasıdır" sözü bilgisizlik, ya da bir dil sürçmesi sonunda söylenmiş bilimsel görüşlere uymayan öznel (subjektif) değerlendirmelerden ileri geçemez. Rûhun gıdası, müzik değil, dinî davranış, inanış ve ibâdetlerdir. Müzik genel anlamda nefsin gıdasıdır. Ancak, insanda ilâhî duygular uyandıran müzik türleri bir istisnâ olabilir. Onun için konuyu şu şekilde bitirebiliriz: Kirlian fotoğrafçılığı, İnternet Elektronik Adresi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Kirlian_Foto%C4%9Fraf%C3%A7%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1, En Son Erişim Târihi: 07.12.2011. Yazıda, yazı hazırlanırken, (kaynak) referans olarak verilen elektronik site adreslerindeki bu ve buna benzer kaynakların zamanla aynı sitede bulunamaması mümkündür. Çünkü, sitelerdeki yazı ve bilgilerin site yöneticileri tarafından devamlı değiştirilerek eski yazıların kaldırılıp yenilerinin konulmasıyla güncelleştirildiklerini unutmamak gerekir. Bâzen sitenin tâmâmen değiştiği hattâ ortadan kalktığını da unutmamalıdır 2 Anonim, Kirlian Fotoğrafçılığı, İnternet Elektronik Adresi, http://www.genbilim.com/content/view/522/78/ En Son Erişim Târihi: 07.12.2011. 1 5 İnsanı Allah'a (C.C.)£ ve ilâhî değerlere yaklaştıran, her türlü davranış, nefsin değil, rûhun gıdasını oluşturur. Müzik bile olsa, bununla insan Allah'a (C.C.) ve ilâhî değerlere yaklaşıyorsa, bundan nefis değil ruh gıda alıyor demektir. Son sözü kim söyleyecek? Müzik esnâsında nefsiniz mi yoksa rûhunuz mu kabarıyor? En doğru kararı verecek olan bizzat sizsiniz!.. £ C.C., “Celle Celâlühû- "Onun şanı ne yüce" demektir. Allah ismi anıldığı zaman hürmet ve tâzim için söylenir.