Rıza Heybetoğlu Cemalettin Afgani (2) 2- “İçtihat kapısı açıktır. Bidat ve hurafelerden arınmış bir din anlayışını yeni içtihatlarla tesis edersek modern çağı yakalaya biliriz. Kuranı iyi anlarsak, onda her derde deva olacak ilaçları da bulabiliriz. Kuranda, dünya siyasetinden ekonomiye, hukuktan bilimsel keşiflere hatta büyük patlamaya kadar insanlığın ihtiyacı olan her türlü bilgi mevcuttur. Geri kalmışlığımıza çözüm arayacaksak dinin özü olan Kurana dönmeliyiz. “ “Kuran 1400 yıl öncesinden haber vermiş” anlayışı; madem öyle, siz ey dinciler! Herhangi bir şey icat olunmadan önce siz Kuran’da onu bulun bakalım. Mesela ışınlanmayı herhangi bir cemaatçi android bulsun da görelim. Bulamazsınız. Başınızın ağrısına iyi gelecek bir hap bile yapamazsınız. Ateist ve kâfir dediğiniz adamlar, insanlığa çağ atlatan buluşlara imza atar, sizler ise o kâfirlerin buluşlarıyla göbek büyütüp, bir de utanmadan “bakın Kuran’da bu 1400 yıl önce söylenmiş” dersiniz. Bana herhangi bir antik metin verin, ben size o metinde, bu günkü, istediğiniz herhangi bir buluşa atıf bulayım. Bir keşif yapıldıktan sonra “ha! bakın Kuranda yazıyormuş” demek aslında tüm Müslümanları aşağılamaktır. Demezler mi adama “ya hu! Madem Kuranda yazılıymış ilmi keşifler, bunca Müslüman o kadar Kuran okuyor, neden bir tanesi fark etmedi bu keşfi de, kala kala bir gâvura kaldı bu iş”. Kuran bilinenleri revize etmiştir. O güne kadar insanlığın bilmediği, bilimsel tek keşiften söz etmez. Üstelik geliş amacı da bilimsel ve teknolojik izahlarda bulunmak değildir, insanlara en kestirme yoldan Tevhidi anlatmaktır. İki denizin sularının karışmamasından, çocuğun nasıl doğduğuna kadar, dincilerin bilim dedikleri bilgiler, o çağın insanı tarafından zaten biliniyordu. Kuran sadece o insanlara, “bakın işte tüm bunları var eden Allah dururken siz başka putlar edinip, onların kölesi olmayın. Boyun eğmeniz gereken tek güç Tanrı iken ve o da kendisine kimseyi vekil tayin etmemişken, başka hiç kimseyi kutsallaştırmayın” demektedir. O günün insanının evren tasavvuru ne ise onun üzerinden yaratıcının tekliğini vazetmiştir. İnsanlar dünyanın düz ve göğün yedi kat olduğuna mı inanıyorlar? Kuran demiştir ki, “bak işte tüm bu yedi katı Allah yarattı”, o çağ insanına astronomi dersi vermeye kalkması abes olurdu zaten. Zira Allah, gün gelip insanlığın, akıl mabedinde bilim namazı kılarak zaten bilgilerinin yanlış olduğunu anlayacağını biliyordu. Kuranın harflerinde boğulacağına, ruhunu anlamaya çalışsaydı ulema, bu günkü acziyeti yaşamayacaklardı Müslümanlar. 3- “Avrupa’dan gelen felsefeler tamamen dinden çıkarıcı niteliktedirler. Komplekse girmeye gerek yok, İnanıyorsak üstünüzdür. “ http://www.mgkmedya.com Avrupa’dan gelen fikirlerin zehirli olması; Çünkü biliyorsunuz, gençler o fikirleri, sorgulama biçimlerini, analiz yöntemlerini öğrenirlerse, sizler kilise kadar dahi ayakta kalamayacak, tarihin çöplüğüne yuvarlanacaksınız. İnsanlara anlamadıkları kitapları okutup, mistik motivasyonlarla onları manipüle edip, gece gündüz Tanrıya tapan ancak size itaat eden androidler haline getirmenin tek yolu budur. Hodri meydan! bu günkü tüm cemaatlere soruyorum? Herhangi bir, batı aklının hâkim olduğu ülkede, yüz binleri mürit edinin de görelim. Sizler ancak batılı ülkelerdeki zavallı göçmenleri ve köyünden para kazanmak için yollara düşmüş Anadolu insanını kendinize bağlaya bilirsiniz. Sıradan bir Avrupalı bile, eğer içinize sızmak isteyen bir ajan değilse, vaazlarınız ve sizi hoplatan motivasyonlarınız karşısında gülüp geçmektedir. Ha! Avrupa insanını etkileyen ve bize ait olan bir anlayış veya felsefe yok mu? Elbette var. Tasavvuf. Ama sizler, tasavvufu da hurafe diye çöpe attınız. Tasavvufu patlıcan burunlu, tepir sakallı tarikatların yobazlığına terk ettiniz. Bir de utanmadan Mevlana’dan Yunus’tan bahsedersiniz. Mesneviyi dahi sansürleme küstahlığında bulunan sizler, Avrupa insanının dövizi için semâ eden, tasavvufu anlayamamış biçarelersiniz. 