_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date 16.06.2017 Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 20.10.2017 Öğr. Gör. Işık AKIN İstanbul Gelişim Üniversitesi, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü [email protected] AVRUPA MERKEZ BANKASI, İNGİLTERE MERKEZ BANKASI VE İSVİÇRE MERKEZ BANKASI PARA POLİTİKASI ARAÇLARI VE EKONOMİ ÜZERİNE ETKİLERİ Öz Bu çalışmanın amacı Avrupa Merkez Bankası (ECB), İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve İsviçre Merkez Bankası (SNB)’nın para politikası araçlarını incelemektir. Ayrıca bu üç merkez bankasının kullandıkları para politikası, kriz döneminden önce ve kriz döneminde bu ülkelerin ekonomilerini nasıl etkilediğini araştırmaktır.1929 yılında yaşanan büyük buhrandan çıkma yolunu maliye politikasında bulan merkez bankaları, 2008 yılında yaşanan ve etkisi hala devam etmekte olan finansal krizden çıkma yolunu ise para politikalarında aramaktadırlar. Merkez bankaları devreye girerek gevşek para politikası uygulayarak krizi aşmaya çalışmışlardır. İlk önce BOE gevşek para politikası uygulamasını gerçekleştirmiş ve başarılı olmuştur. BOE’nin başarılı olduğunu gören ECB de BOE’nin ardından gevşek para politikası uygulamış ve ardından düşük faiz hatta negatif faiz oranları ile uygulamaya destek vermiştir. Ardından SNB’de negatif faiz uygulamasına geçmiştir. Bunun sebepleri ise;Paranın bankalara getirilmemesi, bunun yerine piyasaya kredi verilmesidir. Eğer paranızı bankalara getirirseniz üstüne para verirsiniz demektir. Bu şekilde piyasaya kredi vermeye çalışarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlamaktadır. Bir diğer sebebi ise parasal genişleme ile piyasaya likidite desteği sağlamak ve enflasyonu yukarı yönlü iterek ekonomiyi canlandırmaktır. Anahtar kelimeler: Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası, İsviçre Merkez Bankası, Para Politikası, Ekonomik Gelişme Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri THE EUROPEAN CENTRAL BANK, THE BANK OF ENGLAND AND SWISS NATIONAL BANK MONETARY POLICY TOOLS AND THEIR EFFECTS ON THE ECONOMY Abstract The aim of this study is to examine the monetary policy instruments of the European Central Bank (ECB), the Bank of England (BoE) and the Swiss National Bank (SNB). Moreover, the monetary policy of these three central banks is to investigate how these countries affected their economies before and during the crisis period.The central banks, who found their way out of Great Depression in 1929 in fiscal policy, are looking for a way out of the financial crisis in 2008, which is still going on, in monetary policy. Central banks entered duty and tried to overcome the crisis by implementing loose monetary policy. First BOE implemented the loose monetary policy and succeeded. Seeing that the BOE was successful, the ECB followed a loose monetary policy following the BOE and then supported the implementation with low interest rates and even negative interest rates. Then SNB applied negative interest rates due to the causes below:Instead of bringing money to bank, credit is given to the market. If the money is brought to the bank, it means there is a need to pay for it. It aims to stimulate the economy by trying to give credit to the market in this way. Another reason is to provide liquidity support to the market through monetary expansion and stimulate the economy by pushing inflation upwards. Keywords: European Central Bank, Bank of England, Swiss Central Bank, Monetary Policy, Economic Development Giriş 1929’da başlayan Büyük Buhran’dan çıkış için uygulanan ekonomi politikalarında ağırlık büyük ölçüde maliye politikasındaydı. Vergiler düşürülmüş, kamu harcamaları artırılmış, kişilerin ve kurumların elinde daha çok para olmasına çalışılmıştı. Bu yolla kişi ve kurumların talebi artırılarak büyümeye geri dönüş sağlanmıştı. Küresel krizden çıkma yolunda uygulanan ekonomi politikalarının ağırlığı ise maliye politikası araçlarına değil para politikası araçlarına verildi. Bu krizde merkez bankaları devreye girdi ve gevşek para politikası uygulamasına geçildi. İngiltere Merkez Bankası (BOE) uygulamanın öncüsü oldu. Piyasadan tahvil alarak karşılığında para verdi ve böylece piyasada parayı bollaştırdılar. Likiditeye sıkışan bankalar ve onlar aracılığıyla da reel kesim para sıkıntısına girmekten kurtuldu. BOE, bu uygulamaya bir yandan da düşük faiz politikasıyla destek verdi. Bu uygulamalar İngiltere’nin krizden çıkış yolunda önemli gelişmeler kaydetmesini sağladı. BOE’nin bu uygulamalarının başarılı olduğunu gören Avrupa Merkez Bankası (ECB) onu izleyerek bu uygulamayı kendi alanında benzer biçimde uygulamaya başladı. ECB, önce faizleri düşürdü, ardından parasal gevşemeye başladı. Ayrıca 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi ülke ekonomilerini ciddi anlamda etkiledi. Böylece para ve maliye politikaları önem kazanmıştır (Koçbulut ve Altıntaş, 2017: 33-47). Avrupa Merkez Bankası 1999 yılından itibaren Euro’ya geçiş ile birlikte, parasal birliğe dahil olan ülkelerde para politikasının uygulamasından sorumlu tek kuruluş Avrupa Merkez Bankası (ECB) olmuştur. Tek The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 325 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri paraya geçişle birlikte, ülkeler arasındaki döviz kuru riski ortadan kaldırıldı. Böylece gelişmemiş ülkeler genişletici maliye politikaları ile düşük bir maliyetle finanse edilmiştir. Özellikle, 2000’li yılların ilk yarısında dünya ekonomisinde yaşanan olumlu gelişmelerin etkisiyle, bütçe açıklarının artması reel faizler üzerinde yukarı yönlü bir baskı yaratmazken, artan bütçe açıkları ve borç sorunu karşısında AB üyeleri içerisinde kamu harcamalarının kompozisyonu değişmiş, toplam harcamalar içerisinde yatırım harcamalarının payı azalırken, diğer harcamaların payı artmıştır. Birliğe üye ülkelerde para politikaları fiyat istikrarı üzerine odaklanırken, büyüme ve istihdam gibi ekonomi politikası hedeflerini gerçekleştirmenin yükü maliye politikalarının üzerine kalmıştır. Bu durum küresel ekonominin nispeten olumlu olduğu dönemde ECB politikaları ve mali politikalar açısından önemli bir sakınca oluşturmamıştır. Ancak 2007 yılının yaz aylarında ABD’de ortaya çıkan krizin 2008 yılında küresel bir hal alması, başta AB üyesi ülkeler olmak üzere birçok ülke sürdürülemez hal alan bütçe açıkları ve borçlanma sorunuyla karşı karşıya kaldılar (Erdem E., Akdemir T. ve