Peygamberimizin Hayatı T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI HAYAT BOYU ÖĞRENME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (AÇIK ÖĞRETİM DAİRE BAŞKANLIĞI) PEYGAMBERİMİZİN HAYATI 1 YAZARLAR ÖMER GÜVEN MURAT KALAYCI ANKARA - 2017 Peygamberimizin Hayatı MEB HAYAT BOYU ÖĞRENME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI Dil Uzmanı Bülent Kenan ERKAN Görsel Tasarım Uzmanı Halil Oktay Üver Grafik Tasarım Uzmanı Halil Oktay Üver Copyright c MEB Her hakkı saklıdır. MillÎ Eğitim Bakanlığına aittir. Tümü ya da bölümleri izin alınmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Peygamberimizin Hayatı İSTİKLÂL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın; Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Âkif Ersoy Peygamberimizin Hayatı ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Mustafa Kemal Atatürk Peygamberimizin Hayatı Mustafa Kemal ATATÜRK Peygamberimizin Hayatı İÇİNDEKİLER ÜNİTE 1: RİSÂLET ÖNCESİ ARAP YARIMADASI 1. Peygamberimizin (s.a.v) Hayatını Öğrenmenin Önemi.............................................. 10 2. Risâlet Öncesi Dünyanın Dinî Durumu....................................................................... 13 3. Risâlet Öncesi Arap Yarımadası’na Genel Bakış ...................................................... 15 3.1. Dinî Hayat................................................................................................................ 16 3.2. Siyasi Hayat............................................................................................................ 17 3.3. Sosyal ve Ekonomik Hayat . ................................................................................... 18 3.4. Kültürel Hayat ......................................................................................................... 20 4. Risâlet Öncesi Hicaz.................................................................................................. 21 4.1. Mekke...................................................................................................................... 21 4.2. Yesrib....................................................................................................................... 23 4.3. Taif .......................................................................................................................... 24 NELER ÖĞRENDİK?..................................................................................................... 26 ÜNİTE DEĞERLENDİRME SORULARI ........................................................................ 28 ÜNİTE 2: PEYGAMBERİMİZİN RİSÂLET ÖNCESİ HAYATI 1. Peygamberimizin (s.a.v) Soyu ve Ailesi .................................................................... 34 2. Peygamberimizin (s.a.v) Doğumu ve Çocukluğu....................................................... 35 3. Peygamberimizin (s.a.v) Gençlik Dönemi ................................................................. 38 4. Peygamberimizin Nübüvvet Öncesi Ahlaki Olgunluğu .............................................. 41 5. Peygamberimizin (s.a.v) Hirâ’da Tefekkür Günleri .................................................... 42 NELER ÖĞRENDİK?..................................................................................................... 44 ÜNİTE DEĞERLENDİRME SORULARI ........................................................................ 46 CEVAP ANAHTARLARI.................................................................................................. 48 SÖZLÜK......................................................................................................................... 49 KAYNAKÇA.................................................................................................................... 55 6 Peygamberimizin Hayatı KISALTMALAR a.s. : Aleyhisselam : Bin b. bk. : bakınız : cilt C. c.c : Celle celalühü çev. : çeviren ed. : Editör Hz. : Hazreti MEB : Millî Eğitim Bakanlığı r.a. : radıyallâhu anh/anhâ : sayfa s. s.a.v. : Sallalahu aleyhi vessellem TDV : Türkiye Diyanet Vakfı 7 Peygamberimizin Hayatı 1. ÜNİTE RİSÂLET ÖNCESİ ARAP YARIMADASI • Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayatını niçin öğrenmeliyiz? • İslamiyet öncesi dünyanın ve Arabistan’ın dinî, siyasi ve sosyal durumu hakkında neler biliyorsunuz? • Cahiliye Dönemi ne demektir? 8 Peygamberimizin Hayatı Bu ünitenin sonunda; 1. İslam’ı anlamada Peygamberimizin (s.a.v.) hayatını öğrenmenin önemini kavrayacaksınız. 2. Peygamberimizin (s.a.v.) risâletinden önce dünyanın dinî durumunu açıklayabileceksiniz. 3. İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’nın coğrafi, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapısını ve dinî özelliklerini tanıyacaksınız. 4. Cahiliye kavramını ve cahiliye zihniyetinin genel özelliklerini açıklayabileceksiniz. 5. İslamiyet öncesi Hicaz’ın tarihi, dinî, sosyal ve kültürel hayatını kavrayacaksınız. Anahtar Kavramlar Haniflik Arap Yarımadası Hadari Bedevi Putperestlik Medine Mekke Kâbe Hicaz Taif Siyer 9 Peygamberimizin Hayatı 1. PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V.)* HAYATINI ÖĞRENMENİN ÖNEMİ “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb suresi, 21. ayet) İnsanın yaratılış amacı, kâinatın yaratıcısı olan Allah’ı (c.c.)* tanımak, O’na iman edip, O’nu razı edecek davranışları yerine getirmektir. Bu konuda Hz. Muhammed (s.a.v.) en güzel örnektir. İslamiyet’in inanç esaslarından yani imanın şartlarından biri de peygamberlere imandır. Peygamberlere iman demek, Allah’ın (c.c.) gönderdiği tüm peygamberleri tanımak ve onlara gönülden bağlanmak, inanmak demektir. Peygamberlerin tümünün daveti, insanların ve cinlerin Allah (c.c.) yoluna girmesi (hidayet) ve O’ndan başka ilah tanımaması (tevhid) ve yalnızca O’na kulluk (ibadet) etmeleridir. Bu büyük davette Hz. Muhammed (s.a.v), Hz. Âdem (a.s.)* ile başlayan peygamberler silsilesinin Resim1 İslamda inanç esasları: imanın 6 şartı son halkası, nebilerin sonuncusudur. Son Peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v.) “Allah’ın kulu ve elçisi” olduğuna şehadet etmek ve örnek şahsiyetini rehber edinmek öncelikle onun (s.a.v.) yaşamını yakından tanımayı gerekli kılar. Dolayısıyla, peygamberlere imanın bir gereği olarak, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) inanan her Müslümanın onun hayatını bilmesi bir zorunluluktur. Zira iman, ilimle yani bilme eylemi ile birlikte gerçekleşir. OKUMA PARÇASI Merhaba! Benim adım Eylül Nihan. Okumayı, doğayı, güneşi çok seviyorum. Size bir anımı anlatmak istiyorum. Bir gün odamda “Peygamber Hikâyeleri” kitabımı okurken birden elektrikler gitmişti. Karanlık bir odada iş yapmak ne kadar güçmüş! Âdeta elim ayağım iş göremez hâle gelmişti. Karanlıktan duyduğum korkum da eklenince kendimi çaresizlik içinde hissettim. Bu durumda iken babam elinde şarjlı bir lamba ile hızır gibi imdadıma yetişti. Ne kadar mutlu olmuştum. Lambanın ışığında okumama devam edebilecektim. Fakat birden aklıma şu sorular takılı verdi: “Ya sürekli olarak karanlıkta yaşamak zorunda kalsaydık? Ya ışık kaynağımız olan güneş olmasaydı?” Bu soruların cevabını düşünürken kitapta okuduğum bir ayet geldi aklıma. Rabbimiz (c.c.) şöyle buyurmuş kitabımızda: “Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik.” (Ahzâb suresi, 45-46. ayetler.) Hz. Muhammed (s.a.v.) diğer tüm peygamberler gibi insanlığı, insanlığın kalplerini ve akıllarını aydınlatan bir güneş gibi. Evet, dünyamızı ışıklandıran güneşin yokluğunu düşünmek ne kadar ürkütücü ise aklımızı ve gönlümüzü aydınlatan, bizlere doğru yolu gösteren Peygamberimizin (s.a.v.) yokluğunu düşünmek de aynı derecede belki daha fazla ürkütücü gözüktü. Bu yüzden aydınlığı var eden ve Peygamberimizi gönderen Rabbimize çokça şükrettim. (Bu kitap için hazırlanmıştır.) 10 *(s.a.v):Sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘‘Allah’ın selamı onun üzerine olsun’’. Peygamberimizin ismi anıldığında söylenir. *(c.c.): Celle Celâlühû:” O’nun şanı en yüce” anlamına gelir. Allah’ın ismi anıldığında söylenir. *(a.s.): Aleyhisselam: “Selam onun üzerine olsun” anlamına gelir. Hz. Muhammed dışındaki peygamberler, melekler ve Kur’an’da adı geçen yüce kişilerin ismi anıldığında söylenir. Peygamberimizin Hayatı Kutlu Nebi’nin (s.a.v.) mukaddes hayatını öğrenmeden İslamiyet’i tam manasıyla öğrenmek mümkün olmaz. Rabbimizin vahyi ona nazil olmuştur. Bu bakımdan Hz. Peygamber (s.a.v.) ayetlerin birinci muhatabıdır. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatını öğrenmek, Allah’ın insanlar için seçtiği son din olan İslam’ı ve son kutsal kitap olan Kur’an-ı Kerim’in mesajlarını layıkıyla idrak etmek demektir. Zira İslam dini ve bu dinin kitabı, Hz. Peygamber (s.a.v.) vasıtası ile zuhur etmiştir. Mensubu olmakla şereflendiğimiz dinimiz Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) şahsı etrafında şekillenmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) yalnızca Allah’ın vahyini nakleden, ileten bir elçi olmaktan daha öte anlamlar taşır. Kur’an-ı Kerim’in emir ve yasaklarının hayata taşınması, pratiğe (amele) geçirilmesi onunla (s.a.v.) mümkün olmuştur. Bundan dolayı Yüce dinimiz İslamiyet, onun sünneti (yaşantısı) ile tabir caizse ete kemiğe bürünmüştür. Ona uymayan ölçü İslam değildir, batıldır. Merhum mütefekkir ve şair Necip Fazıl Kısakürek bu gerçeği “Ölçü” isimli şiirinde şu enfes dize ile dile getirmiştir: “Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!” Resûl-u Ekrem’i (s.a.v.) tanımadan, ondaki güzel ahlak örneklerini de öğrenemeyiz. Allah (c.c.) “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem suresi: 4. ayet.) buyurarak onun (s.a.v.) hâl ve tavırlarını övmüş; üstün ahlakını Müminlere örnek olarak göstermiştir. (Ahzâb suresi, 21. ayet.) “İslam geleneği içerisinde her şey Hz. Peygamber’in etrafında şekillenmiştir. Hz. Peygamber’in etrafında şekillendiği ölçüde o şey dini ve hakiki, ondan uzaklaştığı ölçüde batıl ya da bid’at ya da fasık kabul edilmiştir. Bu bakımdan İslam geleneğinde temel prensip, “Peygamber’in sesini bastırmamak”, “Peygamber’in kişiliğini ikincilleştirmemek” aksine “Peygamber’in daha bariz, daha açık olarak öne çıkmasını” sağlamaktır.” (Demirli www. sonpeygamber.info) Resim 2 Rabbimizce sevilmenin yolu Hz. Peygamber’in (s.a.v) yolunu takip etmekten geçer. 11 Peygamberimizin Hayatı Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatını nereden öğrenebiliriz? Efendimizin (s.a.v.) hayatını “siyer” kitaplarından öğrenebiliriz. Hz. Peygamberin (s.a.v.) doğumundan vefatına kadar hayatını konu alan ilmin adı “siyer” dir. Siyer ilminin konusu, amacı ve kaynakları ise şunlardır: SIYERIN KONUSU Hz. Peygamberin (s.a.v.) doğumu, çocukluğu, gençliği,peygamber oluşu, Kur’an’ı tebliği, hicreti, insanlar arası ilişkileri, aile hayatı, katıldığı savaşlar vb. kısacası onun vefatına kadar olan tüm faaliyetleridir. SIYERIN AMACI Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberlik dönemindeki faaliyetlerini temel kaynaklardan doğru tespit etmek, tanıtmak ve en iyi şekilde anlaşılmasını sağlamaktır. SIYERIN KAYNAKLARI Kur’an-ı Kerim ve Hadis Kitapları Siyer ve Meğazi Kitapları Kur’an-ı Kerim, siyer ilminin ilk ve en önemli kaynağıdır çünkü Peygamberimizin (s.a.v.) övülen ve örnek olarak gösterilen ahlakının kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Nitekim Hz. Aişe, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ahlakı hakkında soru soran birine “Onun ahlakı Kur’an’dır.” (Müslim, Müsâfirîn, 139.) cevabını vermiştir. Onun için, “Yürüyen bir Kur’an’dı.” dense yeridir. Kur’an-ı Kerim’den sonra ikinci sırayı hadis kitapları alır. Hadisler, Hz. Peygamber’in (s.a.v) sözleri, davranışları ve takrirleri (huzurunda yapılan bir davranışa ses çıkarmaması)’dir. Devamında ise sonradan kaleme alınmış siyer ve meğazi kitapları gelir. İnsan, kâinatın en mükemmel ve muhterem misafiridir. Hz. Muhammed (s.a.v.) ise insanların en mükemmelidir. Rabbimizin “habibim”1 dediği sevgili kuludur. Allah katında yüce ve övülmüş makamların sahibidir. İşte böyle büyük bir şana sahip olan Resûl-i zişân Efendimiz’in (s.a.v.) kutlu davasını öğrenmek, inananlar için büyük bir şevk kaynağıdır. Allah’ın kitabını anlamada ve hayata vahiyle yön vermede Peygamberimizin yorumuna şiddetle ihtiyaç duymaktayız. Onun yaşamını bütün ayrıntıları ile aktaran siyer ilmini öğrenmek şüphesiz ona duyduğumuz tarifsiz sevgi ve özlemimizi bir kat daha artıracaktır. 