Kalp Hastalığı - BitkiselDestek.com

advertisement
Kalp Hastalığı
http://bitkiseldestek.com/kalp-hastaligi-2/
Kalp Hastalığı
Kalp Hastalığı
Kalp Hastalıkları En Çok Görülen Rahatsızlıklardan Biridir...Kalp Hastalıklarında Tanı Nasıl Konuyor, Kimler Risk Altında, Yeni Doğanda Ve Yetişkinlerde Görülen Kalp Rahatsızlıkları Neler? Hangi Durumlarda Hastaya Stent Takılıyor, Hangi Durumlarda Ameliyat Kaçınılmaz Oluyor?
Kalp
Krizi Önleyici %100 Doğal Bitkisel Tedavi Setimiz İçin Tıklayınız.
KALP-DAMAR HASTALIKLARI
Kalp- damar hastalıkları dünyadaki ölüm sebeplerinin en başında
geliyor. Bu nedenle, son yıllarda hem kalp damar hastalıklarının
tanısının konulmasında hem de tedavide oldukça hızlı ilerlemeler
kaydedildi. İlaç tedavisinden damarların balonla açılmasına, stent
takılmasından koroner by-pass ameliyatlarına kadar tüm bu yöntemler
kalp-damar hastalarının yaşam kalitesini artırıyor...
Kalp damar hastalıklarında kime, hangi tedavi yöntemi?
Kalp ve damar hastalıklarında tanı nasıl konuyor, kimler risk altında,
yenidoğanda ve yetişkinlerde görülen kalp rahatsızlıkları neler? Hangi
durumlarda hastaya stent takılıyor, hangi durumlarda ameliyat kaçınılmaz
oluyor? Tüm bu soruları Bursa Acıbadem Hastanesi Kardiyoloji ve Kalp
Damar Cerrahisi doktorlarına sorduk…
Kalp damar hastalıkları dünyadaki ölüm sebeplerinin en başında geliyor.
Erkek ve kadında farklı olmak üzere ölümlerin yaklaşık yüzde 60’ı kalp
damar hastalıklarından kaynaklanıyor. Bu nedenle, son yıllarda bu alanda
oldukça hızlı ilerlemeler kaydedildi. Ani kalp krizlerinde damarın
açılması, uzun vadeli tıkalı damarların açılması ya da açılan
damarların idamesine yönelik tedaviler bu gelişmelerden sadece bazıları.
Kalp damar hastalıkları deyince akla, uzun dönemde ateroskleroza bağlı
kalbin koroner damarlarında darlık ve tıkanıklıklar akla geliyor.
Bunların çeşitli aşamaları var. Önce plakla başlayan hastalık, daha
sonra giderek yavaş yavaş daralma ve yıllar içerisinde ani tıkanma ya da
uzun vadeli yavaş tıkanma şeklinde ilerliyor.
Kadınlar, doğurganlık yaşları içinde çeşitli hormonlar tarafından,
özellikle östrojen tarafından kalp damar hastalıklarından korunuyorlar.
Ancak gerek normal gerek cerrahi menopoz sonrası östrojenin azalmasıyla
bu koruma azalıyor. Kalp damar hastalıkları oranları ileri yaştaki
kadınlar ve erkekler arasında eşitleniyor. Özellikle ailesinde erken
ölüm, kolesterol yüksekliği, sigara içme alışkanlığı olan kadınlarda
ileri yaştaki erkeklerden daha fazla kalp damar hastalılarına yakalanma
riski var.
İlk adım tanı koyma
Kalp damar hastalıklarının çocuklarda ve erişkinlerde görülen kalp
hastalıkları olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Acıbadem Hastanesi
Bursa Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Çiçek, bu hastalığın
her iki türünü de şöyle anlatıyor: “Çocuklarda görülen kalp hastalıkları
daha çok doğumsal dediğimiz kalp hastalıklarıdır. Bunlar fizyolojik ve
anatomik bozukluğa göre yaşamın çok erken dönemlerinde bebek doğar
doğmaz ortaya çıkabilen hastalıklar ya da daha ileri safhalarda ortaya
çıkan hastalıklar. Erişkinlerde görülen kalp hastalıkları ise daha çok
sonradan edinilen hastalıklardır. Bunlarda da en büyük bölümü damar
sertliği dediğimiz ateroskleroza bağlı kalpteki koroner damarları
tıkayıcı hastalıklar ve bunun belirtileri oluşturur.”
