B : 53 22.2 . 1950 ni tatbik ederken iş adamları ile iş birliği yapı­ yoruz. Bunu hem kendimize bir vazife sayıyor ve hem de bilgimizi artırmak için zaruri görü­ yoruz. Aynı zamanda idare edenlerle idare edi­ lenler arasında bir ayrılık olmadığı misalini vermek istiyoruz. Kastamonu ve civarının keten ve kendir dâ­ vası vardır. Bunun için sanayicileri, fabrikacı­ ları, mustahsıUarı topladık, hattâ milletvekili arkadaşlarım da lütfedip bu toplantıda bulun­ dular. Büyük bir anlayış havası içinde konuş­ tuk ve bâzı neticelere vardık. Bunlara harfiyen riayet etmekteyiz. Bu konuşmalar sonunda şu neticeye varıldı : 412 tarifesine giren keten ve kendir ipliklerinden yalnız 14 numaradan yutkarı olanların ithal edilmesi. Şu halde 14 numa­ radan aşağı olanları ithal etmiyeceğiz. Bu karar bu şekilde tatbik edilmektedir. Müstahsilin elindeki mahsulleri ve memleket mamullerini değerlendirmek için çalışıyoruz. Fakat bu de­ mek değildir ki, müstehlikin zararına memleket ne yapıyorsa o yapılsın ve onun maliyeti ve onun evsafiyle iktifa edeceğiz. Hayır bunu yapmıyacağız. Daha ucuz ve daha iyi vasıflı mal yapmak için ithal imkânını, Demoklesin kılıcı gibi, sanayicilerin başında tutarak, ithal etmek suretiyle objektif bir yoldan yürüyeceğiz. 413 numaralı tarifeye giren kunduracı iplik­ leri ithaline de lüzum görmüyoruz. Çünkü mem­ lekette kunduracı ipliği yapılmaktadır ve bu iplikler memleket ihtiyacını ve kunduracıların ihtiyacını karşılıyacak miktar ve vasıftadır. Bunun içindir ki, döviz vererek kunduracı ipli­ ğini memlekete sokmuyoruz. Bu misaller fazlalaşabilir, sizleri yormamak için misal zikretmiyeceğim. Görüyorsunuz ki, sayın arkadaşlarım, ithal rejimimiz gelişigüzel değildir. Bu şekilde tenkid yapan arkadaşlarım çalışmalarımızın hu­ susiyetine vâkıf olmak zahmetini ihtiyar etme­ mişlerdir. Bilhassa Hakkı Gedik arkadaşım bi­ zim Bakanlığın raportörü, bizim aksak tarafla­ rımızı daha iyi ve daha yakından görmeye fır­ sat bulmuş oldukları halde tenkidlerini. daha ciddî ve daha esaslı yapmış olsalar, bu şekilde sathi bir görüşle yapmamış olsalardı, bizim için tenkidleri çok daha faydalı olurdu. Tenkidlerinin hepsi sathidir, hepsi politiktir. YUNUS MUAMMER ALAKANT (Manisa) — Hepsinden neyi kasdediyorsunuz ? O:2 EKONOMİ VE TÎCARET BAKANI VE­ DAT DÎCLELÎ (Devamla) — ikinci defa söz alırsınız. Sayın arkadaşlar; dış ticaret politikamıza temas ettim, ihracattaki görüşümüzü arzettim. ithalâttaki hassasiyetimizi izaha çalıştım. Şim­ di bunların neticesi olan dış ticaretimiz hakkın­ da malûmat arzedeceğim. Dış ticaret muvazenesi tediye muvazenesinin bir unsurunu teşkil etmektedir ve bizim gibi te­ diye muvazenesinde bâzı unsurlarda fazla gelir ümit etmiyen memleketler mümkün olduğu ka­ dar dış ticaret muvazenesinde açık vermemek endişesini göz önünde tutmak mevkiindedirler. Zengin memleketlerde ticaret muvazenesinin lehte olmaması ehemmiyetle üzerinde durulacak bir mevzu değildir. Ticaret muvazenesinin aleyh­ te olması demek, çok yemek, dünyadaki bütün nimetlerden istifade etmek ve bunun için de fazla ithal etmek demektir. Bunun telâfisi o memleketler için mümkündür. Onların firmala­ rı vardır, sermayelerinin nüması vardır. Sigorta şirketleri vardır, navlun gelirleri vardır. Hulâsa tediye muvazenesi mevzuunda zengin memleket­ ler ticaret açığına ehemmiyet vermezler. Bizim gibi imkânlarla mukayyet olan memleketler ha­ kikaten istihlâklerinde fedakârlık yapmak ve mümkün olduğu kadar dış ticaret muvazenesini denk tutmaya mecburdur. Bu dış ticaret muvazenesi bilhassa harb yıl­ larının arifesinden başlıyarak, biraz evvel izah ettiğim, geniş ölçüde kömür ihracatı sayesinde lehte bir inkişaf kaydetmiş ,yani ihracatımız it­ halâttan fazla olarak devam etmiştir. Bütün harb yılları içinde lehte inkişaf ettik­ ten sonra harb yıllarının yavaş yavaş tesirleri­ nin izale olmaya başladığı 1946 yılından sonra vaziyet değişmeye başlamıştır. 1946 yılının lehte bulunan büyük bir husu­ siyeti o yılın mahsul durumunun çok bereketli olması ve bir kısım mahsulün satılarak lehimize kaydedilmesidir. Bununla beraber ticaret mu­ vazenemiz mütevazı olmak üzere lehte bir fark göstererek devam ede gelmiştir. 1946 dan sonra yani dünya harb ekonomisin­ den sulh ekonomisine geçtikten, normal istihsal başladıktan sonra ve muztarip Avrupa devletle­ ri kendi ihtiyaçlarını yavaş yavaş temin edip dışarı pazarlara yavaş yavaş mal satmaya başla­ dıktan sonra memlekette stok eksiğimizi telâfi et- — 1038 —