analiz cinsi için çok önemli bulunmakta ve onun değerini ifade eden en önemli ölçüt olarak algılanabilmektedir. Güzel olanın ne olduğunu belirleyen niteliklerin tanımlanması ve güzelliğin algılanması hakkında toplumsal ve bireysel farklılıklar olsa da, güzel her zaman değerli, iyi ve hoş bulunmaktadır. Güzelliğin felsefe tarihinde iyilik, doğruluk, dürüstlük erdemli davranış gibi etik değerlerle birlikte algılandığı ve ifade edildiği dönemler olmuştur. Ben bu sunumda güzelliği, niceliksel açıdan üzerinde uzlaşılan altın oranlar ve sağlıklı olmanın bileşiminde hoş, çekici olarak algılanan kadın güzelliği olarak ele alacağım. Güzellik, estetik bir değer olarak anlamlı ve bu yönüyle iyidir. Etik açıdan kaygı uyandıran yönü kadının kimliğinin tümüyle güzellik / çirkinlik ekseninde değerlendirilmeye indirgenmesi ve onun tüm niteliklerini maskelemesidir. Günümüzde kadın güzelliği onun birey olarak varolan potansiyelini kullanarak, eğitim aracılığıyla kendini geliştirmesi ve insan olarak kendi değerini toplumsal açıdan ifade edebilmesinin önünde engel oluşturan politik bir silaha dönüştürülebilmekte ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığının araçlarından birisi olarak yansıyabilmektedir. Bu konuda siyaset ve toplumbilim açısından en çok kaygı uyandıran yön, bu etik – estetik - politik savrulmadır. TIP ETİĞİ IŞIĞINDA KADIN GÜZELLİĞİ; “EFSANE GÜZELLİK” Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Giriş Geçtiğimiz yıl içinde katıldığım bir toplantıda İsveçli bir kadın televizyoncu yaptıkları bir araştırmadan söz etmişti. TV de gözüken erkekler, toplumdaki erkek fiziksel görüntüsün dengeli bir dağılımıyla yansıyormuş. Şişman, zayıf, genç, yaşlı, göbekli, kel vb fiziksel özellikler toplumdaki temsil edildiği oranda ekranda da görünüyormuş ama kadınlara gelince büyük oranda 20-40 yaş aralığında, ince, uzun saçlı, uzun boylu kadınlar ekrandaki kadın tipini oluşturuyormuş. 44 SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 Bu konuyu saptayan araştırmayı öğrendiklerinde bununla ilgili bir haber yapmak üzere mikrofon ve kamera eşliğinde halka fikirlerini sormuşlar. Fikrini sordukları kadın o anda kendini bakımlı hissetmiyorsa, konuşmayı reddediyormuş ya da yanındakine yönlendirerek geçiştiriyormuş. Her görünümdeki erkekeler ise rahatlıkla konuşuyorlarmış. Bu ilginç anekdot, kadınların toplumda görünür olmasında dış görüntüsünün belirleyiciliğiyle ilgili önemli ipuçları veriyor. Bu durum kadınlar tarafından benimsenmiş gözükmekle birlikte, kadınlara toplumsal bir değer yargısı olarak dayatıldığı da söylenebilir. Yine TV de bir dizi de zengin kariyer sahibi erkeklerin havuz kıyısında genç güzel kadınları izlediği bir otele yaşlı ve zengin bir kadının gelerek güneşlen- mek istemesiyle otel yönetiminin zor durumda kalması (!) irdeleniyordu. Güzellik kavramı, değişen zamanlarda ve hemen tüm toplumlarda kadın Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Güzellik orantılı ve sağlıklı olmakla birlikte algılanan çekicilik olarak değerlendirilirken, sağlığı bozacak uygulamaların güzellik uğruna normalleştirilmesi tıp etiği açısından tartışılmaktadır. Öncelikle zarar vermeme ilkesi, güzellik adına ve hastalığın olmadığı bir durumda, bazen bir dizi komplikasyonlarla hastalık oluşturacak biçimde gözardı edilebilmektedir. Bu konuda aydınlatılmış onam alınması hekim sorumluluğu açısından yeterli midir? Günümüzde güzellik ölçütlerinin ırk, yaş, kilo ayrımcılığıyla uç noktalara savrulduğu, beyaz, genç, ince görünerek değerini artırmak uğruna sağlığını tehlikeye atmanın normalleştirildiği bir ortamda; tıp etiğinin estetik alanındaki önemli ilerlemelerle sınırları nereye kadar zorlayacağı da önemli bir tartışmadır. Güzellik Güzellik: Görme ve işitme duyuları aracılığıyla, hoşumuza giden ve bizde hayranlık duygusu uyandıran biçim ve ölçülerin oluşturduğu uyumlu bütün. Kadın Güzelliği: 1. Estetik bir zevk, coşku, hoşlanma duygusu uyandıran nitelik, hüsün. 2. Güzel olan bir kimsenin niteliği (Türk Dil Kurumu). Güzellik konusunda Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulduğumuz tanımlarla başlayarak, güzelliğin iyilikle, yani estetiğin etikle birlikteliğine değinelim. Güzellik ve iyilik çoğu zaman birlikte anılırlar. Güzel olanın iyi algılanması geçmişten günümüze pek değişmemiştir. Bu bağlamda güzel olan iyidir algısı yerleşik bir değer olarak benimsenir. Güzel olanın niteliği kadar, “güzel” olarak tanımlayan öznenin niteliği de belirleyicidir. “Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa” (Âşık Veysel) Güzel (Kalόn ) “Güzel” olarak tercüme edilmesi pek doğru olmayan Kalόn sözcüğü bile bizleri dikkatli olmaya yönetmeye yeter. Kalόn hoşa giden her şeydir, hayran bırakan, çekici olan’dır. Güzel nesne, en başta görme ve işitme olmak üzere, duyulan biçimiyle okşayan bir şeydir. Ancak duyularla algılanan bu özellikler, tek başına bir nesnenin Güzelliğini ifadeye yetmez: insan vücudunda, gözden çok, zihin gözüyle algılanabilir nitelikler, ruhun ve kişiliğin niteliği önemli bir rol oynar. Buradan hareketle, Güzelliğin ilk kavramından söz edebiliriz; ne var ki bu Güzellik kendine özgü ve bağımsız olmayan, onu sergileyen çeşitli sanatlarla bağlantılı bir Güzelliktir: ilahiler, kozmosun ahengiyle, şiirler insanları keyiflendiren sihirli, heykeller parçaların uygun ölçü ve simetrisiyle ve güzel konuşma doğru ritimle Güzelliği ifade eder (Umberto, 2006:41). “Oran ve Uyum Olarak Güzellik” Güzelliği soyut bir kavramdan somut bir esere dönüştüren sanatçıların eserlerinde oran ve uyum açısından bizi cezbeden bir güzelliğe rastlarız. İlk Pitagoraçılar için, uyum sadece tek-çift arasındaki zıtlıktan değil, aynı zamanda sonlu-sonsuz, tekli-çokluk, sağ-sol, dişi-erkek, doğru-eğri vb. arasındaki zıtlıktan kaynaklanıyordu, ama Pitagoras ve tilmizler için iki zıtlığın karşıtlığında içlerinden sadece biri kusursuzluğu temsil ediyordu: tek sayı, doğru