RESÛLÜLLAH

advertisement
RESÛLÜLLAH
(aleyhisselâm)
Mektûbları
İçindekiler Tablosu
1. Necaşî'ye.......................................................................................................................................... 2
2. Herakliyus'a ..................................................................................................................................... 5
3. Salît b. Amr'a ................................................................................................................................... 6
4. Mukavkıs'a ....................................................................................................................................... 7
5. Hevze b. Ali'ye ................................................................................................................................. 9
6. Hâris b. Ebî Şimr el-Gassânî'ye ........................................................................................................ 9
7. Ta'ziye ............................................................................................................................................ 12
8. İlk Sözleşme ................................................................................................................................... 13
1. Necaşî'ye
Amr b. Ümeyye ed-Damrî'nin Habeş Necâşî'sine gönderilişi, Hicretin 7. yılı
Muharrem ayında idi. Amr b. Ümeyye, hükümdarlara gönderilen elçilerin ilki idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Habeş Necâşî'sine gönderdiği, Muhammed
Resûlullah mührü ile mühürlü mektubunda şöyle buyurdu:
" Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu, Peygamber Muhammed'den, Habeşlerin ulusu Necaşî'ye yazılan yazıdır:
Doğru yola tâbi olanlara; Allah'a ve Allah'ın Resûlüne iman edenlere;
Allahtan başka hiçbir ilâh olmadığına, O'nun şeriksiz bir tek ilâh olduğuna,
kendisinin hiçbir eş ve oğul edinmediğine, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü
olduğuna şehadet getirenlere, selâm olsun!
Ben seni Allah'ın davetiyle (İslâmiyete) davet ediyorum!
Ben O'nun Resûlüyüm!
Sen Müslüman ol ki, selâmete eresin!
'Ey Ehl-i Kitâb! Geliniz: Bizim aramızla sizin aranızda eşit ve ortak bir sözde
(kelime-i tevhidde) birleşelim de, Allahtan başkasına ibadet etmeyelim ve O'na
hiçbir şeyi şerik koşmayalım!
Allah'ı bırakıp da, birbirimizi rabler edinmeyelim!
Eğer bu davetten yüz çevirirsen, Hıristiyan kavminin vebali senin üzerindedir!
"
İbn İshak'a ve daha başka kaynaklara göre; Peygamberimiz aleyhisselâmın
Necaşî'ye gönderdiği mektupta şöyle buyurdukları da rivayet edilir:
" Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed'den, Habeş Kralı Necaşî Ashama'ya!
Selâm olsun sana!
Senin temelli selâmette olmanı diler, sana olan nimetinden dolayı Allah'a
hamd ü sena ederim ki, O'ndan başka ilâh yoktur! O Melik'tir, Kuddûs'tür,
Selâm'dır, Mü'min'dir, Müheymin'dir!
Şehadet ederim ki; İsa b. Meryem, Allah'ın çok temiz, iffetli, dünyadan el etek
çekmiş olan Meryem'e ilka ettiği Rûhu ve Kelimesidir ki, Meryem böylece ona
gebe kalmış, Yüce Allah onu Ruhundan nefhedip yaratmıştır. Nasıl ki, Âdem'i de,
Kudret eliyle ve nefhiyle öyle yaratmıştı.
Ben seni, Bir olan, eşi ortağı bulunmayan Allah'a ve O'na ibadet ve tâata, bana
tâbi olmaya ve Allah'tan getirip tebliğ etmiş olduğum şeylere iman etmeye davet
ediyorum.
Çünkü, ben Allah'ın Resûlüyüm!
Amcamın oğlu Ca'fer'i, bazı Müslümanlarla birlikte sana göndermiştim.
Yanına geldikleri zaman, zulmü bırak, onları ağırlamaya bak!
Ben seni ve askerlerini Yüce Allah'a ibadet ve tâata davet ediyorum.
Sana gereken tebligatı yapmış, öğüdü vermiş bulunuyorum.
Öğüdümü kabul ediniz!