Peki hastalık ne zaman ortaya çıkıyor ve insanlar ne zaman bu
hastalıktan şikayet etmeye başlıyor? Acıbadem Hastanesi Bursa
Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mahmut Çakmak, hastaların göğsünde ağrı
hissetmeye, nefes darlığı yaşamaya ve en önemlisi bu yüzden işini ve
sosyal yaşantısını aksatmaya başladığı zaman hastalığının farkına
vardığını ve o zaman doktora başvurduğunu belirtiyor.
“Bir hasta çeşitli şikayetlerle doktora geldiğinde, ilk aşama tanı
koyma oluyor. Tanı koyma aşamasında, yaklaşık 150 yıllık bir icat olan
elektrokardiografi çekiyoruz. Ancak elektrokardiografiyle istirahat
halinde yani kalp krizi durumu haricinde pek bulgu saptayamıyoruz.
Dolayısıyla daha ileri teknik olan eforlu EKG yani eforlu
elektrokardiografiyi kullanıyoruz. Eforlu EKG, hastayı yormak suretiyle
kalp hızını ve kalbin enerji tüketimini artırarak, eğer damarlarda bir
problem varsa bunu ortaya çıkarma amaçlı yapılan bir test. Bunun farklı
türleri var. Yürüyüş bandıyla olanlar ya da miyokardial sintigrafi
dediğimiz testler. Bunların hepsi kalbin damarlarına dair bilgi veren
testlerdir. Ekokardiografi denen kalbin yapısal bileşenlerine yönelik
yaptığımız bir test daha var. Bu testle de kalp damar hastalıklarıyla
ilgili indirekt sonuçlara ulaşabiliyoruz. Mesela kalp krizi geçirmiş bir
hastanın kalbin bir tarafının daha az kasıldığını görebiliyoruz. Bu da
bize o tarafta darlık olabileceğini düşündürdüğü için başka testler
yapma ihtiyacı duyuyoruz. Stres-ekokardiografi dediğimiz yöntemle de
ilaç yardımıyla kalbi gerçek stres durumunda gibi yorarak duvar
hareketlerini ve kaslarını inceliyoruz” diye özetliyor Dr. Çakmak tanı
testlerini.
Bütün bu tanı testlerinden sonra daha ileri bir yöntem olan koroner
anjiografiye geliyor sıra. Koroner anjiografi, kalbin damarlarını
görüntülemeye yarayan bir yöntem. Bu testle, kalbin damarlarının
içerisine, opak denen bir boya maddesi verilerek, kalbin neresinde, kaç
yerinde, kaç damarında, yüzde kaç tıkanma ya da daralma olup olmadığı
gözlemlenebiliyor. Bu testin sonucuna göre hastanın hastalık tablosu
ortaya çıkıyor. Hastalık tespit edildikten sonraki adım ise hangi tedavi
yönteminin uygulanacağına karar vermek. Uzmanlara göre bu, işin en
önemli bölümü.
Pek çok tedavi seçeneği var
Prof. Dr. Sertaç Çiçek, tedavi yöntemlerinin temel olarak iki ana başlık
altında toplandığını söylüyor: “Tıkayıcı damar hastalıkları dediğimiz
kalp damarlarında oluşan koroner damar hastalıklarının tedavisi
girişimsel tedavi yöntemleri ve cerrahi tedavi yöntemleri olarak iki ana
gruba ayrılıyor. Bu iki seçeneğin dışında bir de ilaç tedavisi seçeneği
bulunuyor. Koroner arterlerdeki damar tıkanıklığının derecesine ve
yerlerine göre, bulunduğu damar sayısına göre hastalara balon ve stent
uygulanırken, daha fazla damarı tıkayan kalp fonksiyonu bozukluğu
hastalıklarında koroner arter bypass cerrahisi yöntemini hastalara
öneriyoruz.”
Farklı durumlar için farklı tedavi yöntemleri bulunuyor. Bu
seçeneklerden birincisi, bütün testlerde darlık ya da tıkanıklık
görünüyor ya da bundan şüpheleniliyor olmasına rağmen, damarların
tamamen normal çıkması. Bu durum çok düşük bir oranda olsa da yine de
görüldüğü vakalar var. “Bu, kalbin ana damarlarında darlık olmasa da,
bilimsel bir hipoteze bağlı olarak kalbin mikrovasküler alanında
aterosklerozun olduğunu ya da bu durumun spazma bağlı olduğu gösteren
bir tablodur. Aslında sebebi tam olarak anlaşılamayan bir durum anlamına
geliyor. Bu tür hastalara sadece ilaç tedavisi yapıyoruz” diyor Dr.
Çakmak.