kare iyiyi ve güzeli; onlara zıt konumdaki gerçeklikler ise yanlışı, kötüyü ve uyumsuzluğu temsil ediyordu (Umberto, 2006: 72-77). MÖ VI. yüzyıl sanatçıları tarafından yapılan genç kız heykellerine bir göz atalım. Bunlar Anakreon ve Safo’nun SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 45 başlarını döndüren kızlar mıdır, onların gülümseyişlerinde, bakışlarında, yürüyüşlerinde, saç örgülerinde buldukları güzellik nedir? Herhalde Pitagoraçılar kızların güzelliklerini, mizaçlarındaki dengenin çekici bir ten oluşturmasına, kollarının ve bacaklarının gezegenler arasındaki uzaklıklar ölçüsünde net kurallara uyan doğru ve uyumlu bir bağla birleşmesinde bulurlardı. MÖ VI. yüzyıl sanatçısı, ozanların yücelttiği, kendisinden de bir ilkbahar sabahı sevgilisinin yüzüne bakarken gördüğü ölçüsüz güzelliği yaratmak zorunda hisseder kendini; ne var ki bu güzelliği taştan yontması, kızın görüntüsünü bir biçimde somutlaştırması gerekir. İyi biçim için gerekli şeylerin ilki işte bu doğru oran simetri koşuluydu. Bu yüzden sanatçı gözleri eşit yontmuş, saç örgülerini eşit dağıtmış, göğüsleri aynı büyüklükte göstermiş, kollara ve bacaklara eşit doğruluğu vermiştir. Aynı zamanda da genç kızın elbisesinin kat yerlerini eşit ve simetrik yontarken, aynı kuralı o dönem heykellerinin tipik özelliği olan belli belirsiz tebessümle kıvrılan dudakların uçlarına da uygulamıştır (Umberto, 2006: 72-77). Göründüğü kadarıyla, Ortaçağ sanatçısı insan vücudunun ifadesini değerlendirirken, oranlar matematiğinden yararlanmamıştır. İnsan bu ilgisizliğin nedenlerinden birinin ruh güzeliği karşısında bedenselliğin değersizliği olduğunu düşünebilir. Elbette ki Ortaçağ dünyasının son dönemi, Aquino’lu Aziz Tommaso’nun insan vücudunun bir Yaratılış harikası oduğu değerlendirmesiyle henüz tanışmamıştı. Yine de çoğu durumda, homo quadratus sembolizminde olduğu gibi, ahlaki güzelliği belirlemek için Pitagorasçı oran kullanılmıştır (Umberto, 2006: 72-77). Güzel-İyi (Kalokagathia) Güzellik ve estetikle, iyilik ve etiğin en çok birlikte anıldığı dönem 18. yüzyıl İngiltere’sidir. N. Arat, Etik ve Estetik Değerler kitabında “18. Yüzyıl İngiliz Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler Arasındaki İlgi Sorunu” başlığıyla bu konuyu her yönüyle tartışır. 18. yüzyılda iyi ve güzel, etik ve estetik çok yakın bir ilgi içinde ele alı46 SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 nıyordu. 18. Yüzyılın özgün iç-duygu anlayışının iyiliğe vegüzelliğe doğru bir eğilim göstemesi için hemen hemen hiçbir zorlamaya gerek yoktu. Örneğin, Shaftesbury ve Berkeley’in yalnızca ustaları Platon’a geri gidip Onda erdem ve güzelliği ikiz değerler olarak bulmaları yeterliydi. Ama, Onların ahlaksal ve estetik değerler arasına açık seçik bir çizgi çizmemelerine Platon’un etkisi kadar, içinde bulundukları genel düşünce ortamı da neden olmuştur. Bu dönemde tinsel incelik ve özyapı, özdeksel nesnelerin inceliği ve özyapısından daha değerli tutuluyordu. Ama ikisi aynı cinsin türleriydiler ve birinde uzman olan bir kimsenin ötekinde de uzman olması doğaldı. “Güzel sanatlardaki bir beğeni, gerçekten çok yakını olduğu ahlaksal-duyu ile elele yürür” diyor Lord Kames yahut gerçek adıyla Henry Home (1696-1782). (Arat, 1996: 135, 153). Felsefedeki Etikten Tıp Etiğine; İyi Nedir? Felsefe, Yunanca “bilgi sevgisi” anlamındadır. İlk dönemlerde bilgi sevgisi olarak tanımlanan felsefe, Sokrates’de “neyi bilmediğini, bilme” şeklinde tanımlanmıştır. İlk kez Pythagoras kendisi için “ben bir philosophos’um” demiş. Ama bu günkü anlamında felsefenin babası sayılan, Herakleitos tarafından kullanılmıştır. Felsefe, insanın evrenle ilişkisini kavramsal olarak açıklayan sistematik, bilimsel bilgidir. Etik ise felsefenin alt dalı olarak, kısaca, ahlaki değerler felsefesidir. Etik, insan eylemlerine ilişkin değerler felsefesi olarak ortaya çıkmıştır. Etik, insan insan ilişkilerinde açık uçlu sorulara “iyi- kötü” değerlendirmeleri ile yanıtlar bulmaya çalışır. Etik kavramı, Yunanca ethos sözcüğünden türetilen “davranış biçimini ifade eden karakter” anlamına gelir ve “ahlaki değerler statüsü” olarak tanımlanır. (Keleş ve Ertan, 2002) Etik, Aristoteles’ten bu yana bir felsefi disiplin olarak tanımlanır. Etik’in Yunanca’daki kullanımına ilişkin iki farklı anlamı söz konusudur. İlk kullanımı alışkanlık, töre, görenek anlamlarını taşır; eylemlerini antik sitede geçerli olan töreye uygun olarak eğitim yoluyla düzenlemeye alışkın kişi, genel kabul gören “ahlak yasası” normlarını izlediği sürece “etiğe” göre davranmaktadır. Ama dar anlamda ve asıl anlamına göre, etiğe göre eylemde bulunan ve davranan kişi, aktarılan eylem kurallarını ve değer ölçülerini sorgulamadan uygulamayıp; aksine, kavrayarak ve üzerinde düşünerek talep edilen iyiyi gerçekleştirmek için onları alışkanlığa dönüştüren kişidir. Alışkanlık, töre ve görenek karakter anlamını da almakta, erdemli olmanın temel tavrı olarak pekişmektedir. Yunanca ethos kavramının Latince karşılığı mos sözcüğüdür. Hem töre hem de karakter anlamına gelir. Ahlak, bir insan topluluğunda karşılıklı ilişkilerde gelişen saygı ve birbirini benimseme süreçlerinden oluşan ve kendilerine norm olarak geçerlilik tanınan geneli bağlayan eylem modellerini içerir. Olgunlaşmış yaşam biçimlerini temsil eden düzen kurumlaşmalarını; bir topluluğun değer ve anlam anlayışlarını yansıtan yaşam biçimlerini gösterir. (Pieper, 1999: 2931, 86) İyi ile kötü arasındaki ayrım, evrimsel süreçte mistisizme dayandırılarak Tanrı’nın ve onun yarattığı doğal düzeni temsil etmiş, daha sonra yerini, daha iyi bir dünya ve evrene sahip olma yolunda birey ve toplumsal davranış biçimlerini sorgulayan bir etik anlayışa bırakmıştır. Etik değerler, eskiden metafizik kavramlarla temellendirilirken, günümüzde insanların daha iyi yaşamalarını ve dünyanın bir bütün olarak ileriye gitmesini sağlamaya yönelik kavramlarla