Question “Dinde zorlama yoktur, olgunluk sapıklıktan ayrılmış belli

advertisement
Question
“Dinde zorlama yoktur, olgunluk sapıklıktan ayrılmış belli olmuştur” ayetinin anlamının çeşitli
tefsirleri dikkate alarak açıklayınız.
Answer:
Farklı tefsirleri nazara aldığımızda ayetin anlamı ile ilgili beş ana görüş ortaya konulmuştur. Bu
görüşler arasında doğru olan görüş şudur ki, ayet genel, kapsamalı ve insani bir anlam
taşımaktadır. O da şudur: Din bir inançla ilgili kalbi bir konudur. Bu konuyla ilgili zorlama
gerçekleşmesi mümkün değildir. Kul ise muhayyer ve seçme gücüne sahip bir kuldur. Bu ayet
aynı zamanda cebrilere karşı açık bir ret sayılır. Çünkü onlar “İnsanın İslam ya da küfrü kabul
etmede ibadet ya da günah işlemede ve diğer işlerinde mecbur olduğunu” söylüyorlar.
Yine ayetin sonu sonraki ayetle birlikte tefviz görüşüne inanlara karşı apaçık bir delil sayılır.
Tefviz görüşüne inanlar insan yaratıldıktan sonra bütün işlerin kendi irade ve yetkisine
bırakıldığını ve Allah’ın bir kenara çekilip kıyamet günün gelişini beklediğini ileri sürmekteler.
Çünkü bu ayetin sonu ve sonrası Allah’ın ve ilahi sünnetlerin egemenliğini açıklamaktadır.
Şöyle ki hiçbir şey O’nu irade ve hâkimiyetinin dışarısında değildir.
Detaylı cevaplar:
Ayetin tam meali şöyledir: “Dinde zorlama yoktur. Gerçekten olgunluk, eğrilikten ayrılmış, belli
olmuştur. Öyleyse kim tağutu[1]
(Allah’tan başka tapılan şeyleri) inkâr eder ve Allah’a inanırsa, kırılması olmayan en sağlam
kulpa yapışmıştır. Allah işitendir ve bilendir.[2]
Ayetin anlamı ile ilgili açıklamaya geçmeden önce mukaddime olarak bir kaç noktaya işaret
edelim:
1- Ayetteki Sözcüklerin anlamı:
“İkrah,” zorla bir işi birisine yaptırmaya denir. “Rüşt;” hidayet, kurtuluş, salah ve kemal
anlamındadır.[3] “Gayy” ise helak edici yolu gitmeye denir.[4] Allame Tabatabi, “rüşt” bir
şeyin gerçeğine ulaşmak ve orta yola varmak anlamında olduğunu ve “gayy”in de bunun
karşıtı olduğunu söylemiş ve rüşd ile gayyin hidayet ve sapıklıktan daha geniş bir anlam ifade
ettiğini bildirmiştir.[5]
2- Müfessirlerin Görüşleri:
“Dinde zorlama yoktur” ayetinin ifade etmek istediği anlam hakkında beş görüş vardır:
A. Ayet şunu ifade etmek istiyor: “Savaştan sonra Müslüman olan birisine, İslam’ı zorla kabul
etmiştir,” demeyin.[6]
B. Ayet kitap ehli hakkındadır ve şu hükmü bildirmek istiyor: “Onlar cizye vermeyi kabul
ettikleri takdirde onları İslam’ı kabul etmeğe zorlamayın.”[7]
C. Bu ayetten maksat bütün kafirlerdir; ancak sonradan inen savaş[8] ve cihat[9] ayetleri bu
ayetteki hükmü neshetmiştir (kaldırmıştır.)[10]
D. Ayetten maksat Ensar’dan olan belli bir gruptur.[11] Bu görüş çerçevesinde ayetin iniş
sebebi hakkında birkaç rivayet nakledilmiştir. Bu rivayetlerden birine göre Ensar’dan olan bir
Müslüman kendi zenci kölesini İslam’ı kabul etmek hususunda baskı altına alarak onu bu işe
zorluyordu. Bu olay üzerine bu ayet inmiştir.