12 1 Nitekim Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur: “İbrahim halilulah, Allah’ın dostu; Musa, safiyul- lah, Allah’ın seçkin kulu; ben ise -Allah’ın bana bir ihsanı ve bir ikramı olarak- habibullahım, Allah’ın sevgili kuluyum.” (bk. Darimî, Mukaddime, 8; Tirmizî, Menakıb, 1) Peygamberimizin Hayatı 2. RİSÂLET ÖNCESİ DÜNYANIN DİNÎ DURUMU Cenâb-ı Allah (c.c.), miladi 610 yılında, Cebrail (a.s.) aracılığı ile Hz. Muhammed’e (s.a.v.) haberlerini bildirdi, nurunu (kitabını) indirmeye başladı. İki cihan güneşi Efendimizin (s.a.v.) getirdiği o nur ile cihan karanlıklardan aydınlığa kavuştu.2 İnsanlık onun gösterdiği yolda kardeşliği, adaleti ve yardımlaşmayı âdet haline getirdi. Onun beşere öğretmenliği sayesinde, çok büyük zulümler, çok kısa bir sürede ortadan kalkmıştı. Velhasıl Peygamber Efendimizin “âlemlere rahmet” oluşunu risâlet öncesi dünyanın genel ahvaline bakarak daha iyi anlayabiliriz. Ondan (s.a.v.) evvel dünya buhranlar, cinayetler, bencillik ve merhametsizliğin pençesinde inlemekteydi. O nurdan evvel dünya inkâr ve zulüm ile karanlıklara gömülmüştü. İslamiyet öncesi, dünyanın genelinde egemen olan inanç putperestlikti. Tevhit inancı kaybolmuş, insanlar kendi elleri ile yaptıkları putlara, heykellere, gök cisimlerine vb. tapıyorlardı. Peygamberlerin getirdiği hakikatler unutulmuş, beşer bâtıla mahkûm olmuştu. Merhum İslam mütefekkiri Mehmet Akif Ersoy, o dönemi “Beşer (insanlık) yırtıcılıkta sırtlanları geçmişti.” şeklinde tasvir etmiştir. “Bir Gece” isimli şiirinden, risâlet öncesi dünyanın vaziyetini özetleyen bir bölüm şu şekildedir: Resim3 ‘‘Bir Gece’’ şiirinde, risâlet öncesi dünyanın genel vaziyeti mükemmel bir üslup ile dile getirilmiştir. 13 2 ”Allah, kendisinin izniyle rızâsını arayanları o kitapla kurtuluş yollarına erdirir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir.” (Mâide suresi, 16.ayet.) Peygamberimizin Hayatı İslamiyet’in doğuşu esnasında Avrupa zulüm, vahşet ve kargaşalıkta dünyanın geri kalanından farklı değildi. İspanya, Fransa, İngiltere ve Roma İmparatorluğu’nun merkezi olan İtalya gibi pek çok Avrupa ülkesi savaşlar ve siyasi çekişmeler içerisindeydi. Roma zevk ve eğlence düşkünlüğü içindeydi. Asya da Avrupa’dan farklı değildi. Çin ile Hint arasında sürüp giden bir mücadele vardı. Afrika ise Romalılar ile Yunanlıların sömürü yarışlarına sahne olmaktaydı. Mısır’da hâkim olan Romalılar, her türlü zulüm ve işkenceyle Hristiyanlığın yayılmasına engel olmaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardı. En sonunda, Hz. İsa’nın (a.s.) mesajını eski putperest inanışlarla karıştırdıktan sonra Roma da Hristiyanlığı kabul etmişti. Arap Yarımadası’na iki büyük imparatorluk komşu idi. Bunların ilki yarımadanın kuzeyinde, bugünkü İran ve Mezopotamya topraklarında hüküm süren Sâsânîlerdi. Diğeri ise Anadolu, Suriye, Mısır toprakları üzerine Akdeniz kıyısı boyunca egemenlik kurmuş olan Bizans İmparatorluğu idi. Bizans ve İran arasında dünyaya hâkim olma gayesi ile bitmek bilmeyen savaşlar birbirini izliyordu. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tebliği esnasında Bizans’ın başında imparator Heraklius vardı. Heraklius, Sâsânîler üzerine yürüyerek daha önce Sâsânîler’in ele geçirdikleri Bizans topraklarını geri aldı. Heraklius Kudüs’ü ele geçirdiği zaman Peygamberimizden (s.a.v.) İslam’a davet mektubu almıştı. Bizans`ta, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebi, resmî devlet dini olarak kabul edilmişti. Putperest Avrupa uzun Resim 4 bir müddetten sonra Hristiyan olmuştu ama Hz. İsa’nın (a.s.) getirdiği hak din yerini tekrar şirke, putperestliğe bırakmıştı. İncil tahrif edilmiş ve “teslis” (üçleme) inancı ile tevhidden uzaklaştırılmıştı. Kilise kendine muhalif olanları eziyordu. Kadın köle olarak görülüyor her türlü hukuktan mahrum bırakılıyordu. İslamiyet’in doğuşu esnasında İran’da Sâsânîler hâkimdi. Sâsânîler’de devletin resmî dini Zerdüştlük idi. İranlı Zerdüşt tarafından kurulmuştur. Hz. Peygamberin (s.a.v) doğduğu gece meydana gelen büyük mucizelerden birisi de Mecusîliğin (zerdüştlük) ebedi sanılan ateşinin sönmesi ve Kisra’nın sarayının on dört sütununun devrilmesiydi. Bu mucize, Mecûsiliğin Sâsânîlerle gelen müşrik dinî-siyasi etkinliğinin artık yok olacağı anlamını taşıyordu.Gerçekten de böyle oldu. İslâm orduları Kādisiye (15/636) ve Nihâvend (21/ 642) savaşlarında Sâsânîler’i yenilgiye uğratarak… Sâsânîlere son verdiler. 14 Peygamberimizin Hayatı Sonradan eski İran inanç ve gelenekleriyle etkileşimi ile “Mecusilik” olarak devam etmiş ve böyle anılmıştır. İkili (düalist) bir tanrı anlayışı vardır. En belirgin özellikleri ise ateşperest olarak bilinmeleridir. Bu iç karartıcı tabloya bakınca dünyanın, zayıfların koruyucusu olan İslamiyet’e ve âlemlere rahmet olan Son Peygamber’e (s.a.v.) ne kadar muhtaç olduğunu daha iyi kavramaktayız. 3. RİSÂLET ÖNCESİ ARAP YARIMADASINA GENEL BAKIŞ Arabistan, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu, yaşadığı ve kendisine Allah (c.c.) tarafından verilen peygamberlik vazifesini yerine getirdiği coğrafyadır. Bu coğrafyayı tanımak, onun hayatını, örnek ahlakını ve tebliğ ettiği Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini doğru anlamak açısından çok önemlidir. Hz. Muhammed (s.a.v.) Arap Yarımadası’nın Mekke şehrinde dünyaya gelmiştir. Mekke, Hicaz bölgesindedir. Mekke, Medine ve Taif şehirleri Hicaz’ın en önemli şehirleridir. Arap Yarımadası, özellikle Hicaz bölgesi, Hz. Peygamber’in doğduğu, yaşadığı ve vefat ettiği yer olması dolayısıyla İslâm tarihi açısından çok önemlidir. Arap Yarımadası, Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesiştiği önemli bir noktada bulunur. Doğuda Basra ve Umman Körfezleri, güneyde Hint Okyanusu ve batıda Kızıldeniz ile çevrilidir. BULALIM Arap Yarımadası’nı gösteren her iki haritadan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu, çocukluğu ile gençliğinin geçtiği ve hicret ettiği bölge ve şehirleri bulunuz. Resim 5 Hz. Muhammed’in (s.a.v) doğduğu ve yaşadığı Arabistan Yarımadasının Dünya’daki konumu. 15 Peygamberimizin Hayatı Risâlet öncesi döneme, Arapların İslam’dan önceki dönemlerine “cahiliye” denmektedir. İslâmî dönemde ortaya çıkmış bir terim olan cahiliye, gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde Araplar’ın İslâm’ dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslâmî devirdekinden ayırt etmek için kullanılmıştır. Arap Yarımadası’nın dinî, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına göz atarken “cahiliye çağının” niteliklerine de değineceğiz. 3.1. Dinî Hayat İslamiyet öncesi, dünyanın genelinde olduğu gibi Arap Yarımadası’nda egemen olan inanç putperestlikti. İnsanlar taş, ağaç ve bir kısım madenlerden yaptıkları heykellere saygıda bulunuyor ve onlardan istekte bulunuyorlardı. Bu durum Kur’an- Kerim’de “şirk” olarak nitelendirilmiştir. Şirk; göklerin ve yerlerin tek hâkimi, ölümsüz ve herşeyi bilen Allah (c.c.) dışında canlı veya cansız herhangi bir varlığa tapınmak, bunları O’na (c.c.) denk ve benzer tutmak demektir. Kendileri gibi yaratılmış varlıkları Yaratıcıya denk gören, şirk koşan kimselere “müşrik” denir. Rabbimiz, kendisine bir varlığın eş tutulması dışında, dilediği günahı dilediği kimse için bağışlayacağını (bk.Nisa suresi, 48. ayet.) bildirmektedir. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de ‘’Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür’’ (Lokman suresi, 13. ayet.) buyurmakta, kendisine eş koşulmasını çok büyük bir haksızlık olarak nitelemektedir. Bu yüzden büyük günahların büyüğü olan şirk, Allah’ın engin rahmetinin dışında kalmaya sebep olmaktadır. Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) tarafından yapılan ve tevhid inancının simgesi olan Kâbe’nin içi putlarla doluydu. Ayrıca her ailenin evinde bir putu vardı. Kur’an-ı Kerim’de şirkin en önemli kısmını oluşturan putlara tapınmanın aklı kullanmamanın bir neticesi olduğu vurgulanmış ve şiddetle reddedilmiştir: “O halde, yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hâlâ düşünmüyor mu- Şekil 6 Putperestlik Resim 6 Putpereslik sunuz?” (Nahl suresi, 17. ayet) “Allah’ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır.” (Nahl suresi, 20.ayet.) Putperestler dışında, sayıca pek fazla olmamakla birlikte Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerine mensup olan Araplar da vardı. Yahudi Araplar çoğunlukla Medine’de, Hıristiyan olanlar ise Arap Yarımadasının kuzey bölgelerinde yaşamaktaydılar. Yine sayıları fazla olmamakla birlikte Hz. İbrahim’in (a.s.) dini üzere bulunan, Allah’ı (c.c.) bir olarak tanıyan Hanifler vardı. Mecusi (ateşperest) ve Sabii (yıldız ve güneşe tapan) kimseler de bulunmaktaydı. 16 Peygamberimizin Hayatı 3.2. Siyasi Hayat O dönemde Arabistan’da siyasi bir birliktelik yoktu. Arap Yarımadası’nın büyük bir kısmında kabileler müstakil bir şekilde varlıklarını sürdürüyorlardı. Bölgenin tamamına tek başına bir devlet hâkim olamamıştır. Arap Yarımadası’nın zorlu coğrafi yapısı nedeniyle, güçlü devletler dahi bölgeyi kontrolü altına alabilmiş değildi. O dönemde bölgeye komşu olan büyük devletler Bizans ve Sâsâni imparatorluğu idi. Ayrıca Yarımada’nın kuzeyinde, İslâm’ın doğduğu sıralarda Gassânîler (200-636) ve Hîreliler (200-633) bulunmaktaydı. Gassânîler, Roma İmparatorluğu’na bağlı olarak Suriye’de; Hîreliler de Sâsânîlere bağlı olarak Irak’ta hüküm sürmüşler. İslam’ın doğuşu esnasında Yemen ise Sâsânîlere bağlı bir valilikti. Daha önceki zamanlarda ise Yemen’de sırasıyla Main, Sebe ve Himyeri Devletleri varlık göstermişlerdi. Siyasi hayatın temeli ve merkezi kabile (boy) idi. Her kabile ayrı bir devlet gibiydi. Siyasi ve idari meseleler kabile meclislerinde görüşülürdü. Kabile reisi bu meclislere önderlik yapardı. Basit bir siyasi teşkilat olan bu yapıda hakimiyet “şeyh” olarak anılan kabile reisine aitti. Bu büyük aile (kabile) fertleri birbirlerine inanılmaz derecede bağlıydı. Bir ferdine yapılan haksızlık, kabilenin tamamına yapılmış sayılıyordu. Resim 7 Yarımadanın kuzeyinde Nabatîler ve Tedmürlüler; güney“Hepimiz birimiz, birimiz de ise Main, Sebe’ ve Himyer krallıkları gibi devletler kurulmuştur. hepimiz için” sözü âdeta kabilelerin ortak şifresi gibiydi. Haksız da olsa diğer kabilelere karşı kendi mensubunu korurdu. Bu davranış şekli “asabiyet” kavramı ile anlatılmıştır. Daha dar ve kabilevi anlamda olsa da asabiyet, ırkçılık demektir. Örneğin bir tartışma sırasında sahabilerden Ebu Zer el-Gıfari (r.a)*, Bilal-i Habeşi’ye (r.a) “kara kadının oğlu” demişti. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) ise “Onu annesinin renginden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen, kendisinde hâlâ cahiliye ahlakı kalmış bir kimsesin.” (Buharî, İman, 22) diyerek onu uyardı. Asabiyet anlayışından dolayı genellikle anlaşmazlığa düşen kabileler arasında uzun süren savaşlar meydana geliyordu. Bu savaşlar sebebiyle insanlar güvensiz bir ortamda yaşıyordu. Gündelik hayatın gereklerini yerine getirmekte bile zorlanıyorladı. Böyle bir ortamda savaşların yapılmasının yasak olduğu aylar insanlara rahat bir nefes aldırıyordu. İşte bu aylara “eşhuru’l hurum” (haram aylar) denilirdi. Bazen bu aylarda savaş yapılırdı ve bu savaşlara “Ficar Savaşları” denirdi. 17 *(r.a): ‘‘Radiyallahû anhû’’: Allah’ın(c.c) rahmeti onun üzerine olsun anlamına gelir. Sahabelerin ismi anıldığında söylenir. Peygamberimizin Hayatı Cahiliye döneminin en belirgin ve hukuksuz karakteri sayılabilecek asabiyet, kabileler arasında bitmek bilmeyen çekişmeler ve kan davalarının ana nedeniydi. Günümüzde, özellikle Batı’da “İslamofobi” kavramı ile meşhur olan İslam karşıtlığını (antiislamic) da “21. yüzyılın asabiyeti” olarak nitelendirebiliriz. Tamamı değilse bile ABD ve Avrupa’nın büyük bir kısmında Müslümanlara karşı duyulan ön yargı ve ayrımcılık beraberinde ırkçı grupların İslam karşıtı saldırıları getirmiştir. Yandaki tabloda bu saldırıların bir bilançosu yer almaktadır. Resim 8 Batı ülkelerinde İslam karşıtlığı günden güne artmaktadır. 