temellendirilmelidir. Geçmişte değerler felsefesi dar bir mekânda, dar bir zaman diliminde oluşan ikilemleri irdelerken, teknolojideki sınırsız ve hızlı gelişmenin yansımasıyla günümüzde, gelecek kuşaklar ve evren kavramları da ikilemlerde belirleyen olarak önem kazanmıştır. Etik genel olarak, her konuyla ilgili normların yapısına ilişkin düşünceler oluşturur, değerlendirmeler yapar. Yeni ortaya çıkan sorunsala ilişkin çözüm önerileri oluşturur, tartışır. Etik, genellikle bilimin ve hukukun yolunu açan bir nitelik de taşımaktadır (Çobanoğlu, 2009: 10). Felsefe’nin etik alanında irdelediğimiz “iyi eylemlerin niteliğini” insanların öteki insanlarla en yoğun biçimde iletişim ve etkileşim içinde oldukları meslekleri açısından ele aldığımızda, “meslek etiği” kavramıyla karşılaşırız. Tıp, meslek, sanat olması yanında bilimsel uygulamalı bir etkinliktir. Amacını gerçekleştirmek için bilimin bütün dallarındaki bilimsel bilgileri ve bilimin yöntembilgisini kullanan bir teknik disiplindir. Etiğin uygulamalı etiğe yansıyan farklılaşmış uzantısı olarak tanımlayabileceğimiz tıp etiği, tıp uygulaması sırasında hekim-hasta, hekim-hekim, hekim-kurum, hasta-sağlık politikası, denek -araştırmacı hekim, vb. ilişkilerinde belirlenen değer sorunlarıyla ilgilenmektedir. Etik, insan eylemleri ile uğraştığı, hekimlik mesleği de insan odaklı olduğu için tıbbi etiği meslek etiklerinin başlangıcı sayabiliriz. En yüksek uzmanlık gerektiren mesleklerin bilimler değil, uygulamalı bilimler, dolayısı ile sanatlar olduğu söylenmektedir (Koslowski, 2000: 38-40). Hekimlik mesleği özel olarak sanattır çünkü onun yöneldiği “şey” hasta olarak insan, genel olmayan, standartlaştırılamayan eylem nesnesidir. Bundan dolayı meslek etikleri hareketinin tıp etiği ile başlaması ve daha sonra diğer mesleklere doğru uzanması akla yatkındır. Ayrıca bugün tıp etiğinden beklenen, bir bilim adamının, ilgili alanda araştırma yaparken veya mesleğini icra ederken genel olarak neleri yapması ve neleri yapmaması gerektiği sorusunu ve bir bilim adamının belirli bir durumda karşılaştığı bir sorunu nasıl çözmesi gerektiği sorusunu yanıtlamasıdır (Kuçuradi, 2000). Etiğin felsefenin alt dalı olarak tıp uygulaması içindeki farklılaşmış uzantısını “Tıbbi Etik” olarak tanımlıyoruz. Tıp etiği, tıbbi uygulamalar içinde “iyi”nin ne olduğunu irdelerken bazen önemli sorun kümelerinde gündeme gelen olumsuz olayları tanımlar ve yorumlar böylece, kötünün karşıtı olan iyi eylemlerin de sınırlarını tanımlanmış olur. Bu alanda yapılan, yapılacak olan tartışmalar, etik açısından sorun olan durumların saptanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesini sağlayacaktır. Genel olarak tıp etiği konusunda bilgilenme ve bilgilendirme arttıkça, etik dışı olarak nitelenen olaylar azalacaktır. Her gün yenilenen tıp bilgileri, uygulamaları değer sorunlarının da değişmesine ve yenilenmesine yol açmaktadır. Bu nedenle Tıp etiği alanı sürekli kendini yenilemek zorundadır. Her yeni buluş, yarattığı olumluolumsuz etkileriyle tıpta yeni değer sorunları tartışmasına yol açmakta ve dolayısıyla akademik olarak hemen tıp etiğinin konusu olmaktadır. Günümüzde Tıp uygulamalarında, hekimlik, hasta hakları ve bilimsel etik açısından “en iyi” sonuca ulaşabilmek için, konuyla ilgili değişik uzmanlık alanlarının hep birlikte interdisipliner çalışması, uzmanlık bilgi birikimi ve etik alanının akademik eleştirel değerlendirmesinin etkileşimiyle “doğru” kararlar alınması bir zorunluluktur. Tıp Etiği hekimin görevleri ve sorumluluklarını işleyen akademik bir disiplindir. Bu bakımdan tıp eğitimindeki yeri ve önemi büyüktür. Zamanla gelişen ve değişen teknolojiyle uyumlu olarak yeni boyutlar kazanan tıp uygulamalarının ortaya çıkardığı sorun kümelerinin hukuki yönlerinin incelenmesi, değer sorunlarının tartışılması ve bu boyutlar ışığında bazı sonuçlar çıkarılması bu branşın görevleri arasındadır. Gelinen noktada bazı bilimsel araştırma ve uygulamaların (örneğin insan klonlama) yapılabilirliği değil, yapılma(ma)sının deontolojik, hukuki ve etik yönleri önem taşımaktadır. Özellikle tıp alanında teknolojik gelişmeler ve bilimsel bilgilerin logaritmik artışı sonucu hekimin kendini yenileme ve niteliğini yükseltme uğraşı ona, araştırma ve bilimle uğraşan insan olarak sorumluluk yüklemektedir. Olumlu ve tıbbı geliştiren katkıları yanında, teknoloji, kendisiyle ilgili soru işaretlerini de artırmaktadır. Teknolojinin kullanımı arttıkça, diyebiliriz ki etiğin ve tıbbi etiğin sorumluluk alanı da genişlemektedir (Selsam, 1995). Hekimin seçim yapmak zorunda kaldığı ikilemler tıbbi etiğin konusudur. İkilem yaşatan olayların, aynı tıbbi sorun çerçevesinde kümelenmesi ise etiksel sorun kümelerini oluşturur. Bilimsel bilgileri ve bilimin yöntem bilgisini kullanan uygulamalı bir etkinlik olarak tıp alanında; hekim has- ta ilişkisi, hasta hakları, tanının söylenmesi, ölümcül hastalarla iletişim, araştırma ve yayın etiği, bilim etiği, araştırma etik kurulları, bilimsel araştırmalarda dürüstlük, editoryal etik, akademik etik, bilimsel araştırmaların değerlendirilmesi tıbbın farklı boyutları bağlamında tıbbi etik sorun kümeleridir. Kadın güzelliği olarak tanımlanan estetik değer, en fazla plastik ve rekonstriktif cerrahi alanının konusu içinde yer almakla birlikte tıp uygulamalarının birçok türünde farklı biçimlerde karşılaştığımız bir kavramdır. Bu kavramın tıp uygulamalarındaki yeri ve önemi birçok kez tıp etiği açısından ikilemler yaratmaktadır. İleri düzeyde yanıklarla kurtarılarak, yoğun bakımda yaşatılmaya çalışılan 6 aylık kız bebek için ailesinin yanıklarla kızın değerinin bittiğini, bu durumda yaşamasının anlamı olmadığı için tedavisine onay vermedikleri ve belgeleri imzalayarak yoğun bakımdan çıkarıp, eve götürmek istedikleri vakada; hekimlerin yaşadıkları etik ikilem ve mahkemeye başvurarak tedaviyi sürdürme yönündeki kararlarını hatırlıyorum. Bu vakada, kadın güzelliği