İlgün, M.F., 2014). Avrupa Merkez Bankası Para Politikası Araçları Avrupa Merkez Bankası para politikası uygulaması iki temel üstüne kurulmuştur. Birincisi para politikası stratejisidir yani fiyat istikrarının sağlanması için uygun faiz oranının belirlenmesidir. Orta vadede enflasyon oranı %2’nin altında fakat %2’ye yakın olmalıdır. İkincisi, operasyonel çerçeve, istenen faiz oranını elde etmek için araçlar ve prosedürler bütünüdür (Micossi, 2015). Birliğin ortak para politikasını yürütebilmek için Açık Piyasa İşlemleri (APİ), Kredi Kolaylıkları ve Munzam Karşılıklar gibi para politikası araçları kullanılmaktadır. ECB tarafından gerçekleştirilecek para politikası işlemlerinde birinci ve ikinci sınıf teminatlar kullanılmaktadır. Para politikasının en temel aracı APİ’dir. Bu araç, genel olarak günlük likidite ihtiyacının düzenlenmesi ve faiz oranlarının yönlendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Repo, ters-repo, doğrudan satış, döviz swapı ve merkez bankası menkul kıymet ihracı gibi teknikler kullanılarak yürütülen APİ, genellikle tarihleri önceden belirlenen iki haftalık ve üçer aylık ihalelerle gerçekleştirilirken, kısa vadeli likidite gereksinimine göre "ince ayar" APİ’ler ise her an yapılabilmektedir. ECB tarafından uygulanan para politikasının ikinci aracı Marjinal Kredi İmkanları ile Mevduat İmkanlarından oluşan merkez bankası imkanlarıdır. Ticari bankalara yönelik merkez bankası finansman kolaylıkları olup, merkez bankalarının istekleri doğrultusunda kullanılabilen, piyasa faiz oranlarının üzerindeki Marjinal Kredi Kolaylıkları (Lombard kredisi gibi) ile piyasa oranlarına yakın veya altında olan mevduat kolaylıklarıdır. Temel amacı bankaların geçici likidite ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir. Marjinal Kredi İmkanlarına uygulanan faiz oranı normal koşullarda gecelik faizlere bir tavan oluşturmaktadır. Üçüncü para politikası aracı zorunlu karşılıklardır. Karşılık oranları ECB tarafından belirlenmektedir. Kullanım amacı yapısal likidite değişikliği sağlamaktır (TCMB, 2016). Diğer bir para politikası aracı ise Asgari Rezerv Politikasıdır. ECB’ye göre asgari rezervler: Para piyasası faiz oranlarında istikrar sağlamak amacıyla kullanılabilecek bir para politikası aracı olması, Kısa vadede merkez bankası parasına olan talebi etkileyebilecek bir likidite kontrol aracı olması, Uzun vadede ise ödeme teknolojileri karsısında merkez bankalarına likidite kontrolünde esneklik sağlayacak bir araç olması, Para talebinin faiz esnekliğini etkileyerek parasal büyüklüklerin artış hızının kontrol edilebilmesi açılarından önemli bir para politikası aracıdır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 326 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri ECB Yönetim Konseyine göre asgari rezerv uygulamasının olmaması durumunda para piyasası faiz oranları son derece dalgalı olabilecek, bu durumda da açık piyasa işlemlerine daha sık başvurulmak zorunda kalınacaktır. Asgari rezervlerin piyasalar için bir sinyal mekanizması olduğu da göz önüne alınırsa asgari rezerv uygulamasının olmaması merkez bankasının vermek istediği sinyalin piyasalar tarafından net olarak algılanamaması sonucunu yaratarak, para politikasının etkinliğini azaltıp piyasalara daha fazla müdahaleyi gerektirecektir. Asgari rezervlerin tabanını oluşturacak yükümlülüklere; mevduat, borçlanma senetleri ve para piyasasında işlem gören kağıtların dahil edilmesi planlanmıştır. Bankalararası yükümlülükler ile merkez bankasına olan yükümlülükler asgari rezerve konu olmamaktadır. Repo, iki yıldan uzun vadeli mevduat ve borçlanma senetleri için zorunlu rezerv oranı sıfırdır. Zorunlu rezerv oranı, 13 Ekim 1998 tarihli Yönetim Konseyi toplantısında yüzde 2 olarak kabul edilmiştir. ECB, zorunlu rezervlere kaynak maliyetleri oranında bir faiz ödemektedir. Ödenecek tutar, rezervin tutulduğu gün sayısı esas alınarak bulunacak ortalama ile hesaplanmakta ve ödeme bir önceki dönemi takip eden ilk işgünü yapılmaktadır (TCMB, 2016). Para Politikasının Değerlendirilmesi Şekil 1 de görüldüğü gibi, ilk yıllarda ECB ekonomik ve finansal gelişmelere oldukça duyarlı davranmıştır. Kasım 1999 – Ekim 2000 ilk artıştan sonra MRO referans kuru 225 puandan 4.75 % zirvesine ulaşmıştır. Enflasyonun 1% in altından (1999’un ilk aylarında) 2 % ( ve 3 % ü aşmıştır Mayıs 2001) nin üzerine çıkmıştır. 2000 li yılların başlarında dot.com, borsa krizi ve 11 Eylül terör saldırısı gibi büyük şoklar dünya ekonomisini, ekonomik durgunluğa sürüklemiştir. ECB para durumu yayılma eğilimli bir politika izlemiştir. 2001 ve Haziran 2003 arasında referans kuru 275 puan azaltarak 2% ye indirmiştir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 327 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Şekil 1: Enflasyon, MRO rate (M3) ve kredi büyüme 328 Kaynak: Micossi, 2015 2006 yazına kadar para durumları oldukça belirsizdi; enflasyon orta dönem hedefini aşmak üzereydi. M3 artışı 4,5% le ECB’nin belirlediği ortalama gösterge fiyatta kaldı. Diğer taraftan Nisan 2002’de Euro değer kazanmıştır. Şekil 2’de gösterildiği gibi 2002’nin son çeyreğinde Euro dolar paritesi eşitlenmiştir. 2004 ile 2007 arasında dolar 1.20- 1.40 arasında değişkenlik göstermiştir, takip eden üç çeyrekte 1.60 seviyelerine yükselmiştir. Bu arada, GSMH ve maaş enflasyonu durgun kalmıştır. Böylelikle, ECB yeterli likidite, canlı para ve kredi büyümesini tasvip etmeye istekli görünmektedir (Micossi, 2015). The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Şekil 2: Euro bölgesi nominal efektif ve euro/dolar değişim oranı 329 Kaynak: Micossi, 2015 Avrupa Birliği’nde Para ve Maliye Politikalarının Eşgüdümü Son 25 yılda dünyanın bir çok ülkesinde merkez bankalarının uyguladığı para politikalarının başarısının değerlendirilmesinde, merkez bankalarının fiyat istikrarı hedefini gerçekleştirmesi en temel kriter olmuştur. Aynı zamanda bu amacın gerçekleştirilmesi için hangi aracın seçileceği konusunda merkez bankalarının bağımsızlığı artmıştır. Ancak merkez bankalarının fiyat istikrarına odaklanmaları ve diğer kamu politikalarından bağımsız hareket etmeleri, üretim, istihdam, büyüme, vergilendirme ve sosyal politikalara ilişkin hedeflerin gerçekleştirilmesinde maliye politikası üzerindeki baskıları artırmış, para ve mali politikalarının koordinasyonu sorununu ortaya çıkarmıştır. Maliye politikası, bütçe dengesi ve bileşenleri yoluyla cari dönem fiyatlar genel düzeyi, enflasyon