Siyasal İslam (2): Cemaleddin Afgani

advertisement
Rıza Heybetoğlu
Siyasal İslam (2): Cemaleddin Afgani
şeye gücü yeten” masonların neden bu iftiralara cevap
vermedikleri de ilginçtir. Ben İslamcıların iddia ettikleri
komplolar yerine, belki de bir tür melâmet neşvesi sebebiyle
savunmaya geçmedikleri kanaatindeyim. “onlar ki, kınayanın
kınamasından korkmazlar”.
İran şah’ının öldürülmesinde, Afganistan’da hükümetin
devrilmesinde, Mısır isyanlarında ve darbelerinde hep aynı isim,
Cemaleddin Afgani.
Siyasal İslam düşüncesine dair çalışmalarda başrolde hep o
vardır. İranlı olmasına rağmen Afgani adını kullanması, Şii
olmasına rağmen Sünni gibi davranması hep tartışıldı.
Masonluğu ve masonluktan çıkarılma öyküsü… Kimilerine göre
İslam’ı batırmak isteyen bir şeytan, kimilerine göre ise İslam
ümmetini uyandırmaya çalışan bir müceddid.
Biyografisi, o dönem İslamcılarınınkine çok benzer. Çocuk
denecek yaşta din, tıp, matematik, dil, tarih, siyaset, felsefe ve
daha bir sürü ilim ve bilim dalında eğitim aldı denir.
Afganistan’da çocuklara bunca ilmi ve bilimi öğretecek eğitim
kurumları var mıydı bilinmez ama anlaşılan o ki, örneklerini Sait
Nursi başta olmak üzere, birçok neo-İslamcı’da gördüğümüz
tarzda bir biyografi düzülmüş kendisine.
Gene o dönem âlimlerinin genelinde gördüğümüz sınırlar arası
sınırsız
seyahat
özgürlüğü.
Hindistan’dan
Amerika’ya,
Londra’dan Paris’e, Mısır’dan İstanbul’a, İran’dan Rusya’ya
gezmediği memleket kalmamış. Sevenleri, ümmet için dolaştı
derken aynı zamanda yiyecek kuru ekmeği olmadığından
bahsediyorlar. Ancak bunca ülkeyi bırakın 19. Yüzyıl şartlarını,
bu gün dahi dolaşmak ciddi bir mali destek gerektirir. Anlaşılan
esaslı bir finansörü de mevcut.
Gittiği her ülkede kısa bir süre içinde takibata uğrayıp, ya
kovuluyor ya da gözetim altında tutularak baskıya uğruyor.
Mısırda masonları bile birbirine düşürüyor. İskoç riti’ne bağlı
Mısır locası, Tanrı inancı olmadığı gerekçesi ile onu locadan
uzaklaştırıyor ancak mübarek adam hemen, Tanrı inancını şart
koşmayan Fransız riti’ne bağlı yeni bir loca kurup başına geçiyor.
Enteresandır, masonların her türlü pis işi planladığını savunan
Siyasal İslamcılar, akıl hocaları olan zevatın neden masonların
kuyruğunda dolaştıklarını sormuyorlar. Hem küfredip hem taklit
etmeyi nasıl başarabiliyorlar hep merak etmişimdir. Ayrıca
masonlara asıllı asılsız saldırıda bulunmalarına rağmen” o her
http://www.mgkmedya.com
İngilizlere savaş açtığı söyleniyor ancak Londra’dan kopamıyor
bir türlü. İngilizler ortadünya politikalarını belirlerken ondan
raporlar istiyor. Bazen kendi gidiyor bazen da talebesi Abduh’u
gönderiyor.” Sevenleri, bu serüvenli hayatı yaşamasını takva ve
fedakârlıkla açıklasalar da, kendilerine 19. Yüzyılın anglo-sakson
casuslarının hayatlarını okumalarını tavsiye ederim. Sadece
günah keçisi Lawren’si değil, hangi lordların, baroneslerin,
unvanlarını, şatolarını bırakıp keçi kokan çadırlarda bir ömür
yaşamayı seçtiklerine bir bakmalarını isterim. Evlenmemek ve
sık seyahat etmek zorunda kalışları büyük fedakârlık olarak
görenler, bir de o yüzyıldaki casusların nelerini feda ettiklerine
bir baksınlar derim.
Afgani ile ilgili en trajikomik duruma düşenler maalesef
Nurcular. Zira nurcuların mehdi saydıkları Said Nursi ona
selefim derken, gene nurcular için üç İsrail peygamberi
makamında olan II. Abdulhamid, onun için tescilli İngiliz casusu
diyor ve İstanbul’da ölene kadar göz açtırmıyor Afgani’ye.
