TBMM B:74 17.3.2010 0:3 -47- tartışılmaktadır. Tartışma, birbirine

advertisement
TBMM
B:74
17.3.2010
0:3
tartışılmaktadır. Tartışma, birbirine âdeta tamamen zıt iki kutuptur. İki farklı ve marjinal yaklaşımın
gölgesinde bu tartışmalar devam etmektedir. Taraflardan biri, bu teknolojileri, dünyada açlık sorununu
bertaraf edecek anahtar teknoloji olarak görmektedir. Diğeri ise söz konusu teknolojilerin sadece bir
hayal ürünü olduğunu savunmaktadır.
Tarımsal sorunların başında gelen açlık sorunu sosyal bir sorundur. Dolayısıyla açlık sorunu,
gıda eksikliğinden ziyade onun dünyada paylaşımıyla ilgilidir. Bu sorunun çözümü, siyasi ve sosyal
platformlardır.
İkinci tartışma konusu, bitkilerin geliştirilmesinde genetik müdahalenin meşru olup olmadığı
tartışmasıdır. Meşruiyet eleştirisi, dinen "Yaratıcı'nin işine karışıldığı" düşüncesi, çevrecilerin "doğal
yapıya müdahale" itirazı ve Alman düşünür Peter Sloterdijk'in "insanın haddini aşması" olarak
betimlediği felsefi duruşa dayanmaktadır.
Son tartışma ise tarımsal GDO'ların geniş sahalarda ekiminin sonuçlarıdır. Sosyoekonomik
kapsamda devam eden bu tartışmaların en önemli noktası GDO'lann mülkiyeti tartışmasıdır. GDO
tarımsal ürünlerin büyük çoğunluğunun önemli şirketlerin tekelinde, patentlerinin ve mülkiyet
haklarının tekelinde olması dünyada ciddi bir tartışma konusudur ve dünyada tarımsal sistemler için
ciddi bir sosyal sorun olarak ortada durmaktadır.
Etik kaygılar kapsamında dile getirilen diğer bir tartışma başlığı ise GDO'ların yol açabileceği
muhtemel sağlık sorunları riskidir. Gündemi en çok işgal eden ve GDO'lu ürünlerin birçok ülke
tarafından yasaklanmasının da temel sebebidir. GDO'lu ürünlerin neredeyse tamamına kendisinde var
olmayan genler eklendiği için bu genlerden kısa, orta ve uzun vadede bir dizi sorun oluşturma
potansiyeli mevcuttur. Dünya Sağlık Örgütü bu riskleri, yapılan değişmelerin zehirlenmelere sebep
olma ihtimali, alerji oluşturma ihtimali, besleyici ya da toksik etkisi olabilme ihtimali, aktarılan genin
stabilitesi ve gen eklenmesinin yan etkileri olarak sınıflandırmıştır.
Biz bu Parlamento çatısı altında, iktidarı muhalefetiyle bütün milletvekilleri olarak ve
Hükümetimiz, dünyadaki bu gelişmelerin böyle olduğunu bilmek, takip etmek ve buna göre
Türkiye'nin ulusal biyogüvenliği konusunda pozisyon almak zorundayız. Tabii ki GDO'lu üretimle
ilgili birtakım iddialar ve bunun karşısındaki bilimsel açıklamalar yapılmakta. Kamuoyunun ve
tüketicilerin GDO'lara karşın ne algıladıkları ile bilimsel çalışmalar arasında ciddi bir makas vardır.
Tartışmalara çoğu kez ideolojik tavırlar girmekte, bu durumda kamuoyuyla meslek odaları, tüketici
demekleri ve çevreci örgütlerin sağlıklı bir diyalog kurması engellenmektedir.
GDO oldukça tartışmalı bir teknolojidir ve somut etkilerinin görülebilmesi için uzun bir zamana
ihtiyaç vardır. GDO sorunu aynı zamanda bir biyogüvenlik, biyoçeşitlilik, sağlıklı insan, hayvan,
çevre, ayrıca tekelleşme ve âdeta bir demokrasi sorunu olarak da değerlendirilmektedir. Ancak şunu
da kabul edelim ki bu gelişmeleri ne yaparsak yapalım dünyada çok ciddi bir ilerleme var ve canlıların
hayatından artık GDO'yu çıkartmak da mümkün değildir ve 2l'inci yüzyıla biyoteknoloji ve
nanoteknoloji kendi damgasını vurmaktadır. Bu nedenle, bizim, Türkiye olarak biyoteknoloji ve
nanoteknoloji alanında bilimsel anlamda bunları gündemimize almamız, öncelik vermemiz de
gerekmektedir, bunu da bir kenara atmamız mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin GDO'lara ilişkin mevzuatı 1990'lı yıllarda uygulamaya
girmiştir. Bu spesifik mevzuatın iki temel amacı vardır. Birincisi insan ve çevre sağlığının korunması,
ikincisi ise güvenli GDO'lann Avrupa Birliğinde serbest dolaşımının sağlanmasıdır. Avrupa Birliği,
GDO'lara ilişkin ayrıntılı ve katı kurallar içeren bir mevzuata sahiptir. Bu yaklaşımda, Avrupa
-47-
Download