İLİ : IĞDIR TARİH : 01.04.2016 “EDEP VE HAY” “İman yetmiş küsur şubedir. En üstünü Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına iman etmek, en alt derecesi de insanlara zarar verecek şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.”2 İslam, ahlâk bilginleri, hayâyı; Allah’a karşı hayâ, insanlara karşı hayâ, kişinin kendisine karşı hayâsı, olmak üzere üç kısma ayırmışlar ve şöyle açıklamışlardır: Aziz ve Pek Muhterem Müslümanlar Rabbimiz, bizleri yaratılmışların en üstünü kılmış ve bu mertebede kalabilmemiz için de edep ve hayâ denen mukaddes bir duyguyu bizlere ihsan etmiştir. Hayâ, dinin ve temiz fıtratın kötü ve ahlak dışı gördüğü birşeyi yapmaktan utanmak ve çekinmektir. Edep ise Allah rızasına uygun, dinin gerekli kıldığı, aklın da hoş gördüğü hareket ve sözlerin hepsidir. İffet, zarafet, nezaket, adaletin tatbiki, yumuşak davranma ve insaf gibi güzel vasıfların tümünü ifade eden bir ahlaktır. Bir başka ifade ile edep: insanları güzel davranışlara davet eden ve kötü davranışlardan da alıkoyan bir meziyettir. İmam Hasan Basrî, edebi şöyle tarif eder: “Edep, dinin gerçeklerini bilmedeki ince anlayış, dünyanın geçici ve aldatıcı zevklerine aldanmadan Allah’ı hatırlatan bilgiler edinmek için yapılan eğitimdir.” Edep; eğer fertler olarak bizlere, toplumun her kesimine ve her alanına hâkim olmazsa orada kokuşmalar, isyanlar, canilikler, ahlaksızlıklar, boşanmalar, iftiralar ve bencillikler görülmeye başlar. Edep; ilk önce ailede başlar. Edebi özümsemiş bir ailenin nesilleri de edepli olacaktır. Edepli nesiller edepli toplumları meydana getirecektir. Aziz Müminler Resûl-i Ekrem, hayâyı şöyle tarif eder. “Hayâ, sadece sizin anladığınız manada değildir. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, bütün organları her türlü günah ve haramdan korumaktır. Dünyanın geçici nimetlerine aldanmamaktır. Ölümü ve ölümden sonraki hayatı asla unutmamaktır.” Edep ve hayâyı kuşanan kalpte ancak hayır ve güzellik bulunur. Edebi şiar edinmiş bir zihinden ancak faydalı düşünceler sadır olur. Edeple konuşan bir dilden ancak hayırlı ve hoş sözler dökülür. Böyle bir dil, kendini ilgilendirmeyen boş sözlerden, dedikodu, yalan, iftira gibi mümine yakışmayan konuşmalardan uzak durur. Edep ve hayâ ile nazar eden göz, kendi ayıbını aramaktan başkalarının kusur ve noksanını göremez. “Söyle müminlere, gözlerini muhafaza etsinler.” âyetinin terbiyesinden geçen göz, mahremiyet sınırlarını ihlal edemez. Edep ve hayâ perdesine bürünen kulak, Rabbimizin hoşnut olmadığı her türlü söze kapalıdır. Edep ve hayânın tadına varan gönül; kin, haset, kibir, nefret gibi her türlü nefsani duygunun esaretinden kurtulur. İslam’ın insanlığa öğrettiği ve Müslümanlarda bulunmasını istediği güzel vasıflardan birisi de hayâ duygusudur. Hayâ, İslam ahlakının özü, imanın da bir parçasıdır. Bundan dolayı Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Her dinin bir ahlâkı vardır. İslam’ın ahlakı da hayâdır.”1 “Allah’a karşı hayâ, O’nun emir ve yasaklarına uymakla olur. İnsanlara karşı hayâ, onlara eziyet etmemek ve yanlarında çirkin işler yapmaktan ve çirkin sözler söylemekten kaçınmakla olur. Kişinin kendisine karşı hayâsı ise, edepli olması demektir.” Peygamberimizin: “Utanmıyorsan dilediğini yap.” buyurması, hayânın insanı kötülüklerden alıkoymada ne kadar güçlü bir unsur olduğunu ortaya koymaktadır. Allah Teâlâ da: “Kim de, Rabbine hesap vereceğinden korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, onun varacağı yer cennettir.”3 buyurarak edep ve hayâ timsali insanları cennetle müjdelemektedir. Kuşkusuz ki, hayâ her zaman için güzel ve gereklidir. Ancak hayanın daha güzel olduğu bazı yerler vardır. hayâ erkekte güzel,kadında daha güzeldir. Edep ve hayâ sahibi olmak, aynı zamanda saygı, hoşgörü, adalet, dürüstlük, sevgi ve nezaket gibi güzel vasıflara sahip olmayı da beraberinde getirir. Bundan yoksun olan insanlar ve toplum içindeki saygınlığını yitirirler. Değerli Kardeşlerim İnsan her yaşta, her çağda ve her konumda edep ve hayâya muhtaçtır. Ancak bugün büyük oranda insanlık, bir edep ve hayâ mahrumiyeti, bir ahlak çöküntüsü yaşamaktadır. Günümüz dünyasında ahlâkî değerler giderek yozlaşmaktadır. Öyle ki, önceleri edep ve hayâ sahibi olanlar övülür, değerli görülürken, şimdilerde edepli davranmak ve hayâlı olmak bir eksiklik, bir zayıflık gibi algılanmaktadır. Edebe aykırı sözler sarf etmek ve ahlâk dışı davranışları alenî olarak işlemek ise ne acıdır ki kimilerince cesaretin, özgüvenin ve özgürlüğün göstergesi kabul edilmektedir. Nice zihinler, gönüller ve bedenler edep ve hayâ ile yücelmek yerine edepsizliğin girdabında boğulmaktadır. Fıtratı zedeleyen, ahlakı zayıflatan, hayâ perdesini yırtan araçlar her geçen gün artmaktadır. İnsanlık, nicelerinin ar damarlarının çatlayışını üzüntü ve ibretle izlemektedir. Netice olarak; haram ve günahlardan kaçınmak edeptir. Farz, vacip ve sünnet-i seniyye ile amel etmek edeptir. Allah’u Teâlâ’yı görüyormuşçasına ibadet etmek, O’nun her an bizi gördüğünü, açık gizli bütün halimize vakıf olduğunu bilerek davranmak edeptir. Diline sahip olmak, kimsenin kalbini kırmamak, nefsi için herhangi bir davada bulunmamak, sabır ve sükûnetle hareket etmek de edep’tir. Hutbemizi, müminin nişanı olan edebe dair şu veciz ifadelerle bitirmek istiyorum: Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ’dan, Giy o tâcı emin ol her belâdan. 1 Malik, Hüsnü’l- Huluk, 2, II, 905. Müslim, İman,58, I,63 3 Naziat:40-4l 2 Hazırlayan : M.Maruf TUNÇ-Mezra Köy Camii Redaksiyon: İl İrşad Kurulu