kavramının kız bebeğin yaşam hakkından önce algılandığı bir değer sistemiyle karşılaşıyoruz. Üstelik yetişkin bir kadın değil, kendisiyle ilgili karar verme yeterliliği olmayan bir bebek için ailenin verdiği karar birçok yönüyle bir etik sorundur. Yaşatılan bu bebeğin ailesiyle ilişkileri ve sonraki bakımı sosyal pediatri vakası olarak birçok etik ikilemle birlikte sürmüştür. Bir eylemin etik değerini irdelerken, etik yaklaşımlara göre temellendiririz. Burada evrensel olarak kabul gören dört ana yaklaşımdan söz etmek olasıdır. Bunlar Kant’cı, Utilitaryen (yararcı), Komunitaryen, Liberal yaklaşımlardır. Tıbbi Etik alanında en çok Kant’cı ve Utilitaryen görüşler dikkate alınır. Hangi yaklaşım temel alınırsa alınsın, Tıbbi Etik açısından olayları ve olguları değerlendirirken etik ilkelerin ne oranda ve nasıl kullanıldıklarına bakarız. Tıp alanında benimsenen temel etik ilkeler; aydınlatılmış onam ve özerkliğe saygı ilkesi, sır saklama ilkesi, adalet ve eşitlik ilkesi, yararlılık ilkesi... olarak sıralanabilir. SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 47 Tip Etiğinde Kuramlar ve Ilkeler Tıp Etiğinde Kuramlar Evrensel “iyi”yi tanımlamak mümkün mü? Günümüzde en çok bilinen dört etik kuramı burada tartışacağız. Bunlardan özellikle ilk ikisi tıbbi etik alanında yaygın olarak kullanılmaktadır (Beauchamp ve Childress, 1994). Tarih boyunca, felsefeciler etik kurallarına uygun “iyi” yaşamın sistemli ve geniş kapsamlı bir çözümlemesini yapmağa çalışmışlardır. Böylece geçmişten günümüze çeşitli etik kuramlar (ya da daha doğru bir deyişle “etik yaklaşımlar”) oluşturulmuştur. Bu etik kuramlar etik kurallara uygun davranışları anlamak, çözümlemek, değerlendirmek ve yönlendirmek için bir temel oluşturmuşlardır (Jardins; 1997). Etik kuramları, etik sorunları tartışmak ve anlayabilmek için ortak bir dil işlevi görür. Felsefi etik, akla dayalı bir diyalog için gerekli olan ortak dilin gelişmesine katkıda bulunur. İkinci olarak, türlü etik kuramları geleneklerimizde önemli roller oynadıklarından, pek çoğumuzun düşünme biçimlerine de yansırlar. Böylece, düşüncelerimizin biçimleri ve varsayımlarını daha iyi tanıyabilir, görüşlerimizi daha iyi yansıtabilir ve onları daha iyi savunabiliriz. Bunlar kadar önemli olan bir nokta da, düşünme yöntemlerimizin eleştirel bir incelemesini yapabilecek felsefi bir bakış açısı kazanmamızdır. Bunları açıklığa kavuşturarak, sorunları etik sorunlar olarak daha iyi görüp anlayabilecek bir konuma geliriz. Üçüncü olarak, bir etik kuramın geleneksel işlevlerinden biri rehberlik ve değerlendirme yapmasıdır. Kuramları özgül durumlara uygulamakta ve özgül tavsiyelerde bulunmakta onlardan yararlanırız. Etik, uzun tarihi çözümlemeler yapmak ve tavsiyelerde bulunmak için yararlanabileceğimiz ussal bir temel sağlamaktadır (Jardins, 1997). Etik açısından eylemlerin “iyilik” değeri tartışılırken, görüşleri bir sistem içinde dile getirerek, eylemi bu görüşe uygun temel değerler açısından ele almak gerekir. Bu görüşlerin hepsinde eylemin ahlaki değerinin “iyi” olması istenir. Bu amacı sağlamak için, amacın kendi niteliği, ona ulaşmak için kullanılan araçlar, eylemin sonuçları, sonuçların etkilediği kişi (ya da kişiler) değişik kuramlara (yaklaşımlara) göre değerlendirilebilirler. 48 SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 Kantiyen Kuram Bireyin sorumluluk duygusu ve özgür istenciyle, içsel değerleri doğrultusunda tutum alışı önemlidir. İyiyi “iyi”, olduğu için bir ödev yaklaşımıyla istemelidir. Araç amaç ilişkisi eylemin niteliğine ilişkin bir değerlilik yaratmaktadır. Eylemin sonucu ne olursa olsun yola çıkarken saptanan amacın niteliği eylemin değerini belirler. Bireyin sorumluluk duygusu ve iyiye yönelik içsel değerleri güçlendirilerek yapılmayan, özgür istenç olmaksızın gerçekleştirilen eylem sonucu ne olursa olsun değersizdir. Ayrıca, insan, gerekçesi ne olursa olsun hiçbir amaç için araç olarak kullanılmamalıdır (Kant, 1982, s. 36-38) (Beauchamp ve Childress, 1994: 56). Yararcı “Utilitaryen” Kuram Bu görüşte en fazla kişinin iyiliğini sağlayan eylem en iyisidir. Bireyin içsel değerleri önemsenmez. Az sayıda olan insanların daha çok zarar görecek olması da, iyiliği çok olanların yanında ihmal edilebilir. Burada dar anlamda alındığında araç - amaç ilişkisi eylemin değerini belirlemez. Gerçekleşen eylemin sonuçları eylemin değerini belirler. (Beauchamp ve Childress, 1994, s. 47-55) Burada eylemin değeri açısından, eylemden etkilenen bireylerin sayısı ve eylemden etkilenme dereceleri önemlidir. Komunitaryen Kuram Toplumu oluşturan her bir birey değerlidir. Tüm toplumun hep birlikte daha iyiye gitmesine yol açacak eylem en iyisidir. Burada da eylemin değerini tüm bireyleri daha iyi konuma hep birlikte ulaştıracak eylemin sonuçları önemlidir. Bireylerin içsel niyeti ve eylemin amacı önem taşımaz (Beauchamp ve Childress, 1994: 77-84). Liberal Kuram “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözüyle ekonomide tanımlanan liberal görüş için özgür davranabilme ve bireyin kendi istenci doğrultusunda eylemde bulunabilmesi ve bu eylemin iyiye ulaşması değerlidir. Bu görüş, her bir bireyin kişisel özellikleri ve yeterliliği oranın- da “hak ettiği iyi”ye ulaşmasından yanadır (Beauchamp ve Childress, 1994: 69-76). hastalar ve toplum açısından problem doğuracak şekilde eylemlere yol açıyorsa, bu noktalarda özerkliğin sınırları çizilmelidir. Tıbbi Etik İlkeler Araştırma ve yayın etiği açısından, araştırmacı /hekim-denek/hasta/katılımcı ilişkisinde katılımcıya bilgi verildikten sonra araştırmaya /önerilen tedaviye katılımı için onayı alınmalıdır. Buna Tıbbi Etik alanında aydınlatılmış onam diyoruz. Akademik bir alan olarak Tıbbi Etik alanında, uygulamalar sırasında tıbbi etik ilkeler göz önünde bulundurulur. Eylemin değerini hangi yaklaşıma göre sorgularsak sorgulayalım, evrensel olarak geçerliliği olan dört temel etik ilkeye