Doğru yola uyup gidenlere selâm olsun! "
***********
Necaşî, Peygamberimiz aleyhisselâmın mektubunu Amr b. Ümeyye'den
alınca, gözlerine sürdü. Öpüp başına koydu. Hemen tahtından indi, tevazu
göstererek yere oturdu ve Müslümanlığını açıkladı. Şehadet getirdi ve:
" Eğer yanına kadar gitmeye imkân bulsaydım, muhakkak giderdim!
Allah'ı şahit tutarak söylerim ki: O, Kitab Ehli olan Yahudilerle Nasrânîlerin
[Hıristiyanların] geleceğini bekleyip durdukları ümmî peygamberdir!
Mûsa Peygamber, 'Merkebe biner!' diyerek İsa Peygamberin geleceğini
müjdelediği gibi; Îsa Peygamber de, 'Deveye biner! ' diyerek Muhammed
Peygamberin geleceğini öylece müjdelemiştir!
Gözle görmek, bu müjde haberinden daha tatmin edici, daha içe sindirici
değildir!
Fakat, ne yapayım ki, Habeşlilerden pek az yardımcılarım vardır.
Yardımcılarımın çoğalmasını ve kalblerin İslâmiyete ısınmasını bekliyorum" dedi.
***********
Necaşî, Peygamberimiz aleyhisselâmın mektuplarını şöyle cevaplandırdı:
" Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed'e Necâşî Ashama tarafındandır.
Ey Allah'ın Peygamberi!
Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan ve beni İslâmiyete hidayet eden
Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!
Bundan sonra, arzederim ki yâ Rasûlallah! İçinde Îsa'nın işi anılan mektubun
bana erişti.
Göklerin ve yerin Rabbine yemin ederim ki; Îsa da, kendisi hakkında, senin
andığından zerre kadar fazla değildir.
O, ancak senin dediğin gibidir.
Senin bize neleri tebliğ etmek üzere gönderildiğini öğrenmiş, amcanın oğlu
ve arkadaşlarıyla tanışmış, kendilerini ağırlamış bulunuyoruz.
Şehadet ederim ki; sen, muhakkak, sözlerinde doğru olan ve kendinden önceki
peygamberleri de doğrulayıcı olarak gönderilmiş bulunan Resûlullahsın!
Ben sana bey'at için amcanın oğluna bey'at etmiş; âlemlerin Rabbi olan
Allah'a, onun önünde boyun eğip Müslüman olmuşumdur.
Oğlum Erha b. Ashama b. Ebcer'i de sana gönderiyorum.
Ben, kendimden başkasına güç yetirememekte, söz geçirememekteyim.
Eğer benim de muhakkak yanına gelmemi istiyorsan, ben onu da yaparım yâ
Rasûlallah!
Ben senin söylediğin şeylerin hak ve gerçek olduğuna şehadet ediyorum!
Selâm olsun sana yâ Rasûlallah! "
***********
Necaşî, fil kemiğinden (dişinden) yapılmış bir kutu getirtip Peygaımberimiz
aleyhisselâmın mektuplarını onun içine koydu ve:
" Bu mektuplar aralarında bulundukça, Habeşlerde hayır ve bereket devam
edecektir! " dedi. Rivayete göre; Peygamberimiz aleyhisselâmın mektupları, Habeş
Necâşî'lerinin ellerinde bulunmakta devam etmiş, Necâşîler tarafından bu
mektuplara büyük saygı ve itina gösterilegelmiştir.
2. Herakliyus'a
Peygamberimiz aleyhisselâmın Herakliyus'a hitaben yazdırıp " Muhammed
Resûlullah" mührü ile mühürlediği ve Dıhye b. Halife ile gönderdiği mektubu:
" Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah'ın kulu ve resûlü Muhammed'den Rumların büyüğü Herakliyus'a.
Hidayete uyan, doğru yolu tutanlara selâm olsun!
Bundan sonra, derim ki: Ben seni İslâm davetiyle Müslümanlığa davet
ediyorum.
Müslüman ol, selameti bul da, Allah sana ecir ve mükâfatını iki kat versin!