beklentisi, reel faiz oranları, para talebi ve para arzı gibi parasal değişkenler ile finansal istikrar üzerinde etkiler meydana getirmektedir. Benzer şekilde para politikası değişkenleri de kamu borç stoku, kamu borç senetlerinin likiditesi, bütçe dengesi ve mali çarpanın büyüklüğünü etkileyebilmektedir. Euro Bölgesinde kriz öncesi dönemde düşük enflasyon, istikrarlı ve yüksek büyüme oranları ve finansal piyasalardaki risk spread’lerin baskı altında tutulması para politikasının kontrolünü beklenmeyen düzeyde kolaylaştırmıştır. Bu tatminkar ekonomik performans merkez bankalarının bağımsız hale gelmesi, saydamlık ve temel hedef olarak fiyat istikrarını kabul etmeleri şeklinde dünya genelindeki para politikası değişiminin bir sonucudur. Parasal birlikte Maastricht The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri kriterleri bu alanda önemli rol oynamıştır. Euro Bölgesi’nde enflasyon oranları 1990’lı yıllar ve öncesi ile kıyaslandığında Avrupa Merkez Bankası döneminde hem düşmüş hem de daha istikrarlı bir seyre kavuşmuştur. 2009’dan itibaren dünya ekonomisinde genel bir iyileşme başlamakla birlikte 2010’da Euro Bölgesi’ndeki sıkıntıların ortaya çıkmasıyla kriz farklı bir boyut kazanmıştır. Avrupa Birliği genelinde 2003 yılı sonrasında artan enflasyon oranı 2008 yılında yüzde 3,3 ile en yüksek değerine ulaşmış, bütçe açıkları ve faiz oranları ise nispeten dalgalı bir seyir izlemiştir. Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında parasal birliğe dahil ülkelerde, hem faiz hem de enflasyon oranları daha düşük gerçekleşmiştir. Bu gerçekleşmelerde Avrupa Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını önlemeye yönelik hedefi, tek para politikası uygulaması ve Büyüme ve İstikrar Paktı önlemleri etkili olurken, 2010 yılından itibaren her iki ülke grubunda da faiz oranları artış göstermiştir (Integral Forex, 2016). Şekil 3: Enflasyon Oranları 330 Kaynak: AMB, 2016 ECB enflasyon oranını 2%’nin altında ancak 2%’ye çok yakın bir seviyede tutmaya çalışmaktadır. Şekil 3’te gösterildiği gibi ECB faaliyete geçmeden önce enflasyon 1%’in altına kadar geriledi ancak ECB faaliyet geçtikten sonra 2001’in ortalarına kadar enflasyon hedefi tutturuldu. 2001’in ortalarında enflasyon 3%’ün üzerine çıkmıştır. Diğer taraftan 2002’den 2008 yılına kadar enflasyon 2%’in altında ve üstünde küçük aralıklarla değişmiştir. Ancak Temmuz 2008 yılında 4% seviyelerine çıkan bir enflasyon vardır. Bu değer son 20 yılın en üst düzeyidir. 2009 yılının ortalarında ise deflasyon ortaya çıkmıştır. Enflasyon oranları 2012’den itibaren sürekli bir düşüş halindedir. 2015 yılında deflasyon yeniden ortaya çıkmış ve hedeflenen enflasyon oranını ECB tutturamamıştır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Şekil 4: Ekonomik Büyüme Kaynak: ECB, 2016 Avrupa Birliğindeki ekonomik büyüme 2000 yılının sonlarına doğru en üst seviyeye ulaşarak 4%’ün üstüne çıkmıştır. 2002 yılında keskin bir düşüş yaşamış ve 0% ve 1% arasında kalmıştır. 2002 yılından itibaren kriz dönemine kadar ekonomik büyüme genellikle artış göstermiştir. Bunun yanı sıra kriz döneminde ciddi bir düşüş ile rekor seviyeye gelmiş ve ekonomik gerileme başlamıştır. Negatif büyüme oranları 2010 yılına kadar devam etmiştir. Ardından 2013 yılında ikinci bir gerileme yaşamıştır. Günümüzde ise 1% ile 2% büyüme oranına sahiptir. Şekil 5: İşsizlik Kaynak: ECB, 2016 Ekonomik resesyonun etkisiyle, AB’de işsizlik oranı da hızlı bir şekilde artmış, Mayıs 2009 itibarıyla AB’nin tümünde işsiz sayısı 21.5 milyona çıkmıştır. 22 Mayıs 2011’de ise, Eurostat’ın tahminlerine göre, 15.510 milyonu Avro alanında olmak üzere AB’nin tümünde işsiz sayısı 22.378 milyona ulaşmıştır. Haziran 2011 tarihinde AB’nin tümünde % 9.4 olan işsizlik oranı Avro alanında % 9.9’a yükselmiştir. Komisyon’un 2011 ve 2012 yılları için AB’deki işgücü piyasasına ilişkin ekonomik tahminleri de olumlu değildir. Komisyon 2011 yılında istihdam oranında sadece % 0.4’lük, 2012 yılında ise % 0.7’lik bir artış beklemekte, 2012 yılı için işsizlik oranını % 9.1 olarak tahmin etmektedir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 331 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Avrupa Merkez Bankası (ECB) Parasal Genişleme Politikası 2008 yılında Amerika’da yaşanan mortgage krizi bütün küresel piyasaları etkisi altına almış, Euro bölgesinde ise başta Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde etkisini göstermiştir. Krizin etkisiyle yaşanan finansal sıkışıklığın büyümeye olumsuz etkisi ve düşük enflasyondan kaynaklanan deflasyon tehdidi, bölgede likidite sıkışıklığını aşacak parasal önlemler alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Farklı yapı ve büyüklükte ekonomilerden oluşan ve ekonomiler arasında büyük dengesizlikler bulunan Euro Bölgesi’nde parasal önlemler almak pek kolay olmamıştır. Almanya mali disiplinden taviz vermek istememektedir ve Euro’nun değerinin düşürülmesine karşı bir tavır sergilemektedir. İspanya, İtalya, Fransa ise, ihracatlarını arttırarak ekonomilerini büyütmek için Euro’nun değerinin düşmesinden yana bir politika izlenmesini istemektedir. ECB bu farklı beklentiler içerisinde uzun süre güçlü bir parasal genişleme programına geçemedi. ECB Yönetim Kurulu, 5 Haziran 2014 tarihinde düzenlediği Para Politikası Toplantısında başta faiz indirimi olmak üzere ekonomiyi canlandırmak için bazı tedbirler aldı. Özel bankaların düşük faizle Avrupa Merkez Bankası’ndan kredi almalarını sağlayarak likiditeyi arttırmayı ve %0,5 düzeyine düşen enflasyon oranını % 2 oranına çekmeyi planlamıştı. Faiz indirimine giden ECB, referans faizleri % 0,25 ‘ ten %0.15 seviyesine, mevduat faizleri ise, %0 seviyesinden %0,10 seviyesine çekti böylece ECB tarihinde ilk defa negatif faiz uygulaması gerçekleştirdi. Programın uygulanmasından sonra gelişmeler beklendiği gibi olmadı. Enflasyon ve büyüme rakamlarında hedefler tutturulamamıştır. Faiz indirimi ekonominin toparlanması için yeterli olmamıştır. 