uygun davranılmalıdır. Bazen ilkelerin birbiriyle karşıtlık ilişkisi taşıdığı olaylarda, koşullar bağlamında en uygun ilke kullanılmalı ve en az değer kaybıyla en fazla ilke kullanılarak tıbbi eylem gerçekleştirilmelidir. Şimdi bu ilkeleri kısaca irdeleyelim (Beauchamp ve Childress, 1994). Aydınlatma ve özerkliğe saygı ilkesi Aydınlatma; Hekim hastasını hastalığı hakkında bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu bilgilendirme açık, anlaşılabilir bir dille ve hastanın kültür düzeyine uygun şekilde sevecen bir yaklaşımla anlatılmalıdır. Hekim yargılayıcı değil hastalık hakkında bilgilendirici olmaya özen göstermelidir. Özerklik ilkesi; Hasta yeteri kadar bilgilendikten sonra kendisiyle ilgili, bağımsız olarak düşünüp karar verebilme ve bu karar doğrultusunda eylemde bulunma yeterlik ve yetkinliğine sahipse özerklik ilkesi gündemdedir. Gelişen hasta hakları kavramıyla orantılı olarak özerklik ilkesi hekimlik uygulamalarında yer almaktadır. Özerklik ilkesinin yaşama geçirilmesinde hekim-hasta arasındaki bilgisel eşitsizliğin gereken oranda giderilmesi ve hastanın düşünüp, karar verip kendisi için uygun gördüğü eylemi uygulayabilmesi gereklidir. Hekim bilgilendirme ve hastasının kararına saygı gösterme şeklinde bu ilkenin yaşama geçmesine yardımcı olur. Özerklik ilkesi, uygulamada özerkliğe saygı ilkesine dönüşür. Tanı ve tedavi sürecinde hastanın alacağı kararların yaşama geçirilmesi ve alınacak kararlara katılımına bu ilke doğrultusunda davranarak olanak tanımalıdır. Bununla birlikte hastaların limitsiz bir özerkliği diğer Hekimler bilgisel üstünlükleri nedeniyle özerklik ilkesini, yararlık ilkesi lehine göz ardı edebilmektedirler. Burada hasta yeterliliği söz konusuysa, hastanın özerkliğine saygı göstermeye özen gösterilmelidir. Bireyin yararını, en iyi kendisinin değerlendireceğinden yola çıkılarak bu konudaki karşıtlık giderilebilir. Adalet ve eşitlik ilkesi; Adalet ilkesinin yaşama geçirilmesinde ülkelerin sağlık sistemleri önemli bir belirleyen olmaktadır. Sağlık, kişiden kişiye değişen bir olgudur. Mutlak eşitlik mümkün değildir. Doğumsal nedenlerle başlayan, bireysel yaşam alışkanlıkları, yapısal faktörler, çevresel etkilerle süren sağlık düzeyi bir insandan diğerine değişmektedir. Sağlık gereksinimleri de, insandan insana ve toplumdan topluma sosyokültürel olarak değişebilmektedir. Sağlıkta eşitlik, bütün insanların eşit sağlık durumunda olması değil, bir ülkedeki ilgili yurttaşlara sağlık hizmetlerine eşit ulaşma olanağının sağlanmasıdır. Sağlığın düzeyinin korunmasında ve yükseltilmesinde bireysel ve toplumsal sorumluluklar vardır. Sağlık düzeyinin yükseltilmesi, sağlığı geliştirme olarak değerlendirilebilir. Sağlık politikaları bireyin ve toplumun sağlık düzeyini geliştirmek amacıyla oluşturulurlar. Sağlıkta “eşitsizlik” kavramının ahlaki ve etik bir boyutu vardır. Sosyal devlet, bireyin haklarına ve toplumun tümüne değer veren bir anlayış gereği, tüm yurttaşlarına eşitlik ve adalet ilkesi doğrultusunda temel gereksinimleri karşılayacak oranda hizmet sunumundan sorumludur. Sağlık hizmetleri bireysel bir sorun değil toplumsal bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu devlet hukuki ve yönetsel düzenlemelerle yerine getirir. Sağlıklı yaşatmak için, devle- Foto 1 tin bireylere, gereksindikleri oranda, sağlık hizmeti sunumunu sağlık politikası olarak hukuki yönden düzenlemesi ve bunu yurttaşlarına temel düzeyde, eşit ulaşabilecekleri adil bir sistemle iletmesi gerekmektedir (Çobanoğlu, 2009: 19). Pahalı ve sürekli bakım gerektiren hastalıklarda tedaviye ulaşma şansı çok boyutlu eşitsizlikler yaratabilmektedir. Tedaviye ulaşma şansını bir araştırmaya katılmakla bulan hastalar, korku ve endişe ile kaygılanmaktadır. Bunlara araştırmaya katılmayı bıraktıklarında, başlanan tedavinin sürdürüleceği garantisinin verilmesi, aydınlatılmış onamı anlamlı kılacaktır. Zarar vermeme ilkesi; Tıp etiğinin eski ve önemli ilkelerinden birisidir. Hastanın teşhis ve tedavisini yapabilmek ve iyileştirmek için öncelikle zarar vermemek ilkesi tüm süreç bo- yunca özenle uygulanmalıdır. Yararlılık ilkesi; Başkalarına yardımcı olma anlamına gelen yararlılık terimi, hekimlik uygulamalarında hasta bireylerin yararını artırmaya yönelik eylemler olarak, “her tür koşulda hasta yararına öncelik verilmelidir” şeklinde yükümlülük haline getirilerek yararlılık ilkesine dönüştürülmüştür. Mutlak yararlı olmak ve yararla zararın dengelenmesi diye iki grupta değerlendirilebilir. Günümüzde, hiç zarar vermeden mutlak yararlı olan bir uygulama pek mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle “yarar ve zararın dengelenmesi” ve yarar lehine ağırlıklı kararların, yararlılık ilkesi uyarınca yaşama geçirilmesi daha doğru gözükmektedir. Son yıllarda artan hasta hakları ve aydınlatılmış onam kavramlarıyla hastanın özerkliğine saygı ilkesiyle SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 49 hekim tarafından değerlendirilen yararlılık ilkesi zaman zaman çatışmaktadır. Koşullara göre değişen biçimde temellendirilmek koşuluyla uygun olan ilke kullanılmalıdır. Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı Kişileri gruplamak ve farklılaştırmak için kullanılan ölçütlerden biri, cinsiyettir. İnsanların eşit doğduğuna inanılmasına ve kanun karşısında eşit olmalarının savunulmasına rağmen toplumsal cinsiyet ayrımı hep yapılmıştır. Toplumsal cinsiyet, sosyal, politik ve tarihsel olarak içselleştirilmiştir. Günümüzde biyolojik farklılıktan öte kendini toplumsal, ruhsal ve kültürel yapılanmaya bağlı olarak göstermektedir. Toplumlarda kadın-erkek farklılığı boyutlarını değiştirmiştir; özellikle mesleki açıdan farklılık kendini göstermektedir. Birçok meslekte kadınların yer alması istenmez. Bu tür mesleklerde yer alan kadınlarda toplumsal cinsiyet koşullanmasıyla, erkekçe değerlerle bezenerek görev üstlenirler. Böylece, son zamanlarda artan sayıda kadınlar erkek egemen mesleklerde de yer almaya başlasa da, bu durum genel olarak değişmemektedir. Hemşirelik, öğretmenlik gibi meslekler genel olarak kadınlara uygun görülürken yönetim kademelerinde genellikle erkekler vardır. Her yıl yayınlanan Dünyanın en önemli ilk 500 yöneticisi arasına son yıllarda da ilk kez kadın girmiştir. farklılıkla açıklanamayacağını, erkeklik ve kadınlıkla ilgili kültürel açıdan egemen olan fikirlerin gerçekliğe ancak kabaca denk düşen stereotipleri temsil ettiklerini kanıtlamaya yönelik sosyolojik ve psikolojik çabalar olmuştur. Bunlar, toplumsal cinsiyetle ilgili düşünceler ve erkeklerle kadınların rolleri söz konusu olduğunda çeşitli kültürler arasında büyük değişiklikler bulunduğunu ortaya koymuştur. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı kendini toplumun her alanında hissettirirken bu tıp alanında ne durumdadır? Kadınlara özellikle belli uzmanlık dalları uygun görülmektedir. Kadınlar, erkeklerin dominant olduğu uzmanlık alanlarında desteklenmemektedirler. Böylece tıpta toplumsal cinsiyete bağlı olarak uzmanlık dalları arasında mesleki ayrışma olmaktadır. 1970’lerde toplumsal cinsiyetin varlığını, erkekler ile kadınlar arasındaki farklılıklar ve ayrılıkların biyolojik Bununla birlikte, kız ve erkek çocukların, yetiştirilme biçimi, gençlik kültürü, istihdam kalıpları ve aile ideolojisi alanlarındaki toplumsallaşma süreciyle yetişkin kadın ve erkeklere dönüşmelerini kapsayan araştırmalar yapılmıştır. Yapısal düzeydeki araştırmalar ise, ev içindeki eşitsiz işbölümüne, ayrıca iş türleri ile terfi olanaklarının belirlenmesinde cinsiyetin büyük rol oynadığı işe alma kalıbındaki ayrımcılıklara eğilmekteydi. “Benim güzel kızım!” ya da “ benim akıllı oğlum!” Günümüzde yapılan araştırmalarda, doğumlarından itibaren kız ve erkek çocuklara davranışları için hala baskı yapıldığı görülmektedir. Biyolojik etken ile toplumsal etken arasında ikilemler bulunmaktadır. Sosyoloji, toplumsal öğeyi, toplumsal bilinç ve eylem üretmek amacıyla bedensiz bir şey olarak görmeye eğilimlidir. Bununla eleştiriler almaktadır. Foto 2 50 SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 Son yıllarda sosyologlar, bedeni tartışmadan kabul edilen olgu saymaya daha gönülsüz oldukları gibi, toplumsal anlamının tarih içinde değiştiğini kabul ettikleri için, bedeni toplumsal analizin bir nesnesi olarak görmeye daha az eğilimlidirler. Bu bir bakıma biyolojinin devre dışı bırakılmasına neden olabilir. Bu durumda gerçekte varolan ama yok sayılan bir toplumsal cinsiyet ayrımcılığı farklı göstergelerle yansıyabilir. Böylece kadın güzelliği kavramının davranışsal bir ayrımcılık olarak, çocukluktan itibaren kadının değerini belirleyen etkisinin onun tüm varoluşunu kaplamasının yarattığı engellenme de gözden kaçmaktadır. Güzel olmak en önemli değer olarak benimsenirken, “güzel kız çocuğu” bu güzellikle niye okuyacak, niye çalışacak ki? Daha güzel olmak daha değerli bir hedef olabilir! Böylece gençlik ile eşdeğer bulunan ve anılan güzellik kaybolduğunda kadının değeri ne olacak? Burada toplumsal değerin kaybınıda engellemeyi içeren bir yeniden yapılandırma ve gençlik tutkusu tıpta estetik alanının çabalarına haklı bir etik zemin kazandırmak için yeterli olabilir. Bununla birlikte sınırlar nerede çizilmelidir; alt kaburgaların aldırılmasıyla daha ince belli görünmekten, kırışıklık önlemek ve daha genç gözükmek üzere embriyonik kök hücre uygulanması, daha ince gözükmek için geçirilen operasyonlar ve genç kızların ergenlik döneminde açlık sınırında yaşamaları, ayakların küçük gözükmesi için operasyonlar vs. Ya da daha ileri bir noktada bunların hepsinin yerine, “Surrogates” filminde olduğu gibi herkesin genç ve güzel robotlarının kullanıldığı bir dünyada, yaşamadan yaşarmış gibi yapmak! Cinsiyet-toplumsal cinsiyet ayrımına yönelik eleştirilerden birincisi, toplumsal düzeyin dışındaki anlamlarda biyolojik bir farklılık bulunduğunu reddeden, eleştirel yaklaşımdır (Foucault’cu). Öte yandan biyolojik farklılığın toplumsal-ötesi bir olgu olduğunu savunan ve bedenin gerçek anlamını sakladığını ileri süren bir toplumsal cinsiyet görüşüne karşı çıkan eleştiriler de vardır. Bu ayrımın; adet, gebelikten korunma, üreme teknolojileri, kürtaj ya da çocuk doğurmakla ilgili biyolojik politikayla birlikte diğer feminist ilgi konularına fırsat bırakmayan özel türden bir feminist politikayla bağlantılı olduğu söylenmektedir. İkinci türdeki bir eleştiri, toplumsal cinsiyet kavramının kadınlar ile erkekler arasındaki, gücün (iktidarın) ve tahakkümün aleyhine işleyen farklılıklarda odaklanmasıyla bağıntılıdır. Bazı yazarlar, güç (iktidar) sorununu hem analitik hem de siyasal bakımdan ön planda tutma çabasında başlıca düzenleyici kavram olarak ataerkillik terimini kullanmayı tercih ederler. Ataerkilliğin çıkardığı bir sürü problem vardır; yalnız burada dikkat çekilmesi gereken nokta, biyolojik bir kategoriyi toplumsal bir kategori gibi değerlendirerek cinsiyet ile toplumsal cinsiyetin aynı kefeye konulmasıdır. Kadınlara ve erkeklere ataerkilliğin açıklanmasında yardımcı olan önceden oluşturulmuş gruplar gözüyle bakılmaktadır. Toplumsal cinsiyet, cinsiyet sözcüğünü kullanmaktan kaçınmanın ahlakçı bir yolu olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir. Sosyolojide, bu terim, doğru anlamda kullanılınca sorun çıkmamaktadır ancak gündelik anlamda “karşı cins”ten bahsedilirken problemler oluşmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine odaklanmama dünya üzerindeki insani gelişmenin de geride kalmasına yol açar. Bununla birlikte cinsler arasındaki eşitsizlik özellikle yoksul ülkelerde kendini göstermektedir. Belirgin göstergelerin ve ölçülebilir verilerin bulunduğu ortamlarda, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar olduğu gözlenir. (Çobanoğlu-Aydoğdu, 2004) Kadın Güzelliği Kadın Güzelliği Estetik Bir Değer mi? Bedensel Bir Şiddet mi? Şiddet, sahip