Eğer bu davetimi kabul etmezsen, yoksul çiftçilerin, bütün tebaan olan halkın
vebali senin boynuna olsun!
'De ki: Ey Ehl-i Kitâb! Gelini, bizim aramızla sizin aranızda eşit ve ortak bir
sözde (kelime-i tevhidde) birleşelim de, Allahtan başkasına ibadet etmeyelim ve
O'na hiçbir şeyi eş, ortak tutmayalım! Allah'ı bırakıp da, birbirimizi rabler
edinmeyelim!
Eğer onlar bu davetten yüz çevirirlerse: Siz şahit olunuz ki, bizler muhakkak
Müslümanlarız, deyin!"
***********
Herakliyus, Dıhye b. Halife'ye bahşişler, kıymetli hediyeler ve elbiseler verdi.
Peygamberimiz aleyhisselâmin mektubuna da, cevap yazdı.
Yazısında şöyle dedi:
" Îsa'nın müjdelemiş olduğu Allah'ın Resûlü Muhammed'e Rum Hükümdarı
Kayser tarafındandır:
Elçin, mektubunla birlikte bana geldi.
Ben şehadet ederim ki; sen Allah'ın Resûlüsün!
Biz zaten seni yanımızdaki İncil'de yazılı bulmuştuk. Îsa b. Meryem, seni bize
müjdelemişti.
Rumları sana iman etmeye davet ettimse de, yanaşmadılar, kaçındılar. Onlar
beni dinleselerdi, kendileri için muhakkak ki hayırlı olurdu.
Ben senin yanında bulunup da sana hizmet etmeyi, senin ayaklarını yıkamayı
ne kadar arzu ederdim ! "
Kayser Müslüman olmaya niyetlenmiş, fakat Rumların baskın çıkmaları
üzerine bundan vazgeçmiş, Müslüman olmamıştır.
***********
3. Salît b. Amr'a
Hicretin 7. yılında Muharrem ayında İslâmiyete davet etmek üzere
hükümdarlara gönderilen altı elçiden birisi de Salît b. Amr olup, Peygamberimiz
aleyhisselâm onu Yemâme hükümdarı Hevze b. Ali'ye göndermişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hevze b. Ali'ye gönderdiği, " Muhammed
Resûlullah" mührü ile mühürlü mektubunda şöyle buyurmuştur:
" Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed'den Hevze b. Ali'ye!
Doğru yola tâbi olan, uyanlara selam olsun!
İyi bil ki; benim dinim develerin ve atların ayak basacakları en uzak yerlere
kadar uzanacak, bütün dinlere galip ve üstün gelecektir! Sen de Müslüman ol,
selameti bul!
Müslüman olursan, idaren altındaki yerlerin idaresini yine sana bırakırım ! "
Salît b. Amr Peygamberimiz aleyhisselâmın bu mühürlü mektubu ile vardığı
zaman, Hevze b. Ali Salît'i misavir etti ve ağırladı.
Mektup kendisine okununca, Peygamberimiz aleyhisselâmın davetini kibarca
reddetti.
***********
4. Mukavkıs'a
Peygamberimiz aleyhisselâm, İslâmiyete davet etmek üzere Hicretin 7.
yılında Muharrem ayında hükümdarlara altı elçi ile birlikte birer mektup gönderdi.
Bu altı elçiden biri de Hâtıb b. Ebi Beltea'dır. Peygamber aleyhisselâm
onu İskenderiye hükümdarı, Kıbtîlerin büyüğü Mukavkıs'a göndermişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onu göndermeden önce:
"Ey insanlar! Ecir ve sevabını Allah ödemek üzere, şu mektubu Mısır
hükümdarına hanginiz götürür?" diye sorunca, Hâtıb b. Ebi Beltea sıçrayıp
ayağa kalktı ve Peygamberimiz aleyhisselâma doğru vardı ve:
" Yâ Rasûlallah! Ben götürürüm! " dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
" Ey Hâtıb! Allah bu vazifeni senin hakkında mübarek kılsın! " buyurdu.