4 Eylül 2014’ te gerçekleştirilen toplantıda, Ekim ayında varlığa dayalı menkul kıymet alımına başlanacağı açıklanmıştır. ECB Eylül toplantısında referans faizleri %0,15’ten, %05’e, mevduat faizlerini ise, -%0,1’den -%0,2’ye çekmiştir. Tahvil alım programının amacı ise varlık alımları karşılığında piyasaya Euro vererek likiditeyi arttırmak ve yüksek likidite sayesinde faiz oranlarını daha fazla düşürmektir. Yüksek likidite, düşük faiz politikasıyla iç talebin canlanması, yatırım ve tüketim harcamalarının artması beklenmektedir. Düşük faiz ve likidite bolluğu ile Euro’da gerçekleşecek değer kaybı sayesinde de, Euro bölgesi ekonomilerinin ihracatlarının arttırılması hedeflenmektedir. Avrupa Merkez Bankası’nın parasal programı çerçevesinde, özel sektör tahvillerine de yer verilecek olup, şirketlerin finansal problemlerini aşarak reel ekonomiye katkısını arttırmak için özel sektöre kredi verilecektir. Genişleme politikası Euro Bölgesi’ndeki enflasyon oranını ortalama %2’ ye çıkarmayı, işsizlik oranını ise %12’lerden % 8’lere indirmeyi hedeflemektedir (Integral Forex, 2016). EURO Bölgesi Borç Krizi Borç krizi 2008 yılında patlak veren ve zayıf finans yönetiminden kaynaklanan küresel finansal çöküşün tetiklemesiyle ortaya çıkmıştır. Birçok Avrupa ülkesi son yıllarda varlıklarının üzerinde bir yaşam sürmekteydi ve borç miktarı, gelirinden çok harcama yapan bu ekonomiler üzerinde giderek artan bir yük oluşturmaktaydı. Sorun sadece sözü geçen ülkelerle sınırlı değildi. Krize, işe yarayacak bir çözüm bulmadaki başarısızlık dolayısıyla ekonomiler dünya çapında zarar gördü. Öte yandan, Euro Bölgesi'nde olmayan, fakat krizin etkisini hisseden birçok ülke, bu ülkelerdeki bankalara borç verme faizlerini düşürerek, durumu biraz olsun iyileştirmeye çalıştı. Yatırımcılar Euro’yu güçlü ve istikrarlı bir para birimi olarak gördüklerinden, Euro Bölgesi ülkelerinin tahvillerini satın alırken mevcut enflasyondan dolayı endişelenmediler. Bunun sonu- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 332 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri cunda da, Yunanistan Euro’ya geçmeden önceki döneme kıyasla daha düşük geri ödeme faizleriyle borçlanmaya başladı. Euro Bölgesi borç krizi neden mühim? Borç krizi sadece Yunanistan’ın sorunu değil Portekiz ve İspanya gibi ülkelerin de sorunudur. Eğer tahvil satın alanlar, tahvil sahiplerinin geri ödeme yapamayacaklarını hissederlerse bu krizden başka ülkeler de ciddi şekilde etkilenir. Örneğin, eğer Yunanistan tahvil satın alanlara ödeme yapamayacak duruma düşerse, Yunan borcunu üstlenmiş olan bankalar bu durumdan zarar görür ve sermaye yetersizliğine düşme riskiyle karşı karşıya gelebilir. Bu durum da devletlerin kurtarma paketleri ile zorluk çeken bankaların devletlerin borçlarını karşılayabilmelerini sağlamasını gerekli kılabilir. Buna karşın kurtarma paketleri devletlerin büyük bütçe açıkları altına girmesine, dolayısıyla borçlarının yayılmasına sebebiyet verebilir. Krediler modern ekonomilerin hayat kaynağıdır ve eğer bankalar ödeme yapamayacak duruma düştüklerinden borç veremeyecek hale gelirlerse, ekonomiler küçülme riski ile karşı karşıya kalırlar. Devletlerin, tahvil sahibi bankalar başta olmak üzere finans kuruluşlarına borçlarını ödeyememesi durumunda, söz konusu kuruluşlar da sermayesiz kalarak temerrüde düşebilir. Devletler, bankaları veya borçlarını, iflaslarını önlemek amacıyla devralabilir. Kriz böylece, bu borç ödemesi sonunda, büyük bütçe açığı verecek söz konusu devletlere de sıçrayabilir. Batık bankaların bireysel ve kurumsal bankacılık bazında kredi verememesi durumunda ulusal ekonomiler durgunluğa sürüklenebilir. Borç krizinin kaynakları nelerdir? Uzun bir süreden beri Yunan hükümeti gelirinden daha fazla harcama yapmaktaydı. Bundan dolayı hükümet aradaki farkı dengelemek için borç almak zorundaydı. 2009 yılında Yorgo Papandreu liderliğindeki hükümetin seçilmesiyle beraber, önceki hükümetin finansal verileri saptırdığı ortaya çıktı. O zamana kadar Yunanistan’ın bütçe açığının, gayrisafi yurtiçi hasılasına (GSYİH) oranın yüzde altı olduğu zannediliyordu. Ancak, Yunanistan’da bu oran zannedilenin iki katı, yani yüzde 12,7 idi. Bu durum tahvil sahiplerini şoke etti. Zira yatırımcılar Yunanistan’ın borçlarını ödeyebilmesi konusunda güven kaybına uğradı ve Yunanistan’dan, sattığı tahviller için daha yüksek oranda faiz ödemesini istediler. Bu durum da kısır döngüye sebebiyet verdi. Yunanistan tahvil satın alanlara faiz ödemesi yaptıkça daha fazla borçlanmak zorunda kaldı, bu da faizlerin daha da artmasını beraberinde getirdi. Fransa, Almanya ve Britanya’daki bankalarda milyarlarca dolarlık Yunan tahvili bulunduğundan, Yunanistan’ın borç sorunları çevredeki Euro Bölgesi ülkelerindeki yatırımcıları güven kaybına sevk etti (Al Jazeera, 2012). Borç krizini çözmek için AB ne yapıyor? Şu anda, Yunanistan’ın tahvil satın alanlara tamamen ödeme yapacak parası yok. Mali durumu güçlendirmek için diğer Euro Bölgesi ülkeleri (özellikle de bölgenin en büyük ve güçlü ekonomisi Almanya) Yunanistan’a, alacaklılara ödeme yapabilmesi için düşük faizlerle borç verdiler. Ek olarak, 27 Ekim 2011 tarihinde üzerinde anlaşılan ve idari süreçlerden geçtikten sonra 2012 içinde uygulamaya konulan ikinci kurtarma paketi çerçevesinde, ülkeye aktarılması öngörülen fonların yanında, Atina'ya borç vermiş olan özel sektör kuruluşları alacaklarının bir bölümünden feragat etmeyi kabul etti. Kuruluşlar, tahvil takas süreci sonunda alacaklarının yaklaşık dörtte üçünden vazgeçti. AB ayrıca, zor durumdaki ülkelere destek vermesi amacıyla Avrupa Mali İstikrar Fonu'nu (EFSF) kurdu. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 333 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Bu girişimler, Yunanistan’ın kemer sıkma önlemlerini uygulamaya koyması karşılığında yapıldı. Yunanistan’ı eninde sonunda borçlarını ödeyecek bütçe fazlasına ulaştırma amacıyla vergilerini arttırması ve kamu harcamalarının kısılması şartı koşuldu. 2008’deki finansal çöküşünün ve beraberinde gelen ekonomik gerilemenin ardından İspanya ve Portekiz de büyük bütçe açıkları verdi. Portekiz Mayıs 2011’de bir kurtarma paketi alırken, İspanya borçlarını ödeyebilecek durumda kalma adına bütçesini dengeledi ve ağır kemer sıkma önlemleri aldı. İspanya’nın özel sektör borçları, ülke için büyük dert olmaya devam ediyor. Şu anda İtalya’nın da 2,5 trilyon dolarlık borcunu ödeyememe riskinden dolayı kaygılar büyümektedir. Ülke, teknokrat Başbakan Mario Monti’nin liderliğinde tasarruf tedbirlerini bir bir hayata geçirmeye devam ediyor. Euro Bölgesi’nin üçüncü en büyük ekonomisi olan İtalya’nın temerrüde düşmesi durumunda kurtarılamayacak kadar büyük olması nedeniyle, AB ülkeleri, en çok Roma’nın durumundan endişeliler (Al Jazeera, 2012). Oecd’den Uyarı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) küresel ekonomiye ilişkin olarak yayımladığı raporda, Euro Bölgesi borç krizinin dünyayı tehdit ettiğini belirtti. Raporda, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) krizin aşılmasında daha aktif rol alması ve Euro kurtarma fonunun güçlendirilmesi istendi. OECD, Almanya, Fransa ve İtalya’nın 2012'de 'hafif bir resesyona' gireceği ve bölgenin sadece yüzde 0,2 büyüyeceği tahminini yaptı. Aynı yıl küresel ekonominin yüzde 3,4, ABD'nin ise yüzde 2 büyüyeceği öngörüldü. 