M. Meclisi B : 58 gesi kurulduğu gün, bu tarz şikâyetler kalka­ caktır. Bunun da yolu plân hedefleri içinde ekonominin gelişmesini sağlamaktadır. Şimdi, sayın arkadaşımızın büyük bir âfet halinde özellikle müstahsil köylümüzü kasıp ka­ vurduğu tarzında ifade edilen tefecilik konusu­ nu eleştirmek istiyorum. Tefecilik teriminin izahını ansiklopediler şöyle yapmaktadır: Tefecilik değimi «izin al­ madan faize para vermeyi itiyadedinmiş olan­ lar» için kullanılır. Tefecilik, ödünç Para Ver­ me Kanunu hükümlerine aykırı olduğu için suçtur. Kanun hükümlerine göre, tefeciliğin suç teşkil etmesi kanunla tâyin olunan miktar­ dan çok yüksek faiz alınmasmdandır. Ayrıca; 2279 sayılı ödünç para verme işleri Kanununda; (Bakanlar Kurulunca tesbit edi­ len kararlara aykırı hareket eyliyenlere ve be­ yannamelerindeki şartları ve faiz hadlerini mu­ vazaa ile gizliyenlere tefeci denir.) Tefecilik ve murabaha Türkiye'de, bugün ortaya çıkmış bir konu değildir. Evvelâ tarih bakımından olayı tanımak lâzımdır. Bilindiği gibi tefecilik - murabaha - islâmiyetten önce de vardı. Gerek Hıristiyanlıkta ve özellikle islâmiyette konu ahlâkî açıdan ve din açısından ele alınmıştır, islâmiyette Kuranı Ke­ rimin Bakara suresi 275 nci âyetinde faiz açık ve sarih şekilde yasak edilmiştir. Faizin her şekli için vaz'edilmiş bu islâmi hüküm ekonomik istihaleler neticesi, bugün de­ ğişik şekillerde Müslüman memleketlerde de müsamaha bulmaktadır, özellikle, o devirde is­ tihlâk kredileri için uygulanan yasak, zaman­ la ticari ve sınai gelişmeler neticesi bu sahada müsamahakâr görüşlere yer vermiştir. Faiz nazariyeleri için ekonomi tarihinde muhtelif ekoller ayrı ayrı görüşler savunmuş­ tur. Bunlara girmiyorum. Şunu sarih olarak belirtmemiz gerekiyor: Tefecilik, eğer bugün Türkiye'de varsa bu, ik­ tidarımızın ve ekonomik politikamızın ortaya çıkardığı bir netice değildir. Hükümet olarak, Türkiye'de fakirliği yenme mücadelemizde ik­ tisadi ve sosyal kalkınmayı başarma dâvamızda alacağımız müspet netice bu meseleyi esasen or­ tadan kaldıracaktır. Herkese refahtan bir pay ayrılan ülkede, istismar eden ve edilen diye bir mevzu olması mümkün değildir. — 206 6 . 3 . 1968 O : 1 arkadaşımızın tefecilik konusu içinde vade­ li mal satışlarını da dile getirmeleri, meseleyi bu tarz kredili ve taksitli satışlar için de araş­ tırmaya yönelmeleri, mevzuu vuzuhsuzluğa gö­ türeceği için bunun güçlüğüne işaret etmek isti­ yorum. Esasen mevzuat ve literatürde, tefeciliği pa­ ra olarak alman ve verilen meblâğlar olarak ele aldığına göre konuyu bu çerçeve içinde incele­ mek doğru olur. Mevzua bu açıdan girildiğinde, konu kredi arzı ve talebi içinde daha rahat ve daha doğ­ ru şekilde incelenmiş olacaktır. Türkiye'de murabaha konusunu nizama koy­ mak ilk mevzuat 1863 te çıkarılmıştır. 16 Şevval 1280 (1863) tarihli Murabaha Ni­ zamnamesi bilâhara 9 ftecep 1304 (1887) tari­ hinde kabul edilen metinle değiştirilmiştir. Murabahaya en fazla muhatabolan kimseler, kredi müesseselerinden kredi temin edemiyen ve umumiyetle firma sahibi olmıyan tüccar dı­ şında kalan kimselerdir. Bu kimselerin ıstırabı­ nı azaltmak ve mağduriyetini önlemek maksadiyle kredi müesseseleri kurulması ve genişle­ mesine paralel olarak mevzuatta da tadilât ve tekâmül gerektiğinden Murabaha Nizamnamesi­ nin ihtiyaca cevap vermiyen kısımları ve diğer kanunlara aykırı hükümleri yürürlükten kal­ dırılmış, yalnız bir maddesi mer'i kalmıştır. Söz konusu madde şudur: (ikrazat her kaç sene mürur ederse etsin, nihayet resülmal miktarını tecavüz etmiyecektir. Resülmali tecavüz eden faizi hükmetmekten bilcümle hükkâm memnudur.) Murabaha Nizamnamesi yerine geçmek üze­ re, 18 . 6 . 1933 tarihinde ödünç Para Verme Kanunu yürürlüğe konulmuş, bilâhara 3399 sa­ yılı Kanunla 1938 yılında, 5841 sayılı Kanunla 1951 yılında, 18 ve 36 sayılı kanunlarla 1960 yılında, son defa 302 sayılı Kanunla 1961 yılın­ da değiştirilmiştir. Halen ödünç para verme işlerini düzenliye» mevzuat budur ve cezai hükümler de söz konu­ su kanun içerisinde yer almış bulunmaktadır. 2279 sayılı Kanuna göre; faizden para ka­ zanmak için ödünç para verme işleri ile meşgul olan özel ve tüzel kişiler, bu kanun hükümleri gereğince Hükümetten izin almak mecburiye­ tindedirler. Kanunun tatbikatını, Bakanlığımız yürütür.