Hâtıb b. Ebi Beltea mektubu Peygamberimiz aleyhisselâmdan aldı, vedalaşıp
evine gitti. Hayvanının çulunu, kolanını sıkılaştirdı. Ailesiyle de vedalaştıktan
sonra yola çıktı.
Hâtıb, önce Mısır'a gitti. Mukavkıs'ı orada bulamayınca, İskenderiye'ye gitti.
Mukavkıs'ın saray kapıcısının yanına vardı. Ne için geldiğini ona haber verdi.
Kapıcı, Hâtıb'a çok hürmet etti. Onu hiç bekletmedi.
Mukavkıs, o sırada, deniz üzerinde bir mecliste bulunuyordu.
Hâtıb, bir sandala binip Mukavkıs'ın meclisi hizasına kadar vardı;
Peygamberimiz aleyhisselâmın mektubunu, baş ve şehadet parmağı arasına alarak
ona gösterdi.
Mukavkıs, mektubu görünce, Hâtıb b. Ebi Beltea'yı önüne getirmelerini
adamlarına emretti.
Mukavkıs, Peygamberimiz aleyhisselâmın mektubunu Hâtıb'ın elinden aldı,
okuttu.
" Muhammed Resûlullah" mührü ile mühürlü mektupta şöyle buyuruluyordu:
" Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah'ın kulu ve resûlü Muhammed'den Kıbtîlerin büyüğü Mukavkıs'a!
Hidayete uyan, doğru yolu tutanlara selâm olsun
İmdi, ben seni İslâm davetiyle Müslümanlığa davet ediyorum.
Müslüman ol, selameti bul da, Allah sana ecir ve mükâfatını iki kat versin!
Eğer bu davetimi kabul etmez, kabul etmekten kaçınırsan, Kıbtîlerin günahı
senin boynuna olsun!
'De ki: Ey Ehl-i Kitab! Geliniz! Bizim aramızla sizin aranızda eşit ve ortak bir
Kelime'de birleşelim de, Allah'tan başkasına tapmayalım! Ona hiçbir şeyi eş, ortak
tutmayalım! Allah'ı bırakıp da, birbirimizi rab diye tanımayalım!
Buna rağmen, onlar bu davetten yüz çevirirlerse, onlara: Siz şahit olunuz ki,
bizler muhakkak Müslumanlarız, deyiniz. '" (Âl-i Imrân, 65)
Peygamberimiz aleyhisselâmın mektubu okununca, Mukavkıs, Hâtıb b. Ebi
Beltea'ya " Hayırlı olsun! " dedi.
***********
5. Hevze b. Ali'ye
Hicretin 7. yılında Muharrem ayında İslâmiyete davet etmek üzere
hükümdarlara gönderilen altı elçiden birisi de Salît b. Amr olup, Peygamberimiz
aleyhisselâm onu Yemâme hükümdarı Hevze b. Ali'ye göndermişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hevze b. Ali'ye gönderdiği, "Muhammed
Resûlullah" mührü ile mühürlü mektubunda şöyle buyurmuştu:
" Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed'den Hevze b. Ali'ye!
Doğru yola tâbi olan, uyanlara selâm olsun!
İyi bil ki; benim dinim develerin ve atların ayak basacakları en uzak yerlere
kadar uzanacak, bütün dinlere galip ve üstün gelecektir! Sen de Müslüman ol,
selâmeti bul!
Müslüman olursan, idaren altındaki yerlerin idaresini yine sana bırakırım ! "
Salît b. Amr Peygamberimiz aleyhisselâmın bu mühürlü mektubu ile vardığı
zaman, Hevze b. Ali Salît'i konukladı ve ağırladı.
Mektup kendisine okununca, Peygamberimiz aleyhisselâmın davetini, redden
başka türlü bir redle, yani kibarca reddetti.
