C. Senatosu B : 62 4 . 5 . 1976 O : 1 riyet döneminde, bir afet

advertisement
C. Senatosu
B : 62
riyet döneminde, bir afet sonunda ancak borçlarını
tecil etmekten ibaret (kalmakta... Çoğu zaman faizle­
rini bile kaldıramamışızdır. Bitiyorsunuz düne ka­
dar, yol parasını kendisi veriyordu, ya da fiilen ça­
lışıyordu. Okulunu kendisi yaptırıyordu. Hatta öğ­
retmeninin, iman ve müezzininin maaşını kendisi
ödüyordu. Hâlâ tarımsal zabıtasını imece ile sağlıyor.
Kaldı ki, başka bir arkadaşımızın da beiirtiği gi­
bi niçin birbirimizle yarış yaparcasına taban fiyatı
veriyoruz? Daha
yükseğini vermeye
çalışıyoruz?
Hatta bazı yıllar dış piyasayı dikikâtfe alsrnadan yapı­
yoruz. Bunlar da elbet ki zorunlu. Fakat sonra dö­
nüp diğer yönden ekonomik ve vergileme şartlarını
düzenlemeden onları yeni birtakım külfetler altında
bırakarak, sağlamakla övündüğümüz, taban fiyatla­
rının daha altında kazançlarla onları bağlamak ve o
politikayı sonuçsuz bırakmak eksikliğine düşüyoruz...
Tahmin ediyorum ki, arkâdaşliarumm, hele sosyal
güvenliği sosyal adaleti bâyraîk yaptığına inandığım
tüm senatör arkadaşlarımızın •gönüllerinin buna razı
olmaması gerekir kanısındayım.
Dahası var; bazı arkadaşlarım diyorlar ki, bu
muafiyet artışı karaborsaya do^rü gidiyor, başkaları ısa yarar sağlıyor... Dünüm bunun akdine. Muafiyet
esasen mevcut. Daha fazlasını ver^alendirmeye gitı iğ iliz anda köylünün malı ikaraborsaya daha çok gi­
decektir. Tüccarlar bundan daha fâzla yararlanacak­
tır. Çünkü, bugünkü fiyatlar ve üretim verimiyle 30
bin lirayı geçirmemek: için köylü, fatürasız olarak baş­
lıyor daha ucuza satmaya. Daha önemlisi de var;
Malını kooperatife satmayarak muafiyet sınırını geç­
memek için, dışarıda başkasına satmak yolunu arı­
yor. Fatura almıyor. Ayrıca hepimizin, Türkiye'nin
taban ve temelindeki bu geniş kitleleri kooperatif­
lerde toplamanın kaygısı içinde çalıştığımız ve ken­
dimize hedef diye aldığımız kooperatifçiliğe de bu
yoldan bir zarar doğuruyoruz. Böylece, bu teşkilât­
lanmanın; yani kooperatifçiliğin önüne çıkmış gibi
bir duruma düştüğümüzü kabul etmek zorundayız.
Binaenaleyh, sorunları iböyîe gerçekçi olarak ele
alınca, rakamlar ortada olunca, Vergiyi bu anlamda
mütalaa edince bağışıklık artışının haksız olmadığını
ve bununla hiç bir zaman büyük çiftçiyi, boşluktan
kazanç temin etmek isteyen birtakım insanları değil,
gerçekten bugün en ağır koşullar içinde (arkadaşla­
rımın görüşlerini benimsiyorum, kendilerine katılıyo­
rum, elbette ki sefalet içinde değiller amma) köylü
ve çiftçimizi de toplumun diğer 'kesimleri; yani hepi­
mizin ortak seviyesi içinde gelişebilecek imkânlara
4 . 5 . 1976
O : 1
kavuşturmaya yararlı olacağı inancındayım. Çünkü
bu tedbirler aynı zamanda bu memleketin maddî ve
manevî kalkınma kaderi içinde lâzım, sanayileşmesi
için de gerekli. Niçin gerekli?
Sayın arkadaşlarım;
Biraz önce konuşmacı arkadaşlar rakam verdi­
ler. Nüfusumuzun ortalama yüzde 68 ya da 70'i köy­
lü. Bunlar toplumun en büyük tüketici kitlesi. Gelir
Vergisine katkıları az da olsa, tüketici olarak Gelir
Vergisinin dışındaki her çeşit vasıtalı gider vergile­
rinin gerçek ödeyicisi onlar. Memlekette sanayi ge­
lişiyorsa orantı olarak o geniş, o yüzde 70'llk tüketi­
ci kesime dayanarak gelişebiliyor.
Birçoklarının tenkit ettiği, çoğu zaman eleştirdi­
ğimiz bir nokta var. Deniyor ki, efendim bırakalım
tüketim sanayiini, bırakalım onun yanındaki birta­
kım günlük ihtiyaçları cevaplayan imalâtı, biz asıl
anasanayie gidelim. Ara sanayie değil, asıl temel sa­
nayie gidelim. Bunların hep tekrarlandığını biliyoruz.
Montaj sanayiinden şikâyetçi görünüyoruz.
Arkadaşlar, bendeniz 1952 ve 1954 yıllarında iş­
letmeler sonra Ticaret Vekili olduğum zaman Türk iye'mizdeki tüm motorlu taşıt sayısı 18 500 idi. Şimdi
bazı ilçelerimizde bile bu sayı 24 binin üstünde. Eğer
bir memlekette bugün Türkiye'mizde olduğu gibi yılda
70 bin civarında binek otomobil, onun yanında en
azından 3 0 - 4 0 bin adet yaklaşık: yüzde 75 parçası
yerli olmak şartıyle (ama buna hâlâ montaj sanayii
de deniyor) birtakım otobüs, kamyon yapılmamış
olduğu zaman, bunlara yakın ölçüde traktör, su mo­
toru, gübre, çeşitli sanayi, ticarî ya da tüketim mal­
ları imal edilmediği dönemde, bunları satın alacak
güçte müşteri bulunmadığı hallerde o makinelerin
anaparçası için, motoru için, 'kazanı için fabrika ku­
rulmaz, kurulamaz. Çünkü sadece 5, 10 bin ya da
20 bin motor gibi sınırlı bir ölçüde ihtiyaç olan mo­
tor ya da makine ve parçalarının imali için kurula­
cak bir fabrikanın maliyet bakımından, teknik ba­
kımından yürütülmesi imkânsız olur. Önce, belirli
bir tüketim memleket içinde sağlanmadıkça, geniş
alıcı kitle satmalına gücüne kavuşturulmadıkça, o
fabrikalara yaşama güvencesi elde edilemez. Ancak
onların memleket töketimiyle yaşatılâbilece'k bir top­
lum ekonomik seviyesidir ki, ihracata da yol açar.
Başka türlü sanayi yaşatmaya ve anasanayi kurmaya
imkân olamaz.
Bugün başka memleketlere ilâç satabiliyorsak,
buzdolabı satabiliyorsak, lâstik satabiliyorsak, giye­
cek satabiliyorsak, dokuma ve iplik satabiliyorsak,
_ 76 —
Download