334 Avrupa 2020 Stratejisi Ekonomik krizin etkileri ile mücadele sürecinde üye devletlere destek olmaya ve Birliği gelecek on yıla hazırlamaya yönelik olarak kabul edilen Avrupa 2020 Stratejisi, Lizbon Stratejisi’nin devamı niteliğinde olup, 2005 yılında gözden geçirilen Lizbon Stratejisi’nde olduğu gibi “büyüme” ve “istihdam” odaklı bir stratejidir. Avrupa 2020 Stratejisi kapsamında 2020 yılına kadar gerçekleştirilmesi gereken hedefler; -20-64 yaş grubunun %75’inin istihdam edilmesi, - AB’nin gayri safi iç hasılasının %3’ünün araştırma ve kalkınmaya ayrılması, - Sera gazı emisyonunun azaltılması, yenilenebilir enerji kaynakları ile enerji verimliliğinin artırılması için belirlenen 20/20/20 hedefinin tutturulması, - Okuldan ayrılanların oranının %10’un altına düşürülmesi ve 30-34 yaş grubunun en az % 40’ının yüksek öğrenim diploması almasının sağlanması, - Fakirlik sınırı altında yaşayanların sayısının en az 20 milyon azaltılması olarak belirlenmiştir. Avrupa 2020 Stratejisi kapsamında üç temel öncelik belirlenmiş olup; söz konusu öncelikler -Akıllı büyüme -Sürdürülebilir büyüme -Kapsayıcı büyüme şeklinde sıralanmaktadır (Yiğit, 2012). İngiltere Merkez Bankası İngiltere Merkez Bankası en eski merkez bankalarından biridir ve “Old Lady” olarak bilinir. İngiltere Bankasının (BoE) Para Politikası Komitesi (MPC) Birleşik Krallık’taki (UK) para politikasını oluşturup yöneten kuruldur. HM Treasury ise para politikasını dizayn eder amaçlarını ve enflasyon hedefini belirler. Bu çerçevede BoE, MPC aracılığıyla hedeflere ve HM Treasury tarafından belirlenen enflasyon hedefine ulaşmada hangi araçların kullanılacağına karar The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri veren kurumdur. Böylece BoE, kullanacağı araçlarda bağımsız iken politika belirleme de bağımsız değildir. BoE 1997 yılından beri hükümetten bağımsızdır. MPC 9 üyeden oluşmaktadır. Bu üyelerin bazıları hükümet tarafından bazıları da BoE tarafından belirlenmektedir. Bu kurul her ay toplanıp UK haberlerini ve global ekonomi haberlerini değerlendirirler(Tutor2u, 2016). BoE ekonomi de enflasyonist eğilimlere bakar. Bunun için şu yolları izler. İşsizlik, tüketici güveni, ekonomideki eksik kapasite, döviz kuru indeksi, ev fiyatları, ekonomik büyüme gibi faktörleri inceler. Burada çıkan istatistiğe göre enflasyonun çıkma yada düşme eğiliminde olup olmadığına karar verir. Eğer yüksek enflasyon ve yüksek büyüme umuluyorsa, faiz oranlarını arttırma eğilimine girerler. Eğer düşük büyüme ve düşük enflasyon bekleniyorsa, faiz oranlarını düşürürler (HM Treasury, 2013). Para Politikası Tarih boyunca para politikası çeşitli formlarda olmuştur fakat son zamanlarda fiyat istikrarını sağlamaktır. Bunuda enflasyon hedeflemesi ile yapmaktadır. 1992 yılından bu yana para politikası esnek enflasyon hedeflemesi yapmaktadır. 1997 yılından itibaren merkez bankası amaçları ve bağımsızlığı yeniden değerlendirilmiştir. Bir çok ülkede 1990’dan beri meydana gelen yüksek ve dalgalı enflasyonu gidermek için bağımsızlığı ve amaçları gözden geçirdi. Enflasyon hedeflemesi genellikle fiyat istikrarı sağlamada yardımcı olmuştur. Para politikasının amacı enflasyon oranını %2 civarında tutup fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu oran +/- 1 aşağı veya yukarı yönlü oynayabilir (HM Treasury, 2013). Para Politikasının Tarihsel Gelişimi İngiltere 1992 yılında tanıtılan ve merkez bankası bağımsızlığı ile 1997 yılında güncellenen enflasyon hedeflemesi de dahil olmak üzere savaş sonrası dönemde beş geniş para politikası rejimleri, faaliyet göstermektedir. Bu rejimlerin her biri kurumsal kısıtlar ve dış ortamlarda farklı olmuştur. Sabit Kur (Bretton Woods), 1948-71: İkinci dünya savaşının sonlarına doğru, Bretton Woods sistemi altında sabit kur rejimi işletilmektedir. Kur 32 üye ülkenin parası ve dolar arasında belirlendi. Böyle bir sistem kredi oluşturmada ve güçlü yabancı sermaye kontrolü için gerekliydi. Para politikası döviz kuru ve cari hesapları yönetmekte kısıtlı görünüyordu bunun için mali politika daha etkiliydi. 1949 ve 1967 yıllarında İngiltere ödemeler dengesi krizi ve sterlin devalasyonu yaşadı. Dalgalı Döviz Kuru, 1971-76: 1971 yılında ABD doların altına olan konvertibilitesinin sonunu getirerek Bretton Woods sistemini bitirdi. İngiltere bunu izleyen 5 yıl boyunca dalgalı kur kullandı. 1973 petrol krizi ve 1976 sterlin krizi bu dönemde zayıf üretim artışı ile birlikte çok yüksek ve dalgalı enflasyon anlamına geliyordu. Para Hedefleri, 1976-87: Bu dönemde para politikası, enflasyonu aşağı tutmak için çeşitli parasal büyüklükleri kontrol etmeyi amaçlamıştır. Bu dönemde enflasyon başarılı bir şekilde düşürülmüştür ancak para politikası istikrarsız kalmıştır. 1979-82 arasında hükümet hedeflediği parasal büyümeyi sürdürmek üzerine odaklandı ve bunu yapmak için faizleri rekor seviyelere çıkardı. Diğer yandan yüksek ve yükselen işsizliğe rağmen kamu harcamalarında ve kamu borçlanmasında çok büyük kesintiler gerçekleştirdi. Bu deflasyonist politikalara rağmen, para arzı büyümesine ilişkin hedefler tutturulamazken, bu politikalar The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 335 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri ekonominin derin bir resesyona girmesine neden olmuştur. Yüksek faiz oranları yatırım ve tüketimi caydırırken, pek çok şirket için iflas ve fabrika kapanmalarına varan nakit problemi yarattı. Sıkı maliye politikası, resesyon döneminde tüketim ve kamu sektör yatırımlarını daha da azaltarak normal olarak işleyen mali stabilizatörlerin etkinliğini ortadan kaldırdı. Yüksek faizler kur oranının değerlenmesine varırken düşük ihracat ve yüksek ithalatla ticaret performansında kötüleşme yaşandı. Bu politikalar, 1979-1981 arasında GSMH’nın yıllık ortalama 1.6%’lık düşmesine neden olmuştur (Balseven, 2009). Değişken Kur Hedeflemesi, 1987-92: Bu dönemde UK ve Avrupa’daki para politikacılarının çoğu değişken kur hedeflemesi yaptılar. 