***********
6. Hâris b. Ebî Şimr el-Gassânî'ye
Hicretin 7. yılında, 258 Muharrem ayında, 259 İslâmiyete davet etmek üzere
hükümdarlara gönderilen altı elçiden birisi de Şüca' b. Ebi Vehb olup,
Peygamberimiz aleyhisselâm onu Şam sınırı hükümdarı Haris b. Ebî Şimr elGassanî'ye göndermişti. 260
Haris b. Ebî Şimr, Hıristiyan Arapların hükümdarı idi. 261
Peygamberimiz aleyhisselâm, Haris b. Ebî Şimr'e gönderdiği " Muhammed
Resûlullah" mührü ile mühürlü mektubunda şöyle buyurdu:
" Bismillâhirrahmâhirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed'den Haris b. Ebî Şimr'e!
Doğru yola uyan, tâbi olanlara, Allah'a iman eden ve Resûlünü doğrulayanlara
selâm olsun!
Ben seni eşi, ortağı olmayan Bir Allah'a imana davet ediyorum!
Davetimi kabul edersen, hüküm ve saltanatın yine sende kalacaktır."
Şüca' b. Ebi Vehb, mühürlenip kendisine verilen bu mektupla yola çıktı. 263
Şüca' b. Ebi Vehb der ki:
" Haris b. Ebi Şimr'e gittim.
Kendisi, o sırada Dımaşk'ın Gota bölgesinde* bulunuyor, Kayser Herakliyus'a
yapılacak ağırlama ve armağan hazırlıklarıyla uğraşıyordu.
Kayser Herakliyus, Hıms'tan İlyaya (Kudüs'e) gelmişti. 264
Hâris'in kapısında iki veya üç gün kadar oturup onu bekledim.
Hâris'in kapıcısına:
'Ben Resûlullah aleyhisselâmın Hâris'e gönderdiği elçisiyim! ' dedim.
Kapıcı:
'Sen onunla buluşamazsın! O ancak filan gün, filan saatte çıkar! ' dedi.
Kapıcı Rum'du ve kendisinin adı da Mira idi.
Mira, Resûlullah aleyhisselâmı benden sordu.
Ben de, Resûlullah aleyhisselâmın sıfatlarını ve Haris b. Ebî Şimr'i nelere
davet ettiğini anlatınca, içi kabardı, en sonunda kendisini tutamayarak ağlamaya
başladı.
Ağlarken de;
'Ben İncil'i okudum. Bu peygamberin sıfatlarını265 ve onun insanları
nelere davet edeceğini266 İncil'de aynen yazılı buldum! 267
Fakat, ben onun Şam'dan çıkacağını sanıyordum. Kurazîlerin yurdundan
(Medine'den) çıktığını gördüm! 268
Ben ona iman ve kendisinin peygamberliğini tasdik ediyorum. Fakat, Hâris
beni öldürür diye, imanımı açıklamaktan korkuyorum! ' diyor, ondan hayır
gelmeyeceğini üzülerek haber veriyor, bana ikramda bulunuyor, beni en güzel
şekilde ağırlıyordu.
En sonra, Hâris bir gün çıkıp tahtına oturdu, başına tacını koydu.
Kendisinin yanına girmeme izin verildi. Girip Resûlullah aleyhisselâmın
mektubunu ona sundum.
Hâris, mektubu okuduktan sonra, yere attı ve:
'Saltanatımı benden kim sökebilecekmiş göreyim?!
O Yemen'de de olsa, halkla üzerime gelmeden, ben ona gideceğim! ' dedi.
Gece gelip kavuşuncaya kadar, oturduğu yerden ayrılmadı. Sonra, kalkıp
atların nallanmasını emretti.
Bana da:
'Sahibine, gördüğünü haber ver! ' dedi.
Kayser'e bir mektup yazıp elçiliğimin haberini bildirdi ve Resûlullah
aleyhisselâmın üzerine yürümeye hazırlandı. 269
O sırada, Kayser Herakliyus Kudüste, Dıhyetü'l-Kelbî de
yanında bulunuyordu. 270
Kayser'in
Kayser Herakliyus, Hâris'in mektubuna yazdığı karşılıkta:
'Sakın, onun üzerine varayım deme! İlya'da benimle buluş! ' dedi.