4- “Bu dünyadaki asıl vazifemiz ebedi hayata layık olacak vasıfları kazanmaktır. İnsan kemali yalnız yakalayamaz o yüzden cemaatleşmelidir. “ Cemaati olmayanı kurt kapar söylemi; İnsan’ı “Birey” olamamış toplumlar, hele bir de demokrasi ile yönetiliyorlarsa, bu hal efendi için bulunmaz bir nimettir. Yani, herhangi bir konuda tek tek insanları ikna etmekle uğraşmak yerine, toplumu beş cemaat etrafında toplayıp, sonra o beş cemaat liderini “bir şekilde” ikna edip, bitimsiz iktidar elde etmek mümkündür efendi için. Örnek vermeden geçemeyeceğim, dibine kadar kapitalist bir bisküvi markası rekabetten sıkılınca şunu yaptı. Cemaat cemaat dolaşıp, reklam için harcayacağı paranın onda biri kadar bir tutarı onlara bağış olarak verdi. Ardından, parayı alınca kendisini yanı başına oturtan cemaat liderinin kulağına eğilip, “efendimiz bakın diğer markalarda domuz yağı var, oysa biz bu konuda hassasız ve asla domuz yağı kullanmıyoruz” diye fısıldadı. Ne mi oldu? 30 yıl boyunca milyonlarca cemaat mensubu o marka dışında hiçbir ürünü evine sokmadı. (Şimdi o marka her şey üretiyor, hatta köprü falan alıyor.) Alın size “cemaat toplum” demokrasisi. 5- “Gençlerin dejenere edilmesi ve nefsi arzulara yönelmesi batının oyunudur. Tasavvuf ve tarikatlar dini yozlaştırmışlardır. Okullar açılmalı ve dindar nesiller yetiştirilmelidir.” Tasavvuf ait Tanrı tasavvurunun yerle bir edilmesi; malum, özellikle Anadolu’nun din anlayışının temelini tasavvuf Çarşamba, Temmuz 24, 2013 - Sayfa 1 / 3 Rıza Heybetoğlu Cemalettin Afgani (2) oluşturmaktaydı. Günümüzün Vahhabileşmiş tarikatlarını kastetmiyorum elbette. Hacı Bektaş’ın, Ahi Evran’ın tezgâhından çıkmış bilgeliği kastediyordum. Yani dini, ritüellerinden ziyade, özü ile almak ve peygambere şeklen değil, ruhen benzemek. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak. Dikkat ederseniz neo-islamcılar hep hurafe derler, ancak hurafe dedikleri zaman yıkmak istedikleri, bizi biz yapan değerlerdir. Gerçek hurafelere asla dokunmazlar. Edepli olmak yerine tesettürlü olmayı, Allah’ı anlama-tanıma-bilme yerine ona iman etmeyi, erdemli olma yerine dindar olmayı vazeder cemaatler. Üzerinde durdukları yapıyı biteviye hâkim kılmanın sırrıdır bu. 6- “Her memlekette Müslümanların cemaatleri olmalı ve bunların hepsinin merkezi de Hicazda olmalıdır. İslam ümmeti birleşmelidir ve bir halifesi olmalıdır. Osmanlılar İslam’ı temsil etmekten uzaktır. Müslüman etnik gruplar kendi milliyet bilincine sahip olmalıdırlar. Milli kimlik ve kültüre sahip çıkmak din kadar önemli bir aidiyet duygusu geliştirir ancak ümmet bilincinin önüne geçmemelidir.” Ümmetin birleşmesi, halifesini seçmesi, merkezinin hicaz olması gerektiği; O günkü şartları göz önüne alırsak, Osmanlıyı yutmayı planlayan efendinin, bundan daha güzel bir söylemi benimsemesi düşünülemezdi. Dincilerin kulağına hoş gelen bu söylemler, Osmanlının Müslümanlar tarafından ihanete uğramasının da yolunu açmıştır. Vakıa öyle de olmuş ve garip Anadolu insanı ve efendinin esareti altındaki Hintli garibanlar dışında kalan Müslümanlar, Mehmet’in kesilmiş her bir kafası karşılığında, çil çil sterlin alacak kadar Türk ve Osmanlı düşmanı olmuşlardır. Belki de II. Abdülhamit bu fitneyi hissettiğinden Afgani’yi göz hapsinde tutmuş ve asla yurt dışına çıkmasına bir daha izin vermemiştir. Afgani ve haleflerinin fikirlerinin etkin olduğu cemaatlere bakın, Türk ve Atatürk düşmanlığının ne kadar kesif koktuğunu göreceksiniz. 