İstanbul’da kaldığı süre içerisinde kendisine Teşvikiye’de bir ev,
bir hizmetkâr, bir araba ve fakat sekiz hafiye tahsis ediyor. Ve
İstanbul’da yarı açık hapis hayatı sürerken ölüyor.(1897)
Bu gün, Maçka’daki şeyhler mezarlığındaki içi boş mezarını,
Charle Cron adlı bir Amerikalı yaptırıyor. Ardından 1944’te
kemikleri Afganistan’a naklediliyor.
Paris’te çıkardığı gazetedeki makalelerinden, talebeleriyle olan
yazışmalarından ve kitaplarından fikirlerini öğreniyoruz. Bazı
kitapları ne hikmetse kayıp, özellikle hilafet ile ilgili olan kitabı
mesela.
Bizim için önemli olan biyografisindeki şifreler değil,
fikirlerindeki kasıtlı yönlendirmeler. Ve bu yönlendirmelerin yol
açtığı bu günkü sapmalar.
Afgani’nin fikirlerini sorgulamaya başlamadan önce onun
mordernist Müslümanları büyüleyen fikirlerine bir bakalım:
1 - “Müslümanlar İslam’ın umdelerine bigâne kaldıklarından
batı’nın gerisinde kaldılar. Bunu tersine çevirmenin yolu İslam’ın
özüne dönmektir. Çin’den İspanya’ya uzanan medeniyeti kuran
Müslümanlar Tevhide bağlı oldukları için muzaffer oldular.
Pazartesi, Temmuz 22, 2013 - Sayfa 1 / 2
Rıza Heybetoğlu
Siyasal İslam (2): Cemaleddin Afgani
Müslümanlar tekrar batıya galebe çalmak istiyorlarsa İslam’ın
özüne yani Kuran merkezli bir din anlayışına geri dönmelidirler.
Bu dine dönüş beraberinde Allah’ın yardımını da getireceğinden
Müslümanlar batı karşısında ezilmeyeceklerdir. Materyalistler
bunun, yani Müslüman dünyanın inancına dönüşünün,
gerçekleşmemesi için İslam inancını yıkmak için çalışıyorlar.”
Kısacası, Terakki adına Dinin özüne dönüş söylemi; Bu anlayış,
hemen hemen tüm cemaatlerin temel söylemi olmuştur. İslami
cemaatlerin tamamı bir iman esasıymış gibi bu fikre sarılmış
durumdalar. Daha önce de bahsettiğim gibi, bu kafa Avrupa
insanını bin yıl çağın gerisinde bıraktı. Bu söylemin zihinlere
verdiği minik falso, uzayda sonsuz sapmalara yol açmaktadır.
Gerilemenin asıl nedeni felsefeden, bilimden uzak durmaktır.
Orta dünya insanının kahir ekseriyeti, 1400 yıl boyunca zaten
hep Müslüman’dı. Bu insanlara “dinin özüne dönün” demek
aslında “benim planladığım dini uygulayın demektir”. Zira dinin
özü diye bahsettikleri “asr-ı saadet döneminde dönen dolaplar
bu günkü insani zaaflarından farklı değildi. Peygamber eşine
iftira etmekten tutun, iki savaşta 90 bin sahabenin
katledilmesine kadar, onca yaşanan olaylar asr-ı saadet dönemi
diye bir dönemin hiçbir zaman var olmadığının resmidir.
Yani, Ortaköy’de dans etmek yerine cemaatle namaz kılsak,
Anglo- sakson bombaları Müslüman ülkelerde patlayamaz hale
gelecek sanki. “Türkia” insanı bu gün tarihinde olmadığı kadar
dindar, hiç bu günkü kadar namaz kılmıyor ve başlarımızı sıkı
sıkıya kapamıyorduk. 18. Yüzyıla kadar Toros Türkmenleri Cuma
namazı nedir bilmezken, şimdi habire umreye gidip duruyor
insanımız. Ne oldu? Başımız göğe erdi mi? Her geçen gün daha
kötü şartlara razı olmak zorunda kalıyor zavallı ortadünya
insanı. Her gün ama her gün Irakta, Suriye’de Müslümanlar
ölüyor. Daha önce de demiştim, hiç birimiz ortaçağ
manastırlarına kapanan keşişler kadar dindar olamaz ve
dua/ibadet edemeyiz. Dua ile ülkelerin işgalleri dursaydı Bizans’ı
Türkler alamazlardı. Bu “ortaçağ bienalleri” ile batının
karşısındaki
aşağılanmadan
kurtulacağını
sanıyorsa
Müslümanlar, acıklı bir son bekliyor demektir tüm ortadünya
halklarını.
(devam edecek)
http://www.mgkmedya.com
Pazartesi, Temmuz 22, 2013 - Sayfa 2 / 2
Download