Kayser'den mektubunun cevabı gelince, Hâris beni huzuruna çağırdı ve bana:
'Sahibinin yanına ne zaman gitmek istiyorsun?' diye sordu.
'Yarın! ' dedim.
Bana yüz miskal altın bahşiş verilmesini emretti.
Hâris'in kapıcısı Mira da, bana yol için azık ve elbise yetiştirip:
'Resûlullah aleyhisselâma benden selâm söyle! 271 Dinine tâbi ve Müslüman
olduğumu haber ver! ' dedi. 272
Medine'ye dönüp Hâris b. Ebî Şimr'in dediklerini ve davranışını Peygamber
aleyhisselâma haber verdim.
Peygamber aleyhisselâm:
'Onun saltanatı yok olsun! ' buyurdu.
Mira'nın selâm söylediğini ve dediklerini de haber verdim.
Resûlullah aleyhisselâm:
'Doğrudur! ' buyurdu." 273
Hâris b. Ebî Şimr, Mekke'nin fethi (Hicretin 8. ) yılında öldü. 274
Onun ölümü ile Gassanî saltanatı Cebele b. Eyhem'e geçti ve onda da sona
erdi.
KAYNAK: M. Asım Köksal, İslâm Tarihi.
***********
7. Ta'ziye
Bu mektûb, Allahü teâlânın Peygamberi, Muhammed “aleyhisselâm”
tarafından, Mu’âz bin Cebele “radıyallahü teâlâ anh” yazdırılmışdır. Bir
ta'ziye mektûbudur:
Allahü teâlâ sana selâmet versin!
Ona hamd ederim. Herkese iyilik ve zarar, yalnız Ondan gelir. O dilemedikce,
kimse kimseye iyilik ve kötülük yapamaz.
Allahü teâlâ, sana çok sevâb versin. Sabr etmeni nasîb eylesin! Onun
ni’metlerine şükr etmenizi ihsân eylesin!
Muhakkak bilmeliyiz ki, kendi varlığımız, mallarımız, servetimiz,
kadınlarımız ve çocuklarımız, Allahü teâlânın, sayısız ni’metlerinden, tatlı ve
fâideli ihsânlarındandır. Bu ni’metleri, bizde sonsuz kalmak için değil, emânet
olarak kullanmak, sonra geri almak için vermişdir. Bunlardan, belli bir zemânda
fâideleniriz. Vakti gelince, hepsini geri alacakdır.
Allahü teâlâ, ni’metlerini bize vererek sevindirdiği zemân, şükr etmemizi,
vakti gelip geri alarak üzüldüğümüz zemân da, sabr etmemizi emr eyledi. Senin bu
oğlun, Allahü teâlânın tatlı, fâideli ni’metlerinden idi. Geri almak için sana emânet
bırakmış idi. Seni, oğlun ile fâidelendirdi. Herkesi imrendirecek şeklde sevindirdi,
neş’elendirdi. Şimdi, geri alırken de, sana çok sevâb, iyilik verecek, acıyarak, doğru
yolda ilerlemeni, yükselmeni ihsân edecekdir. Bu merhamete, ihsâna kavuşabilmek
için sabr etmeli. Onun yapdığını hoş görmelisin! Kızar, bağırır, çağırırsan, sevâba,
merhamete kavuşamazsın ve sonunda pişmân olursun. İyi bil ki, ağlamak, sızlamak,
derdi belâyı geri çevirmez. Üzüntüyü dağıtmaz! Kaderde olanlar başa gelecekdir.
Sabr etmek, olmuş bitmiş şeye kızmamak lâzımdır.
Allahü teâlâ, hepinize selâmet versin! Âmîn.
KAYNAK: Hüseyin Hilmi Işık, Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye.
***********
8. İlk Sözleşme
İslâm’da ilk sözleşme: 13 Muharrem 2 Medine.