3.3. Sosyal ve Ekonomik Hayat Sosyal hayatın temelini kabileler oluşturmaktaydı. Aynı soydan gelen insanların oluşturduğu topluluklarda yani kabilelerde “hadarî” ve “bedevî” olarak iki farklı yaşam tarzı mevcuttu. Şehirlerde yerleşik hayat yaşayanlara hadarî, çöllerde ve vahalarda göçebe olarak yaşamlarını sürdürenlere bedevî denmektedir. Toplum; hürler, mevali (köle iken sonradan hürriyetine kavuşturulan kimseler) ve kölelerden oluşmaktaydı. Resim 9 Arabistan’ın büyük kısmı tarıma elverişli değildir. Hürler arasında güç ve zenginliğe göre bir tabakalaşma mevcuttu. Kölelerin ise hiçbir hakkı yoktu. Hürler tarafından tıpkı bir eşya gibi alınıp satılmaktaydı. Avrupa’da ve dünyanın genelinde de durum Arabistan’dan çok farklı değildi. RISÂLET ÖNCESI ARABISTAN’DA SOSYAL YAPI Hadarî Hürler Bedevî Köleler 18 Mevâli Peygamberimizin Hayatı Cahiliye döneminde tefecilik çok yaygındı. Birbirlerine borç verirler, karşılığında ise kat kat faiz alırlardı. Mekke’deki en yaygın âdetlerden biri de fal oklarıydı. Önemli bir iş yapmak istediklerinde bu fal oklarını çekerler, ona göre hareket ederlerdi. Kâhinlere inanmak ve büyücülük yapmak da oldukça yaygındı. Sıkıntıya düştüklerinde kâhinlere giderler ve sorunlarının çözümünde onlardan yararlanırlardı. “Cahiliye Dönemi” olarak adlandırılan risâlet öncesi dönemin en hüzünlü manzaralarından biri de kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmeleriydi. Genelde kırsalda, köylerde görülen bir adetti. Mesela Mekke’de, Kureyş kabilesinde böyle bir kötülük işlenmemiştir. Bu feci gerçeği Rabbimiz, kıyamet sahnelerini anlatan ayetler arasında “Diri diri gömülen kıza, hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda...” (Tekvîr suresi, 8-9. ayetler.) zikretmiştir. Allah’ın Resûlu (s.a.v.), öldürenin de ve öldürülmesine onay verenin de (velisi) cehennemde olduğunu bildirmiştir. Bu vahşice âdetin geçim sıkıntısı, kız çocuğundan utanma vb. farklı gerekçelerinden bahsedilmektedir. Örneğin; “Onlardan birine, rahmâna layık gördüğünün (kız çocuğunun) müjdesi verilince öfkeye kapılarak yüzü mosmor olur.” (Zuhruf suresi, 17. ayet.) ayetinde, gerekçe olarak kız çocuğuna sahip olmaktan utanç duymaları gösterilmiştir. Bu cahiliye âdeti günümüzde de farklı formlarda devam etmektedir. Maalesef cahiliye kültürünün aslında bir dönemle sınırlı olmadığını da göstermektedir. Kürtaj denilen uygulama ile anne karnındaki bebekler öldürülmekte, daha dünyaya gözlerini bile açmadan yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının hesabı sorulacak da dünyaya gözlerini bile açmadan öldürülen yavruların hesabı sorulmayacak mıdır? Arap Yarımadası’nın ekonomisini tarım, hayvancılık, ticaret oluşturuyordu. Genellikle bedeviler hayvancılıkla, hadarîler ise tarım ve ticaretle geçimlerini sağlıyorlardı. Fakat Arapların bir numaralı faaliyet alanı ticaretti. Yarımada, Avrupa ile Asya arasındaki ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bu onlar için büyük bir imkandı. Kureyş suresinde ‘ticaret amacıyla yapılan yaz ve kış yolculuklarından ve bu imkanları bahşeden Kâbe’nin Rabbine kulluk Resim 10 Ticaret için yapılan yolculuklar yazları Suriye’ye, kışın ise etmeleri gerektiğinden’’ Yemen’e yapılmaktaydı. bahsedilir. Yaz yolculukları Suriye’ye, kış yolculukları ise Yemen’e yapılıyordu. Arabistan topraklarının oldukça çorak ve kurak olduğu düşünülürse bölge ekonomisi için ticaretin ne kadar değerli olduğu daha iyi anlaşılır. Zira Peygamber Efendimiz de ticaretle geçimini sağlamaktaydı. 19 Peygamberimizin Hayatı Bunların yanısıra dokumacılık, demircilik, dericilik, kuyumculuk vb. zanaat dallarından oluşan sanayi üretimi de azımsanmayacak kadar çoktu. Ayrıca yılın belirli zamanlarında Arabistan’ın farklı bölgelerinde çeşitli ürünlerin satıldığı panayırlar kurulurdu. Panayırlar, Arapların ekonomik hayatında olduğu kadar sosyal hayatında da önemli bir yer tutmaktaydı. Panayırlarda şairler yazdıkları şiirleri okurlar, kabileler arası çatışmalar çözüme ulaştırılmaya çalışılırdı. 3.4. Kültürel Hayat Arap Yarımadası’nda şiir ve hitabetin etkisi çok büyüktü. Sözün etkili, ahenkli ve ölçülü söylenmesi yarımada sakinlerinin en büyük ilgi alanı idi. Bu yüzden şair ve hatiplere çok değer verilir, millî kahraman sayılırlardı. Ukaz vb. panayırlarda şiir yarışmaları yapılır, beğenilen şiirler Kâbe’nin duvarına asılırdı. Bu şiirlere “muallakât”3 denilmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim dil, üslup, mana ve ahengiyle ile tüm dünya ile birlikte özellikle şiir ve hitabette çok ileri olan Araplara meydan okumuştur: “De ki: Andolsun ki bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya toplansa birbirine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler” (İsra suresi, 88. ayet.) Bu meydan okuma karşısında şairler, hatipler ve söz ustaları mağlup olup Kur’an’ın karşısında diz çökmüşlerdir. Bu da göstermektedir ki Kur’an bütün insanların benzerini ortaya koymaktan âciz bırakan (i‘câz) bir mükemmelliğe sahiptir. Resim 11 Kur’an-ı Kerim’den bir ayet olan Âyetü’l-kürsî. (Bakara suresinin 255. ayeti) Okur-yazar olanlar sayıca azdı. Okur- yazar olmayanlara “ümmi” deniyordu. (Ümmi, öğrenim görmemiş demek olup cahil ve bilgisiz anlamına gelmez. ) Belki de okur-yazar oranının düşük olması ile sözlü geleneğin bu kadar kuvvetli olması birbirini besleyen olgulardı. Ayrıca güçlü bir hafızaya sahip olduklarından pek çok şiir, hikâye, masal, atasözleri, soy kütüğü vb. bilgileri nesilden nesile sözlü olarak aktarmışlardır. Atalarının isimlerini (soy kütüğünü) ezbere bilmek çok önemli bir maharet sayılırdı. Araplar ticaret amacıyla sık sık başka ülkelere seyahatler yaptıklarından Yunanca, Latince, Aramice, Süryanice, Kıptice, Farsça ve Habeşce yabancı dilleri iyi bilenler vardı. 20 3 Cahiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen ad.( Süleyman Tülücü, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, yıl: 2005, cilt: 30, sayfa: 310-312) Peygamberimizin Hayatı 4. RİSÂLET İSLAM ÖNCESİ HİCAZ Yarımada coğrafi bakımdan Tihame, Hicaz, Necit, Aruz ve Yemen bölgesi şeklinde beş kısma ayrılmıştır. İslam tarihi açısından yarımadanın en önemli bölgesi Hicaz’dır. Mekke, Medine ve Taif, Hicaz’ın önemli şehirleridir. Hicaz’ın ehemmiyeti esasen Mekke’den kaynaklanmaktadır. Mekke ise Kâbe ile var olagelmiştir. Deyim yerindeyse Arap Yarımadası’nın Resim 12 Günümüz Mekke şehrinin tepeden görünümü ve kalbi Hicaz; Hicaz’ın kalbi Mekke çevresindeki dağlık alan. ve Mekke’nin kalbi ise Kâbe’dir. Hz. Peygamber ile birlikte “Medine” ismini alacak olan Yesrib de ziraata elverişli yapısı ve önemli ticaret yolları üzerinde bulunması ile değer kazanıyordu. Taif de serin ve güzel havası ile bölgenin önemli merkezlerinden biridir. 4.1. Mekke Mekke, dinî ve ticari açıdan önemli bir merkezdi. Yeryüzünde de Allah’a ibadet için yapılan ilk bina olan Kâbe, Mekke’deydi. Onu insanlığın Karanlığın Ortasında atası Hz. Âdem (a.s.) inşa etmişti ilk olarak. Yüzlerce yıl sonra, Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu Hz. Karanlığın ortasında, İsmail (a.s) tarafından yeniden inşa edilmişti. Kâbe, Parlayan bir güneş gibi, dinî bir merkez olma vasfını Hz. İbrahim’den (a.s.) İmanın doğduğu şehir, itibaren İslâm’ın doğuşuna dek muhafaza etmiştir. Mekke, Mekke… Güzel şehir. Kur’an-ı Kerim’de Kâbe “el-Beytü’l-haram”, onu … çevreleyen mescid ise “el-Mescidü’l-Haram” olarak Bir kuş olsam, uçsam sana, geçmektedir. Süzülsem sokaklarına, Gönlü Peygamber aşkıyla dolu olanlar, âlemlere Çiğdem olsam, çiçek açsam, rahmet Son Nebi’nin (s.a.v.) memleketi Mekke’yi Kavuran o toprağında. daha yakından bilmek, mümkünse dünya gözü ile … bir kez olsun görmek ister. Değerli sanatçımız Ömer Ömer KARAOĞLU Karaoğlu’nun söyleyişiyle “Bir kuş olup Mekke’nin sokaklarında dolaşmak” ister gönül. Vahyin şehri Mekke, Hz. Peygamberin (s.a.v.) doğup büyüdüğü, evlendiği ve kendisine peygamberlik görevi verildiği şehirdir. Ondaki Nur dağında, Hirâ’da inmiştir Kur’an’ın rahmet yüklü ayetleri. Resûl-u Ekrem (s.a.v.) risâlet görevinin on üç yılını burada geçirmiştir. Dünyanın her tarafından günde beş defa Mekke’ye (kıbleye) yöneliriz namazlarımızda. 21 Peygamberimizin Hayatı Hz. İbrahim (a.s.) ilahi bir emirle hanımı Hacer ile oğlu İsmail’i Filistin’den alıp Mekke’nin kurulacağı bölgeye yerleştirmişti. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” (İbrahim suresi, 37. ayet.) Hz. İbrahim (a.s.) yanlarına bir miktar hurma ve su bırakmıştı. Yiyecek ve içecekleri bitince İsmail’i emziren annesi telaşlandı. Etrafta su aradı ama bulamadı. Safa’dan Merve’ye, Merve’den Safa’ya koştu, koştu…Sonrası zemzem. Kana kana içti ve oğlunu emzirdi. Mekke, Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail’in (a.s.) tevhid mücadelesinin merkezi olmaya hazırdı. Allah , Kâbe’nin yeniden inşasını emretmişti İbrahim Halilullah’a, Cebrail de öğretti nasıl yapılacağını onlara. Hz. İsmail (a.s.) babası ile birlikte Allah’ın evini (Beytullah) inşa ettiler. Kâbe’yi hac ibadetini yerine getirecekler için hazır ettiler. Allah (c.c.) Hz. İsmail’e (a.s.) en yüce makamı nasip etti. Hz. İbrahim’in (a.s.) vefatının ardından onu Hicaz halkına peygamber olarak gönderdi. Hz. İsmail de (a.s.) kendinden önceki diğer peygamberler gibi tevhid mücadelesi verdi. Resim 13 Yeryüzünde mabet olarak inşa edilen ilk yapı Kâbe, Hz. Âdem (a.s.) tarafından Mekke’de yapılmıştır. Hz. İsmail’in (a.s.) vefatından sonra Kâbe’nin idaresini oğlu Nadir devam ettirdi. Nadir’den sonra hem Kâbe’nin hem de Mekke’nin idaresini Cürhümlüler ele geçirdiler. Cürhümlüler, Hz. Hacer ve Hz. İsmail‘in Mekke’ye gelmelerinden kısa bir süre sonra Mekke’ye yerleşmişlerdi. Cürhüm kabilesinin hükmü de Huzaalıların hakimiyeti ele geçirmesiyle son bulmuştu. Yemen’den gelen Huzaa kabilesi, Cürhümlüleri Mekke dışına çıkarmıştı. Huzaalıların döneminde tevhid inancının yerini puta tapıcılık aldı. Hz. İsmail’in (a.s.) torunlarından Kusay b. Kilâb, Huzaalıları mağlup ederek Mekke ve Kâbe’nin yönetimini ele aldı. Bundan sonra Mekke’de Kureyş hâkimiyeti başladı. Kusay, şehir meclisi Dâru’n-Nedve’yi inşa ettirdi. Mekke’nin yönetimi hakkında yapılacak toplantı ve istişareler Kâbe’nin yanıbaşında yer alan bu mecliste yapılırdı. Kusay ayrıca Mekke’ye gelen hacıların yemek ve su ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladı. Mekke’nin idaresi İslam’ın doğuşuna kadar yaklaşık bir buçuk asır Kureyşlilerde kaldı. 22 Peygamberimizin Hayatı Resim 14 Fil olayını anlatan bir çalışma. (Bursa/Orhangazi Eyüp Topçu Anadolu Lisesi öğrencileri tarafından teknoloji fuarı için hazırlanmıştır.) Peygamberimizin (s.a.v.) doğduğu yıl Mekke’de önemli bir olay gerçekleşti. Habeşistan Krallığı’nın Yemen valisi Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak için ordusu ile Mekke’ye dayanmıştı. Bu olay, Kur’an-ı Kerim’deki Fil suresinde şöyle anlatılmaktadır: “(Habîbim, ya Muhammed!) Rabbinin, fil sahiplerine nasıl yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Hem üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. (Bu kuşlar) onlara pişmiş çamurdan taşlar atıyorlardı. Nihayet onları yenmiş ekin yaprağı gibi yapıverdi!” Ebrehe ve ordusu büyük bir mucize ile bozguna uğradılar. Rabbimiz, dünyaya gelmesine az bir süre kalmış olan Habib’inin (s.a.v.) memleketini koruyordu. 4.2. Yesrib Hicaz bölgesinin bir diğer önemli şehri olan Medine, Mekke’nin kuzeyinde yer almaktadır. Fahr-i kâinat Efendimiz’in (s.a.v.) hicretten sonra Medine ismini verdiği, İslam’ın gelişip serpildiği, boy atıp dal-budak saldığı; Habib-i Ekrem’e (s.a.v.) bağrını açan, İslam’ın fetihlerinin zemini olan şehir… Resûlullâh (s.a.v.) 622 yılında, Mekkeli müşriklerin zulümleri nedeniyle Mekke’den ayrılıp Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Oraya yerleşti vefat edene kadar da orada kaldı. Vefat ettikten sonra Mescid-i Nebevi’ye defnedildi. Mübarek kabirleri, yüzyıllardır Medine’ye ziyarete gelen Müslümanlarca ziyaret edilmektedir. Hatem’ül Enbiya (s.a.v.) vefatından sonra kabirlerinin ziyaret edilmesini teşvik etmiş ve bu konuyla alakalı olarak şöyle buyurmuştur: “Beni vefatımdan sonra ziyaret edenler, hayatımda ziyaret etmiş gibidir” (Dârekutnî, II, 278, nr. 192.) 23 Peygamberimizin Hayatı Resim 15 Peygamberimizin (s.a.v.) kabrinin de bulunduğu Mescid-i Nebi / Medine. İslamiyetten önce Medine’de Evs ve Hazrec isimli putperest Arap kabileleri şehre hâkimdi. Şehirde Nadir, Kurayza ve Kaynuka isimli üç Yahudi kabilesi de yaşamaktaydı ve ekonomiye hakimdiler. Yahudilerin kışkırtması ve hileleri yüzünden on yıllar boyunca birçok defa birbirleri ile savaşan iki kardeş kabile Evs ve Hazrec, İslam’a girdikten sonra sevgi ile kaynaşmışlardı. Medine, su kaynakları açısından zengin, havası güzel, tarıma elverişli ve hurmalıkları bol bir yerdir. 