1989 yılında UK Döviz Kuru Mekanizmasına girdi. İngiltere faiz oranlarını sterlinin değerini korumak için ayarladı. Para politikası yapıcıları uluslararası sermaye akışı ve spekülasyonlar sebebiyle döviz kuru hedeflemesini sürdüremediler. 1992 yılında sterlin ciddi bir değer kaybı yaşadı. 1982’den sonra işsizlikteki büyük artış karşısında faiz oranında gevşeme yapıldı. Faiz oranları düşürüldü (1981’de %16’dan 1984’te %8.5’e) ve 1982 ve 1983’te vergi indirimleri yapıldı. 1980’lerin ortasında parasal hedefler ikinci plana alınırken kur oranı onun yerine merkezi bir konuma geçti. 1980 ortasında finansal deregülasyon ve varlık fiyat enflasyonunun hızlanması çevrimi ile ateşlenen yurtiçi şok, yurt içi kredi patlamasıdır. Kredinin kolaylıkla elde edilebilirliği mortgage’lerde dahil olmak üzere özel sektörün zenginliğini artırarak mülk fiyatlarının artması ile sonuçlandı. Bu zenginlik artışı mülk fiyatlarını daha da artırdı ve kredi talebini yükseltti. Kredi genişlemesi üretim ve istihdamda kısa dönem bir canlanmayı sağlamasına rağmen enflasyonu da hızlandırmıştır (Balseven, 2009). Bağımsızlık Öncesi Enflasyon Hedeflemesi, 1992-97: Döviz Kuru Mekanizmasından çıkışından sonra, sterlin serbest dalgalanmaya bırakıldı ve ilk kez enflasyon hedeflenmesi tanıtıldı. Uzun dönemde %2 yada aşağısı olarak belirlendi fakat parlamento enflasyonu %1-4 arasında hedefledi. Bu dönemde enflasyon düşük fakat hedeflerin üstündeydi. Bağımsızlık Sonrası Enflasyon Hedeflemesi MPC, 1997: 1998 yılında İngiltere Bankası altında, İngiltere Bankası para politikası komitesi bağımsızlık ve para politikası yönetimi için kurulmuştur. İlk olarak %2.5 olarak belirlenen hedef Aralık 2003’ten bu yana %2 olarak değiştirildi (HM Treasury, 2013). Para Politikası ve Etkileri İşsizlik İşsizlik oranları kriz öncesi dönemde %5 civarları iken %8 civarlarına çıkmıştır. 2012 yılında %8.5 ile en yüksek değere ulaşmış ve son zamanlarda ki işsizlik oranları ise kriz öncesi döneme dönmüştür. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 336 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Şekil 6: UK işsizlik Oranları Kaynak: OECD, 2016 Enflasyon Petrol ve Sterlin krizi ile 70’li yıllarda yüksek enflasyon görülmektedir. Döviz mekanizmasından çıkıştan sonra enflasyon kontrol altına alınmaya başlanmıştır. Özellikle enflasyon hedeflemesi dönemlerinde, birçok gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi, enflasyon 1990’lı yılların başından itibaren azalmalar başlamıştır. Son zamanlarda düşük enflasyon sorunu ortaya çıkmaya başlamıştır. 1970’lerde gözlenen yüksek enflasyon oranları ilginin enflasyonun düşük tutulması biçiminde makro ekonomik politikaya çevrilmesine neden oldu ve 1970’lerde para politikası geçerli stabilizasyon aracı haline geldi. Bunun yanında 1970’lerde yaşanan gelişmeler maliye politikasının istikrar aracı olma işlevini azalttı. Bunlardan ilki, 1972’de makroekonomik politikada sabit kur rejiminden dalgalanan kur oranı rejimine geçilmesi diğeri ise 1970’lerde gerçekleştirilen finansal piyasalardaki deregülasyonlardı. Maliye politikasının sabit kur rejimine göre dalgalı kur rejiminde daha az etkin iken para politikası sabit kur rejimine göre dalgalı kur rejimlerinde daha etkindir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 337 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Şekil 7: Enflasyon Oranları Kaynak: OECD, 2016 Faiz Oranları İngiliz Merkez Bankası Temmuz 2007'den bu yana hep faizi düşürmüş veya sabit tutmuş. Mart 2009 tarihinden bu yana da peş peşe 77 ay faizleri 0.5% olarak olduğu yerde tutmuştur. Bunun yanı sıra enflasyon da yüzde sıfır değerindedir. Halbuki Merkez Bankası’nın hedefi de 2%’dir. Merkez Bankası’nın Para Politikası Komitesi’nin birçok üyesi faizler artmazsa, enflasyonun hızla %2'yi aşabileceğini düşünüyorlar. Faizin sabitlenmesinin sebepleri ise şu şekildedir; Britanya’da 2013 yılındaki veriye göre konut ipoteklerinin toplam değeri çok yüksek, yani GSYİH oranı olarak yüzde 81 civarındadır. Yani İngiltere faizi sadece yüzde 2 artırdığı anda bile, 400 bin sterlin kıymetindeki ortalama bir Londra evindeki yüzde 75 ipoteğin, yıllık ödemelerinin faiz artışı nedeniyle kabaca 4000 sterlin artması gündeme geliyor. Diğer taraftan da yükselen faiz, Britanya şirketlerine de prodüktivite artışını azaltarak, zarar verecektir. Sıkı para politikası sonucu faiz yükselişi, yatırımı zorlaştırarak prodüktivite artışını engelleyecek. Faiz sıfıra yaklaşınca, yatırım maliyetleri 2008'den bu yana yarının altına indiğinden şirketlerin yatırım miktarları yüzde 20 artmıştır. Ayrıca şirketlerin borç faizlerinin karları içinde yüzde 25 seviyesinden yüzde 10 civarına inmesi olgusu var. Ama bir de İngiliz Merkez Bankası’nın faizleri daha hızlı artırması gerçekleşirse, değerlenen sterlin nedeniyle ihracat yapmak daha pahalı hale gelecektir. Hane halkının toplam borç stoku tasarrufundan daha fazladır. Üstelik birikimi çok olanlar daha az marjinal tüketim eğilimine sahipler. Yani faizden gelecek ekstra geliri tüketme eğiliminde pek olmazlar. Bu da tüketimin, iç talebi aşağıya çekmesi anlamına gelecektir. Çünkü Britanya demografik olarak en fazla eşitsizlik olan ülkedir. 55-64 yaş The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 338 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri arasındaki grup 16-34 yaş arasındaki grubun 5 misli bir servete sahip. Yani faiz artışından yaşlılar kazanacak ama gençler kaybedecektir. Şekil 8: Faiz Oranları Kaynak: Bank of England, 2016 Kişi Başı Gelir Kriz döneminde GDP biraz düşüş yaşamışsa da daha sonra kendini toparlamış ve son zamanlarda en yüksek düzeye erişmiştir. Şekil 9: Kişi Başı Gelir Kaynak: OECD, 2016 İsviçre Merkez Bankası 1826 yılının sonrasında bankaların sayısında azalma meydana gelmesiyle oluşmuştur. Federal Anayasanın 1874 revizyonunda banknotların verilmesine ilişkin yasaları denetlemek için görev verildi. İsviçre Merkez Bankası (SNB) 1907 yılında kurulduğunu belirtiyor. Faiz Oranı İsviçre Merkez Bankası(SNB), Frankın Euro karşısındaki müdahale kurunu (kur çıpası) kaldırmış ve mevduat faizini -0.25’den -0.75’e çekmişti. Frank’ın değerini serbest bırakan SNB, parasını arbitraja açık hale getirmiş ve kurun dalgalanmasına izin vermiş oldu. Alınan bu karar sonrası ise, CHF’nin aşırı değerlenmesi ihracatçının işini zora sokan bir karar olarak değerlendirilebilir. Ancak SNB’nin de bilançosunu bir nebze rahatlabilecek bir karardır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 339 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Bu