İkinci seçenek kalp damarlarında bir veya birkaç yerde çeşitli plaklar
veya küçük darlıklar oluşsa da bunların tıbbi olarak girişimsel açıdan
bir şey yapılamayacak yerlerde olmaları ya da girişimsel bir işlemin
yapılmasına gerek olmaması ihtimali. Hastanın damarlarında yüzde 70’in
üzerinde bir darlık görülmüyorsa girişimsel bir işleme gerek duyulmuyor.
Bazı hastalarda ise, darlık görülen damarları çok uçta olduğu için
balon ve stent uygulamalarından yarar görmeyecekleri düşünülerek
girişimsel işlemler uygun görülmüyor. Bu durumda ise uzun vadeli ilaç
tedavisi uygulanıyor. İlaç tedavisinin hastalar üzerindeki başarısı
oldukça yüksek.
Girişimsel tedavi yöntemleri: stent ve balon
Üçüncü seçenek ise birkaç damarda çeşitli darlıkların ortaya çıkması ve
hastanın uygunluğuna göre çeşitli tekniklerle bu damarları açma
yöntemlerinin uygulanması. Ameliyattan önceki son aşama olarak
adlandırılan bu aşamada pek çok tedavi seçeneği olduğunu belirten Dr.
Çakmak, hangi damar açma tekniğinin kullanılacağına lezyonun (hasarın)
kaynağına göre karar verdiklerini söyleyerek şöyle devam ediyor:
“En çok kullanılan yöntem, damarı balonla açarak stent yerleştirme
yöntemidir. Eğer çok kireçlenmiş bir damar yapısı varsa, damarda uzun
bir hasar varsa o zaman başka yöntemleri deniyoruz. Damarın içini
tıraşlayıcı bir sistemle, önce damarda bir açıklık sağlayıp sonra stent
takma işlemini gerçekleştiriyoruz. Ancak bu sistemin sonuçları klasik
yöntemden daha iyi değil çünkü uzun vadede, yeniden tıkanma ihtimali
biraz daha fazla.”
Günümüzde artık oldukça sık kullanılan stentler, çıplak ve ilaç kaplı
stentler olarak iki gruba ayrılıyor. Stentlerin kullanımı gittikçe
yaygınlaşsa da sonradan getirdiği çeşitli sorunlar hala tam olarak
giderilmiş değil. En büyük sorun yeniden tıkanma ihtimali. Klasik bir
çıplak stentte, yani ilaç kaplı olmayan stentte bu oran oldukça yüksek.
Çıplak stentlerle 1 yılda tıkanma ihtimali yaklaşık yüzde 30 ile 35
civarında. İlaç kaplı stentlerde ise yeniden tıkanma oranı 5-6 kat daha
düşük.
İlaç kaplı stentler çıktıktan sonra cerrahiyle stent yerleştirme
arasındaki oran da birbirine yaklaşıyor. Stent yerleştirme oranı
artarken, uygulamanın sonuçları da iyileşmeye başlıyor. Stentin bir
amacı da ameliyatı geciktirmek ve hastaya mümkün olduğu kadar
ameliyatsız bir yaşam sürdürmesini sağlamak. Stent, ameliyatı ortadan
kaldıran değil ama geciktiren bir yöntem.
1 yıl içerisinde tıkanmanın başlamadığı stentli damarlar, teorik olarak
sağlıklı bir damar gibi değerlendiriliyor. O yüzden ilk 6 ay ve 1 yıl
stent uygulamalarında oldukça önemli. İlaç kaplı stentler hayat boyu
değil sadece 30 ile 60 gün arası bir sürede ilaç salgılıyor. İlaç kaplı
stentlerin salgıladığı ilaçlar aslında bilinen kanser ilaçları. Kanser
ilaçlarının özelliği fazla olan hücreyi öldürme veya hücrelerin
çoğalmasını engellemek. Bu ilaçlar, damar içerisindeki hücre çoğalmasını
engellediği için aterosklerozun başlamasını da engelleyeceği
düşünülüyor.
Koroner arter by-pass ameliyatları
Dördüncü tedavi seçeneği ise ameliyat. Ameliyata, birden çok damarda
tıkanıklık ve darlık olan hastalar gönderiliyor. Ayrıca kalbi besleyen
ana damardaki lezyonlarda da hastayı ameliyata gönderme yaklaşımı hakim.
Yapılan çalışmalarla, diyabetik hastalarda cerrahi tedavinin
stentlemeye göre daha iyi sonuçlar verdiği görülmüş. İnce damar yapısı
olan hastalar için de yeniden tekrar oranı yüksek olduğu için ameliyat
ön planda bulunuyor. Damarı tam tıkalı olan ve girişimsel kardiyoloji
teknikleriyle damar geçilemeyecek kadar kireçli olan hastalarda da
cerrahi tedavi öncelikli olarak düşünülüyor.