olunan güç veya kudretin, yaralanma ve kayıpla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba veya bir topluma karşı tehdit yoluyla veya bizzat uygulanmasıdır. Bir varlığa bedensel ve ruhsal olarak zarar veren her edim şiddettir (WHO, 1996). Şiddet tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Uzun yıllardır yasalar, uygulamalar ve eğitimle çözülmek için uğraşılan ama bir türlü baş edilemeyen bir konudur. Bireyin en temel hakkı fiziksel ve biyolojik çevresinin yanı sıra sosyal çevresinin de sağlıklı olmasıdır. Ancak sağlıklı bir sosyal çevrenin oluşması ve devamındaki en büyük engel; bireysel ve toplumsal şiddettir. Şiddet konusu en fazla kadın ve çocuklar üzerinde yoğunlaşmaktadır.. Kadına yönelik şiddet ve tacize, yaşamın her alanında, işyerinde, okulda, ailede, savaşta, rastlanılmaktadır. Kadına yönelik şiddet ve taciz, zaman, kültür ve topluma göre değişkenlik göstermektedir. Günümüzde çalışan ve eğitimli kadınlar bile evde ve hatta işyerlerinde tacize maruz kalmaktadır. Çalışanların temel hakkı sağlıklı koşullarda ve güvenli ortamlarda çalışmak; din, dil, etnik köken, kilo, güzellik gibi bedensel nitelikler ve cinsiyete dayalı olarak bir ayırıma tabi tutulmamaktır. İş başvurularında fotoğraf istenmesi ya da işle doğrudan ilgili olmayan fiziksel niteliklere göre seçim yapılması bu ayırımcılıktan birisi olarak kabul edilmektedir. Bu durumun yaygın olması eşitsizlik ve ayrımcılık ruhunu göstermektedir. Böylece kadın güzelliği bir ayrımcılık olarak yansıyabilmekte ve kadın bedeni üzerinde bir tür şiddete dönüşebilmektedir. Mesleki başarısı yanında, fiziksel görünümünü de iyileştirerek daha iyi çalışma koşulları elde edebilmek uğruna liposuction, yüz germe vb operasyon yaptıran birçok kadın olduğuna ilişkin araştırmalar yayınlanmaktadır. Eşitsizlik ve ayrımcılık kavramının her biçiminin ahlaki ve etik bir yönü vardır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Kurumu’nun (UNDP) geliştirdiği indekse göre tüm dünya üzerinde genel olarak insani gelişme yönünden kadın ve erkekler arasında bir eşitsizliğin olduğu söylenebilmektedir. Bu eşitsizlik az gelişmiş ülkelerde çok daha belirgindir. Gelişmiş ülkelerde ise kadın ve erkekler arasında insani gelişme yönünden eşitsizlik var olmakla birlikte, bu eşitsizlik çok ileri boyutlarda değildir. Bunun yanında kadınların siyasal ve ekonomik yaşama ne kadar katıldıklarına bakıldığında, özellikle yönetici konumundaki kadın oranı ve mesleki ve teknik işgücü içerisinde kadınların oranı açısından bir çok ülkede eşitsizlik açık bir şekilde kendini göstermektedir. UNDP’nin geliştirdiği GEM (Gender Empowerment Measure) adlı indekslerden bakıldığında mesleki ve teknik personel içerisinde yer alma Norveç’te % 58, 5, Türkiye’de % 33, 9, Nijer’de % 8’dir. Kadınların toplumsal yaşamda erkeklere oranla insani gelişim ölçütleri açısından daha geride olmalarının birçok toplumsal / siyasal nedeni vardır. Bunlar sonucunda, olumlu bir nitelik olan “kadın güzelliği”ni, kadının değerini sadece güzelliğe indirgeyen toplumsal değer yargıları ve davranış kalıplarıyla biçimlendirilerek, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ekseninde “kötü” etkilerini görebiliriz. Kadının kendini geliştirmesi için dayatılan ve “meta”olarak yaratılan güzellikten öte değerlerle de bezeli bir “kadın SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 51 ları ve çıkarlarının çatışmalı olduğu yerde, değerler bilgisi ve eylemleri arasında koşutluk yok olacaktır (Reichenbach, 2000). Tıp etiği hekimliğin bütün uygulanma biçimlerini kapsamalıdır. Klinikte alanına özgü iletişim becerisini geliştirmesi, etik ilkelere uygun muayene ve tedavi konusunda özenli olması tek başına yeterli değildir. Hekimin üstlendiği sorumluluklarının tamamında (araştırma, bilimsel yayınlar, hayvan deneyleri, medya ile ilişkiler...) tıp etiği açısından özenli olması gerekir. Foto 3 güzelliği” kavramının algılanması açısından etik-estetik bir güzellik kavramının toplumsal değer olarak benimsenmesi önemlidir. Bu bağlamda günümüzün ünlü modellerinin yanısıra, yaptıkları ve yarattıklarıyla toplumsal etkileri olan kadınların (Mary Curi, Halet Çambel, Rachel Carson, Rahibe Teresa..) model olarak olarak değerlendirilmesi önemlidir. Tıp Etiği Açısından Estetik Uygulamalar Tıp etiği açısından, dayatılan güzellik ölçütlerine uygun bedenler yaratmak konusunda önce zarar vermeme ilkesi özenle uygulanmalıdır. Estetik tıbbi uygulamalar cok değerli ve önemlidir. İnsanın varoluşuna estetik ve etik açıdan değer katar. Sır saklama ve mahremiyet ilkeleri gözetilerek yapılmalıdır. Tıp, insanın fiziksel, ruhsal ve toplumsal açıdan tam bir iyilik hali için gerekli olan her tür bilimsel ve teknolojik gelişmeyi uygulamalıdır. Burada güncel sorunların çözümünde etik kuramlar ve evrensel tıp etiği ilkelerinin ışığında çalıştığımızda bireysel ve toplumsal “iyi”liği sağlayabileceğimize inanıyorum. Ve kadın güzelliğinin sınır tanımaz biçimde bir çok açıdan kötüye kullanılmasının önünde, tıp etiği açısından özenli bir hekimliğin birçok durumda sağlıklı bedenlerde ve “iyi” güzelliğin yaratılmasını sağlayacağına inanıyorum. Tıp etiği açısından estetik uygulamaların geldiği noktada ilginç bir ikileme de dikkat çekmek isterim. Hipokrat And’ında “hastalarıma zehir vermeyeceğim” biçiminde bir söz verilir. Buradaki zehir vermemenin 52 SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 başka anlamları da içerdiği açıktır. Günümüzde bakteri toksini vebir tür olan zehir olan Botox uygulaması oldukça yaygındır. Nöroloji, Nöroşirürji ve estetik tıpta botox uygulanmaktadır. Güncel gelişmeleri eski normlarla çözümlemek zordur. Bu bağlamda evrensel etik ilkeler ışığında güncel bilgileri değerlendirerek etik kararlar vermeliyiz. “Bir kişinin doğal bilme yeteneklerinin geliştirilmesi, genel temel eğitimiyle ilgilidir. Etik değerlendirme ve değerler konusunda eğitim görmesiyse, insan