4.3 Taif Hicaz bölgesinin bir diğer önemli şehri Taif’tir. Sakîf kabilesinin yaşadığı Taif, Mekke’nin yaklaşık 120 kilometre güneydoğusunda yer almaktadır. Zengin su kaynaklarına, verimli topraklara sahip olan Taif aynı zamanda Arabistan yarımadasının doğu, batı ve güneyden gelen ticaret yollarının kesiştiği noktada yer almaktaydı. Bu yüzden Taif’de hakimiyet sağlamış olan Sakîf kabilesi ziraat ve ticaretle meşguldü. Başta Mekke olmak üzere çevre şehirlerin meyve ve sebze ihtiyacını karşılıyorlardı. Ayrıca Taif’te Kureyş zenginlerinin üzüm bağları vardı ve havası serin olduğu için Mekkelilerin yazlıkları da burada bulunmaktaydı Taif’in Peygamberimizin hayatında hüzün verici bir hatırası vardır. Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberliğinin on birinci yılında (620) Sakîf kabilesini İslâm’a davet etmek için Taif’e gitmişti. Ancak hiç kimse onun davetini kabul etmedi çünkü Sakîf kabilesi mensupları Kureyş’le aralarının açılmasını istemezlerdi. 24 Peygamberimizin Hayatı Resûlullâh’ın (s.a.v.) davetini kabul etmedikleri gibi bir de ayak takımını Hz. Peygamber’e (s.a.v.) saldırttılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Zeyd’i taşa tuttular. Bu kötü muameleden bir bağa girerek kurtuldular. Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Zeyd, Utbe ve Şeybe’nin bağında istirahat ettiler. Rahmet Peygamberi gördüğü kötü muameleye rağmen onlara beddua etmemiş, tam tersine onların hidayetini dilemişti. Sonradan Taif halkı tamamen Müslüman olmuş, İslam ile şereflenmişti. Resim 16 Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sığınıp, istirahat ettiği Utbe ve Şeybe’nin bağı. 25 Peygamberimizin Hayatı NELER ÖĞRENDİK? İslam’ı anlamada Peygamberimizin hayatını öğrenmenin önemini öğrendik. Hz. Muhammed (s.a.v.) Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan peygamberler silsilesinin son halkası, nebilerin sonuncusudur. Son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v.) “Allah’ın kulu ve elçisi” olduğuna şehadet etmek, hayatını öğrenmek ve örnek şahsiyetini rehber edinmek öncelikle onun örnek yaşamını yakından tanımayı gerekli kılar. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatını öğrenmek, Allah’ın insanlar için seçtiği son din olan İslam’ı ve son kutsal kitap olan Kur’an-ı Kerim’in mesajlarını layıkıyla idrak etmek demektir. Kur’an-ı Kerim’in emir ve yasaklarının hayata taşınması, pratiğe (amele) geçirilmesi onunla mümkün olmuştur. Bundan dolayı Yüce dinimiz İslamiyet, onun sünneti (yaşantısı) ile -tabir caizse- ete kemiğe bürünmüştür. Allah’ın kitabını anlamada ve hayata vahiyle yön vermede Peygamberimizin (s.a.v.) yorumuna şiddetle ihtiyaç duymaktayız. Peygamberimizin risâletinden önce dünyanın dinî durumunu öğrendik. Ondan (s.a.v.) evvel dünya buhranlar, cinayetler, bencillik ve merhametsizliğin pençesinde inlemekteydi. O nurdan evvel dünya inkâr ve zulüm ile karanlıklara gömülmüştü. Peygamberlerin getirdiği hakikatler unutulmuş, beşer batıla mahkûm olmuştu. Tevhit unutulmuş, insanlar kendi elleri ile yaptıkları putlara, heykellere, gök cisimlerine vb. tapınıyordu. İslamiyet’in doğuşu esnasında Avrupa zulüm, vahşet ve kargaşalıkta dünyanın geri kalanından farklı değildi. Asya da Avrupa’dan farklı değildi. Çin ile Hint arasında da daimî mücadeleler sürüp gitmekteydi. Afrika ise Romalılar ile Yunanlıların sömürü yarışlarına sahne olmaktaydı. Bizans ve Sâsânîler Arap Yarımadası’na komşu olan iki büyük imparatorluktu. Bizans`ta, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebi, resmî devlet dini olarak kabul edilmişti. Sâsânîler’de devletin resmi dini Zerdüştlük idi. İkili (düalist) bir tanrı anlayışı vardır. En belirgin özellikleri ise ateşperest olarak bilinmeleridir. İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’nın coğrafi, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapısını ve dinî özelliklerini öğrendik. Hz. Muhammed (s.a.v.) Arap Yarımadası’nın Mekke şehrinde dünyaya gelmiştir. “Arap Yarımadası, özellikle Hicaz bölgesi, Hz. Peygamber’in doğduğu, yaşadığı ve vefat ettiği yer olması dolayısıyla İslâm tarihi açısından çok önemlidir. Arap Yarımadası, Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesiştiği önemli bir noktada bulunur. Doğuda Basra ve Umman körfezleri, güneyde Hint Okyanusu ve batıda Kızıldeniz ile çevrilidir.” İslamiyet öncesi, dünyanın genelinde olduğu gibi Arap Yarımadası’nda egemen olan inanç putperestlikti. İnsanlar taş, ağaç ve bir kısım madenlerden yaptıkları heykellere saygıda bulunuyor ve onlardan istekte bulunuyorlardı.Bu durum Kur’an-ı Kerim’de “şirk” olarak nitelendirilmiştir. Putperestler dışında, sayıca pek fazla olmamakla birlikte “Yahudilik” ve “Hıristiyanlık” dinlerine mensup olan Araplar da vardı. Yine sayıları fazla olmamakla birlikte Hz. İbrahim’in (a.s.) dini üzere bulunan, Allah’ı (c.c.) bir olarak tanıyan “Hanif”ler vardı. Mecusi (ateşperest) ve Sabii (yıldız ve güneşe tapan) kimseler de bulunmaktaydı. 26 Peygamberimizin Hayatı O dönemde Arabistan’da siyasi bir birliktelik yoktu. Arap Yarımadası’nın büyük bir kısmında kabileler müstakil bir şekilde varlıklarını sürdürüyorlardı. Siyasi hayatın temeli ve merkezi kabile (boy) idi. Her kabile ayrı bir devlet gibiydi. Sosyal hayatın temelini kabileler oluşturmaktaydı.Şehirlerde yerleşik hayat yaşayanlara hadarî, çöllerde ve vahalarda göçebe olarak yaşamlarını sürdürenlere bedevî denmektedir. Toplum; hürler, mevali (köle iken sonradan hürriyetine kavuşturulan kimseler) ve kölelerden oluşmaktaydı. Arap Yarımadası’nda şiir ve hitabetin etkisi çok büyüktü. Bu yüzden şair ve hatiplere çok değer verilir, millî kahraman sayılırlardı. Okuryazar olanlar sayıca azdı. Okuryazar olmayanlara “ümmi” deniyordu. Cahiliye kavramını ve cahiliye zihniyetinin genel özelliklerini öğrendik. Risâlet öncesi döneme, Arapların İslam’dan önceki dönemlerine “cahiliye” denmektedir. İslâmî dönemde ortaya çıkmış bir terim olan cahiliye, gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde Araplar’ın İslâm’ dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslâmî devirdekinden ayırt etmek için kullanılmıştır. Şirk, cahiliye döneminin ve anlayışının en belirgin özelliğidir. İnsanlar taş, ağaç ve bir kısım madenlerden yaptıkları heykellere saygıda bulunuyor ve onlardan istekte bulunuyorlardı. Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) tarafından yapılan ve tevhid inancının simgesi olan Kâbe’nin içi putlarla doluydu. Ayrıca her ailenin evinde bir putu vardı. Kabile fertleri birbirlerine inanılmaz derecede bağlıydı. Bir ferdine yapılan haksızlık, kabilenin tamamına yapılmış sayılıyordu. Asabiyet olarak isimlendirilen bu davranış şekli cahiliye anlayışının belirgin özelliklerinden bir diğeridir. “Cahiliye dönemi” olarak adlandırılan risâlet öncesi dönemin en hüzünlü manzaralarından biri de kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmeleriydi. İslamiyet öncesi Hicaz’ın tarihi, dinî, sosyal ve kültürel hayatını öğrendik. İslam tarihi açısından yarımadanın en önemli bölgesi Hicaz’dır. Mekke, Medine ve Taif, Hicaz’ın önemli şehirleridir. Hicaz’ın ehemmiyeti esasen Mekke’den kaynaklanmaktadır. Mekke ise Kâbe ile varolagelmiştir. Mekke, dinî ve ticari açıdan önemli bir merkezdi. Yeryüzeyinde Allah’a ibadet için yapılan ilk bina olan Kâbe Mekke’deydi. Kur’an-ı Kerim’deki Fil suresinde anlatılan “Fil Olayı” Peygamberimizin (s.a.v.) doğduğu yıl Mekke’de gerçekleşen en önemli hadisedir. Hicaz bölgesinin bir diğer önemli şehri olan Medine, Mekke’nin kuzeyinde yer almaktadır.Resûlullâh (s.a.v.) 622 tarihinde, Mekkeli müşriklerin zulümleri nedeniyle Mekke’den ayrılıp Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Orada yerleşti vefat edene kadar da orada kaldı. Vefat ettikten sonra Mescid-i Nebevi’ye defnedildi. Medine, su kaynakları açısından zengin, havası güzel, tarıma elverişli ve hurmalıkları boldur. 27 Peygamberimizin Hayatı ÜNİTE DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamberin (s.a.v) hayatını öğrenmenin önemini anlatan ifadelerden en kapsamlı olanıdır? A) Hz. Peygamber (s.a.v) Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını uygulayarak yaşantısıyla örnek olmuştur. B) Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatını öğrenmeden onun güzel ahlakını öğrenemeyiz. C) Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatını öğrenmek Kur’an-ı Kerim’i layıkıyla anlamak için büyük bir vesiledir. D) Kutlu Nebi’nin (s.a.v.) hayatını öğrenmeden İslamiyet’i tam manasıyla öğrenmek mümkün değildir. 2. Aşağıdakilerden hangisi Cahiliye Dönemi’nin özelliklerinden biri değildir? A) Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) tarafından yapılan ve tevhid inancının simgesi olan Kâbe aynı özellik ve safiyetini korumaktaydı. B) Kız çocuğundan utanılırdı. Kimi zaman bu sebeple kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü de olmaktaydı. C) Kabile fertleri birbirlerine inanılmaz derecede bağlıydı. Bir ferdine yapılan haksızlık, kabilenin tamamına yapılmış sayılıyordu. D) İnsanlar taş, ağaç ve bir kısım madenlerden yaptıkları heykellere saygıda bulunuyor ve onlardan istekte bulunuyorlardı “Kabilenin bir ferdine yapılan haksızlık, kabilenin tamamına yapılmış sayılıyordu. Haklı da olsa haksız da olsa kişinin kendi kabilesine destek olması kabul gören bir davranış şekliydi. Cahiliye döneminde kabileler arasında bitmek bilmeyen çekişmeler ve kan davalarının ana nedenidir.” 3. Aşağıdaki kavramlardan hangisi, yukarıdaki paragrafta açıklanan cahiliye davranışlarından birinin karşılığıdır? A) Şirk B) Mevali C) Asabiyet D) Muallakat 4. Peygamberimizin risâletinden önce dünyanın dinî durumunu en kapsamlı olarak anlatan cümle aşağıdakilerden hangisidir? A) Bizans`ta, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebi, resmî devlet dini olarak kabul edilmişti. B) Tevhit unutulmuş, insanlar kendi elleri ile yaptıkları putlara, heykellere, gök cisimlerine vb. tapınıyordu. C) Mısır’da hâkim olan Romalılar, her türlü zulüm ve işkence ile Hristiyanlığın yayılmasına engel olmaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardı. D) Sâsânîler’de devletin resmi dini Zerdüştlük idi. En belirgin özellikleri ise ateşperest olarak bilinmeleridir. 28 Peygamberimizin Hayatı I- II- III- IV- V- Toplum; hürler, mevali ve kölelerden oluşmaktaydı. Arap Yarımadası’nın büyük bir kısmında tek ve büyük bir devlet hâkimdi. Arap Yarımadası’nda şiir ve hitabetin etkisi çok büyüktü. Okuryazar olanların sayısı çoktu ve bunlara “ümmi” deniyordu. Hz. İbrahim’in (a.s.) dini üzere bulunan, Allah’ı (c.c.) bir olarak tanıyan “Hanif”ler vardı. 5. İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’nın coğrafi, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapısı ve dinî özelliklerininden bir kısmı maddeler halinde verilmiştir. Numaralandırılmış cümlelerde doğru olarak verilen nitelikler hangi şıkta yer almaktadır? A) I-III-V B) II-IV-V C) I-II-V D) II-III-V 6. Hz. Muhammed’in doğduğu ve vefat ettiği Hicaz bölgesinin iki önemli şehri hangi şıkta doğru olarak verilmiştir? A) Mekke-Taif B) Mekke-Medine C) Medine-Taif D) Medine-Yemen 7. A) B) C) Mekke ile ilgili olarak verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? Arabistan’ın en önemli ticaret yolları üzerinde yer almaktadır. Yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ilk bina olan Kâbe Mekke’dedir. Fil suresinde geçen “Fil Olayı” Peygamberimizin (sav) doğduğu yıl Mekke’de gerçekleşmiştir. D) Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hicret edip yerleştiği vefat edene kadar da kaldığı şehirdir. 8. İslamiyet’ten önce Arap Yarımadası’nda en yaygın olan inanış aşağıdakilerden hangisidir? A) Haniflik B) Hristiyanlık C) Putperestlik D) Yahudilik 29 Peygamberimizin Hayatı “Şehirlerde yerleşik hayat yaşayanlara ……………, çöllerde ve vahalarda göçebe olarak yaşamlarını sürdürenlere …………… denmektedir.” 9. Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yerlere hangi kelimeler getirilirse cümle doğru olarak tamamlanmış olur? A) Hadarî -Bedevî B) Mekkî-Medenî C) Köle- Mevali D) Hanif- Müsta’rebe 10. Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatını ve şahsiyetini, tebliğ faaliyetlerini, siyasi ve askerî mücadelelerini konu alan bilim dalına verilen isim hangi şıkta doğru olarak verilmiştir? A) Kelam B) Tefsir C) Fıkıh D) Siyer 30 Peygamberimizin Hayatı 31 Peygamberimizin Hayatı 2. ÜNİTE PEYGAMBERİMİZİN RİSÂLET ÖNCESİ HAYATI Resim 17 • Peygamberimizin (s.a.v.) soyu ve ailesi hakkında neler biliyoruz? • Peygamberimizin (s.a.v.) çocukluk ve gençlik dönemiyle ilgili neler biliyoruz? • Peygamberimizin (s.a.v.) Hirâ’da geçen günleri hakkında neler biliyoruz? 32 Peygamberimizin Hayatı Bu ünitenin sonunda; 1. Peygamberimizin (s.a.v.) soyunu ve ailesini tanıyacaksınız. 2. Peygamberimizin (s.a.v.) çocukluk dönemini açıklayabileceksiniz. 3. Peygamberimizin (s.a.v.) gençlik döneminin genel özelliklerinizi açıklayacaksınız. 4. Peygamberimizin (s.a.v.) nübüvvet öncesi erdemli davranışlarını kendinize örnek alabileceksiniz. 5. Peygamberimizin (s.a.v.) Hirâ’daki tefekkür sürecini değerlendireceksiniz. Anahtar Kavramlar Hanif Hılfu’l-Fudul İsmet el-Emin Risâlet 33 Tefekkür Tebliğ Peygamberimizin Hayatı 1. PEYGAMBERİMİZİN SOYU VE AİLESİ Peygamberimizin (s.a.v.) soyu, iki büyük Arap topluluğundan biri olan ve İsmail oğulları olarak da bilinen Adnanilere kadar gider. Peygamberimiz (s.a.v.), Mekke’de oturan Kureyş kabilesinin, Haşimoğulları koluna mensuptur. Soyu, Fihr (Kureyş) b. Malik yoluyla Hz. İbrahim’in torunlarından Adnan’a kadar ulaşır. Babası Abdullah, dedesi AbdulmutTâlib, büyük dedesi Haşim b. Abdümenaf, babaannesi Fatıma b. Amr’dır. Peygamberimizin (s.a.v.) annesi ise, Kureyş kabilesinin Zühreoğulları koluna mensup Vehb’in kızı Amine’dir. Peygamberimizin anne ve babasının nesebi Kilab b. Mürre’de birleşmektedir. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Soy Ağacı Hz. İbrahim (a.s) Hz. İsmail (a.s) Mudar Müdrike İlyas Fihr (Kureyş) Abdümenaf Galip Adnan Huzeyme Lüey Ka’b AbdulmutTâlib (Şeybe) Meadd Kinane Mürre Abdullah Hizar Nadr Kilab Malik Kusay Hz. Muhammed (s.a.v.) Yüce Allah (c.c.) Peygamberimizi (s.a.v.) soyların en temizinden, kabilelerin en faziletlisinden ve nesillerin en seçkininden dünyaya getirmiştir. Onun soyu cahiliyenin bütün kirlerinden korunarak gelmiştir. Peygamberimiz bu hususta şöyle bir açıklama yapmıştır: “Ben, Âdemoğulları soylarının en temizinden geldim. Nihayet şu içinde bulunduğum Hâşimi soyundan doğdum.” (Buhari, 4/166.) Peygamberimiz, Allah’a (c.c.) kurbanlık olarak adanan Hz. İsmail’in (a.s.) neslindendir. Hz. İbrahim’in (a.s.) duası, Hz. İsa’nın (a.s.) müjdesidir. Peygamberimiz (s.a.v.) bunu kendi sözleriyle şöyle ifade etmektedir: “Babam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annemin rüyasıyım.” (Ahmed b. Hanbel, V, 262.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) herkes tarafından kabul gören temiz bir soydan gelmesi, onun peygamberliğinin insanlar tarafından kabul edilmesini sağlamıştır çünkü insanlar, temiz bir soya ve yüksek ahlaka sahip bir kişinin liderliğini daha çabuk benimserler. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) soyu gibi anne ve babası da temiz, asil, faziletli ve şereflidir. Peygamberimizin (s.a.v.) hem anne, hem de baba tarafı Mekke’de saygınlığı olan ailelerdi. Peygamberimizin (s.a.v.) babası Abdullah çok sevilen biriydi. Peygamberimizin (s.a.v.) babasının yüzünde diğer insanlarda olmayan bir nur vardı. Babası AbdulmutTâlib oğlu Abdullah’ı, Vehb’in kızı Âmine ile evlendirdi çünkü Peygamberimizin (s.a.v.) annesi Amine; soy, şeref ve fazilet açısından Kureyş’in en üstünüydü. Bu evlilikten sonra Peygamberimizin (s.a.v.) babasındaki nur annesinin yüzüne geçti çünkü Amine, artık bu nurun sahibi olan Peygamberimizi (s.a.v.) karnında taşıyordu. 34 Peygamberimizin Hayatı Peygamberimizin (s.a.v.) babası Abdullah onun doğumundan kısa bir süre önce vefat etti. Peygamberimizin (s.a.v.) dedesi AbdulmutTâlib (Şeybe) Mekke’nin saygın ve ileri gelenlerinden biriydi. AbdulmutTâlib babası Haşim gibi cömert bir insandı. Kâbe-i Muazzama’yı ziyarete gelen hacıların su ve yemek ihtiyaçlarını karşılıyordu. Gördüğü bir rüya üzerine zemzem kuyusunun yerini keşfederek tamir ettirmiş ve hacıların hizmetine sunmuştu. Peygamberimizin (s.a.v.) amcaları; Haris, Ebu Tâlib, Ebu Lehep, Zübeyr, Hz. Abbas ve Hz. Hamza Mekke toplumunda saygın kişilerdi. Amcalarından Hz. Hamza ve Hz. Abbas daha sonra Müslüman olmuşlardır. 2. PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU VE ÇOCUKLUĞU Resim 18 Peygamberimizin (s.a.v.) doğup büyüdüğü Mekke’deki evinin bulunduğu yerde günümüzde kütüphane bulunmaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Fil olayının gerçekleştiği 571 yılında, 20 Nisan’a denk gelen 12 Rebiü’l-Evvel Pazartesi günü Mekke-i Mükerreme’de bir yetim olarak dünyaya geldi. Dedesi AbdulmutTâlib, ona ‘çok övülen’ anlamına gelen ‘Muhammed’ adını verdi. Annesinin daha doğumundan önce gördüğü bir rüya üzerine Ahmet ismi de verildi. Peygamberimizin dedesine, torununa neden atalarının isimlerini değil de böyle bir isim verdiği sorulunca, “İstedim ki onu gökte Allah, yerde de insanlar hayırla yâd etsin; ondan övgüyle bahsetsinler.” (Asım Köksal, İslam Tarihi, 1/30.) cevabını vermiştir. AbdulmutTâlib, Mekkelilere torununun doğumundan dolayı bir ziyafet verdi. BİLGİ KUTUSU Peygamber Efendimizin (s.a.v.) güzel isimleri çoktur. Bunların bir kısmı, Allah (c.c.) tarafından Kur’an-ı Kerim’de ve önceki peygamberlere gönderilen kitaplarda zikredilmiştir; bir kısmı da kendi hadis-i şeriflerinde beyan edilmiştir. Peygamber Efendimizin en çok bilinen isimleri: Ahmet, Mahmut, Muhammed, Mustafa (s.a.v.) 35 Peygamberimizin Hayatı Peygamber Efendimizin (s.a.v.) dünyayı şereflendirdiği gece, annesi Âmine’nin rüyada gördüğü, büyük bir nurun doğu ile batıyı aydınlatması, İran hükümdarı Kisra’nın saray burçlarının yıkılması, Sava Gölü’nün kuruması, Mecusilerin bin yıldır hiç sönmeden yanan ateşlerinin sönmesi gibi bir takım harikulade olaylar meydana gelmiştir. Bu mucizeler; dünyaya gelen Peygamberimizin ateşe tapmayı kaldıracağı, Fars (İran) devletine son vereceği, insanların kutsallaştırdıkları bir takım batıl inanışları ortadan kaldıracağının işareti olarak yorumlanmıştır. Süt Anneye Verilmesi Peygamberimizi (s.a.v.) doğumundan sonra kısa bir süre annesi Âmine tarafından emzirildikten sonra Kureyş kabilesinin bir âdeti olarak sütannesi Halime’ye verilmiştir çünkü Mekke’nin havası çok sıcak olduğundan çocukların gelişimine elverişli değildi. Mekkeliler yeni doğan çocukların beden ve ruh sağlığı açısından daha güzel yetişmesi ve fasih Arapça öğrenmeleri için çocuklarını köylerdeki sütannelere veriyorlardı. Sa’doğulları kabilesinden bir grup kadın emzirmek için çocuk almak üzere Mekke’ye geldi. İçlerinde Halime de vardı. Halime bineğinin zayıf olmasından dolayı yol arkadaşlarından geride kalmıştı. O henüz Mekke’ye gelmeden diğer kadınlar varlıklı aile çocuklarını alıp dönmüşlerdi. Peygamberimizi (s.a.v.) yetim diye kimse almamıştı. Halime, Mekke’yi dolaştı, yetim diye kimsenin almadığı Peygamberimizi (s.a.v.) alıp köyüne döndü. Halime bu yetimi aldığına çok sevindi çünkü Peygamberimiz (s.a.v.)Halime’nin ailesine birçok bereket getirdi. Halime onu öz evladından çok severdi. Kızı Şeyma da Peygamberimizi (s.a.v.) çok sever onunla öz kardeşi gibi geçinirdi. Peygamberimiz (s.a.v.) 4 yıl boyunca süt annesi Halime’nin yanında kalmış, maddi ve manevi bir çok bereketi süt annesi Halime ve eşi Hâris’in evine taşımıştır. Halime, Peygamberimizdeki (s.a.v.) birtakım harikulade hâlleri görünce başına bir şeyler gelir endişesiyle onu dört yaşında iken annesi Âmine’ye teslim etmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) Süt Annesine Karşı Sevgi ve Saygısı Hz. Peygamber sütannesi Halime’yi zaman zaman görürdü. Ona karşı derin bir sevgi beslerdi. Onunla her karşılaştığında “Anneciğim!” diyerek saygısını dile getirirdi. Oturması için ona yer gösterir ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı. Halime’nin yaşadığı köyde kuraklık sonucu kıtlık olmuş ve hayvanlar hastalıktan ölmüştü. Bundan dolayı da yoksulluk baş göstermişti. Geçim sıkıntısı çeken Halime’nin aklına Hz. Muhammed geldi. Onu ziyaret etti ve derdini anlattı. Hz. Muhammed, Hatice ile evliydi. Sütannesi Halime’yi misafir etti ve ona ikramda bulundu. Hatice, eşinin sütannesi Halime’ye kırk koyun ve bir deve hediye etti. Bu durumdan çokça memnun olan Halime, aldığı hediyelerle birlikte köyüne mutlu bir şekilde döndü. (Özetlenmiştir.) İbn Sa’d, Kitabü’t-Tabakat, C 1, s. 113-114. 36 Peygamberimizin Hayatı Annesi Hz. Âmine’nin Vefat Etmesi Peygamberimiz (s.a.v.) dört yaşından itibaren annesi Âmine ile beraber yaşamaya başladı. Bu süre içinde anne şefkatiyle yetişip büyüdü. Peygamberimiz altı yaşında iken, annesi ve sadık hizmetçileri Ümmü Eymen’le birlikte Medine’ye babasının kabrini ziyarete gitti. Bir ay kadar akrabalarının yanında kaldılar. Mekke’ye dönerken Ebvâ köyünde annesi hastalandı. Vefat edeceğini anlayan Âmine Peygamberimizin yüzüne bakarak şu şiiri söylemiştir: Resim 19 Hz. Âmine’nin Ebva’daki Kabri “Her yeni eskiyecek ve her şey yok olup gidecektir. Ben de öleceğim fakat buna gam yemem çünkü temiz bir çocuk doğurdum. Dünyaya hayırlı büyük bir varlık bırakıyorum.” Bu sözlerden sonra gözlerini yumdu. Yetim olarak doğan Peygamberimiz (s.a.v.) annesini kaybedince öksüz de kalmış oldu. Dadısı Ümmü Eymen onu Mekke’ye dedesinin yanına getirdi. Peygamberimiz annesinin yanında sadece iki yıl kalabildi. Peygamberimiz annesini çok sevmiştir. Bu özlemini sütannesi Halime ve dadısı Ümmü Eymen’e Peygamber olduktan sonra bile “anacığım” diye hitap ederek dile getirmiştir. Dedesi Abdulmuttalib’in Sevgisi Peygamberimiz (s.a.v.) annesini kaybettikten sonra altı yaşında iken dedesi Abdulmuttalib’in yanında ve onun himayesinde kaldı. Dedesi Peygamberimize (s.a.v.) yetim ve öksüzlüğünü hissettirmemeye çalıştı. Sevgili torununu sofrada yanına alır, onu dizlerine oturtarak ona şefkat ve merhametini gösterirdi. Gittiği her yere yanında torununu da götürürdü. Hastalanıp vefat edeceğini anlayan Abdülmuttalib sekiz yaşındaki torununu oğullarından Ebu Tâlib’e emanet ederek bu dünyadan ayrıldı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) daha doğmadan babasını, küçük yaşta anne ve dedesini kaybetmesinde birçok ilahi hikmet vardı. Bu ayrılıklar, onu asıl himaye edenin ve baki olanın yalnızca yüce Allah (c.c.) olduğunu sevgili Peygamberimize (s.a.v.) hissettiriyordu. Bu zorluklar onu ileriki yıllardaki tevhit mücadelesine hazırlıyordu. 37 Peygamberimizin Hayatı Amcası Ebu Tâlib’in Himayesi Peygamberimiz (s.a.v.), dedesinin vefatından sonra yirmi beş yaşına kadar amcası Ebu Tâlib’in yanında kaldı. Ebu Tâlib, fakir lakin merhametli ve gönlü zengin birisiydi. Ebu Tâlib ve hanımı Fâtıma peygamberimize çok iyi baktılar. Onu, öz çocuklarından üstün tuttular. Peygamberimiz onlardan gördüğü iyiliği hiçbir zaman unutmamıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) on iki yaşlarında iken amcasına destek olmak için bir müddet amcasının koyunlarını güttü. Çobanlık onu Mekke’deki birçok kötü alışkanlıktan koruyordu. Bir defasında koyunları arkadaşlarına bırakarak Mekke’ye indi. Arkadaşları gibi eğlenceye katılmak istedi. Aniden bastıran bir uyku ile olduğu yerde uyuyuverdi. Böylece o ortamdan uzak kaldı. O, cahiliye adetlerinden zaten hiç hoşlanmazdı. Peygamberimiz (s.a.v.) 12 yaşlarında iken Ebu Tâlib’le beraber bir ticaret kervanıyla Şam’a doğru giderken, Busra kasabasında Rahib BaHirâ ile karşılaştılar. BaHirâ, Tevrat ve İncil’de ismi ve özellikleri olan ahir zaman peygamberinin alametlerini Peygamberimizde (s.a.v.) buldu. Rahip BaHirâ, Peygamberimizi (s.a.v.) karşısına alarak, ‘‘Sana bir şeyler soracağım Lât ve Uzza hakkı için doğru söyle.’’ dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Lât ve Uzza adına yemin verme zira benim bu dünyada en nefret ettiğim şeyler putlardır.” (İbn Hişam, 1/191-194.) dedi ve Allah (c.c.) adına yemin etti. BaHirâ soracaklarını sordu ve aldığı cevaplar tahminine uygun düştü. Amcası Ebu Tâlib’e, bu çocuğu eğer Şam’a götürürse Yahudilerin onu alametlerinden tanıyarak zarar verecekleri endişesi ile ticaret eşyalarını orda satarak Mekke’ye geri dönmeleri konusunda tavsiyede bulunmuş, Ebu Tâlib de bu tavsiyeye uymuştur. Ebu Tâlib, Peygamberimizi (s.a.v.) çocukluk yıllarında gözettiği gibi peygamberliğinden sonra da onu kollamaya ve gözetmeye çalıştı. Daima onun yanında oldu. Ona zarar vermeye çalışanlara engel oldu. Hicretten kısa bir süre önce vefat etti. 3. PEYGAMBERİMİZİN GENÇLİK DÖNEMİ Peygamberimiz (s.a.v.) gençlik döneminde de insanlar tarafından güzel ahlakıyla tanınırdı. Doğruluğu ve güvenilirliği ile bilinirdi. Mekkeliler bundan dolayı ona “Muhammedü’lEmin” derlerdi. Peygamberimiz (s.a.v.) gençlik yıllarında Kureyş ile Havâzin kabileleri arasında çıkan, haram aylardan olan Muharrem, Recep, Zil’ka’de ve Zi’l-hicce aylarında yapılan Ficar Harbi’ne katılmıştır. Fakat kimseye ok atmamıştır, sadece karşı tarafın attığı okları toplayıp amcalarına vermiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) peygamberliğinden önce çocukluk ve gençlik yıllarında hiçbir zaman putlara tapmadığı gibi içki, kumar gibi hiçbir kötü alışkanlığı da olmamıştır. Hılfü’l-Fudul’a katılması Peygamberimiz (s.a.v.) gençlik çağına geldiğinde herkes tarafından sevilen üstün ahlak ve karakter sahibi biri olmuştur. Doğrulukta ve dürüstlükte örnek gösteriliyordu. 38 Peygamberimizin Hayatı Mekke’de Ficar savaşlarından dolayı mal ve can emniyeti kalmamıştı. Bu durum özellikle hac ve ticaret amacıyla dışardan gelen misafirleri ve yerli zayıf insanları çok etkiliyordu. Güçlü olanlar yabancıların mallarına el koyuyorlardı. Haksızlığa uğrayanlar, hakkını arama ve karşı koyma cesaretini gösteremiyorlardı. Bu nedenle de Kureyş’in ve Mekke’nin itibarı zedeleniyordu. Yine bir gün zulme uğrayan yabancı bir tüccarın yardım çığlıkları Mekke’nin ileri gelenlerini bu haksızlıklara karşı neler yapabileceklerini düşünmeye sevk etmişti. Peygamberimizin amcası Zübeyr başkanlığında Haşim, Zühre ve Teym ailelerinin yaşlı ve ileri gelenlerinin katılımıyla ‘Erdemliler Topluluğu’ diye isimlendirilen ‘Hılfü’l-Fudûl’ topluluğu oluşturuldu. Peygamberimiz (s.a.v.) de henüz yirmi yaşlarında olmasına rağmen güvenilirliği ve saygınlığı nedeniyle bu topluluğa davet edilmiştir. Toplantıya katılanlar aşağıdaki kararları alarak bir antlaşma imzalamışlardır. 1. İster Mekke içinden ister dışından olsun, haksızlığa uğramış kimse bırakılmayacaktır. 2. Mekke’de zulme asla fırsat verilmeyecek ve zalime asla müsamaha gösterilmeyecektir. 3. Hakkını alıncaya kadar haksızlığa uğrayanla beraber hareket edilecektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) böyle bir faaliyetin içerisinde olmanın mutluluğunu, peygamberliğinden sonra: “İslam’da da böyle bir cemiyete çağrılsam, yine icabet ederim” (İbn Hişam 141) diyerek ifade etmiştir. Ticaretle Uğraşması Mekke’de iklim şartlarından dolayı tarımın yaygın olmaması nedeniyle halk geçimini ticaretle sağlardı. Peygamberimiz de çocukluğundan itibaren ticaretle uğraşmaya başladı. İlk olarak amcası Ebu Tâlib ile Busra’ya gitti. 17 yaşında iken diğer amcaları Zübeyr ve Abbas ile Yemen’e gitti. Kureyş’in itibarlı kadınlarından olan Hz. Hatice, bazı kimselere sermaye verip onlarla ortaklık yapıyordu. Bir seferinde Ebu Tâlib’in teklifi ile Hz. Hatice Peygamberimize sermaye vererek kölesi Meysere ile büyük bir kervanla Suriye’ye ticarete yolladı. Üç ay süren bu seyahatten Peygamberimiz (s.a.v.) büyük kazançlarla döndü. Hz. Hatice bu ortaklıktan çok memnun oldu. Meysere de bu yolculukta şahit olduğu Peygamberimizin (s.a.v.) üstün ahlakı ve faziletini Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Hatice (r.anha.) ile Evliliği ve Çocukları Hatice binti Hüveylid; zeki, şerefli ve asaletli bir hanımefendiydi. Tahire (temiz) lakabıyla anılırdı. Peygamberimizle (s.a.v.) yaptığı bu kârlı ticaret ortaklığı sayesinde, onun yüksek faziletini ve yüce ahlakını tanıma fırsatı buldu. Hz. Hatice, Peygamber Efendimize (s.a.v.) kendisiyle evlenmesini teklif etti. Peygamberimiz amcası Ebu Tâlib ile istişare ettikten sonra bu teklifi kabul etti. Nikâh Hz. Hatice annemizin evinde kıyıldı. 39 Peygamberimizin Hayatı Peygamberimizin (s.a.v.) Hz. Hatice annemizle çok uyumlu ve huzurlu bir evliliği vardı. Maddi açıdan da zengin olan Hz. Hatice hem maddi hem de manevi olarak her zaman Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) yardımcısı oldu. Bu evlilik, mutlu bir aile kurma konusunda asırlarca bütün ümmete örnek oldu. Peygamberimizin (s.a.v.) bu evliliğinden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma isimlerinde 2 oğlu ve 4 kızı olmuştur. Peygamberimizin çocuklarından sadece İbrahim, Mısırlı eşi Mariye’den dünyaya gelmiştir. Geri kalan 6 çocuğunun annesi Hz. Hatice’dir. Peygamberimizin erkek çocukları henüz çocukken vefat etti. Kızlarından da Hz. Fatıma (r.anha.) hariç hepsi Peygamberimizden önce vefat etmiştir. Sadece Hz. Fatıma peygamberimizden sonra vefat etmiştir. Peygamberimizin soyu kızı Hz. Fatıma’nın Hz. Ali (r.a.) ile evliliklerinden dünyaya gelen çocuklarıyla günümüze kadar gelmiştir. Bigilenelim: Peygamberimizin eşlerine niçin anne diye hitap ederiz? “Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır, eşleri de onların anneleridir…” (Ahzab suresi, 6. ayet) Kâbe Hakemliği Mekkeliler,Peygamberimiz (s.a.v.) 35 yaşlarında iken selden zarar gören Kâbe’yi onarmaya başladılar. Peygamberimiz (s.a.v.) de Kâbe’nin onarımında çalıştı. Sıra Hacerü’l-Esved’i yerine koymaya sıra gelince kabileler arasında anlaşmazlık çıktı. Her kabile bu şerefin kendisine ait olduğunu söyledi. Kureyş’in en yaşlısı Ebu Ümeyye’nin, sabahleyin Safa kapısından ilk gelen zatın bu işte hakem olması teklifi kabul edildi. O sabah Safa kapısından ilk gelenin Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğunu görünce çok sevindiler çünkü O’nun doğruluğunda Resim 20 Kâbe-i Muazzama dürüstlüğünde hiçbir şüpheleri yoktu. O doğru sözlü idi ve asla yalan konuşmazdı. O’na güvenilir anlamına gelen “El-Emin” diyorlardı. Hakem tayin edilen Peygamberimiz (s.a.v.), Hacerü’l-Esved’i kendi elleri ile bir örtünün üzerine koyduktan sonra örtünün uçlarını kabile reislerine tutturdu. Hep beraber konulacağı yere kadar taşıdılar. Peygamberimiz de (s.a.v.) Hacerü’l-Esved’i alıp yerine yerleştirdi. Böylece sonu savaşa varabilecek büyük bir felaketi önlemiş oldu. 40 Peygamberimizin Hayatı 4. PEYGAMBERİMİZİN NÜBÜVVET ÖNCESİ AHLAKİ OLGUNLUĞU Habib-i Ekrem’in (s.a.v.) nübüvvetinden önce Mekke şehri, cahiliye dönemi olarak isimlendirilen, karanlık bir dönem yaşıyordu. Puta tapıcılık, kan davaları, içki, kumar, yağmacılık, kadın ve kız çocuklarına değer vermemek gibi kötülükler yaygındı. Cahiliye döneminde halk; zengin-fakir, efendi-köle, güçlü-zayıf olarak sınıflara ayrılmıştı. BİLGİ KUTUSU Risâlet, nübüvvet, nebilik ve peygamberlik kelimeleri eş anlamlıdır. Bu kelimelerin ortak anlamı: “Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahiyleri, emir ve yasaklarını, insanlara duyuran; söz, tutum ve davranışlarıyla onlara örnek olan” demektir. İşte sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her türlü kötülüğün yaşandığı böyle bir toplumda ve o kötülüklerden hiçbir şey bulaşmadan en güzel ahlak üzere yaşadı. Peygamberimiz (s.a.v.) bunu kendi sözleriyle şöyle ifade etmektedir: “Allah (c.c.) beni peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim.” (Asım Köksal, İslam Tarihi, II/118.) Daha önceki Peygamberlerde olduğu gibi Peygamberimizin (s.a.v.) de taşıdığı bu özelliğe ‘ismet’ denir. İsmet, Allah’ın peygamberlerini temiz bir yaratılışa sahip kılarak, gizli ve açık her türlü günahtan, şirkten, küfürden, münafıklıktan ve zulüm yapmaktan koruması demektir. Mekke halkı Peygamber Efendimizi (s.a.v.) güvenilir anlamına gelen “Muhammedü’lEmin” diye isimlendirmişlerdi çünkü ondan asla yalan söz işitmemişlerdi. Kendi aralarında tartışma yaşadıklarında onun hakemliğine başvuruyorlardı. Kıymetli eşyalarını ona emanet ediyorlardı. İşte o karanlık devirde insanları aydınlatan bir güneş gibiydi. BİLGİ KUTUSU Peygamberlerin Sıfatları Sıdk : Peygamberlerin asla yalan söylememesi ve dosdoğru davranmalarıdır. Emanet : Emin ve güvenilir olmaları demektir. İsmet : Günah işlememek, günahtan korunmuş olmak demektir. Fetânet : Peygamberlerin, akıllı, zeki ve uyanık olmaları demektir. Tebliğ : Peygamberlerin Allah’tan aldıkları buyrukları ve yasakları ümmetlerine eksiksiz iletmeleri demektir. Peygamberimiz (s.a.v.) hiçbir zaman kötü arkadaş edinmemiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) arkadaş çevresi, toplumda sevilen sayılan kişilerdir. Bu arkadaşlarının başında Hz. Ebu Bekir gelmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) amcası Ebu Tâlib’in yanında kalırken aile bütçesine katkı sağlamak amacıyla çobanlık yapmıştır. Yine amcasına yardım etmek için, ticaret hayatına başlamıştır. 41 Peygamberimizin Hayatı Peygamber Efendimizin (s.a.v.) güzel ahlakı, gençlik döneminde ve ticaret ahlakında da en güzel şekilde görülmektedir. Evliliğinden önce Hz. Hatice ile yaptığı ticarette de doğruluğu ve dürüstlüğü ile dikkat çekmiş insanların takdirini toplamıştır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) güzel ahlakı yalnız kendi şahsi hayatı ile sınırlı kalmamıştır. O, güzel ahlakın, doğruluk ve dürüstlüğün diğer insanlar arasında da yayılması için çaba göstermiştir. Kötülüklere engel olmak için üye olduğu Hılfu’l-Fudul bunun en güzel örneğidir. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) ilk vahiy geldikten sonra korku ve heyecanla evine döndüğünde Hz. Hatice’nin söylediği şu sözleri onun nübüvvetten önceki ahlaki niteliklerini özetlemektedir: “Sana müjdeler olsun! Allah’a yemin ederim ki O hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabayı gözetirsin, sözü doğru söylersin, muhtaç olanların bakımını üstlenirsin, aç ve açıkta olanı koruyup kollarsın, misafire ikram edersin ve zorda kalanlara yardım edersin.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) , “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk 8 ; Ahmed b. Hanbel, 2/381 ) buyurmuştur. Bize düşen vazife, O güzel örneğe benzemeye çalışmak, onun yüksek ahlakını kendi yaşantımıza yansıtmaya gayret göstermektir. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeği “Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab suresi, 21. ayet.) ifadesiyle en güzel bir şekilde bizlere bildirmiştir. 5. PEYGAMBERİMİZİN HİRA’DA TEFEKKÜR GÜNLERİ Resim 21 Nur Dağı Hirâ Mağarası Allah (c.c.) insanlara doğru yolu göstermek için, birçok peygamber göndermiştir. Bu peygamberlerin içinde de insanların yaratılış gayesini, en güzel şekilde açıklayan Hz. Muhammed’i (s.a.v.) son peygamber olarak seçmiştir. Peygamberlik çok ağır bir vazife olduğundan dolayı, Rabbimiz, peygamberlerin bu ağır vazifeyi taşıyabilmeleri için, onları hazırlık devresinden geçirmiştir. Örneğin, Hz. Musa (a.s.) 42 Peygamberimizin Hayatı peygamberlik vazifesinden önce yaklaşık kırk gün Tur Dağı’nda kalarak oruç tutmuştur. Yine Hz. İsa (a.s.) bir ormanda kırk gün kadar her şeyden uzaklaşarak ibadetle meşgul olmuştur. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de vahiy almadan önce böyle bir manevi hazırlık dönemi yaşamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yüksek bir ahlaka sahipti. Hiçbir zaman cahiliye kötülüklerine ve günahlarına bulaşmamıştır. Putlara tapan bir toplum içerisinde olmasına rağmen hiçbir zaman putlara tapmamıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) risâletten önce de Hz. İbrahim’in (a.s.) tebliğ ettiği hak din (Haniflik) üzere tek olan Allah’a (c.c.) inanmıştı. BİLGİ KUTUSU Hanifler: Hz. İbrahim’in (a.s.) dinine bağlı olmaya çalışan, Allah’ın (c.c.) birliğine inanan, putperestliği reddeden ve Kureyş’in yanlış inançlarına karşı çıkan insanlardı. (TDV İslam Ansiklopedisi, C 16, s. 33-39) Mekkeliler, Hz. İbrahim’in (a.s.) tebliğ ettiği hak dini zamanla değiştirmişlerdi. Allah’a (c.c.) ibadet için inşa edilen Kâbe’yi putlarla doldurmuşlar ve Allah’a (c.c) şirk koşmuşlardı. Puta tapmak başta olmak üzere birçok günah ve çirkinliği adet edinmişlerdi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) içerisinde doğup büyüdüğü Mekke halkının Allah’a (c.c.) şirk koşup, putlara tapmalarından son derece rahatsızlık duyuyordu. Onun temiz ahlakı ve fıtratı, Mekkelilerin batıl inançlarını ve kötü ahlakını hoş görmüyor ve anlara uymuyordu. Peygamberimiz, hiçbir haksızlığı, adaletsizliği, zulmü ve kötülüğü kabul etmiyordu. Bu sebeplerden dolayı onlardan uzaklaşıp ayrı kalmayı tercih ediyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke’nin kuzeyinde bulunan Nur Dağı’ndaki Hirâ Mağarası’na gidiyordu. Özellikle ramazan aylarında, insanların kötülüklerinden, ahlaksızlıklarından rahatsız olduğu için insanlardan uzaklaşarak Hirâ’da tefekküre dalardı. Sadece ihtiyaçları için evine gelir, bir süre kalır ve sonra tekrar geri dönerdi. Habib-i Ekrem’in bu hâli, otuz beş yaşından kırk yaşına kadar devam etti. Rabbimiz, Peygamberimizi (s.a.v.) vahyin ağır yükünü taşıyabilmesi için hazırlıyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hirâ’da Allah’ın (c.c.) varlığını, birliğini, kudret ve azametini, kâinatı nasıl var ettiğini, dünyayı nasıl yaşamaya hazır hâle getirdiğini tefekkür ediyordu. Bu süreçte aynen gerçekleşen sadık rüyalar görüyordu fakat bu rüyaların neye işaret ettiğini henüz bilmiyordu BİLGİ KUTUSU Allah’ın ayetleri, yarattığı tüm varlıklar ve olaylar üzerine kafa yorup düşünmeye; Allah ile kâinat arasındaki ilişkiyi kavramak için gayret etmeye; bunlardan ibret almaya tefekkür denir. Sonunda Rabbimiz, tefekkür halindeki Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) vahiy göndererek peygamberlik verdi. Hirâ’dan yükselen bu ilahi mesaj tüm dünyaya yayıldı. 