Öncelikle kardiyologların değerlendirmesi sonrası hastaya koroner anjiyo
uygulandığını belirten Prof. Dr. Çiçek, koroner anjiyonun kalp
damarlarının anatomik yapısını ve oradaki darlıkların derecelerini
değerlendirme konusunda oldukça faydalı olduğunu vurguluyor. Ana karar
ise bundan sonra veriliyor. Hasta uygun bir vakaysa koroner arter
by-pass ameliyatı hastaya önerilerek uygulanıyor. Koroner by-pass
ameliyatları kalp cerrahisinde en sık uygulanan ameliyatlar. Erişkin
kalp cerrahisinde uygulanan açık kalp ameliyatlarının yaklaşık yüzde 65
ile 70’ini koroner arter by-pass ameliyatları oluşturuyor.
Koroner by-pass’ta iki farklı yöntem
Koroner bypass ameliyatlarının iki farklı yöntemle yapıldığını belirten
Prof. Dr. Çiçek, bu yöntemleri şöyle özetliyor: “Birincisi klasik yöntem
dediğimiz açık kalp ameliyatı. Hastanın dolaşım ve solunum
fonksiyonlarının ameliyat esnasında geçici olarak kalp akciğer
makinesine bağlandığı ameliyatlar. Yani hastanın kalbini durdurarak
yapılan koroner bypass ameliyatları. İkinci yöntem ise, hastayı hiçbir
şekilde kalp akciğer makinesine bağlamadan, hastanın kalp fonksiyonları
ve dolaşım fonksiyonları işlerken yani hastanın kalbi çalışırken yapılan
ameliyatlar.”
Bu yöntemlere karar verirken hastanın yaşı, genel durumu, yan
hastalıklarının olup olmadığı ve koroner arter hastalığının anatomik
yapısı en önemli faktörler. Çalışan kalp ameliyatları genellikle ileri
yaş grubunda, kronik böbrek yetmezliği, ileri derecede periferik arter
hastalığı, beyne giden boyundaki damarların tıkanıklığı, ileri derecede
akciğer problemi ve malinitesi olan gruplarda eğer hastanın anatomisi de
uygunsa tercih ediliyor. Ameliyat sonrası damarların tamamen açık kalma
ihtimali, hastaya, bağlanan damara, kalp yapısına, hastanın yaşam
şekline, sigara içip içmemesine, beslenmesi ve çevresel faktörlere göre
değişiyor. Bypass ameliyatları, alınıp kullanılan damara göre de ikiye
ayrılıyor. Birisi toplardamar (bacaktan) alınarak yapılan diğeri ise
atardamar (sağ ya da sol ön meme arterinden) alınarak yapılan
ameliyatlar. Atardamar alınarak yapılan ameliyatlarda 10 yıllık açıklık
ihtimali yaklaşık yüzde 85 ile 90 arası değişiyor. Bacaktan alınan
toplardamarla yapılan ameliyatlarda ise bu oran yüzde 50 civarı. Diğer
yüzde 50’lik oran 10 sene içerisinde yeniden tıkanıyor.
Tedavide diğer seçenekler
Cerrahinin riski yüksek olduğu için yapılamadığı, kalbin kasılım gücünün
zayıf olduğu, miyokardın zayıf olduğu hastaların sayısı da oldukça
yüksek. Kalp yetmezliği grubuna giren bu hastalar için de geliştirilen
yeni invaziv teknikler var. “Henüz Türkiye’de çok yaygın değil bu
teknikler. Miyokarda yani kalbin kasına küçük delikler açılarak yeni
damar oluşumunu indüklemek amaçlı kullanılan teknikler bunlar” diye
özetliyor Dr. Çakmak.
Tedavinin bir başka spektrumu da yavaş yavaş gelişmeye başlayan genetik
tedavi yöntemleri. En son aşamada, eğer tüm bu yöntemlere rağmen bir şey
yapılamıyorsa, hastada kalp yetmezliği varsa ve yaşı da genç ise o
zaman uygulanacak en son tedavi seçeneği kalbin değişimi yani kalp
plantasyonu oluyor.
Kalp
Krizi Önleyici %100 Doğal Bitkisel Tedavi Setimiz İçin Tıklayınız.
Etiketler:
kalp, kalp krizi,
kalp hastalıkları, kalp
krizi belirtisi, kalp hastalığı, kalp krizi riski, kalp
damar hastalıkları, kalp nakli, kalp ve damar hastalıkları,
kalp sağlığı, kalp spazmı, kalp krizi nedir, kalp
krizi tedavisi, kalp krizi ilk yardım.
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download