kur sabitlemesi nedeniyle sürekli Frank satan SNB artık bu kararın üstesinden gelemeyeceğini gördü. Bu sayede, MB rezervleri ise, aşırı derecede şişmeye devam etmekten kurtulacaktı. Sonuç olarak iç talebi canlandırmak için faizler düşük tutulmuştur. Şekil 10: Faiz Oranı Kaynak: OECD, 2016 Kur 340 Şekil 11: CHF, Euro kur oranı Kaynak: XE, 2016 İsviçre Merkez Bankası (İsviçre MB), İsviçre Frangı (CHF) için uyguladığı 1 Euro = 1,20 CHF tamponunu (bir çeşit sabit kur uygulaması) kaldırdığını, CHF’i Euro karşısında serbest bıraktığını açıklayınca piyasalar alt üst oldu. 1 Euro = X CHF olarak hazırlanmış olan bu grafiğe baktığımızda CHF’in, 1 Euro = 1,68 CHF paritesine ulaştığı 2007 yılından 2011 yılına kadar Euro’ya karşı bazen iniş çıkışlar yaşamış olsa The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri da genel olarak değer kazandığını görebiliyoruz. CHF’in bu şekilde değer kazanması ihracatının en büyük bölümünü Euro Bölgesi ekonomilerine yapan İsviçre açısından sıkıntılı bir durum yaratıyor. Sıkıntı, 2011 yılında doruk noktasına çıkmış ve 1 Euro = 1,05 CHF’e kadar gerilemiştir. Bu gelişme sonrasında ihracatçıya destek verebilmek üzere İsviçre Merkez Bankası 1 Euro = 1,20 CHF paritesini tampon nokta olarak belirlemiş ve bu pariteyi korumaya başlamış. Bunu başarabilmek için düzenli olarak Euro satın alarak piyasaya CHF vermiş. Böylece Euroyu kıtlaştırıp CHF’i bollaştırarak CHF’in Euro karşısında daha fazla değer kazanmasını engellemiştir. Grafiğe bakarsak 2011’deki dip noktasından sonra İsviçre MB’nin yaklaşımının etkisiyle Euro/CHF paritesinin aşağı yukarı aynı düzeyde kalmaya devam ettiğini görebiliyoruz. CHF ile Euro arasındaki parite böyle seyrederken CHF ile USD arasındaki parite de benzer yolda seyretmiş. 2007 yılında parite 1 USD = 1,22 CHF dolayında iken 2011’de 1 USD = 0,75 CHF düzeyine gelmiş. İsviçre MB’nın 1 Euro = 1,20 CHF paritesini tampon olarak açıklamasının ardından CHF kazandığı değeri kaybederek 1 USD = 0,90 CHF dolayında bir istikrara ulaşmış. Geçtiğimiz bir ay içinde İsviçre MB’nı, 1 Euro = 1,20 CHF tamponunu kaldırarak CHF’i Euro karşısında serbest bırakmaya iten iki önemli gelişme oldu: 1-) ABD ekonomisinin toparlanmaya devam etmesine karşılık Euro Bölgesi ekonomilerinin kötüye gitmesi sonucu USD, Euroya karşı hızla değer kazanmaya başladı. Euro/USD paritesi 1,16’ya kader geriledi. Bu gelişme Euro ile 1,20’lik bir tampon düzeyinde bulunan CHF’in USD’ye karşı Euro ile birlikte değer kaybetmesine yol açtı. 2-) Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) parasal genişlemeyi artırmak için tahvil alımına devlet tahvillerini de katması isteğine Avrupa Adalet Divanı’ndan onay gelmesi bu isteğin yaşama geçirilmesini kolaylaştırdı. AMB’nin ilk toplantıda bu yönde karar alarak piyasaya süreceği Euro miktarını artırması bekleniyor. Bu durumda söz konusu Euro fazlasının İsviçre’ye girmesi ve İsviçre MB’nin bu girişle birlikte CHF’in değerlenmesini önlemek üzere Euro satın alımını artırması gerekiyordu. İsviçre MB, bu durumda CHF’i bir kenara bırakıp, Euro’yu USD’ye karşı savunur konuma gelecekti. İsviçre’nin kendi katkısı dışında ortaya çıkan bu gelişmeleri para politikasıyla veya kur politikasıyla denetleme olanağı bulunmuyor. Bunu gören İsviçre MB, iki karar aldı: Bir yandan CHF’in Euro ile tampon ilişkisini kaldırdı ve CHF’i dalgalanmaya bıraktı, bir yandan da Euro bölgesinden İsviçre’ye akacak Euroları denetleyebilmek için faiz oranını % - 0,25’den – 0,75’e indirdi. İsviçre MB’nin bu adımları sonrasında CHF hem Euroya hem de USD’ye karşı değer kazandı. Bugün itibariyle 1 Euro = 1,01 CHF ve 1 USD = 0,87 CHF paritesinden işlem görüyor. Yani CHF hem Euro’ya hem de USD’ye karşı değer kazandı. Enflasyon The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 341 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Şekil 12: Enflasyon Oranı Kaynak: fxstreet, 2016 Kriz döneminde enflasyon negatif değerlere inmiştir. 2010 yılından itibaren 2011 yılının sonlarına kadar 1% ile 0% arasındadır. Ancak 2011 yılının sonundan günümüze kadar negatif enflasyon ortaya çıkmıştır. Enflasyon düşük olduğundan dolayı da faizler düşüktür. İşsizlik Şekil 13: işsizlik oranları Kaynak: IMF World Economic Outlook, 2016 İşsizlik oranı 2001 yılında en düşük düzeydedir. 2008 yılından itibaren işsizlik oranı 3% ve 4% arasında kalmıştır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 342 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri GSYH Oranları Şekil 14: GSYH Oranları Kaynak: OECD, 2016 2009 da GSYİH büyüme oranı %1,5’a gerilemiştir. 2010 için büyümenin yine %1,5 oranında olabileceği tahmin edilmektedir. 2009 yılı son çeyreğinde GSYİH % 0,7 oranında artmış olup bu oran Euro bölgesi ortalaması (%0,4), AB(%0,5), Almanya (%0), İtalya’nın (%-0,2) ve Japonya (%0,6) nın üzerinde bir artışa karşılık gelmektedir. ABD ise (% 0,9) artış ile İsviçre’yi geride bırakmıştır. İsviçre’nin 2010 yılı ilk üç çeyreğinde göstermiş olduğu performans (% 0,9,% 0,8, %0,7) ile kriz öncesi 2008 yılındaki 2 çeyreğinin ortalamasının üstüne çıkmayı başarmıştır. Yıllık ortalama olarak %3,1lik artışı gerçekleştirmiştir. Yukarıda örnekleri gösterilen ekonomilerden hiçbiri henüz kriz öncesi büyüme seviyesini yakalayamamışlardır (Civaner, 2011). SONUÇ Para politikası denildiğinde üç temel alt politika anlaşılır: Merkez Bankası’nın bankalarla para alış verişinde uyguladığı faizleri değiştirerek piyasa faizlerini etkilemesi. Açık piyasa işlemleri (APİ) yoluyla bankalardan tahvil almak veya onlara tahvil satmak suretiyle piyasadaki para miktarını (likiditeyi) ayarlaması. Bankaları topladığı mevduattan alacağı payı (mevduat zorunlu karşılıkları) artırıp azaltarak açılabilecek kredi miktarını ve maliyetini etkilemesi. Aynı zamanda para politikası, maliye politikasına göre esnektir. Yani, Merkez Bankası faiz artırdıktan sonra ekonomide daralma görülmeye başlarsa hemen faizi indirerek bu tepkiye karşılık verebilir. Oysa vergi oranlarını yükseltip düşürmek bu kadar esnek bir uygulama sergilemez. Bu tür kararlar hep yasalarla düzenlenmek zorundadır. Bundan dolayı 2008 Finansal Kriz’den çıkma yolunda para politikası seçilmiştir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 343 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Euro Bölgesi Ekonomisi’nin Değerlendirilmesi Sovyet sisteminin çöküşü, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve küreselleşmenin yarattığı olumlu