7- "Batıyı taklit etmeden, sadece ilmini alarak ve selefi bir İslam anlayışını yaşayarak batıya karşı galip gelebiliriz." Batının fikirlerini değil, ilmini alalım komedisi; Bu söylem de çok cahilce ve komiktir. Yani yobazca yaşamaya devam edip, bilimden de nemalanalım. Tam anlamıyla köylü kurnazlığı. Batı, elde ettiği ilimi seviyeye, o istemediğiniz fikirler sayesinde ulaştı. O sizin Tanrılığınızı yerle bir edecek olan ve bu nedenle de öcü gibi korktuğunuz analitik düşünme biçimi, sorgulama ve diyalektik olmasaydı, bu gün kilise hala cennetten arsa satıyor ve parlak oğlanları kardinal yapmaya devam ediyor olacaktı. Fikir olmadan bilimi nasıl yapacaksınız? En iyi ihtimalle laborant olursunuz. Zeki çocuklarımızı Batıya kalifiye eleman olsunlar http://www.mgkmedya.com diye yetiştirirsiniz. Seksen sonrası kurulan dinci kolejlere, zehir gibi Anadolu çocukları tam burslu olarak alındılardı. Nerde bu çocuklar şimdi? Hangi ülkelerin bilimine katkı sağlıyorlar? Merak eden var mı? Laborantlık, kuramla yani “logie” ile taçlandırılmaz ise hiçbir işe yaramaz. Felsefe bilimi, bilim ise teknolojiyi elde eder ki, bu da para ve güç demektir. Sonuç; Tüm Müslüman ülkelerde gelişen “siyasal İslam” hareketlerinin fikri merkezinde oturan Afgani’nin fikirlerini kısaca ele almaya çalıştık. Ne kadar tanıdık görüşler ve söylemler değil mi? Said Nursi’den Akif’e kadar bu söylemlerin üstüne atlamayan daha doğrusu kanmayan kalmamış Müslüman coğrafyalarda. Bizatihi talebeleri, özellikle Mısır’da okul oldular. O okul mezunlarından biri Mısırdaki ihvan hareketi mesela. Ülkemizde de çokça mevcut. Şahsen, Efendinin zekâsı karşısında bir kez daha selam dururken, bir yanlışı üç doğru ile süsleyip pazarlayan bir istihbarat elemanının, sonraki nesillere bir İslam kahramanı olarak sunulmasına yataklık eden, Müslüman halka da kanaat önderliği makamından dem vuranları Allah’a havale ediyorum. Birbirinden değerli makalelerin yer aldığı İslam ansiklopedisinde, bunca uzmanı dururken, Afgani maddesini yazan Hayrettin Karaman’a şunu demeyi ülkem okur-yazarları adına borç bilirim. OLMAMIŞ. (İlahiyat camiasındaki baronları değerlendiren yazımda kendilerinden epeyce bahsedeceğimden şimdilik eleştirimi noktalıyorum.) Geri kalmamızın nedenleri, Cumhuriyetimizin kurucuları tarafından analiz edilmiş ve doğru cevaplar bulunmuştu. Tercüme faaliyetleri, Avrupa’dan getirtilen bilim adamları, tevhid-i tedrisatla eğitimin seçkincilikten kurtarılıp her bireye ulaştırılması, üniversiteler, enstitüler, kurumlar… Kendimize ait felsefeler ve kavramlar oluşturma çabaları… Bu yüzdendir ki, M. Kemal için, otuzlu yılların orta dünya gazeteleri, İslam’ın ve tüm mazlum milletlerin kurtuluş ümidi diye bahsediyordu. İran Şahı’ndan Gandi’ye kadar, “demek ola biliyormuş, efendi de yenile biliyormuş” diyorlardı. Ancak Afgani ve haleflerinin fikirleri maalesef yerini buldu, M. Kemal ve kurucu aklın, geri kalmamızın nedenlerine dair buldukları asıl cevaplar, Afgani’nin (yani efendinin) yolundan gidenlerce din dışı ilan edildi ve cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi aforoz edildi. Gelinen noktada onlarca büyük, yüzlerce hatta binlerce küçük cemaat, İslam toplumlarını ayağı kaldırmaya çalıştıklarını zannederken, daha bi dibe sürüklemişlerdir. Müslüman ülkelerde, iktidar olabilmek için Çarşamba, Temmuz 24, 2013 - Sayfa 2 / 3 Rıza Heybetoğlu Cemalettin Afgani (2) efendinin ayakları yalanmaktadır. Efendinin himmetiyle gelenler, gene onun bir kaş işaretiyle tepe taklak gitmektedirler. Geldiklerinde efendiye övgüler düzen Müslüman ülkelerin iktidarları, koltuklarından inerken gözyaşı döküp “medet ey millet” demektedirler. Dindarlaştıkça zavallılaşan, hiçbir şey üretemeyen, tek bir bilimsel yeniliğe imza atacak insan yetiştiremeyen bu zihniyetin behemehal ortaçağa geri gönderilmesi elzemdir. Orta dünya insanını yeniden dinle tanıştırmak kimsenin haddine değildir. Bu, yüzyıllardır sömürülen insanların ihtiyacı olan yegâne şey daha fazla cami ve ibadet değil, bilimsel düşünme sistemine geçmek, ‘felsefe nasıl yapılır’ı öğrenmek ve Tanrı adamlarının, Tanrının ve kendilerinin yakasından düşmesini sağlamaktır. http://www.mgkmedya.com Çarşamba, Temmuz 24, 2013 - Sayfa 3 / 3