meydana gelen çevre sorunları

advertisement
T.B.M.M.
B : 44
14 . 12 . 1993
O :2
aleyhine bir zıtlaşmaya ve bir çekişmeye yol açmış; meydana gelen çevre sorunları, mahallî ve
bölgesel tedbirlerle önlenemeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Bir ülkede meydana gelen çevre kirliliğinin -Çernobil nükleer faciasında olduğu gibi- di­
ğer ülkeleri de ciddî surette tehdit altına almış olması, sorunun, milletlerarası hukuk alanında,
çevre standartları ve aksiyom planlarıyla birlikte ele alınmasını zarurî kılmış bulunmaktadır.
Denizlerde meydana gelen bir tanker faciası sonrasında yayılan ham petrolün yol açtığı
tahribat, nasıl bütün insanlığı ve o bölgede yaşayanları ilgilendiriyorsa, Tiına Nehrinden Karadenize taşınan kimyasal ve sınaî kirlilik de, Karadenize kıyısı bulunan bütün ülkeler yanında,
ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir.
'
Bilindiği gibi, Karadenizdeki kirlilik, boğazlar yoluyla Marmaraya ulaşmakta ve Marma­
ra Denizinin kirliliğindeki en önemli etkenlerden biri olma hüviyetini taşımaktadır.
Ozon tabakasının delinmesi, mevsimlerin değişmesi, buzulların erimesi ve ve erozyon teh­
likesi, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, dünyamızın doğal ekolojik dengelerinin bozulma­
sına ye çevremizin yaşanmaz bir hale gelmesine neden olacaktır.
istanbul Ümraniye'de meydana gelen çöp olayı, çevrenin korunması konusundaki duyar­
sızlığımızın, çok trajik bir şekilde beliren tezahürü mahiyetindedir ve çevre sorunlarının ne ha­
le geldiğini, topluma ve yöneticilere hatırlatan çarpıcı bir örnektir.
Çevre sorunlarının hallinde, yöneticiler kadar, hatta onlardan da fazla olarak, topluma
düşen görev ve sorumluluklar vardır.
Çevre sorunlarının çözümünde en önemli yaklaşım, sorun meydana gelmeden önce çevre
koruma önlemlerinin alınmasıdır. Çünkü, çevre sorunları meydana geldikten sonra kaybedilen
ekolojik değerlerin geri getirilmesi son derece zordur ve maliyetlidir. Kirlenen bir Marmara
Denizini eski temiz haline çevirebilmek, belki bir insan ömrüne sığmayacak ciddî çabalara ve
finansmana ihtiyaç göstermektedir.
Bugünün dünyasında, insanı yok sayan bir kalkınma ve sanayileşme anlayışını kabul et­
mek, mümkün değildir. Kalkınma ve sanayileşme, insanın mutluluğu için geçerlidir. Kalkınma
hırsı uğruna doğadaki kaynakları acımasızca tüketen insanlık, çevresinde yaşayamaz hale ge­
lince, tehlikenin farkına varmış ve çevre sorunlarına karşı çözüm ve öneriler tartışılmaya baş­
lanmıştır. "Her şeye rağmen kalkınma" sloganı terk edilmiş ve insan sağlığıyla doğal dengeyi
koruyarak, sürekli bir ekonomik kalkınmaya imkân verecek şekilde, doğal kaynakların yöneti­
mini sağlamak ve gelecek nesillere, insana yakışır bir doğal, fizikî ve sosyal çevre bırakmak,
temel ilke olarak benimsenmiştir.
Doğal kaynakların sınırlı ve tükenmez olmadığı gerçeğinden hareket edilerek, doğal kay­
nakların tüketiminde gelecek nesiller adına sorumluluk taşınması gerektiği ve insanın temiz
bir çevrede yaşama hakkı bulunduğu kabul edilmiştir.
Anayasamızın 56 ncı maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı­
na sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, Devle­
tin ve vatandaşların ödevidir" denmek suretiyle, çevre hakkı, anayasyal bir hak olarak tanzim
edilmiş bulunmaktadır. Bu maddede, aynı zamanda, çevreyi koruma görevinin vatandaşın da
sorumluluğunda bulunduğu ifade edilmiş olmaktadır. Vatandaşlarımız arasında bu sorumlu­
luğun yerine getirilmesindeki en önemli unsur, çocuklarımızda ve vatandaşlarımızda çevre bi­
lincinin oluşturulmasından geçmektedir.
— 717 —
Download