havanın küresel ekonomik konjonktürde yarattığı çıkış Euro bölgesinin de uzun süreli bir çıkış yaşamasına yol açtı. Makul bir büyüme oranıyla birlikte yüksek sayılacak ama stabil bir işsizlik oranı yüzde 2 – 3 aralığında Maastricht kriterine uygun ideal bir enflasyon oranı yine yüzde 2 – 3 aralığında Maastricht kriterine uygun bir bütçe açığı vardır. Euro bölgesinde yatırımlar ve tasarruflar birbirine yakın miktarlarda olduğu için cari denge de genellikle fazla veriyor. ABD’de başlayan krizin yansımasıyla birlikte Euro bölgesinin görünümü de değişmeye başlıyor. Büyüme düşüyor, hatta krizle birlikte küçülmeye dönüşüp sonra yeniden artıya geçiyor. İşsizlik artmaya başlıyor, bütçe dengesi hızla bozuluyor. Krizin etkisiyle açığa dönüşen cari denge, sonraki yıllarda ithalatın azalmasının etkisiyle iyiden iyiye fazla vermeye yöneliyor. Bugünkü görünümü itibariyle Euro bölgesi ekonomisi toparlanma sinyalleri vermeye başlamış bulunuyor. Para politikasının tek elden (ECB) eliyle yürütülmesine karşılık maliye politikasının farklı otoritelerce yürütülmesi sıkıntılı bir durumdur. Britanya Ekonomisinin Değerlendirilmesi İngiltere Merkez Bankası (Bank of England) faiz oranlarını belirlemek ve para ve maliye politikalarında istikrarı güvenceye almakla görevlidir. İzlenen para politikası kapsamında döviz kurları serbestçe belirlenmekte, sermaye üzerinde kontrol bulunmamaktadır. GSYİH çeyrek dönem istatistiklerinin açıklanmaya başladığı dönemden itibaren son 16 yıldır sürekli büyüyen İngiltere ekonomisi, ilk kez 2008 yılı ikinci çeyreğinde sıfır büyüme göstermiş ve yılın üçüncü çeyreğinde negatife geçerek %0.5 daralmış, son çeyrekte ise küçülme %1.5 olmuştur. İngiliz ekonomisindeki daralma ancak 2009 yılının son çeyreğinde düzelerek, GSYİH %0.4 büyümüştür. 2008’de azalmaya başlayan istihdam, 2009 yılı ve 2010 yılı ilk çeyreğinde de azalışa devam etmiştir. 2009 yılında %7.6 olarak gerçekleşen işsizlik oranı 2010 yılı ilk çeyreğinde %8 olmuştur. İsviçre Ekonomisinin Değerlendirilmesi 20. yüzyılın çok önemli bir döneminde açık ara ile Avrupa'nın en refah ülkesi olan İsviçre 1990'lardan beri ağır bir büyüme dönemine girmiş ve 2005'e gelindiğinde kişi başına GSYİH'da nüfusu bir milyondan büyük Avrupa ülkeleri arasında İrlanda, Danimarka ve Norveç'in ardından dördüncülüğe düşmüş ve satın alma paritesine göre de onunculuğa gerilemiştir. Son yıllarda İsviçreliler uluslararası rekabet güçlerini arttırmak için ekonomik uygulamalarını büyük bir oranda Avrupa Birliği ile uyumlu hâle getirmiş olsalar da güçlü bir büyüme oranına ulaşamadılar. İsviçre ekonomisi, 2001 yılından bu yana genel bir durgunluk içindedir. Atalete yol açan tekelci yaklaşımın da etkisiyle ekonomik yapıda zaman içinde ortaya çıkan sorunların çözümü için geniş kapsamlı idari ve sosyal reformlara ihtiyaç bulunduğu genel kanıdır. AB ile ikili anlaşmalarla artan ekonomik ilişkilerin de etkisiyle iç piyasa, komşu AB ülkelerinin tüketim sektöründe (çoğunlukla gıda, süpermarketler, giyim ve ev eşyaları) faaliyet gösteren mağazalarına açılmış ve böylece ülke içindeki tekelci yaklaşımlar azalmaya başlamıştır. Bunun hem fiyatlara hem de istihdama olumlu etkisi olmaktadır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 344 Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve İsviçre Merkez Bankası Para Politikası Araçları ve Ekonomi Üzerine Etkileri Bu gelişmelerin etkisiyle 2006 yılının ilk altı ay verileri itibariyle ekonomi olumlu ilerleme kaydetmiştir. Son yıllarda en büyük sorun olan işsizlik 2006 yılında düzenli olarak azalarak yüzde 3.1'e gerilemiştir. Keza, artan petrol fiyatlarına ve faiz oranlarının yükselmesine rağmen enflasyonda görece az bir artış olmuştur. Bu artış da petrol fiyatlarına bağlı üretici fiyatlarındaki artışın etkisiyle olmuştur. Ekonomideki genel iyileşmenin bir göstergesi de Hükümetin 2006 yılı büyüme tahminini Haziran ayında yüzde 2 oranında yükselterek yüzde 2.7 olarak açıklaması olmuştur. Keza, OECD de İsviçre için 2006 yılı büyüme tahminini yüzde 1.7'den yüzde 2.4'e çıkarmıştır. İsviçre'nin 2005 yılı Ocak-Haziran döneminde 64 milyar ABD Doları olan ihracatı, 2006 yılının aynı döneminde yüzde 7.50 artarak 68,8 milyar Dolar'a yükselmiştir. 2005 yılında 61 milyar Dolar olan ülke ithalatının 2006 yılında yüzde 9.01 artarak 66,5 milyar Dolar'a yükseldiği görülmüştür. KAYNAKLAR Al Jazeera (2012) “Soru Cevap: Euro Bölgesi Borç Krizi” http://www.aljazeera.com.tr/haber-analiz/soru-cevap-euro-bolgesi-borc-krizi [01.02.2016]. Link: Atıntaş, H. Ve Kaçbulut, Ö. (2017) “Enerji Tüketimi Ve Ekonomik Büyüme: Gelişmiş Ülkeler Üzerine Eşik Eşbütünleşme Ve Nedensellik Analizi” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 32-51. Civaner, E.Ç., (2011) “İsviçre Ülke Raporu” T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Şubat. Ekrem, E., Tekin, A., İlgün M. F., (2014) “Borç Krizi Ve Merkez Bankası Bağımsızlığı İlişkisi: Parasal Birliğe Dahil Ülkelere Yönelik Panel Veri Analiz”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 10, Yıl 10, Sayı 1. Hale Balseven, H., (2009) “İngiltere’de Maliye Politikaları: Kriz Ortamında Dolaşan Keynesyen Ruh*” Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Y.2009, C.14, S.3 s.175-195. HM Treasury (2013) “Review of the monetary policy framework” Cm 8588, Presented to Parliament by the Chancellor of the Exchequerby Command of Her Majesty, March. Integral Forex (2016) “Avrupa Merkez Bankası (ECB) Parasal Genişleme Politikası “, Link: http://www.integralforex.com.tr/avrupa-merkez-bankasi-ecb-parasal-genislemepolitikasi , [19.01.2016]. Stefano, M., (2015) “ The Monetary Policy of the European Central Bank (2002- 2015)” CEPS Special Report, no:109, May. TCMB (2016) “Avrupa Merkez Bankası (Amb) Ve Ekonomđk Ve Parasal Bđrlđk (Epb)” Link: http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/73c550c1cf87-4104-85595efe575f8d73/AMB_ve_EMU.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWO RK SPACE73c550c1-cf87-4104-8559-5efe575f8d73 [19.01.2016]. Tutor2u (2016) “Monetary Policy - The Bank of England” Link: http://www.tutor2u.net/economics/reference/monetary-policy-the-bank-ofengland [19.01.2016]. Yiğit, D. (2010) “Küresel Ekonomik Kriz Öncesi Ve Krizin Etkileri İle Mücadele Sürecinde Avrupa Birliği’nde Ekonomi Yönetimi” Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 11, No:1 (Yıl: 2012), s.135-168. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 55, Ekim 2017, s. 324-345 345