ilişkileriyle ilgili deney kazanması demektir. Çünkü değerler bilgisinin kaynağını bulduğu yer, yaşanan insanlar arası ilişkilerdir” (Kuçuradi, 1988). Güncel olaylara yön verecek doğru çıkarsamalar yapmak için, koşulların doğru bilgisi yanında, değerler bilgisi de gereklidir. Ayrıca, o eylemin yapıldığı koşullar da seçeneklerin oluşturduğu ayrılıklar, başka eylem olanaklarının bulunması da, eylemin değerini belirleyici özellikler taşır. Kişi değer sistemiyle uyumlu eylemlerde bulunduğu dönemler de kendini daha güvenli hisseder. Önderlik, iletişim ve toplumsal uyum sağlayabilme yeteneklerine ek olarak bilginin, istençsel amaçları sürdürmekte katkısı olabilir. İnsanlar arasında uyumun önemli olduğu, bireyin istençlerinin toplumla dengelenerek etik yönelimi belirlediği gözlenmektedir. Kişinin bütünlüğüne yönelik etik değerler tortusu, o kişinin yaşamının değerler bütünlüğü ile etkileşir ve yaşantı ortaya çıkar. Kişi normatif kurallar bütünü ve istencinin itkisiyle bir eylemde bulunur. Değer yargı- Türkiye’nin önde gelen estetik cerrahlarından birinin, bir TV programında, kendisinin bu alandaki başarılarından söz ederken ameliyat ettiği ünlü kişilerin eski ve şimdiki durumlarını fotoğrafları ile sunmasının tıp etiği ve mahremiyet hakkıyla uyuşmadığı kanısındayım. Bireyin grupla etkileşimi hem grubun hem bireyin davranışında değişikliğe yol açar. Toplumun etik yönelimi kişilerin birbiriyle uyum sağlama çabasının ortak sonucudur. Bu bağlamda, dengeyi sağlamada etkin güçler, toplumsal örgütlenmeler, Dünya Tabipler Birliği’nin mesleki bildirgeleri, Türk Tabipleri Birliği, sınıfsal birleşmeler (sendikalar ve sağlık hakkı), hasta hakları dernekleri, uzmanlık dernekleri, etkili bilimsel kurumlar, seçkin bireylerin örnek yönlendirici tavırlarının... oluşturduğu sosyal ilişkilerin denetimindeki iktidar ilişkilerini etkileyecek etik yönelimi biçimlendirmek üzere, aktif bir tutumla, hekimin çalışma yaşamında tıp etiği ilkeleri vurgulanmalıdır. SONUÇ Kadının kendini geliştirmesi ve varolan potansiyelini üretken kullanabilmesinin önünde engel oluşturabilen güzellik söylencelerinin çocuk eğitiminden başlayarak dikkatle kullanılması gereklidir. Sadece “benim güzel kızım !” yerine “benim akıllı kızım, doktor olup, …kansere çare bulacak” diyebildiğimizde; “sanatçı, doktor, mühendis, pilot, arkeolog…”gibi mesleklerle değerini ifade edecek güzel ve iyi çocukları yetiştirmeye çalışmalıyız. Üretken ve mesleğinde yükselmiş bir kadının başarısını salt güzelliğine bağlı görmek de bir ay- rımcılıktır. Bu yine kadın güzelliğinin öteki tüm niteliklerinin önünde algılanması ve ürettiklerinin değersizleştirilmesinin farklı bir yöntemidir. Sağlık kavramının bedensel, psikolojik ve toplumsal iyilik hali olduğunu unutmadan; kadın güzelliği değerinin temelinde de sağlık algısının yer aldığını bilerek insanları iyileştirmeye yönelik bilgi, beceri ve değer sistemimizle tıbbi bilimsel uygulamalarımızı estetik amaçlarla da sürdürmek Tıp Etiği açısından bu alanda iyi hekimliğin temelini oluşturacaktır. Güzelliği ölçüsünde değer biçilen kadınlar değil, geliştirdikleri nitelikleri ve ürettikleriyle insanlığa değer katan ve değerlenen kadınların yaratacağı; etik açıdan iyi, sağlıklı ve güzel bir gelecek kuşak hedeflemeliyiz. Kadınların eğitiminin önündeki tüm engelleri kaldırmamız, gelecek nesillerde toplumsal cinsiyet ayrımcılığının giderilmesini sağlayacaktır umuduyla! Kaynakça 1. Arat, N. (1996) Etik ve Estetik Değerler, Telos Yayıncılık, İkinci baskı, İstanbul, 135, 153. 2. Beauchamp, T .L. Chıldress J F, Principles of Biomedical Ethics, 4. Ed., Oxford Universty Press, New York, 1994. 3. Çobanoğlu, N. (2009) Kuramsal ve Uygulamalı Tıp Etiği, Eflatun Yayınevi, 9, 10, 19. 4. Çobanoğlu, N. Aydoğdu, İ. B. (2004) “Tıp Alanında Toplumsal Cinsiyet Kavramının Tıbbi Etik Boyutları”, Kadın ve Tıp, Yeditepe Üniversitesi, Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma, 1-4 Mart, İstanbul. 5. Des Jardins J R, Environmental Ethics, Wadsworth Publishing Company, Second Edition, 1997. 6. Kant I, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, 1. Bas. Meteksan yay., Ankara, 1982. 7. Keleş R, Ertan B, Çevre Hukukuna Giriş, İmge Kitapevi Yayınları, 2002. 8. Kesselman A., McNair L., D., Schniedewind N., Women Images & Realities, 2003. 9. Kuçuradı I., Etik, Meteksan yay., 1988. 10.Kuçuradı I, Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, 2000. Foto 4 11.Koslowski P, “Etik ve Hekimlik Sanatı”, Yay Haz. Harun Tepe, Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, 1. Baskı, Ankara, 2000, s. 38-40. 12. Reichenbach H, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, Remzi Yayınevi, 3. Basım, 2000. Pieper A, Etiğe Giriş, çev. Atayman, V., Sezer, G., Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 29-31, 86. 13.Selsam H, Etik, Çev. Yüksel Demirekler, Yaba Yay., Ankara, 1995. 14.Tepe H, Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, 2000. 15.Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük, Yazın Terimleri Sözlüğü, Büyük Türkçe Sözlük, http://tdkterim.gov.tr/ bts/?kategori=verilst&kelime=G%FCz ellik&ayn=tam, Erişim: 27.9.2010. 16.Umberto, E., Güzelliğin Tarihi, Doğan Kitapçılık, Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu, 2006, 41. 17.Violence Against Women, WHO Consultation, Geneva, FRH/WHD/96.27, 5-7 February, 1996. Fotoğraflar Karikatur 1. http://www.bei-uns.de/gruppe/eifersuchtluegenliebeskiller/ erişim: 1.3.2010 Foto 1. Umbororo Kabilesi, Sudan, 2009. Fotoğraf: İrge Şatıroğlu, Foto 2., Umbororo Kabilesi, Sudan, 2009. Fotoğraf: İrge Şatıroğlu Foto 3. Güzellik Uğruna, http://haber.mynet.com/detay/magazin/ juriyi-saskina-cevirdi/527177?utm_ source=mynet&utm_ medium=www&utm_ campaign=home_haber_thumbnail_11, erişim: 15.8.2010. Foto 4., Umbororo Kabilesi, Sudan, 2009. Fotoğraf: İrge Şatıroğlu SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016 53