Sevgi Medeniyeti ve Nefis Medeniyeti

advertisement
Sevgi Medeniyeti ve Nefis Medeniyeti
Asrımız, yani içinde yaşadığımız çağ, yüzyıl tüm insanlık aleminin ortak bir yaşam tarzına
doğru seyr halinde olduğu bir zaman dilimi olarak görülüyor. Bu çağ paranın, şehvetin,
aklın hükümranlığına doğru bir gidişin serüveni gibi gözüküyor. Pozitif aklın, saf
maddenin ve katıksız şehevî arzu ve isteklerin ideal olarak benimsendiği bir yüzyıla şahit
oluyoruz. Sıradan bir alış-verişte dahi tüketim toplumunun sonsuz tüketme çılgınlığının
emarelerini müşahede edebiliriz. Nefis kelimesini burada ne anlamda kullandığımıza
bakacak olursak hevâ ve heves, boş arzu olarak özetlemek mümkündür. Her nerede
yaşıyor isek çevremize şöyle bir göz attığımızda hemen her şeyin nefsin istek ve
arzularına hitap ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabiiki bu sosyal realite toplumun hemen
her kesimi için doğru olmayabilir. Fakat içinde yaşadığımız asrın maddi çılgınlık seviyesine
henüz erişememiş de olsa insanların bir çoğu çağın ruhuna uygun yaşam kalıplarına
bilgisayar ya da televizyon aracılığı ile sanal alemde şahit olmaktadır. En basit anlayışla
sıradan bir marketin dolaplarındaki gıdaların yaklaşık olarak %20 hayatın temel
ihtiyaçlarına yönelik olmasına karşın % 80’i lüks diyebileceğimiz tüketim maddeleriyle
donatılmış durumdadır. Hemen her sokakta müzik, eğlence ya da vakit öldürmeye yönelik
mekanlarla doludur. Kadınların giyim-kuşam tarzından, market reyonlarına hemen her
şey insan nefsini tetikleyici olarak görev yapmaktadır. Nefis medeniyeti olarak
tanımladığımız şey bu olduğunun tâ kendisidir. Maalesef ki içinde yaşadığımız çağ insan
nefsinin kalbine, ruhuna, gönlüne tahakküm ettiği, insanî erdemlerin bir bir tükendiği
çağdır. Ne acı ki insanlık rahat, lüks, eğlence uğruna bütün erdemliliklerini kaybetmenin
arefesindedir. Tabii ki iyi, güzel, hoş şeylere de hiç olmuyor değil. Muhakkak asıl gayesi
insanlığa hizmet olan gönül ehl-i mefkure insanları da bulunmaktadır. Fakat insanların
büyük bir çoğunluğu içlerindeki nefis denilen küçük mahluku canavarlaştırmak için
çalışıyorlar. Çünkü insan nefsinin istek ve arzularını gerçekleştirdikçe nefsi biraz daha
güçleniyor, palazlanıyor, erdemlilikten, faziletli davranışlardan nefret etmeyi adet haline
getirmiş bir canavar halini alıyor. Bir müddet sonra dizginlenemeyecek kadar güçlü bir
nefis medeniyetinin üyesi olup çıkıyor.
Fakat bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz konu sevgi medeniyeti olarak tanımladığımız
Türk-İslam medeniyetinin son yıllarda bazı çevrelerce gerek içerde gerek dışarıda terör,
kan, ölümle özdeşleştirilmeye çalışılmasıdır. İslam dini gibi haksız yere bir insanı
öldürmeyi tüm insanlığı katletmek olarak niteleyen bir dinin haksızlığa, zulme, teröre
müsaade etmesi mümkün değildir. Son olarak Malatya’da bir yayınevi baskınında üç
kişinin hunharca öldürülme olayının hiç mi hiç din ve inançla bağdaşır bir tarafı yoktur.
İslam dini bırakınız insanı meyveli ağaçları dahi kesmeyi yasaklamış bir dindir. İslam
Peygamberi insanlar başta olmak üzere hayvanlar dahil tüm canlılara karşı merhamet ve
şefkatle davranmayanı şiddetle kınamıştır. İslam sevgi, bari, esenlik ve kardeşlik dinidir
ve sevgi medeniyeti üretmiştir. 14 yüzyıllık İslam Medeniyeti tarihi hangi inançtan ve
medeniyetten olursa olsun herkese karşı engin bir hoşgörü yaklaşımı sergilemiştir.
Batılıların hiç ağızlarından düşürmeyipte Ortadoğu’da binlerce insana hiç göstermedikleri
hoşgörü ve tolerans asırlardır Anadolu’da herkese fazlasıyla gösterilmiştir.
Download