Bu yazı Abdullah oğlu Muhammed’in bütün hristiyanlara verdiği sözü
bildirmek için yazılmıştır. Şöyle ki, Cenâb-ı Hak, kendisini rahmet olarak
gönderdiğini müjdelemiş, insanları Allahü teâlâ’nın azâbı ile korkutmuş, insanlar
üzerindeki emâneti muhâfaza edici yapmıştır. İşte bu Muhammed, bu yazıyı,
müslüman olmayan bütün kimselere verdiği ahdi, sözü tevsîk için kaleme aldırdı.
Her kim ki, bu ahdin aksine hareket ederse, ister sultan, ister başkası olsun, Cenâbı Hakk’a karşı isyan, onun dini ile istihza etmiş sayılır ve Cenâb-ı Hakk’ın lânetine
lâyık olur.
Eğer hristiyân bir râhip (papaz) veya bir seyyah (turist) bir dağda, bir derede
veya çöllük bir yerde veya bir yeşillikte veya alçak yerlerde veya kum içinde ibâdet
için perhiz yapıyorsa, kendim, dostlarım, arkadaşlarım ve bütün milletimle beraber,
onlardan her türlü teklifleri kaldırdım. Onlar, benim himayem (korumam)
altındadır. Ben onları, başka hristiyanlarla yaptığımız ahidler mûcibince, ödemeye
borçlu oldukları bütün vergilerden affettim. Cizye, haraç vermesinler veya kalpleri
râzı olduğu kadar versinler.
Onlara cebir etmeyin, zor kullanmayın. Onların dinî reislerini makamlarından
indirmeyin. Onları, ibâdet ettikleri yerden çıkartmayın. Bunlardan seyahat edenlere
mani olmayın. Bunların manastırlarının (kiliselerinin) hiçbir tarafını yıkmayın.
Bunların kiliselerinden mal alınıp, müslüman mescidleri için kullanılmasın.
Her kim buna riâyet etmezse, Allah’ın ve Resûlünün kelâmını dinlememiş ve
günaha girmiş olur. Ticaret yapmayan ve ancak ibâdet ile meşgul olan kimselerden,
her nerede olurlarsa olsunlar, cizye ve garâmet/ cezâ gibi vergileri almayın.
Denizde ve karada, doğuda ve batıda, onların borçlarını ben saklarım. Onlar benim
himâyem altındadır. Ben onlara (emân) [izn] verdim.
Dağlarda yaşayıp ibâdet ile meşgul olanların ekinlerinden haraç almayın.
Ekinlerinden Beyt-ül-mâl (Devlet Hazinesi) için hisse çıkartmayın. Çünkü,
bunların ziraati, sırf nafakalarını te'min etmek için yapılmakta olup, kâr için
değildir. Cihâd için adam lâzım olursa, onlara baş vurmayın. Cizye (gelir vergisi)
almak gerekirse, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, ne kadar malları ve mülkleri
bulunursa bulunsun, yılda oniki dirhemden (kırk gram gümüşten) daha fazla vergi
almayın. Onlara zahmet, meşakkat teklîf olunmaz. Kendileriyle bir müzâkere
yapmak icap ederse, ancak merhamet, iyilik ve şefkat ile hareket edilecektir. Onları
daima merhamet ve şefkat kanatları altında himaye ediniz!
Nerede olursa olsun, bir müslüman erkekle evli olan hristiyan kadınlara, fena
muamele etmeyiniz! Onların kendi kiliselerine gidip, kendi dinlerine göre ibâdet
etmelerine mani olmayınız! Her kim ki, Allahü teâlâ’nın bu emrine itaat etmez ve
bunun zıddına hareket ederse, Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamberinin emirlerine isyan
etmiş sayılacaktır.
Bunlara kilise tâmirlerinde yardımcı olunacaktır. Bu ahidnâme (sözleşme)
kıyamet gününe kadar devam edecek, dünya sonuna kadar değişmeden kalacak ve
hiç bir kimse, bunun aksine bir harekette bulunmayacaktır.
KAYNAK: Cevap Veremedi, Hakikat Kitabevi Yayınları.
Download