43 Peygamberimizin Hayatı NELER ÖĞRENDİK? Peygamberimizin Soyu ve Ailesini Öğrendik Peygamberimiz (s.a.v.), Mekke’li Kureyş kabilesinin, Haşimoğulları koluna mensuptur. Soyu, Fihr (Kureyş) b. Malik yoluyla Hz. İbrahim’in torunlarından Adnan’a kadar ulaşır. Babası Abdullah, dedesi AbdulmutTâlib, büyük dedesi Haşim b. Abdümenaf, babaannesi Fatıma b. Amr’dır. Peygamberimizin (s.a.v.) annesi ise, Kureyş kabilesinin Zühreoğulları koluna mensup Vehb’in kızı Amine’dir. Peygamberimizin anne ve babasının nesebi Kilab b. Mürre’de birleşmektedir. Peygamberimizin (s.a.v.) Doğumu ve Çocukluğunu Öğrendik Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Fil olayının gerçekleştiği 571 yılının 20 Nisana denk gelen 12 Rebiü’l-Evvel Pazartesi günü Mekke-i Mükerreme’de bir yetim olarak dünyaya geldi. Dedesi AbdulmutTâlib, ona ‘çok övülen’ anlamına gelen ‘Muhammed’ adını verdi. Annesinin daha doğumundan önce gördüğü bir rüya üzerine Ahmet ismi de verildi. Peygamberimizin güzel isimleri çoktur. En çok bilinen isimleri şunlardır: Ahmet, Mahmut, Muhammed, Mustafa (s.a.v.) Peygamberimiz (s.a.v.) doğumundan sonra kısa bir süre annesi Amine tarafından emzirildikten sonra Kureyş kabilesinin bir adeti olarak sütannesi Halime’ye verilmiştir. Dört yaşına kadar süt annesinin yanında kalmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) dört yaşından itibaren annesi Âmine ile beraber yaşamaya başlamıştır. Bu süre içinde anne şefkatiyle yetişip büyüdü. Peygamberimiz altı yaşında iken, annesi ve sadık hizmetçileri Ümmü Eymen’le birlikte Medine’ye babasının kabrini ziyarete gitti. Bir ay kadar akrabalarının yanında kaldılar. Mekke’ye dönerken Ebvâ köyünde annesi hastalandı ve vefat etti. Peygamberimiz (s.a.v.) altı yaşında iken annesini kaybettikten sonra dedesi Abdulmuttâlib’in yanında ve onun himayesinde kaldı. Dedesi Peygamberimize yetim ve öksüzlüğünü hissettirmemeye çalıştı. Hastalanıp vefat edeceğini anlayan Abdülmuttâlib oğullarından Ebu Tâlib’e sekiz yaşındaki torununu emanet ederek, bu dünyadan ayrıldı. Peygamberimiz (s.a.v.), dedesinin vefatından sonra da yirmi beş yaşına kadar amcası Ebu Tâlib’in yanında kaldı. Ebu Tâlib, fakir lakin merhametli ve gönlü zengin birisiydi. Ebu Tâlib ve hanımı Fâtıma peygamberimize çok iyi baktılar. Onu, öz çocuklarından üstün tuttular. Peygamberimiz (s.a.v.) onlardan gördüğü iyiliği hiçbir zaman unutmamıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) gençlik döneminde de insanlar tarafından güzel ahlakıyla tanınırdı. Doğruluğu ve güvenilirliği ile bilinirdi. Mekkeliler bundan dolayı ona “Muhammedü’lEmin” derlerdi. Peygamberimizin (s.a.v.) Hılfü’l-Fudul’a Katılmasını Öğrendik Peygamberimiz (s.a.v.) ergenlik çağına geldiğinde herkes tarafından sevilen üstün ahlak ve karakter sahibi biri olmuştur. Doğrulukta ve dürüstlükte örnek gösteriliyordu. Mekke’ye dışardan gelen insanlara karşı yapılan haksızlıklara karşı kurulan ‘Erdemliler Topluluğu’ diye isimlendirilen ‘Hılfü’l-Fudûl’a katılmıştır. 44 Peygamberimizin Hayatı Ticaretle Uğraşması Öğrendik Mekke’de iklim şartlarından dolayı tarımın yaygın olmamasından dolayı halk geçimini ticaretle sağlardı. Peygamberimiz de (s.a.v.) çocukluğundan itibaren ticaretle uğraşmaya başladı. İlk olarak amcası Ebu Tâlib ile Busra’ya gitti. 17 yaşında iken diğer amcaları Zübeyr ve Abbas ile Yemen’e gitti. Daha sonra Hz. Hatice ile ortak ticaret yapmıştır. Hz. Hatice (r.anha.) ile Evliliği ve Çocuklarını Öğrendik Hatice binti Hüveylid; zeki, şerefli ve asaletli bir hanımefendiydi. Tahire (temiz) lakabıyla anılırdı. Peygamberimizle yaptığı kârlı ticaret ortaklığı sayesinde, onun yüksek faziletini ve yüce ahlakını tanıma fırsatı buldu. Hz. Hatice (r.anha.) kendisi evlilik teklifi yaparak Peygamberimizle evlendi. Peygamberimizin (s.a.v.) bu evliliğinden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma (r.anhüm) isimli 2 oğlu ve 4 kızı doğmuştur. Peygamberimizin çocuklarından sadece İbrahim, Mısırlı eşi Mariye’den dünyaya gelmiştir. Geri kalan 6 çocuğunun annesi Hz. Hatice’dir. Kâbe Hakemliğini Öğrendik Peygamberimiz (s.a.v.) 35 yaşlarında iken selden zarar gören Kâbe’yi onarma esnasında Hacerü’l-Esved’i yerine koyma konusunda kabileler neredeyse savaşa tutuşacaklardı. Peygamberimiz hakem tayin edildi. Peygamberimiz kendi elleri ile Hacerü’l Esved’i bir örtünün üzerine koydu, daha sonra her kabile reisi örtünün bir köşesinden tutarak yerine taşındı ve yine Peygamberimiz kendisi yerine yerleştirdi. Bu şekilde neticesi savaşa varacak bir anlaşmazlık tatlıya bağlanmış oldu. Peygamberimizin Nübüvvet Öncesi Ahlaki Olgunluğunu Öğrendik Peygamber Efendimiz her türlü kötülüğün yaşandığı böyle bir toplumda ve o kötülüklerden hiçbir şey bulaşmadan en güzel ahlak üzere yaşadı. Peygamber Efendimiz : “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8.) buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim bunu: “Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab suresi, 21. ayet.) ifadesiyle en güzel şekilde dile getirmiştir. Peygamberimizin Hirâ’da Tefekkür Günlerini Öğrendik Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Yüksek Bir Ahlaka sahipti. Hiçbir zaman cahiliye kötülüklerine ve günahlarına bulaşmamıştır. Putlara tapan bir toplum içerisinde olmasına rağmen hiçbir zaman putlara tapmamıştır. Peygamberimiz risâletten önce de Hz. İbrahim’in (a.s.) tebliğ ettiği hak din (Haniflik) üzere tek olan Allah’a (c.c.) inanmıştı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke’nin kuzeyinde bulunan Nur Dağı’ndaki Hirâ Mağarası’na gidiyordu. Özellikle ramazan aylarında, insanların kötülüklerinden, ahlaksızlıklarından rahatsız olduğu için uzaklaşarak Hirâ’da tefekküre dalardı. Sadece ihtiyaçları için evine gelir, bir süre kalır ve sonra tekrar geri dönerdi. Habib-i Ekrem’in bu hâli, otuz beş yaşından kırk yaşına kadar devam etti. Rabbimiz, Peygamberimizi (s.a.v.) vahyin ağır yükünü taşıyabilmesi için hazırlıyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hirâ’da Allah’ın varlığını, birliğini, kudret ve azametini, kâinatı nasıl var ettiğini, dünyayı nasıl yaşamaya hazır hale getirdiğini tefekkür ediyordu. Bu süreçte aynen gerçekleşen sadık rüyalar görüyordu. Fakat bu rüyaların neye işaret ettiğini henüz bilmiyordu. Sonunda Rabbimiz, tefekkür hâlindeki Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.)vahiy göndererek peygamberlik verdi. Hirâ’dan yükselen bu ilahi mesaj tüm dünyaya yayıldı. 45 Peygamberimizin Hayatı ÜNİTE DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) isimlerinden biri değildir? A) Muhammed B) Mustafa C) İbrahim D) Ahmet 2. Peygamber Efendimize (s.a.v.) ilk vahiy hangi yılda nazil olmuştur? A) 571 B) 610 C) 622 D) 632 3. Peygamberimizin (s.a.v.) ilk eşi aşağıdakilerden hangisidir? A) Hz. Hatice B) Hz. Aişe C) Hz. Hafsa D) Hz. Zeynep 4. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) nerede ve ne zaman dünyaya gelmiştir? A) Mekke – 610 B) Mekke – 571 C) Medine – 571 D) Mekke – 632 5. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hangi çocuğu kendisinden sonra vefat etmiştir? A) Hz. İbrahim B) Hz. Fatıma C) Hz. Zeynep D) Hz. Rukiye 6. Peygamberimizin (s.a.v.), peygamberlik vazifesinden önce katıldığı yardım kuruluşu aşağıdakilerden hangisidir? A) Darül Erkam B) Emniyetliler Topluluğu C) Hılfu’l-Fudul D) Darül Nedve 7. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) anne ve sütannesi hangi seçenekte doğru verilmiştir? A) Hz. Halime – Hz. Âmine B) Hz. Fatıma – Hz. Âmine C) Hz. Âmine – Hz. Meymüne D) Hz. Âmine – Hz. Halime 8. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) baba tarafından Kureyş kabilesinin hangi koluna mensuptur? A) Haşimoğulları B) Zühreoğulları C) Şeybeoğulları D) Teymoğulları 46 Peygamberimizin Hayatı 9. Peygamber Efendimize (s.a.v.) ilk vahiy nerede ve ne zaman gelmiştir? A) Hirâ Mağarası-571 B) Sevr Mağarası-622 C) Hirâ Mağarası-610 D) Nur Dağı-622 10. Peygamberimizin (s.a.v.), güvenilir, uzlaşmacı, saygı duyulan biri olduğunu gösteren olay aşağıdakilerden hangisidir? A) Hz. Hatice ile evliliği B) Erdemliler Topluluğu’na üye olması C) Ticaretle uğraşması D) Kâbe hakemliği 47 Peygamberimizin Hayatı Cevap Anahtarı 1. Ünite 2. Ünite 1. D 1. C 2. A 2. B 3. C 3. A 4. B 4. B 5. A 5. B 6. B 6. C 7. D 7. D 8. C 8. A 9. A 9. C 10. D 48 10. D Peygamberimizin Hayatı SÖZLÜK A Adl: Adalet, insaflı olmak, işi doğru olmak. Afak: Ufuklar, görüş alanı. Ahval: Hal, durum. Akabe: Birinci ve ikinci Akabe Biatları’nın yapıldığı, Kâbe’den üç kilometre uzaklıkta olan ve Mina sınırları içinde kalan kayalık bir yer. Alicenap: Cömert, onurlu ve şerefli. Asabiyet: Hz. Peygamber, “bir kimsenin haksız da olsa kavmine yardımcı olması” şeklinde tanımlamıştır. Avam: Hiçbir özelliği olmayan sıradan insanlar. Azat etmek: Serbest bırakmak, salıvermek. Köle ve cariyelerin özgürlüğünü geri vermek. Azatlı: Köle iken özgürlüğe kavuşturulmuş kimse. B Batıl: Hakikatin tersi. Doğru olmayan. Beddua: Birinin kötü duruma düşmesini gönül-den isteme. Bedevi: Çölde, çadırda yaşayan göçebe Beşer: İnsanoğlu, insan. Biat: Söz verme amacıyla el sıkma. “Biz, Hz. Peygamber’e namaz kılma, zekâtı verme ve her Müslümana öğüt verme konusunda biat ettik.” Biçare: Çaresiz, zavallı kimse. Boykot: Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesme. Buhran: Kargaşa, kriz. Büyü: Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad. C Cahiliye: İslam öncesi çağ, Arapların o dönemdeki yaşantısı. D Darü’l-Erkam: Erkam’ın evi, Kâbe yakınında bulunan ve Hz. Muhammed’in eğitim ve öğretim yaptığı ev. Darü’n-Nedve: Mekkeli müşriklerin önemli meseleleri görüşmek ve karar almak için toplandıkları yer. Davet: bk. tebliğ. Dinar: Altın liranın yaklaşık dörtte biri değerinde olan eski bir para. Dirhem: Bir tür gümüş para. Diyet: İslam hukukuna göre, öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorunda olduğu para veya mal, kan parası, kefaret. 49 Peygamberimizin Hayatı E Ebabil: Sürü sürü, peş peşe gelen kuşlar. Ehl-i beyt: Hz.Muhammd’in evi ile kızı, damadı ve torunlarından oluşan ailesi. Ehl-i kitap: Kitap ehli. İslam inancına göre Yahudi ve Hristiyanlara verilen isim. Eman vermek: İslam ülkesine girmek isteyen gayrimüslim yabancıya can ve mal güvencesi sağlamak. Emir: Müslüman ülkelerde bir kavim, şehir veya ülkenin yöneticisi anlamında kullanılır. Ensar: Mekkeli Muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlar. Eşraf: Bir yerin zenginleri, sözü geçenler ve ileri gelenleri. Evrensel: Evrenle ilgili. Bütün insanlığı ilgilendiren, âlemşümul. F Fedakâr: Özverili. Fena bulmak: Geçici olmak, yok olmak, ölmek. Fetret: İki olay arasındaki süre. Fetretü’l vahiy: İlk vahiy olan Alak suresinin ilk beş ayetinin gelmesinden sonra vahyin bir süre kesintiye uğraması. Fevza: Kaos ortamı, kargaşa. Fıtrat: Yaradılış, hilkat, huy, yapı, tabiat. Ficar Savaşları: Haram aylarda yapılan savaşlar. Fudul: Erdemliler, faziletliler. G Gayb: Göz önünde bulunmayan. His ve aklın ötesinde kalan, insan tarafından kavranamayan. Manevi âlem. Gazve: Hz. Muhammed’in bizzat katıldığı seferler. H Hacer-i Esvet: Kâbe’nin doğu köşesinde bulunan siyah taş. Hadari: Yerleşik hayata geçmiş olan Araplar. Hanif: İslamiyet’ten önce, putlara tapmayı reddedip Allah’ın birliğine inanan ve Hz. İbrahim’in dini üzere yaşayan kimse. Haram: Din kurallarına aykırı olan, dince yasak olan. Harem: Korunan yer, yasak bölge. Mekke ve Medine şehirleriyle çevrelerindeki belirli bölgeler. Hasret: Özleyiş, iç çekme. Hatim: Kâbe’nin kuzeybatı duvarının karşısında yerden bir metre yükseklikte bir buçuk metre kalınlığında yarım daire şeklindeki duvar. Havra: Yahudilerin ibadet için toplandıkları yer, sinagog. Hezimet: Bozguna uğramak, yenilgi. 