E. Müfessirlerden bir gruba göre de bu ayet belli bir kişi veya özel bir kesim hakkında inmiş
değildir. Ayetin mesajı bütün insanlığı içine alan evrensel ve insani bir mesajdır. Bunlara göre
din inançla ilgili olan kalbe ait bir konudur. Böyle bir yapıya sahip olduğu için onda zorlama
yapılması mümkün değildir. İnsan muhtar ve irade sahibi bir yaratıktır. Bu görüşü çağımızın
müfessirleri benimsemiş ve bu hususta çeşitli açıklamalar sunmuşlardır.[12]
Bize göre son görüş diğer görüşlere göre daha isabetli ve daha doğru bir görüştür. Bu görüşe
göre ayetten şu sonucu çıkarabiliriz:
Kur’an’ın mantığının özeti şudur: Din, istek dışı ve zorlamayla gerçekleşmesi mümkün olan bir
şey değildir. Çünkü din apaçık bir gerçektir; apaçık hidayet ve olgunluk yoludur. Buna karşı
sapıklık ve eğrilik yolu da besbellidir. İnsan bu iki yoldan birini seçmede yani iman ya da
küfürden birini benimsemede serbesttir. İsteyen iman yolunu ve isteyen de küfür ve eğrilik
yolunu seçer.
Ayetin öncesi ve sonrasını dikkate alarak temelde kelamı bir yapıya sahip olan ama aynı
zamanda siyaset ve iktisat bilimlerinde de kullanılabilen bir ilkeyi çıkarmak mümkündür. Bu
ilke Ehl-i Beyt İmamlarının dilinde “Ne cebir (insanın irade sahibi olmadığı) ne de tefviz
(insanın kendi başına bırakıldığı) ilkesi diye ifade edilir. Çünkü önceki ayet, tevhit hakkında
apaçık bir tasvir ortaya koyuyor. İnsan bozulmamış fitratının yanı sıra az bir tefekkür ve
dikkatle gerçeği anlayabilir. Ancak eğri düşünen kimselerin, tevhit ilkesini yanlış yorumlamaları
mümkün olduğu için bu ayet ve sonraki ayet genel bir ilkeyi açıklamakla onların önünü
almıştır. Bu çerçevede bu ayet, kişinin İslam’ı veya küfrü kabul etmede, Allah’a kulluk yoluna
gelme ya da günah yolunu seçmede mecbur olduğunu savunan cebirciler karşı açık bir rettir.
Oysa cebir görüşü yanlıştır[13] ve Allah kimseyi bir işi yapmaya zorlamaz. Diğer yandan
“Mufevvize” başka bir yanılgıya saplanarak insanın yaratılmasına müteakip her işin kendisine
bırakıldığı ve Allah’ın bir kenara çekilip kıyamet oluncaya kadar beklediğine inanmışlardır.
Nitekim Mütezile’den olan Ebu Muslim ve Kaffal bu ayetin anlamı hakkında şöyle demişlerdir:
“Allah Teala iman işini cebir ve zorlama üzerine değil insanın ihtiyar ve iradesi üzerine
temellendirmiştir. Allah tevhidin delillerini her kesin bahanesini kesecek şekilde açık seçik bir
şekilde ortaya koymuş ve yeterince açıklamıştır. Buna göre de kâfirin küfrü üzere kalmasında
bir mazeret ve tutanağı yoktur. Küfrü üzere kalırsa tek yol onu imana zorlamaktır. Ancak bu
ayet “dinde zorlama yoktur” diyerek onları imana zorlamayı yasaklamıştır. Çünkü dünya
imtihan yurdudur ve zorlama ise imtihan ile bağdaşmaz.”[14] Ama bu ayet-i kerime bunların
reddi konusunda açık bir delildir. Zira ayet-i kerime cebir düşüncesini - yukarıda açıklandığı
şekilde reddettikten sonra - hemen şöyle demektedir: “Kim tağutu inkâr eder ve Allah’a iman
ederse kırılması olmayan, sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir ve bilendir.” Allah’ın
velayetine dikkati çeken sonraki ayeti de dikkate alarak, bu ayet hiçbir şeyin Allah’ın
egemenliğinin dışında olmadığını ifade etmektedir. Başka bir ifade ile insanların iman
etmelerinde zorlamanın olmaması Allah’ın egemenliğinden çıkmalarının mümkün olduğu
anlamına değildir. Değişmez ilahi sünnetler, yasalar gereği küfür ve tağuttan uzak durup
Allah’a iman eden kimseler neden- sonuç ilkesi gereği kırılması olmayan sağlam bir kulpa
sarılmışlardır. Bu da onların ileri aşamadaki hidayetlere kavuşmalarına ve karanlıklardan
kurtulup nura çıkmaları için zemin hazırlar. Buna karşılık bunca açık delillere rağmen küfür ve
inkâr yolunu seçenler ilahi sünnetler gereği karanlıklara sürüklenir. Demek ki insan seçim ve
irade gücüne sahip olmasıyla ve bu seçimini kullanmada serbest olmasına rağmen seçiminin
sonucuna katlanmada hiçbir karşı koyma gücüne sahip değildir. Ve ilahi sünnete uymak
zorundadır.
Sonuç: Yapılan açıklamalara göre ayetin başlangıcında yer alan “dinde zorlama yoktur”
ifadesinden cebirciliğin doğru olmadığı anlaşılıyor. Ayetin sonunda yer alan “Kim tağutu inkar
ederse…” ifadesinden de tefvizin (kendi başına bırakılmışlığın) doru olmadığı belli
olur.Refrence:
[1] Aslı teğeyut veya teyeğut olan bu kelime, haddi aşma ve taşkınlık anlamına gelen tuğyan
kökünden alınmıştır. Şeytana, büyücüye, puta ve sapıklıkta baş olan herkese ve yine Allah’a
ibadete etmeye engel olan ve O’ndan başka tapılan her şeye denir. (Bkz. Şerh-i Usul- Kafi
Molla Salih Mazenderani c. 9, s. 345.) Ehl-i Beyt İmamlarından gelen hadislerde, hükümdarlık
ve yargı mesnedini haksız yere işgal eden kimseler için de bu tabir kullanılmıştır.
[2] Bakara suresi, ayet 256.
[3] Kureşi, Seyyid Ali Ekber, Kamus-i Kur’an, c. 3, s. 100.
[4] Aynı kaynak, c. 5, s. 131.
[5] Tabatabi, Seyyid Muhammed, Elmizan Tefsiri c. 3. s. 342.
[6] Allame Tabarsi, Tefsir-i Mecmeu’l-Beyan, c. 2, s. 126; Şeyh Ebu’l-Futuh Razi, Tefsir-i Razi,
c. 2, s. 330.
[7] Amuli, İbrahim, Tefsir-i Amuli, c. 1. s. 515- 516. Mecmeu’l-Beyan, c. 2. s. 126. Tenviru’lMikyas, Mısır baskısı, s. 309. Keşşaf Tefsiri, c. 1, s. 487.
[8] Tevbe Suresi, ayet, 5.
[9] Tevbe Suresi, ayet 73.
[10] Mecmeu’l-Beyan, c. 2. s. 126; Keşşaf Tefsiri, c. 1, s. 487; Amuli Tefsiri, c. 1. s. 515- 516.
[11] Mecmeu’l-Beyan, c. 2. s. 126; Keşşaf Tefsiri, c. 1, s. 487; Nasir Mekarim, Numune
Tefsiri, c. 2, s. 279 ve s. 280.
[12] Mecmeu’l-Beyan, c. 2. s. 126; Elmizan Tefsiri c. 3. s. 342, Numune Tefsiri, c. 2, s. 279
[13] Teyyib, Seyyid Abdu’l-Huseyn, Etyebu’l-Beyan der tefsir-i Kur’an, c. 3. s. 18.
[14] Fehr-i Razi, Tefsir-i Kabir, c. 11, s. 15.
-----------------------------Kaynak:www. islamquest.net
Sunulan cevaplar zorunlu olarak Ehl-i Beyt (a.s) Kurultayı’nın görüşünü yansıtmamaktadır
Download