50 Peygamberimizin Hayatı Hicaz: Arap Yarımadası’nın kuzeybatı kısmı olup Haremeyn-i Şerifeyn’in bulunduğu kutlu bölge. Hicret: Göç, İslam takviminde tarih başı sayılan Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesi Hicr-i İsmail: Kâbe’nin kuzeybatı duvarı ile Ha-tim arasındaki boşluk. Hicr-i Kâbe: Kâbe’nin kuzeybatı duvarı ile ha-tim arasındaki boşluk. Hilf: Yemin, sözleşme. Hill bölgesi: Dışarıdan Mekke’ye gelen kişilerin ihrama girmek zorunda oldukları sınırlar içinde olduğu hâlde harem bölgesi dışında kalan yerlere verilen isim. Himaye: Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk, gözetim Hüsran: Ümit edilenin elde edilememesinden duyulan elem. Hüzün: Gönül üzgünlüğü, gam, keder, sıkıntı I İ İ’câz: Bir şeyin benzerini yapmada düşürme, çaresiz ve âciz bırakma. icazulkur’an: 1. Kur’an-ı Kerim’in mucize olması. 2. Kur’an-ı Kerim’in sahip olduğu hem edebî üstünlük hem de içerik zenginliği nedeniyle benzerinin meydana getirilememesi özelliği. 3. Allah’ın, Kur’an-ı Kerim’in Allah kelamı olduğunu inkâr etmekte ısrar eden kişilere, bu kitabın en kısa bir suresini bile oluşturamayacakları konusunda meydan okuyarak iddia sahiplerini acze düşürüp susturması. İdrak: Anlayış, kavrayış. İffet: Haramdan uzak durmak, helal ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak İftihar etmek: Övünmek. İkrar: İtiraf etmek, hakikati yazı, söz ve işaretle açığa çıkarmak. İnziva: Toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama İsra: Gece yürüyüşü. Hz. Muhammed’in hicretten yaklaşık bir buçuk sene önce bir gece Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya Allah’ın izniyle götürülmesi. israf: Savurganlık, tutumsuzluk, gereksiz yere para, zaman ve emek harcamak. K Kâbe: Mekke’de Mescid-i Haram’ın ortasında bulunan ve Müslümanların kıblesi olan yeryüzündeki ilk mescit. Kabile: Kendi siyasi organizasyonu olan büyük aile, topluluk. Kâhin: Doğa üstü yollardan gizli, bilinmeyen şeyleri geleceği bilme iddiasında bulunan kim-se. Kanaatkâr: Elindeki ile yetinen, tok gözlü. Kilise: Hristiyanların ibadet için toplandıkları yer. M Mecnun: Çılgın, deli. Medyun: Borçlu, minnettar. 51 Peygamberimizin Hayatı Meleke: Yeti, kabiliyet. Melekût: Allah’ın mülkü, hükümranlığı ve âlemdeki nizamı demektir. Bu kelime gayb âlemi anlamına da gelmektedir. Mersiye: Ağıt. Merve: Hz. İbrahim; Hacer ve İsmail’i Mekke’ye bıraktığında Hacer’in yiyecek ve su bulabilmek için çıktığı tepelerden biri. Mekke’de hacıların yedi kez gidip geldikleri kutsal tepenin adı. Mevali: Azat edilen köleler. Köle azat eden kişiler. Mikat: Mekke’ye gidenlerin veya hac ve umre yapacakların ihrama girecekleri noktalar. Miraç: Göğe çıkma. Hz. Muhammed’in Recep ayının 27. Gecesinde Mekke’den Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmesi ve oradan göğe yükseltilerek Allah’ın ayet ve olağanüstü nimetlerinin gösterilmesi. Miras: Birine ölen yakınından kalan mal-mülk, servet veya para. Muahat: Hz. Peygamberin Medine’de ensar ve muhacirlerden bazılarını birbirleriyle kardeş ilan etmesi. Mucize: 1. İnsanın benzerini yapmaktan âciz kaldığı, alışılagelmiş şeylere aykırı olan, olağanüstü işler. 2. Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla gösterdikleri olağanüstü olaylar. Muhacir: Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlar. Muhterem: Hürmet edilen. Mukaddes: Kutsal, mübarek, temiz ve kutlu şey. Muvaffakiyet: Başarı, üstünlük sağlama. Münafık: Kalbi ile inanmadığı halde inkârını saklayıp, dili ile inandığını söyleyerek mümin görünen kimse Mürşid: 1. Rehber, kılavuz, doğru yolu gösteren, öğretmen, irşat eden kimse. “Her ne iş olursa bir mürşit gerek,/Kurulmaz direksiz çadır demişler.” (Hakkı) 2. İslam dininin göstermiş olduğu yoldan sapan kişileri İslami hayat tarzına döndürmeye çalışan, onları olgunlaştıran ve belirli ilmî ve ahlaki niteliklerle donanan âlim kişi. Müstakil: Bağımsız, ayrı, tek olarak bulunma. Müşrik: Allah inancı olmakla beraber put veya başka bir varlığı Allah’a ortak koşan kimse. Mütevazı: Alçak gönüllü, gösterişsiz, iddiasız. N Namzet: Talipli, aday. Nazil: İnen, iniş. Necaşi: Habeş ülkesinde krallara verilen unvan. Nesep: Soy, baba soyu. Neşvü nema: Artmak, çoğalmak, büyümek. Nihai: Son 52 Peygamberimizin Hayatı Panayır: Belli zamanlarda ve genellikle küçük yerleşim birimlerinde kurulan, sergi niteliğini de taşıyan büyük Pazar Papirüs: Eski Mısırlıların yazı kağıdı yapmak için saplarından faydalandıkları bir bitki. Bu bitkiden yapılan yazı kağıdı. Pervasız: Umursamaz, kaygısız. Putperestlik: Putlara tapınma. R Rahip: Genelde manastırda yaşayan Hristiyan din adamı. Ravza-i Mutahhara: Tertemiz çiçekli bahçe, Peygamberimizin mezarının bulunduğu yer. Refref: Hz. Muhammed’in Miraç Gecesi’nde binmiş olduğu binitlerden biri. “Söyleşirken Cebrail ile kelam/Geldi refref önüne, verdi selam.” (Süleyman Çelebi) Revak: Üstü örtülü, önü açık yer, sundurma. Risâlet: Nübüvvet, Peygamberlik Ruhban: Dünyadan el etek çekmiş Hristiyan din adamı. Rukusi: Hristiyanlık ve yıldızlara tapıcılık karması bir dine verilen ad. S Sabiiler: Gök cisimlerine tapanlar. Sadakat: Bağlılık, dostluk. Sadık rüya: Hz. Muhammed’in peygamberlik-ten önce gördüğü ve aynen gerçekleşen rüyalar. Safa: Hz. İbrahim, Hacer ve İsmail’i Mekke’ye bıraktığında Hacer’in yiyecek ve su bulabilmek için çıktığı tepelerden biri. Sahabi: Hz. Muhammed’i görmüş, birlikte bulunmuş kimse. Sahih: Gerçek, doğru, hakiki, hikmet, bilgelik, ilim, sebep, gizli sebep, açık delil. Salim fıtrat: Kusursuz yaradılış. Say: Hac ve Umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki Safa Tepesi’nden başlayarak Merve Tepesi’ne dört gidiş, Merve’den Safa’ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidiş geliş. Seriyye: Hz. Muhammed’in bizzat katılmayıp bir sahabenin kumandası altında gönderdiği birlikler. Seyyit: Peygamber soyundan gelen kimse. Efendi. Kabile reisi. Sıddık: Çok doğru olan, doğruluğun zirvesinde olan, sözünü davranışları ile doğrulayan kimse. Siyer: Hz. Muhammed’in hayatını anlatan kitap. Sidretü’l-Müntehâ: Yedinci kat semada bir ağaçtır ve cennetteki dört ırmak bu ağacın altından kaynamaktadır. İnsan, cin ve melek vs. yaratılmışların bilgisinin son noktası. Ondan ötesi gaybtır, Allah’tan başkası bilmez. Suffe: Hz. Peygamberin mescidine bitişik, üstü örtülü ve etrafı açık mesken. 53 Peygamberimizin Hayatı Ş Şark: Doğu. Şecere: Soy kütüğü. Şefkat: Acıyarak sevmek, merhamet etmek. Şehadet: “Allah’tan başka tanrı olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna inanırım.” anlamına gelen “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü” cümlesini gönülden, inanarak, anlamını bilerek söyleme. Şehbal: Kuş kanadının en uzun tüyü. Şeyh: Reis, kabile başkanı. Şirk: Allah’ın birden çok olduğuna inanma, Allah’a ortak tanıma, eş koşma. T Tahsin: Bir işi güzel yapmak. Talim: Öğretmek. Tasvip etmek: Benimsemek. Tatbik: Uygulama, gerçekleştirme. Tavaf: İslam dininde hac sırasında Kâbe’nin çevresini yedi kez dönme. Tebliğ etmek: Taşımak, ulaştırmak, bildirmek. Tefekkür: Düşünme, düşünüş. Telbiye: Hac veya umreye niyetlenen bir kim-senin ihrama girdiği zaman ve daha sonra bir takım vecibeleri tamamlayıncaya kadar yüce Allah’ı öven sözler. Tenha: Boş, ıssız. Tevazu: Alçak gönüllülük, gösterişsizlik. Tevhit: Allah’ın birliğine inanma, bir sayma, bir olarak bakmak. Birlik, bütünlük. Ü ümmi: Ehl-i kitap olmayan veya okuma-yazma bilmeyen. V Vaat: Bir işi yapmak için verilen söz, bir işi yapmayı üzerine alma, söz verme. Vahiy: Bir buyruk veya düşüncenin Allah tarafından peygamberlere bildirilmesi Vakfe: Belirlenen zamanda hac için ihramlı olarak Arafat sınırları içinde bulunmak. Y Yergi: Bir kimseyi, bir toplumu bir düşünceyi, bir nesneyi veya bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz, taşlama, hicviye, hiciv. Yesrib: Hicretten önce Medine’ye verilen isim. Z Zelle: Peygamberlerin küçük hataları. Zeval: Sona erme. Zuhur: Ortaya çıkmak. 54 Peygamberimizin Hayatı KAYNAKÇA Ahmed b. Hanbel, Müsned, Cilt 1-6, Beyrut, 1969. Ali el-Müttaki el-Hindî, Kenzü’l Ummal, Cilt 1-6, Beyrut, 1979. Ali Muhammed Sallâbî, Siyer-i Nebi, Cilt 1-2, Ravza Yayıncılık, İstanbul, 2012. Apak, Adem, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2006. Berki, Ali Himmet – Keskioğlu, Osman, Hâtemu’l-Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, Doğuş Şirketi Matbaası, Ankara,1960. Beyhaki, Delâilü’n-Nübüvve, Cilt 1-2, Kahire, 1969. Cemal, Muhammed, Şifâ-yı Şerif Tercümesi, Cilt 1-2, Cemal Efendi Matbaası, İstan-bul, 1314/1898 ÇAKAN, İsmail Lütfi – SOLMAZ, N. Mehmed, Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2015. Derin Tarih Dergisi, Özel Sayı 5- Hz.Muhammed (s.a.v.), Turkuvaz Yayıncılık,İstanbul, 2016. Ebû Bekir Ahmed b. El-Hüseyin el-Beyhaki, Şuabu’l-İman, Mektebetü’r-Rüşd, Hindis-tan, 1423/2002. Ebû Dâvud, Süleyman es-Sicistânî, Sünen, Cilt 1-5, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1401/1981. Ebû Dâvut, Eş’as es-Sicistânî, Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi, 1987. Elşad Mahmudov, Sebepleri ve Sonuçları Açısından Hz. Peygamber’in Savaşları, İsam Yayınları, İstanbul, 2010. Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, İnkılap Yayınları, İstanbul, 2003. ez-Zebidî, Zeynuddin Ahmed b. Ahmed b. Abdullatif, Sahihi Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, çev. Kamil Miras, DİB, Ankara, 1987. Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, İrfan yayıncılık, İstanbul, 1993. Heyet, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 1-38, 1982/2011. Heyet, Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006. Heyet, Dinî Terimler Sözlüğü, MEB Yayınları, Ankara, 2009. Heyet, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001. 55 Peygamberimizin Hayatı Heyet, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, (Heyet), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005. İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviye, el- Kitabu’l-Alemiyyu Li’n-Neşr, Beyrut, 2008. İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, Cilt 1-4, Daru’l-Hadis, Mısır, 1416/1996. İbn Kesir, Ebü’l- Fida İmamuddin İsmail b. Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Mektebetü’l-Mearif, Beyrut, 1981. İbn Sa’d, Kitabü’t Tabakat, Cilt I-VIII, Beyrut, 1985. İbn Şihab Ez-Zühri, El-Meğazi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2016 İşleyen, Ahmet ,Siyer Ders Notu, MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü yayınları, Ankara, 2016. Karakoç, Sezai, Zamana Adanmış Şiirler, Diriliş Yayınları, 2005 Keskioğlu, Osman, Siyer-i Nebi, DİB, Ankara, 2016. Kısakürek, Necip Fazıl, Çile, Büyük Doğu Yayınları, Komisyon, İHL Siyer, 2010 MEB Köksal, M. Asım, İslam Tarihi, Hz. Muhammed ve İslamiyet, Köksal Yayıncılık, İstanbul, 2004. Muhammed Ali es-Sâbunî, Tefsirlerin Özü, Safvetü’t-Tefâsir, çev. Nedim Yılmaz-Sad-rettin Gümüş, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2016. Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Ankara, 2011. Süleyman Çelebi, Mevlid, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2009 Tirmîzî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, Sünen, Cilt 1-5, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1401/1981. Yücel, İrfan, Peygamberimizin Hayatı, D.İ.B. Yayınları, Ankara, 2015. İnternet Kaynakları http://www.diyanetislamansiklopedisi.com/ http://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/ http://www.islamansiklopedisi.info/ www.siyerinebi.com/tr http://www.sonpeygamber.info/ www.tdk.gov.tr https://www.yek.gov.tr/ Görsel kaynak Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Ankara, 2011. http://www.aa.com.tr/ http://www.ajansorhangazi.com/haber-6606-Fil-Suresini-Teknoloji-Fuarinda-gorselle-anlattilar.html http://www.eba.gov.tr/gorsel https://pixabay.com/ https://sabah.com.tr/ 56 Peygamberimizin Hayatı 57